Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2021/69
KARAR NO : 2023/949
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/09/2016 (Dava) – 13/10/2020 (Karar)
NUMARASI : 2020/219 Esas – 2020/593 Karar
DAVA : İtirazın İptali (Kooperatif Aidat Borcundan Kaynaklanan)
BAM KARAR TARİHİ : 07/06/2023
KARARIN YAZIM TARİHİ : 07/06/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 13/10/2020 tarihli, 2020/219 Esas ve 2020/593 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davadışı …’nun hissesini devralarak davalı kooperatife ortak olduğunu, kooperatiften 23/11/2011 tarihli noter ihtarıyla istifa ettiğini, adı geçen istifanın davalı kooperatif iş yeri yetkilisi …’a 30/11/2011 tarihinde tebliğ edildiğini, ortaklıktan çıkan müvekkiline alacağının 01/02/2012 tarihinde ödenmesi gerektiğini, kooperatiflerde her yılın ocak ayının bilançonun kabul edildiği ay olduğunu, müvekkili 23/11/2011 tarihinde istifa ettiğine göre üyelikten doğan alacaklarının en geç 01/02/2012 tarihinden geçerli olmak üzere avans faiziyle birlikte ödenmesi gerektiğini, davada ayrıca madde 17/f-2’nin uygulanmasının da söz konusu olmadığını, müvekkilinin kooperatife yaptığı ödemeler için İzmir 9. İcra Müdürlüğü’nün 2016/8019 sayılı takip dosyasında yaptığı icra takibinin davalı tarafın haksız itirazıyla takibin durduğunu belirterek, itirazların iptaline, takibin devamına ve davalı taraf aleyhine %20’den az olmayacak şekilde icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; açılmış bulunan işbu itirazın iptali davasında müvekkili kooperatif …’nin davalı gösterilmesinin mümkün olmadığını, ödeme emrinde müvekkili kooperatifin yönetim kurulu üyeleri olan diğer davalı müvekkilleri …, …, …’in gerçek kişi olarak, TC. kimlik numaraları uyap sistemine girilerek şahsen borçlu gösterildiğini, sadece isimlerinin başına kooperatifteki ünvanlarının yazıldığını, icra takibinde tüzel kişilik olarak borçlu gösterilmemiş olan müvekkili …nin huzurda açılmış olan itirazın iptali davasında davalı olarak gösterilmesinin hukuken mümkün olmadığını, kooperatife işbu davada husumet yöneltilemeyeceğini, mahkemenin usule ilişkin olarak davanın reddine karar vermesi gerektiğini, davalı müvekkilleri …, …, … aleyhine açılan itirazın iptali davasının da hukuka aykırı olduğunu, zira müvekkillerinin davacıya hiçbir borcu olmadığını, müvekkillerinin şahsı ile davacı arasında hiçbir ilişki bulunmadığını, davacıya şahsi hiçbir borçlarının bulunmayıp, kooperatif yönetim kurulu üyesi olduklarını, müvekkilleri aleyhine de husumet yönetilemeyeceğini, davacının icra takibindeki kötü niyetinin aşikar olduğunu beyanla, davanın reddine ve davacı aleyhine % 20 kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARI:
Mahkemece, “…Davacı vekilinin dilekçesinin incelenmesinde; takipte maddi hata sonucu tasfiye memurlarının gösterildiği, aslında kastedilmek istenilenin Tasfiye Halindeki Kooperatif tasfiye memurları tarafından temsil edildiğinden bu şekilde gösterilmek istenildiği anlaşıldığından, takibin de Tasfiye Halindeki Kooperatife karşı yapılmış sayılmasına, aynı durumun dava dilekçesinde de hem kooperatifin hem de kooperatifi temsil eden tasfiye memurlarının kastedildiği anlaşılmakla, şahsen tasfiye memurlarının borçlu olarak gösterildiği hususunun kabul edilemeyeceği, genel kurul toplantı tutanakları ve karar defteri incelenerek yapılan değerlendirmeye göre; davacı …’un davalı kooperatifin ortağı iken istifa ederek ortaklıktan ayrıldığı hususu taraflarca da kabul edilmekte olup bu konuda bir uyuşmazlık bulunmadığı, dava dilekçesinin ekinde dosyaya ibraz edilen ihtarnameden davacının ortaklıktan ayrılmak istediğini 23/11/2011 tarihli ihtarname ile davalı kooperatife bildirdiği, tebliğ şerhine göre ihtarnamenin 30/11/2011 tarihinde tebliğ edildiği, davacının istifasının 26/03/2012 tarih ve 23 sayılı yönetim kurulu kararı ile kabul edildiği, davacının ortaklıktan ayrılmak istediğini 2011 yılında bildirmesine karşılık davacının istifasının 2012 yılında kabul edilmiş olduğu, buna göre ortaklık ilişkisinin 2011 yılında mı yoksa 2012 yılında mı sona erdiğinin belirlenmesi bakımından yapılan değerlendirmede, istifanın bildiri tarihinden itibaren gerçekleşmiş sayılması gerektiğinin ana sözleşmenin 13. maddesinden tespit edildiği, buna göre; ayrılma isteğinin hesap senesi sonundan en az 1 ay önce yönetim kuruluna bildirilmesi gerektiği, istifa bildirimi 30/11/2011 tarihinde tebliğ edildiğine göre bu süreye uyulmuş olduğu, bu nedenle ana sözleşme dikkate alındığında taraflar arasındaki ortaklık ilişkisinin 2011 yılında sona erdiğinin kabul edilmesi gerektiği, bu durumda 2011 yılı olağan genel toplantısı 26/07/2012 tarihinde yapıldığından davacı alacağının 26/08/2012 tarihine kadar ödenmesi gerektiği, davacının asıl alacak olarak takipte 131.050,00 TL talep ettiği, davalı kooperatifin 2011 yılına ait defterlerinin incelenmesinde ise, davacı tarafından 127.600,00 TL ödeme yapıldığının anlaşıldığı, dolayısıyla davacının ayrılma payı olarak 127.600,00 TL alacaklı olduğu, Yargıtay’ın uygulamasına göre yapılan ödemelerin tamamının değil, ortağın payına isabet eden giderlerin mahsup edilmesinden sonra bakiyesinin iade edilmesi gerekmekte olup, gider payı kesintisi yapılması gerektiğinden gider payı hesabı yapılması sonucu her ortağa isabet eden gider miktarı 5.432,82 TL olup, buna göre asıl alacak miktarının 122.167,18 TL olması gerekmekle birlikte, bilirkişiler tarafından yapılan incelemede, daha önce ortaklıktan ayrılanlara kooperatif tarafından gider payı kesintisi yapıldığını gösteren herhangi bir kayda rastlanmadığı, ortaklar arasındaki eşitlik ilkesi gereğince davacıya da iade yapılırken herhangi bir kesinti yapılmaması gerektiği sonucuna varılarak, asıl alacak miktarı olarak davacının da kabulünde olarak 127.600,00 TL üzerinden davanın kısmen kabulüne karar verildiği, hükmün istinafı üzerine dosyanın İzmir BAM 11.Hukuk Dairesine gönderildiği, 11.Hukuk Dairesinin 03.03.2020 tarihli ilamına göre, dava değerinin icra takip miktarının toplamı olan 192.335,47 TL olup, bu miktar üzerinden eksik alınan peşin nispi karar ve ilam harcının tamamlatılması gerekçesiyle kararın kaldırıldığı, buna göre harç ikmal edilmiş olup, dava değeri 192.335,47 TL olduğundan davanın kısmen kabulü ile asıl alacak 127.600,00 TL ve 43.447,80 TL de işlemiş faiz toplamı 171.047,80 TL üzerinden davanın kısmen kabulü gerekmekle, sonuç olarak; DAVANIN KISMEN KABULÜ İLE, İzmir 9. İcra Müdürlüğü’nün 2016/8019 sayılı takip dosyasında borçlunun itirazının kısmen iptali ile takibin 127.600,00-TL asıl alacak, 43.447,80-TL işlemiş faiz toplamı 171.047,80-TL üzerinden devamına, asıl alacağa işleyecek değişen oranlarda yasal faizi ile takibin devamına, alacak bilirkişi incelemesi ile belirlendiğinden icra inkar ve kötüniyet tazminat taleplerinin reddine….” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İTİRAZLARI:
Davalılar vekili tarafından, “…Açılmış bulunan itirazın iptali davasında müvekkili kooperatif …’nin davalı gösterilmesinin mümkün olmadığını, ödeme emrinde müvekkili kooperatifin yönetim kurulu üyeleri olan diğer davalı müvekkilleri …, …, …’in gerçek kişi olarak TC kimlik numaralarının Uyap sistemine girilerek şahsen borçlu gösterildiklerini, sadece isimlerinin başına kooperatifteki ünvanlarının yazıldığını, icra takibinde tüzel kişilik olarak borçlu gösterilmemiş olan müvekkili …’nin yerel mahkeme huzurunda açılmış olan itirazın iptali davasında davalı olarak gösterilmesinin hukuken mümkün olmadığını, müvekkili kooperatife yerel mahkeme dosyasında husumet yöneltilemeyeceğini, ancak yerel mahkemenin verdikleri cevapları hiç dikkate almadığını, mahkemenin esasa ilişkin olarak söylediklerini de hiç dikkate almadığını, davacının kooperatif üyeliğinden 2011 yılında istifa ettiğini, istifasının 2012 yılında kabul edildiğini, 2012 yılı olağan genel kurul toplantısının 27.12.2013 tarihinde yapıldığını, davacının istifasından sonra 27.12.2013 tarihinde yapılan ilk genel kurulda 2012 yılı olağan genel kurulunda istifa veya ihraç edilen üyelere geri ödemelerin işyerlerinin satışında yaşanan zorluk sebebiyle 2 yıl sonra ödenmeye başlanmasının oybirliği ile karar altına alındığını, 5. maddede bu durumun açık bir şekilde yer aldığını, ancak bilirkişilerin bunu gözardı ettiğini, hiç değinmediklerini, rapora itiraz dilekçelerinde mahkemenin davanın reddi yönündeki taleplerinin aksi kanaatte olması halinde muacceliyet tarihi olarak 27.01.2016 tarihinin esas alınması gerektiğini belirtmelerine rağmen bunun da dikkate almadığını, oysa ki, hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemek üzere, kooperatiflerden çıkan veya çıkarılan ortakların alacaklarının bilanço dönemi bitmeden muaccel olamayacağını, Yargıtay içtihatları doğrultusunda ancak bilançonun onaylanması tarihinden 1 ay sonra yasal faiz talep edilebileceğini, kabul anlamına gelmemek üzere, genel gider paylarının da düşülmesi gerektiğini, yerel mahkemenin ortaklık ilişkisinin 2011 yılında sona erdiğini kabul etmesinin son derece hatalı olduğunu, davalı müvekkilleri …, …, … aleyhine açılan itirazın iptali davasının hukuka aykırı olduğunu, reddi gerekirken müvekkilleri aleyhine hüküm kurulmasının, hem usul açısından hem de esas açısından hatalı olduğunu, davalı müvekkillerinin davacı …’a hiçbir borcu olmadığını, müvekkillerinin şahsı ile davacı arasında hiçbir ilişki bulunmadığını, şahsi hiçbir borçlarının bulunmadığını, müvekkillerinin kooperatifin yönetim kurulu üyesi olup aleyhlerine husumet yöneltilemeyeceğini, dava dayanağı takibin 3 tane gerçek kişi borçlusu olduğunu, …nin ise takipte borçlu olarak gösterilmediğini, mahkemenin 20.04.2017 tarihli celsede 3 nolu ara kararı ile re’sen huzurdaki itirazın iptali davasında müvekkilleri …, …, … açısından davayı kabul ettiğini, gerekçeli kararın 1.sayfasında da davalılar dediğini, gerekçeli kararın hüküm kısmında ise müvekkilleri aleyhine de hüküm kurup, ‘..davanın kısmen kabulü ile takibin devamına…davalılardan tahsiline’ dediğini, haksız olarak hükmedilen tüm alacakların müvekkillerinden şahsen alınmasına karar verildiğini, mahkemenin verdiği kararla davacı tarafın müvekkillerine şahsen de yönelip icra takibi yapabileceğini, usule aykırı bu karar ile müvekkillerinin büyük bir külfet altına sokulduğunu, haciz ve icra tehditi altında bırakıldığını…” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, çıkma payı alacağının tahsili için yapılan icra takibine itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; yukarıda yazılı gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verildiği, karara karşı davalılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
1-Somut uyuşmazlıkta, davalı kooperatifin tasfiye haline girdiği ve tasfiye kuruluna davalı şahısların atanmış olduğu anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere, tasfiye halindeki kooperatif tüzel kişiliğini davalarda ve takiplerde tasfiye memurları temsil eder. Bununla birlikte, temsile ilişkin bu husus, taraf sıfatının tüzel kişiliği devam eden kooperatifte olduğu gerçeğini değiştirmez. Buna göre, davacı tarafça icra takibinde doğrudan kooperatif adının boçlu olarak yazılması yerine, tasfiye kurulu üyelerinin kooperatifteki görevleri de belirtilmek suretiyle yazılmış olması doğru değil ise de, borcun dayanağı olarak ödeme emrinde açıkça kooperatiften olan aidat alacağı olarak açıklanmış olması ve borçlu gösterilen şahısların kooperatif tasfiye kurulu üyeleri olmasına göre, bu husus “tarafta yanılgı” olarak (HMK 124. md.) görülmüştür. Nitekim, eldeki itirazın iptali davasındaki dava dilekçesine bakıldığında da, davalı olarak kooperatifin gösterilmiş olduğu ve diğer şahısların ise “tasfiye memurları” olarak adlandırıldıkları görülmektedir. Bu nedenle mahkemece de usul ekonomisi gözetilerek, mazur görülebilir yanılgı çerçevesinde, davalının ve takip borçlusunun kooperatif olduğuna dair kabulde bir isabetsizlik yok ise de, bu kabule rağmen çelişki oluşturacak şekilde, kooperatif tasfiye kurulu üyelerinin de şahsen davalı imiş gibi hüküm kurulması doğru olmamıştır. Davanın itirazın iptali davası olduğu gözetilerek ve verilecek hükmün infazında da sıkıntı yaşanamaması için, mahkemece öncelikle davacının bu yanılgısının düzeltilmesi yönünde; takip dayanağı olarak gösterilen borca da uygun şekilde borçlu kooperatife yönelik ödeme emrinin icra dosyasından düzenletilip kooperatife tebliğ işlemlerinin tamamlatılması, ardından davalı kooperatif adına da duruşmalara giren vekile, kooperatifi temsile yetkili tasfiye kurulu üyelerince bu sıfatla verilmiş vekaletnamenin dosyada bulunmadığı da gözetilerek (dosyadaki vekaletnamelerin davalı şahısların şahsen kendi adlarına verdiği vekaletnameler olduğu), ticaret sicil kayıtlarına göre 18.07.2008 tarihinde tasfiye sürecine girdiği anlaşılan kooperatif bakımından, tasfiye kurulu üyeleri tarafından tasfiye memuru sıfatıyla verilmiş uusle uygun vekaletnamesinin temini, vekaletname sunulamaz ise ”tasfiye halindeki davalı kooperatif tüzel kişiliğine” tebligat çıkarılması gerekliliğine dikkat edilmesi gerekirken, tüm bu hususların gözetilmemiş olması kararın öncelikle bu nedenden dolayı kaldırılmasını gerektirmiştir (Aynı yönde bknz. Yargıtay (kapatılan) 23.HD 2014/1667 E.- 2014/2321 K, 2015/4075 E.-2016/824 K).
2-Yine, mahkemece kendi kabulü ile çelişir şekilde karar başlığında davalı şahısların da davalı olarak gösterilmesi, kurulan hükümde kooperatif aleyhine takibin devamına dair hüküm kurulmak yerine bu husus belirtilmeksizin takibin devamına karar verilip davalı taraf aleyhine yargılama giderlerine dair hüküm kısmında da “davalılar” denilerek davalı şahısların da davalı taraf sıfatı olduğu yönünde çelişki oluşturacak nitelikte karar verilmesi de doğru görülmemiştir (Benzer yönde bknz. Yargıtay (kapatılan) 23.HD 2015/4075 E.- 2016/824 K ).
3-Esasa yönelik olarak ise, bilindiği üzere; kooperatif üyeliğinden ayrılan ortak, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 17/1. maddesi gereğince, ödemiş olduğu aidatın tamamını değil, ayrıldığı yıl sonu bilançosuna göre hesaplanacak olan masraf hissesi düşüldükten sonra bakiyesinin iadesini talep hakkını haiz olup, ayrıldığı yıl sonu bilançosunun genel kurulca kabulü suretiyle kesinleşmesinden itibaren bir ay geçtikten sonra bu hak talep edilebilir. Aynı Kanun’un 17/2. maddesi uyarınca kooperatifin mevcudiyetini tehlikeye düşüreceği gerekçesiyle ödemelerin 3 yıla kadar geciktirilmesine ilişkin bir kararın, anılan aynı genel kurulda alınması ve mahkemece, ödemenin kooperatifin mevcudiyetini tehlikeye düşürecek nitelikte olduğunun bilirkişi raporu ile yargılama sırasında saptanması halinde, erteleme kararındaki süre geçmeden önce açılan dava, alacağın muaccel olmasından önce (erken) açıldığı gerekçesiyle reddedilmelidir. Yine 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 13. maddesine göre istifasını noter kanalıyla kooperatife bildiren ortağın, bildirim tarihi itibariyle kanun hükmü uyarınca istifası sonucunu doğurmakta, kooperatiften çıkma gerçekleşmiş olmaktadır (Bu yönde bknz. Yargıtay (kapatılan) 23. HD 2018/1261 E.-2020/4569 K). Buna göre somut uyuşmazlıkta, davacının istifasının tebliğ suretiyle kooperatife karşı sonuç doğurduğu tarih olan 30.11.2011 tarihinden sonraki ilk GK toplantısı olan 26.07.2012 tarihli olağan GK’da 6.maddede, istifa eden ortakların geri ödemelerinin 2 yıl sonra yapılması şeklinde alınan karar ile 2 yıl ertelenmiş olduğu görülmekte ise de, dava konusu takibin 08.06.2016 tarihinde yapıldığı dikkate alındığında erken yapılan bir takip olmadığı açıktır.
Belirtilmesi gerekir ki, erteleme kararı, kooperatife sadece yapacağı geri ödemeleri üç yıla kadar erteleme hakkı verir. Bu sürenin sonunda ortak, yine aynı yasa maddesi ile tip anasözleşme uyarınca, yaptığı ödemelerin iadesini, “ayrıldığı yılın bilanço tarihinden itibaren bir ay geçtikten sonraki tarihten itibaren faiziyle” birlikte geri isteyebilir. Başka bir deyişle, erteleme kararı alacağın muaccel olduğu tarihi değiştirmez. Davacıya iade edilecek aidat ödemeleri tutarının hesabında da belirtilen tarihlere uygun şekilde yasal faiz hesabı yapıldığı görülmüş olup, bu yöndeki istinaf itirazlarının da kabulü mümkün görülmemiştir (Bu yönde bknz. Yargıtay (kapatılan) 23. HD 2017/2330 E.- 2020/3183 K, 2017/1710 E.- 2020/3167 K).
4-Davacıya iadesi gereken meblağ, kural olarak, ödediği aidatların toplamı kadar olmayıp, yapılan toplam ödemeden ayrıldığı yıl sonu bilançosunda yer alan genel giderlerden davalıya isabet eden kısımların düşülmesinden sonra bakiyesidir. Bu yasal düzenlemeye uyulmaması diğer ortaklar aleyhine sonuç doğurduğu gibi, çıkma payı hesaplanmasında genel giderlerin dikkate alınmamasının davacı açısından nedensiz zenginleşmeye yol açacağı kuşkusuzdur. Yatırılan aidatlardan genel gider payının düşülmesi yasa hükmü gereği olup, bundan vazgeçilmesi, ancak genel kurul tarafından aksinin karar altına alınması ya da kooperatifin ortaklığı sona erenlerden genel gider payı alınmaması yönünde bir uygulamasının daha önce oluşmuş olması şartına bağlıdır (Bu yönde bknz. Yargıtay (kapatılan) 23. HD 2015/2872 E. – 2015/4837 K). Somut uyuşmazlıkta da, davalı kooperatifin yasal defter ve kayıtlarını inceleyen bilirkişi raporunda kooperatiften ayrılan diğer ortaklardan gider payı düşülmeksizin aidat iadesi yapıldığının belirlenmiş bulunmasına ve ortaklar arası eşitlik ilkesi ve yukarıda açıklandığı şekilde kooperatifte oluşmuş bir uygulama bulunduğunun anlaşılmasına göre, bu yöndeki itirazın da reddi gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davalı taraf vekilinin istinaf itirazlarının kısmen kabulü ile, yerel mahkeme kararının HMK 353/1-a-6. madde uyarınca kaldırılarak dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı taraf vekilinin istinaf itirazlarının KISMEN KABULÜNE; İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/219 Esas – 2020/593 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
3-Davalılar vekilinin sair istinaf itirazlarının REDDİNE,
4-İSTİNAF AŞAMASINDA; davalılar tarafından yatırılan 2.921,10-TL istinaf karar harcının istek halinde davalılara iadesine,
5-İstinaf aşamasında davalılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek nihai kararda ele alınmasına,
6-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
7-Kararın taraflara tebliği, harç ve avans iade işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi. 07/06/2023