Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/657 E. 2021/615 K. 01.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2021/657
KARAR NO : 2021/615
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İZMİR 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 29/07/2020 (Dava), 28/01/2021 (Karar)
NUMARASI : 2020/356 Esas, 2021/115 Karar
DAVA: MENFİ TESPİT
KARAR TARİHİ: 01/07/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 02/07/2021

İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/356 Esas – 2021/115 Karar sayılı dosyasında yapılan yargılama sonucunda verilen karara karşı davalılar vekilleri tarafından ayrı ayrı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya Dairemize gönderilmiş olmakla, HMK’nın 353. maddesi uyarınca dosya üzerinden inceleme yapıldı.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA:
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinden …’un annesi, …’un kayınvalidesi olan … TC kimlik numaralı …’ın eğitim ve yaşam koçluğu faaliyetini yürütmek amacı ile … ünvanı ile 2017 yılı sonlarında şirket kurduğunu, davalılardan …’nın kişisel ilişkilerini kullanarak … No:… … Blok …. Kat. No:… …/… adresinde ve sahibi … olan …’da bulunan ofisin kiralanması için yardımcı olduğunu, ancak … yetkililerinin …’yı tanıyor olması ve müvekkillerinden …’in annesi …’ı tanımıyor olması nedeni ile kendisinin kira bedeli yönünden müştereken ve müteselsilen sorumlu olması halinde kira kontratı yapmayı kabul edeceklerini beyan ettiğini, müvekkiller ve davalılardan …’nın birbirini tanıyor ve güveniyor olması nedeniyle kira sözleşmesinin …’nın kefilliği ile imzalandığını ancak …’nın kendisini garantiye almak ve müvekkillerinin devlet memuru olması nedeni kira bedelleri karşılığında bir anlamda teminat senedi talebinde bulunduğunu, müvekkillerinin davalıyı tanıyor ve güveniyor olması sebebi ile senet aslına bakmak yönünde bir girişimde bulunmadıklarını, müvekkillerinin … veya başka bir şahıs lehine tanzim ettikleri 35.000-$ bedelli hiçbir senet bulunmadığını, kaldı ki müvekkiller ile davalı … arasında hiçbir ticari ilişki bulunmadığını, her ne kadar 6102 Sayılı Kanunun 687. maddesi gereğince önceki hamil ile arasındaki ilişkiler nedeni ile var olan def’ileri hamile karşı ileri sürülemeyeceği düzenlenmiş ise de; lehdarı … olan senedin diğer davalı …’ın emrühavaline nasıl geçtiği hususunun da açıklamaya muhtaç olduğunu, senedin lehtarı ile ciro alacaklısı arasında hiçbir ticari ilişki mevcut olmayıp, tamamen müvekkillerini zarara uğratmak kastı ile hareket edildiğini, 15.12.2017 tanzim, 04.08.2020 vade, 35.000-$ bedelli … emrühavale tanzim, …’a ciro edilmiş senedin icra takibine konu edilmesi halinde müvekkillerinin telafisi imkansız zararlara uğramasının önüne geçilmesi amacı ile yargılama sonucuna kadar icra takibine konu yapılmaması amacı ile ihtiyati tedbir konulmasına ve yapılacak yargılama sonucunda müvekkillerinin bu senet ile ilgili borçlarının bulunmadığının tespitine, müvekkil lehine İİK 72/5 gereğince senet miktarının %20’sinden aşağı olmamak kaydı ile kötü niyet tazminatı ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı … vekili 23/09/2020 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davalı müvekkili …’ın dava konusu 15.12.2017 düzenleme tarihli, 35.000,00.-USD bedelli ve 04.08.2020 ödeme tarihli bonoyu, usul ve yasaya uygun olarak diğer davalı …’dan iyi niyetle ciro ve teslim aldığını, bahse konu bononun iyiniyetli, yetkili ve son hamili olduğunu, müvekkilinin, diğer davalı …’nın alacağını usul ve yasaya uygun olarak üstlendiğini, alacaklı sıfatını kazandığını, iyiniyetli üçüncü kişi olduğunı, bu hususta davacılara İzmir 21. Noterliği’nin 20.07.2020 tarih ve 21360 yevmiye sayılı işlemi ile ödemeye davet ihbarnamesi keşide edildiğini, anılan bononun vade tarihinde ödenmemesi üzerine taraflarınca bu defa ödememe protestosu keşide edildiğini ve bunun akabinde İzmir 20. İcra Müdürlüğü’nün 2020/6683 Esas sayılı dosyası ile borçlular hakkında icra takibi başlatıldığını, müvekkilinin davacıları zarara uğratmak kastı ile hareket ettiği yönündeki mesnetsiz soyut iddialarının taraflarınca kabulünün hiçbir şekilde mümkün olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı … vekili 12/11/2020 havale tarihli dilekçesinde özetle; davalı müvekkili …’nın dava konusu 15.12.2017 düzenleme tarihli, 35.000,00.-USD bedelli ve 04.08.2020 ödeme tarihli bonoyu, usul ve yasaya uygun olarak diğer davalı …’a ciro ve teslim ettiğini, …’ın bahse konu bononun iyiniyetli, yetkili ve son hamili olduğunu, davacıların, müvekkili … ile hiçbir ticari ilişkilerinin olmadığı yönündeki beyanlarının tamamiyle gerçek dışı olduğunu, davacılar ile müvekkilleri arasında geçmiş yıllara dayanan kira ilişkisi ve geçen zaman içerisinde muhtelif şekillerde tezahür etmiş bulunan ticari münasebeti mevcut olduğunu ve davacıların davalı müvekkiline işbu kira ve ticari ilişkiler sebebiyle halen borçlu durumda olduklarını belirterek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI;
Mahkemece, iddia savunma ve dosya kapsamına göre; “…Davaya konu uyuşmazlık, 15/12/2017 tanzim, 04/08/2020 vade tarihli 35.000-$ bedelli senet ile ilgili davacıların borçlarının bulunmadığının tespiti ile tazminat koşullarının oluşup oluşmadığının tespitine ilişkindir.
Kira sözleşmesi bir malın kullanımının devredildiği sözleşme türü olup 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 299. maddesinde; ”Kira sözleşmesi, kiraya verenin bir şeyin kullanılmasını veya kullanmayla birlikte ondan yararlanılmasını kiracıya bırakmayı, kiracının da buna karşılık kararlaştırılan kira bedelini ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.” şeklinde tanımlanmıştır.
O hâlde kiraya veren, kiralanan şeyi, kiracının kiralanandan yararlanmasını ve semerelerini toplamasını sağlayacak ya da işletilmesini mümkün kılacak şekilde teslim etmek ve sözleşme süresi boyunca da bu durumda bulunmakla yükümlüdür. Bu kapsamda kiralananın işletilmesi için gerekli tüm malzemeleri, imtiyazları, ruhsatları teslim etmesi şarttır.
02/10/2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 4/1-a. maddesinde; “Kiralanan taşınmazların 2004 sayılı İcra İflas Kanunu’na göre ilamsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dahil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davalarda Sulh Hukuk Mahkemesi görevlidir.” hükmü yer almaktadır. Söz konusu hükmün taşınır-taşınmaz ayrımı olmaksızın tüm kira ilişkilerinde uygulanması gerekmektedir.
Mahkemenin, davanın esası hakkında yargılama yapabilmesi (davayı esastan inceleyebilmesi) için varlığı veya yokluğu gerekli olan haller, dava (yargılama) şartlarıdır. Davanın esası hakkında inceleme yapılabilmesi için varlığı gerekli hallere, olumlu dava şartları (görev, hukuki yarar gibi); yokluğu gerekli hallere ise olumsuz dava şartları denilmektedir (kesin hüküm gibi). Dava şartları, dava açılabilmesi için değil, mahkemenin davanın esası hakkında inceleme yapabilmesi (davanın esasına girebilmesi) için gerekli olan da denir. Ancak mahkeme, dava şartlarından birinin bulunmadığını tespit edince, davanın esası hakkında inceleme yapamaz; davayı dava şartı yokluğundan (usulden) reddetmekle yükümlüdür. Dava şartlarının bulunup bulunmadığı davada hakim tarafından kendiliğinden (re’sen) gözetilir; taraflar bir dava şartının noksan olduğu davanın görülmesine (esastan karara bağlanmasına) muvafakat etseler bile, hakim davayı usulden reddetmekle yükümlüdür.
Dava, 6100 sayılı HMK’nın yürürlüğe girmesinden sonra açıldığına ve kira ilişkisinden kaynaklandığına göre 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 4/1-a. maddesinde düzenlendiği üzere kira ilişkisinden doğan alacak davaları dahil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davalarda Sulh Hukuk Mahkemesi’nin görevli olduğu anlaşılmakla, “görev” dava şartı yokluğundan HMK 1, 114/1-c, 115/1-2, 6102 sayılı TTK 4/1-a maddeleri gereğince, davanın usulden reddine, kararın kesinleşmesi ve HMK’nın 20. maddesi gereğince iki haftalık sürede başvurulması halinde dava dosyasının görevli İzmir Sulh Hukuk Mahkemesi’ ne gönderilmesi gerektiği…” gerekçesiyle HMK nun 114(1)/c maddesinin yollaması ile HMK nun 115(2) maddesi uyarınca davanın görev dava şartı yokluğu nedeni ile usulden REDDİNE, HMK’nun 20 (1) maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde ve yasal süre içinde istem halinde dosyanın görevli İZMİR SULH HUKUK MAHKEMESİ’ne GÖNDERİLMESİNE, karar verilmiş, verilen karara karşı davalılar vekilleri tarafından ayrı ayrı istinaf kanun yoluna başvurulmuştur.
İSTİNAF İTİRAZLARI:
Davalı … vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davacılar ile gerek davalı müvekkili gerekse de diğer davalı arasında doğrudan bir kira ilişkisi bulunmadığını, davaya cevap dilekçelerinde detaylıca belirttikleri üzere davacılar ile davalı müvekkili arasından birden çok ticari ilişki mevcut olduğunu, davaya konu 15.12.2017 tanzim, 04.08.2020 vade tarihli, 35.000,00.-$ bedeli bono, taraflar arasındaki ticari ve sözleşmesel ilişkilere istinaden ve davacıların müvekkiline olan doğmuş borçlarından bir kısmına karşılık olmak üzere bizzat davacılar tarafından müvekkili adına düzenlenerek teslim edilmiş olduğunu; dava konusu bononun teminat niteliğinde olmadığını ve kira ilişkisinden kaynaklanmadığını, taraflar arasındaki ticari ilişkilerden kaynaklandığını, taraflar arasındaki davaya konu ilişkinin kira ilişkisi olarak değerlendirilebilmesi için, dava konusu senedin taraflar arasındaki kira ilişkisi sonrasında teminat senedi olarak tanzim olunması gerektiğini ancak davacı iddialarını kabul anlamına gelmemekle birlikte, davacıların davalı müvekkili ile aralarında bir kira ilişkisi olduğunu iddia etmediklerini aksine, kurucusu oldukları şirket için akdedilen bir kira sözleşmesine müvekkili tarafından kefil olunduğunu ve bunun karşılığında da kendilerince müvekkili lehine teminat olarak senet düzenlendiğini iddia ettiklerini, anılan senedin teminat senedi niteliğinde olmadığını, bononun teminat amacı ile verildiğinin davacılar tarafından hem senet üzerinde teminat için verildiğine dair kayıt hem de, hangi sözleşmesel ilişki karşılığında düzenlenmiş olduğunun herhangi bir tereddüte yer vermeyecek şekilde yazılı delil ile ispat edilmesi gerektiğini, dava konusu bono üzerinde teminat için düzenlendiğine/verildiğine dair bir kayıt olmadığı gibi, teminat amacıyla verildiğine dair iddiaların yazılı delil ile de ispat edilemediğini, TTK’nın 4/1-a maddesi uyarınca, “TTK’da öngörülen hususlardan kaynaklanan hukuk davaları” mutlak ticari davalar arasında yer aldığını, kambiyo senetlerinin, 6102 sayılı TTK’nın 670 ve devamı maddelerinde düzenlendiğini, bu nedenle, TTK’da düzenlenmiş olan kambiyo senedinden kaynaklanan hukuk davalarının, mutlak ticari dava niteliğinde olduğundan kambiyo senetlerinden kaynaklı bir menfi tespit davası olan bu davada Asliye Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğunu belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
Davalı … vekili istinaf dilekçesinde özetle; davalı müvekkilinin, dava konusu bonoyu diğer davalı …’dan iyi niyetle ciro yolu ile teslim almış olduğundan ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararında varlığı iddia olunan taraflar arasındaki kira ilişkisinden haberdar dahi olmadığını ve böyle bir ilişkiye de taraf olmadığını, bilindiği üzere, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 687. maddesinde, “Poliçeden dolayı kendisine başvurulan kişi, düzenleyen veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya var olan ilişkilere dayanan def’ileri başvuran hamile karşı ileri süremez; meğerki, hamil, poliçeyi iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olsun.” denilmekte olduğunu, emredici açık yasa hükmü gereği, davacılar ile diğer davalı … arasındaki şahsi def’ilerin iyiniyetli son hamil olan müvekkile karşı ileri sürülemeyeceğini, bononun lehdarı ile tanzim edeni arasındaki ikili ilişkinin iyi niyetli üçüncü kişi durumundaki davalı müvekkilini bağlamayacağını, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 776 ve devam maddelerinde bononun düzenlendiğini, anılan Kanun’un 3. maddesinde “Bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir.” hükmüne yer verilmiş, 4. maddesinde bu kanunda düzenlenen hususlardan doğan hukuk davalarının ticari dava sayıldığı belirtilmiş, yine aynı Kanun’un 5. maddesinde de tüm ticari davalara asliye ticaret mahkemesinde bakılacağı hüküm altına alınmış olduğunu, davacının davaya konu bono nedeniyle borçlu olmadığının tespitine ilişkin işbu huzurdaki davada görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemesi olduğunu belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılması istemiyle istinaf kanun yoluna başvurmuştur.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI, HUKUKİ SEBEP VE GEREKÇE:
Dava, kambiyo senedinden kaynaklanan menfi tespit istemine ilişkindir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine ilişkin aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.rılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72.maddesi gereğince, borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında, borçlu olmadığını ispat için menfî tespit davası açabilir.
Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (4721 s.TMK m.6). İspat yüküne ilişkin bu genel kural menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da, tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf, o vakıayı ispat etmelidir.
Menfi tesbit davasında kural olarak davalının alacaklı olduğunu yasal delillerle kanıtlaması gerekir. Alacaklının senede dayanması halinde ise borçlu olmadığının ispat yükü davacıdadır. Davacı aynı nitelikte bir delil ile borçlu olmadığını kanıtlamalıdır. Davalının bonoya dayalı olarak davacı hakkında takip başlattığı gözetildiğinde davacının aynı şekilde yasal delille borçlu olmadığını kanıtlaması gerekir.
İspat hukuku yönünden,6100 sayılı HMK m.189. maddesine göre taraflar kanunda belirtilen süre ve usule uygun olarak ispat hakkına sahiptir.
6100 sayılı HMK m.200/I maddesinde ” senetle ispat ” kuralı, aynı kanunun 200/II maddesinde ise “senetle ispat gereken hallerde karşı tarafın açık muvafakati ile tanık dinlenebileceği” hususları düzenlenmektedir.
Yine 6100 sayılı HMK m.201 maddesinde ise, “Senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı defi olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler 2.500 liradan az bir miktara ait olsa bile tanıkla ispat olunamaz. “hükmü düzenlenmiştir.
Bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedi olup, bağımsız borç ikrarını içerir. ( 6102 sayılı TTK ‘ nın 776.maddesi ).
TTK’ nın 3. maddesinde “Bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir.” hükmüne yer verilmiş, 4. maddesinde bu kanunda düzenlenen hususlardan doğan hukuk davalarının ticari dava sayıldığı belirtilmiş, yine aynı Kanun’un 5. maddesinde de tüm ticari davalara asliye ticaret mahkemesinde bakılacağı hüküm altına alınmıştır.
Somut olayda, davacılar, dava dışı şirketten davacıların anne/kayınvalidesi için kiralanan ofis için düzenlenen kira sözleşmesine kefil olan davalı …’ nın kefilliğinin olumsuz sonuçlarından kendisini korumaya alması amacıyla teminat olarak düzenlenen senetten dolayı borçlu olmadıklarını ileri sürmüş; yerel mahkemece, kira ilişkisinden kaynaklanan menfi tespit davasının Sulh Hukuk Mahkemesi’ nde görülmesi gerektiği gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiştir.
Dosya kapsamına ve dava dilekçesi içeriğine göre, davacılar tarafından davalılar ile aralarında doğrudan doğruya kira ilişkisi bulunduğu ve uyuşmazlığın da bu ilişkiden kaynaklandığı iddiasının bulunmadığı, davanın, teminat olarak verildiği iddiasına dayalı kambiyo senedi olan bonodan dolayı borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkin olup, bono, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda unsurları ile birlikte düzenlendiğinden, aynı Kanunun 4/1-a maddesi hükmü uyarınca uyuşmazlığın çözümünde görevli mahkeme Asliye Ticaret Mahkemesidir. (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’ nin 20.02.2019 tarih ve 2017/1320 Esas 2019/1044 Karar sayılı ilamı)
Yukarıda yapılan açıklamalar doğrultusunda davada Asliye Ticaret Mahkemesi olarak mahkemece yargılamaya devam edilmesi gerekirken, yazılı şekilde yanlış gerekçe ile görevsizlik kararı verilmesi doğru görülmediğinden davalılar vekillerinin istinaf kanun yolu başvurularının kabulü ile HMK’nın 355 ve 353/(1)-a-3. maddeleri uyarınca ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.
HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle:
1-Davalılar vekillerinin istinaf kanun yolu başvurularının KABULÜ ile İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28/01/2021 tarih ve 2020/356 Esas, 2021/115 Karar sayılı hükmünün HMK’nın 355 ve 353/(1)-a-3. maddeleri gereğince KALDIRILMASINA, görevli Mahkemenin İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi olduğuna,
2-HMK’nın 353/(1)-a maddesi gereğince dava dosyasının Dairemiz kararına uygun şekilde yargılama yapılarak yeniden bir karar verilmek üzere mahal mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
3-İstinaf başvurusunda bulunan davalılar tarafından ayrı ayrı yatırılan karar harçlarının yatıran tarafa ayrı ayrı iadesine
4-İstinaf kanun yolu başvurusu aşamasında davalılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin yerel mahkemece verilecek nihai kararda hüküm altına alınmasına,
5-İstinaf kanun yolu başvurusunun incelenmesi sırasında duruşma yapılmadan karar verildiğinden bu aşama için davalılar yararına vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
6-Kararın taraflara tebliği, harç ve avans iadesi işlemlerinin yerel mahkemece yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, 6100 Sayılı HMK’nın 353/(1)-a maddesi gereğince kesin olmak üzere 01/07/2021 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.