Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/651 E. 2023/1678 K. 01.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/651
KARAR NO : 2023/1678

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/10/2016 (Dava) – 19/01/2021 (Karar)
NUMARASI : 2016/1240 Esas – 2021/26 Karar
DAVA : Menfi Tespit / İstirdat
BAM KARAR TARİHİ : 01/11/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 01/11/2023
İstinaf incelemesi için Dairemize gönderilen İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/1240 Esas – 2021/26 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, İzmir 15. İcra Müdürlüğü’nün 2015/13783 sayılı dosyasında, 38.000,00 TL bedelli … Şti’ye ait çekte müvekkilinin cirosunun bulunduğu gerekçesiyle müvekkili hakkında çekten dolayı ihtiyati haciz kararı alınarak icra takibi yapıldığını, ödeme emrinin tebliği 21.maddeye göre muhtara yapıldığından müvekkilinin tebligattan haberi olmadığını, itiraz süresinin geçtiğini ve takibin kesinleştiğini, haciz konması neticesinde müvekkilinin çok mağdur olduğunu, çevresinde saygın bir esnaf olarak bilindiğini ve büyük şok yaşadığını, haczi durdurabilmek için alacaklı vekili Av. …’ın … bank … şubesindeki … nolu hesabına 26.11.2015 tarihinde 1.500,00 TL yatırdığını, ayrıca aynı hesaba müvekkilinin ATM’den değişik tarihlerde 1.500,00 TL olarak 4 kez toplam 6.000,00 TL ve 1.200,00 TL olmak üzere 7.200,00 TL ödeme yaptığını, yine icra dosyasından müvekkilinin maaşına haciz konulduğunu ve maaşından kesinti yapıldığını, müvekkilinin tüm bu ödemeleri hiçbir borcu olmadığı halde itiraz süresi geçtiği için ticari itibarı ve ailesinin zor durumda kalmaması için yaptığını, takip konusu çekteki imzanın müvekkiline ait olmadığını ve müvekkilinin davalıya hiçbir borcunun olmadığını belirterek, müvekkilinin takip konusu alacak nedeniyle borçlu olmadığının tespitine, alacaklı vekilinin hesabına ve icra dosyasına yapılan ödemelerin, ödeme tarihlerinden itibaren ticari faiziyle birlikte davalıdan tahsili ile müvekkiline verilmesine, ayrıca alacaklı takipte haksız olduğundan davalı aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; öncelikle menfi tespit davasının, borçlunun borcunu ödemeden önce borçlu olmadığının tespiti için açılan dava olduğunu, bu sebeple kabul anlamına gelmemek kaydıyla davacı yanın yapıldığını iddia ettiği ödemelerin tahsilinin bu davanın dışında olduğunu, davanın reddi gerektiğini, müvekkili şirketin ilgili yasal düzenlemelere uygun olarak kurulan bir faktoring şirketi olduğunu, bu faaliyeti çerçevesinde 38.000,00 TL bedelli çekin davacıya ciro edildiğini, devamında başka firmalar tarafından cirolanan çek ile ilgili, faktoring işlemi için son ciranta … – … tarafından müvekkili şirkete müracaat edildiğini ve müvekkili şirket tarafından mevzuata uygun olarak taraflar arasında ticari ilişkinin varlığına dair gerekli evrakların müracaat eden …’dan ibraz edilmesinin istendiğini, akabinde yapılan inceleme üzerine çekle ilgili faktoring işlemi yapıldığını ve böylelikle çekin müvekkili şirkete teslim edildiğini, çekin vadesi gelip ilgili bankaya ibraz edildiğinde karşılıksız olduğunun ortaya çıktığını, müvekkili şirket tarafından borçlular aleyhine icra takibine başlandığını, herhangi bir itiraz ileri sürülmemesi üzerine takibin kesinleştiğini, netice itibariyle davacı/borçlu tarafından takibe konu borcun ve imzanın kabul edildiğini, dava tarihine kadar gerek dava aracılığıyla gerekse de haricen ne borca ne de çekteki imzaya yönelik hiçbir itiraz yöneltilmediğini, hatta davacının 27.11.2015 tarihinde İzmir 15. İcra Müdürlüğünün 2015/13783 sayılı dosyasına ödeme taahhüdünde bulunduğunu, borç ve ferilerine itiraz etmeksizin ödemeyi taahhüt ve kabul ettiğini, yıllar sonra imzanın kendisine ait olmadığından bahisle işbu davanın açılmasının davacının haksız ve kötü niyetli olduğunu açıkça ortaya koyduğunu, çekteki imza ile icra dosyasındaki 27.11.2015 tarihindeki ödeme taahhüdüne atılan imzanın birebir aynı olduğunu, kaldı ki ödeme taahhüdünde bulunurken çekteki imzaya yönelik herhangi bir itirazda bulunmadan borcu aynen kabul ettiğini, bunun mahkeme içi ikrar niteliğinde olduğunu ve hakim için bağlayıcı sayılacağını, mamafih peyderpey yapılan ödemelerin hiç birinde ihtirazi kayıt bulunmadığını, bir an için imzanın davacı/borçluya ait olmadığı varsayımında bile davacının dava konusu çekin elinden rızası hilafına çıktığına dair ilgili kurumlara bir müracaatının olmadığı da dikkate alındığında, davacının çeki bilerek ve isteyerek yetkisiz birine imzalatarak veya sonradan inkar etme gayesiyle imzasını değiştirmek suretiyle tedavüle koyması durumunun gündeme gelebileceğini, bu durumda ise dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçunun oluşacağını, bu hususa ilişkin cezai ve hukuki tüm yasal haklarını saklı tuttuklarını, diğer yandan dosyaya sunulacakları fatura suretinden de anlaşılacağı üzere davacı/borçlunun aynı çekin cirantası olan ve müvekkili şirket ile faktoring işlemi yapan dava dışı … firması ile ticari ilişkisinin olduğunun aşikar olduğunu, bu hususun tarafların ticari defterlerine bakıldığında netlik kazanacağını, son olarak davacının toplamda 13.700,00 TL ödendiği iddiasını kabul etmelerinin mümkün olmadığını, nitekim davacının ödediğini iddia ettiği tutarlara ilişkin yalnızca 6.500,00 TL’lik ödeme dekontlarını sunabildiğini beyanla, davanın reddine ve davacı aleyhine kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARI:
Mahkemece, “…Davacı ile davalı şirket arasındaki hukuki ilişkinin kambiyo senedinden kaynaklandığı, kambiyo senetlerinin sebepten soyut olarak değerlendirilmesi zorunlu belgelerden olup taraflar arasındaki hukuki ilişkinin varlığının, kayıtsız şartsız kambiyo senedi üzerindeki imza veya yazının kişiye ait olduğunun tespiti halinde kabul edilebileceği, davacının, ciranta olarak kaşe üzerindeki imzanın kendisine ait olmadığı iddiasını düzenlenen bilirkişi raporları ile ispat ettiğinin kabulünün gerektiği, bu durumda davacı ile davalı arasındaki hukuki ilişkinin varlığı iddia edilmekte ise bu konuda davalı tarafın kambiyo senedi gücünde bir delil ile ispatlaması yani hukuki ilişkinin varlığını ispatlaması gerektiğinin anlaşıldığı, yapılan incelemede davalı tarafça bu konuda herhangi bir delil veya kaydın dosyaya sunulmadığının görüldüğü, gerek davacının maaş hesabından dava konusu icra takip dosyasına 11.104,43 TL bedelin aktarıldığı, gerekse davacı tarafça davalı şirket vekilinin hesabına takip dosyasındaki borçtan dolayı 13.990,00 TL ödendiği tespit edilmiş olmakla, davacının söz konusu çekte imzasının olmadığı ve bu şekilde borçlu olmadığı tespit edilmiş olmakla bu bedellerin davacıya iadesinin gerektiği, istemin bu yönü ile kabulü gerektiği, davacı tarafça aynı zamanda icra takibinin davacı yönünden iptali isteminde bulunulduğu da görülmekle davacının icra takibine konu çek yönünden hukuki bir bağının tespit edilemediği görülmekle icra takibinin davacı yönünden iptaline karar verilmesi gerektiği anlaşılmakla, sonuç olarak; DAVANIN KABULÜNE, davacının İzmir 15. İcra Müdürlüğünün 2015/13783 sayılı takip dosyasında dayanak olarak gösterilen … Bankası … şubesi nezdinde … Tic. Ltd. Şti’ne ait hesaptan verilen ve aynı şirketin keşidecisi olduğu 38.000,00 TL bedelli 08/08/2015 keşide tarihli 0961124 nolu çekten dolayı borçlu olmadığının tespitine, icra takibinin davacı … yönünden iptaline, icra takibinden itibaren dava tarihine kadar davalıya ödenen 13.990,00 TL bedel ile icra dosyasına ödendiği tespit edilen 11.104,43 TL bedel olmak üzere toplam 25.094,43 TL’nin ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine…” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
DAVALI VEKİLİ TARAFINDAN, “…Yerel mahkeme tarafından yapılan incelemede, davacı tarafından açılan menfi tespit davasına yalnızca imzaya itiraz davasıymış gibi bir yaklaşımda bulunulduğunu ve yalnızca imza incelemesi ile yetinilerek hüküm tesis edildiğini, ancak dava konusu çeke ilişkin faktoring işleminin …-… ile yapıldığını ve faktoring temlik sözleşmesinin de dosyaya sunulduğunu, davacı …’ın ise çekte ikinci ciranta olarak … Şti. ve …-… ile ticari ilişkide bulunduğunu, bu nedenle yerel mahkemenin gerekçeli kararında belirttiği şekilde davacı ile müvekkili şirket arasında hukuki ilişki oluşmadığını, çek silsilesi neticesinde müvekkilinin hamili olduğu çek sebebiyle davacının kendileri yönünden borçlu sıfatına haiz olduğunu, müvekkili şirket tarafından mevzuata uygun olarak taraflar arasındaki ticari ilişkinin varlığına dair gerekli evrakların …’dan istendiğini, akabinde bunların incelenmesi üzerine dava konusu çekle ilgili faktoring işleminin yapıldığını, böylelikle çekin müvekkili şirkete teslim edildiğini, çekin vadesi gelip ilgili bankaya ibraz edildiğinde karşılıksız olduğunun ortaya çıktığını, hal böyle olunca müvekkili şirket tarafından ihtiyati haciz ve akabinde borçlular aleyhine icra takibinin başlatıldığını, itiraz ileri sürülmemesi üzerine takibin kesinleştiğini, yani, davacı yan tarafından icra hukuk mahkemesinde süresi içinde açılan herhangi bir imzaya itiraz davasının bulunmadığını, netice itibariyle davacı/borçlu tarafından takibe konu borcun ve imzanın kabul edildiğini, davacının dava tarihine kadar gerek dava aracılığıyla gerekse de haricen ne borca ne de çekteki imzaya yönelik hiçbir itiraz yöneltmediğini, söz konusu dava tarihine dek, icra dosyasına ilişkin borcunu kabul ettiğini, hatta ve hatta 27/11/2015 tarihinde İzmir 15. İcra Müdürlüğü 2015/13783 sayılı dosyaya ödeme taahhüdünde bulunduğunu, borç ve fer’ilerine itiraz etmeksizin ödemeyi kabul ve taahhüt ettiğini, icra takibi 11.09.2015 tarihinde başlatılıp davacı/borçlu tarafından ödeme taahhüdünde bulunulmasına rağmen yıllar sonra imzanın kendisine ait olmadığından bahisle işbu davanın açılmasının davacının haksız ve kötü niyetli olduğunu açıkça ortaya koyduğunu, ödeme taahhüdünde bulunurken çekteki imzaya yönelik herhangi bir itirazda bulunmadan borcun aynen kabul edildiğini, davacının kendi hür iradesiyle borca ve fer’ilerine herhangi bir itirazının olmadığını beyan ederek ödemeyi taahhüt ve kabul ettiğini, hukuken itiraz olanağının elde edilmesinden sonra icra takip işlemiyle ikrar ve buna bağlı ödeme taahhütlerinin mahkeme içi ikrar niteliğinde olduğunu, hakim için de bağlayıcı sayılacak bir husus olduğunu, mamafih peyderpey yapılan ödemelerin hiç birinde de ihtirazi kayıt bulunmadığı dikkate alındığında, davacı tarafından ileri sürülen iddiaların art niyet barındırdığının aşikar olduğunu, davacının dava konusu çekin elinden rızası hilafına çıktığına dair ilgili kurumlara bir müracaatı da olmadığını, çeki bilerek ve isteyerek yetkisiz birine imzalatarak veya sonradan inkar etme gayesiyle imzasını değiştirmek suretiyle tedavüle koymuş olması durumunun gündeme gelebileceğini, dolandırıcılık ve resmi belgede sahtecilik suçuna ilişkin cezai ve hukuki tüm yasal yollarının saklı tutulduğunu, diğer yandan, dosyada mevcut fatura suretinden de anlaşılacağı üzere davacı/borçlunun, aynı çekin cirantası olan ve müvekkili şirket ile faktoring işlemi yapan dava dışı … Firması ile ticari ilişkisinin olduğunun da aşikar olduğunu, davacı tarafından …-…’ya karşı yöneltilmiş olan bir dava da bulunmadığını, mahkeme tarafından davacının … Şti. ve …-… ile ticari ilişkisinin olup olmadığının araştırılması gerekirken hiçbir incelemede bulunulmadığını, oysaki faktoring işlemi gerçekleştirilirken 22.03.2015 tarihli seri a 16931 numaralı faturanın faktoring işlemine esas alındığını, yalnızca imza incelemesi yapılarak hüküm tesis edilmesinin eksik inceleme sonucu hatalı bir karar verilmesine sebebiyet verdiğini…” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
KATILMA YOLUYLA İSTİNAF TALEBİNDE BULUNAN DAVACI VEKİLİ TARAFINDAN; “…Yerel mahkeme kararının ve gerekçesinin hukuka ve yasaya uygun olduğunu, sadece mahkemece davanın kabulüne karar verilmesine rağmen ve dava dilekçesinin sonuç kısmının 3.maddesinde davalı aleyhine %20’den az olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesi şeklinde talepleri de olmasına karşın, mahkemece bu konuda bir karar verilmediğini, mahkeme kararına bu tazminat talebi dışında bir itirazlarının bulunmadığını…” beyanla mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, çekteki imza inkarına dayalı olarak takipten dolayı menfi tespit ve ödenen meblağın istirdadı istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; yukarıda yazılı gerekçelerle davanın kabulüne karar verildiği, karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu ve davacı vekili tarafından da katılma yoluyla istinaf isteminde bulunulduğu anlaşılmıştır.
Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerin incelenmesinde; davacı, davalı faktoring şirketi tarafından dava konusu icra takibine konu edilen çekteki imzasını inkar etmiş olup, mahkemece de imza incelemeleri yaptırıldığı görülmektedir. Bu kapsamda ilk alınan Adli Tıp uzmanı raporunda; bazı farklılıklar bulunsa da benzerlikler de görüldüğünden çekteki imzanın davacının eli ürünü olduğu yönünde görüş bildirildiği, davacı tarafın itirazı üzerine Adli Tıp Fizik İhtisas Dairesinden alınan raporda mukayeseye esas belge sayısı da arttırılarak yapılan inceleme sonucunda çekteki imzanın davacının eli ürünü olmadığının belirtildiği, çelişki nedeniyle mahkemece jandarma kriminal laboratuvarından heyet raporu alındığı ve bu raporda da çekteki imzanın davacının eli ürünü olmadığı yönünde görüş bildirildiği anlaşılmıştır.
Bununla birlikte davalı taraf, cevap dilekçesinde ve yargılamanın tüm aşamalarında davacının icra dairesinde ödeme taahhüdünde bulunduğunu beyan etmiş olup, buna dair evrakların da dava dosyası içerisinde bulunduğu görülmüştür. Davalı tarafça 04.09.2015 tarihli ihtiyati haciz kararı alınarak icra takibine başlanılmış ise de, ödeme emrinin davacıya 17.09.2015 tarihinde tebliğ edildiği, 07.10.2015 tarihinde davacının ev adresine hacze gidilerek, evdeki haczedilen eşyaların kızına yediemin olarak bırakıldığı, davacının icra dosyasındaki ödeme taahhüdünün ise 27.11.2015 tarihli olduğu anlaşılmakla, sözkonusu ödeme taahhüdünün ihtiyati haciz baskısı altına olmayıp kesinleşmiş icra dosyası kapsamında verilmiş olduğu, taahhüt içeriğinde davacı borçlunun borcu aynen kabul ettiğini açıkça beyan edip, borca itirazı olmadığını da belirterek ödeme tablosunu imzalamak suretiyle ödeme taahhüdünde bulunduğu, herhangi bir ihtirazi kayıt da bulunmadığı, işbu davada imza inkarında bulunmasının ise “çelişkili davranış yasağı” kuralına aykırılık teşkil ettiği görülmekle, mahkemece bu taahhüt gözetilerek davanın reddi yerine, davanın kabulüne karar verilmesi yerinde olmamıştır. (Bu yönde bknz. Yargıtay (kapatılan) 19. HD 2012/17681 E.-2013/3269K., 2016/3186 E.-2016/8697 K…) Bu nedenle, mahkeme kararının kaldırılarak “davanın reddi” ne dair HMK 353/1-b-2.madde uyarınca Dairemizce hüküm tesis edilmesi gerekmiştir.
Karar kaldırma nedenine göre davacı vekilinin katılma yoluyla istinaf istemine konu kötüniyet tazminatı itirazının da reddi gerekmiştir. Bununla birlikte, davanın reddi yönünde hüküm tesis edileceğinden, davacı aleyhine %20 kötüniyet tazminatı hususunun da burada irdelenmesi gerekmekte olup, dosya içeriğine ve UYAP sorgusu sonucuna göre infaz edilen bir ihtiyati tedbir bulunmadığı, aksine yargılama sırasında da icra dosyasında davacının maaşından kesinti yapılmaya devam olunduğu görülmekle, koşulları oluşmadığından davalı yararına kötüniyet tazminatına hükmedilmemiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacı vekilinin istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b-1. maddesi gereğince esastan reddine, davalı vekilinin istinaf itirazlarının ise kabulü ile, HMK 353/1-b-2. madde uyarınca yeniden hüküm tesisine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b-1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-Davalı vekilinin istinaf itirazlarının KABULÜ ile, İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/1240 Esas – 2021/26 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, KALDIRILAN KARARIN YERİNE GEÇMEK ÜZERE;
“a-Davanın REDDİNE,
b-Davalının %20 kötüniyet tazminatı talebinin REDDİNE,
c-Harçlar Kanunu gereğince alınması gereken 269,85 TL harcın mahsubu ile fazladan alınan 379,10 TL’nin davacıya iadesine,
d-Davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiginden AAÜT’ne göre hesaplanan 17.900,00-TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
e-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
f-HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde taraflarca yatırılan gider avansından kalan bakiyenin talep halinde yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine”,
ŞEKLİNDE YENİDEN HÜKÜM TESİSİNE,
3-İSTİNAF AŞAMASINDA;
a-Davacıdan alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcından peşin alınan 59,30 TL istinaf karar harcının mahsubu ile kalan 210,55‬ TL istinaf karar harcının davacıdan tahsili ile Hazineye irat kaydına,
b-Davalı tarafından yatırılan 59,30 TL ve 589,65 TL olmak üzere toplam 648,95 TL istinaf karar harcının istek halinde davalıya iadesine,
4-İstinaf incelemesi esnasında davalı tarafça yapılan 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcına ilişkin yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-İstinaf incelemesi esnasında davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
6-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
7-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 01/11/2023