Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/62 E. 2023/947 K. 07.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/62
KARAR NO : 2023/947

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KARŞIYAKA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 03/09/2019 (Dava) – 12/11/2020 (Karar)
NUMARASI : 2019/414 Esas – 2020/354 Karar
DAVA : Maddi ve Manevi Tazminat
BAM KARAR TARİHİ : 07/06/2023
KARARIN YAZIM TARİHİ : 07/06/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/11/2020 tarihli 2019/414 Esas ve 2020/354 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 18.01.2018 tarihinde akşam saatlerinde karşıdan karşıya geçerken son derece hızlı bir biçimde yol almakta olan … AŞ.’nin araç sahibi olduğu ve … kontrolündeki aracın çarpmasıyla oldukça ağır bir trafik kazası geçirdiğini, Menemen Devlet Hastanesi’ne kaldırıldığını, alınan epikriz raporunda müvekkillinin lomber, omurga ve pelvisinde kırık ve omuz, üst kol kırığı-humerus üst uç kırığı tespit edildiğini, bunun üzerine müvekkiline ortopedi bölümünde plakalar yerleştirildiğini, kesin raporda mevcut kırıkların hayat fonksiyonlarını ağır derecede etkileyecek nitelikte olduğu kanaatine varıldığını, davalı sürücü aleyhine Menemen 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2018/339 Esas sayılı dosyasında açılan ceza davasında adli para cezası verilip hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğini, zorunlu arabuluculuk sürecinden de sonuç alınamadığından işbu davayı açma zorunluluğunun doğduğunu, müvekkilinin SSK emeklisi olduğunu, 66 yaşında olduğunu, yaya geçidi levhası olan bölgeden geçiş yaptığını, vücudunda birçok kırık meydana geldiğinden yaşam kalitesinin büyük oranda düştüğünü, bunun da maddi ve manevi hasar meydana getirdiğini, müvekkilinin daimi işgöremez hale geldiğini, daimi kısmi işgöremezlik oranının yargılama aşamasında alınacak raporla da ortaya çıkacağını belirterek, şimdilik belirsiz alacak olarak 10.000-TL maddi (daimi sakatlıktan kaynaklanan daimi işgücü kaybı) ve 50.000-TL manevi tazminatın yasal faiziyle davalılardan (manevi tazminat için sigorta şirketi hariç) müştereken ve müteselsilen tahsili ile müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalılar … ve … AŞ. vekili cevap dilekçesinde özetle; ticari uyuşmazlıklarda arabuluculuğun zorunlu olduğunu, işbu davadaki davalıların mecburi dava arkadaşı olduğunu, biri için zorunluluk arz eden bir durumun diğerlerini de kapsayacağını, ancak dava dosyasına sunulu arabuluculuk son tutanağı incelendiğinde müvekkili şirket hakkında arabulucuya hiç başvurulmadığının, tebligat dahi yapılmadığının görüldüğünü, müvekkili şirket açısından zorunlu dava şartı gerçekleştirilmemiş olduğundan davanın dava şartı yokluğundan reddine karar verilmesini talep ettiklerini, müvekkili … açısından da, arabuluculuk son tutanağında müvekkilinin adresi olan … Mh. … Sk. N:… D: … … … adresine … Kargo ile tebligat gönderilmiş olup, bu gönderinin teslim edilmeyerek iade edildiğinin belirtildiğini, bu durumun da kendileri tarafından kabulünün mümkün olmadığını, müvekkilinin uzun süreden beri anılan adreste oturduğunu, her türlü tebligatın bu adreste kendisine ulaştığını, nitekim ceza yargılamasında da buraya tebligat yapıldığını ve müvekkiline tebliğ edildiğini, bu sebeplerle söz konusu adresin müvekkilinin adresi olduğunu, o adreste kendisine ulaşılamamasının mümkün olmadığını, en azından muhtara tebligat yapılması gerekirken, bu müvekkilinin de arabuluculuk görüşme günü kendisine tebliğ edilemediği için arabuluculuk görüşme gününden haberdar olamadığını, arabuluculuk görüşmesine katılamaması sebebi ile hak kaybına uğradığını, dava şartı gerçekleştirilmediğinden davanın bu müvekkili açısından da reddini talep ettiklerini, ceza mahkemesi dosyasından alınan bilirkişi raporunda davacının asli kusurlu ve -kabul anlamına gelmemek kayıt ve şartı ile- müvekkili …’in tali kusurlu olduğunun belirlendiğini, ancak ceza mahkemesindeki kusur oranını kabul etmelerine imkan olmadığını, zira müvekkilinin meydana gelen kazada tamamıyla kusursuz olduğunu, müvekkilinin ceza dosyasında mevcut olay tarihinde gerek tanık ifadeleri ve gerekse müvekkilinin ifadesinde de görüleceği üzere 50 km hızla seyir ettiğini, süratli olmadığını, söz konusu yerde olay tarihinde yaya geçidi şeridi olmadığını, yol boyunca pek çok yerde radar ve mobese kamera kayıtları olduğunu, müvekkilinin hızının kaç olduğunun buralardan tam ve kesin tespiti imkanı olduğunu, mahkemece bunun celbini talep ettiklerini, müvekkilinin bu çift şeridin yani yolun en solunda olup, davacının ise hiçbir şekilde yolu kontrol etmeden karşıdan karşıya hızla geçmeye çalıştığını, yolda seyir halindeki müvekkilinin sağından giden arabanın davacıya çarpmamak için manevra yaptığını ve akabinde en sol şeritte seyir halindeki müvekkilinin aracının sağ tarafından çarpışma oluştuğunu, dolayısıyla müvekkilinin kazayı önleme durumu olmadığını ya da tedbirli olsaydı dahi çarpmanın kaçınılmaz olduğunu, zira davacının dikkat etmeden yola fırladığını, sağdaki arabayı teyet geçip normal seyirdeki müvekkiline çarptığını, nitekim ceza dosyasında dinlenen tanıkların da bunu belirttiklerini, ancak ceza yargılamasında usulü hata ile tanıklar dinlenmeden keşfe gidildiğini, afaki bir şekilde tahminlerle hızlı olduğu beyan edilerek müvekkilinin tali kusurlu sayıldığını, bu kusur oranını kabul etmediklerini, esasen müvekkiline ait araçta bu kaza sebebi ile hasar meydana geldiğini, hasarın giderilmesi için aracın beklediğini, ticari araç olması sebebi ile de kazanç kaybına uğradığını, bu yönde dava açma haklarını da saklı tuttuklarını beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … AŞ.’nin cevap süresinden sonra sunduğu beyan dilekçesinde özetle; … plakalı aracın müvekkili şirket nezdinde zorunlu karayolu mali mesuliyet trafik poliçesi ile sigortalandığını, davacı her ne kadar arabuluculuğa başvurmuş olsa da yeterli ve gerekli evrakla başvuru yapılmaması ve evrakların kendilerine iletilmemesi sebebiyle sürecin olumsuz sonuçlandığını, geçerli başvuru yapılmadığını, dava şartı noksanlığı nedeniyle davanın usulden reddedilmesi gerektiğini, eksikliklerin giderilmesi için dilekçe ekinde sunulan yazının iletildiğini, ancak davacı tarafın eksiklikleri gidermeksizin işbu davayı açtığını, kanun maddeleri ve poliçe genel şartları uyarınca başvurusu bulunmayan davacının davasının usulden reddinin gerektiğini, poliçe tanzim tarihi 01.06.2015 sonrası olan poliçelere ilişkin geçici iş göremezlik taleplerinin teminat dışında tutulduğunu, Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesinden kusur raporu alınmasını, maluliyete bağlı özür oranının tespitinin özel bir husus olup Adli Tıp 3. İhtisas Dairesince tespitinin gerektiğini, geçerli bir başvuru olmadığı için müvekkili şirketin temerrüdünün söz konusu olmadığını, davacının söz konusu olaydan dolayı Sosyal Güvenlik Kurumundan herhangi bir ödeme alıp almadığının tespitinin gerekeceğini beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARI:
Mahkemece, “…..19/12/2019 tarihli celse 4 ve 5 nolu ara kararları ile davacı ile davalı … ve … …AŞ arasındaki davanın ticari dava niteliğinde olmadığı hususu da dikkate alınarak, ‘…Davalı … hakkındaki arabuluculuk son tutanağı içeriğinin usule uygun olduğu kanaatine varıldığından, bu davalı hakkındaki dava şartı yokluğu yönündeki itirazın reddine….dava tarihinden önce davacının davalı sigorta şirketine başvurduğu arabuluculuk son tutanağı ile belirlendiğinden, bu yöndeki davalı sigorta şirketi vekilinin usuli itirazının reddine…’ karar verilmiş olduğu, davacı vekilinin 10/09/2020 Uyap tanzim tarihli dilekçede ve 24/09/2020 tarihli celsede -sigorta şirketi ile anlaştığı ve maddi tazminat alacağını tahsil ettiği için- müvekkili tarafından tüm davalılar hakkında açılan maddi tazminat davasından feragat ettiğini bildirdiği, davalı sigorta şirketi vekilinin de 23/09/2020 Uyap tanzim tarihli dilekçe ile davacıya maddi tazminat ve fer’ileri, yargılama giderleri olarak toplam 24.090,00-TL ödendiğini, davacının müvekkilini ibra ettiğini açıkladığı, olayda, özel yetkiyi haiz davacı vekili, müvekkili tarafından açılan maddi tazminat davasından feragat ettiğine göre, feragat nedeniyle tüm davalılar hakkında açılan maddi tazminat davasının reddine karar verildiği, ödenen maddi tazminat tutarı içerisinde faiz, yargılama giderleri de bulunduğundan davacı lehine bu taleple ilgili olarak ayrıca vekalet ücreti ve yargılama gideri takdir edilmediği, davacının araç içi trafik kazasına bağlı arızası nedeniyle operasyon geçirdiği, %18,8 oranında sürekli iş göremezlik ve 6 ay süre ile geçici iş göremezlik durumlarına maruz kaldığı, trafik kazasının meydana gelmesinde -ışığı bulunmayan yaya geçidinde araçlara ilk geçiş hakkını vermemek ve yola birden bire girme kusurlarını işlediği için- %75 oranında kusurlu olduğu, bu yaralanmadan dolayı davacının acı çekmesinin ve üzüntü duymasının doğal olduğu, kişilik haklarının zedelendiği anlaşıldığından, tarafların sosyal ve ekonomik durumları, davalı sürücünün tali kusurlu oluşu, olayın özellikleri ve şartları, paranın alım gücü gözetilerek davacı lehine 20.000,00 TL manevi tazminata hükmedildiği, sonuç olarak; tüm davalılar hakkında açılan MADDİ TAZMİNAT DAVASININ FERAGAT NEDENİ İLE REDDİNE, haklılık durumuna, maddi tazminat alacağının sigorta şirketi tarafından davacıya ödenmesi nedeni ile davadan feragat edilmesine ve hakkaniyete göre davalılar lehine yargılama gideri ve vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, davalılar … ile … Anonim Şirketi hakkında açılan MANEVİ TAZMİNAT DAVASININ KISMEN KABULÜ ile, 20.000,00-TL manevi tazminatın dava tarihi 03/09/2019’dan itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalılar … ile … Anonim Şirketi’nden müşterek ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine….” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İTİRAZLARI:
DAVACI VEKİLİ TARAFINDAN, “…İlk derece mahkemesinin 50.000-TL olan manevi tazminat taleplerini kısmen kabul ederek, 20.000-TL üzerinden hüküm kurduğunu, kararı manevi tazminat hükmü yönünden istinaf ettiklerini, müvekkilinin oldukça ağır bir trafik kazası geçirdiğini, lomber,omurga ve pelvisinde kırık ve omuz, üst kol kırığı-humerus üst uç kırığının tespit edildiğini, aylarca yatalak kaldığını, kendi işlerini kendi göremediğini ve yakınlarının sürekli yardımına muhtaç hale geldiğini, uğramış olduğu manevi hasarın mahkemece taleplerinin çok altında değerlendirildiğini ve 20.000-TL gibi düşük miktarda hüküm kurulduğunu, müvekkilinin ağır derecede hayati fonksiyonlarının etkilenmesi, olaydaki kusur derecesi dikkate alındığında manevi tazminat miktarının somut olaya göre son derece düşük kaldığını…” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DAVALILAR … ve … AŞ VEKİLİ TARAFINDAN, “…Dava dosyasına sundukları beyanlarda da belirttikleri üzere ticari uyuşmazlıklarda arabuluculuğun TTK md. 5/A maddesi gereğince zorunlu olduğunu, ancak dava dosyasına sunulu arabuluculuk son tutanağı incelendiğinde görüleceği üzere müvekkili şirket hakkında arabulucuya hiç başvurulmadığını, kendisine herhangi bir tebligat da yapılmadığını, müvekkili … ……AŞ. açısından zorunlu dava şartı gerçekleştirilmemiş olduğundan davanın dava şartı yokluğundan reddinin talep edildiğini, ancak bu itirazlarının dikkate alınmadığını, davalılardan … bakımından da usuli hataların mevcut olduğunu, arabuluculuk son tutanağında gönderinin teslim edilmeyerek iade edildiğinin belirtildiğini, bu durumun kabulünün mümkün olmadığını, müvekkilinin uzun süreden beri anılan adreste oturduğunu, her türlü tebligatın bu adreste kendisine ulaştığını, adresin müvekkilinin adresi olduğunu, o adreste kendisine ulaşılamamasının mümkün olmadığını, en azından muhtara tebligat yapılması gerektiğini, müvekkilinin arabuluculuk görüşme günü kendisine tebliğ edilemediği için haberdar olamadığını ve arabuluculuk görüşmesine katılamaması sebebi ile de hak kaybına uğradığını, bu sebeplerle anılan müvekkili açısından da dava şartı gerçekleştirilmediğinden davanın reddinin talep edildiğini, ancak bu taleplerinin de değerlendirmeye alınmadığını, emsal pek çok Yargıtay kararında da belirtildiği üzere ceza mahkemesinde belirlenen kusur oranının hukuk hakimi için bağlayıcı olmadığını, kusur hususunda yeniden inceleme yapılması ve bu hususta tanıklarının dinlenilmesi talep edilmesine rağmen yerel mahkemece bu taleplerinin haksız bir şekilde kabul görmediğini, müvekkili …’in 50 km hızla seyir ettiğini, süratli olmadığını, zira kırmızı ışığın henüz araçlara yeşil yandığını ve müvekkilinin kullandığı aracın daha henüz kırmızı ışıkta durmakta iken yeşil ışığın yanması ile yeni kalktığını, söz konusu yerde olay tarihinde yaya geçidi olmadığını, yol boyunca pek çok yerde radar ve mobese kamera kayıtlarının olduğunu, anılan saatte müvekkilinin hızının kaç olduğunun buralardan tam ve kesin tespiti imkanı olduğunu, müvekkilinin seyir halinde bulunduğu yolun orta refüjlü çift gidiş-çift gelişli bir yol olduğunu, müvekkilinin bu çift şeridin, yani yolun en solunda olduğunu, davacının ise hiçbir şekilde yolu kontrol etmeden karanlıkta koyu renk kıyafetleri ile karşıdan karşıya hızla geçmeye çalıştığını, yolda müvekkilinin sağından giden arabanın davacıya çarpmamak için manevra yaptığını ve akabinde en sol şeritte seyir halindeki müvekkilinin aracının sağ tarafından çarpışma oluştuğunu, dolayısıyla müvekkilinin kazayı önleme durumu olmadığını, çarpmanın kaçınılmaz olduğunu, sağ yanınındaki aracın arkasından üstüne gelen bir kişiyi görmenin mümkün olmadığını, ancak tüm bunların da yerel mahkemece dikkate alınmadığını, ceza dosyasında dinlenen tanıkların da belirttikleri üzere müvekkilinin olayda kusurlu olmadığını, her ne kadar manevi tazminat için kusur oranı etkili olmasa da müvekkilinin hiç kusurunun olmaması ortaya çıktığında manevi tazminata mahkum edilmesinin de düşünülemeyeceğini, mahkemede yaptıkları itirazlardan birisinin de davacının ‘%18,8 sakatlık oranı tespiti ile tıbbi iyileşme süresinin olay tarihinden itibaren 6 ay olarak kabulünün uygun olacağı’ yönündeki tespitler olduğunu, davacının 67 yaşında olduğunu, yaşının verdiği bir hareket azlığının zaten olduğunu, ancak Adli Tıp raporunca bu durumun değerlendirmeye konu edilmediğini, davacıda yaşa ve cinsiyete bağlı kemik erimesi olup olmadığı, varsa bunun sakatlık oranını etkileyip etkilemediğinin hiçbir şekilde araştırılmadığını, belirlenen manevi tazminat miktarının çok fahiş olduğunu, ayrıca aracın davalı şirkete ait bir araç olduğunu, bu sebeplerle araçta meydana gelen kazanç kaybına ilişkin takas talebinde bulunmalarına rağmen bu hususun da değerlendirmeye alınmadığını, mahkemenin gerekçesinde belirttiğinin aksine haklılık durumu değerlendirmesinin hatalı olduğunu, müvekkilleri açısından davacı tarafından feragat edilen maddi tazminat ile ilgili olarak karşı vekalet ücreti belirlenmemesinin haksız ve yersiz olduğunu…” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, trafik kazasına dayalı cismani zarar nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; yukarıda yazılı gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verildiği, karara karşı davacı vekili ve davalılar … ve … AŞ. vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
Davalılar vekilinin kusura yönelik istinaf itirazlarının incelenmesinde; kaza tespit tutanağında her iki tarafa da kusur izafe edilmiş olduğu, ceza mahkemesi kararına esas alınan ve yapılan keşfe istinaden düzenlenen kusur raporunda davacının asli, davalı …’in tali kusurlu olarak belirlendiği, her ne kadar ceza mahkemesi kararının işbu davada bağlayıcılığı bulunmadığı gibi, sözkonusu kararın HAGB niteliğinde olmasından dolayı da eldeki dava bakımından esas alınması mümkün değil ise de, ceza dosyasındaki kusur raporu ile yetinilmeyip mahkemece de kusur raporu alınmış olduğu, bu rapora göre de davacının %75 ve davalı Mehmet’in ise %25 kusurlu bulunduğu, kusur tespiti bakımından dosya kapsamında çelişki oluşturan bir durum bulunmadığı anlaşılmakla, bu yöndeki istinaf itirazlarının esastan reddi gerekmiştir.
Arabuluculuk dava şartına yönelik istinaf itirazlarının değerlendirilmesinde; bilindiği üzere, 01.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren 7155 sayılı yasanın 20. maddesi ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 5. maddesine eklenen 5/A-1 maddesinin dava tarihinde yürürlükte bulunan metninde; “…Bu Kanunun 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır….” düzenlemesi bulunmakta olup, bu madde hükmüne göre, Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen mutlak ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabuluculuğa başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiştir. Ayrıca, her iki tarafın tacir ve uyuşmazlığın her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olduğu davalar, nisbi ticari dava olup, nisbi ticari davalardan kaynaklanan alacak ve tazminat talepleri de, zorunlu arabulucu kapsamındadır. 7155 sayılı yasanın 18/ A-2 maddesi uyarınca dava şartı olarak ticari davalarda zorunlu arabuluculuk söz konusu olduğunda ve taraflar uyuşmazlık hakkında arabulucuya başvurmadan dava açtığında, dosya üzerinden davanın dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilmesi gerekmektedir.
Davalı … Ltd. AŞ bakımından, dava açılmadan önce arabuluculuk yoluna başvurulmadığı, nitekim dosyaya sunulan arabuluculuk tutanağında yalnızca sigorta şirketi ve davalı …’in taraf gösterildiği görülmekte ise de, sigorta şirketinin de taraf olmasından dolayı davanın Asliye Ticaret Mahkemesinde görülmesi gerekmekle birlikte, dava konusu olay haksız eylem iddiasından kaynaklanmakta olup sigorta şirketi dışındaki diğer davalılar yönünden dava mutlak ticari dava niteliğinde olmadığı gibi, taraflar arasında zorunlu dava arkadaşlığı da bulunmamaktadır. O halde uyuşmazlığın nispi ticari dava niteliği taşıyıp taşımadığının tespiti gerekmektedir. Buna göre, her ne kadar davalı şirket bir tacir ise de, haksız fiile dayalı davada davacının tacir olmadığı dosya kapsamından anlaşılmakta olduğundan, davanın bu davalılar bakımından nispi ticari dava olmadığı da anlaşılmaktadır. Bu durumda, istinafa gelen davalılar bakımından dava açılması zorunlu arabuluculuk dava şartına tabi olmadığından, anılan davalıların bu yöndeki istinaf itirazlarının da kabulü mümkün görülmemiştir.
Davalı tarafın cevap dilekçesi ile takas def’ini ileri sürmediği, sadece araç hasarı ve kazanç kaybı olduğunu belirtip bu konudaki haklarını saklı tuttuklarını beyan ettiği, kusur bilirkişi raporuna itiraz dilekçesinde takas talebinde bulunduğu anlaşılmakla, savunmanın genişletilmesi yasağı da gözetilerek davalı tarafın araç hasar bedeli ve kazanç kaybına dayalı, süresinde yapılmayan takas def’ine ilişkin istinaf itirazının kabulü mümkün görülmemiştir.
Yine, davalılar bakımından vekalet ücreti verilmemesine dair istinaf itirazının da kabulü mümkün görülmemiştir. Mahkemece feragat nedeniyle davanın reddine dair hüküm kurulmuş ise de, esasen burada davadan sonra yapılan ödeme nedeniyle davanın maddi tazminat bakımından konusuz kalması sözkonusu olup, mahkemece bu gerekçe ile karar verilmesine yer olmadığına dair hüküm tesis edilmesi ve davanın açıldığı tarihteki haklılık durumlarına göre yargılama giderlerinin değerlendirilmesi gerekmekle, dava dilekçesinde maddi tazminat olarak 10.000-TL talep edildiği de gözetildiğinde, davacının maluliyet ve geçici işgöremezlik durumuna göre, talep edilen tutar bakımından davanın açıldığı tarihteki davacının haklılık durumu uyarınca, davalılar yararına maddi tazminata ilişkin vekalet ücretine hükmedilmemiş olmasında hukuka aykırı bir yön bulunmamaktadır.
Davacı vekili ise, yalnızca manevi tazminatın düşük olduğu itirazı ile istinafa gelmiş olup davalı tarafça ise fahiş olduğu itirazında bulunulmuş olmakla; davacının kazanın meydana gelmesindeki kusur durumuna, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına, olayın oluş şekline, tazminat takdirinde esas alınan maluliyet raporunun kaza tarihinde geçerli yönetmeliğe göre ve usule uygun düzenlenmiş bulunmasına, manevi tazminat talep miktarı ile hükmedilen tutara ve tüm dosya kapsamına göre, hükmedilen tutarda bir isabetsizlik bulunmadığı kanaatine varılmakla, her iki tarafın bu yöndeki istinaf itirazlarının da esastan reddi gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacı vekili ve davalılar … ve … AŞ. vekilinin istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Davacı vekili ve davalılar … ve … Ltd. Şti. AŞ. vekilinin Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/414 Esas – 2020/354 Karar sayılı kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA;
a-Davacıdan alınması gereken 179,90-TL istinaf karar harcından peşin alınan 54,40-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 125,50-TL’nin davacıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına,
b-İstinafa gelen davalılardan alınması gereken 1.366,20-TL istinaf karar harcından peşin alınan 341,55-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 1.024,65-TL’nin davalılar … ve … AŞ.’den alınarak Hazine’ye gelir kaydına,
3-Davacı ve davalılar … ve … Ltd. Şti.AŞ. tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendileri üzerinde bırakılmasına,
4-HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan avansdan kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve avans iade işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 07/06/2023