Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/549 E. 2023/1723 K. 02.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/549
KARAR NO : 2023/1723

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/03/2021
NUMARASI : 2018/1209 Esas – 2021/262 Karar

DAVA : Limited Şirket Müdürü Tarafından Şirket Ortağına Açılan Rücuen Alacak
DAVA TARİHİ : 19/10/2018

BAM KARAR TARİHİ : 02/11/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 02/11/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18/03/2021 tarihli 2018/1209 Esas ve 2021/262 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin, davalının %50 oranında hissedar bulunduğu, … Şirketi’ne 10 yıl süre ile şirket müdürü olarak atandığını, şirketin diğer ortağının da müvekkilinin eşi … olduğunu, şirketin kuruluşundan itibaren oluşan vergi, işveren prim ve işsizlik fonu prim borçları ile damga vergisi borçlarını şirket müdürü olması nedeniyle müvekkilinin kendi cebinden ödediğini, davalının müvekkilinin kardeşi olup birkaç yıl önce ailesi ile birlikte Amerika Birleşik Devletlerine göç ettiğini ve sürekli ikamet etmek amacıyla iltica/göçmenlik talebinde bulunduğunu, davalının Türkiye’de bulunan tüm taşınmazlarını yakın zaman içerisinde nakde çevirdiğini, banka hesaplarını da kapattığını, tamamen Amerika’ya yerleşmek niyetinde olduklarını duyduklarını, müvekkilinin cebinden yaptığı ödemelere davalının yanaşmadığını, müvekkilinin toplamda muhtelif tarihlerde kendi cebinden 113.170,48.-TL ödeme yaptığını, bu tutarın % 50 ‘si olan 56.585,24.-TL ‘nın şirketin %50 oranında hissedarı olması nedeniyle davalının sorumluluğunda olduğunu belirterek, dava dışı şirketin kurumlara olan borçlarından dolayı ödenen tutardan davalı yanın hissesine düşen miktarın fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 56.585,24.-TL’sinin ödeme tarihlerinden tahsiline kadar işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava ettiği görülmüştür.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı yanın iddialarını kabul etmediklerini, işbu davanın şirketin geri kalan %50 hissedarı olan … tarafından ikame edilmesi gerektiğini, davacı yanca dava dilekçesinde her ne kadar müvekkilinin dava dışı şirketin ortağı gibi ifade etmiş ise de, şirketin diğer ortağının davacının eşi … olduğunu, davanın öncelikle husumet yönünden reddi gerektiğini, müvekkili … ile davacı yanın eşi …’ın %50’şer hisse ile ortağı olduğu … Şirketi’nin müdürlerinin, … Şti. ile aynı şekilde müvekkilinin eşi … ile davacı … olduğunu, müvekkilinin eşi ile davacı yanın şirketteki imza yetkisinin 10.000,00 TL’ye kadar olan işlemlerde tek imza, 10.000,00 TL’den yüksek işlemlerde ise müvekkilinin eşi ile davacının müşterek çift imzası olduğunu, … Şirketinin, …Şti.’ne karşı kira davası açmış olan kardeşleri … ‘nun davayı kazanmasının ardından şirketin makinelerini haczetmesini önlemek ve imalatın durmasını engellemek amacıyla kurulmuş olan bir şirket olduğunu bu nedenle şirket ortakları %50’şer payla müvekkili ile davacı yanın eşi olurken, şirket müdürlerinin de müvekkilin eşi ile davacı yanın olduğunu, … Şirketi açıldıktan sonra vergi dairesinde kapanışının yapıldığı güne kadar olan süreçte, faturalı ve faturasız satışların tümünün davacı …’ın banka hesaplarına, ptt hesaplarına veya elden davacının bizzat kendisine yapıldığını, müvekkilinin davacıya herhangi bir borcu bulunmadığını, davacının zimmetine geçirdiği paralara rağmen müvekkiline karşı haksız ve mesnetsiz bir şekilde işbu davayı ikame ettiğini, davacının 2015 yılının Ocak ayında, fabrika binasının içindekileri sattığını, ve satılan mallardan müvekkiline veya eşine hiç para verilmediğini, müvekkilinin eşinin de davacı yan ile birlikte şirket alacaklısı olmasına rağmen şirketin üçüncü kişilerden alacaklara karşılık tahsil edilen meblağların davacı hesabına yatırıldığını, asıl alacaklının müvekkili olduğunu beyan ederek öncelikle davanın usulden reddine, mahkeme aksi kanaatte ise esastan reddine karar verilmesini talep ettiği görülmüştür.
İLK DERECE MAHKEMESİNCE VERİLEN KARAR:
Mahkemece; “… ispat yükü üzerinde olan davacı, öncelikle şirketin kanuni temsilcisi sıfatıyla yaptığı ödemelerin dava dışı şirketten tahsili imkanı bulunmaması nedeniyle şirketin yasal temsilcisi sıfatıyla kendisinden tahsili yoluna gidildiğini yasal olarak kanıtlamakla yükümlüdür. Her ne kadar davacı vekili dava dışı şirketin kamu borçları nedeniyle bir kısım ödemeler yapmış ise de asıl yükümlüden tahsili imkanı olmaması sebebi ile kendisinin ödediği hususunu usulüne uygun delillerle ispat edemediği …” gerekçesi ile “… davanın reddine…” şeklinde hüküm kurulmuştur.
Karara karşı, davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; dava dilekçesini tekrar ile, mahkemece, davacının ödediğini iddia ettiği vergi ve SGK borçlarının ödendiği tarihte şirketin ödeme gücünün bulunup bulunmadığı ilgili kurumlardan sorulup araştırılarak ve gerektiğinde şirketin defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, şirketin anılan tarihlerde ödeme gücünün olmadığının anlaşılması halinde ise ödeme makbuz ve belgelerini davacının ibraz ettiği de gözetilerek sonucuna göre bir karar verilmek gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmadığını, davada talep edilen alacağın dava konusu şirketten tahsil edilebilecek iken, davalıdan talep edilmesinin hukuken mümkün olmadığı yönünde davalı yanca da herhangi bir beyan ve itirazın da bulunulmadığını, davalı yanca ileri sürülmeyen bu hususun ilk derece mahkemesince davacıdan ispat edilmesinin beklenmesinin de hukuken mümkün olmadığını, kararının kaldırılması gerektiğini belirterek, istinaf isteminde bulunmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, dava dışı limited şirketin SGK ve vergi borçlarını ödediğini ileri süren ortak olmayan davacı şirket müdürünün ödediği tutarın, şirket ortağı olan davalıdan rücuen tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece; davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacı vekili tarafından
istinaf edilmiştir.
İstinaf incelemesi, 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak yapılmıştır.
Dosya kapsamındaki kayıt ve belgelerden; dava dışı … Şti.’nin, İzmir … Yolu … … /İzmir” adresinde 04.11.2011 tarihinden itibaren 152087 sicil numarası ile İzmir Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne faal olarak kayıtlı olduğu, dava dışı şirketin sermayesinin 100.000-TL olduğu, dava dışı …’ın 2.000 paya istinaden 50.000-TL ve davalı ..’ın 2.000 paya istinaden 50.000-TL olmak üzere şirket ortakları olduğu, davacı … ile dava dışı …’ın 04.01.2011-04.01.2021 tarihleri arasında dava dışı şirketi müştereken temsil ve ilzama yetkili oldukları tespit edilmiştir.
Eldeki dava da, davacı tarafça ödendiği ileri sürülen vergi ve SGK borçları yönünden ikili bir ayırıma gitmek gerektiği açıktır.
Davacı, dava dışı limited şirketin müdürlerinden birisi olup, davalının eşi olan diğer müdür( ) ABD ye gittiği taraflar arasında çekişmesizdir. Davacı yönetimde olduğu dönemde tahakkuk eden vergi ve SGK borcunu kendisi aleyhine icra takibi yapılmadan, kendisinden talep edilmeden isteği ile kısmen yapılandırmadan faydalanmak sureti ile ilgili vergi dairesine ve SGK birimine ödemiştir.
1-5510 sayılı Kanun’un 88/20. maddesi hükmüne göre, “Kurumun sigorta primleri ve diğer alacakları haklı bir sebep olmaksızın bu Kanunda belirtilen sürelerde ödenmez ise kamu idarelerinin tahakkuk ve tediye ile görevli kamu görevlileri, tüzel kişiliği haiz diğer işverenlerin şirket yönetim kurulu üyeleri de dahil olmak üzere üst düzeydeki yönetici veya yetkilileri ile kanuni temsilcileri Kuruma karşı işverenleri ile birlikte müştereken ve müteselsilen sorumludur.”
Anılan madde gereğince, SGK borcundan dolayı yöneticilerin şirketle birlikte kuruma(SGK) karşı sorumlu olmaları nedeniyle, davacı müdür ödediği SGK borçlarını davalıya rücu edebilecektir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2014/58 Esas, 2014/7642 Karar sayılı ilamı aynı doğrultudadır.)
2-Tüzel kişi mükelleflerin kamu alacaklarından kaynaklanan yükümlülüklerinin yerine getirilmesinden, kanuni temsilcileri sorumlu tutulmuştur. Ancak vergi borcunun temsilciden istenebilmesi için öncelikle temsil edilen tüzel kişiden talep edilmesi ve bu tüzel kişinin ödeme kabiliyetinin olmadığını gösteren “aciz vesikasının” düzenlenmiş olması gereklidir (6183 SK. m.75). Kanuni temsilcilerin kim olduğu konusu ise tüzel kişinin türüne göre değişmektedir. Limited şirketlerde şirketin müdürüdür.
Limited şirketlerde kanuni temsilciler şirket müdürleri ise de getirilen bir düzenleme ile kanuni temsilciye ilaveten ortaklar da kamu borcundan sorumlu tutulmuştur. Buna göre, limited şirketin mal varlığından tahsil edilemeyen kamu alacakları ortaklardan, ortaklık payı oranında istenebilecektir. (6183 SK. m.35).
Tüm bu hallerde temsilcilerin, sadece ortak oldukları veya görevde bulundukları dönemde tahakkuk eden kamu alacaklarından sorumlu olacakları, diğer bir deyişle limited şirketlerde ortaklıktan ayrıldıkları tarihten sonraki kamu alacağından sorumlu olmayacakları tabiidir.
Temsilcinin bu şekilde ödediği vergi için asıl mükellefe rücu etme hakkı bulunmaktadır (213 sayılı VUK. M.10). Dolayısıyla yukarıda belirtilen tüzel kişi temsilcileri, ödedikleri kamu alacağının “tamamını” öncelikle asıl mükelleften rücuen talep edebilirler.
Bu aşamada kanuni temsilcilerin ödedikleri kamu alacağını, asıl mükellef olan temsil edilenden değil de diğer sorumlulardan talep etmelerinin mümkün olup olmadığı, mümkün ise rücu oranının ne olacağı konusu incelenmelidir. Kanuni temsilcilerin asıl mükellef dışındaki diğer sorumlulardan talepte bulunabilmesi için öncelikle bu kamu alacağının asıl yükümlüden tahsilinin mümkün olmaması gereklidir. Zira asıl yükümlüsünden tahsili mümkün olduğu halde bu alacağı kamu idaresine ödeyen kanuni temsilcilerin, asıl yükümlü dışındaki diğer sorumlulardan rücuen talepte bulunmaları mümkün değildir.
Ödenen kamu alacağının asıl yükümlüden tahsil imkanı bulunmadığı anlaşıldıktan sonra, diğer yükümlülerden rücu oranının ne olacağı konusunda ise bir ayrıma gidilmelidir. Buna göre limited ve kolektif şirketlerde temsilcilerin kamu alacaklarından sorumluluğu ortaklık sıfatına bağlı olduğundan, bu kişilerden ancak ortaklık payları oranında rücuen talepte bulunulabileceği kabul edilmelidir. Diğer bir deyişle limited ve kolektif şirketlerde kamu alacağından her ortak kendi payı oranında sorumlu olup, bu payı haricindeki ödediği kısım için diğer ortaklara rücu edebilir.( Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2014/8501 Esas. 2014/16502 Karar sayılı ilamı aynı doğrultudadır.)
Somut uyuşmazlıkta davacı, dava dışı şirketin müdürü olarak vergi borcu tutarını yapılandırma yolu ile ödemiş, ödediği bedeli, dava dışı şirketin % 50 ortağı olan davalıdan rücuen tahsilini talep etmektedir.
Söz konusu alacağın davalıdan önce asıl mükellef olan dava dışı şirketten talep edildiği iddia ve ispat olunmamıştır. Zira, dava dışı şirketin 23/08/2015 tarihi itibariyle vergi kaydının terkin edildiği ancak ticaret sicil kaydının halen devam ettiği anlaşılmıştır. Davacı bir takım vergi ve SGK ödeme belgelerini de dosyaya sunmuştur.
O halde mahkemece, davacının ödediğini iddia ettiği vergi borçlarının ödendiği tarihte şirketin ödeme gücünün bulunup bulunmadığı ilgili kurumlardan sorulup araştırılarak ve gerektiğinde rapor düzenleyen bilirkişi veya başka bir bilirkişi aracılığıyla şirketin defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılarak, şirketin anılan tarihlerde ödeme gücünün olmadığının anlaşılması halinde ise ödeme makbuz ve belgelerini de davacının ibraz ettiği gözetilerek sonucuna göre bir karar verilmek gerekirken, eksik incelemeye dayalı olarak yazılı şekilde hüküm tesisi doğru görülmemiştir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2015/11584 Esas, 2016/8347 Karar sayılı ilamı aynı doğrultudadır.)
Açıklanan nedenlerden ötürü, davacı vekilinin istinaf kanun yolu başvurusunun kabulü ile kararın HMK nın 353/1/a-6 maddesi uyarınca kaldırılması gerekmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin, ilk derece mahkemesinin kararına ilişkin istinaf başvurularının yukarıda açıklanan nedenlerle 6100 sayılı HMK’nın 353-(1)-a)-6) maddesi gereğince ESASTAN KABULÜNE,
2-6100 sayılı HMK’nın 353-(1)-a)-6) maddesi gereğince; İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18/03/2021 tarihli 2018/1209 Esas ve 2021/262 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın yargılamasının yapılması amacıyla 6100 sayılı HMK’nın 353-(1)-a-)-6) maddesi gereğince mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf eden tarafından yatırılan istinaf karar harcının talebi halinde ve ilk derece mahkemesi tarafından istinaf edene iadesine,
5-İstinaf eden tarafından istinaf başvurusu için yapılan giderlerin, esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesi tarafından yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,
6-Kararın 6100 sayılı HMK’nın 359-(4) maddesi uyarınca; ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğine,
7-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 353/1/a/6 maddesi gereğince kesin olmak üzere 02/11/2023 tarihinde oy birliği ile karar verildi.