Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/514 E. 2023/1554 K. 18.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/514
KARAR NO : 2023/1554

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR FİKRİ VE SINAİ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 05/02/2020 (Dava) – 24/02/2021 (Karar)
NUMARASI : 2020/10 Esas – 2021/34 Karar
DAVA : Markaya Tecavüzün Tespiti, Önlenmesi ve Maddi Tazminat
BAM KARAR TARİHİ : 18/10/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 18/10/2023
İstinaf incelemesi için Dairemize gönderilen İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2020/10 Esas – 2021/34 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin 40 yılı aşkın süredir verdiği kaliteli hizmet ile gerek kurulduğu İzmir ilinde gerekse tüm Ege Bölgesi nezdinde sanayi/mobilya boyaları ve kimyevi maddeler sektörünün önde gelen firmalarından biri olup tanınmışlık kazandığını, aynı zamanda hem yurt içinde hem de yurt dışında tanındığını, müvekkili … Şirketi adına tescilli “…” markasının Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde 17.12.2004 başvuru tarih ve 2004/41810 tescil no ile müvekkili şirket adına tescil edilerek marka hakkının münhasıran müvekkiline ait hale geldiğini, bu şekilde yasal koruma altına alınmış olup mal ve hizmet 02/nice sınıflarında müvekkili şirket adına tescilli olduğunu, müvekkili … Şirketi adına tescilli “…” markasının Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde 07.02.2006 başvuru tarih ve 2006/03829 tescil no ile müvekkili şirket adına tescil edilerek marka hakkının münhasıran müvekkiline ait hale geldiğini, bu şekilde yasal koruma altına alınmış olup mal ve hizmet 01/02/nice sınıflarında tescilli olduğunu, müvekkili … adına tescilli “…” markasının, Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde 06.07.2007 başvuru tarih ve 2007/37149 tescil no ile müvekkili şirket adına tescil edilerek marka hakkının münhasıran müvekkiline ait hale geldiğini, bu şekilde yasal koruma altına alınmış olup mal ve hizmet 02/nice sınıfında tescilli olduğunu, müvekkillerinin, tescilli markalarını aralıksız ve kesintisiz olarak kullanmakta olup tanınmışlık kazandığını, davalı şirketin İzmir ili Aliağa ilçesinde boya, vernik vb. üretimi yapan ve şubeleri aracılığıyla satışını gerçekleştiren, müvekkilleri ile aynı iş kolunda mal üretimi ve satışı yapan bir firma olduğunu, davalı firmanın müvekkili şirket ile arasında ne organik, ne ticari bir bağ olmadığı gibi müvekkilinin markasını kullanabilmek için lisansa ilişkin hak sahipliğinin bulunmadığını, müvekkilleri ile ticari ilişki içinde olan firmalardan gelen bilgiler ve müşteri çevresinden gelen şikayetler doğrultusunda; müvekkili şirketler adına TPE nezdinde tescilli “…”, “…”, “…” ibarelerinin davalı tarafından kullanıldığını ve katalog/satış kitapçıklarında basılı olduğunun tespit edildiğini, belirtilen markaların satışı ve tabela kullanımı için lisans hakkı olmadığı halde tüketiciler ve üçüncü şahıslar nezdinde organik bağ varmışcasına haksız ve yetkisiz olarak kullanmakta olduğunu, müvekkillerinin hak sahibi olduğu, adına tescilli marka hakkına tecavüz teşkil eden, haksız rekabet oluşturan ve hukuka aykırılık teşkil eden davranışlar sergilendiğinin ortaya çıktığını, bununla birlikte karşı tarafın … internet sitesinde müvekkillerine ait markaların bulunduğu ürünleri, davalıya aitmişçesine tanıtımını ve müşteriye arzını yaptığını, markaların karşı tarafça kullanılması yönünde taraflar arasında hiçbir sözlü mutabakat veya sözleşme bulunmadığını, bu durumun defaten gerek sözlü olarak gerekse noter kanalı ile ihtaren bildirildiğini, ancak karşı tarafça ihtarlara müspet dönüş yapılmadığını, bununla birlikte söz konusu kullanımın adeta ikrarı niteliğinde her üç markanın kullanımı konusunda sözlü mutabakata varıldığı ve kullanıma izin verildiği yönünde cevap verilerek müvekkillerinin marka hakkının ihlaline devam edildiğini, müvekkillerine ait markaların itibarından ve popülaritesinden haksız şekilde yarar sağlandığını, halk üzerinde müvekkillerine ait tescilli marka ile karıştırılmaya sebebiyet verecek fiil durum yaratarak marka hakkına da tecavüz edildiğinin açıkça ortada olduğunu, karşı tarafın müvekkilleri ile aynı sektörde faaliyette bulunması nedeniyle karşı tarafça üretilen ve piyasaya sürülen mal ve hizmetlerin, müşteriler nezdinde müvekkilleri tarafından üretilmiş algısı yarattığını, bu nedenle organik bağ bulunduğu izlenimi uyandırdığını, dolayısıyla hem müvekkillerinin hem de müşterilen zararının doğduğunu, marka hakkına tecavüz teşkil eden eylemleri ile aynı zamanda haksız rekabet teşkil etmekte, müvekkillerinin ticari itibar ve haysiyetinin zarar görmesine neden olduğunu, davalının markaları aralıksız olarak ve hukuka aykırı olarak kullandığı tarihler boyunca ve bu kullanım sebebi ile müvekkillerinin uğradığı maddi zararın tazmininin gerektiğini, davalının Sınai Mülkiyet Kanunu madde 151 gereği müvekkillerinin fiili kaybını ve yoksun kaldığı kazancın ödenmesinin gerektiğini, Sınai Mülkiyet Kanunu md. 151/2.c gereği davalı tarafından hukuka uygun olarak kullanılmış olsa idi ödenecek olan lisans bedeli tutarının hesaplanması ve marka hakkına tecavüzün vukuu tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan tahsilinin gerektiğini, bu doğrultuda, müvekkillerinin tescilli markaları olan “…”, “…”, “…” ibarelerine vaki tecavüzün tespitine, yasaklanmasına ve durdurulmasına, tecavüz teşkil eden ibare bulunan emtiaların üzerindeki markaların silinmesine veya silinmesi mümkün değil ise imhasına, ilamın gazetede yayımlanmasına ve dava sonuçlanıncaya kadar belirtilen ibarelerin ve kullanılmasının tedbiren durdurulmasına karar verilmesi gerektiğini belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 1.000,00 TL maddi tazminatın marka hakkına tecavüzün vuku bulduğu tarihten itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; ileri sürülen iddiaların öncelikle zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini, davacılar ve müvekkili şirketin ortaklarının, 01 Nisan 2001-05 Ekim 2005 tarihine kadar … Şti’ nde %50 ortak olarak yer almış olup şirketin müdürlüğünün, halen müvekkili şirketin müdürü olan … tarafından yapıldığını, dava konusu edilen …, …, … ibarelerinin 2001-2005 yılları arasında müvekkili şirket ortaklarının ortaklığı sırasında tasarlandığını ve bu isimlerin şirket müdürü … tarafından konulduğunu, dava konusu her üç ibarenin de 2005 yılından beri muhatap firmanın da bilgisi dahilinde müvekkili firma tarafından üretilmekte olan ürünlerde kullanıldığını, her ne kadar ortaklıkları bitmiş dahi olsa, aynı ilçe sınırları içerisinde yer alan ve aynı türde üretim yapan, zaman zaman birbirleri ile alışverişleri devam eden davacıların bu ibarelerin varlığını bilmemelerinin mümkün olmadığını, bu manada davacı tarafın bir hakkı olduğu bir an kabul edilse dahi müvekkilinin kullanımından uzun yıllardır haberdar olup bu hakkını uzun süre kullanmayıp MK madde 2 uyarınca sonrasında dava açmasının açık bir kötü niyetinin göstergesi olduğunu, uzun süre sessiz kalarak hak kaybı ilkesinin uygulanmasının gerektiğini, D. İş sayılı dosyaya sunulan bilirkişi raporundan da anlaşılacağı üzere davaya konu ibarelerin sektörde herkes tarafından kullanılan, ayırt ediciliği olmayan ibareler olup müvekkilinin “…’’ markası ile üretim yaptığını, anılan ifadelerin ise ürün çeşidini bilgilendirme amaçlı olarak kullanılan ibareler olup, ambalaj üzerinde zaten zor okunabilecek büyüklükte olduğunu, ayrıca davacısı ve dava konuları farklı olan bu iddiaların tek bir dava dosyası ile incelenmesinin HMK’ya aykırı olduğunu, her bir davacıya ilişkin zarar ve tazminat taleplerinin ayrı ayrı ve net olarak belirtilmediğini, öncelikle belirtilmesi gereken hususun davacılar tarafından işbu davaya dayanak gösterilen … ve … ibaresinin, marka olarak değil, inşaat ve boya sektöründe sıklıkla kullanılmakta olup ayırt edici bir marka olmaksızın ürün içeriğini gösteren bir sembol olarak yer almakta olması hususu olduğunu, … ibaresinin ise selülozik liflerden ve bunların sentetik liflerle karışımından yapılan kumaşların, su, yağ ve kir apresi için kullanılan FLOROCARBON reçinesinin kısaltması olarak boya sektöründe genel olarak kullanılan bir kısaltma olduğunu, kaldı ki … ibaresinin müvekkili firma tarafından marka olarak deği, etiket içeriklerinde ürünün özelliğini gösteren sembol olarak kullanıldığının tespit bilirkişi raporunda da ifade edildiğini, …, … ve … ibarelerinin inşaat ve boya sektöründe birçok firma tarafından da kullanılan ibareler olduğunu, aynı sektörün geneli bakımından kullanılan, çoğu zaman kimyasal içerikleri ifade eden ayırt edici özellikleri bulunmayan bu simgelerin müvekkili tarafından da marka olarak kullanılmadığını, davacının neredeyse genel kimyasal sembolleri marka olarak tescil ettirdiğini, nitekim 6769 sayılı Kanunu’nun 7/5 maddesinde; “Marka sahibi, üçüncü kişiler tarafından dürüstçe ve ticari hayatın olağan akışı içinde, markasının aşağıda belirtilen biçimlerde kullanılmasını engelleyemez” hükmünün yer aldığını, müvekkilinin kullanımının 6769 sayılı Kanunu’nun 7/5. maddesi uyarınca dürüst bir kullanım olup marka hakkı ihlali veyahut haksız rekabet olarak nitelendirilemeyeceğini, 2019/215 D. İş delil tespiti dosyasındaki, müvekkiline herhangi bir bilgi verilmeksizin fabrikada yaptırılan tespit sonucu hazırlanmış olan bilirkişi raporunda da; müvekkili firma tarafından markasal kullanımın olmadığı, marka olarak … markasını kullandığı, kullanımın iltibaslı/iktibaslı kullanım olmadığının tespit edilmiş olduğunu, diğer taraftan görsellerine yer verildiği üzere markalar arasında iltibasa neden olacak bir benzerlik de söz konusu olmadığını beyanla, davanın reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
Mahkemece, “…Markalar arasında benzerlik değerlendirmesi yapılırken bakılması gereken ilk hususun, markaların aynı ya da benzer mal veya hizmet sınıfı için kullanılıp kullanılmadığı olduğu, markaların kullanıldığı mal veya hizmet sınıfları aynı ya da benzer bulunursa bir sonraki aşama olan markaların benzerliğinin değerlendirilmesine geçilmekte olduğu, söz konusu markaların benzerlik değerlendirilmesi yapılırken yerleşik içtihatlara göre görsel, işitsel ve kavramsal olarak benzerlikleri bakımından incelenmesi gerektiği, daha sonra markaların bir bütün halinde tüketiciler nezdinde karıştırılma ihtimali doğurup doğurmayacağının değerlendirileceği, dosya kapsamında ve değişik iş dosyası kapsamında alınan bilirkişi raporlarında da belirtildiği üzere; davalı iş yerinde yapılan tespitlerde davalının ürünlerinde ‘…’ ibaresini kullandığı, ürün etiketlerinde etiket içeriğini belirtmek amacıyla ‘…, …, …’ ibarelerini kullandığı, davalı kullanımlarının markasal kullanım olmadığı, etiketlerdeki ibarelerin tüketici nezdinde marka olarak algılanmayacağı ve karıştırma ihtimalinin olmadığı anlaşılmakla, DAVANIN REDDİNE….” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacılar vekili tarafından, “….Asıl değerlendirilmesi gereken hususun; söz konusu markaların müvekkilleri tarafından tescilli olduğu ve verilen herhangi bir hükümsüzlük kararı olmadığı, bu nedenle de korunmasının gerektiği hususu olduğunu, bu nedenle kararın hatalı olduğunu, markanın müvekkili tarafından tasarlanmış ve tescil edilmiş olduğunu, bu durumun bilirkişi raporunda da ifade edildiğini, bilirkişi tarafından ‘…’ ibaresine ilişkin yapılan anlamsal değerlendirmede; ürünün yapısında yer alan bir kimyasalın kısaltması olabileceği gibi, firstclass (birinci sınıf) ürün ile ilgili genel bir ayrıt edici özellik olarak da kullanılmış olabileceğinin ifade edildiğini, müvekkilleri adına tescilli markalar ile davalı tarafın haksız ve hukuka aykırı olarak ürünlerinde kullandığı ibarelerin aynı olduğunun açık olduğunu, tescilli markanın aynısının markanın tescilli olduğu mal ve hizmetlerde aynı sınıfta kullanılmasının ‘iktibas’ oluşturduğunun da gerek kanunun ‘marka hakkına tecavüz’ ile ilgili hükümleri, gerekse Yargıtay uygulamaları ile sabit olduğunu, bu sınıftan bir ürünü almak isteyen ortalama bir tüketicinin ürünleri aynı rafta yan yana gördüğünde, ürünler arasında markasal ilişki bulunduğunu düşünme ihtimalinin kesinlik düzeyinde olduğunu, bu nedenle karıştırılma ihtimalinin kesinlik düzeyinde olduğunu, iktibas oluşturacak her kullanımın marka hakkının ihlalini teşkil ettiğini, davalı tarafın ilgili ibareleri markasal olarak kullanmadığı yönündeki yerel mahkeme gerekçesinin somut duruma ve dolayısıyla hukuka aykırı olduğunu, davalı tarafından kullanılan ibarelerin ürün görsellerinde de görüldüğü gibi ürün etiketlerinde değil, tamamen markasal amaçlı kullanımlar olduğunu, bu nedenle de müvekkili şirketlerle organik/ticari bir bağlantı olduğu yanılgısı yaratabilecek kullanımlar olduğunu, ayrıca halkın karıştırma ihtimali bakımından; ürün içeriğini ihtiva eden etikette yer aldığından hareketle marka olarak algılanmayacağı çıkarımının hukuka aykırı olduğunu, kullanılan ibarelerin markasal kullanım teşkil ettiğini, aksi durumda markanın Türk Patent ve Marka nezdinde tescilinin yapılmaması gerektiğini ki markanın müvekkili adına tescilli olduğunu, tescilli her marka kanun hükümleri kapsamında hukuki koruma altında olup, müvekkilinin de bu kapsamda tescilli markasının sağladığı tekelci hak ve yetkiye sahip olduğunu, söz konusu kullanımların ayırt ediciliğinin zayıf olduğunun ifade edilmesinin, tescilli markaların korumadan faydalanmasını tamamen engelleyen bir çıkarım olacağı, ki bu durumun kabul edilemeyeceğini, bilirkişi tarafından ‘…” bakımından… doğal ahşap malzeme yerine kullanılan malzemenin karşılığı olduğu, her yıl bu isimle fuarlar düzenlendiği’ nin ifade edildiğini, dolayısıyla kelime anlamı olarak da içerik belirtmediğinin ortada olduğunu, ‘…’ ibaresi bakımından yine bilirkişi tarafından firstclass (birinci sınıf) ürün ile ilgili genel ayırt edici özellik olarak da kullanılabileceğinin ifade edildiğini, ‘…’ ibaresinin kimyasal bir içerik belirtmesi gibi bir durumun ortalama tüketici nezdinde olmadığının açık olduğunu, ortalama tüketicinin … ibaresini markasal değer ile tanıdığını, ürün içeriğinde bulunması sebebi ile kullanılan ibareler olmayıp markasal ibareler olduğunun açık olduğunu, dolayısıyla davalı tarafça birebir aynı kelimelerin kullanımının müvekkillerinin tescilli markasına tecavüz ve haksız rekabet oluşturduğunu, tüketici kitlesi siparişinde marka belirtirken ‘…’, ‘…’, ‘…’ ibarelerinin kullanıldığını, nitekim buna ilişkin pek çok alıcı ile yazışma, mail, sipariş formu vs.nin ekte sunulduğunu, müvekkilleri tarafından söz konusu markaların ürün görsellerinde içerik etiketi şeklinde değil, bir marka olarak görünür, belirgin, ayırt edici markalar olarak kullanıldığını, buna ilişkin pek görseller sunulduğunu, karşı taraf … internet adresinde müvekkiline ait markaların bulunduğu ürünlerin karşı tarafa aitmişçesine tanıtımı ve müşteriye arzının yapıldığını, bu yönden de inceleme yapılmasını talep ettiklerini, yerel mahkemece tesis edilen ara kararda da internet sitesinde marka hakkına tecavüz oluşturan ibarelerin bulunup bulunmadığının tespitinin istendiğini, ancak internet sitesindeki ürün görselleri ve kullanılan markasal ibarelerin alınan bilirkişi raporlarında incelenmediğini, dosyadaki eksiklik giderilmeden, itirazları doğrultusunda yeniden rapor alınmadan karar tesis edildiğini, verilen kararın eksik incelemeye dayalı olup sırf bu sebeple dahi bozularak ortadan kaldırılması gerektiğini, nitekim gerekçeli kararda da söz konusu internet sitesine ait menfi/müspet hiçbir değerlendirme dahi yapılmadığını, davalı tarafın kullanımının tamamen kötü niyete dayandığını ve korunmaması gerektiğini, marka kullanımına son verilmesinin noter kanalı ile ihtaren bildirilmesine rağmen kullanımda ısrar edildiğini, bu durumun da açık bir kötüniyet göstergesi olduğunu, benzer Yüksek mahkeme kararları ile de sabit olduğu üzere; markasal kullanım teşkil eden davalı kullanımlarının tecavüz oluşturduğunu, davanın kabulüne karar verilmesini…” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, markaya tecavüzün tespiti, önlenmesi ve maddi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; yukarıda yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verildiği, karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerin incelenmesinde; gerek davadan önce Değişik İş tespit dosyasından marka uzmanı bilirkişiden alınan raporda ve gerekse de mahkemece bilirkişi heyetinden alınan raporda, davalının tescilsiz olarak ürünlerindeki marka kullanımının, davacı tarafın markaları ile iltibas/iktibas yaratmayacağı, zira davalının “…” kelimesini marka olarak ürünlerinde kullanmakta olduğu ve davacıların markalarını markasal anlamda kullanmayıp ürün etiket içeriği olarak ürünlerin özelliklerini belirtmek üzere kullandığı, zira bahse konu marka ibarelerinin boya sektöründe kullanılan malzemeleri tanımlayan genel ifadeler olduğu, aynı sektördeki başkaca firmalar tarafından da ürün içeriğine dair kullanılmakta olduğu yönünde görüş bildirilmiş olduğu, mahkeme gerekçesinde de davalı ürünleri ile davacıların markalarını içeren ürünlerin karıştırılma ihtimalinin bulunmadığı ve davalının markasal bir kullanımının sözkonusu olmadığı belirtilerek davanın reddine karar verildiği görülmekle, dosya içerisindeki delillere, davalı tarafın ürünlerindeki fiili kullanımına, dosyaya sunulu davalının internet sitesindeki kullanımının da markasal bazda olmayıp, ürünlerin içeriklerine dair açıklama şeklinde olmasına, bu hususta bilirkişi incelemesinin zorunlu olmayıp hakimin hukuki bilgisi dahilinde değerlendirme yapabileceği hususlardan olmasından dolayı eksik bir incelemenin sözkonusu olmamasına, davalı ürünlerinde açıkça “…” ifadesinin ayırt edici ve ön planda yer almasına, tüketici nezdinde karıştırılma ihtimali bulunmamasına dair gerekçelerin yerinde olmasının yanı sıra, bunlara ilaveten; davalının tescilsiz kullanımının yeni olmayıp, gerek dosyadaki ihtarnamelerin tarihlerine ve gerekse tarafların daha önceden birlikte ortak oldukları şirketteki ortaklıklarının 2005 yılında sona erdiğinin her iki taraf kabulleri ve dosya kapsamından anlaşılmasına göre, davacı tarafın, aynı ilçede ve aynı sektörde faaliyet gösteren davalıya 05.02.2020 tarihinde dava açmış olduğu ve uzun süre sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığı da gözetilerek de, davanın reddinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığı anlaşılmıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacılar vekilinin istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacılar vekilinin İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2020/10 Esas – 2021/34 Karar sayılı kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA; davacılardan alınması gereken 269,85 TL istinaf karar harcından peşin alınan 59,30 TL’nin mahsubu ile eksik kalan 210,55 TL’nin davacılardan alınarak Hazine’ye gelir kaydına,
3-Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendileri üzerinde bırakılmasına,
4-HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan avanstan kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın, Dairemizce taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre zarfında Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.18/10/2023