Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/506 E. 2023/1588 K. 18.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/506
KARAR NO : 2023/1588

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR FİKRİ VE SINAİ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/11/2019 (Dava) – 03/02/2021 (Karar)
NUMARASI : 2019/147 Esas – 2021/18 Karar
DAVA : Marka (Tecavüzün Giderilmesi İstemli)
BAM KARAR TARİHİ : 18/10/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 18/10/2023
İstinaf incelemesi için Dairemize gönderilen İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 03/02/2021 tarih ve 2019/147 Esas – 2021/18 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin, Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde 29.sınıfta ”…” ibareli, 2004/46584 nolu markasının sahibi olduğunu, karşı tarafın ”… …” olarak Türk Patent ve Marka Kurumunda 2012/109735 numarası ile başvuru yaptığını, ayırt edilemeyecek kadar benzer şekilde aynı ürünlerde kullanım gerçekleştirdiğini ileri sürerek, marka hakkına tecavüzün ve haksız rekabetin tespitini ve kaldırılmasını talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin Türk Patent ve Marka Kurumunda 29. ve 30. sınıflardan başvuru yapmış olduğu 28.12.2012 tarih ve 2012/109735 sayılı ‘‘… … + şekil’’ ibareli markası üzerinde, 28.12.2022 tarihine kadar 10 yıl süresince geçerli olduğunu, müvekkilinin, bu marka başvurusu sonucu kullanım hakkını elde ettiğini, ”… …’’ markası ile çok eskiden üretim yaptığını, çok uzun süredir hiçbir ticari faaliyeti ve bu marka üzerinden elde ettiği geliri bulunmadığını, rekabete ilişkin şartların oluşmadığını ve davacı şirketin hiçbir maddi ve manevi kaybının olmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
İlk derece mahkemesince; “…Marka, bir işletmenin mal ve/veya hizmetlerini bir başka işletmenin mal ve/veya hizmetlerinden ayırt etmeyi sağlaması koşuluyla, kişi adları dahil, özellikle sözcükler, şekiller, harfler, sayılar, malların biçimi veya ambalajları gibi çizimle görüntülenebilen veya benzer biçimde ifade edilebilen, baskı yoluyla yayımlanabilen ve çoğaltılabilen her türlü işarettir. Markanın başkaları tarafından haksız kullanımı ve marka hakkının ihlali durumunda marka sahibi SMK’nın 149. Maddeki talepler ile 150 ve 151. Maddesinde düzenlenen maddi tazminat ve yoksun kalınan karı isteyebilecektir. Bu kapsamda aşağıda sayılan fiiller marka hakkına tecavüz sayılmaktadır: a) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı 6769 sayılı kanunun 7. maddesinde belirtilen biçimlerde kullanmak. b) Marka sahibinin izni olmaksızın, markayı veya ayırt edilmeyecek derecede benzerini
kullanmak suretiyle markayı taklit etmek. c) Markayı veya ayırt edilemeyecek kadar benzerini kullanmak suretiyle markanın taklit edildiğini bildiği veya bilmesi gerektiği halde tecavüz yoluyla kullanılan markayı taşıyan ürünleri satmak, dağıtmak, başka bir şekilde ticaret alanına çıkarmak, ithal işlemine tabi tutmak, ihraç etmek, ticari amaçla elde bulundurmak veya bu ürüne dair sözleşme yapmak için öneride bulunmak. d) Marka sahibi tarafından lisans yoluyla verilmiş hakları izinsiz genişletmek veya bu hakları üçüncü kişilere devretmek. Davacı markasının “…” isminin İzmir ili Çeşme ilçesine bir mahalle ismi olduğu, bir yerleşim yerinin adı olduğu, markası isminin salt bir yerleşim yeri adı olduğu, herhangi bir ekinin olmadığı anlaşılmıştır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 1999/5790 E – 1999/9590 K ve 26.11.1999 ilamında da belirttiği üzere; ” şehir, bölge veya maruf mahal isimlerinin tek bir sözcük olarak bir kişi lehine marka olarak tesciline olanak tanımak, bu isimlerin artık başkaları tarafından markalarında kullanılamayacağı sonucunu ortaya çıkaracaktır. Örnek verilmek gerekirse İstanbul, Ankara veya İzmir veya dava konusu olayda olduğu gibi İstanbulun maruf bir ilçesinin adı olan sadece “Pendik” sözcüğünün bir kişi adına marka olarak tescil edilmesi halinde, bu sözcük artık bir kişinin tekelinde kalacak ve bu şekilde bir kamu adı başkaları tarafından markalarında kullanılamayacaktır. Zira, yerleşen uygulamaya göre, bu isim, markanın “kök” sözcüğü olacak ve iltibas iddiası ile diğer marka başvurularının önlenmesine neden teşkil edecektir. Yasanın genel amacı dikkate alındığında böyle bir imtiyazın kimseye tanınmaması gerekir.”, yargıtay ilamında da belirttiği üzere bir yer ismini kişinin tekeline bırakmak yasanın genel amacına aykırı düşecektir. Burada bir de ayırt ediciliği zayıf marka hususuna dayanmak gerekmektedir. Zayıf marka kavramı ayırt edicilik derecesi düşük olan veya tescil istendiği mal veya hizmete yakın duran, ait olduğu işletmenin mal veya hizmetlerini , diğer işletmelerin mal veya hizmetlerinden ayırt etme kapasitesi göreceli olarak az olan markalarıdır. Bir marka ister doğuştan, ister kullanım yoluyla ayırt edicilik kazanmış olsun, ne kadar ayırt edici ise karıştırma ihtimali o derece de yüksektir. Zayıf marka tescilli olduğu mal veya hizmet ile yakınlık içerisinde olan ya da günlük hayatta herkesçe ve her yerde kullanılan sıradan sözcükler bakımından söz konusu olabilir. Bir markanın zayıf marka olarak kabul edilebilmesi için ilgili ibarenin kullanıma konu edildiği mal ya da hizmet ile ilintili olması zaruri değildir. Yaygın kullanılan bir isim de zayıf marka olarak kabul edilebilmektedir. Markalar düşük seviyede ayırt ediciliği olan bir unsuru paylaşıyorsa, karıştırılma ihtimali değerlendirmesinde örtüşmeyen bileşenlerin markaların genel izlenimi üzerindeki etkisine odaklanılacaktır. Örtüşmeyen bileşenlerin benzerlikleri/farklılıkları ve ayırt edicilikleri ele alınacaktır. Düşük seviyede ayırt ediciliği olan bir unsurun örtüşmesi, normalde kendiliğinden karıştırılma ihtimaline yol açmaz. Davacının “…” markası süt ve süt ürünlerinde sıklıkla kullanıldığından ayırt ediciliği zayıf bir marka olduğu, sonuna veya başına ekleme yapılarak kullanıma müsait olduğu, davalının “… … + şekil’’ ibareli ibareli kullanımının davacı markası ile iltibas yaratmayacak mahiyette olduğu…” gerekçesiyle davanın REDDİNE karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; yerel mahkeme kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu, davalının kötü niyetli olarak söz konusu davalı markayı müvekkilinden yıllar sonra tescil ettirip, müvekkilinin markasıyla iltibas yaratacak dava konusu markasıyla müvekkili markanın sektörel tanınırlığından faydalanmak istediğini, bilirkişi raporunda yapılmış olan davacı markası ile davalı markasının mal ve hizmet açısından karşılaştırılması sonucu “Davacı markasındaki süt ve süt ürünleri ile davalının markasındaki süt ve süt ürünleri açısından aynılık sözkonusudur.” görüşene yer verildiğini, davalı tarafın cevap dilekçelerinde markanın kullanılmadığı savunulmasının hukuken yerinde bir savunma olmadığını, davalı markanın şuan için fiilen kullanılmamasının, kullanılmayacağı anlamına gelmediğini, müvekkili şirkete ait “…” ibareli marka ile dava konusu marka “… – … …” markası arasında bağlantı kurma ihtimalinin kaçınılmaz olduğunu, müvekkili şirketin markası dava konusu marka içersinde BİREBİR AYNI olarak kullanıldığını, dava konusu marka müvekkil şirkete ait “…” ibareli markasını kullanarak müvekkili şirketin sektördeki tanınmışlığını kullanarak müvekkili şirkete ait markaların devamı olarak algılanacağını, marka hakkına ihlalin gerçekleşmesi için “bağlantı kurma ihtimalinin olması” yeterli olduğunu, müvekkili şirkete ait “…” markası ile dava konusu marka “… – … …” ibaresi arasında bağlantı kurma ihtimalinin bulunması nedeni ile müvekkili şirketin haklarının ihlalinin söz konusu olduğunu, müvekkili şirkete ait 2004/46584 numaralı “…” ibareli marka, hayvansal kaynaklı sütlerin; bitkisel kaynaklı sütler; süt ürünleri (tereyağı dahil) ürün ve hizmetler için koruma altında olduğunu, davalı tarafın markası olan “… – … …” ibareli markada, hayvansal kaynaklı sütler; bitkisel kaynaklı sütler; süt ürünleri (tereyağı dahil) ürün ve hizmetler için markasını tescil ettirdiğini, söz konusu iki marka ürün ve hizmetler bakımından da birebir aynı olduğunu belirterek, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, markaya tecavüzün tespiti ve kaldırılması istemine ilişkindir.
Mahkemece; davanın reddine karar verilmiş olup, hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
İstinaf incelemesi HMK.nun 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleri ile sınırlı olarak ve kamu düzeni yönünden yapılmıştır.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, alınan bilirkişi raporunun somut olayın özelliklerine uygun, açık, anlaşılır, denetime elverişli, hüküm kurmaya yeterli ve dosya kapsamı ile uyumlu olduğu, iki markanın birbirine benzemediği, kaldı ki davacı markasının coğrafi yer adı ve salt kelime olarak kullanılarak ayırtediciliğinin zayıf olduğu da anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2019/147 Esas – 2021/18 Karar sayılı kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA; alınması gerekli 269,85 TL istinaf karar harcından, peşin alınan 59,30 TL harcın mahsubu ile bakiye 210,55 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, (harç işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine),
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-HMK’nın 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan gider avansından kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın, temyize tabi bulunması nedeniyle Dairemizce taraflara tebliğine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre zarfında Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 18/10/2023