Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/441 E. 2023/2001 K. 14.12.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO: 2021/441
KARAR NO : 2023/2001

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/09/2007 (Dava) – 10/09/2020 (Karar)
NUMARASI : 2014/777 Esas – 2020/367 Karar

DAVA : Menfi Tespit/İstirdat

BAM KARAR TARİHİ : 14/12/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 14/12/2023
İstinaf incelemesi için Dairemize gönderilen İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/777 Esas-2020/367 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin … AŞ’ye olan borçlarından dolayı haklarında İzmir 14. İcra Müdürlüğü’nün 1998/6326 sayılı dosyası ile icra takibine geçildiğini, takip tarihi olan 25.08.1998 itibariyle takibe konu asıl alacağın 32.863.769.441 TL (32.863,76 YTL), toplam alacağın 47.913.924.032 TL (47.913,92 TL) olduğunu, itirazları üzerine İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18.05.2001 tarihli, 1999/562 Esas-2001/416 Karar sayılı kararı ile borca yapmış oldukları itirazın kısmen kabulüne karar verildiğini, mahkeme kararı uyarınca takip tarihi itibariyle müvekkillerinin borcunun asıl alacak 32.863.769.441 TL (32.863,76 YTL), toplam 46.513.105.860 TL(46.513,10 YTL) olduğunu, takip devam ederken alacaklı … A.Ş’nin 27.07.2001 tarihinde icra müdürlüğüne gelerek icra dosyası alacağının yalnız 85.607.000.000 TL’lik kısmını davalı …’a temlik ettiğini beyan ettiğini, keza … ‘ın da icra dairesinde imzalanan tutanakta icra dosyası alacağının 85.607.000.000 TL’lik kısmını temlik aldığını beyan ettiğini, temlik edilenin borç ilişkisi yani sözleşme değil, aksine dosya alacağı olduğunun açıkça ifade edildiğini, bir borç ilişkisinin devrinin ancak karşı tarafın muvafakati halinde mümkün olduğunu, müvekkillerinin borç ilişkisinin yani sözleşmenin devrine hiçbir şekilde muvafakat etmediklerini, temlik sözleşmesinin sadece mevcut hakları aktardığını, burada aktarılan hakların sınırlarının saptanmasının önem taşıdığını, temlik sözleşmesinde bunlardan hangisinin temlik edildiğinin hiçbir şekilde açık olmadığını, dosya alacağı ne miktar olursa olsun içinden sadece 85.607.000.000-TL’nin (85.607,00 YTL) davalıya ödeneceğini, geri kalan meblağın ise diğer alacaklıya ait olacağını, …’ın dosya alacağının sadece 85.607.000.000 TL olduğunun yazmasına rağmen nedense en son yapılan yazışmalarda dosya borcunun bir anda 500.000,00 YTL üzerine çıktığını, alacağın tüm hak ve ferileriyle birlikte devredildiği temlik sözleşmesinden anlaşılamamasına rağmen temlik alan … ‘ın sanki ilk alacaklı bankanın bütün haklarına halef olmuş gibi dosya alacağının tamamına %165 oranı üzerinden faiz işlettirildiğini, dosya borcunu bu şekilde hesaplattırarak müvekkillerinin menkul ve gayrimenkul mallarını haczettirdiğini ve satışa çıkarttığını, buna göre borcun işbu dava tarihinde 550.000,00 YTL’nin üzerinde olduğunu, nitekim ekte sunulu 14.02.2007 tarihli talimatta dahi dosya borcunun 511.097,00 YTL olarak yazılı olduğunu, öte yandan davalı alacaklının ekte sunulu makbuzlardan ve banka dekontlarından da açıkça anlaşılacağı üzere haricen tahsil ettiği 155.100,00 YTL’yi icra dosyasına bildirmediğini, keza, müvekkillerinden … adına kayıtlı iken haczedilip 6.000,00 YTL’ye satılarak paraya çevrilen … plakalı otonun parasından harçlar düştükten sonra kalan 5.400,00 YTL … ‘a ödenmiş olmasına rağmen 4. İcra Müdürlüğü’nün dosya borcu hesaplamasında bu bedelin de düşülmediğini, davalıya yapılan ödemeler toplamının 160.500,00 YTL’ye baliğ olduğunu, yapılan ödemeler neticesinde temlik sözleşmesinin içeriği dikkate alındığında davalının herhangi bir alacağının kalmayacağının ve hatta müvekkillerinin davalı … ‘dan alacaklı durumda olduğunun çok açık olduğunu, ortada böyle bir durum var iken davalı … ‘ın müvekkillerinden … ‘a ait Manisa’da kain taşınmazı satışa çıkardığını, yaptıkları itirazların reddedildiğini ve 27.08.2007 tarihinde ihalenin gerçekleştiğini, itfa nedeniyle davalı bakımından takibin iptaline karar verilmesi zımnında İzmir 7. İcra Hukuk Mahkemesi’ne müracaat edildiğini ve 2007/942 sayılı dosyanın derdest olduğunu, müvekkillerinin ağır bir mağduriyet içerisinde olduklarının muhakkak olduğunu, yapmış oldukları 160.500,00 YTL ödeme nazara alındığında dosya alacağının yalnız 85.607,00 YTL’sini temlik alan …’a borçlu olmadıklarının tespiti, takibin … bakımından iptali ile fazla ödedikleri 160.500,00-85.607,00=74.893,00 YTL’nin ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle birlikte davalıdan istirdatı zımnında müracaat zaruretinin hasıl olduğunu belirterek, davalı …’a yapmış oldukları 155.100,00 YTL haricen ödeme ile cebri icra neticesi tahsil olunan 5.400,00 YTL olmak üzere toplam 160.500,00 YTL ödeme nazara alınarak, dosya alacağının yalnız 85.607,00 YTL’sini temlik alan …’a borçlu olmadıklarının tespiti ile … bakımından takibin iptaline, davalı …’a fazla ödedikleri 160.500,00-85.607,00=74.893,00 YTL’nin ödeme tarihlerinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle birlikte davalıdan istirdatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacıların borca ve fer’ilerine karşılık yaptıklarını beyan ettikleri ödemelerin 2005 ve en son 15.05.2006 tarihinde yapıldığını, son ödeme tarihinin üzerinden 1 yıldan fazla süre geçtiğini, kaldı ki davacıların kendilerine yapılan kıymet takdirlerine, satış ilanlarına ve 103 davetiyelerine hiçbir itiraz ileri sürmediklerini, bu nedenle davacıların iddialarının zaman aşımı ve hak düşürücü süreye uğramış olduğunu, davacı tarafça takibe yapılan itiraz nedeniyle açılmış olan itirazın iptali davasının İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 1999/562 Esas-2001/416 Karar sayılı kararıyla kabul edildiğini, mahkeme kararıyla kesinleşmiş bir borcun mevcut olduğunu, menfi tespit (veya istirdat) davası açılamayacağını, Borçlar Kanunu’nun 162 ve devamı maddelerine göre alacağın temlikinin, borçlunun rızası aranmaksızın yapılan bir sözleşme olduğunu, temlik ile alacaklının değiştiğini ve alacağın temlik alan üçüncü kişiye geçeceğini, temlik edilen alacağa bağlı olan yan (feri) hakları ve öncelik haklarının da temlik işlemi sonunda temlik edilene geçeceğini, alacağın faizlerinin de (birikmiş ve temlikten itibaren işleyecek faizler) alacağa bağlı yan haklar olduğunu, bunların da temlik ile birlikte alacaklıya geçeceğini, müvekkili ile alacaklı banka arasında 27.07.2001 tarihinde alacağın temliki yapıldığını, temlik işleminden sonra 27.06.2002 tarihli Manisa 2. İcra Müdürlüğü’ne yazılan müzekkere ile borçluların menkul ve gayrimenkul mallarının muhafaza altına alınmasına karar verildiğini ve bu durumun borçluların menkul ve gayrimenkullerine haciz konulduğuna dair 24.07.2002 tarihli tutanak ile sabit olduğunu, genel tapu kayıtlarına göre borçlulara 103 davetiyesinin tebliğ edildiğini, borçluların yapılan hacizlere karşı 3 günlük kanuni süre içinde herhangi bir itirazda bulunmadıkları gibi ıttıla tarihinden itibaren bir yıl içinde menfi tespit davası açmadıklarını, 27.07.2001 tarihli temlikte açıkça 85.607.000.000 TL’nin temlik edildiğinin belirtildiğini, BK’nun amir hükmü gereği borçlunun rızasının aranmaması ve temlik edilen alacağın açıkça belli olması nedeniyle davacının bu yersiz iddialarının ve davanın reddinin gerektiğini, doğmuş, doğacak hak ve vecibeleriyle birlikte takip dayanağının talep edilen akdi faizi ile birlikte temlik edileceğini, müvekkilinin takip konusu alacağı tüm fer’ileriyle beraber devralmış olması nedeniyle işlemiş ve işleyecek faizleri talep hakkının yeni alacaklı olan müvekkiline geçtiğini, temlikin gerçekleştiği 2001 yılından bugüne kadar borcun faizlerle birlikte artmasının gayet doğal olduğunu, eğer davacı taraf ortada bir hesap hatasının varlığını iddia ediyorsa çıkartılan dosya hesabına karşı ancak icra mahkemesinde memur muamelesini şikayet yoluna gidebileceğini, İzmir 4. İcra Müdürlüğü’nün 1998/6326 sayılı takip dosyasında temlik edilen alacağın satış talep edilen tarih itibariyle 511.097,00 YTL olduğunu, davacı tarafın ısrarla bu bedeli ödediğini iddia ettiğini, davacı tarafın 511.097,00 YTL borçlu olmasına rağmen borcun tamamını ödediğini iddia etmesinin ne derece kötü niyetli olduğunu ortaya koyduğunu beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARI:
Mahkemece, “… Bir davada hakimin sadece tarafların ileri sürdükleri maddi vakıalar ve netice-i taleplerle bağlı olup, dayandıkları kanun hükümleriyle ve onların hukuki nitelendirmeleriyle bağlı olmadığı, davacılar, davalarının İİK’nun 72.maddesinde düzenlenen menfi tespit ve istirdat davası niteliğinde olduğunu belirtmiş iseler de; gerek dava dilekçesinin içeriğinde, gerekse tamamlama harcının yatırılmasına ilişkin olarak davacılar vekilinin sunduğu 07/04/2011 tarihli dilekçe içeriğinde, davacıların, davalıya haricen veya cebri icra neticesinde ödemiş oldukları toplam 160.500,00 TL ile dosya alacaklısı …’a herhangi bir borçlarının kalmadığının, davalı …’ın icra dosya alacak miktarının sadece 85.607,00 TL’lik kısmını temlik aldığının, bu bedelin tamamına veya bir kısmına faiz ve sair icra masrafı, harç ve vekalet ücretinin tahakkuk ettirilemeyeceğinin iddia edilerek, esasında davalı …’ın temlik ile kazandığı alacağın miktarının yalnızca 85.607,00 TL olduğunun tespitinin ve fazladan ödenen 74.893,00 TL’nin istirdadının talep edildiği, davacıların borçlu olunmayan bir paranın, icra takibi kesinleştikten sonra, icra tehdidi altında davalıya ödendiğini iddia ederek eldeki davayı açmaları, dava dilekçesinde gösterilen dava değeri ile davacılar tarafından ödenen 160.500,00 TL’nin de tamamen örtüşmesi, menfi tespit davasının konusunu teşkil edecek borçlu olunmayan miktarın açıklanmaması ve bu doğrultuda usulüne uygun olarak harcı yatırılıp açılan bir menfi tespit davasının bulunmaması karşısında eldeki davanın hukuki niteliğinin yalnızca istirdat davası olarak kabulü gerektiği, buradan hareketle, davacıların dava tarihine kadar yaptıkları ödemeler dikkate alınarak, her dava açıldığı tarihteki koşullara göre değerlendirileceğinden dava tarihi itibariyle istirdadını talep edebilecekleri fazladan ödeme bulunup bulunmadığının tartışıldığı, Manisa 2. İcra Müdürlüğü’nün 2002/978 talimat sayılı dosyasında davacıya ait taşınmazın satışından elde edilen ve davaya konu İzmir 4. İcra Müdürlüğü’nün 1998/6326 sayılı takip dosyasına aktarılan taşınmaz ihale bedelinden, davalı … ‘a, 19/03/2008 tarihinde yapılan 255.413,07 TL’lik ödemenin, dava tarihinden sonra gerçekleşmesi nedeniyle, eldeki istirdat davasının konusu olamayacağından, bu ödeme yönünden bir değerlendirme yapılmadığı, …. davalının hak düşürücü süre itirazı değerlendirildiğinde; eldeki davada taraflar arasındaki icra takibinin halen devam ettiği, davanın 17/09/2017 tarihinde açıldığı dikkate alındığında 1 yıllık hak düşürücü sürenin dolmadığı, kesin hüküm itirazı bakımından; İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 1999/562 Esas-2001/416 Karar sayılı itirazın iptali davasının hukuki nedeninin genel kredi sözleşmesi olup, o davanın konusunun ise temlik eden takip alacaklısı … A.Ş.’nin, İzmir 4. İcra Müdürlüğü’nün 1998/6326 sayılı takip dosyasındaki alacağının belirlenmesine ilişkin olduğu, eldeki davada ise davanın hukuki sebebinin alacağın temliki işlemi olup, konusunun ise itirazın iptali davası kesinleştikten sonra temlik alacaklısına yapılan ödemeler nedeniyle istirdadı gereken fazla ödeme bulunup bulunmadığı olduğu, dolayısıyla her iki davanın konusu ve dayandığı hukuki nedenleri birbirinden farklı olduğundan kesin hüküm teşkil etmediği, davalının zamanaşımı itirazı değerlendirildiğinde; uygulanacak zamanaşımı süresinin, temelde genel kredi sözleşmesine dayalı olması nedeniyle 818 S. BK’nun 125. maddesi gereğince 10 yıl olup, zamanaşımı süresinin dolmadığı, dava konusu alacağın temliki işleminin, temlik tarihi olan 27/07/2001 tarihi itibariyle yürürlükte olan 818 S. BK’nun 162-172. maddelerine göre değerlendirilmesi gerektiği, temlikin, alacaklının değişmesi dışında borç ilişkisinde, özellikle alacağın varlığı ve miktarında bir değişiklik meydana getirmeyeceği, temlike borçlunun muvafakat etmesinin gerekmediği, temlik işleminin kapsamını belirleme yetkisi taraflara ait olup, taraflarca belirleme yapılmamış ise, bu durumda temlik akdinin kapsamının BK’nun 168. maddesine göre belirleneceği, temlik edenin şahsına has olmayan rüçhan hakları ve diğer fer’i hakların temüllük edene geçeceği, 168/3 uyarınca gecikmiş faizlerin de asıl alacak ile birlikte temlik edilmiş olacağı, hatta sadece işlemekte olan faizlerin değil, işlemiş ancak temlik tarihine kadar devreden kimse tarafından tahsil edilmeyen faizlerin de devralan şahsa geçeceği, bu açıklamalar ışığında; takip konusu alacağın 85.607,00 TL’lik bir kısmının davalıya temlik edildiği, temlik sözleşmesinde temlikin kapsamına ilişkin başkaca bir hükme yer verilmediği, yapılan devir işleminin, ‘hukuki durum ve sıfat’ devredilemediğinden borç ilişkisinin temliki niteliğinde olmayıp, alacağın temliki niteliğinde olduğu, bu nedenle temlikin geçerliliği için borçluların alacağın temlikine muvafakatlerinin aranmayacağı, asıl alacak ile birlikte temlik tarihine kadar işlemiş ancak temlik eden alacaklı banka tarafından tahsil edilmemiş faizler ile temlike konu asıl alacağa temlikten sonra işleyecek faizlerin de davalı temellük edene geçeceği, davalının, önceki itirazın iptali davasında hüküm altına alınan, asıl alacağa uygulanması gereken temerrüt faiz oranı olan %167 oranında temerrüt faizi talep etme hakkına sahip olduğu, temlike konu 85.607,00 TL’nin ne kadarlık kısmının asıl alacak ne kadarlık kısmının işlemiş faiz alacağı olduğuna dair temlik sözleşmesinde açık hüküm bulunmadığından, temlikin kapsamının belirlenmesi için somut olaya BK’nun 168. maddesinin uygulanması gerektiği, bu durumda temlik tarihi itibariyle asıl alacak ve işlemiş faiz alacağının belirlenerek, ayrı ayrı toplam alacağa oranlanması suretiyle temlik edilen asıl alacak ve işlemiş faiz miktarlarının tespit edilebileceği, 19/12/2019 tarihli bilirkişi heyeti ek raporuna göre temlik tarihi itibariyle temlik edilen 85.607,00 TL alacağın, 12.208,46 TL’lik kısmının asıl alacak, bakiye 68.345,79 TL’lik kısmının faiz ve diğer feriler olduğu, dolayısıyla davalı tarafın savunduğu gibi asıl alacağın tamamının temlik edildiğinin kabulünün mümkün olmadığı, davacılar tarafından, takip dosyasındaki temlik alacağına mahsuben yapılan ödemelere ilişkin olarak sunulan banka dekontları ve alındı belgeleri incelendiğinde, davalı vekilinin İzmir 7. İcra Hukuk Mahkemesinin 2007/942 Esas sayılı dosyasına, yine Turgutlu Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/868 Esas sayılı dosyasına ve son olarak Turgutlu 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2009/498 Esas sayılı dosyasında verdiği dilekçeler ve duruşma beyanlarıyla, belirttiği miktarlardaki ödemelerin İzmir 4. İcra Müdürlüğünün 1998/6326 Esas sayılı dosyasındaki temlik alacağına mahsuben yapıldığını kabul ettiği, söz konusu kabul beyanlarının mahkeme içi ikrar niteliğinde olup kesin delil teşkil ettiği, davacılar tarafından 03/05/2006 tarihinde … hesabına havale edilen 1.000,00-TL’lik ödeme dekontunda ödemenin hangi borca mahsuben yapıldığına ilişkin bir açıklamanın yer almadığı, 04/08/2005 tarihli imzasız ve başlıksız adi yazılı belgede yalnızca ‘… 04/08/2005 2.000 YTL elden nakit verildi’ ifadelerinin yazılı olduğu, kim tarafından düzenlendiği belli olmayan ve imza içermeyen bu belgede de nakit ödemenin neden yapıldığına ilişkin bir açıklama bulunmadığı, anılan bu iki ödemenin davalı tarafça da kabul edilmediği dikkate alındığında dava konusu borca mahsuben yapıldığı ispatlanamadığından hesaplamada dikkate alınamayacağı, bu iki ödeme dışındaki tüm banka ödemeleri ve alındı belgelerindeki ödemelerin kesin delil niteliğinde olan mahkeme içi ikrar beyanları ile kabul edildiğinden dava konusu borca mahsubu gerektiği, Manisa 1. İcra Müdürlüğünün 2001/5399 sayılı dosyasında davacı … adına kayıtlı … plakalı aracın satışından elde edilen ihale bedeli olan 6.276,75 TL’ nin, İzmir 4. İcra Müdürlüğünün 1998/6326 sayılı dosyasına gönderildiği, bu konuda Manisa İcra Hukuk Mahkemesince hazırlanan sıra cetvelinin düzenlenmesine ilişkin kararın, ‘ilk kesin haczin İzmir 4. İcra Müdürlüğünün 1998/6326 sayılı dosyasında konulduğu gözetilerek sıra cetvelinin bu icra müdürlüğünce düzenlenmesi gerektiği’ nden bahisle Yargıtay tarafından bozulması ve bozma gerekçesi dikkate alındığında, araç satışından elde edilen 6.276,75 TL’nin de davalıya yapılan ödeme olarak kabul edilmesi gerektiği, buna göre 16/06/2020 havale tarihli bilirkişiler … ve … tarafından hazırlanan hüküm kurmaya elverişli terditli rapordaki; ’02/07/2004 tarihli 6.276,75 TL, 02/07/2005 tarihli 5.000,00 TL, 20/01/2006 tarihli 25.000,00 TL ve 10/04/2006 tarihli 10.000,00 TL ödemeler’ de dahil edilerek yapılan hesaplamaya göre davalının, davacılardan, tüm ödemeler mahsup edildikten sonra dava tarihi olan 17/09/2007 itibariyle 49.385,85 TL alacaklı olduğu, davacılarca yapılan fazla ödeme bulunmadığı anlaşılmakla, DAVACILARIN İSTİRDAT DAVALARININ REDDİNE…” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İTİRAZLARI:
Davacılar vekili tarafından, “….Ortada son derece büyük bir yorum hatası olduğunu, mahkemenin, son ödemenin 19.03.2008 tarihinde yapılması nedeni ile dava tarihi itibarı ile alacaklı yana halen borçlu göründüklerinden dolayı, istirdat davalarını reddettiğini, ihale tarihinin: 27.08.2007, ihale bedelinin dosyaya ödenme tarihinin: 07.09.2007 (260.443,87-TL), dava tarihinin: 17.09.2007, ihale bedelinin alacaklıya ödenme tarihinin: 19.03.2008 olduğunu (255.413,07-TL), İİK madde 72/6’de; ‘Borçlu, menfi tespit davası zımmında tedbir kararı almamış ve borç da ödenmiş olursa, davaya istirdat davası olarak devam edilir.’ ve İİK madde 72/7’de; ‘Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını isteyebilir’ denildiğini, mahkemenin hatalı olarak baz aldığı tarihin, paranın alacaklıya ödendiği tarih olan 19.03.2008 olduğunu, oysa müvekkiline ait taşınmazın nakde çevrilerek, bedelinin icra veznesine ödendiği tarihin 07.09.2007 olduğunu, yani dava tarihinden önce olduğunu, İİK’nın madde 72/6. ve 7. fıkralarındaki ödeme ile kast edilenin alacaklıya değil, icra veznesine yapılan ödeme olduğunu, yapılan ihalenin kesinleştiğini, bu bağlamda hüküm ve sonuçlarını 27.08.2007 ihale tarihi itibariyle doğurduğunu, bu tarih itibarı ile taşınmazın müvekkillerinin mülkiyetinden çıktığını, keza taşınmaza ilişkin ihale bedelinin de icra veznesine ödenme tarihinin yukarıda bahsedildiği gibi 07.09.2007 olduğunu, her iki tarihin de eldeki davanın açılmasından önce olduğunu, madde metninde; ‘alacaklıya ödenmesinden itibaren’ şeklinde bir düzenleme bulunmadığını, müvekkilinin aktifindeki taşınmazın satılıp nakde çevrilerek aktifinden çıktığını, istirdat davası için gerekli ve yeterli olanın da bu olduğunu, borçlunun istirdat davası açabilmesi için, ihale bedelinin de alacaklıya ödenmesinin beklenmeyeceğini, zaten eldeki davada alınan (fakat icra memurluğunca ihale kesinleşmeden yapılan ödeme nedeni ile uygulanamayan) tedbir kararının icra veznesindeki paranın alacaklıya ödenmemesi için olduğunu, bu nedenlerle dosyadaki bütün ödemelerin ve hesaplamaların ihale tarihine göre yapılması gerektiğini, mahkemenin yorumu ile hareket edilecek olursa, o halde alacaklıya paranın ödendiği tarihe kadar bir de faiz işletilmesi gerekeceği ki, resmi dosya borcunun, yapılan ihale tarihine göre hesaplandığını, icra veznesine alınan paranın da bu hesaba göre alındığını, davalarının kabulüne karar verilmesini….” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, temlike konu takip bakiye alacağı bakımından menfi tespit ve istirdat istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; yukarıda yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verildiği, karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
Davacılar, yalnızca temlik alınan 85.607.000.000(eski TL) ile davalıya karşı sorumlu olduklarını, bunun fer’ileri ve faizleri olmadığını, zira temlikte bu yönde hüküm olmadığını, bu bedelin de fazlasıyla davalıya ödendiğini ileri sürerek menfi tespit ve fazladan ödenen 74.893 YTL’nin istirdadı isteminde bulunmaktadır. Davalı ise, davacıların icra takip borçlarının yıllar itibariyle faiziyle artarak çoğaldığını ve alacağın tamamının halen ödenmediğini savunmaktadır.
Mahkemece hakdüşürücü süreye, zamanaşımına, kesin hüküm itirazına ve TBK 189.madde uyarınca temlikin fer’ileri de kapsadığına dair değerlendirmelerde bir isabetsizlik görülmemiştir. Bu kapsamda, dava dilekçesi incelendiğinde; dava konusu icra takip dosyasında davalı tarafça temlik alınan (takip alacağının 85.607 TL’lik kısmı) alacak bakımından, daha önceden davadışı temlik eden banka ile işbu davanın davacılarının da davalı olduğu itirazın iptali davasının, konusu ve taraflarının farklı olup, sözkonusu kararın Yargıtay 19.HD tarafından da onanmakla kesinleştiği, bu kesinleşmenin davacıların bahse konu genel kredi sözleşmesi nedeniyle borçlu olduklarına ve bu borcun miktarına yönelik olduğu anlaşılmakta ise de, işbu eldeki davanın ise; kesinleşen bu takipte davalı tarafından bankadan kısmen temlik alınan alacağın kapsamı, davalıya yapılan ödemeler ve sonucunda takipteki borçtan dolayı menfi tespit ve fazladan ödenen tutarın istirdadı istemine yönelik olduğu açık olmakla, bu davanın farklı ve bağımsız bir dava olduğuna dair mahkeme kabulü yerindedir.
Bununla birlikte, her ne kadar mahkemece işbu davanın menfi tespit davası olmayıp, sadece istirdat davası olarak kabulü gerektiğine ve bu nedenle de sadece dava tarihi itibariyle istirdadı gereken bir tutar olup olmadığının bu davada değerlendirilebileceğine dair gerekçelerin kabulü ise mümkün değildir. Bilindiği üzere; somut uyuşmazlıktaki gibi, icra takibinden sonra açılan menfi tespit istemli davalarda, davadan sonra yapılan ödemeler nedeniyle menfi tespit talebi kendiliğinden istirdat istemine dönüşür. Bunun için davacı tarafça ayrıca talepte bulunulması aranmaz. Eldeki dava tarihi itibariyle de, davacı taraf, icra dosyasında davalıya birtakım ödemeler yapıldığını, haricen yapılan ödemelerin bir kısmının davalı tarafça icra dosyasına bildirilmediğini, son olarak davacı/borçlulardan …’nın taşınmazının da ihale yolu ile satıldığını, bu şekilde borçtan daha fazla tahsilat yapılmış olacağını beyan ederek menfi tespit ve istirdat talebini birarada yapmış, dava tarihi itibariyle gerçekten de davacı tarafın taşınmazının satışının yapıldığı, ihalenin feshi davası açıldığı, bu davanın reddedildiği, davalıya yargılama esnasında 19.03.2018 tarihinde 255.413,07-TL’nin ödendiği anlaşılmakta olup, davalı taraf aşamalardaki beyanlarında satış istendiği tarihte alacağının 511.097-TL olduğunu ileri sürmekte ise de, davacı tarafa ait sözkonusu taşınmazın satılması neticesinde davalının, “gerçekte olan alacağından daha fazla alacağı olduğu iddiası ile” takip işlemlerine devam edip tüm taşınmaz satış bedelini tahsil ettiğinin de anlaşılmasına göre, dava tarihinden sonra ödenen fazladan tutar bakımından istirdat hükmü kurulması gerektiği açıktır. Buna rağmen, mahkemenin “istirdata konu rakamın dava tarihi itibariyle hesaplanması gerektiği”ne dair gerekçe ile yazılı şekilde hüküm tesis etmesi yerinde olmamıştır. Açıklanan nedenlerle, dava tarihindeki koşullara göre davacı tarafça menfi tespit/istirdat davası şeklinde davanın açılması yerinde olup, mahkemece tüm bu hususların gözetilmemesi doğru değildir. Dolayısıyla, kararın öncelikle, menfi tespit davasında alacak durumunun dava tarihi itibariyle belirlenmesi kuralının, yargılama devam ederken ödeme nedeniyle kendiliğinden istirdata dönüşen menfi tespit davaları bakımından, istirdata konu tutarın dava tarihi itibariyle değil, ödeme tarihi itibariyle gözetilmesi gerekliliğinden ötürü kaldırılması gerekmiştir.
Dosya içeriğine göre, icra takip masraflarına dair icra müdürlüğünden gelen müzekkere cevabının dosya içerisine alınmış olduğu, alacaklı davalı tarafça bunun dışında masraf yapıldığına dair bir belgenin dosyaya sunulmadığı, taşınmazın satışına dair ihale yoluyla taşınmazı satın alan 3.kişinin yaptığı masrafların işbu dava konusu olamayacağı, araç satış bedeli olan 6.276,75-TL’nin de ödeme olarak mahsubu konusunun Manisa İcra Müdürlüğünden gelen yazılar ile netleştirildiği görülmektedir.
Davalı taraf 27.07.2001 tarihli temlik anlaşması ile icra takibine konu alacağın yalnızca 85.607-TL’sini temlik almış olup, bu tutar bakımından asıl alacağa bağlı haklar (bu tutarın işlemiş ve işleyecek faizi de) da temlik kapsamındadır (TBK 189.madde-eski BK 168.md.). Bu noktada, davalı tarafın, takibe konu tüm alacağın fer’ilerinin kendilerine ait olacağına dair savunmasına itibar edilmesi mümkün görülmemiş, davadışı temlik eden (banka) üzerinde kalan alacak bakımından o alacağa bağlı hakların temlik edende kaldığı açıktır. Bununla birlikte, mahkemece alınan raporlarda temlike konu tutarın, asıl alacak ve fer’iler dahil toplam üst tutar olduğundan bahisle orantılama yapılarak hesap yapıldığı, mahkemece çok sayıda kök ve ek raporlar alındığı, bilirkişilerin bu konuda farklı raporlar düzenledikleri görülmektedir. Son olarak alınan raporda; dosyada mevcut İzmir 7. İcra Hukuk Mahkemesi’nin (Yargıtay bozma kararı sonrasında) 2009/98 E.-2009/667 K. sayılı dosyasındaki bilirkişi hesaplamasındaki oranlama esas alınarak, o davada 28.08.2006 tarihi itibariyle davacıların, davalıya olan takip borç toplamının 78.014,61-TL olarak tespit edilmiş olması (Yargıtay 12. HD tarafından 2009/15766 E.-2009/24482 K.sayılı ilam ile onanan) baz alınarak, sözkonusu kararın kesinleşmesi de gözetilerek bu doğrultuda değerlendirme yapıldığının görüldüğü, tarafların da bu hesaplamayı benimseyip kabul etmiş olmalarına (davalı vekilinin 28.02.2019 tarihli rapora itiraz dilekçesi) ve temlikname içeriğindeki beyanların niteliğine göre, bu rapordaki değerlendirmeler de esas alınarak, icra hukuk mahkemesi dosyasında rapor düzenlemiş olan bilirkişiden farklı bir bilirkişinin heyete katılımı suretiyle alınacak yeni raporda, yukarıda izah edilen hususlar gözetilerek davalıya fazladan ödenen tutarın belirlenip hüküm altına alınması gerektiğinden, hatalı değerlendirmeye dayalı olarak verilen mahkeme kararının kaldırılması gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacılar vekilinin istinaf itirazlarının kabulü ile, yerel mahkeme kararının HMK 353/1-a-6. madde uyarınca kaldırılarak dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacılar vekilinin istinaf itirazlarının KABULÜNE; İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/777 Esas – 2020/367 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
3-İSTİNAF AŞAMASINDA; davacılar tarafından yatırılan 59,30 TL istinaf karar harcının istek halinde davacılara iadesine,
4-İstinaf aşamasında davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda ele alınmasına,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 14/12/2023