Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/393 E. 2023/1241 K. 13.09.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/393
KARAR NO : 2023/1241

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR FİKRİ VE SINAİ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 29/07/2020 (Dava) – 17/02/2021 (Karar)
NUMARASI : 2020/55 Esas – 2021/33 Karar
DAVA : Markaya Tecavüzün Tespiti, Men’i, Maddi Tazminat
BAM KARAR TARİHİ : 13/09/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 13/09/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir Fikri Ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 17/02/2021 tarihli 2020/55 Esas ve 2021/33 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalı taraf arasında 12/02/2007 tarihli iş akdi sözleşmesi yapıldığını, davalı tarafın pide imalatında pide imalatçısı olarak çalışmayı taahhüt ettiğini, daha sonrasında müvekkilinin boşanma esnasında eski eşine terk etmiş olduğu işletmeyi davalının, müvekkilinin eski eşi …’dan devraldığını, TPMK nezdinde 17/04/2014 tarihinde tescil edilen “…” markasının, müvekkili … adına tescil edildiğini, müvekkilinin, …’da bulunan pideci dükkanını, İzmir 17. Aile Mahkemesi’nin 2019/352 E. ve 2019/401 K. sayılı kararı ile boşanmış olduğu eski eşi …’a devrettiğini, sonrasında davalı …’nin müvekkilinin eski eşi …’dan işletmeyi devraldığını, her ne kadar işletme davalı tarafça devralınmış ise de müvekkili ile eski eş … ve davalı … arasında markanın devrine ilişkin herhangi bir sözleşme bulunmadığını, davalı …, 2019 Kasım ayından bu yana müvekkili adına tescilli markayı izinsiz olarak kullandığından 25/02/2020 tarihli ihtarnamenin gönderildiğini, markanın 2019 Kasım ayından bu yana haksız olan kullanım bedelinin 7 gün içinde ödenmesi, kullanılmaya devam edilmesi durumunda önceki aylardan tahakkuk eden bedelin ödenmesi ile marka hakkının devir alınması durumunda ise kendileri ile görüşme ayarlanarak anlaşma yoluna gidilmesinin ihtar edildiğini, ihtarnamelerine 03/03/2020 tarihli ihtarnamesi ile cevap veren davalı tarafın, “…” markasının hiçbir zaman görsel ve işitsel olarak işletmesinde kullanılmadığını ve işletmesinde kendi markalarını taşıyan tabelalar kullanıldığını belirttiğini, ancak davalı tarafın bu iddiasının gerçeğe aykırı olup kabulünün mümkün olmadığını, müvekkili adına tescilli markanın davalı tarafından 556 sayılı KHK’nın 9 ve 61.maddeleri uyarınca haksız olarak kullanıldığını, haksız kullanımın hali hazırda devam ettiğini, dilekçe ekinde sunulu USB bellek içerisinde yer alan fotoğraf görüntüleri ve video kayıtları incelendiğinde davalı tarafın müvekkili adına tescilli markayı işletmesinde kullanarak haksız gelir elde ettiğinin görüleceğini, markanın; davalı tarafın işletmesinin tabelasında, paket servis için kullanılan araçta, web sitesi ekranında yer alan bilgilerde, siparişlerin paketlenmesinde kullanılan kutunun üzerinde, ikram edilen ıslak mendillerin üzerinde, işletmece kesilen hesap faturalarında ve işletmeden sipariş veren müşterilere gönderilen işletmeye veya bayram kutlamalarına ilişkin mesajlarda davalı tarafça haksız olarak kullanıldığının görüleceğini, 05/03/2020 tarihli, 07/03/2020 tarihli ve 08/05/2020 tarihli video kaydında ise müvekkilinin markasının kullanıldığının görüldüğünü, yine işletmenin web sitesinde yer alan yorumlar bölümünde müşteriler tarafından yapılan yorumlar incelendiğinde, davalı tarafın müvekkili adına kayıtlı ve yıllarca müvekkili tarafından işletilen firmanın sahip olduğu müşteri çevresini işbu markayı haksız olarak kullanmak suretiyle elde tuttuğu ve bundan haksız kazanç elde ettiğini, işletmenin müvekkili tarafından işletildiği dönemde aylık cirosu 30.000,00-TL olduğundan, tescilli markanın kullanımının işbu işletmeye aylık 3.000,00-TL değer kattığı kanaatinde olduklarını, dolayısıyla davalı tarafın 2019 Kasım ayından bu aşamada işbu huzurdaki davanın açılmasına kadarki dönemde toplamda 9 ay haksız kullanımı bulunduğundan işbu sebeple kendilerine 27.000,00-TL (9*3.000,00TL =27.000,00 TL) ödeme yapması gerektiğini, ayrıca davalı tarafın ihtarnamenin ardından müvekkili adına tescilli markada yer alan “…” kelimesinin ikinci “…” harfini “…” şeklinde değiştirerek müvekkiline ait markayı yine haksız olarak kullanmaya ve bundan gelir elde etmeye devam ettiğini, bahse konu tek harf değişikliğinin 7. madde uyarınca tescili mümkün olmayan bir marka olacağını, dolayısıyla davalı tarafın açıkça kötü niyetli olduğunu belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla aylık 3.000,00-TL tazminata ve davalı tarafından haksız olarak markanın kullanımının terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının dava konusu iş yerine ilişkin talep hakkının bulunmadığını, işyerinin davacının eşi ile anlaşması sonucu mahkeme kararıyla dava dışı …’a bırakıldığını, boşanma davası anlaşma protokolü madde 9′ da ”Davacının dava konusu iş yeri ile ilgili her hangi bir talebi olmayacaktır.” hükmü gereği, ayrıca İzmir 17. Aile Mahkemesinin 2019/352 Esas nolu dosya duruşmasında davacının ”pideci dükkanı ile ilgili her türlü hak ve taleplerimden vazgeçiyorum” beyanı doğrultusunda kesin hüküm ve anlaşma gereği davacının işyerine ilişkin talepte bulunamayacağının açık olduğunu, protokolde ve beyanda herhangi bir hakkın anlaşma dışında bırakılmadığını, işyerinin olan haliyle kullanılan isim dahil dava dışı …’a ait olduğu ve bu konuda her türlü hak ve taleplerden vazgeçildiğinin açıkça yer aldığını, huzurdaki dava dürüstlük kuralı ile bağdaşmadığı gibi, ahde vefa ve kesin hüküm gereği de davanın reddi gerektiğini (açıklamaların marka tecavüzünü kabul anlamına gelmediğini), davacının protokol anlaşması gereği yasal olarak devrini gerçekleştirme borcu söz konusu olmasına rağmen bu borcu yerine getirmemiş olmasının davayı açmasını haklı kılmaması gerektiğini, davacının tüm haklarından vazgeçtiği işletmenin kapanışını yaptığını, devrini gerçekleştirdiğini, ticari faaliyetini sonlandırdığını, markanın devri konusunda resmi işlemi tamamlamamış olmasının ise talep hakkı vermeyeceğini, herhangi bir marka tecavüzünün söz konusu olmadığını, müvekkili tarafından devrin kullanılan isim dahil olarak anlaşıldığını, ismiyle birlikte devir hakkının kanunen dava dışı …’a bırakıldığını, müvekkiline devrin de usulünce gerçekleştirildiğini, devralan müvekkilinin, devreden …’un haklarına sahip olduğunu, müvekkili tarafından eski isim ile devam etmeme, müşterilerin yeni işletme olduğunu anlaması yönündeki iradesinin; yapılan değişikliklerle ve bu değişikliğin tescil edilmesiyle ortaya konduğunu, kaldı ki devir hakkı gereği müvekkilinin isim değişikliğine de mecbur olmadığını, yapılan değişikliklerin kötü niyet olarak yorumlanamayacağını, girişimcinin ticari amaçlı yenilik adımı olduğunu, kullanılan ismin resmi olarak tescil edildiğini, davacının markasından yazı olarak da farklı olduğunu, farklılığın ayırt edilebilir şekilde olduğunu, davacının markaya ilişkin itirazının da kabul edilmediğini, müvekkilinin mecbur olmamasına rağmen kendi markasını oluşturmak için 2020/26374 başvuru numarası ile “…” ismi başvurusunda bulunduğunu, bu ismin kolayca ayırt edilebilecek ölçüde davacının isminden farklı olduğunu, davacının markasının ise “…” şeklinde olduğunu, ilk bakışta basitçe farklılığın uzmanlığa gerek kalmadan gözüktüğünü, davacının iddia ettiği ismin genel olup marka korumasına tabi olmadığını, davacı için korunması istenebilecek olanın yalnızca davacının kendi adı olabileceğini, belki markanın yazış şekli ve rengi, logosu olabileceğini, pide ve şeker kelimelerinin tek başına tescil edilebilir, ayırt edici özelliğe sahip kelimeler olmadığını, kıyaslandığında ise farklılığın uzmanlık gerektirmeyecek kadar açık olduğunu, … isminin müvekkili tarafından kullanılmadığını, müvekkili tarafından kullanılan yazımı ve rengi farklı … isminin genel ürün ismi olup korunma kapsamında olmadığını, protokol ve mahkeme kararı gereği talep hakkı yoksa da, müvekkilinin iyi niyetle isimle devralım gerçekleştirmişse de şu an kullanılan ismin her yönüyle ayırt edilebilir özelliğe de sahip olduğunu, hiçbir müşterinin tercihini davacının faaliyette olmayan ismi ile karıştırarak yapmadığını, maddi tazminat talebinin de geçerli gerekçelere dayanmadığını ve talep edilen miktarın fazla olduğunu, davacı tarafından … isminin marka değerinin arttırılması, tanınırlık sağlanması, tercih sebebi haline gelmesi için kapanış ile …’a devirden sonra hiçbir faaliyet ve emek sarf edilmediğini, davacının markasını herhangi bir şekilde aktif kullanmadığını, haksız rekabetin söz konusu olmadığını, davacının dosyaya sunduğu herhangi resim video ve benzeri görüntüleri kabul etmediklerini, bu gibi görüntülerin her zaman oluşturulabilir, değiştirilebilir, oynama ve değişiklik yapılabilir olduğunu beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARI:
Mahkemece, “…TTK düzenlemesine göre ticaret ünvanının, işletmeden ayrı olarak başkasına devredilemeyeceği, bir işletmenin devri sırasında, aksi açıkça kabul edilmiş olmadıkça, işletme devrinin ticaret ünvanının da devri sonucunu doğuracağı, buna göre, taraflar ticari işletme devri sözleşmesinde aksini kararlaştırmadıkları sürece, devredenin ticaret ünvanının devrini de gerçekleştirmeyi kabul etmiş olacağı, devreden taraf, ticaret ünvanını devretmek istemiyorsa bunun açık bir şekilde ticari işletme devir sözleşmesinde belirtilmesi gerektiği,…yine Yargıtay 11. HD’nin 14.9.1999 tarih ve 1999/1896 E.- 1999/6794 K. sayılı kararında da belirtildiği üzere; ilke olarak marka devir sözleşmesinin yazılı yapılması sözleşmenin geçerliliği için şart ise de, marka sahibinin içinde bu hakkın da yer aldığı işletmesini bir bütün olarak devretmesinin de mümkün olduğu, 556 s. KHK. m.16/2 uyarınca bir işletmenin aktif ve pasifleri ile birlikte devrolunmasının, aksi kararlaştırılmadıkça işletmeye dahil bir unsur olan markanın da devrini kapsayacağı, bir işletmenin aktif ve pasifleriyle birlikte devrinde, devir sözleşmesi aksi kararlaştırılmadığı sürece işletmeye ait işletmenin aktifleri arasında markasal kullanımlarını da kapsamakta olduğu, dosya kapsamında davacının izni ile dava konusu işyerinde davacının markasının kullanıldığı, anlaşma protokolü ile bu kullanıma izin verildiği, yine protokolde bu konuda herhangi bir talebinin olmadığı, dava konusu işyerinin ticaret ünvanı ve markasal kullanımlarının yasal olduğu ve işyerinin aktifi haline geldiği, davalının işletmeyi devralmasının bu aktiflerin de devralınması anlamına geleceği ve kullanımının yasal olduğu anlaşılmakla, DAVACININ DAVASININ REDDİNE….” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İTİRAZLARI:
Davacı vekili tarafından, “….
Türk Patent ve Marka Kurumu (TPMK) nezdinde 17/04/2014 tarihinde tescil edilen 2013/26025 başvuru ve tescil numaralı ‘…’ markasının sahibi olan müvekkilinin, kendisine ait pideci dükkanında pide imalatçısı olarak çalışmak üzere davalı taraf ile 12/02/2007 tarihli iş akdi sözleşmesi yaptığını, daha sonrasında müvekkilinin, Balçova’da bulunan pideci dükkanını, İzmir 17. Aile Mahkemesi’nin 2019/352 E.-2019/401 K. sayılı kararı ile boşanmış olduğu eski eşi …’a devrettiğini ve ardından da davalının müvekkilinin eski eşi …’dan işletmeyi devraldığını, müvekkili ile işletmeyi devreden eski eş … ve davalı … arasında markanın devrine ilişkin herhangi bir sözleşme bulunmadığını, ki bu husus davalı vekilince açıkça kabul edilmiş ise de yerel mahkemece dikkate alınmadığını, davalı 2019 Kasım ayından bu yana müvekkili adına tescilli markayı izinsiz olarak kullandığından 25/02/2020 tarihli ihtarnamenin gönderilerek haksız olan kullanım bedelinin 7 gün içinde ödenmesi, ihtar tarihinden sonra da kullanılmaya devam edilmesi durumunda önceki aylardan tahakkuk eden bedelin ödenmesi ile marka hakkının devir alınması konusunda ise kendileri ile görüşme ayarlanarak anlaşma yoluna gidilmesinin ihtar edildiğini, ihtarnamelerine cevap veren davalı tarafın, ‘…’ markasının hiçbir zaman görsel ve işitsel olarak işletmesinde kullanılmadığını ve işletmesinde kendi markalarını taşıyan tabelalar kullanıldığını belirttiğini, ancak yerel mahkemenin dosyasına sunulu USB bellek içerisinde yer alan fotoğraflar incelendiğinde, müvekkili adına tescilli markanın; davalı tarafın işletmesinin tabelasında, paket servis için kullanılan araçta, işletmenin kayıtlı olduğu web sitesi ekranında yer alan bilgilerde, siparişlerin paketlenmesinde kullanılan kutunun üzerinde, ikram edilen ıslak mendillerin üzerinde, işletmece kesilen hesap faturalarında ve işletmeden sipariş veren müşterilere gönderilen işletmeye veya bayram kutlamalarına ilişkin mesajlarda davalı tarafça haksız olarak kullanıldığının tüm açıklığıyla görüldüğünü, yine 05/03/2020 tarihli video kaydında sipariş vermek için aranan davalı tarafın işletmesinin müvekkili adına tescilli markayı kullanarak sipariş aldığını, müvekkilinin tescilli markasının davalı tarafın işletmesinin içerisinde kullanıldığını ve paket servis için düzenlenen faturada müvekkilinin markasının kullanıldığının görüldüğünü, ayrıca işletmenin web sitesinde yer alan yorumlar bölümünde müşteriler tarafından yapılan yorumlar incelendiğinde, davalı tarafın müvekkili adına kayıtlı ve yıllarca müvekkili tarafından işletilen firmanın sahip olduğu müşteri çevresini işbu markayı haksız olarak kullanmak suretiyle elde tuttuğu ve bundan haksız kazanç elde ettiğinin görüldüğünü, müvekkili adına tescilli markanın, davalı tarafından 556 sayılı KHK’nın 9 ve 61. maddeleri uyarınca haksız olarak kullanılmış olduğu ispatlanmış ise de yerel mahkemenin yargılama boyunca hiçbir şekilde delilleri dikkate almadığını ve değerlendirmediğini, tanık delili de bulunmasına rağmen yerel mahkemece tanıklarının da dinlenmediğini, yani yerel mahkemenin eksik ve hatalı inceleme neticesinde usul ve yasaya aykırı olarak karar verdiğini, ayrıca davalı tarafın ihtarnamenin ardından ‘…’ kelimesinin ikinci ‘…’ harfini ‘…’ şeklinde değiştirerek müvekkiline ait markayı yine haksız olarak kullanmaya ve bundan gelir elde etmeye devam ettiğini, 556 Sayılı KHK’nin 7. maddesine gereğince; ‘Aynı veya aynı türdeki mal veya hizmetle ilgili olarak tescil edilmiş veya daha önce tescil için başvurusu yapılmış bir marka ile aynı veya ayırt edilemeyecek kadar benzer olan markalar’ın tescil edilemeyeceğini, bahse konu tek harf değişikliğinin (ki o da yalnızca şeklen) müvekkilinin tescilli markası ile ayırt edilemeyecek benzerlikte, hatta müvekkili adına tescilli markanın aynısı olduğundan söz konusu değişikliğin 7. madde uyarınca tescili mümkün olmayan bir marka olacağını, dolayısıyla davalı tarafın yapmış olduğu bahse konu değişiklik davalı tarafın açıkça kötü niyetli olarak hareket ettiğini göstermekte ise de yerel mahkemece bu hususun dahi dikkate alınmadığını, davalı tarafın, yerel mahkeme dosyasındaki savunmalarının birbiri ile çeliştiğini, hem müvekkiline ait tescilli markayı kullanma hakkına sahip olduğunu belirttiğini hem de işbu markayı kullanmadığını söylediğini, ancak kendi markasını oluşturabilmek için yaptığı başvuruyu, işletmeyi devraldığı anda değil, müvekkilinin tescilli markasını haksız olarak kullandıktan belli bir süre sonra yaptığını, davalı tarafın yaptığı başvurunun tarihinin 02/03/2020 olduğunu, davalı …’ye 2019 Kasım ayından bu yana müvekkili adına tescilli markayı izinsiz olarak kullandığından kendilerince ihtarnamenin 25/02/2020 tarihinde gönderildiğini, davalı tarafça yapılan başvuru, müvekkili adına tescilli markanın haksız kullanımını ortadan kaldırmadığından davalı tarafça yapılan marka başvurusuna itiraz edilmiş ise de bahse konu itirazın reddedildiğini, ancak itirazlarının reddi sebebinin, itiraz talep ücretinin ödenmemiş olması olduğunu, her ne kadar karşı tarafça, ‘…’ markasına ilişkin, marka tescil belgesi sunulmuş ise de yukarıda ayrıntısıyla anlattıkları üzere işbu markanın, müvekkilinin kendi adına tescilli markasından ayırt edilebilmesinin mümkün olmadığını, yıllarca müvekkili tarafından işletilen firmanın sahip olduğu müşteri çevresi işbu işletmeyi … adı ile bildiğinden davalı tarafın işletmeyi devraldıktan belli bir süre sonra yapmış olduğu ufak tefek değişiklikler ile ‘…’ adlı marka, müşteriler tarafından ayırt edilemediğinden, davalı tarafın işletmenin emeğinden hem de bu emek karşılığında kazanılan müşterilerden haksız olarak yararlandığını, dolayısıyla karşı tarafın, haksız olarak kazanç elde ettiği tüm açıklığıyla ortadayken yerel mahkemece dikkate alınmadığını, tescilli bir marka üzerindeki sağlar arası işlemlerin, yazılı şekle tabi olduğunu, ancak gerek müvekkili ile davalı taraf arasında gerekse de müvekkilinin eski eşi … ile davalı taraf arasında müvekkili adına tescilli markanın devri sözleşmesi mevcut olmamasına rağmen müvekkili adına tescilli markanın davalı tarafça haksız olarak kullanıldığını, müvekkilinin pide dükkanına ilişkin herhangi bir talebi bulunmadığını, yalnızca kendi adına tescilli markanın davalı tarafça haksız olarak kullanımının durdurulmasını talep ettiklerini, müvekkilinin, kendisine ait pideci dükkanını devrederken markasını da beraberinde devretmediğini, ki bu sebeple de müvekkilinin kişisel mallarından olan ve işletmenin eklentisi olmayan markanın, işletmenin kendisinden ayrık tutulması gerektiğini, bahse konu protokolde, müvekkili dava konusu işletmenin devrini kabul etmiş ise de kendi adına tescilli markanın devrini kabul etmediğini, tescilli markanın, ayrı bir sicile tescili gereken, devri için ayrı bir yazılı sözleşme ve tescil gereken fikrî mülkiyet haklarından olduğunu, tescilli markanın işletmede yer alan diğer malvarlığı değerleri ile bir tutulmasının mümkün olmadığını, bahse konu markanın, boşanma protokolü ile devri konusunda uzlaşılan işletme adına değil bizzat müvekkili adına tescil edildiğini, dolayısıyla müvekkilinin tescilli markasının, bahse konu pideci dükkanından ayrık tutularak değerlendirilmesi gerekirken yerel mahkemece bu hususun dikkate alınmadığını, işletmenin uhdesinde herhangi bir marka bulunmadığını, eski eş …’a dahi devredilmeyen bir markanın davalı tarafça devir alındığı iddiasının hukuki bir gerekçeden yoksun olduğunu…” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, marka hakkına tecavüzün tespiti, men’i ve maddi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; yukarıda yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verildiği, karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
Mahkemece her ne kadar, “…bir işletmenin aktif ve pasifleri ile birlikte devrolunmasının, aksi kararlaştırılmadıkça işletmeye dahil bir unsur olan markanın da devrini kapsayacağı, bir işletmenin aktif ve pasifleriyle birlikte devrinde, devir sözleşmesi aksi kararlaştırılmadığı sürece işletmeye ait işletmenin aktifleri arasında markasal kullanımlarını da kapsamakta olduğu, dosya kapsamında davacının izni ile dava konusu işyerinde davacının markasının kullanıldığı, anlaşma protokolü ile bu kullanıma izin verildiği, yine protokolde bu konuda herhangi biri talebinin olmadığını, dava konusu işyerinin ticaret ünvanı ve markasal kullanımlarının yasal olduğu ve işyerinin aktifi haline geldiği, davalının işletmeyi devralması bu aktiflerin de devralınması anlamına geleceği ve kullanımının yasal olduğu” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmişse de, bahse konu protokol ve pideci işletmesinin devrinin davacı ile davadışı eski eşi arasında olduğu, anılan devir beyanının da pide dükkanına ilişkin haklara dair olduğu, işbu davanın konusunun ise davacının bizzat şahsına ait olan tescilli marka hakkına dayalı olduğu, pide işletmesinin devrinin bu işletmeye ait olmayıp bizzat davacı adına tescilli bulunan markayı içermeyeceği, anılan protokol ve duruşma beyanlarında davacının bu şahsi markasını da devrettiğine dair bir irade beyanı bulunmadığı açık olmakla, mahkemece verilen kararın gerekçesi yerinde görülmemiştir (Benzer yönde bknz. Yargıtay 11 HD 2020/6779 E.-2021/6855 K).
Bu durumda mahkemece yapılması gereken iş; davacının eski eşine sözkonusu marka hakkını devretmediğinin kabulü ile, davalı tarafından yasal olarak devralındığı tarafların kabulündeki pide işletme dükkanında davacıya ait markanın ya da ayırt edilmeyecek derecede benzerinin haksız olarak davalı tarafından kullanılıp kullanılmadığına dair tüm deliller ve taraf beyanları incelenip gerektiğinde uzman raporu da alınmak suretiyle bir sonuca varmaktan ibarettir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacı vekilinin istinaf itirazlarının kabulü ile, yerel mahkeme kararının HMK 353/1-a-6. madde uyarınca kaldırılarak dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf itirazlarının KABULÜNE; İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2020/55 Esas-2021/33 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
3-İSTİNAF AŞAMASINDA; davacı tarafından yatırılan 59,30-TL istinaf karar harcının istek halinde davacı tarafa iadesine,
4-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda ele alınmasına,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve avans iade işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi. 13/09/2023