Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/286 E. 2023/1478 K. 05.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/286
KARAR NO : 2023/1478

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ :İZMİR FİKRİ VE SINAİ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 25/09/2018 (Dava) – 13/01/2021 (Karar)
NUMARASI : 2018/220 Esas – 2021/5 Karar
DAVA : Markanın Hükümsüzlüğü
BAM KARAR TARİHİ : 05/10/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 05/10/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir Fikri ve Sinai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 13/01/2021 tarihli 2018/220 Esas ve 2021/5 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı adına Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde tescilli 2016 22229 sayılı “…” markasının, 2016 22238 sayılı “…” markasının ve 2016 22243 sayılı “…” markasının 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 25/1. maddesinin yaptığı atıfla 6/1 ve 6/5. maddeleri uyarınca hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmesi, markaların davacıya ait benzer önceki tarihli markalar ve tanınmışlık nedeniyle hükümsüzlüğüne karar verilmesi talep edildiğinden dava sonuçlanıncaya kadar hükümsüzlüğü talep edilen markaların 3. kişilere devrinin önlenmesi için ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Açılan davanın haksız olduğunu, markaların kurum tarafından başvurudan sonra incelendiğini, benzerlik araştırmasının yapılarak karşı tarafın yapmış olduğu itirazların reddedildiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI :
Mahkemece; ”…Davacının davasının kabulü ile, davalı adına tescilli 2016/22229 nolu “…” 2016/22238 sayılı “…”, 2016/22243 nolu “…” ibareli markaların hükümsüzlüğü ile sicilden terkinine…”şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; İlk Derece Mahkemesi önünde yapılan yargılamada toplam 3 bilirkişi raporu alındığını, ilk iki raporun çelişkili olması sebebiyle İlk Derece Mahkemesi tarafından üçüncü bir bilirkişi raporu alınmasına karar verildiğini, uzman heyet tarafından hazırlanan 18.02.2020 tarihli üçüncü bilirkişi raporu ile de markaların hükümsüz kılınması yönünde görüş bildirildiğini, ayrıca, HMK’nun 293. maddesindeki “Taraflar, dava konusu olayla ilgili olarak, uzmanından bilimsel
mütalaa alabilirler.” şeklindeki hükmüne istinaden Hukuk Fakültesi Fikri ve Sınai Mülkiyet Hukuku Öğretim
Üyesinden uzman görüşü alınarak dosyaya sunulduğunu, uzman görüşünde dava konusu markaların hem SMK’nun 6/1 maddesi hem de 6/5 maddesi uyarınca hükümsüz kılınması gerektiği yönünde mütalaa verildiğini, dava konusu markaların başvuru tarihi itibariyle müvekkiline ait “…” markası tanınmış bir marka olduğunu, öte yandan “…” markasının yalnızca telekomünikasyon sektöründe değil, toplumun genelinde tanınmış bir marka olduğunu, bu durumun esasen telekomünikasyon sektörünün toplumun geneline yayılan niteliğinden kaynaklandığını, öte yandan marka hukukunda yerleşik ilke ve içtihatlar uyarınca SMK m. 6/5 anlamında aranan benzerlik, halkın ilgili kesiminin söz konusu markalar arasında bir bağlantı kurmasının yeterli olması koşuluyla, daha düşük düzeydeki bir benzerlikten kaynaklanabileceğini, somut olayda dava
konusu “…” eser unsurlu markalarının tanınmış “…” markası ile görsel ve işitsel olarak SMK m. 6/5 koşullarının ortaya çıkmasına yeter düzeyde benzer olduğunu, öte yandan müvekkilinin Türkiye’deki bağlı şirketi aracılığıyla “…” ibaresi ile başlayan tescil ve kullanımları olduğu da gözetildiğinde, dava konusu markaların tanınmış “…” markasının seri markalarından biriymiş gibi algı oluşturmasının kaçınılmaz olduğunu, yargılama sırasında sundukları dilekçe ve delilleri ile ispatlandığı ve gerek ikinci ve üçüncü bilirkişi raporlarında, gerekse de Yerel Mahkemenin gerekçeli kararında belirtildiği üzere “…” markasının tanınmış bir marka olduğunu, müvekkilinin ticaret unvanının da çekirdek unsurunu oluşturan “…” ibaresini haiz çok sayıda marka tesciline sahip olmasının yanı sıra “…” markasının tanınmış marka siciline T/02724 numarası altında TANINMIŞ MARKA olarak da kayıt edildiğini, burada özellikle dikkat edilmesi gereken ve Yerel Mahkeme ile Bilirkişilerin göz ardı ettiği hususun ise “…” markasının sektörel tanınmışlığın ötesinde
toplumun genelinde tanınan bir marka olması olduğunu, SMK m. 6/5 zaten tanınmış markalarının aynı veya benzerlerinin farklı mal ve hizmet sektörlerinde de engellenmesine ilişkin tanınmış marka sahiplerine hak
tanıyan bir madde olduğunu, 28. Nitekim SMK M. 6/5 hükmünün mantığında tanınmış bir markanın tanınmış
olduğu sektör dışında yer alan mal ve hizmetler üzerinde korunmasının yattığını, SMK m. 6/5 hükmünün şartlarının gerçekleşmesi için Müvekkilinin su pompası, elektrikli motor üretmesine veya bu sektörde faaliyet göstermesine gerek olmadığını, kaldı ki Müvekkilinin Internet of Things (IoT) yani nesnelerin interneti adı verilen alanda davalı yanın tescil kapsamında yer alan çeşitli makineler ve bunların aksesuarları ve parçaları ile uyumlu ürün ve hizmet de sunduğunu, dava konusu marka tescillerin sahibi müvekkilinin “…” markasının türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyinden haksız bir yarar sağlayacağını, davalının “…” markasının tanınmışlığından haksız yarar sağlama gibi bir amacının bulunup bulunmamasının önemi olmadığını, potansiyel müşterilerin önceki marka ile sonraki marka arasında bir bağlantı kuracakları irtibat, tanınmış markanın itibarının veya sahip olduğu olumlu imajın sonraki marka sahibi tarafından
sömürülmesi sonucunu doğurduğunu, işbu davanın açılış tarihi 25.09.2018 olup, müvekkiline ait 2013
92430 sayılı markanın tescil tarihinin 18.08.2015 olduğunu, dolayısıyla dava tarihi itibariyle 2013 92430 sayılı markanın 3 yıl 1 ay 7 gündür tescilli olduğunu, yani dava açıldığında müvekkilinin markasının tescil tarihinden itibaren 5 yıllık sürenin dolmadığını ve huzurdaki davada kullanmama def’i prosedürü işletilemeyeceğini, Yerel Mahkemenin gerekçeli kararı ile hüküm sonucu arasında hiçbir çelişki bulunmadığını, yerel mahkemenin SMK m. 6/5 yönünden hükümsüzlük koşullarının ortaya çıkmayacağına ilişkin tespitinin hatalı olduğunu, dava konusu 2016 22238 sayılı 2016 22 243 sayılı ve 2016 22229 sayılı markalarının SMK 25/1. maddesinin yaptığı atıfla müvekkilinin “…” markasının Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyinden haksız bir yarar sağlayacak olması, “…” markasının itibarının zarar görecek olması ve ayırt edici
karakterinin zedelenecek olması nedeniyle m. 6/5 hükmü uyarınca da hükümsüzlüğü ve sicilden terkinine, davalı yanın istinaf talebinin reddine ve yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davalı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; ”davacının tanınmış … markası ile davalının markalarının bir bütün olarak değerlendirildiğinde farklı olarak algılandığı, aralarında karıştırılma ihtimali doğacak düzeyde benzerlik bulunmadığı, bu sebeple davalının, davacının tanınmış markasından haksız yararlanmayacağı, tanınmış markanın ayırt ediliciliğini zedelemeyeceği “nin mahkemece tespit ve kabul edildiğini, ancak mahkemece bu hususlar tespit ve kabul edilmiş olmasına rağmen davacıya ait marka ile davalıya ait markalar arasında benzerlikler bulunduğu ve tüketici nezdinde karıştırma ihtimali bulunduğu gerekçesiyle davanın kabulü ile davalıya ait markaların hükümsüzlüğü ile sicilden terkine karar verildiğini, bu durumun dahi Mahkemece hüküm kurulurken açıkça yanılgıya düşülüp hatalı karar verildiğini gösterdiğini, mahkemece verilen kararın gerekçesi de kendi içerisinde çelişkili olup gerekçeden de davanın kabulüne değil reddine karar verilmesi gerektiğinin anlaşıldığını, mahkeme kararı açıkça hatalı olup … ibaresinin tek başına markasal unsur oluşturmadığını, birlikte kullanıldığı ve kaynaşmış olduğu ibrelerle birlikte markasal unsuru oluşturduğunu, kaldı ki davacının … markasını tek başına hiç kullanmadığının da dosya kapsamıyla sabit olduğunu, davacının ”…” markası ile davalının ”…” , ”…” ve ”…” markaları arasında benzerlik olmadığı ve karıştırılma ihtimali bulunmadığının çok açık olduğunu, mahkemece alınan 19/06/2019 tarihli bilirkişi raporu ile de davanın reddine karar verilmesi gerektiği ve buna rağmen davanın kabulü kararının hatalı olduğunun çok açık olduğunu, davacı ile davalının faaliyet alanları ve müşteri çevrelerinin de tamamen farklı olduğunu, bu bakımdan mahkemece hüküm kurulurken yanılgıya düşülmek suretiyle hatalı hüküm kurulduğunu, … kelimesinin Boşnakça, Bulgarca, Rusça,Çekçe, Slovakça gibi birçok slav kökenli dilde ‘… ” anlamına geldiğini, müvekkili adına tescil edilmiş markaların su pompası, elektrikli motor, redüktör ve bu ürünlerin yedek parçalarının satış ve pazarlaması konularında tescil edildiğini, görsel benzerlik/farklılık yönünden değerlendirildiğinde Türkpatent’in ”…” kelimesini içeren …, …, …,…, …, …, … mimarlık tasarım isimlerinde marka tescilleri değerlendirildiğinde ”…” kelimesinin ayırt nitelikte olmadığının açık olduğunu, davacının tanınmış marka başvurusu 13/05/2016 tarihinde yapılmış olup müvekkiline ait her üç markanın da başvurusunun 11/03/2016 tarihinde yapıldığını, yani müvekkilinin başvurusunun daha önce olduğunu, müvekkilinin markaların ar-ge ve hazırlık aşamalarına bu tarihte başladığını ve tescille birlikte hemen kullanıma geçtiğini, dolayısıyla 6769 sayılı SMK’nun 6/5.maddesinin işbu davada uygulama imkanı bulunmadığını, müvekkilinin markaları kendi faaliyet alanında son derece tanınmış markalar olup müvekkilinin bu alanda büyük yatırımlar yaptığını belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:

Dava, davalı adına tescilli markanın SMK’nın 6/1 ve 6/5 maddeleri uyarınca hükümsüzlüğüne karar verilmesi istemine ilişkindir.

İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup, karar davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
1-Mahkemece kısa kararda davanın kabulüne karar verildiği, ancak gerekçeli kararda, marka benzerliği nedeni ile SMK 6/1 markanın hükümsüzlüğüne karar verildiği kararda belirtilmiş, ancak diğer talebi yönünden gerekçeli kararda “… Davacının tanınınmış … markası ile davalının markalarının bir bütün olarak değerlendirildiğinde farklı olarak algılandığı, aralarında karıştırılma ihtimali doğuracak düzeyde benzerlik bulunmadığı, bu sebeple davalının davacının tanınmış markasından haksız yararlanmayacağı, tanınmış markanın ayırt ediciliğini zedeleyemeyeceği anlaşılmakla davacının SMK.m.6/5 kapsamımda talebi uygun görülmemiştir…” şeklinde gerekçe ile SMK.m.6/5 yönünden davacının markasından haksız yararlanmanın yasal koşullarının oluşmadığının gerekçede belirtildiği; bu durumda mahkemece dava kısmen kabul edildiği halde hüküm kısmında tam kabul şeklinde,”…Davacının davasının kabulü ile, davalı adına tescilli 2016/22229 nolu “…” 2016/22238 sayılı “…”, 2016/22243 nolu “…” ibareli markaların hükümsüzlüğü ile sicilden terkini…”şeklinde hüküm kurulduğu anlaşılmıştır.
6100 Sayılı HMK 297/2 maddesi gereğince bir davada istek sonuçlarından her biri hakkında verilen hükümle taraflara yüklenilen borç ve tanınan hakların mümkünse sıra numarası altında birer birer, açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gerekli olup, mahkemece yukarıda belirtildiği üzere kısa kararda yazılı olmayan bir hususun gerekçeli kararda değerlendirilmesi ve kısa kararda yer almayan bir hususa ilişkin gerekçe belirtilmek sureti ile kısa karar ile gerekçe arasında çelişki oluşturulduğu, bu hususun HMK 297/2 maddesine aykırılık teşkil ettiği anlaşılmıştır.
2-Sınai Mülkiyet Kanununun “Marka tescilinde nispi ret nedenleri” başlıklı 6. Maddesinin (5) nolu bendi:”Tescil edilmiş veya tescil başvurusu daha önceki tarihte yapılmış bir markanın, Türkiye’de ulaştığı tanınmışlık düzeyi nedeniyle haksız bir yararın sağlanabileceği, markanın itibarının zarar görebileceği veya ayırt edici karakterinin zedelenebileceği hâllerde, aynı ya da benzer markanın tescil başvurusu, haklı bir sebebe dayanma hâli saklı kalmak kaydıyla, başvurunun aynı, benzer veya farklı mal veya hizmetlerde yapılmış olmasına bakılmaksızın önceki tarihli marka sahibinin itirazı üzerine reddedilir.” hükmünü havidir.
Kabule göre de, dosya kapsamından SMK 6/5 hükmü gereğince de tanınmış marka tecavüzü nedeniyle markanın hükümsüzlüğü koşulları oluştuğu halde, mahkemece yeterli olmayan gerekçe ile aksi yönünde yanılgılı gerekçe ile yapmış olduğu değerlendirmede isabet bulunmamaktadır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacı ve davalı vekilinin istinaf itirazlarının belirtilen yönlerden kabulü ile, yerel mahkeme kararının HMK’nın 297/2 ve 353/1-a-6. maddeleri uyarınca kaldırılarak dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekili ve davalı vekilinin istinaf itirazlarının KABULÜ ile, İzmir Fikri ve Sinai Haklar Hukuk Mahkemesinin 13/01/2021 tarihli 2018/220 Esas ve 2021/5 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
3-Kararın kaldırılma sebep ve şekline göre tarafların sair istinaf itirazlarının bu aşamada değerlendirilmesine yer olmadığına,
4-İSTİNAF AŞAMASINDA; davacı ve davalı tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde kendilerine iadesine (harç işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine),
5-İstinaf aşamasında davacı ve davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek nihai kararda ele alınmasına,
6-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
7-Kararın 6100 sayılı HMK.”nun 359-(3) maddesi uyarınca ilk derece mahkemesince taraflara TEBLİĞİNE,

Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi. 05/10/2023