Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/1641 E. 2022/66 K. 19.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/1641
KARAR NO : 2022/66

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KARŞIYAKA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/05/2017 (Dava) – 03/07/2018 (Karar)
NUMARASI : 2017/306 Esas – 2018/320 Karar
DAVA : Tazminat (Rekabet Yasağı Sözleşmesinden Kaynaklanan)
BAM KARAR TARİHİ : 19/01/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 19/01/2022

İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 03/07/2018 tarihli 2017/306 Esas ve 2018/320 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı …’ın müvekkili şirkette 01.12.2014 tarihinde “teknik destek teknisyeni” olarak çalışmaya başladığını, 01.02.2017 tarihinde “müşteri teknik destek teknisyeni” olarak görevlendirildiğini, ancak 03.02.2017 tarihinde ailevi sebeplerini öne sürerek istifa etmek suretiyle iş akdini sonlandırdığını, müvekkili şirket ile davalı arasında 01.12.2014 tarihli iş akdinden ayrı ve yazılı olarak “Bilgi Koruma ve Rekabet Sözleşmesi” nin imzalandığını, işçinin rekabet yasağının iş sözleşmesinin bitmesiyle başladığını, hizmet ilişkisi içerisindeki sadakat yükümlüğünün hizmet ilişkisinin bitimi ile birlikte rekabet yasağına dönüştüğünü, taraflar arasındaki rekabet yasağı sözleşmesinin TBK 444. madde uyarınca bütün koşulları mevcut bulunan ve geçerli bir sözleşme olduğunu, davalının rekabet yasağının ihlali halinde müvekkili şirkete 6 aylık brüt ücreti tutarında cezai şart ödemeyi gayri kabili rücu olarak kabul ve taahhüt ettiğini, sözleşme uyarınca cezai şartın ödenmesi için şirketin uğramış olduğu zararı ispat etme yükümlüğünün olmadığını, çalışanın sadakat borcunu veya rekabet yasağını ihlal etmesinin yeterli olduğunu, sözleşmenin müvekkili işverenin faaliyette bulunduğu iş alanı ve çalışanın yürüttüğü iş konusu ile sınırlı olarak yapıldığını, davalı çalışanın Marmara, Ege ve İç Anadolu bölgelerinde bulunan rakip bir işletmede kısmen dahi olsa çalışamayacağı ve menfaat ilişkisine giremeyeceği düzenlenerek rekabet yasağı ile müvekkilinin zarar görmesinin engellenmesinin amaçlandığını, ancak davalının müvekkili şirketten ayrıldığı tarihten itibaren iki yıl süreyle rekabet etmemeyi taahhüt etmesine karşı akdin sonra ermesinden sonra aynı alanda faaliyet gösteren rakip firma konumundaki davalı şirkette çalışmaya başladığını, bu suretle rekabet yasağını ihlal etmesi nedeniyle davalıya noterden ihtarname gönderildiğini, ihtarnameye davalı tarafından verilen cevapta talep edilen isteklerin hukuka, iyiniyet kurallarına ve hayatın olağan akışına aykırı olduğunun ileri sürüldüğünü, kendilerine bu hususta bilgi verildiği halde konuya duyarsız kalan diğer davalı şirketin de 4857 Sayılı İş Kanunu’ nun 23.maddesi uyarınca sorumluluğunun olduğunu beyanla, haklı sebep olmaksızın istifa edilmiş olmasından dolayı ihbar tazminatının ve davalının 6 aylık brüt ücreti tutarındaki cezai şart alacağının fazlaya ilişkin hakları saklı kaymak kaydıyla 5.000,00-TL’ sinin davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesindeki hususların gerçeğe aykırı olduğunu, müvekkilinin 03.02.2017 tarihinde çalışma şartlarındaki olumsuzluklar ve yoğun çalışma programı nedeniyle ailesine zaman ayıramadığından dolayı davacı şirketteki görevinden ayrılmak durumunda kaldığını, ayrılırken işçilik ücretlerini dahi almadığını, çalıştığı dönemlerde uzun mesafeli iş yolculuklarına gönderildiğini, müvekkilinin eşinin doğum yaptığı halde çalışma programına uymak zorunda kaldığını, ayrıca davacının iş güvenliği kıyafetlerini temin etmemesi, sürekli ve sık olarak seyahatler, seyahatle ilgili uygun vasıtaların sağlanmaması, dönüşler için uygun fiyatlı biletler alındığı için mesai saatleri dışında dönüş sağlanması, fazla çalışmalarının karşılığını alamaması, hastalık problemlerinde hafta içi izin verilmemesi, sağlık sigortasının yaptırılmaması gibi nedenlerden dolayı müvekkilinin istifa ettiğini, davacı şirkette işe başladıktan 4 ay sonra oldu bittiye getirilerek imzalatılan “Bilgi Koruma ve Rekabet Sözleşmesi” incelendiğinde adil olarak düzenlenmediğinin anlaşılacağını, zira davacı şirket açısından hiçbir kısıtlama getirilmeden tek tarafı bağlayıcı şekilde düzenlendiğini, oysa cezai şartın tek tarafı hukuki açıdan kısıtlayacak şekilde olmasının ve bunun geçerli olmasının düşünülemeyeceğini, işe başlamadan önce yapılan görüşmelerde herhangi bir sözleşme imzalatılacağı konusunda bilgi de verilmediğini, sözleşmede belirtilen tarihle ilgisi olmayan tarihte baskı altında imzalatıldığını, sözleşmelerin maktu olarak hazırlanıldığını, inceleme imkanının olmadığını, sektörde daha önce de çalıştığını, bilgi birikimine sahip olduğunu, müvekkilinin davacı şirket nezdinde görevini sonlandırdıktan sonra yine eğitimini aldığı iş dalı üzerine başvurularda bulunduğunu ve başvurusunun diğer davalı şirketçe kabul edilerek teknik satış müdürü olarak göreve başladığını, davacının ürünlerinin formülleri açısından müvekkilinin bilgi sahibi olmasının çalıştığı pozisyon nedeniyle imkansız olduğunu, müvekkilinin davacı şirketteki iş pozisyonu nedeniyle satış yapmasının, ürünler için teklif ve fiyat vermesinin söz konusu olmadığını, ayrıca diğer davalı şirket bünyesinde çalışmaya başladıktan sonra davacı ile çalışan hiçbir şirket ile görüşme yapmadığını, teklif vermediğini beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Diğer davalı şirketin davaya cevap vermediği anlaşılmıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
Mahkemece, “…Davacı şirket defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırıldığı ve rapor alındığı, raporda teknik değerlendirmede; aynı sektörde aynı işi yapan firmalar arası rekabeti direkt olarak etkileyecek unsurlardan davalının sahip olduğu şirkete özel bilgilerin bulunmadığı, davalı ürün muhteviyatım kimyasal olarak bilecek veya üretim detayları konusuna haiz olabilecek bir pozisyonda çalışmamakta olduğundan, şahsın iş tanımı gereği firmaların müşteri konumunda bulunan ve sunduğu son fiyat tekliflerini bilip bilmediği konusu önem taşıdığını ve bu noktada ise firmada yapılan mali değerlendirme kısmında geçen ‘davalı ve onun çalıştığı ekipte çalışanlarımıza şirketimizin satış fiyatlarını bilmeleri ve teknik destek olarak yapacakları müdahalelere ait şirkete özel bilgileri almaları nedeni ile rekabet sözleşmesini imzalatıyoruz’ ibaresi ile yine davalının çalıştığı pozisyon ismi ve görev tanımının davaya ışık tutacağı, davalının satışta değil, satış sonrası teknik destekte çalıştığı, tüm bunlara ek olarak; satış fiyatlarını bilse dahi bilginin güncel akışına sahip olmasının gerektiği, sadece satış fiyatını bilmenin de bu konuda yeterli olmayacağı, ürünlerin satış maliyetlerini de bilmesi gerekeceği, ancak gerek firma yetkililerinin ifadelerinde, gerekse yapılan incelemede defler kayıtlarına göre müşteri kaybının olmadığının belirlendiği ve davalının rakip firmada çalıştığı sürece davacı firma aleyhine bir faaliyette bulunmadığının tespit edildiğinin bildirildiği, dosya içerisine alınan tüm deliller birlikte değerlendirildiğinde; TBK’ nın 445.maddesi hükmünde: rekabet yasağının, işçinin ekonomik geleceğini hakkaniyete aykırı olarak tehlikeye düşürecek biçimde yer, zaman ve işlerin türü bakımından uygun olmayan sınırlamalar içeremeyeceği ve süresi, özel durum ve koşullar dışında iki yılı aşamayacağı; hâkimin, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabileceğinin belirlendiği, burada hakime aşırı nitelikteki rekabet yasağının kapsamını veya süresini sınırlama yetkisinin verildiği, ne var ki, bu sınırlamanın ön şartının işverenin üstlenmiş olduğu bir karşı edimin bulunması olduğu, oysa, olayda, cezai şart öngörülen sözleşmede sadece davalı işçi aleyhine cezai şart konulduğu, davacı işveren aleyhine cezai şart ya da karşı bir edimin ihdas edilmediği, bunun doğal sonucu olarak, TBK’ nın 420/1. madde hükmü uyarınca cezai şartın geçersiz sayılması gerektiği, bu itibarla, aşırı nitelikteki davalı aleyhine olan rekabet yasağının kapsamı veya süresi bakımından sınırlaması cihetine gidilmediği, cezai şartın geçersiz sayıldığı, sonuç olarak haklı görülmeyen DAVANIN REDDİNE….” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili tarafından, “…Yeterli inceleme yapılmadan hakkaniyetten uzak karar verildiği, davalı ile müvekkili şirket arasında imzalanan sözleşmenin işlerin türü bakımından, işverenin faaliyette bulunduğu iş alanı ve çalışanın yürüttüğü iş konusu ile sınırlı olarak yapılmış olup, çalışanın rakip bir işletmede faaliyette bulunmaması ve rekabet yasağı ile işverenin zarar görmesinin engellenmesinin amaçlandığı, bu bağlamda rekabet yasağının süre, yer ve işin niteliği açısından bir sınırlandırmaya tabi tutulmuş olduğu, usulüne uygun olarak imzalandığı, ancak davalı işçinin, işten ayrıldığı tarihten itibaren iki yıl süreyle rekabet etmemeyi taahhüt etmesine karşın akdin sona ermesinden sonra aynı alanda faaliyet gösteren başka bir şirkette çalıştığı ve rekabet yasağını ihlal ettiği, davalının kendi imzaladığı sözleşmenin hüküm ve sonuçlarını kabul etmemesinin açıkça kötüniyet taşıdığı, rekabet yasağının tek taraflı olmasının geçersizlik nedeni sayılmaması gerektiği, Yargıtay uygulamasının da bu yönde olduğu, gerekçeli kararda belirtilen cezai şartın tek taraflı olması hususunun cezai şartın geçersiz olduğu anlamına da gelmediği, müvekkili şirketin ‘Bilgi Koruma ve Rekabet Sözleşmesi’ yapmasının tek sebebinin mali yönden kayba uğramamak ya da müşteri kaybetmemek olmadığı, aynı zamanda mesleki sırlarını ve ticari itibarını korumayı da amaçladığı, diğer yandan, kendilerine de bu hususta bilgi verilmiş olmasına rağmen yeni işveren … A.Ş.’nin de konuya duyarsız kalarak yeni işveren sorumluluğunu göz ardı ettiği, 4857 sayılı İş Kanunu madde 23’e göre yeni işveren olan davalı şirketin de sorumlu olduğu, müvekkili şirket çalışanlarının iş sırasında davalı ile karşılaşmış olduğu ve davalının başka şirket ile …’da aldığının 2 katını aldığını, kendisine son model araba tahsis edildiğini müvekkil şirket çalışanlarına beyan ettiği, normal koşullarda maaş artışının %20 ile %30 arasında olmasının beklendiği, ancak bu denli fahiş miktardaki artışın işçinin davalı işverene adeta transfer edilmesi anlamına geldiği, davalı işverenin asıl amacının açıkça, davalı işçinin … deneyimlerinden, bilgilerinden ve çalışmalarından yararlanmak istemesi olduğu, dolayısıyla bu durumun açıkça haksız rekabete sebebiyet verdiği, müvekkilinin davalı ayrıldıktan sonra müşterilerine yetişmekte zorlanıp zor durumda kaldığı, kısıtlamanın sadece ‘mürekkep’ başlığını içermekte olduğu, davalı işçinin, davalı şirkette teknik satış müdürü olarak işe başlayabilmesinin en önemli nedeninin müvekkili şirkette edindiği bilgi ve beceriler olduğu, bu bilgilerin önemli bir kısmının da ticari ve teknik sır kapsamında olduğu, ayrıca zararın fiilin ortaya çıkmasının da zorunlu olmadığı, yaşamın olağan akışına göre önemli bir zarar verme tehlikesinin (ihtimalinin) varlığının yeterli olduğu, bununla birlikte işverene ait bilgilerin kullanılmasının, kazançlarda veya sipariş sayısında bir düşüş doğurması, ilgili piyasada rekabet gücünde bir geriye gidiş yaratması, iş yapma olanaklarının sınırlandırılması gibi hallerde önemli bir zararın varlığından söz edilebileceği, gerekçeli kararda her ne kadar müşteri kaybı olmadığı belirtilmiş olsa da somut olaya bakıldığında, zarar tehlikesinin varlığının yeterli olduğu, ayrıca müşteri kaybının olmamasının, davalının rakip firmada çalıştığı süreçte müvekkili şirket aleyhine olan bir faaliyette bulunmadığı anlamına gelmediği, zira aleyhe olan her durumun müşteri kaybına sebebiyet vermediği…” gerekçeleriyle mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; işçinin rekabet yasağına aykırılığı iddiasına dayalı cezai şart alacağı istemine ilişkindir.
Mahkemece; yapılan yargılama sonucunda davanın reddine karar verildiği, karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmaktadır.
TBK’nın 444 maddesinde; “Fiil ehliyetine sahip olan işçi, işverene karşı, sözleşmenin sona ermesinden sonra herhangi bir biçimde onunla rekabet etmekten, özellikle kendi hesabına rakip bir işletme açmaktan, başka bir rakip işletmede çalışmaktan veya bunların dışında, rakip işletmeyle başka türden bir menfaat ilişkisine girişmekten kaçınmayı yazılı olarak üstlenebilir. Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir.” düzenlemesi mevcuttur.
Anılan düzenleme ile işçinin, işverenle ilişkide olan müşterileri tanıdığı hallerde, iş sözleşmesinin sona ermesi ardından işverenle rekabet oluşturacak şekilde kendi namına iş yapmaması, rakip bir firmada ortak olamaması ya da iş sözleşmesiyle çalışmaması şeklinde şart içeren sözleşmeler yapabileceği düzenlenmiş olup, rekabet yasağı kaydının geçerlilik ve sınırlandırılmasına ilişkin koşullar da ayrıca yasada belirtilmiştir.
Somut uyuşmazlığa ilişkin olarak mahkemece alınan bilirkişi raporunda, davacı şirketin defterlerinde yapılan incelemede müşteri kaybına rastlanmadığı belirtilmiş, sonuç kısmında sözleşmenin ihlalinin sözkonusu olduğunun da bir vakıa olduğu, ancak olayı incelediklerinde davalının rakip firmada işe girerek rekabeti haksız şekilde etkileyecek bir eylemde bulunmadığı kanaatine varıldığı şeklinde görüş bildirildiği, mahkemece de rapor içeriği belirtildikten sonra “..Hakime aşırı nitelikteki rekabet yasağının kapsamını veya süresini sınırlama yetkisi verilmiştir. Ne var ki, bu sınırlamanın ön şartı işverenin üstlenmiş olduğu bir karşı edimin bulunmasıdır. Oysa, olayda, ceza şartı öngörülen sözleşmede sadece davalı işçi aleyhine cezai şart konulmuş, davacı işveren aleyhine cezai şart ya da karşı bir edim ihdas edilmemiştir. Bunun doğal sonucu olarak, TBK.’nun 420/1.madde hükmü uyarınca cezai şart geçersiz sayılmalıdır. Bu itibarla, aşırı nitelikteki davalı aleyhine olan rekabet yasağının kapsamı veya süresi bakımından sınırlaması cihetine gidilmemiş, cezai şart geçersiz sayılmış” şeklinde bir gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir.
Bilirkişi raporu kendi içinde çelişkili olup, hüküm kurmaya ve denetime elverişli bulunmadığı gibi, mahkemenin gerekçesi de yerinde olmamıştır.
Şöyle ki; rapor içeriğinde, davalı …’ın ürünlerin formüllerine ulaşma ve bilgi edinme durumu olmadığı, ancak ürünlerin satış fiyatlarına vs. bilgilere ulaşma ve bilgi sahibi olma durumunun olduğu belirtilmiş, kendi içerisinde çelişki oluşturacak şekilde akabinde de, “sözleşmeye aykırılık var ise de, davacının zararı olmadığından, müşterileri azalmadığından davalının haksız rekabet eyleminin olmadığı sonucuna varıldığı” denilmiştir. Davalının davacı şirkette çalışırken bilgi edinme imkanına sahip olduğu ve bu bilgileri yeni iş yerinde kullanma ihtimali bulunduğu saptanır ise, bu durumda davacının önemli nitelikte zararına sebebiyet verebileceği, bunun için davalının davacıya ait işyerinden ayrıldıktan sonra rakip bir işyerinde faaliyete başlamasının yeterli olacağı, ayrıca fiili bir zarar olgusunun gerçekleşip gerçekleşmediğinin araştırılmasına gerek olmadığı dikkate alınmaksızın, raporda somut bir zararın gerçekleşmediğinden yola çıkılarak sonuca varılması doğru olmamıştır (Bu yönde bknz. Yargıtay 11. HD 2019/4801 E.-2020/3187 K., 2018/1393 E.-2019/2838 K.). Mahkemece, konusunda uzman bilirkişi heyetinden, davalının davacı şirketteki iş tanımı ve davalı şirketteki iş tanımı değerlendirilerek, davacı şirkete ilişkin edindiği bilgileri yeni iş yerinde kullanma ihtimalinin bulunup bulunmadığına dair ayrıntılı rapor alınması gerekmektedir.
Yine, mahkeme gerekçesinin aksine, TBK’nın 420. maddesi işçi ve işveren arasında düzenlenen hizmet sözleşmesine ilişkin olup hizmet sözleşmelerinde taraflardan sadece işçi aleyhine konulan ceza koşulunun geçersiz olduğu belirtilmiştir. Oysa somut olayda, davacı “hizmet sözleşmesine” dayanarak değil TBK’nın 444. maddesi ve devamında düzenlenen “rekabet yasağı sözleşmesine” dayalı olarak talepte bulunmaktadır. İş ilişkisinin sona ermesinden sonraki dönem için rekabet yasağı sözleşmelerinde kararlaştırılan ceza koşulunun karşılıklı olması gerekmemektedir. Bu nedenle mahkemenin bu gerekçesi de yerinde görülmemiştir.
Ayrıca, somut uyuşmazlıkta, davalının imzaladığı rekabet yasağına ilişkin sözleşmedeki coğrafi alan sınırlaması, işçinin iktisaden mahvına sebep olacak düzeyde geniş bir alanı kapsamaktadır. Rekabet yasağı, işçinin ekonomik geleceğini tehlikeye düşürmeyecek biçimde yer, zaman ve konu bakımından hakkaniyete uygun sınırlamalarla yapılmalıdır. Somut olayda konu bakımından ve 2 yıllık süre ile sınırlama getirilmiş olmakla birlikte, coğrafi alan bakımından Ege, İç Anadolu ve Marmara denilmek suretiyle geniş bir düzenleme getirilmiş olup, bu durum işçinin çalışma hürriyetine engel teşkil edecek niteliktedir (Aynı yönde bknz. Yargıtay 11 HD 2016/2751 E.-2017/1589 K). Bununla birlikte, 6098 sayılı TBK’nın 445/2. maddesi “Hâkim, aşırı nitelikteki rekabet yasağını, bütün durum ve koşulları serbestçe değerlendirmek ve işverenin üstlenmiş olabileceği karşı edimi de hakkaniyete uygun biçimde göz önünde tutmak suretiyle, kapsamı veya süresi bakımından sınırlayabilir.” hükmünü haiz olup, anılan madde hükmü ile 6098 sayılı Kanun 818 sayılı Kanun’dan farklı olarak, rekabet yasağı ile ilgili doğrudan mutlak bir geçersizliğin öngörülmediği, Anayasa ve diğer mevzuat hükümleri ile somut olgu nazara alınarak rekabet yasağının aşırı nitelikte olması halinde, yasağın kapsamı bakımından hakime uyarlama yetkisi tanındığı anlaşılmaktadır. Hakime tanınan bu yetkinin gerek müstakil açılan bir uyarlama davasında ve gerekse de ihlal halinde açılacak bir tazminat davasında kullanılabileceği kuşkusuzdur. Ayrıca aynı Kanun’un 444/2. maddesi; “Rekabet yasağı kaydı, ancak hizmet ilişkisi işçiye müşteri çevresi veya üretim sırları ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlıyorsa ve aynı zamanda bu bilgilerin kullanılması, işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikteyse geçerlidir.” hükmünü haiz olup, anılan madde hükmü uyarınca rekabet yasağının işçinin yaptığı iş nedeniyle edindiği bilgileri, çalışmaya başladığı başka bir rakip işletmede kullanarak davacı işverene önemli ölçüde zarar verme ihtimalinin bulunması halinde geçerli olacaktır. Bu durumda TBK 444/2 hükmü uyarınca öncelikle, davacı tarafça dosya kapsamına ibraz edilen deliller değerlendirilerek davalının davacı şirketteki konumu ve edindiği bilgiler ile davalı şirkette yeni işe girmesinin rekabet yasağına aykırılık teşkil ettiğinin tespiti halinde, aynı Yasa’nın 444/2. hükmü uyarınca rekabet yasağının aşırı nitelikte olması durumundaki gerekli sınırlandırılmalar yapılarak bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde yanılgılı gerekçe ve eksik incelemeye dayalı olarak karar verilmiş olması doğru görülmemiştir.
Bu halde, öncelikle davalının işyerindeki görevinin davacının müşteri çevresine, üretim sırlarına ya da işverenin yaptığı işler hakkında bilgi edinme imkânı sağlayıp sağlamadığı, sağlamakta ise bu bilgilerin kullanılmasının işverenin önemli bir zararına sebep olacak nitelikte olup olmadığının incelenerek rekabet yasağına ilişkin kaydın geçerli olup olmadığının belirlenmesi, geçerli olduğu sonucuna varılması halinde ise devam eden 445. madde koşulları ve yukarıdaki açıklamalar dikkate alınarak inceleme yapılarak sonucuna göre hüküm kurulması gerekmektedir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacı vekilinin istinaf itirazlarının kabulü ile, yerel mahkeme kararının HMK 353/1-a-6. madde uyarınca kaldırılarak dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf itirazlarının KABULÜ ile, Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/306 Esas – 2018/320 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
3-İSTİNAF AŞAMASINDA; davacı tarafından yatırılan 85,38 TL istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine,
4-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda ele alınmasına,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın taraflara tebliği, harç ve gider avansı işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi. 19/01/2022