Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/1604 E. 2021/1469 K. 29.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/1604
KARAR NO : 2021/1469

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 21/09/2021
NUMARASI : 2021/633 Esas – 2021/703 Karar

DAVA : İtirazın İptali

BAM KARAR TARİHİ : 29/12/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 29/12/2021
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 21/09/2021 tarihli, 2021/633 Esas – 2021/703 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili bankanın …. Şubesi nezdinde davalı/borçlu …. lehine ve dava dışı/borçlu …. ’nun müşterek ve müteselsil kefaletiyle 16.10.2008 tarihinde Genel Kredi ve Teminat Sözleşmesi ile Geri Ödeme Planı imzalandığını, bu sözleşmeye istinaden davalıya taksitli ticari kredi açılıp kullandırıldığını, davalı/borçluya ait kredi borcunun ödenmemesi sebebiyle, müvekkili banka tarafından davalı aleyhine İzmir 19. İcra Müdürlüğü’nün 2012/14972 Esas sayılı dosyasından genel haciz yolu ile icra takibine geçildiğini, borçlulardan davalı …. vekilinin icra dairesinin Yetkisine ilişkin İtirazı nedeniyle takibin, davalı yönünden tefrik edilerek Ödemiş 2. İcra Müdürlüğünün 2013/3818 E sayılı dosyasına gönderildiğini, müdürlükçe, takibe ilişkin ödeme emrinin davalı/borçlu vekiline 15.02.2017 tarihinde tebliğ edildiğini, davalı/borçlu vekilinin takibe, müvekkili bankaya böyle bir borçlarının olmadığından bahisle itiraz etmesi üzerine ilgili icra müdürlüğünce takibin durdurulmasına karar verildiğini, borçluların itirazlarının yasal dayanaktan yoksun olduğunu, müvekkili banka ile davalı/borçlular arasında genel kredi ve teminat sözleşmesi ve geri ödeme planı düzenlendiğini ancak borcun ödenmediğini, söz konusu Genel Kredi ve Teminat Sözleşmesi ve ekindeki geri ödeme planının bizzat davalı …. dava dışı müşterek ve müteselsil kefil …. tarafından imzalandığını, bilgileri dahilinde taksitli ticari kredi açılıp kullandırıldığını, zaten bu hususun müvekkili bankanın defter ve kayıtlarının incelenmesiyle açıkça ortaya çıkacağını, mahkemece gözetilecek diğer nedenlerle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla; davalı/borçlunun Ödemiş 2. İcra Müdürlüğü’nün 2013/3818 Esas sayılı dosyasına yaptığı itirazın iptali ile takip talebindeki kayıt ve şartlarla takibin devamına, davalı/borçlunun itirazları haksız olduğundan, itiraz ettiği alacaklarının %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatı ödemeye mahkûm edilmesine, dava harç ve masrafları ile vekâlet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, reddinin gerektiğini, zaman aşımı itirazlarını olduğunu, daha önce 14.05.2014 tarihinde Ödemiş 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/300 E. sayılı dosyasında müvekkili aleyhine itirazın iptali davası açıldığını, iş bu davanın 16.02.2016 tarihinde reddine karar verildiğini ve kararın 13.05.2006 tarihinde kesinleştiğini, banka ile …. arasında 16.10.2008 tarihinde Genel Kredi ve Teminat Sözleşmesi imzalandığını, kredinin limitinin 72.000,00 TL olduğunu, kredi tutarı olan 72.000,00 TL ‘nin aynı tarihte …. ‘ın …. nolu hesabına aktarıldığını, kredinin açılması nedeni olan traktör satışına ilişkin olarak önce …. marka traktöre ait 14.10.2008 tarihli proforma fatura düzenlendiğini ve buna istinaden kredi kullandırıldığını ancak bu traktöre ruhsat çıkarılmadığını, banka adına rehin tesis edilmediğini, dolayısıyla satışa konu olmadığını, bilahare bu kez 05.12.2008 tarihli …. marka ikinci traktör için fatura düzenlendiğini, bu traktörün …. adına …. plaka ile trafiğe tescil ettirildiğini, ruhsat çıkartıldığını ve banka adına rehin tesis edildiğini, Bu traktör için şubeye ibraz edilen 05.12.2008 tarih ve 7755 sayılı faturada ise traktör bedelinin 92.000,00 TL, buna karşılık Trafik Şube Müdürlüğü’ne ibraz edilen aynı tarih ve sayılı faturada ise traktör bedelinin 17.000,00 TL olarak gösterildiğini, şube kredi kullandırıldığı tarihte krediye konu ilk traktörün rehini için herhangi bir işlem yapmadığını bilahare 15.12.2008 tarihinde …. marka traktör için Kuyucak Trafik Şube Müdürlüğü’ne yazı gönderildiğini ve bu yazı üzerine şerhin işlendiği notun ilgili birim tarafından düşüldüğünü, şüpheli …. emniyette verdiği ifadede, bankaya …. ‘in kullanacağı krediye kefil olmak için gittiğini ve bu amaçla evrakları imzaladığını, daha sonra …. ‘ın bazı evrakları daha imzalattığını, …. plakalı traktörü almadığını, üzerine kayıtlı başka bir traktör de olmadığını, herhangi bir gayrimenkulünün de bulunmadığını, kredinin kefili olarak gözüken …. (….)’da Kuyucak Cumhuriyet Başsavcılığındaki ifadesinde …. ‘den …. marka bir traktör satın aldıklarını, …. ‘ı hayatında hiç görmediğini, …. ‘ın kendisini kandırarak …. ‘ın kredisine kefil olarak imza attırdığını anladığını beyan ettiklerini, aynı olaylarla ilgili olarak Ödemiş 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2013/227 ve 2013/554 sayılı dosyaları ile aynı mahiyette davalar açılmış olup yargılamalarının devam ettiğini, bu dosyalarda Aydın 2. Ağır Ceza Mahkemesinin davasının sonucunun beklendiğini, kendilerinin de Aydın 2. Ağır Ceza Mahkemesinin dava sonucunun beklenmesini talep ettiklerini, bu nedenlerle; usul ve yasaya aykırı olan davanın reddine, icra takibi haksız olduğundan takip konusu miktarın %20’ sinden az olmamak üzere lehlerine icra inkâr tazminatı ödenmesine mahkum edilmesine, dava harç ve masrafları ile vekâlet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI :
İlk derece mahkemesince; “…. Davacı tarafından açılan iş bu davada Mahkememizin görevli olmadığı, görevli mahkemenin Ödemiş 1. Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu anlaşılmakla, HMK’nın 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca davanın usulden REDDİNE, Kararın kanun yoluna başvurulmadan kesinleşmesi halinde kesinleşme tarihinden itibaren iki hafta içinde, kanun yoluna başvurulursa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde gönderme talebinde bulunulduğu takdirde dava dosyasının görevli Ödemiş 1. Asliye Hukuk Mahkemesi GÖNDERİLMESİNE…. ” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararında, 5235 sayılı Kanunu’nun 7. maddesi uyarınca İstanbul Asliye Ticaret Mahkemelerinin yargı çevresi İstanbul Ağır Ceza Mahkemesi yargı çevresi olduğunu; İzmir Asliye Ticaret Mahkemelerinin yargı çevresinin ise İzmir ilinin mülki sınırları (Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesi yargı çevresi hariç) olarak belirlendiğini, açıklanan nedenlerle ve “Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Kurulunun 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararı” da göz önünde bulunduğundan ilk derece mahkemesinin kararının usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek, kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece; görevsizlik nedeniyle davanın HMK’nın 114/1-c ve 115/2. maddeleri uyarınca usulden reddine, görevli mahkemenin Ödemiş 1. Asliye Hukuk Mahkemesi olduğuna karar verilmiş olup, hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
İstinaf incelemesi HMK.nun 355. maddesi uyarınca istinaf sebebleri ile sınırlı olarak ve kamu düzeni yönünden yapılmıştır.
1-Somut olayda; davanın konusunun, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkin olduğu, kredi sözleşmesinin genel kredi sözleşmesi olduğu, ticarinin ticari kredi olduğu anlaşılmakla uyuşmazlığın çözümünde Asliye Ticaret Mahkemesi nin görevli olduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır.
Uyuşmazlık ise; özel kanunlarına göre kurulmuş olan ihtisas mahkemelerinin yargı alanlarının yeniden belirlenmesi ile ihtisas mahkemesi kurulmayan yerlerde bu mahkemelerin görev alanına giren iş ve davalara hangi mahkemenin bakması gerektiği hususlarında HSK’nın 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararında dava tarihi itibariyle görevli olan mahkemenin davaya bakmaya devam edeceğine dair bir belirleme bulunmadığı ve eldeki davada görevli mahkemenin görevsizlik kararını veren Ödemiş 1. Asliye Hukuk Mahkemesi mi, yoksa istinafa konu görevsizlik kararını veren İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’ mi olduğu noktasında toplanmaktadır.
2-Öncelikle belirtilmelidir ki genel anlamda bir mahkemenin görevi belirli bir davaya, dava konusunun niteliği veya değerine göre o yerdeki aynı yargı koluna ait ilk derece mahkemelerinden hangisi tarafından bakılabileceğini belirtir.
Bilindiği üzere, medeni yargılamada ilk derece mahkemeleri genel mahkemeler ve özel mahkemeler olarak ikiye ayrılmışlardır. Hangi davalara özel mahkemelerde, hangi davalara genel mahkemelerde bakılacağı ve genel mahkemelerde bakılacak davalardan hangilerine asliye hukuk mahkemesinde, hangilerine sulh hukuk mahkemesinde bakılacağı hususuna görev, bunu düzenleyen kurallara da görev kuralları denir. Genel mahkeme ile özel mahkeme arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olduğu ve görevle ilgili kuralların kamu düzenine ilişkin bulunduğu konusunda öğretide ve uygulamada duraksama bulunmamaktadır.
Genel mahkemelerin bakacakları davalar belirli kişi ve iş gruplarına göre sınırlandırılmamış olup, aksi belirtilmedikçe medeni yargılama hukukuna giren her türlü işe bakmakla görevlidirler. Açık kanun hükmü ile özel mahkemelerde görüleceği belirtilmemiş olan bütün davalar genel mahkemelerin görevine girer (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt 1, s.164).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 136. ve 142’nci maddelerinde mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişleri ve yargılama usullerinin kanunla düzenleneceği hükme bağlanmıştır. Mahkemelerin görevi kıyas veya yorum ile genişletilemez ya da değiştirilemez. Kanunda açıklık bulunmayan durumlarda görev genel mahkemelere aittir ( 5.12.1977 tarihli, 1977/4 E., 1977/4 K. sayılı İçtihatları Birleştirme Kararı).
Usul hukukumuzda mahkemelerin görevi ancak kanunla düzenlenir ve göreve ilişkin kurallar kamu düzenindendir (HMK m.1). Mahkemenin görevli olması aynı zamanda dava şartıdır (HMK m.11/1-c). Bu nedenle taraflarca yargılamanın her aşamasında görev itirazında bulunulabileceği gibi taraflarca ileri sürülmese dahi mahkemenin de yargılamanın her aşamasında görevli olup olmadığını resen gözetmesi ve görevsiz olduğu kanısına varırsa kendiliğinden görevsizlik kararı vermesi gerekir (HMK m.115). Davaya bakan hüküm mahkemesi gibi kanun yolu incelemesini yapan üst mahkemelerin de görev hususunu resen gözetip, hükmü veren mahkemenin görevli olup olmadığını incelemesi gerekir. Hatta bunun için tarafların hükme karşı görevsizlik nedeniyle kanun yoluna başvurmuş olmalarına dahi gerek yoktur.
Bu nedenle, dava açılırken dayanılan hukuki ve maddi olguların göreve etkili olduğu durumda öncelikle hukuki niteleme yapılmalı ve sonucuna göre mahkemenin görevsiz olduğu kanısına varılırsa dava dilekçesinin görev nedeniyle reddine karar verilmelidir. Davanın görev nedeniyle reddi kararında görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğu belirtilmeli ve dava dosyasının bu görevli mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir (HMK m.20).
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın “Kanunî hâkim güvencesi” başlığını taşıyan 37’nci maddesi; “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarılamaz.” hükmünü öngörmektedir.
Bilimsel çevrelerde ve uygulamada, kanunî hâkim güvencesi, uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkemenin o uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olması olarak kabul edilmektedir. 1982 tarihli Anayasa’yı kabul eden Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun gerekçesinde “…bu suretle davanın olaydan sonra çıkarılacak bir kanunla yaratılan bir mahkeme önüne getirilmesi yasaklanmakta, yani kişiye yahut olaya göre kişiyi yahut olayı göz önünde tutarak mahkeme kurma imkânı ortadan kaldırılmaktadır. Bu ise tarafsız yargı merciinin ilk gereğidir.” denilmektedir (Özbudun, E.: Türk Anayasa Hukuku, Ankara 2005, 8. Baskı, s: 118-119).
Dikkat edilecek olursa Anayasa’daki bu düzenleme hukuk ya da ceza davaları yönünden herhangi bir ayrım gözetmemiş ve uyuşmazlığın doğduğu tarihte bu uyuşmazlığı çözecek olan mahkemenin belli olması durumunda yargılama yapacak veya yargılamaya devam edecek mahkemeyi gösteren yasal bir düzenleme yapılmadığı takdirde davanın, mutlaka bu mahkeme tarafından çözüme kavuşturulması öngörülmüştür.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere; uyuşmazlık konusunu teşkil eden her hukuki olay, meydana geldiği tarihteki yasal düzenlemelere tabidir ve olayın meydana geldiği zamanda mevcut olan mahkemeler tarafından çözümlenmelidir.
O hâlde; yeni bir mahkeme kurulurken o mahkemenin kuruluş yasasında zaman bakımından faaliyete geçme gününden önceki uyuşmazlıklara bakacak mahkemelerle ilgili özel bir düzenleme bulunmadığı taktirde her uyuşmazlık, meydana geldiği tarihte bu işe bakacak olan mahkemece çözümlenecektir. Başka bir anlatımla her dava açıldığı koşullara göre görülüp sonuçlandırılacaktır.
Dava konusu edilen hukuki uyuşmazlığın meydana geldiği tarihte yürürlükte olan yasalara göre kurulmuş bulunan mahkemelerin uyuşmazlığı çözmesi ana kural olmakla birlikte bazen yasal düzenlemelerle böyle bir uyuşmazlığın çözümü yeni kurulan mahkemelere de verilebilmektedir.
Nitekim; 4787 Sayılı Aile Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yargılama Usullerine Dair Kanunun geçici 1. maddesi; “Aile Mahkemesi kurulan yerlerde bu mahkemeler faaliyete geçtiğinde, yargı çevresinde ve görev alanına giren sonuçlanmamış dava ve işler, yetkili ve görevli aile mahkemelerine devredilir.” hükmünü içerdiğinden, bu yasal düzenlemeye istinaden diğer mahkemeler, Aile Mahkemelerinin görev alanına giren dava ve işleri bu mahkemelere devretmiştir. Aynı hususlar, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 18.05.2011 tarihli ve 2011/11-233 E., 2011/330 K. sayılı kararında da vurgulanmıştır.
Somut olayımızda ise; Hâkimler ve Savcılar Kurulu’nun 07.07.2021 tarihli ve 608 sayılı kararında; Asliye Ticaret Mahkemeleri’ nin yargı çevrelerinin kuruldukları illerin ” mülki sınırlarını ” kapsayacak şekilde belirlenmesine ve kararın 01/09/2021 tarihinden itibaren uygulanmasına karar verilmiş olup, halihazırda açılmış davaların il merkezlerinde bulunan Asliye Ticaret Mahkemelerine devredileceğine ilişkin bir düzenleme mevcut değildir.
O hâlde, yeni bir mahkemenin faaliyete geçirildiği tarihten önce derdest bulunan davaların, istek üzerine veya doğrudan doğruya görevsizlik ya da gönderme kararı ile yeni kurulan mahkemeye gönderilmesine olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan bu hukuki ve maddi olgular karşısında somut olay irdelendiğinde; dava tarihi 28/02/2017 tarihi olup, davanın 01/09/2021 tarihinden önce açıldığı, yukarıda da ifade edildiği üzere, taraflar arasındaki uyuşmazlığı yargılayacak ve çözecek olan mahkeme, uyuşmazlığın doğmasından önce kanunen belli olan Ödemiş 1. Asliye Hukuk Mahkemesi olup, İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nce davanın görülmesi ve sonuçlandırılması mümkün olmadığından, verilen görevsizlik kararında usul ve yasaya aykırı bir husus bulunmamaktadır. (Aynı yönde Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 04/04/2019 tarihli 2017/11-10 esas – 2019/401 karar sayılı ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 17/05/2011 tarihli 2009/13600 esas – 2011/6019 karar sayılı ilamları).
Tüm bu açıklamalara, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle, yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmamasına, HMK.nun 355. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin konularda da kararın esasına etkili bir aykırılık bulunmaması nazara alınarak davacı vekilinin istinaf sebebleri yerinde görülmediğinden istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

1-Davacı vekilinin İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 21/09/2021 tarihli, 2021/633 Esas-2021/703 Karar sayılı kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA; davacıdan alınması gereken 59,30 TL karar harcı yeterli olduğundan ayrıca harç alınmasına yer olmadığına,
3-Davacı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
4-HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan gider avansından kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 362/1-c maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 29/12/2021