Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2021/1380 E. 2023/1513 K. 11.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2021/1380
KARAR NO : 2023/1513

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 07/09/2016 (Dava) – 02/06/2021 (Karar)
NUMARASI : 2016/1090 Esas – 2021/440 Karar
DAVA : Maddi ve Manevi Tazminat
BAM KARAR TARİHİ : 11/10/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 11/10/2023
İstinaf incelemesi için Dairemize gönderilen İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/1090 Esas – 2021/440 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; davalı …’in sevk ve idaresinde bulunan … plakalı motosiklet ile oldukça süratli ilerlediği sırada, sağ tarafındaki araç trafiğine kapalı alana geçtiğini, trafik kontrolü yapmakta olan müvekkilinin eşi polis memuru …’e hızla çarptığını ve otopsi raporuna göre iç organ yaralanmasından gelişen kanama sonucu müteveffanın olay yerinde hayatını kaybederek şehit olduğunu, trafik bilirkişisince düzenlenen rapora göre sanık … asli derecede tamamen kusurlu bulunurken, …’in kusursuz olduğu kanaatine ulaşıldığını, ceza yargılamasının halen İzmir 11. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2016/609 Esas numaralı dosyasında görüldüğünü, müvekkili … ile 2013 doğumlu oğlu ….’in destekten yoksun kaldığını ve derin bir üzüntü hali içine girdiğini, … plakalı aracın davalı … Şirketi’nden Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası kapsamında sigortalı olduğunu, kazanın meydana geldiği yerin, motosiklet sürücüsü …’in kullanmaması gereken araç trafiğine kapalı bir alan olduğunu, üstelik kazanın bu taralı alanın ortasında, akan trafikten 3 metre uzaklıkta gerçekleştiğini, bu nedenle tazminattan indirimin söz konusu olmadığını, …’in 1983 doğumlu olup, vefat ettiği sırada trafik polis memuru olarak çalıştığını, aylık ortalama 3.800,00 TL ücret aldığını, bu hususta İçişleri Bakanlığı’ndan emsal ücretlerin bildirilmesinin mahkemece istenmesini, müvekkili …’in 1984 doğumlu olup herhangi bir işte çalışmadığını, …’in yüksek öğrenim dahil, öğrenim hayatı boyunca, çalışmaya başlayana dek babasının desteğinden yoksun kaldığının kabulü gerektiğini, mahkemece yapılacak incelemelere ve bilirkişi raporuna göre maddi tazminat tutarının belirleneceğini ve davanın ıslah edileceğini, ayrıca TBK madde 54 uyarınca, destekten yoksun kalma tazminatının yanında cenaze ve def’in giderlerinin de davalı tarafından ödenmesi gerektiğini, manevi tazminata hükmedilmesinin de tüm şartlarının oluştuğunu ve davalı sürücü … tarafından müvekkillerine ödenmesi gerektiğini, sigorta şirketinin Zorunlu Trafik Sigorta poliçesi uyarınca talep edilen tazminatlardan, sigorta limiti itibariyle sorumlu olduğunu belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 6100 sayılı Yasa’nın 107. maddesi uyarınca maddi tazminatın sürücü yönünden olay tarihinden (01/06/2016) itibaren işleyecek yasal faizi ile, sigortacı yönünden dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile ortaklaşa ve zincirleme tahsiliyle müvekkillerine ödenmesine, … için 75.000,00 TL, … için 25.000,00 TL olmak üzere toplamda 100.000,00 TL manevi tazminatın davalı …’den olay tarihinden itibaren (01/06/2016) işleyecek faizi ile tahsiliyle müvekkillerine ödenmesine, takdiren belirlenecek cenaze ve defin giderlerinin müvekkillerine ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiş, daha sonra talep arttırımı ile maddi tazminat istemlerinin davacı … için 1.008.065,64 TL, … için ise 286.240,61 TL’ye çıkarıldığı anlaşılmıştır.
CEVAP:
Davalı … Şirketi vekili cevap dilekçesinde özetle; KTK’ nın 97. maddesindeki hüküm uyarınca sigorta şirketine başvurulmadan dava açılamayacağını, davanın dava şartı yokluğundan reddi gerektiğini, … plakalı aracın, müvekkili şirket tarafından Zorunlu Karayolları Motorlu Araçlar Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta poliçesi ile sigortalı olduğunu, müvekkilinin sorumluluğunun trafik poliçesindeki limitler ve sigortalısının kusuru ile sınırlı olduğunu, Adli Tıp Kurumu’ndan rapor temin edildiğinde davaya konu kazanın oluşumunda sigortalı araç sürücüsüne atfı kabil kusur bulunmadığının anlaşılacağını, kaza sebebiyle açılan ceza dosyasının celbini, SGK’dan rücuya tabi bir ödeme alınıp alınmadığının araştırılarak, eğer alınmış ise bu tutarın tazminat hesabından mahsup edilmesini, kabul anlamına gelmemekle birlikte, ödemeye esas alınabilecek tüm belgeler toplanmadan önce sigorta şirketinin temerrüdünün gerçekleşmeyeceğini beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; olay sebebiyle kusur oranına ilişkin yapılmış kesin bir tespit bulunmadığını, trafik kazasının davacı tarafça ifade edildiği şekilde trafiğe kapalı emniyet şeridinin yaklaşık 3 metre içerisinde meydana gelmediğini, kazanın karayolunun 1 metre kadar sağında meydana geldiğini, ayrıca bu alanın ceza dosyasında bizzat müteveffanın meslektaşı ve görev arkadaşı olan polis memurunun da ifade ettiği gibi, bürokratların, ambulans ve itfaiye araçları gibi kamu araçlarının veya hasta taşıyan sivil araçların kullandıkları bir yol olduğunu, bu yol ile normal karayolunu ayıran duba veya benzeri bir işaretleme veya önleyici bir unsurun bulunmadığını, kazanın müteveffanın aniden müvekkili sürücünün önünde belirmesi ile meydana geldiğini, en önemli hususun müteveffanın bu alanı bir kısım araçların kullandığını mesleği gereği biliyor olması olduğunu, müvekkilinden akan trafik akışı içerisinden, yaya trafiğine kapalı kısımdan, araçların arasından birden birinin çıkacağını öngörmesinin beklenemeyeceğini, bu oluş itibari ile kusurun salt müvekkilinde olduğunun kabul edilemeyeceğini, sürücü … kadar, müteveffa yaya …’in de özen yükümlülüğüne riayet etmediğinin anlaşıldığını, zira müteveffanın kendi ekip arkadaşlarının dahi kazanın gerçekleştiği alandan ambulans ve itfaiye araçlarının geçtiğini, hatta burayı zaman zaman kendilerinin de kullandığını beyan ettiklerini, bu durumda araçların arasından yola çıkan trafik polisinin sağdan herhangi bir araç gelip gelmediğini kontrol etmesi gerektiğini, tarafların kusurunun yargılama sırasında alınacak bilirkişi raporlarıyla ortaya konulacağını, talep edilen manevi tazminatın da ekonomik açıdan yıkıcı ve karşılanamayacak bir seviyede olduğunu beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARI:
Mahkemece, “…..Toplanan tüm delillerle birlikte bilirkişi incelemesi yapıldığı, aktüerya uzmanından alınan 02.01.2019 asıl, 19.08.2019 tarihli 1. ek rapor ve 09.10.2019 tarihli 2. ek rapor, ayrıca aktüer bilimleri bölümü öğretim üyesi bilirkişi … ve aktüerya bilirkişisi …’dan Anayasa Mahkemesi’nin 2019/40 Esas – 2020/40 Karar sayılı 17.07.2020 tarihli – 09.10.2020 yürürlük tarihli kararları da incelenerek alınan 28.07.2020 ve 12.01.2021 tarihli asıl ve ek raporların incelendiği, dosya kapsamına göre; trafik bilirkişisi açısından İstanbul Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas bölümünden alınan ve İzmir 11. Asliye Ceza Mahkemesinin 16.02.2018 tarihli raporu değerlendirilerek, sürücü …’ in asli ve tam kusurlu olduğu, müteveffa …’ in kusursuz olduğunun belirlendiği, bilirkişilerden alınan asıl ve ek raporlar gözetilerek davacı …’ in toplam zararının 863.476,11 TL ve çocuk …’ in ise 206.814,20 TL olduğu, sigorta şirketinin sigortalısının %100 oranında kusurlu olması nedeniyle bu zararın tümünden sorumlu olduğu, buna göre sigorta şirketinin zararın 310.000 TL’ sinden sorumlu olması nedeniyle payları hesap edilirken eş … için 228.613,27 TL, çocuk … için 54.755,96 TL tazminat hesaplandığı, bu miktardan sigorta şirketi de sorumlu olurken geri kalan miktarlar içinse yalnızca diğer davalı …’ in sorumlu olduğu, davacı tarafın, bilirkişinin 1. raporunda belirtilen destekten yoksun kalma tazminatına istinaden davasını 29.04.2019 tarihinde ıslah ederek ıslah dilekçesiyle … için 2.500 TL maddi tazminatı 1.008.065,64 TL’ye yükselttiği, yine küçük … için 2.500 TL olan tazminat miktarını da 286.240,61 TL’ye yükselttiği anlaşılmakla birlikte, sonrasında alınan raporlar ile bu tazminat miktarının gerçekte 1.294.306,55 TL olmayıp 1.070.290,31 TL olduğunun bilirkişi raporuyla sabit olduğu, bu nedenle bu miktar üzerinden tazminatın kabulüne karar vermek gerektiği, bu zarar miktarından davacılara İzmir Emniyet Müdürlüğünden 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Kanunu m. 3/c’de belirtilen ve m. 6’da belirtilen hükme göre yapılan 58.614,91 TL’nin yerleşmiş Yargıtay kararları ve uygulamalar gözetilerek %50’sinin maddi %50’sinin manevi tazminattan düşülerek mahsup edilmesiyle hesaplama yapıldığı, yine 12.01.2021 tarihli ek raporda ise gerek davacı anne … ve gerekse davacı çocuk … yönünden asıl raporda belirlenen ödemelerin güncelleştirilmiş değerlerinin hesaplandığı ve bu miktarın mahsup edilmesi yoluna gidildiği, davacıların manevi tazminat talepleri de değerlendirilerek; eş … için 50.000 TL, küçük … için ise 25.000 TL manevi tazminata hükmetmek gerektiği, Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yapmış olduğu 58.614,91 TL ödeme; davacı anne için miras payına düşen 14.653,50 TL, davacı çocuk için ise 43.960,50 TL olarak hesaplanmış olup, bu miktarın da yarısı yani %50’sinin maddi, %50’sinin manevi tazminat olarak belirlenmekle, davacı eş için 7.326,75 TL maddi, 7.326,75 TL manevi tazminat; davacı çocuk … için ise 21.980,25 TL maddi, 21.980,25 TL manevi tazminat hesaplandığı, daha sonra ek raporla davacı eş için ödenen maddi tazminat bedeli güncelleştirilerek 7.326,75 TL’den 10.465,36 TL olarak, davacı çocuk … için ise 21.980,25 TL maddi tazminat güncelleştirme ile 31.514,07 TL olarak belirlendiği, bu değerlerin maddi tazminat hesaplarından mahsubuyla sonuç olarak; davacı anne …’in maddi tazminat alacağı olarak (873.941,47 TL – 10.465,36 TL= ) 863.476,11‬ TL’ye ve davacı … için hükmedilen 50.000,00 TL manevi tazminattan 7.326,75 TL mahsup edilerek 42.673,25‬ TL manevi tazminata hükmedildiği, yine davacı küçük … için hükmedilen maddi tazminat miktarı olan (238.328,27 TL – 31.514,07 TL =) 206.814,2‬0 TL’ye ve davacı küçük … için hükmedilen 25.000,00 TL manevi tazminattan mahsup edilen 21.980,25 TL manevi tazminat miktarından sonra kalan 3.019,75 TL manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği, buna göre bu miktardan davacı …’ in toplam zararının 863.476,11 TL çocuk …’in ise 206.814,20 TL olduğu, bunun 310.000 TL’lik kısmı ile davalı sigorta şirketi sorumlu olurken geri kalan miktarlar içinse diğer davalı …’ in sorumlu olduğu, ayrıca bilirkişi raporunda yapılan garamet hesabına göre davacı eş için 228.613,27 TL ve çocuk için ise 54.755,96 TL maddi tazminattan davalı sigorta şirketinin sorumlu olduğunun belirlendiği, ayrıca defin gideri için davacı dava dilekçesinde talepte bulunmuş olmakla birlikte ıslah dilekçesinde böyle bir talepte bulunmadığı ve dava dilekçesinde de defin giderleri için bir talep miktarı belirtilmediğinden bu talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar vermek gerekmekle, sonuç olarak; DAVANIN KISMEN KABULÜ İLE; davacılardan …’İN DESTEKTEN YOKSUN KALDIĞI TAZMİNAT MİKTARININ 863.476,11 TL OLDUĞU tespit edilmekle, bu tazminattan sigorta şirketinin sorumluluğu olan (310.000 TL aşmamak ve bu davacı için sigorta şirketinin sorumluluğu kapsamında hissesine düşen 228.613,27 TL tazminatın bu miktarla sınırlı olmak kaydıyla) davalı … AŞ’ den ve diğer davalı …’den, davalı sigorta şirketi açısından dava tarihinden, davalı … açısından ise olay tarihi olan 01.06.2016 tarihinden itibaren yasal faizi işletilerek müteselsilen tahsili ile bu davacıya ödenmesine, davacılardan … için takdir edilen 50.000 TL manevi tazminattan 2330 sayılı Kanun kapsamında yapılan ödemenin bir kısmının manevi tazminat olarak kabul edilerek mahsup edilmesiyle kalan 42.673,25‬TL MANEVİ TAZMİNATIN davalı …’den olay tarihi olan 01.06.2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsiline ve anılan davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, DAVACILARDAN …’İN DESTEKTEN YOKSUN KALDIĞI TAZMİNAT MİKTARININ 206.814,20 TL OLDUĞU, bu tazminattan sigorta şirketinin sorumluluğu olan (310.000 TL aşmamak ve bu davacı için sigorta şirketinin sorumluluğu kapsamında hissesine düşen 54.755,96 TL tazminatın bu miktarla sınırlı olmak kaydıyla) davalı … A.Ş.’den ve diğer davalı …’ den, davalı sigorta şirketi açısından dava tarihinden, davalı … açısından ise olay tarihi olan 01.06.2016 tarihinden itibaren yasal faizi işletilerek müteselsilen tahsili ile bu davacıya ödenmesine, davacılardan küçük … için takdir edilen 25.000 TL manevi tazminattan 2330 sayılı Kanun kapsamında yapılan ödemenin bir kısmının manevi tazminat olarak kabul edilerek mahsup edilmesiyle kalan 3.019,75 TL MANEVİ TAZMİNATIN davalı …’den olay tarihi olan 01.06.2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsiline ve anılan davacıya ödenmesine…” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
DAVACILAR VEKİLİ TARAFINDAN, “…Verilen kararda tazminat hesaplamasında kullanılan hesaplama tablosu bakımından herhangi bir hukuka aykırılık olmadığını, mahkemenin bu değerlendirmelerine bir itirazlarının olmadığını, ancak müvekkillerine Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından ödenen nakdi tazminata ilişkin değerlendirmenin usul ve yasaya aykırı olduğunu, ödenen nakdi tazminatın DYKT ve manevi tazminattan düşülmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu, idare tarafından yapılan nakdi tazminat ödemesinin yarısının maddi ve yarısının manevi tazminattan düşülerek hüküm kurulduğunu, ancak nakdi tazminatın destekten yoksun kalma tazminatından düşülmesinin sebebinin, ileride kamu tarafından ödenen bu nakdi tazminatın ilgililerden tahsil edilmesi ve mükerrer ödeme yapılması haksızlık yaratacağından duyulan endişeden olduğunu, fakat somut uyuşmazlığa geri dönüldüğünde, kamunun artık ilgililerden bu nakdi tazminat miktarını tahsil etme olanağının bulunmadığını, zira, müvekkillerine ödenen nakdi tazminatın davalıya rücu edilebilmesi için de birtakım şartların kanunda öngörüldüğünü, bu şartlardan ilkinin, nakdi tazminatın ödeme tarihinden itibaren 2 yıllık hak düşürücü süreye tabi olması olduğunu, nakdi tazminatın ödeme tarihi üzerinden 5 yıl geçmiş olmasına rağmen, davalıya karşı idarece bu yönde dava açılmadığı, yani hak düşürücü süre içinde ileri sürülmemiş bir hak için kamunun artık yeni bir rücu davası açamayacağının kuşkusuz olduğunu, dolayısıyla davalıların mükerrer ödeme yapma ihtimalinin söz konusu olmadığını, ortada mükerrer ödeme tehlikesi bulunmadığından, yerel mahkemece de nakdi tazminatın DYKT’dan düşülmesine lüzum bulunmadığını, tazminattan indirilmesinin, ölüme sebep olan haksız fiil failinin mükâfatlandırılması niteliğinde olacağını, müvekkiline ve diğer aile fertlerine ödenen nakdi tazminatın, olsa olsa manevi tazminat hesaplamasında dikkate alınabileceğini, müvekkiline ve diğer aile fertlerine ödenen nakdi tazminat 2330 sayılı Kanun’dan kaynaklanmakla birlikte, huzurdaki davada talep edilen tazminatın dayanağının 2330 sayılı Kanun olmadığını, 2330 sayılı Kanun’un, müvekkilinin eşinin Emniyet Genel Müdürlüğü’ne bağlı polis memuru olarak çalışması nedeniyle tabi tutulduğu bir kanun olup, ödenen miktarın, destekten yoksun kalma tazminatına ilişkin olmadığını, 2330 sayılı Kanun ile şehit veya gazilere yapılan yardımların sosyal sorumluluk kapsamında olup, ifa amaçlı ödeme kapsamında değerlendirilmemesi gerektiğini, ayrıca TBK’nın 55. maddesi ile destekten yoksunluk zararından indirim yasağı getirilen unsurlarda; ‘kısmen veya tamamen rücu edilemeyen sosyal güvenlik ödemeleri ile ifa amacını taşımayan ödemeler’ olarak sayıldığını ve bu tür ödemelerin zararın belirlenmesinde gözetilmeyeceğinin, zarar ve tazminattan indirilmeyeceğinin açıkça belirtildiğini, mahkemece aksi kabul edilse dahi, hesaplamada ödenen nakdi tazminatın güncel değerinin dikkate alınamayacağını, dava dosyasına sundukları Yargıtay 17. H.D. 2017/5504 E. 2018/7410 K. sayılı ilamının yol gösterici olduğunu, ilamda açıkça; ‘…ödenen nakdi tazminatın hangi miktarının maddi, hangi miktarının manevi tazminata yönelik olduğuna ilişkin ayrım yapılmamıştır. Bu durumda mahkemece nakdi tazminat ödemesinin takdiren %50’sinin maddi tazminat, %50’sinin manevi tazminata karşılık yapıldığı kabul edilerek, hükmedilen maddi tazminattan 8.768,12 TL ödemenin ve manevi tazminattan da 8.768,12 TL ödemenin aynen mahsup edilmesi için hükmün bozulması gerekmiştir….’ ibarelerine yer verildiğini, her ne kadar müvekkili tarafından bu mahsup kabul edilmese de, düşülmesine karar verilecek ise, düşülen nakdi tazminat miktarının 10.465,36 TL değil, 7.326,75 TL olması gerektiğini…” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DAVALI … VEKİLİ TARAFINDAN; “…Kazadaki kusur durumunun tespitinde, hiçbir inceleme yapılmaksızın salt ceza dosyasında alınan rapor ile yetinilmesinin doğru olmadığını, yargılama sırasında, dosyaya özgü bir kusur incelemesi yapılmayıp ceza dosyası kapsamında alınan ATK raporunun mevcut dosya için de bağlayıcı kabul edilerek sonuca gidildiğini, bu hususta ATK’dan gelen 25.06.2018 tarihli yazı cevabında, sağlıklı rapor tanzimi için ceza dava dosyasının tümünün ve mevcut ise CD ve fotoğrafların gönderilmesine ihtiyaç duyulduğu belirtilmesine rağmen dosyada bu yönde hiçbir işlem yapılmadığını, raporda, trafiğe kapalı alan olarak kabul edilen bu yoldan ambulans, bürokratik araçlar, itfaiye ve benzeri araçların geçtiğini, keza trafiğin yoğun olduğu zamanlarda bu yolun sivil araçlar tarafından da kullanıldığının bilindiğini, nitekim yine bir polis memuru olan tanık …, kendisinin de aynı yolda motosikletiyle ilerlediğine ve daha da önemlisi kazanın meydana geldiği tali yolun kullanıldığına dair beyanda bulunduğunu, bu itibarla esasında trafiğe kapalı olduğu kanıtlanmamış bu yolun kullanılmayan alan olarak nitelendirilmesiyle müvekkilinin kazada asli ve tam kusurlu olduğunun kabulünün doğru olmadığını, nitekim müvekkili …’in araçların arasından birisinin çıkacağını düşünemediğini, ancak birden önüne akan trafikten yol kenarına doğru birisinin çıktığını, frene başvurduğunu, ani bir çarpışma olduğu için etki etmediğini beyan ettiğini, müteveffa …’in araçların kullandığını bildiği tali yola çıkarken sağdan bir aracın gelmekte olabileceğini öngörmesinin müvekkiline nazaran daha kolay olduğunu, bu kadar net bir gerçeğin kusur durumunun takdirinde nazara alınmamasının kabul edilebilir olmadığını, 16.02.2018 tarihli ATK raporunun gerçekleşen kazayı ve kusur dağılımını doğru bir şekilde değerlendirmediğini, ceza mahkemesinin belirlediği kusur oranı ve kararı, hukuk hakimini bağlamayacağından, İTÜ veya Karayolları Genel Müdürlüğü Fen Heyeti gibi kurum ve kuruluşlardan seçilecek yeni bir bilirkişi heyetinden yeni bir rapor alınması gerekirken kusur durumuna ilişkin hiçbir inceleme yapılmaksızın sonuca gidilmesinin doğru olmadığını, davacı eşin yeniden evlenme ihtimalinin kaza tarihindeki yaşına göre değil, rapor tarihindeki yaşına göre belirlenmesinin doğru olmadığını, yeniden evlenme ihtimalinin %12 olarak kabulü gerekirken rapor tarihindeki verilere göre %4 oranında indirim yapılmasının hukuka aykırılık teşkil ettiğini, tazminatın belirlenmesindeki tüm unsurlarda desteğin öldüğü tarih esas alınırken eşin evlenme şansı belirlenirken rapor tarihinin esas alınmasının çelişki oluşturduğunu, hükme esas alınan bilirkişi raporundaki DYKT hesaplama yönteminin hatalı olduğunu, DYKT hesaplamasının, %10 artış – %10 iskonto esasına dayanan progresif rant yöntemi ile belirlendiğini, hesaplamanın hangi yöntemle yapılacağına ilişkin yasa boşluğunun, 19.06.2021 tarihli Resmi Gazetede yayınlanan 7327 sayılı yasanın 18. maddesi ile giderildiğini, dolayısıyla bu hususta artık net bir yasal düzenleme bulunduğundan ve müteselsil sorumluların, farklı hesaplama yöntemleri nedeniyle zarardan değişik tutarlarda sorumlu olması ZMMS’den beklenilen faydayı sağlamayacağından somut olaydaki hesaplamanın, tüm davalılar için TRH tablosu ve 1,8 teknik faiz kullanılarak yapılması gerektiğini, manevi tazminat miktarının da olayın niteliğine ve müvekkilinin ekonomik seviyesine uygun olmadığını, olay sonrası bir yıl boyunca kapalı ceza infaz kurumunda tutuklu olarak bulunan ve kendi adına bir iş veya işletme sahibi olmayıp maaşlı şekilde çalışan müvekkili ve olayın şartları dikkate alındığında hükmedilen manevi tazminat miktarı çok fazla olup karşılanamayacak seviyede olduğunu…” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DAVALI … ŞİRKETİ VEKİLİ TARAFINDAN; “…Alınan hesap bilirkişi raporlarına itirazlarının sunulduğunu, mahkemece bu itirazlarının değerlendirilmediğini, hatalı, eksik incelemeye dayalı ve hüküm kurmaya elverişsiz bilirkişi raporunun hükme esas alındığını, KTK md.90’ın iptalinin hesaplama yönteminin değişmesi için gerekçe olmadığını, hükme esas alınan bilirkişi raporunun ise ‘progresif rant’ adı verilen; mevzuatta hiçbir şekilde yer almayan, oldukça eski tarihli ve hali hazırda aktüerya uygulamasında hiçbir yeri olmayan yönteme göre yapıldığını, bu yönüyle kararın hatalı olduğunu, müteveffanın eşinin evlenme ihtimali dikkate alınmadığından hesabın bu yönüyle de hatalı olduğunu, müvekkili şirketin sorumluluğu poliçe teminatı uyarınca belirlenmiş ise de yerel mahkemece hatalı şekilde, gerek ilam vekalet ücreti, gerekse de yargılama gideri ve diğer fer’iler yönünden, sorumlu oldukları tutarlar açısından oranlama yapılmaksızın müvekkili şirketin müşterek müteselsil sorumlu tutulduğunu, tarafların sorumlu oldukları tutarlar belli olmasına karşın, vekalet ücreti ve yargılama giderleri yönünden müşterek müteselsil olarak verilen hükmün kaldırılarak talepleri gibi hükmedilen fer’ilerin tarafların sorumluluklarına göre oranlanarak karar verilmesini talep ettiklerini, müteveffanın polis memuru olduğu gözetilerek 2330 sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun gereğince davacıya tazminat ödenip ödenmediğinin ya da aylık bağlanıp bağlanmadığının tespiti gerektiğini, davacının sebepsiz zenginleşmesinin önüne geçmek ve müvekkili şirketin mükerrer tazminat ödemesine mahal verilmemesini, bilirkişi tarafından nakdi tazminat tutarlarının hatalı belirtildiğini, hesaplama yapılırken müteveffanın desteğinden yoksun kalanlara yapılan ödeme düşürüldükten sonra garameten paylaştırma yapıldığını, öncelikle garameten paylaştırma yapılması, sonrasında rücuya tabi tutar düşülerek müvekkili şirketin sorumlu olabileceği tutarın hesaplanması gerektiğini, tazminat hesaplamasına esas alınacak gelirin somut ve net kriterlerle tespiti gerektiğini, salt beyana dayalı gelir tespitinin Yargıtay kararlarına da uymadığını, sigortalı araca atfedilen kusuru kabul etmemekle beraber, bir an için sigortalı aracın kusurlu olduğu kabul edilse dahi, müteveffanın müterafik kusurunun dikkate alınmasını ve hesaplanacak tazminattan uygun oranda indirim yapılmasını talep ettiklerini, müvekkili şirketin sorumluluğunun poliçe teminatı (310.000,00 TL) ile sınırlı olduğunu, davacıların ise davayı 1.139.197,19 TL’ye ıslah ettiklerini, davayı kabul etmemekle birlikte, davanın kısmen reddi durumunda müvekkili şirketten talep edilen fazla tutar için nispi ret vekalete hükmedilmesi gerekmekte iken vekalet ücretinin hatalı hesaplandığını, rapor hesap tarihi itibariyle güncel değerler üzerinden tazminat hesabı yapıldığından davacı tarafın faiz talebine yer olmadığını, ancak rapor hesap tarihinden itibaren faiz talep edebileceğinden dava tarihinden itibaren faize hükmedilmesinin hatalı olduğunu, bu nedenle ıslah tarihinden, bu talep kabul görmez ise rapor hesap tarihinden faiz işletilmesi gerekirken dava tarihinden itibaren hüküm kurulmasının isabetsiz olduğunu…” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, ölümlü trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma tazminatı ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; yukarıda yazılı gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verildiği, karara karşı davacılar vekili, davalı … vekili ve davalı … A.Ş. vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmaktadır.
Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerin incelenmesinde; davacılar murisi …’in trafik polisi olarak görev yapmakta iken, davalının kullandığı motosiklet ile çarpması neticesinde görev sırasında vefat etmiş olduğu anlaşılmaktadır.
1-Kusur bakımından tüm dosya kapsamı değerlendirildiğinde; kaza tespit tutanağına göre, davalı sürücünün “emniyet şeridine girmek” suretiyle tam kusurlu bulunduğu, müteveffanın ise kusursuz bulunduğu görülmüştür. Ceza dosyasında ATK Trafik İhtisas Dairesinden alınan kusur raporunun da aynı yönde olduğu ve bu yönde verilen mahkumiyet kararının istinaf incelemesi neticesinde (İzmir BAM 14. CD 2018/4656 E.-2019/4363 K) esastan kesinleştiği de anlaşılmakta olup, ceza mahkemesinin kabulü de davalı sürücünün kazada %100 asli ve tam kusurlu olduğu yönündedir. Tüm dosya kapsamına, olayın oluş şekline, tanık beyanlarına göre, dosya kapsamında kusur yönünden herhangi bir belirsizlik ya da çelişki bulunmadığı, davalı sürücünün beyanlarında kendi kabulünde de olduğu üzere kazanın gerçekleştiği alanın ambulans, itfaiye gibi araçların zorunlu hallerde kullanabileceği emniyet şeridi olup, davalı tarafından bu alanın kullanılmasının mümkün bulunmadığı anlaşıldığından, davalı tarafın bu yöndeki itirazlarının esastan reddi gerekmiştir.
2-Mahkemece kurulan hükmün açık ve anlaşılır olması zorunlu olup, somut uyuşmazlığa dair mahkemece verilen kararın A-1 ve B-1 fıkralarında, maddi tazminata dair kısımlarda parantez içine alınan cümleler ve parantez sonrasında cümlenin devamı uyarınca devrik şekilde kurulan hüküm infazda sorun yaratacak şekilde müphem görülmüş olup, kararın öncelikle bu sebepten kaldırılması gerekmiştir.
3-İstinaf aşamasında, davalı sigorta şirketi ödeme yapmış ve sulh/feragat anlaşması imzalandığı görülmüş, vekalet ve yargılama giderlerinden ise her iki tarafın da vazgeçmedikleri de anlaşılmıştır. Davacılar vekili yalnızca sigorta şirketi yönünden davadan feragat ettiklerine dair beyan dilekçesi sunmuş olup, vekaletnamede feragat yetkisi var ise de, esasen buradaki feragat hakkın özünden vazgeçme niteliğinde olmayıp ödeme nedeniyle dava konusuz kaldığından, davalı sigorta şirketi bakımından; ödemeden dolayı “davanın konusuz kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığı” na dair hüküm tesis edilmesi gerekmektedir. Bu karara göre, davanın açıldığı andaki haklılık durumuna göre yargılama giderlerinden sorumluluğun takdir edilmesi de gerekmektedir. Dosya kapsamındaki tüm bilgi ve belgelere, aktüer hesap raporlarında belirlenen tazminat tutarlarına, özellikle kusur durumuna ve kaza sonucunda ölüm olmasına göre, dava açıldığındaki haklılık durumuna göre davalı sigorta şirketi bakımından vekalet ücreti verilmemesi, davacı taraf yararına ise vekalet ücreti verilmesi gerekmekte olup, yargılama giderleri bakımından da davalı sigorta şirketinin sorumluluğuna ilişkin; “davalı sigorta şirketinin poliçe limiti olan 310.000-TL’nin, toplam tazminata oranı ile sınırlı olarak sorumlu tutulmasına” şeklindeki cümlenin hüküm fıkrasına eklenmesi gerekmektedir. Ancak bu hususlar, yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, karardaki bu düzeltmenin mahkeme kararı kaldırılarak HMK 353/1-b-2.madde uyarınca Dairemizce yeniden hüküm tesisi suretiyle yapılmasına karar verilmiştir.
4-Diğer davalı … bakımından sözkonusu ödemenin hukuki sonucu ise, poliçe limiti kadar bu davalının da sorumluluğunun sona ermesi olduğundan, hükümde bu yönde de düzeltme yapılması gerekmiş, poliçe limitinin davacı eş ve çocuk için garameten paylaştırıldığı da gözetilerek, tazminat tutarlarına göre rakamlar revize edilerek davacı … bakımından 248.852,66-TL ve davacı küçük … bakımından ise 61.147,34-TL olmak üzere, toplam 310.000-TL’lik poliçe limiti, davalı …’in sorumlu olduğu maddi tazminat tutarından indirilmiştir. Davalının sorumluluğunun azalmasının sebebi; sigorta şirketinin ödemesi olup, dava açıldığı tarihteki haklılık durumu itibariyle davacı …’in 863.476,11-TL ve küçük …’in ise 206.814,20-TL üzerinden maddi tazminat hak ettikleri anlaşıldığından, davalı … bakımından vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin ise bu tutarlar üzerinden takdir edilmesi gerekmiştir.
5-Mahkemece alınan aktüer raporunda, TRH 2010 yaşam tablosuna ve progresif rant usulünce, destek payları bakımından da, müteveffanın sağ olan anne ve babasına da pay ayrılarak yapılan hesaplamada usul ve yasaya aykırı bir yön görülmediği gibi, vefat ettiği tarihte polis memuru olarak görev yapan müteveffaya ait gelir belgelerine göre hesap yapılmış olması karşısında bu yöndeki itirazların da reddi gerekmiştir.
6-Davacı eşin yeniden evlenme ihtimali bakımından rapor tarihindeki yaşının esas alınmasında da usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, bu yöndeki davalı taraf itirazlarının reddi gerekmiştir (Aynı yönde Yargıtay 4. HD 2021/7477 E. – 2022/1325 K.).
7-Davacı vekilinin, davaya konu maddi ve manevi tazminat miktarından 2330.S.Yasa kapsamında ödenmiş olan tutarların mahsup edilemeyeceğine dair itirazı da yerinde görülmemiştir.
Bilindiği üzere, Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında 2330 Sayılı Kanun’un 6. maddesi hükmüne göre, bu kanun hükümleri uyarınca ödenecek maddi tazminat ile bağlanacak emekli aylığı, uğranılan maddi ve manevi zararların karşılığı olup yargı mercilerinde maddi ve manevi zararların karşılığı olarak kurumların ödemekle yükümlü tutulacakları tazminatın hesabında, bu kanun hükümlerine göre ödenen maddi tazminat ile bağlanmış bulunan aylıkların göz önünde tutulması gerekmektedir (Aynı yönde bknz.Yargıtay 4. HD 2021/18521 E.-2022/14721 K.). 2330 Sayılı Nakdi Tazminat ve Aylık Bağlanması Hakkında Kanun’un 6. maddesinde; “Bu kanun hükümlerine göre ödenecek nakdi tazminat ile bağlanacak emekli aylığı uğranılan maddi ve manevi zararların karşılığıdır.’ denilmekte olup, somut uyuşmazlıkta mahkemece ilgili kurumdan hangi tazminata dair ne miktarda ödeme yapıldığının bildirilmesi istenmiş, ancak kurumdan gelen cevaplardan bu yönde (maddi-manevi olarak) bir ayrım yapılmadan ödendiği anlaşılmıştır. Bu durumda davacılara bu kapsamda 17.06.2016’da ödenen 58.614,91-TL’nin ne kadarının maddi, ne kadarının manevi tazminat olarak ödendiği kurumdan gelen yazı cevaplarına göre tespit edilemediğinden, -davacıların miras payları da gözetilerek- %50’sinin maddi tazminat, %50’sinin manevi tazminata karşılık yapıldığı kabulü ile mahsup edildiği, maddi tazminata mahsup edilecek tutarın güncellenip, manevi tazminata dair tutarın ise güncellenmeksizin mahsup edildiği görülmüş olup, tüm bu yönler itibariyle kararda bir isabetsizlik bulunmadığından, bu hususlardaki itirazların reddi gerekmiştir. (Bu yönde bknz. Yargıtay 4. HD 2020/2213 E.-2020/3008 K., Yargıtay (kapatılan) 17. HD 2017/5504 E.- 2018/7410 K. ).
8-Manevi tazminata ilişkin olarak yalnızca davalı … istinafa gelmiş olup, tüm dosya kapsamına, kusur durumuna, olayın oluş şekline, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına göre hükmedilen tutarda bir isabetsizlik görülmemiştir.
9-Davacılar, reddedilen manevi tazminat bakımından 2330 S.Yasaya göre ne kadarının toplam tazminat tutarından düşüleceğini dava açarken bilecek durumda olmadıklarından, mahsuba konu kısımlar bakımından karşı vekalet ücretine hükmedilmemiş, bununla birlikte, davacı … bakımından dava dilekçesi ile talep edilen manevi tazminat miktarının 75.000,00-TL olmasına ve mahkemece takdir edilen tutarın ise 50.000-TL olmasına göre, aradaki fark olan 25.000-TL üzerinden davalı … yararına karşı vekalet ücretine hükmedilmesi gerekmiştir (Aynı yönde bknz. Yargıtay (kapatılan)17. HD 2015/17060 E. – 2016/4991 K).
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacılar vekilinin, davalı … vekilinin ve davalı … Şirketi vekilinin istinaf itirazlarının kısmen kabulü ile, mahkeme kararının HMK’nın 353/1-b-2. maddesi gereğince kaldırılıp düzeltilerek yeniden tesisine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
I-Davacılar vekilinin, davalı … vekilinin ve davalı … Şirketi vekilinin istinaf itirazlarının KISMEN KABULÜ ile, İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/1090 Esas – 2021/440 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, KALDIRILAN KARARIN YERİNE GEÇMEK ÜZERE;
“Davacıların davasının KISMEN KABULÜ ile;
A)Davalı … Şirketine karşı açılan dava bakımından, sigorta şirketi tarafından yapılan ödeme nedeniyle dava konusuz kaldığından KARAR VERİLMESİNE YER OLMADIĞINA,
B)1- Davacılardan … bakımından 614.623,45 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalı …’den olay tarihi olan 01.06.2016 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsili ile bu davacıya ödenmesine,
2- Davacılardan … için takdir edilen 50.000,00 TL manevi tazminattan 2330 sayılı Kanun kapsamında yapılan ödemenin bir kısmının manevi tazminat olarak kabul edilerek mahsup edilmesiyle kalan 42.673,25‬ TL manevi tazminatın davalı …’den olay tarihi olan 01.06.2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsiline davacıya ödenmesine,
3- Fazlaya ilişkin talebin reddine,
C) 1- Davacılardan … bakımından 145.666,86 TL destekten yoksun kalma tazminatının davalı …’den olay tarihi olan 01.06.2016 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsili ile bu davacıya ödenmesine,
2-)Davacılardan küçük … için takdir edilen 25.000,00 TL manevi tazminattan 2330 sayılı Kanun kapsamında yapılan ödemenin bir kısmının manevi tazminat olarak kabul edilerek mahsup edilmesiyle kalan 3.019,75 TL manevi tazminatın davalı …’den olay tarihi olan 01.06.2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile tahsiline davacıya ödenmesine,
3- Fazlaya ilişkin talebin REDDİNE,
D)Davacının dava dilekçesinde defin giderleri hakkını belirtmiş ancak miktar belirtmemesi ve ıslah dilekçesinde de bu talepten bahsetmemiş olması nedeniyle bu talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına,
E)1-Harçlar Kanunu gereğince maddi tazminat yönünden alınması gerekli 51.935,43 TL harçtan, dava açılışında alınan 358,63 TL peşin harç ve ıslah ile alınan 4.404,00 TL peşin harcın mahsubu ile, eksik alınan 47.172,80 TL harcın davalılardan tahsili (davalı sigorta şirketinin poliçe limiti olan 310.000-TL’nin, toplam tazminata oranı ile sınırlı olarak sorumlu tutulması suretiyle) ile Hazineye irat kaydına,
2- Harçlar Kanunu gereğince manevi tazminat yönünden alınması gerekli 3.121,28 TL harcın davalı …’den tahsili ile Hazineye irat kaydına,
F) 1-Davacılar tarafından yargılama gideri olarak yapılan başvuru harcı 29,20 TL, peşin harç 358,63 TL ve ıslah harcı 4.404,00 ile yazışma ve tebligat gideri 443,30 TL ve bilirkişi ücreti 1.000,000 TL olmak üzere toplam 6.235,13 TL’nin davanın kabul-red oranına göre 5.969,73 TL’sinin davalılardan alınarak (davalı sigorta şirketinin poliçe limiti olan 310.000-TL’nin, toplam tazminata oranı ile sınırlı olarak sorumlu tutulması suretiyle) davacılara verilmesine, kalan miktarın davacılar üzerinde bırakılmasına,
2-Davalı … tarafından yargılama gideri olarak yapılan yazışma ve tebligat gideri 100,00 TL’nin davanın kabul-red oranına göre 18,30 TL’sinin davacılardan alınarak davalı …’e verilmesine, kalan miktarın bu davalı üzerinde bırakılmasına,
G)1-Davacı … kendisini vekille temsil ettirdiğinden kabul edilen maddi tazminat miktarı üzerinden AAÜT’nin 13/1. maddesine göre belirlenen 124.982,00 TL vekalet ücretinin (39.328,00 TL’sinden sigorta şirketi sorumlu olmak üzere) davalılardan tahsili ile davacı …’e verilmesine,
2-Davacı … yönünden reddedilen maddi tazminat miktarı üzerinden AAÜT’nin 13. maddesine göre belirlenen 23.134,00 TL vekalet ücretinin anılan davacıdan tahsili ile davalılara verilmesine,
3-Davacı … kendisini vekille temsil ettirdiğinden kabul edilen maddi tazminat miktarı üzerinden AAÜT’nin 13/1. maddesine göre belirlenen 33.022,00 TL vekalet ücretinin (17.900,00 TL’sinden sigorta şirketi sorumlu olmak üzere) davalılardan tahsili ile davacı …’e verilmesine,
4-Davacı … yönünden reddedilen maddi tazminat miktarı üzerinden AAÜT’nin 13. maddesine göre belirlenen 17.900,00 TL vekalet ücretinin anılan davacıdan tahsili ile davalılara verilmesine,
5-Davacı … kendisini vekille temsil ettirdiğinden kabul edilen manevi tazminat miktarı üzerinden AAÜT’nin 10/1. maddesine göre belirlenen 17.900,00 TL vekalet ücretinin davalı …’den tahsili ile davacı …’e verilmesine,
6-Davacı … yönünden reddedilen manevi tazminat miktarı üzerinden AAÜT’nin 10/2. maddesine göre belirlenen 17.900,00 TL vekalet ücretinin bu davacıdan alınarak davalı …’e verilmesine,
7-Davacı … kendisini vekille temsil ettirdiğinden kabul edilen manevi tazminat miktarı üzerinden AAÜT’nin 10/1. maddesine göre belirlenen 17.900,00 TL vekalet ücretinin davalı …’den tahsili ile davacı …’e verilmesine,
H) HMK m. 333 gereği gider avansından artanın karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatırana iadesine” ,
ŞEKLİNDE YENİDEN HÜKÜM TESİSİNE,
II-Davacılar vekilinin, davalı … vekilinin ve davalı … Şirketi vekilinin sair istinaf itirazlarının REDDİNE,
III-İSTİNAF AŞAMASINDA;
a- Davacılardan alınan 59,30 TL istinaf karar harcının istek halinde davacılara iadesine,
b- Davalı …’den alınan 19.559,00 TL istinaf karar harcının istek halinde bu davalıya iadesine,
c- Davalı … Şirketi’nden alınan 19.559,00 TL istinaf karar harcının istek halinde bu davalıya iadesine,
IV-İSTİNAF İNCELEMESİ ESNASINDA;
a- Davacılar tarafından karşılanan 38,50 TL tebligat ücreti ve 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcına ilişkin toplam 200,60 TL istinaf yargılama giderinin davalılardan alınarak davacılara verilmesine,
b- Davalı … tarafından karşılanan 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcına ilişkin istinaf yargılama giderinin davacılardan alınarak bu davalıya verilmesine,
c- Davalı … şirketi tarafından karşılanan 162,10 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcına ilişkin istinaf yargılama giderinin davacılardan alınarak bu davalıya verilmesine,
V-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
VI-İstinaf edenler tarafından yatırılan istinaf avansından kullanılmayan kısmının HMK’nın 333. maddesi uyarınca; karar kesinleştikten sonra ilk derece mahkemesince istinaf eden ilgilisine iadesine,
VII-Kararın, temyize tabi bulunması nedeniyle Dairemizce taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre zarfında Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi.11/10/2023