Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/981 E. 2022/309 K. 23.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/981
KARAR NO : 2022/309

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 22/03/2018
NUMARASI : 2017/107 Esas-2018/367 Karar
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle )
BAM KARAR TARİHİ : 23/02/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 23/02/2022

İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22/03/2018 tarihli 2017/107 Esas ve 2018/367 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin murisi müteveffa …’in 04/10/2015 tarihide davalı küçük …’nun kullandığı ve sahibinin davalı … olduğu … plakalı aracın çarpması sonucunda vefat ettiğini, sürücünün asli kusurlu olduğunu, davalı sigorta şirketinin ZMMS hükümlerine göre sorumlu olduğunu, davalı sigorta şirketinin zarara mahsuben 18/11/2016 tarihinde 86.262,95-TL ödeme yaptığını, ancak yapılan ödemenin zararı tam karşılamadığını, bu nedenlerle fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak; ölüm tarihi olan 04.10.2015 tarihinden itibaren en yüksek faizi ile birlikte şimdilik; eşi … için 500,00-TL maddi, 5.000,00.TL manevi tazminat, oğlu … için 500,00-TL maddi, 5.000,00-TL manevi tazminat, kızı … için 500,00-TL manevi tazminat, kızı … için 500,00-TL maddi, 5.000,00.TL manevi tazminat olmak üzere toplam 2.000,00-TL maddi tazminatın davalı sigorta için zararın tüm bilgi ve belgeleri ile ihbar edildiği 07.11.2016 tarihinden itibaren 8. iş gününün dolduğu 17.11.2016 tarihinden itibaren (ve teminat bedeli ile sınırlı olmak üzere), diğer davalılar içinse olayın meydana geldiği 04.10.2015 tarihinden itibaren işleyecek temerrüt faizi ile birlikte, 20.000,00-TL manevi tazminatın davalı sigorta haricindeki davalılardan olmak üzere ve olayın meydana geldiği 04.10.2015 tarihinden itibaren işleyecek temerrüt faizi ile birlikte alınarak, davacıya verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin kazaya konu … plakalı aracı…-…’e verdiğini, söz konusu Arcı araç kiralama işi ile iştigal olan …’ün 12/09/2015 tarihinde …’nun uzun süreli kiraya verdiğini, iş bu kira sözleşmesinin uzun süreli olup, araç üzerindeki fiili hakimiyet teslimi ile …’na geçtiğini, bu şahıs aracının kendi nam ve ve hesabına, tehlikesi de kendisine ait olmak üzere işletme iken kira süresi içerisinde davaya konu kazanın meydana geldiğini, aracın uzun süre kira sözleşmesi ile kiraya verilmesi durumunda araç malikinin işleten sıfatı kalmadığından, hakkındaki davanın KTK 3 ve 85 maddeleri gereği pasif husumet yokluğundan davanın reddinin gerektiğini, müvekkili hakkında açılmış olan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesini, ayrıca davayı kabul etmemekle birlikte davanın esası ile ilgili olarak talep edilen tazminat miktarları da kabul etmediklerini, sebepsiz zenginleşmeye sebep olacak netilikte olduğun, kazanın oluş şekli dikkate alındığında kusur dağılımını ve kusur oranını kabul etmediklerini, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … (Kendi adına asaleten, … adına velayeten) vekili cevap dilekçesinde özetle; görevli mahkemenin Aile Mahkemesi olduğunu, müvekkili …’ın eşinden boşanmış olup diğer davalı … ile birlikte yaşadığını, küçüğün bakımı, eğitimi ve yetiştirilmesi ile ilgili olarak tüm dikkat ve özeni gösterdiğini, diğer davalı küçük …’nun, sabahın erken saatlerinde kazaya karışan aracın anahtarlarını gizlice alarak yine gizlice aracı kullanmaya başlamış, daha sonra kontolünden çıkan aracın, davacıların murisine çarpmak suretiyle kazanın meydana geldidiğini, davalı …’nın, kaza nedeniyle meydana gelen zarardan sorumlu tutulamayacağını, diğer davalı sigorta şirketinden bir kısım ödeme tahsilatı yapıldığını, bu husus dikkate alınarak mahsup yapılması gerektiğini, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Sigorta A.Ş vekili cevap ve beyanlarında özetle; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI :
İlk derece mahkemesince; “…1-Davacıların, davalı … yönünden maddi ve manevi tazminat davalarının husumet yokluğu nedeniyle reddine,
2-Davacıların maddi tazminat davasının diğer davalılar yönünden esastan reddine,
3- Davacıların, davalılar … ve …’na karşı açtıkları manevi tazminat davasının kısmen kabulü ile;
4- Davacı … için 5.000,00.-TL, davacı … için 2.000,00.-TL, davacı … için 2.000,00.-TL, davacı … için 2.000,00.-TL manevi tazminatın bu davalılardan kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte alınarak bu davacılara verilmesine,
Davacıların fazlaya ilişkin manevi tazminat taleplerinin reddine….” şeklinde hüküm kurulmuştur.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; yerel Mahkeme kararında, “kazaya davalı … sebep olduğundan, velayet hakkını kullanan anne …’ın husumet ehliyeti bulunmadığı” gerekçesi ile bu davalı hakkındaki maddi ve manevi tazminat davalarının reddi gerektiğinin belirtildiğini, oysaki; sürücü küçüğün annesi …’ın, velayeti altındaki çocuğunun müvekkillere verdiği zararı, Türk Medeni Kanununun 369. maddesi gereğince ev başkanının sorumluluğu ilkelerine göre gidermekle yükümlü olduğunu, kural olan, kusurlu davranıştan sadece failini sorumlu kılınması ve bundan doğacak sonuçlara da ,bizzat onun katlanması olduğunu, cezai sorumlulukta bu ilkenin “kusurun şahsileştirilmesi” prensibi ile kabul edildiğini, aynı ilkenin, kural olarak hukuki sorumlulukta da geçerli olduğunu, BK. m. 41’de ifadesini bulan bu ilke gereğince, herkesin “Gerek kasten, gerek ihmal ve teseyyüp veya tedbirsizlikle haksız bir surette” başkalarına verdiği zararı tazminle yükümlü olduğunu, müteveffa …’in 16.02.1954 doğumlu olup henüz 61 yaşında iken vefat ettiğini, buna rağmen manevi tazminat taleplerinin; müvekkillerden davacı … bakımından kabul edilse de diğer davacılar bakımından kısmen kabul edildiği ve her biri için -ayrı ayrı- 2.000,00.TL’ye hükmedildiğini, davalı küçüğün %100 kusuru sebebi ile erken yaşta annelerini kaybeden davalılar için hükmedilen tazminat bedeli çok düşük olduğundan kararın kaldırılması gerektiğini, lehlerine hükmedilen tazminattan daha fazla karşı vekalet ücretine hükmeden kararın, bu haliyle hakkaniyetle bağdaşmadığı açık olduğundan kaldırılması gerektiğini, öte yandan müvekkillerden davacı … için 5.000,00.TL olarak talep edilen manevi tazminat talebinin aynen hüküm altına alındığından diğer davacılar için talep edilen manevi tazminat taleplerinin kısmen reddi dolayısıyla doğan karşı vekalet ücretinden bu davacının sorumlu tutulmasının kabulü mümkün olmadığını beyanla kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
Davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; aracın uzun süre kira sözleşmesi ile kiraya verilmesi durumunda araç malikinin işleten sıfatı kalmadığından, hakkındaki davanın KTK 3 ve 85 maddeleri gereği pasif husumet yokluğundan davanın reddi gerektiğini, müvekkili davalı hakkında açılmış olan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddini talep ettiklerini, Yerel Mahkemece bu talepleri yerinde görülmeyerek hatalı olarak karar verildiğini, oysa Yüksek Mahkeme Yargıtay’ın bu yönde bir çok emsal kararı mevcut olduğunu, bu yönü ile kararın hukuk ve hakkaniyete aykırı olup, ortadan kaldırılması gerektiğini, davayı kabul etmemekle birlikte davanın esası ile ilgili olarak talep edilen ve hüküm altına alınan manevi tazminat miktarı çok fahiş olup, sebepsiz zenginleşmeye matuf olduğunu, bu yönü ile de kararın hatalı olduğunu ve ortadan kaldırılması gerektiğini beyanla, kararı istinaf etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; trafik kazası sebebiyle maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece; davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup, hüküm davacılar ve davalı … vekilleri tarafından ayrı ayrı istinaf edilmiştir.
İstinaf incelemesi HMK.nun 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleri ile sınırlı olarak ve kamu düzeni yönünden yapılmıştır.
1 – İşleten tanımı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 3. maddesinde “Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehni gibi hallerde, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır” şeklinde yapılmıştır. 2918 sayılı KTK’nın 3. maddesinde işleten sıfatını belirlenmesinde şekli ve maddi ölçüt olmak üzere iki ayrı ölçüden yararlanılmıştır. Şekli ölçüye göre trafik sicilinde malik görülen kişi işletendir. Maddi ölçüye göre ise, trafik sicilinde adı geçen kişinin önemi bulunmamakta olup önemli olan araç üzerindeki fiili hakimiyet, araçtan ekonomik yarar sağlama, masraf ve rizikolara katlanma gibi ölçütlerdir. İşletenin belirlenmesinde doktrin ve Yargıtay’ın kabul ettiği görüş maddi ölçüdür.
2918 sayılı KTK’nın 85. maddesi ise “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün unvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen biletle işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar” hükmünü içermektedir.
Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, bu araçların sahipleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılmasının bir başka kimseye devir edilmesi halinde (çok kısa bir süre olmaması kaydıyla), artık üzerindeki fiili hakimiyetin kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o aracı kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekip, bunun sonucu olarak da araç malikinin sorumlu tutulmaması gerekecektir. Gerek doktrinde, gerekse Yargıtay’ın uygulamalarında, kiracının işleten sıfatının belirlenmesinde, kira sözleşmesinin uzun süreli olması, araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması gerekmektedir. Ancak bu konuda getirilecek delillerin üçüncü kişileri bağlayabilecek nitelikte ve güçte olması, özellikle zarara uğrayanların haklarını halele uğratacak bir sonuç yaratmaması şartı aranmakta ise de, sözleşmenin noter aracılığıyla yapılması şartı aranmamaktadır. ( Yargıtay 17. HD, 2016/9032 E.- 2019/3568 K.)
Somut olayda, aracın kayden maliki davalı … olup, bu davalı, aracın kazadan önce dava dışı …- …’e kiraladığını ve aracın bu firma tarafından da yine dava dışı …’na cevap dilekçesi ekinde sunduğu sözleşme uyarınca 2 aylığına kiralanmış olduğunu, kazanın araç bu şahsın işletiminde iken davalı … tarafından gerçekleştiğini savunmuş ve …- … ile dava dışı … arasındaki kira sözleşmesini delil olarak ibraz etmiştir. Mahkemece, davalının bu işi resmen yaptığına dair delil sunmadığı, sunduğu kira sözleşmesinin ise her zaman düzenlenecek belgelerden olduğu, bu nedenle işleten sıfatının devam ettiği gerekçesiyle manevi tazminat yönünden işleten olarak sorumluluğuna karar verilmiştir.
Eksik inceleme ile hüküm kurulamaz. Bu durumda yapılacak iş, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler de gözönünde bulundurularak, davalı … ile dava dışı …- … arasında kiralama sözleşmesi bulunup bulunmadığı, bu taraflar arasında tanzim edilen kira sözleşmesi varsa, uzun süreli ve 3. kişileri bağlayacak güçte bir kira sözleşmesi niteliğinde olup olmadığı, aracın davalı … tarafından rent a car firmasına teslim edilip edilmediği, araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma olup olmadığı, davalı … ile dava dışı …- … arasında kira sözleşmesi varsa bu kira sözleşmesinin ve kira bedelinin Maliye ve Vergi Dairelerine bildirilip bildirilmediği, kira bedellerinin ödenip ödenmediği hususlarının, gerekirse …- …’e ait ticari defter ve kayıtları üzerinde bilirkişi marifetiyle inceleme yaptırılmak suretiyle tespiti, kira sözleşmesinin belirtilen bu deliller ile fatura ve cari hesap hareketleri gibi yan delillerle desteklenip desteklenmediği, davalı …’ın işletenlik sıfatının devam edip etmediği hususlarının tartışılarak varılacak uygun sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ve inceleme ile yazılı olduğu şekilde karar verilmesi doğru görülmemiş, bu yöndeki davalı istinaf itirazları ise haklı görülmüştür.
2 – Davacılar vekilince, müvekkillerinin desteğine davalı …’nun kullandığı aracın çarpması neticesinde desteğin öldüğünü açıklayıp zarar sorumluları olarak aracın sürücüsü, işleteni, trafik sigortacısı ve yaşı küçük araç sürücüsünün aile başkanından destekten yoksun kalma ve manevi zararın tahsili talep edilmiş; mahkemece, kazaya neden olan yaşı küçük sürücünün annesi davalı …’ın husumet ehliyeti bulunmadığından anılan davalı aleyhine açılan davanın reddine karar verilmiştir.
Somut olayda, davalı yaşı küçük …’nun ailesinden izinsiz olarak aracın anahtarlarını alıp araç ile seyri sırasında hız sınırlarına uymaması sebebiyle kazanın gerçekleştiği, mahkemece alınan raporda, meydana gelen kazada, davalı yaşı küçük sürücünün % 100 oranında kusurlu olduğu belirlenmiştir.
Dava, davalı küçüğün haksız fiilinden kaynaklanan tazminat istemine ilişkin olup, dosya kapsamından davanın haksız fiil faili olan davalının annesi olan davalı … aleyhine, 4721 sayılı MK’nın 369. maddesine dayanılarak ev başkanı sıfatıyla açılmış olduğu anlaşılmaktadır.
Fiil ehliyetine sahip bulunmayan küçükler tarafından haksız fiil işlenmesi durumunda küçük, TBK’nın 49. maddesi uyarınca haksız fiil faili olarak, anne ve babası ise TMK’nın 369. maddesi uyarınca ev başkanı olarak zarar görene karşı sorumludurlar.
Ev başkanı, ev halkından olan küçüğün verdiği zarardan, alışılmış şekilde durum ve koşulların gerektirdiği dikkatle onu gözetim altında bulundurduğunu veya bu dikkat ve özeni gösterseydi dahi zararın meydana gelmesini engelleyemeyeceğini ispat etmedikçe sorumludur.
Bu sorumluluk için ana ilke ev başkanının özen ve gözetim görevini yapmamasıdır. Çocuğun gerçekleştirdiği eylem, onun aile başkanı tarafından tehlikeli ve hukuka aykırı şeyler yapmaktan uzak tutulmadığını kendisine bu konuda gerekli bilgi verilip aydınlatılmamış olduğunu göstermekte ise bu fiiller sonucunda ev başkanı tazmin ile sorumlu olur. Ev başkanının sorumluluğu bir kusuru sorumluluğu olmayıp kusursuz sorumluluk halidir.
Küçükler, temyiz kudretine sahip ise verdiği zarardan bizzat sorumludur, ancak bir çok durumda küçüklerin malvarlığı olmadığı için fiilen, bir çok durumda da hem malvarlığı hem de haksız fiil ehliyeti olmadığı için gerek fiilen, gerekse hukuken sorumlu tutulmaları söz konusu olmamaktadır.
Özen ve gözetime muhtaç kimselerin verdikleri zarardan aile başkanının sorumlu tutulması BK 54 uyarınca hakkaniyet gereğidir. İşte bu tür fiili ve hukuki imkansızlıkları nedeni ile küçük, kısıtlı, akıl hastası veya akıl zayıfı kişilerin zararlarından zarar görenlere karşı başka kişilerin sorumlu tutulması ihtiyacı doğmuştur.
Açıklanan nedenlerle, kazaya neden olan, davalı …’ın oğlu davalı … kaza tarihinde 18 yaşından küçük olup, davalı …’ın oğlu küçüğün/araç sürücüsünün gerçekleştirdiği eylem sebebi ile küçüğü tehlikeli ve hukuka aykırı şeyler yapmaktan uzak tuttuğunu, kendisine bu konuda gerekli bilgi verip aydınlatmış olduğunu ispatlayamadığından, zarar ile davalı … arasında sorumluluk için gerekli illiyet bağı bulunduğundan, davalı … ev başkanı sıfatıyla küçüğün verdiği zarardan sorumludur. Bu durumda; mahkemece davalı …’ın da sorumluluğunun kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde yanılgılı gerekçe ile karar verilmesi doğru görülmemiş, davacıların bu yöndeki istinaf itirazları yerinde bulunmuştur. (benzer yönde Yargıtay 17. HD, 2015/12112 E. – 2018/6540 K. Sayılı ilamı )
3 – 6098 sayılı TBK’nun 56. maddesi hükmüne göre, hakimin özel halleri göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği bir para tutarı adalete uygun olmalıdır. Manevi tazminat, zarara uğrayanda, manevi huzuru gerçekleştirecek ve tazminata benzer bir fonksiyonu da olan özgün bir nitelik taşır. Manevi tazminat bir ceza olmadığı gibi, mamelek hukukuna ilişkin zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. Zarar görenin zenginleşmemesi, zarar sorumlusunun da fakirleşmemesi gerekmektedir. Takdir edilecek miktar, mevcut halde elde edilmek istenen tatmin duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. 22.6.1976 günlü ve 7/7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı’nın gerekçesinde takdir edilecek manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel hal ve şartlar açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden, hakim bu konuda takdir hakkını kullanır iken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde objektif ölçülere göre isabetli bir biçimde göstermelidir.
Somut olayda, desteğin kusursuz, davalı sürücünün ise tam ve asli kusurlu olması ile davacıların ölenin 1. derecede yakınları olması sebebiyle duyulan acı ve elemin yoğunluğu karşısında manevi tazminat taleplerinin tamamının kabul edilmesi yerine yazılı şekilde kısmen kabulüne karar verilmesi doğru olmamış, davacıların istinaf itirazları bu sebeple yerinde görülmüş, davalı istinaf itirazları ise haklı görülmemiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacılar ile davalı … vekilinin istinaf itirazlarının kısmen kabulü ile, yerel mahkeme kararının HMK 353/1-a-6. madde uyarınca kaldırılarak dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1 – Taraf vekillerinin istinaf itirazlarının kısmen KABULÜ ile, İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22/03/2018 tarihli, 2017/107 Esas ve 2018/367 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA, davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
2- Davacıların sair istinaf itirazlarının bozma sebep ve şekline göre şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
3 – İSTİNAF AŞAMASINDA;
A)Davacı …’den alınan 188,00 TL nispi, 35,90 TL maktu olmak üzere 223,90 TL istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine (harç işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine),
B)Davalı … tarafından yatırılan 35,90 TL istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine (harç işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine),
4-İstinaf aşamasında taraflar tarafından yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda ele alınmasına,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK 353/1-a-6 maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi. 23/02/2022