Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/979 E. 2022/173 K. 02.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/979
KARAR NO : 2022/173

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 09/06/2017 (Dava) – 11/09/2018 (Karar)
NUMARASI : 2017/646 Esas – 2018/952 Karar
DAVA : İtirazın İptali (Rücuen Alacak Kaynaklı)
BAM KARAR TARİHİ : 02/02/2022
KARARIN YAZIM TARİHİ: 02/02/2022

İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 11/09/2018 tarihli 2017/646 Esas ve 2018/952 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkili sigorta şirketine kasko sigortalı … plakalı aracın 12.09.2015 tarihinde 35-51 nolu İl yolu 14.km’ye geldiği sırada davalı …’nün kaldırım çalışması nedeniyle yolun sadece sol şeridinin kullanılmasını belirten seyyar dubaların rüzgardan dolayı aracın önüne düşmesi sonucunda sürücüsünün direksiyon hakimiyetini kaybederek kaldırıma çarpması neticesinde maddi hasara uğradığını, trafik ekiplerince tanzim edilen trafik kaza tespit tutanağı uyarınca karayolu çalışması gerçekleştiren kurumun kazada %75 kusurlu olduğunu, kaza sebebiyle sigortalı araçta oluşan 5.108,24-TL hasar bedelini karşılayan müvekkili şirketin halefiyet gereği kazada kusurlu durumda bulunanlardan kusurları oranında talep etme hakkına sahip olduğunu, davaya konu icra takibinden önce yapılan başvuruya … tarafından verilen cevapta kazanın meydana geldiği yolun yapımı için yüklenici firma olan diğer davalı … Şti. ile yapılan sözleşme uyarınca meydana gelecek kazalarda sorumluluğun yüklenici firma olan bu şirkete ait olduğunun bildirildiğini, KTK gereğince … de sorumlu olduğundan icra takibinin müşterek ve müteselsilen her iki davalıya da yöneltildiğini, ancak davalıların İzmir 25. İcra Müdürlüğünün 2016/7896 sayılı dosyasındaki bu takibe haksız olarak itiraz ettiklerini ve takibin durduğunu belirterek, itirazların iptaline ve takibin devamına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın görevsiz mahkemede açılması nedeniyle reddi gerektiğini, bir kamu kurumu olan müvekkili idarenin yerine getirmiş olduğu kamu hizmetinden kaynaklı ortaya çıkan zarardan sorumluluğu mevcut ise, buna ilişkin tazminat taleplerinin İYUK 2-1/b maddesi uyarınca idari yargı yerlerinde dile getirilmesi gerektiğini, adli yargı yolunun caiz olmadığını, davanın bu nedenle reddinin gerektiğini, kaldırım yapımına ilişkin gerekli uyarı ve işaretlemelerin müvekkili idarece yerine getirildiğini, ancak malum olunacağı üzere binlerce km’lik yol ağının yapım, bakım, onarımından sorumlu müvekkili idarenin sorumluluğu altında bulunan yol ağını her an kontrol edebilmesinin mümkün olmadığını, bu nedenle rüzgar esmesi nedeniyle aniden düşen seyyar dubanın kazaya sebep olmasından dolayı müvekkili idarenin sorumluluğuna gidilemeyeceğini, kazanın mücbir sebepten kaynaklandığının kabulü ile müvekkili idarenin sorumsuzluğuna hükmedilmesi gerektiğini, dava dışı araç sürücüsüne trafik kaza tespit tutanağında her ne kadar %25 kusur verilmiş ise de araç sürücüsünün hız limitlerine uyup uymadığının incelenmesi gerektiğini, hız limitlerine uymadığı takdirde sürücünün kazanın oluşumunda tam kusurlu olması gerekeceğini beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Şti. vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu kazanın oluşumunda müvekkili şirketin hiçbir şekilde sorumlu olmadığını, kazanın oluşu ile ilgili hiçbir delil ve tanık beyanı olmaksızın sadece davacı taraf sürücüsünün beyanına göre tek taraflı düzenlenen trafik kaza tespit tutanağının esas alınamayacağını, kazaya kesinlikle yola konulan müvekkili şirket dubalarının neden olmadığını, müvekkili şirketin yol yapımında her türlü tedbiri almakta olup kullanılan dubaların rüzgardan uçması ve kazaya neden olmasının mümkün olmadığını, kazada sürücünün olması gerekenden çok daha fazla hızda seyir halindeyken hakimiyetini kaybederek dubalara çarptığını, istenilen hasar bedelinin de fahiş olup kabulünün mümkün olmadığını beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI :
Mahkemece, “…Tarafların kusur durumları ile davacı aracında oluşan hasar bedelinin tespit edilmesi için bilirkişi heyetinden alınan raporun sonuç kısmına göre; ‘…davalı …ne ait 35-51 no.lu il jandarma yolunun Gümüldür yönünden İzmir yönüne 14. Km’ de yapım işini üstlenen davalı … Ltd. Şti elemanlarının kazanın oluşumunda %75 oranında asli kusurlu olduğu, davacı sigorta şirketine kasko poliçesi ile sigortalı olan … plakalı araç sürücüsü …’nın kazanın oluşumunda %25 oranında tali kusurlu olduğu, davaya konu … plakalı araçta yedek parça ve işçilik olmak üzere toplam 6.811,01-TL (KDV dahil) hasar meydana geldiği, davalı …Ltd. Şti elamanlarının kazanın oluşumunda %75 oranında kusurlu olması nedeniyle davalıların söz konusu hasar tazminat tutarının 5.108,24-TL’sinden sorumlu olduğu..’ nun belirtildiği, raporun, kazanın oluşum şekline, sürücü ve davalıların davranışlarına uygun şekilde kusur tespiti yapılması, dava dışı sigortalının aracındaki hasarın yöntemince belirlenmesi nedeni ile yeterli olduğu kanaatine varılarak, davalıların rapora itirazlarının kabul edilmediği, davalı …’nin yargı yolu itirazının, diğer davalı ile arasında özel hukuk sözleşmesi olması, yüklenici diğer davalının idari yargıda taraf olmasının mümkün olmaması nedeni ile kabul edilmediği, davalı …’ nin sorumlu olmadığına yönelik itirazlarının ise 6098 s. TBK’nın 66. maddesinde düzenlenen adam çalıştıranın sorumluluğu kapsamında kabul edilmediği, … ile diğer davalı arasındaki sözleşmede üçüncü kişilere verilen eldeki zararlar gibi zararlardan sorumlu olmadığı yönündeki hükmün davalılar arasındaki iç ilişkide geçerli olup sözleşmenin tarafı olmayan üçüncü kişileri bağlamayacağından …’ nin itirazlarının kabul edilmediği, tüm bu açıklamalara göre davanın kabulüne dair karar verilerek, alacak yargılamayı gerektirdiğinden icra inkar tazminatı talebinin ise reddine karar verilmesi gerektiği, sonuç olarak; DAVANIN KABULÜ İLE; İzmir 25. İcra Müdürlüğünün 2016/7896 sayılı takip dosyasına yapılan itirazın iptaline, takibin kaldığı yerden devamına….” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; “….Davanın görevsiz mahkemede açılması nedeniyle reddi gerektiğini, zira tazminat taleplerinin İYUK 2-1/b maddesi uyarınca idari yargı yerlerinde dile getirilmesi gerektiğini, davanın idari yargı yoluna tabi olduğunu, kaldırım yapımına ilişkin gerekli uyarı ve işaretlemelerin müvekkili idarece yerine getirildiğini, malumları olduğu üzere, binlerce km’lik yol ağının yapım, bakım, onarımından sorumlu müvekkili idarenin sorumluluğu altında bulunan tüm yol ağını ‘her an’ kontrol edebilmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, rüzgar esmesi nedeniyle aniden düşen seyyar dubanın kazaya sebep olmasından dolayı müvekkili idarenin sorumluluğuna gidilemeyeceğini, kazanın mücbir sebepten kaynaklandığının kabulü ile müvekkili idarenin sorumsuzluğuna hükmedilmesi gerektiğini, dava dışı araç sürücüsüne %25 kusur verilmişse de, araç sürücüsünün hız limitlerine uyup uymadığının incelenmesi gerektiğini, hız limitlerine uyulmadığı takdirde, araç sürücüsünün kazanın oluşumunda tam kusurlu sayılması gerektiğini….” beyanla, mahkeme kararını istinaf kanun yoluna getirmiştir.
Davalı … Şti. vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; “….Müvekkilinin çalışma sırasında gerekli özeni gösterdiğini, trafik güvenliğini sağlayacak şekilde gerekli trafik işaretlemelerini yaptığını, müvekkili şirketin, yaptığı çalışmalarda ağırlıklı duba kullanmakta olduğunu, bu dubaların hafif yahut orta şiddetli rüzgarda düşebilecek türden dubalardan olmadığını, kazanın dubaların rüzgardan uçması sebebiyle olduğu iddiasının tamamen gerçek dışı olduğunu, ancak bu beyanlarının hiçbir şekilde dikkate alınmadığını, sadece sürücü refakatiyle tutulan tek taraflı olay yeri tutanağındaki beyanlarına istinaden müvekkiline 5.108,24 TL’ lik bir fatura çıkarıldığını, müvekkiline %75 oranında kusur addedilmiş olduğunu, bu kusur oranının kendilerince kabulünün mümkün olmadığını, bu raporun hangi kriterlere ve verilere göre hazırlandığının meçhul olduğunu, krokide ilk çarpma noktasının, fiziki incelemeler için yol genişliklerinin, fren izlerinin olup olmadığının tespit edilmesi gerektiğini, yine çarpışmadan zarar görmüş ve o esnada yerde atıl vaziyette duran trafik işaretlerinin tespit edilmesi gerektiğini, ayrıca sürücü, rüzgar yüzünden dubaların uçtuğunu iddia ettiğine göre trafik mümziilerince hava-rüzgar durumunu belirten bir değerlendirme de yapılması gerektiğini, bu haliyle, yapılacak yargılamaya katkı sağlamayacak ve sadece kaza yapanın tek taraflı beyanına dayanılarak hazırlanan kaza tespit tutanağına istinaden hazırlanan bilirkişi raporunun hükme esas alınmasının kabulünün kesinlikle mümkün olmadığını, düşse dahi sadece olduğu yere devrilecek olan dubanın, davacı taraf sürücüsünün bu derece dengesini bozmasının ve neticede de bu kadar büyük maddi hasara sebebiyet verecek bir kazanın gerçekleşmesinin mümkün olmadığını, sürücü hız kurallarına uysaydı hiçbir maddi hasar olmadan atlatılabilecek bir olayda sürücünün ağır kusurundan dolayı kazanın gerçekleştiği düşünüldüğünde müvekkili açısından belirlenen kusur oranının çok yüksek olduğunu, davada kusur incelemelerinin, biri ‘otomotiv eğitim görevlisi’ diğeri ise ‘trafik uzmanı’ olan teknik bilirkişilere yaptırıldığını, bu bilirkişilerin hukuki bilgisi olmadığını, zararın doğumu için gerekli olan neden-sonuç ilişkisini belirlemekte yetersiz kaldığını, nedensellik bağı kurulamıyorsa kusuru başka yerde aramak gerektiğini, kazaya sürücü …’nın asli kusurunun sebep olacağının aşikar olduğunu, hükme konu bilirkişi raporunda da sürücünün çalışma yapılan yerdeki uyarıcı trafik işaretlemelerine rağmen hızını asgari düzeye düşürmeden dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareket ederek, kaldırıma çarptığının belirtildiğini; ancak tüm bu ihlallere rağmen her nasılsa davacı yanın sadece %25 kusurlu bulunduğunu, bilirkişiye tevdi edilen görevin teknik konularla sınırlı kalması gerekirken, davaya konu trafik kazasında tarafların kusur oranlarının da bilirkişice belirlenmesinin ve buna göre hüküm kurulmasının doğru olmadığını, tamamen hakimin genel ve hukuki bilgisi ile çözümlenmesi gereken hukuki bir konu olduğunu, ayrıca, ilgili mevzuatta sadece asli- tali kusur ayrımı yapılmış iken bu ayrımda asli kusur oranının ısrarla ‘%75’, tali kusur oranının ise ‘%25’ olarak uygulanmasının da hukukla ve hakkaniyetle bağdaşmadığını, bilirkişi raporunda hasar yönünden yapılan irdelemede ise çarpışma noktalarının uyumlu olduğu kanaatine varıldığını, ancak bilirkişilerin bu kanaatine de katılmanın mümkün olmadığını, değiştirilecek parçalar ve yapılacak işlerin sıralandığı listede ‘arka sağ çamurluk boyasının yapıldığı, sağ arka stop lambasının sökülüp takıldığı ve arka süspansiyonun sökülüp takıldığı’ nın da belirtildiğini, ancak bu tamiratların sürücünün yapmış olduğu kazayla bağdaşmayacak cinsten tamiratlar olduğunu, bu itirazlarının da dikkate alınmadığını, dosyanın ek rapor alınmak üzere yeniden bilirkişiye tevdii edilmesi gerekir iken eksik incelemeye dayalı hüküm kurulduğunu…” beyanla, mahkeme kararını istinaf kanun yoluna getirmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, trafik kazası nedeniyle ödenen maddi hasarın rücuen tahsili için yapılan takibe itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece; yapılan yargılama sonucunda yukarıda yazılı gerekçelerle davanın kabulüne karar verildiği, karara karşı davalı … vekili ve davalı … Şti. vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
Dava şartına yönelik bir istinaf itirazı olması bakımından öncelikle davalı … vekilinin dava konusu uyuşmazlığın idari yargının görev alanına girdiğine yönelik istinaf itirazının değerlendirilmesinde; Anayasa’nın 158. maddesi uyarınca adli ve idari yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözmeye yetkili kılınan Uyuşmazlık Mahkemesi’ nin önüne gelen uyuşmazlıklarda UYM, 2918 sayılı Kanun’un 110. maddesiyle, yargı yolu uyuşmazlıklarına ve bu nedenle de yargılamaların uzamasına neden olan anılan Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarında, yeknesaklığı sağlamak amacıyla ve kamu yararı gözetilerek “adli yargı” yerlerinin görevli kılındığını, AYM’nin de verdiği kararlarda bu durumu Anayasa’ya aykırı bulmadığını belirtmektedir (AYM’nin 26/12/2013 tarihli ve 2013/68-165 E-K sayılı kararı, UYM’nin 11/04/2016 tarihli ve 2016/163-210 E-K sayılı; 24/09/2018 tarihli ve 2018/530-467 E-K sayılı kararları). 2918 sayılı Kanun’un 110. maddesinin gerekçesiyle AYM ve UYM’nin kararları birlikte değerlendirildiğinde, 2918 sayılı Kanun’dan kaynaklanan tüm sorumluluk davalarının adli yargıda görülmesi gerekliliği ortaya çıkmış olup, Yargıtay’ın da güncel uygulamasının bu yönde olduğu anlaşılmıştır (Bu yönde bknz. Yargıtay 4 HD 2021/49 E.-2021/2378 K). Açıklanan nedenlerle davalı … vekilinin bu husustaki istinaf itirazının reddi gerekmiştir.
Her iki davalı vekilinin kusura ilişkin istinaf itirazları değerlendirildiğinde; mahkemece alınan bilirkişi heyet raporunun dosya kapsamındaki kaza tutanağı ve olayın oluşumuna uygun olduğu görülmekle, bu yöndeki itirazların esastan reddine, yine davalı … Şti. vekilinin bilirkişi heyet raporundaki hasar tutarına yönelik itirazları bakımından da; mahkemece dosyada mevcut eksper raporuna, kazanın meydana geliş şekline ve tüm dosya kapsamına uygun bulunan, hüküm kurmaya ve denetime elverişli bilirkişi heyet raporuna göre hüküm kurulmasında usul ve esas yönünden bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşıldığından, bu husustaki istinaf itirazlarının da esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
Bununla birlikte, yerel mahkemece, davacının bu yönde bir talebi de olmadığı halde kararın gerekçe kısmında “alacak yargılamayı gerektirdiğinden” icra inkar tazminatının reddine dair gerekçe, gerek bu yönde bir talep olmaması ve gerekse somut uyuşmazlığa uygun düşmemesi nedeniyle yerinde görülmemiş, ancak esasa etkili bulunmayan bu durum burada yalnızca eleştirilmekle yetinilmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davalı … ve davalı …. Ltd. şirketi vekillerinin istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

1-Davalı … vekili ile davalı … Ltd. şirketi vekilinin İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/646 Esas – 2018/952 Karar sayılı kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince AYRI AYRI ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA;
a) Davalılardan … harçtan muaf olduğundan harç alınmasına yer olmadığına,
b) Davalılardan … Şirketi’nden alınması gereken 348,94 TL istinaf karar harcından peşin alınan 87,00 TL’nin mahsubu ile eksik kalan 261,94 TL’nin bu davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
3-İstinafa başvuran davalılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendileri üzerinde bırakılmasına,
4-HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan gider avansından kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda, HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 02/02/2022