Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/917 E. 2022/549 K. 31.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/917
KARAR NO : 2022/549

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 21/12/2017 (Dava) – 13/12/2018 (Karar)
NUMARASI : 2017/197 Esas – 2018/234 Karar
DAVA : Markanın Hükümsüzlüğü
DAVA TARİHİ : 21/12/2017
KARAR TARİHİ : 13/12/2018
BİRLEŞEN 2017/40 ESAS- 2018/31 KARAR SAYILI DAVA:
DAVA : Markaya Tecavüzün Tespiti, Maddi-Manevi Tazminat
BAM KARAR TARİHİ : 31/03/2022
KARARIN YAZIM TARİHİ : 31/03/2022

İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 13/12/2018 tarihli 2017/197 Esas ve 2018/234 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
ASIL DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; “…”, “…” ibarelerinin tasvir edici mahiyette olduğunu, ancak davalı tarafından tescillenerek kullanıldığını, haksız rekabet edildiğini, bu nedenle davalı adına kayıtlı 2015/65862 nolu 44 ve 45. sınıfta kayıtlı “…”, 2015/65858 nolu aynı sınıflarda “…”, 2014/67948 nolu 44. sınıfta kayıtlı “…”, 2014/16936 nolu 45. sınıfta kayıtlı “…”, 2014/03309 nolu 41. sınıfta kayıtlı “… + şekil” ve 2013/56811 nolu 41, 44. sınıfta kayıtlı “…” ibareli markaların hükümsüzlüğüne ve markalar sicilinden terkin edilmesine karar verilmesini dava ve talep etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili tarafından 2017/40 Esasta davacıya karşı bir marka tecavüz davası açıldığını, kötü niyetle bu davanın açıldığını, markanın usulüne uygun tescillendiğini, davacının dayandığı red sebeplerinin bulunmadığını bildirerek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
BİRLEŞEN 2017/40 ESAS- 2018/31 KARAR SAYILI DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle:müvekkili ile aynı faaliyet alanında, aynı işletme adıyla ve aynı il sınırları içerisinde, müvekkili şirketin fiilen kapsadığı hizmetle aynı hizmeti vermekte olduğunu, müvekkili adına tescilli “…” işletme adını haksız olarak kullandığını, ticari faaliyetinde ayırt edilemeyecek derecede benzer şekilde kullandığını belirterek, müvekkilinin marka hakkına tecavüz niteliğindeki eylemlerinin tespitini, durdurulmasını, müvekkiline ait tescilli marka ve logonun davalıya ait şirket evraklarında, web sitesi alan adı, şirket reklamları ve tabeladan silinmesini, davalının ticaret unvanının terkinini, maddi zararın tespiti ile fazlaya dair haklar saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000 TL maddi tazminat, 45.000 TL manevi tazminat ve 5.000,00 TL itibar tazminatının dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalıdan tahsilini, ilan yapılmasını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle,müvekkilinin “…” markası ile iş sağlığı ve güvenliği temelinde yer alan işyeri hekimliği, iş güvenliği uzmanı ve diğer sağlık personeli hizmeti verdiğini ve ayrıca 2014/03309 nolu “…” ibareli, 2015/65862 nolu “…” ibareli, 2014/16936 nolu “…” ibareli, 2013/56811 nolu “…” ibareli ve 2014/67948 nolu “…” marka tescillerinin sahibi olduğunu belirterek, davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNCE VERİLEN KARAR:
Mahkemece; Asıl dosya yönünden,”….2015/65858, 2013/56811, 2014/67948, 2015/65862 ve 2014/16936 nolu markaların hükümsüzlüğüne, sicilden terkinlerine, 2014/03309 nolu marka bakımından davanın reddine,…” birleşen dosya yönünden,”… Markaya tecavüzün önlenmesi, maddi tazminat ve manevi tazminat davasının reddine….” şeklinde hüküm kurulmuştur.
Karara karşı, davacı birleşen davalı vekili ve davalı birleşen davacı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF NEDENLERİ:
Davacı birleşen davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Ana Dosya (2017/197 E.) Bakımından; ilk derece Mahkemesince hükümsüzlüğünü talep ettikleri beş marka bakımından kısmen kabul kararı verilerek 41. sınıfa kayıtlı olan 2014/03309 sayılı markanın üzerindeki “…” ibaresinin 44. ve 45. sınıflar bakımından tanımlayıcı olduğu ancak 41. Sınıf bakımından doğrudan tanımlayıcı olmadığı belirtilmiştir. Çemberin ortasında yer alan saat kulesi, stetoskop ve baret şekillerinin de eğitim hizmetleri bakımından doğrudan tanımlayıcı olmadığının belirtildiğini, ancak ilk derece mahkemesinin bu gerekçesinin yerinde olmadığını, dosyada mevcut 03.08.2018 tarihli bilirkişi raporunda “Markanın tescilli olduğu 41. Sınıfta bulunan ‘Eğitim ve öğretim hizmetleri’ni ortak sağlık güvenlik biriminin faaliyeti ve iş sağlığı ve güvenliği hizmetinin kapsamı (iş sağlığı ve güvenliği konularında eğitim verilmesi) dikkate alındığında, markanın bir kullanım alanı olarak kabul etmek mümkündür.” şeklindeki açıklama ile ilgili markanın tescilli olduğu 41. sınıfın, iş sağlığı ve güvenliği hizmetleri kapsamında kabul edilebileceğinin belirtildiğini, 6331 S. İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu’nun Çalışanların Eğitimi kenar başlıklı M.17/1’de “İşveren, çalışanların iş sağlığı ve güvenliği eğitimlerini almasını sağlar…” ibaresi ve M.19’da “Çalışanlar, iş sağlığı ve güvenliği ile ilgili aldıkları eğitim ve işverenin bu konudaki talimatları doğrultusunda…” ibaresi ile çalışanların iş sağlığı ve güvenliği konusunda eğitim aldırılmasının zorunlu olduğunun belirtildiğini, aynı kanun M.6/1-a’ya göre de “…Çalışanları arasında belirlenen niteliklere sahip personel bulunmaması hâlinde, bu hizmetin tamamını veya bir kısmını ortak sağlık ve güvenlik birimlerinden hizmet alarak yerine getirebilir.” denilerek işçilerin eğitim almasını da kapsayan iş sağlığı ve güvenliği işlemlerinin OSGB’ler tarafından temin edilebileceğini, İlgili kanunun belirtilen kısımlarından da anlaşılacağı üzere …. olarak hizmet veren firmaların, işyerlerinde işçilere iş sağlığı ve güvenliği konusunda almaları zorunlu olan eğitimleri verdiğinin açıkça ortada olduğunu, bu kapsamda 2014/03309 numaralı markanın da kayıtlı olduğu 41. Sınıfta … hizmetleri bakımından tanımlayıcı olduğunun kabulü ile hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiğini, davalı tarafça istinaf başvuru dilekçesinde özetle İzmir ibaresinin coğrafi kaynak belirtmediği, İzmir’in, …nin meşhur olmadığı, markalarının mutlak tescil engellerine tabi olmadığının belirtildiğini, ancak “…” markalarının “…” ile eşdeğer nitelikte olmadığını, coğrafi kaynak gösterme bakımından “…” markalarının ayrı bir değerlendirmeye tabi tutulabileceğini, ancak “…” markası coğrafi kaynağın yanında 6769 Sayılı Kanun M. 5/1-c gereğince “hizmetlerin diğer özelliklerini” belirten yani hizmetin sunulacağı yeri gösteren ibare de içerdiğini, coğrafi kaynak ve “hizmetin sunulacağı yer” (hizmetlerin diğer özellikleri ibaresi 6769 SK M. 5/1-c) ayrımının birbirinden faklı olduğunu, “…” ibareli marka bakımından yapılan incelemenin de işbu davanın konusu ile aynı hukuki incelemeye tabi olmadığını, davalı tarafın istinaf nedenlerinin yerinde olmadığını, markaların ticari kaynak gösterme -hizmetin kaynağına işaret etme- fonksiyonunu yerine getirmediğini, ilgili müşteri kitlesi bakımından tanımlayıcı olduğu ve hizmetlerini diğer firmaların hizmetlerinden ayırt etme unsurunu yerine getiremediği ve özetle MARKA FONKSİYONUNU yerine getirmediğinin açık olduğunu, birleşen Dosya (2017/40 E) Bakımından ise İlk derece mahkemesince markaya tecavüzün tespiti, maddi tazminat, manevi tazminat ve itibar tazminatı talebi ile birleşen dosya davacısı tarafından açılan davada mahkemece verilen ret kararının yerinde bulunduğunu, ancak birleşen dosya davacısının işbu davada talep etmiş olduğu 5.000 TL itibar tazminatı bakımından mahkemece bir hüküm kurulmadığını, reddedilen 5.000TL itibar tazminatı bakımından tarafları lehine AAÜT gereğince hükmedilmesi gereken karşı vekâlet ücretine de hükmedilmediğini, itibar tazminatının ayrı bir talep olup maddi veya manevi tazminat kapsamında olmadığını, mahkemece ana dosya davalısı tarafından talep edilen 1.000,00 TL maddi tazminat talebinin (belirsiz alacak davası) miktarın belirlenebilir olduğunda dilekçe ile müdeabbih arttırılarak 20.000 TL yapılması neticesinde tarafımıza AAÜT gereğince 20.000 TL üzerinden karşı vekâlet ücreti hesaplaması yapılarak (%12’si 2.400TL ancak AAÜT M.13 gereğince 3.145,00TL) 3.145,00 TL karşı vekâlet ücretine hükmedildiğini, ancak birleşen dosyada tarihsiz bilirkişi raporunda müvekkili şirketin kazancı üzerinden hesaplanan maddi tazminat miktarı 27.019,42 TL olduğunu, AAÜT M.5/2 “Gerek kısmi dava gerekse belirsiz alacak ve tespit davasında mahkemece dava değerinin belirlenmesinden sonra davacı davasını belirlenmiş değere göre takip etmese dahi, yasal avukatlık ücreti, belirlenmiş dava değerine göre hesaplanır.” şeklindedir. Mahkemece maddi tazminat miktarı 27.019,42 TL olarak tespit edilmiş iken birleşen dosya davacısının davasını bu değere göre takip etmeyip talebini 20.000,00 TL’ye yükselmiş olması durumunda tarafları lehine hükmedilecek karşı vekalet ücretinin talep edilen değil tespit edilen bu değere göre 3.242,33 TL şeklinde hesaplanması ve hükmedilmesinin gerekli olduğunu, hükümsüzlük talepli ana dosyada dürüstlük kuralına aykırı herhangi bir durumun söz konusu olmadığını, dava konularının farklı olduğunu, 2014/03309 numaralı markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile mahkemece bu marka hakkında hükümsüzlük kararı verilmediğini, hükümsüzlüğüne karar verilmeyen 2014/03309 numaralı markanın sahibine münhasır hak verecek nitelikte olmadığının açık olduğunu, bu nedenle herhangi bir tazminata hükmedilmemesinin yerinde bulunduğunu, dosyadaki bilirkişi raporlarının çelişmediğini, markaya tecavüz konusunda derdest edilmiş olan davada markanın tescil engeli olup olmadığının incelenmediğini, bu nedenle bilirkişi tarafından yapılması gereken tek şeyin tecavüzün tespiti neticesinde zararın miktarını hesaplamak olduğunu, bilirkişilerin de bunu yaptığını, ilk derece mahkemesi kararının kısmen kaldırılarak; ana dosyada davanın tamamen kabulüne, birleşen dosyada itibar ve maddi tazminat bakımlarından eksik hesaplanan vekalet ücretine hükmedilerek davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı birleşen davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davacı- karşı davalı şirketin, müvekkilinin tescilli markalarına tecavüz niteliğinde eylemlerde bulunması sebebiyle tecavüz niteliğindeki fiillerin durdurulması ve maddi manevi tazminat talepli davanın 2017/40 E. Sayılı dosya ile ikame edildiğini, işbu dosyada bilirkişi kurulu tarafından heyet raporunda müvekkili markalarındaki … ibaresinin marka işlevini yerine getiren unsur olduğu, davacı karşı davalının kullanımının markasal kullanım olduğu, müvekkilinin zararının bulunduğunun tespit edildiğini, dosya karar aşamasında iken davacı karşı davalı tarafından müvekkile karşı hükümsüzlük davası ikame edildiğini, işbu iki davanın, sonradan açılan davacının hükümsüzlük davasında birleştirildiğini, bu kez farklı bir heyetten alınan bilirkişi raporunda İzmir kelimesinin yer ifade etmeye yönelik değil, müvekkilin hizmetini diğer işletmelerden ayırt etmeye yarayan, marka işlevini yerine getiren unsur olduğu kanaatinin bildirildiğini, hal böyleyken dosya kapsamında iki raporun birbiriyle çelişmekte olmasına rağmen, ilk derece mahkemesi tarafından çelişkiyi gideren bilirkişi raporu alınmaksızın ikinci rapora göre hüküm kurularak birleşen davanın reddine, asıl davanın kısmen kabulüne 2015/65858 2013/56811 2014/67948 2015/65862 2014/16936 nolu markaların hükümsüzlüğüne karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, asıl dosya bakımından,2015/65858 2013/56811 2014/67948 2015/65862 2014/16936 nolu markaların hükümsüzlüğüne karar verilmesinin hukuken hatalı olduğunu, bilirkişi tarafından, “…” ibarelerinin tescil edilemeyeceğinin belirtildiğini, ilk Derece Mahkemesi tarafından anılan ibarenin 556 Sayılı KHK nın 7/1- d maddesi anlamında sonuç doğruan sözcüklerden olduğunun belirtildiğini, ancak “…” ibaresinin zaten marka olarak tescil edilmediğini, işbu ibarenin yardımcı unsur olduğunu, Yargıtay, şehir ismi bulunan markanın iptali istemine dayalı davada, talebi kabul eden mahkemenin kararını “Gerçekten ( …) her ne kadar Hatay iline bağlı bir ilçe ise de, bu markanın sahibi bulunan davalının sırf halkı aldatmak kastı ile bu ismi marka olarak aldığı
anlaşılamadığı gibi, esasen … ilçesinin dahi zeytinyağı satışlarında isminden faydalanılacak
derecede örneğin bir Ayvalık, Edremit ve Gemlik gibi şöhret sahibi olmadığı, diğer taraftan bu
ismin sadece bir şehir adı olmayıp, satımı konu mamulün saf ve kaliteli olduğu anlamına geldiğini ve
bu itibarla adı geçen davalının maksatlı bir ekilde bu markayı kullandığı kabul edilemeyeceğinden davacıların markanın da iptaline dair isteklerinin reddine karar verilmesi gerekirken, aksine düşünce
ile yazılı şekilde markanın iptaline karar verilmesi doğru görülmemiştir” gerekçesiyle bozduğunu, kaynak gösteren coğrafi işaretten bahsedebilmek için,12 ibarenin, malın kendisiyle birlikte coğrafi kaynağını belirten tanımlayıcı bir işaret olması, mal ile ilgili yöre arasında bağlantı bulunması gerekmektedir. Bu kapsamda örneğin Rize çayı, Malatya kayısısı gibi ibareler tescil edilemez. Zira tüketiciler nezdinde bu ibareler “Rize çayından üretilmiş çay” “Malatya kayısısından üretilmiş kayısı” olarak algılanacak ve Rize’nin çayı ile, Malatya’nın kayısısı ile meşhur olması sebebiyle, marka olarak tek bir kişinin tekeline bırakılamayacağından, bu başvurular tescil engeliyle karşılaşacağını,
ancak müvekkilinin verdiği “…nin” bu anlamda coğrafi kaynak belirtmesinin fiilen imkansız olduğunu, İzmir’in …nin meşhur olmadığının sabit olup, bu nedenle müvekkilinin markasının mutlak tescil engeliyle karşılaşmasının olanaklı olmadığını, davacı yanın müvekkilin markasının tanınmışlığından yararlanma amacı ile müvekkil markasını iltibas yaratacak şekilde kullandığını, öncelikle “…” ve “…” markasını tescilsiz olarak kullandığını ve işbu markada öncelik hakkı bulunduğunu iddia ederek müvekkilinin 2013/56811 Sayılı marka başvurusuna itiraz eden ve itirazının reddedilmesi üzerine açmış olduğu dava Ankara 3. Fikri Sınai Haklar Mahkemesi 2015/306 E. ve 2016/481 K. Sayılı kararı ile reddedilen davacı/karşı davalı bu kez söz konusu markanı coğrafi kaynak belirttiğinden ve markanın yanıltıcı marka olduğundan ve de tescil edilemeyeceğinden bahisle hükümsüzlük davası ikame edildiğini, davacı müvekkilinin markası ile iltibas yaratarak haksız kazanç elde ettiğini, müvekkilinin uğradığı zararı tazmin etmesi söz konusu olduğunda ise hükümsüzlük davası açarak bu durumdan kurtulmayı amaçladığını, söz konusu marka üzerinde rüçhan hakkı bulunduğunu iddia ederek TPE nezdinde tescilin engellenmesi için dava açan davalı karşı davacının bu kez işbu markanın mutlak tescil engelleri nedeniyle tescil edilemeyeceğini iddia ederek dava açmış olmasının tamamen kötüniyetini gösterdiğini,ilk Derece Mahkemesi’nin 2015 65858 2013/56811 2014/67948 2015/65862 2014/16936 nolu markaların hükümsüzlüğüne karar verilmesinin hukuka aykırı olup, kararın kaldırılmasına ve 2017/197 E. Sayılı dosya bakımından davanın reddine karar verilmesini talep ettiklerini, birleşen 2017/40 esas sayılı dosya bakımından, dosya kapsamında da belirli olduğu üzere tarafımızca ikame edilen 2017/40 sayılı dosyada bilirkişi raporu ile davacı karşı davalının müvekkil markalarına tecavüz ettiğinin belirlendiğini, bu sebeple de davacı yanca dürüstlük kuralına aykırı bir şekilde hükümsüzlük davası ikame edildiğini, müvekkiline ait, hükümsüzlüğe karar verilen bakımından hükümsüzlüğe dair kararın kaldırılmasını ve taraflarınca açılan tazminat davasının kabulüne karar verilmesini talep ettiklerini, 2014/03309 numaralı marka bakımından hükümsüzlük talebinin reddine karar verildiğini, işbu markaya tecavüz hali ve tazminat talepleri bakımından davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, zira davacı karşı davalı yan müvekkilinin tescilli markası ile açıkça iltibas yaratacak şekilde markasal kullanımda bulunduğunu, İlk Derece Mahkemesi tarafından davalının kullandığı logoda “…” ibaresinin yer aldığı ortalama müşterinin …’yı algılayacağı belirtilmekte ise de, davacı karşı davalı … ibaresini kulllanmadan doğrudan müvekkil markasını kendi markasıymış gibi kullandığını, dosya kapsamında sunmuş olduğumuz deliller değerlendirilmeden bu yönde karar verildiğini, davacı karşı davalının arama motorunda bulunan görselleri ve web sitesinin “…” oluşu kullanılan faturalar hükümde irdelenmediğini bildirerek, ana dosya bakımından 2015/65858 2013/56811 2014/67948 2015/65862 2014/16936 nolu markaların hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine dair verilen kararın kaldırılmasını ve davanın reddine karar verilmesini, birleşen dosya bakımından, davanın yeniden görülmesi için 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353-(1)-a)-6) maddesi gereğince; dosyanın mahkemesine gönderilmesine karar verilmesini istemiştir.
DELLİLERİN DEĞERLENDİRMESİ VE GEREKÇE:
Asıl dava, markanın hükümsüzlüğü, birleşen dava markaya tecavüzün tespiti, maddi-manevi tazminat ve itibar tazminatı istemine ilişkindir.
Mahkemece, asıl davanın kabulüne, birleşen davanın reddine karar verilmiş, hüküm taraf vekillerince istinaf edilmiştir.
İstinaf incelemesi HMK.nun 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleri ile sınırlı olarak ve kamu düzeni yönünden yapılmıştır.
6100 sayılı HMK’nın 297/2. maddesi “Hükmün sonuç kısmında, gerekçeye ait herhangi bir söz tekrar edilmeksizin, taleplerden her biri hakkında verilen hükümle, taraflara yüklenen borç ve tanınan hakların, sıra numarası altında; açık, şüphe ve tereddüt uyandırmayacak şekilde gösterilmesi gereklidir.” şeklinde düzenlenmiştir. Aynı mahkemenin birleşen 2017/40 Esas- 2018/31 Karar sayılı dosyasının işbu dava ile birleştirilmesine karar verildiği halde, birleştirilen bu davadaki davacı taleplerinden itibar tazminatı hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmemiştir.
Bu durumda, mahkemece, her bir davadaki talep hakkında değerlendirme yapılarak ayrı ayrı hüküm kurulması gerekirken, yazılı şekilde birleşen davadaki itibar tazminatı hakkında hüküm kurulmaması doğru olmamıştır.
Açıklanan nedenlerden ötürü, taraf vekillerinin istinaf başvurularının kamu düzenine ilişkin resen gözetilecek sebeplerden ötürü kabulü ile kararın kaldırılmasına aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Taraf vekillerinin ilk derece mahkemesinin kararına ilişkin istinaf başvurularının yukarıda açıklanan nedenlerle kamu düzeni yönünden 6100 sayılı HMK’nın 353-(1)-a)-6) maddesi gereğince ESASTAN KABULÜNE,
2-6100 sayılı HMK’nın 353-(1)-a)-6) maddesi gereğince; İzmir Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 2017/197 Esas – 2018/234 Karar sayılı karar sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Dosyanın açıklanan eksikliklerin giderilmesi için 6100 sayılı HMK’nın 353-(1)-a-)-6) maddesi gereğince mahkemesine GÖNDERİLMESİNE,
4-İstinaf edenler tarafından yatırılan istinaf karar harcının talebi halinde ve ilk derece mahkemesi tarafından istinaf eden ilgilisine iadesine,
5-İstinaf edenler tarafından istinaf başvurusu için yapılan giderlerin, esas hükümle birlikte ilk derece mahkemesi tarafından yargılama giderleri içinde değerlendirilmesine,
6-Kararın 6100 sayılı HMK’nın 359-(4) maddesi uyarınca; ilk derece mahkemesi tarafından taraflara tebliğine,
7-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
8-Kararın kaldırılması sebep ve şekline göre taraf vekillerinin sair istinaf nedenlerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,
İlişkin; 6100 sayılı HMK’nın 353-(1)-a)-6) maddesi gereğince dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda kesin olmak üzere 31/03/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.