Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/908 E. 2022/64 K. 19.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/908
KARAR NO : 2022/64

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/01/2015 (Dava) – 18/09/2018 (Karar)
NUMARASI : 2015/104 Esas – 2018/994 Karar
DAVA : Haksız Rekabetin Tespiti, Önlenmesi, Maddi Tazminat
BAM KARAR TARİHİ : 19/01/2022
KARARIN YAZIM TARİHİ: 19/01/2022

İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 18/09/2018 tarihli 2015/104 Esas ve 2018/994 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin İzmir’de mukim bir şirket olduğunu, kuru kayısı, kuru incir işlenmesi, paketlenmesi, tüketiciye ulaşması aşamalarında çok uzun yıllardır faaliyet göstermekte olduğunu, müvekkili tarafından icat edilen kuru meyve birleşimlerinden oluşturulan bu ürünlerin glutensiz, şekersiz, koruyucu içermeyen ürünler olup çeşitli meyve ve yemişlerin özel teknik ve formüller ile karıştırılarak preslenmesi ve paketlenmesi yöntemiyle oluşturulduğunu, bu nedenle tüm dünyada kullanılan yöntemlerden farklı yollarla üretildiğini, müvekkilinin “…” ismini bir marka haline getirerek tanınmasını sağlamış olduğunu ve Türk Patent Enstitüsü nezdinde de tescil ettirdiğini, müvekkili şirketin davalı … ile akdetmiş olduğu hizmet sözleşmesinin 4. maddesinin (o) bendi içeriğinin kriterlere uygun ve geçerli olduğunu, davalı …’in müvekkilinin müşteri çevresine, iş ve üretim sırlarına ait bilgileri kullanarak önceden zeytinyağı ve zeytinyağı özlü sabun üretimi işinde faaliyet gösteren davalı … firmasında çalışmaya başlamasını takiben bu davalı şirketin kuru meyve üretim işine girerek müvekkili tarafından sağlıklı atıştırmalık konsepti dahilinde geliştirilen yeni ürün ve paketleri neredeyse birebir taklit edilerek piyasaya sunduğunu, zarar verme kastının ortada olduğunu, davalı …’un diğer davalı …’i istihdam etmesini takiben İzmir’de bulunan şubesini açtığı, şubenin amaç ve konusunun dondurulmuş veya kurutulmuş meyve ve sebzelerin imalatı olarak tescil edildiğini, müvekkilinin bu durumu farketmesini takiben davalılara 21.01.2014 tarihli ihtarnameyi çektiğini, davalı …’in müvekkili nezdinde “işletme müdürü” ve “sorumlu denetçi” pozisyonunda çalışmış olduğunu, iş tanımı gereği her aşamada işlere dahil olup, her türlü ticari sırra vakıf olduğundan, diğer davalı …’un söz konu ticari sırları kullanarak …’in istihdamını takiben müvekkili ile aynı iş kolunda faaliyette bulunmaya başlayıp kuru meyve üretim işine girdiğinin açık olduğunu, …’in müvekkili şirkette ürün içeriklerinin oluşum sürecine dahil olduğunu, müvekkilinin kendi ürünlerine vermiş olduğu “…” isminin davalı … tarafından da ürünlerinin üzerinde birebir kullanıldığını, müvekkiline ait ambalaj ve etiketlerin taklit edilerek aynı gramajda (30 gr) kuru yemiş ve meyve karışım ve kombinasyonlarının tıpatıp aynılarının piyasaya sürüldüğü, bu kombinasyonların …’in davalıda çalışmaya başlamasını takiben olduğunu, müvekkilinin uzun sürede emek harcayarak ürettiği yuvarlak paket tasarımlarına tüketicilerin hem yurtiçinde hem yurtdışında alışmış olduğunu, davalı …’un da müvekkilinin yarattığı bu görsel imajdan haksız olarak faydalandığını, ihtarnameyi takiben kısa bir süre sonra ise paketlerinden “…” ibaresini çıkararak yerine “…” ibaresini kullanmak ve ürünün gramajını da 30 gr’den 25 gr’a düşürmek suretiyle satmaya devam ettiğini, ancak ürün içeriklerinde bir değişiklik yapmadığını, davalı …’un davalı …’in …’dan ayrılması sonrasında dahi söz konusu haksız ve hukuka aykırı eylemlerine devam ettiğini, TTK madde 55/b/3’e göre işçileri, vekilleri veya diğer yardımcı kişileri, işverenlerinin veya müvekkillerinin üretim ve iş sırlarını ifşa etmeye veya ele geçirmeye yöneltmenin dürüstlük kuralına aykırı bir haksız rekabet durumu oluşturduğunu, …’in tüm bu sürece dahil olduğunun dilekçelerine ek yazışma örneklerinden de anlaşıldığını, müvekkilinin ürünlerin dünyadaki en büyük gıda fuarlarındaki tanıtımında da davalı …’in yeralmış olduğunu, bu bilgi ve yöntemler kullanılarak, Ekim 2013 tarihinde gerçekleşen uluslararası fuarda davalı … tarafından üretilen taklit ürünlerin standsız olarak tanıtıldığını, fuar katılımcılarından ve potansiyel müşterilerden davalının ürünlerinin müvekkilinin ürünleri sanıldığı yönünde çeşitli yorumlar ve sorular geldiğini, davalı ürünlerinin iltibas yaratmış olduğunun aşikar olduğunu, açıkça kötü niyetli olarak haksız rekabet teşkil edecek eylemlerde bulunmaya devam edildiğini, davalı …’un müvekkilinin müşterilerine yanaşarak ürünlerini daha ucuza satabileceğini beyanla müvekkilinin müşteri çevresini yanıltıcı açıklamalarda bulunarak itibarını kötülemeye çalıştığını, TTK madde 55/5’e göre kendisini, mallarını, iş ürünlerini, faaliyetlerini, fiyatlarını, gerçeğe aykırı, yanıltıcı, rakibini gereksiz yere kötüleyici veya gereksiz yere onun tanınmışlığından yararlanacak şekilde, başkaları, malları, iş ürünleri veya fiyatlarıyla karşılaştırmak ya da üçüncü kişiyi benzer yollardan öne geçirmek şeklindeki dürüstlük kuralına aykırı eylemlerin haksız rekabet durumunu oluşturduğunu belirterek, davalıların Türk Ticaret Kanunu 55.madde ve devamı hükümlerini ihlal etmelerinden dolayı zararların bu aşamada belirlenmesinin mümkün olmaması sebebiyle, HMK’nın 107. maddesi uyarınca toplanacak delillere göre belirlenecek alacağa ilişkin fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 100.000 TL maddi zararın ve oluşmuş maddi manevi tüm zararların tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı şirket vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili tarafından kuru meyve ve kuruyemiş birleşiminden oluşan geleneksel olarak yıllardan beri tüketilegelen gıda ürünlerinin imal edildiğini, kuru meyve ve kuruyemiş birleşimiyle elde edilen bu ürünlerin ne davacı ne de müvekkili tarafından keşfedilen yeni ürünler olmayıp dünya piyasasında da mevcut olduğunu, pazarda dahi satıldığını, müvekkilinin ürünlerinde “…”, “…”,”…” “…” markalarını ve kendi adına tescilli olan tasarımını kullandığını, bu markalarda ve tasarımda iltibasa neden olan hiçbir unsur mevcut olmayıp müvekkili aleyhine aynı nedenlerle haksız rekabete dayalı İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’ nin 2015/15 E. sayılı dosyasından da dava açıldığını ve müvekkiline ait tasarımın hükümsüzlüğüne karar verilmesinin talep edildiğini, bu çerçevede derdest bir dava bulunduğundan işbu mahkeme nezdinde açılan davanın dava şartından dolayı reddi gerektiğini, zira her iki davadaki taleplerin de haksız rekabet hükümlerine dayandığını, İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’ndeki davada her ne kadar “tasarıma tecavüz nedeniyle tazminat” talep edildiği belirtilmiş olsa da aslında aynı vakıalar ileri sürülerek “haksız rekabet hükümleri çerçevesinde tazminat” talep edildiğini, ürünün davacı tarafından icat edilen bir ürün olmayıp geleneksel olarak yıllardan beri birlikte tüketilen mamullerin bir araya getirilmesiyle elde edildiğini, pazarlarda dahi satıldığını, davacının ürünü kendi keşfi gibi lanse etmeye çalıştığını, ürünlerin yıllardan beri dünya piyasasında mevcut olup ülkemizde aynı mantığı taşıyan; cevizli sucuk, kayısı/üzüm/dut pestili gibi geleneksel gıdalar olarak yıllardan beri üretildiğini, bu çerçevede müvekkilinin bu ürünün imalatını yaparken davacının ticari sırlarından yararlanmasının söz konusu olmayıp, gıda sektöründe çalışan her girişimcinin aklına gelebilecek bir atılım olduğunu, müvekkilinin haksız rekabet teşkil eden hiçbir eylemi olmayıp, ürünlerinin davacı ürünleri ile karıştırılmasının da mümkün olmadığını, tescilli bir tasarımın sahibi tarafından kullanılmasının haksız bir eylem olarak yorumlanamayacağını, dünya piyasasındaki örneklerden de anlaşılacağı gibi bu ürünlerin genellikle yuvarlak formda olduğunu, yuvarlak formda bir ürünün ambalajının da yuvarlak olmasının son derece makul olduğunu, müvekkilinin kendi ürünleri arasında standart bir görünüm sağladığı, başka bir deyişle müvekkilinin etiket tasarımı diğer tasarımlardan farklılık sağlarken aynı zamanda kendi ürün çeşitliliği içinde standart bir görünüm sunduğunu, üzerinde “…” markasının dikkat çekici olarak yer almakta olduğunu, müvekkiline ait ürünler yurtdışına pazarlandığından üzerlerinde İngilizce ifadeler kullanıldığını, Türkçe hiçbir ibareye yer verilmediğini, çift taraflı etiket kullanıldığını, davacı tarafından kullanılan etiketlerde ise, Türkçe ifadeler yer almakta olup “…” ibaresinin küçük bir şekilde yer aldığını, tek taraflı etiket kullanıldığını, etikette standart bir renk kullanımı da olmadığını, içerisinde ceviz ve incir olan bir ürünün etiketinde ceviz ve incir görselinin kullanılmasının son derece makul olup ürün kutularının ise üzerlerindeki yazı, karakter, resim ve markalar bakımından hiçbir benzerliği olmadığını, hiçbir kabul anlamına gelmemek üzere ürün etiketlerinin yuvarlak olması dışında hiçbir benzerliğinin söz konusu olmayıp müvekkilinin “…” ibaresini kullanarak halihazırda hiçbir üretiminin olmadığını, bu adın Akdeniz ülkelerinde ve özellikle İspanya’da yaygın olarak tüketilen bir atıştırmalık gıda anlamında olduğunu beyanla, davanın reddini talep etmiştir.
Diğer davalı …’in davaya cevap vermediği anlaşılmıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI :
Mahkemece; “…. davacının kendi buluşu olarak beyan ettiği ürünlerin uzun yıllardan beri yurt içi ve yurt dışında geleneksel ve endüstriyel olarak üretildiği, üretiminin özellik arz etmediği ve anonim ürünler olduğunun belirtildiği, ayrıca davacının ürünlerdeki nem oranı, gramaj ve paketleme ve ürün kombinasyonu gibi kendine özgü olduğunu belirttiği hususların yine de ürünlerde özgünlük oluşturmayacağı, özel bilgi gerektirmediği, tüm gıda mühendislerinin benzer üretim yapabileceklerinin belirtildiği, bu belirlemeler kapsamında özellikle son iki raporda belirtildiği üzere ürünlerin davacının buluşu olmaması ve anonim ürünler olması nedeniyle davalı …’nin, davacının ticari sırlarını elde ederek rekabet yasağını ihlal ettiği sonucuna varılamayacağı, çünkü davacının korunması gerekli ticari bir sırrı bulunmadığının anlaşıldığı, bu nedenle bu davalıya yönelik davanın reddinin gerektiği, davalı şirket yönünden uyuşmazlık değerlendirildiğinde; davalının anonim ürün olan dava konusu ürünleri üretmesinde bir engel olmadığı, belirtildiği üzere davalı …’nin davalı şirkete, davacının korunması gerektiği ticari sırrı vermediği, herkesin bu ürünleri üretebileceği, davacının bu ürünlere yenilik ve özgünlük katmadığı, raporda da belirtildiği üzere birkaç kriter yönünden de farklılık arz ettiği anlaşıldığından, bu davalı yönünden de davanın reddinin gerektiği, ayrıca mali müşavir bilirkişinin davacının ticari defterlerinde yaptığı incelemelerde; dava edilen dönemde, davalının bu ürünleri üretip satmaya başlamasından sonra belirgin düşüşler olmadığı, yüzdelik düşüşler olmasına rağmen, rakamsal düşüşlerin davacının zararı olduğu anlamına gelmeyecek miktarda olduğu, küçük miktarlı düşüşlerin serbest piyasa şartlarında oluşacak değişimler olduğu kanaatine varıldığı, tüm bu açıklamalara göre HER İKİ DAVALI YÖNÜNDEN DAVANIN REDDİNE….” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili tarafından, “….Mahkemenin davayı davalı … bakımından, TBK 444. maddesi uyarınca reddettiği, halbuki bu davaya dayanak oluşturan taleplerinin …’in iş sözleşmesindeki rekabet yasağı maddesini ihlali sebebine dayanmayıp, bu davanın Türk Ticaret Kanunu ile yasaklanan haksız rekabet eylemlerinin sona erdirilmesine ilişkin bir dava olduğu, bir iş hukuku davası olmadığı, yıllardır zeytinyağı ve sabun işleri yapan davalı …’un müvekkilinin işletme müdürü olan davalı …’i işe aldıktan sonra ilk adım olarak hemen bir şube açmış olup, şubenin konusunun da ne tesadüftür ki ‘dondurulmuş veya kurutulmuş meyve ve sebzelerin imalatı (kuru kayısı, kuru üzüm, kuru bamya, kuru biber vb.)’ olarak tescil edildiği, davalı …’un …’den hem ürün içeriklerini hem diğer ticari sırları öğrendikten sonra kötüniyetli olarak haksız kazanç elde etmek için müvekkilinin ürünlerinin aynısını ürettiği, benzer resimler koyup İngilizce dilindeki imla hatalarını da dahi kopyaladığı, …’in ürünlerin sadece içeriği ve üretimine değil, pazarlama stratejilerine ve en önemlisi de müşteri listesine de vakıf olduğu, potansiyel müşterilerden dahi haberdar olduğu, akabinde davalı …’un, müvekkilinin müşterilerine erişim sağladığı, kendisinden çok önce bu ürünleri üretip satan müvekkili için taklit diyerek itibarını zedelediği, bu hususta müşterilerinden gelen yazışmaların tercümelerinin de dosyada mevcut olduğu, yapılan bu ucuz ve kalitesiz ürünlerin tüketiciler tarafından karıştırılarak müvekkilinin itibarının sarsıldığı, haksız rekabetin etkisiyle ticari olarak işlerin kötüye gitmesi sonucu müvekkilinin 4000 m2 kapalı alanda kurulu fabrikasını kapatmak durumunda kaldığı, bütün eylemler ‘haksız rekabet’ ile birebir olarak örtüşmekteyken, mahkemenin davayı reddetmiş olduğu, hiçbir zaman bu davada ‘işçinin iş sözleşmesinin rekabet etme yasağı’ maddesinden bahsetmedikleri, bu davanın TTK 54. ve devamı kapsamında bir haksız rekabet davası olup bu hususun, dilekçelerinin ve delillerinin hiçbir şekilde incelenmediğini, mahkemenin sadece ‘ürünler’ açısından karar verdiği, diğer müşteri bilgileri, üretim metodları gibi diğer ticari sırlara ilişkin hiçbir inceleme yapmadığı, teknik üretim sırları, üretim yöntemleri, kimyasal formüller, kalite kontrol usül ve yöntemleri, araştırma geliştirme planlarının yanısıra müşteri listeleri, maliyet bilgileri, geleceğe yönelik stratejik planlar, pazarlama stratejilerinin de ticari sır olduğu, kabul manasına gelmemekle birlikte, bir an için ürünlerin herkesin ürettiği ürünler olduğu düşünülse bile, bir şirketin müşteri portföyü, pazarlama stratejileri ve fiyatlarının da mı ticari sır olmadığı, son olarak; mahkemenin davalılar yararına takdir edilen 10.750 TL vekalet ücretinin davacıdan alınıp davalılara verilmesine dair kararının da hatalı olduğu, zira dava 2015 senesinde açılmış olup davalı … ne kendisi ne de vekil atayarak davaya katılmadığı, daha sonra 8 Haziran 2018 tarihinde Av. … vekil olarak atanmış olup sadece kararın açıklandığı duruşmaya katıldığı, davaya hiçbir katkısı olmadığı halde vekalet ücreti ödetilmesinin hukuka aykırı olduğu….” gerekçeleriyle mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; davalı … yönünden 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 444. ve devamı maddeleri uyarınca işçinin rekabet yasağına dayalı olarak açılan cezai şart alacağının tahsili, davalı şirket yönünden ise TTK’ nın 55 vd. maddelerinde düzenlenen haksız rekabet hükümlerine dayalı olarak haksız rekabetin önlemesi ve maddi tazminat istemlerine ilişkindir.
Mahkemece; yapılan yargılama sonucunda yukarıda yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verildiği, karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmaktadır.
Davalı …, davacı şirkette işletme müdürü-sorumlu denetçi olarak çalışmış olup, davacının iddialarının; bu davalının davalı şirkette işe başlamasından sonra ticari sırlarının kullanılarak daha kalitesiz malzemeyle düşük fiyatla kendi ürünleri ve pazarlama stratejileri taklit edilmek suretiyle haksız rekabete başlandığı yönündedir. Davacı vekili, davalıların müvekkilinin müşteri portföyünü elde etmek kastıyla şube açtıklarını da ileri sürmüştür.
Davalı taraf ise, sözkonusu ürünlerin geleneksel olarak yıllardan beri tüketilen, pazarlarda dahi satılan, üretimi teknik bilgi gerektirmeyen gıda ürünleri olup, müvekkilinin Türkiye’de değil, sadece yurtdışına satış yapmakta olduğunu, hangi sırrın kullanıldığına dair davacı tarafça açıklama yapılmadığını, bir kimsenin rekabet içindeki iki şirkette çalışmasının haksız rekabet yapıldığını göstermediğini, müvekkili tarafından davacı ürünlerindeki “…” ifadesinin değil “…”, “…” ifadelerinin kullanılmakta olduğunu, kaldı ki …’ın İspanyolca atıştırmalık anlamında olduğunu, ayırt edicilik niteliğinde olmadığını, ürünlerin karıştırılmasının mümkün olmadığını, kendi ürünlerinde “…” ibaresinin ön planda olup,… markasının dikkat çekici olduğunu, çift taraflı etiket kullanıldığını, içerisinde ceviz ya da badem vs.olan bir ürünün görselinde bu meyvelerin olmasının doğal olduğunu, ürün kutularının da yazı, resim, marka olarak çok farklı olduğunu, davacının zararı ya da kusuru ispata dair bir delil sunmadığını, davalı …’in davacıdan ayrıldıktan sonra başka yerde çalışmış olup sonrasında müvekkili şirkette işe başladığını, SGK kayıtlarının incelemesini beyan ettiği görülmüştür.
Taraflar arasındaki İzmir Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2015/15 E. sayılı dosyasındaki davada, davacı tarafından davalı şirkete karşı ambalaj ve etiket tasarımının hükümsüzlüğü ve aynı sebepten haksız rekabete dayalı tazminat isteminde bulunulduğu, davanın reddi yönünde verilen kararın istinaf ve temyiz incelemeleri sonucunda onanarak kesinleştiği görülmekle, işbu davadaki talebin ise; davacının eski işçisinin davalı şirkette işe başlamasına dayalı ve davacı şirketteki iş, üretim, pazarlama vs. ticari sırlarının bu kişi ve davalı şirket tarafından haksız yere kullanılarak daha düşük kaliteyle daha ucuz ve benzer içerikte ürünler üretilmesine dayalı haksız rekabet hükümleriyle tazminat istemine ilişkin olduğu anlaşılmakla, konusu farklı eldeki dava bakımından dava şartlarının mevcut olduğu görülmüştür.
Dava dilekçesi içeriği incelendiğinde, davacı vekilinin istinaf dilekçesinde davalı … bakımından TBK 444. maddesi hükümlerinin irdelenmesinin yersiz ve hatalı olduğu yönündeki itirazlarının reddi gerekmiştir. Zira, dava dilekçesinde açıkça işçiyle yapılan rekabet sözleşmesinden ve şartlarının geçerliliğinden bahsedilerek anılan davalı hakkında bu kapsamda da ileri sürülen iddialar bulunduğu sabit olup, sözkonusu iddiaların davayı iş hukuku davası haline getirmeyeceği de açıktır. Bunun yanı sıra, mahkemece TTK’nın haksız rekabete ilişkin hükümleri de tartışılmış ise de, sözkonusu inceleme ve değerlendirmeler eksik incelemeye dayalı olup, dosyanın mevcut kapsamı itibariyle ve alınan yetersiz bilirkişi raporlarına göre bir karar verilmesi ise mümkün değildir. Şöyle ki;
Dava konusu ürünlerin içeriğinin anonim olması bakımından üretim sırrı teşkil etmeyeceğine dair gıda mühendisi bilirkişi ağırlıklı heyetten alınan raporlar doğrultusunda davacının korunması gerekli ticari bir sırrı bulunmadığı şeklinde varılan sonuçta ürün içerikleri itibariyle yeterli inceleme yapılmış olması nedeniyle bir isabetsizlik olmamakla birlikte, ürünlerin içeriği dışındaki diğer sebeplere dayalı haksız rekabet iddiaları bakımından ve davalı …’in rekabet yasağına aykırı eylemlerine dair iddialar bakımından mahkemece yeterli inceleme ve araştırma yapılmadan, bu yönde hiçbir bilirkişi incelemesi de olmaksızın verilen karar eksik incelemeye dayalı olmuştur. Mahkemece yapılması gereken iş; davalı …’ e ait tüm SGK kayıtları da dosya içine alınıp (davacıdan sonra davadışı başka bir şirkette çalıştığı iddiası da araştırılıp, rekabet yasağına ilişkin sözleşmedeki süre de dikkate alınarak) sözleşmedeki rekabet yasağına dair hükümler, davalının iş pozisyonu, davacının müşteri portföyü, fuar, maliyet bilgileri gibi mali sırları, kalite kontrol usulleri, pazarlama stratejileri gibi işletme sırları kapsamında sahip olabileceği bilgilerle davalı şirketteki çalışmasının rekabet yasağına aykırı bir durum oluşturup oluşturmayacağının belirlenmesi, davacının bu yönlerden zarar görmesi ya da zarar ihtimalinin bulunmasının sözkonusu olup olmadığının saptanması, bu hususta davalı defterleri de incelenmek ve davalı …’nin çalışmaya başlamasından sonra davalı müşteri portföyü bakımından davacı iddiaları ve raporlara itirazları bakımından da değerlendirme yapılmak suretiyle yeni bir bilirkişi heyetinden ayrıntılı ve hüküm kurmaya elverişli rapor alınmasından ibarettir.
Davacı vekilinin, davalı … vekilinin vekalet ücreti alacağına hak kazanmadığı yönündeki itirazlarının ise, karar kaldırma nedenine göre şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacı vekilinin istinaf itirazlarının kısmen kabulü ile, yerel mahkeme kararının HMK 353/1-a-6. madde uyarınca kaldırılarak dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf itirazlarının KISMEN KABULÜ ile, İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/104 Esas – 2018/994 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
3-Davacı vekilinin sair istinaf itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,
4-İSTİNAF AŞAMASINDA; davacı tarafından yatırılan 35,90 TL istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine,
5-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda ele alınmasına,
6-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
7-Kararın taraflara tebliği, harç ve gider avansı işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK 353/1-a-6 maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi. 19/01/2022