Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/805 E. 2022/122 K. 26.01.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/805
KARAR NO : 2022/122

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KARŞIYAKA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 24/03/2015 (Dava) – 24/10/2018 (Karar)
NUMARASI : 2015/189 Esas – 2018/451 Karar
DAVA : Genel Kurul Kararının İptali
DAVA : Sermaye Arttırımı Kararı Tescilinin İptali
BAM KARAR TARİHİ : 26/01/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 26/01/2022

İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesinin 24/10/2018 tarihli 2015/189 Esas ve 2018/451 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Asıl davada davacı vekili, müvekkili …’nun bu şirketi kuran kişi olduğunu, şirketi bugünkü çalışır haline getirmiş iken rahatsızlandığını ve şirketin idaresinden çekilmek zorunda kaldığını, ancak kardeşinin çocukları olan şimdiki yönetim kurulu üyeleri … ve …’in aile şirketini ele geçirmek istediklerini, müvekkiline yıllardır kar payı vermediklerini, işbu davada 27/12/2014 tarihli olağan genel kurul toplantısının gündem maddelerinin tamamının iptalini istediklerini, zira, toplantıya çağrı usullerinde hata yapıldığını, ilanın 12/12/2014 tarihinde yapıldığını ve geçersiz olduğunu, çağrının iadeli taahhütlü mektupla yapılması gerekirken bu şekilde yapılmadığını, toplantının isminin olağan genel kurul olduğunu, yıl içerisinde yapılan genel kurulların olağanüstü genel kurul olarak isimlendirildiğini, müvekkilinin toplantıya adi mektupla çağrıldığını, müvekkilinin bu toplantıya gittiğini, ancak kendisine şirketin faaliyet ve bilanço hesaplarının genel geçici mizanları hakkında bir bilgi verilmediğini, müvekkiline bir 2013 yılı bilançosu ve gelir tablosunun tarihsiz bir mektupla şirket ünvanı olmadan, gündem maddeleriyle beraber gönderildiğini, bunların çok kısa özet tablolar olduğunu, 27/12/2014 tarihli olağan genel kurul toplantısına katılan müvekkilinin her bir gündem maddesini kabul etmediğini, red oyu vererek ve komisere belirterek olağan genel kurul tutanağına hükümet komiserine yazdırdığını, denetçinin 18/07/2013 tarihli olağan genel kurul toplantısında seçilmediğini, denetçi olmadan 18/07/2013 tarihinden itibaren artık rapor verilemeyeceğini, denetçi olmadığından şirket yönetim kurulunun faaliyet raporu ve bilanço ile gelir tablosunun görüşülmesinin yapılamayacağını, bunun kanuna aykırı olduğunu, denetçi …’un şirketin SMMM’si olduğunu, ayrıca aynı kişinin 01/07/2012 tarihinden itibaren denetçi olamayacağını, tarafsız olamayacağını, denetçi ve muhasebeci olarak aynı kişinin görevlendirilemeyeceğini, şirket denetçisi olmadığı halde 27.12.2014 tarihli genel kurulda denetçi raporu verildiğini ve ibra edildiğini, şirket yönetim kurulunun 3 kişi ile temsil edileceği ana mukavelede ve kanunda belirtilmiş iken, azınlık hissesi olan müvekkilinin YTTK 360.maddesine göre aday olmasının önerilmediğini, gündem madde 3’de yönetim kurulunun 2013 yılı yıllık faaliyet raporunun ve denetçi raporlarının, gündem madde 4’de bilanço ve kar zarar hesaplarının, gündem madde 5’de yönetim kurulu ve denetçinin ibrası, gündem madde 6’da sermaye arttırımı kararı genel kurulun onayına sunulduğu, gündem madde 8’de denetçiliğe …’un seçilmesinin teklif edildiği, sermaye arttırımı ile ilgili olarak yönetim kurulunca 2015 yılının beklenen ekonomik sıkıntıları ve yurt dışı müşterilerin bilançoları inceleyerek yüksek borçluluğu sebebi ile sözleşme imzalamaktan kaçınmalarının gerekçe olarak gösterildiğini, bunların sermayenin arttırılmasının gerekçesi olmadığını, toplantıdaki gerekçelerin bilançodaki rakamlarla uyuşmadığını, şirket ortaklarına ait alacağın şirketin borcu olarak muhasebe nezdinde alınamayacağını, ortakların şirkete borç para veremeyeceklerini, sermayenin arttırılmasına gerek bulunmadığını, azınlık hissedarı olan müvekkilinin, eğer red oyu kullanmasına rağmen sermaye arttırımı kabul edilirse, bu durumda ödeme şeklini önerge olarak sunduğunu ve ödeyebileceği tarihleri belirttiğini, bu önergesinin de reddedildiğini belirterek, 27/12/2014 tarihli olağan genel kurul toplantısında alınan tüm kararların iptaline ve butlanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Birleşen davada davacı vekili dava dilekçesinde özetle; … …AŞ 2013 yılına ilişkin olağan genel kurul toplantısının 27.12.2014 tarihinde yapıldığını, yönetim kurulunun sermaye arttırımı tadil tasarısı hakkında 13.01.2015 tarihinde oy birliğiyle 3 nolu kararın alındığını, 20.01.2015 tarihinde tescil işleminin gerçekleştirildiğini, …nün tescil işlemini yaparken TTK 32. maddesi gereğince tescili istenen sermaye arttırımı işleminin kanun şartlarına uygun olup olmadığını incelemekle yükümlü olduğunu, ancak bu yükümlülüğe aykırı davrandığını, bu nedenle alınan sermaye arttırımı kararının kanuna aykırı olması nedeniyle iptalinin zorunlu olduğunu, 27.12.2014 tarihli olağan genel kurul hazirun cetvelinde hamiline ve nama yazılı hisse senetlerinin belirtilmediğini, 800 adet hamiline yazılı hisse senedinin 2013 yılına ait 27.12.2014 tarihinde yapılmış olan olağan genel kurul toplantısına ait hazır bulunanlar listesinde belirtilmediğini, bu nedenle toplantı tutanağının şeklen ve esasen yanlış ve TTK’ya aykırı olarak tanzim edildiğini, hazır bulunanlar listesinde 800 adet hamiline yazılı hisse senedi yokmuş gibi yapılarak tamamı nama yazılı hisse senediymiş gibi gösterildiğini, 800 adet hamiline yazılı hisse senedi sahibinin toplantıda hazır bulunmaması nedeniyle oylanan tüm maddelerin oy nisaplarının yanlış olduğunu, hamiline yazılı hisse senetleri sahiplerine de toplantının bildirilmesinin gerektiğini beyanla, …ne kayıtlı … … A.Ş.’ nin 27.12.2014 tarihli olağan genel kurul toplantısındaki sermaye arttırımı kararının ve yönetim kurulu sermaye arttırımı tadiline ilişkin 13.01.2015 tarih, 03 nolu kararının yasaya uygun olmayan tescilinin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Asıl davada davalı şirket vekili, yetkili yer mahkemesinin Aliağa Asliye Ticaret Mahkemesi olduğunu, dava açmanın davacı vasisisin kendi başına yapacağı işlerden olmadığını, davacının şirketin %1 hissesi ile kurucu ortaklarından biri olduğunu, bu şirketin e başından beri yönetim kurulu başkanının müteveffa … olduğunu, yönetim kurulu üyelerine 3.000,00 TL net ödeme şeklinde kabul edilen ödeme tutarının (4.750,00-TL brüt değil) davacı vasisi tarafından olumlu oy kullanılarak genel kurul tutanağına oy birliği ile geçirildiğini, TTK’nın çağrısız genel kurul başlıklı 416.maddesi gereğince bütün payların sahipleri veya temsilcileri aralarından birinin itirazda bulunmadığı takdirde, genel kurulun çağrıya ilişkin usule uyulmaksızın toplanabileceğini, bu toplantı nisabı var olduğu sürece karar alabileceklerini, dava konusu genel kurulda bütün pay sahiplerinin temsil edilmiş olduğunu, davacının da bu duruma genel kurul esnasında muhalefet etmediğini, bu sebeple buradaki itirazlarının dinlenemeyeceğini, müvekkilince gelir tablosu ve bilançonun davacıya gönderildiğini, davacının mevzuat dışındaki isteklerinin hukukun bir parçası gibi gösterilmesinin kabul edilemeyeceğini, davacının vesayet altında olup, önerilse dahi bir anonim şirketi yönetebilecek durumda olmadığını, davacının vasisinin de halen aktif olarak tekstil işi ile iştigal etmekte olup, şirketin iştigal konusu dahilinde bir işletme bilgisine de sahip olmadığını, olumsuz oy kullanmakla yetinilip muhalefetin tutanağa geçirilmediğini, tutanağın altının davacı tarafından imzalanmadığını, öncelikle müvekkili şirketin sermaye arttırımı için herhangi bir gerekçe göstermesine gerek bulunmadığını, davalının hangi muhasebe mantığı ile 1.0006,051,13 TL tutarındaki ortaklara borcu yok saydığının taraflarınca anlaşılamadığını, devam eden işlerin 2013 yılı bilançosunda yer almasının pek mümkün olmadığını, kaldı ki müvekkili şirketin yurt dışına bu bilanço ile iş yapamadığından şikayetçi olup, davacının da burada müvekkilini doğruladığını, yurt dışı firmalarda anlaşma yapmadan önce firmanın şirket bilançosu incelemek istediğini beyanla, davanın reddini talep etmiştir.
Birleşen davada davalı … vekili, yapılan işlemlerde hukuka aykırı bir yön olmadığını, davanın yerinde olmadığını beyanla, davanın reddini talep etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARI:
Mahkemece, “…ASIL DAVA YÖNÜNDEN; Aliağa ilçesinin mahkemenin yargı çevresi içerisinde kaldığı, bu nedenle davaya bakmakta yetkili olduğu anlaşıldığından, davalı vekilinin yetki itirazının reddine karar verildiği, davanın esasına gelince; 27/12/2014 tarihinde gerçekleştirilen genel kurul toplantısında davacı … temsilcisinin gündemin 3, 4, 5, 6, 7 ve 8.maddelerine olumsuz oy kullanmış ve muhalefetini zapta geçirmiş olduğu, genel kurulda alınan kararların butlanı ve yokluğu sebebi bulunmuyorsa toplantıda hazır bulunan pay sahibinin genel kurulda alınan kararlara olumsuz oy vermesi ve muhalefetini zapta geçirtmesi gerektiği, olayda, bu şartların yerine getirildiği, gündemin 3 ve 4.maddelerinin yıllık faaliyet raporu ile bilanço kar ve zarar hesabının görüşülmesi ile ilgili olduğu, TTK’nun 436.maddesinde oydan yoksunluk hallerinin sınırlı şekilde sayıldığı, bu hallerin kıyas yoluyla başka durumları içine alacak şekilde genişletilmesinin mümkün olmadığı, hükümde belirtilen haller içinde yıllık faaliyet raporunun oylanması ile bilanço kar ve zarar hesaplarının yer almadığı, bu durumun isabetli olup aksi halde, yıllık faaliyet raporu ile bilanço ve kar zarar hesapları hakkında söz hakkının sadece azınlık ortaklara ait olacak olduğu, kaldı ki, söz konusu kişilerin oy kullanmayacağı kabul edilse dahi karar alınması için yeterli çoğunluğun bulunduğunun belirgin olduğu, bu itibarla, yönetim kurulu üyelerinin bu gündem maddeleri ile ilgili olarak oy kullanamayacağı yönündeki iddianın yersiz olup, 3.ve 4.gündem maddeleri ile alınan kararların usule ve kanuna uygun olduğu, gündemin 5.maddesinin yönetim kurulu üyeleri ve denetçilerin ibrasına ilişkin olup, yönetim kurulu üyelerinin kendi ibralarında oy kullanmadıklarının anlaşıldığı, oydan yoksun bir kimsenin oylamaya katılması durumunun söz konusu olmadığı, öte yandan yönetim kurulu üyelerinin ve denetçilerin ibrasını engelleyen bir eylem ve işlemin de bulunmadığı, gündemin 6.maddesinin sermaye arttırımına ilişkin olduğu, davalı şirketin sermaye arttırımının yeni şekline ilişkin 6.maddesinin sermayenin 1/4′ ünün tescil tarihinden itibaren en geç 3 ay içerisinde, kalanının 3′ er aylık dönemler halinde 6 eşit taksitte ödeneceğinin belirtildiği, TTK’nın 459/3.madde hükmü gereğince sermaye arttırımları bakımından uygulanan TTK’nın 344.maddesine göre nakdi sermayenin 1/4′ ünün tescilden önce, kalan kısmının ise tescilden itibaren 24 ay içinde ödenmesi gerektiği, Ticaret Sicil Yönetmeliğinin 73/1-h maddesinde de bu kuralı teyit eden bir hükmün yer almakta olduğu, sermaye arttırımında pay bedellerinin en az 1/4′ ünün kanuna uygun olarak bankaya yatırıldığını gösterir banka dekontunun da ibraz edilmesinin gerekli olduğu, bu halde, davalı şirketin sermayeye ilişkin yeni şeklini düzenleyen 6.maddesinin hem TTK hem de Ticaret Sicil Yönetmeliğindeki emredici hükümlere aykırı olduğu, Yönetim kurulunun TTK’nun 457.maddesi çerçevesinde hazırladığı beyanda sermaye artışının 759.375,00 TL’ sinin ortakların muhtelif zamanlarda şirkete koydukları paradan karşılanacağının ifade edildiği, serbest muhasebeci mali müşavir … tarafından 27/12/2014 tarihinde düzenlenen raporun sonuç bölümünde … A.Ş.’nin sermayesinin 1.500.000,00 TL’ den 2.850.000,00 TL’ ye çıkartılacağının belirtildiği, arttırım miktarının 1.350.000,00 TL olacağı, 1.096.875,00 TL’ lik kısmının ortakların muhtelif zamanlarda şirkete koymuş oldukları paradan karşılanmasının yasal mevzuat açısından hiçbir sakınca doğurmayacağı ve raporun Sanayi ve Ticaret Bakanlığının İç Ticaret 2003/3 sayılı tebliği doğrultusunda yapıldığının belirtildiği, Yönetim kurulunun beyanı ile anılan raporda belirtilen miktarların birbirlerinden farklı olduğu, bahsi geçen tebliğin Gümrük ve Ticaret Bakanlığı tarafından hazırlanan ve Resmi Gazete’nin 15/11/2012 tarih 28468 sayısında yayınlanan tebliğin 8.maddesi ile yürürlükten kaldırıldığı, diğer yandan arttırılan sermayenin bir kısmının ortaklar cari hesabından karşılandığının belirtildiği, yani dava dışı … A.Ş.’nin ortaklarının şirketten olan alacağının sermaye arttırımında kullanılmış olduğu, bu durumun alacağın şirkete sermaye konulduğu anlamına geldiği, oysa alacağın şirkete nasıl sermaye konulacağı hususunun TTK’nın 459, 342 ve 343.maddelerinde gösterildiği, anılan madde hükümlerine göre ayni değerlere şirket merkezinin bulunduğu yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesince atanacak bilirkişiler tarafından değer biçilmesinin zorunlu olduğu, bu değerleme raporunda uygulanan değerleme yönteminin somut olayın özellikleri bakımından herkes için en adil ve uygun seçim olduğu, sermaye olarak konulan alacakların gerçekliğinin, geçerliliğinin ve TTK 342.maddeye uygunluğunun belirlendiği, tahsil edilebilirlikleri ile tam değerlerinin gösterilmesinin zorunlu olduğu, oysa olayda, Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından atanan bilirkişiler tarafından değer biçilmemiş olup emredici hükme aykırı şekilde sermaye arttırımı yoluna gidilmiş olduğu, bu itibarla sermaye arttırımına ilişkin genel kurul kararının emredici kanun hükümlerine aykırı olduğu sonucuna ulaşıldığı, gündemin 7.maddesinin şirket esas sözleşmesinin değiştirilmesine ilişkin olduğu, değiştirilen esas sözleşme hükümleriyle şirketin esas sözleşmesinin 6102 sayılı TTK ile uyumlaştırılmasının amaçlandığının belirgin olduğu, söz konusu gündem maddesi ile ilgili olarak TTK’nın 421.maddesinde öngörülen yeter sayılarla karar alınmış olduğu, bu kararların geçersizliğine neden olacak bir hukuki durumun da olmadığı, her ne kadar davacı vekili, değişikliğe konu olan eski maddeden yönetim kurulunun en az iki üyesinin A grubu pay sahiplerinden seçilebileceğini, üçüncü kişinin ise B gruba sahip pay sahiplerinden seçileceğini belirtmiş ise de; en az iki yönetim kurulu üyesinin A grubundan seçileceğinin öngörülmesinin, üçüncü yönetim kurulu üyesinin B grubundan seçileceği anlamına gelmediği, üçüncü yönetim kurulu üyesinin A grubundan seçilebileceği gibi B grubu pay sahipleri arasından da seçilebileceği, gündemin 8.maddesinin denetçilerin seçimine ilişkin olduğu, yeni TTK ile iç organ vasfına sahip denetçilerin kaldırıldığı, TTK’nın 397 vd.maddeleri gereğince denetimi yerine getirme görevinin bağımsız denetçilere verildiği, hangi şirketlerin bağımsız denetime tabi olduğunun Bakanlar Kurulu kararnamesi ile belirlendiği, dosya kapsamına göre davalı şirketin denetime tabi olmayan bir şirket olup denetçi atanmasının ihtiyari bir denetçi atanması olduğu sonucuna varmak gerektiği, ancak atanan bu kişinin TTK’nun 397 vd.maddelerinde öngörülen görev ve yetkilere sahip olmayacağı, sadece isteğe bağlı hale gelen iç denetim faaliyetini yerine getireceği, dolayısıyla bu gündem maddesi ile alınan kararın usule ve kanuna aykırı bir yönü olmadığı, BİRLEŞTİRİLEN DAVAYA GELİNCE; yukarıda 6.gündem maddesi ile ilgili olarak açıklandığı üzere özel bir sözleşme değişikliği niteliğinde olan sermaye arttırımının birbirine bağlı birden fazla aşamalardan meydana geldiği, bu aşamalardan birindeki hukuki aykırılığın sermaye arttırımının tamamını sakatlayacağı, somut olayda kabul edilen sözleşme maddesinin kanunun emredici hükümlerine aykırı olduğu, yukarıda ifade edildiği üzere TTK 457’ye göre hazırlanan yönetim kurulu beyanında 759.375,00 TL’ nin, SMMM tarafından hazırlanan raporda ise 1.096.875,00 TL’ nin ortakların şirketten olan alacağından konulduğunun belirtildiği, bu anlamda hangi miktarlık sermayenin hangi kalemden konulduğunun dahi belirsizlik taşıdığı, ikinci olarak; ortağın şirketten olan alacağının sermaye olarak konulması ayni sermaye niteliğinde olup ayni sermayenin nasıl konulacağının TTK’nın 342 ve 343.maddelerinde ayrıntılı olarak belirtildiği, yine Ticaret Sicil Yönetmeliğinin 69.maddesinde konulan ayni sermayeye ilişkin olarak mahkeme tarafından atanmış bilirkişiler tarafından değerleme raporunun sunulması gerektiğinin belirtildiği, hem TTK hem de TSY’de alacağın şirketten olması veya üçüncü kişiden olması gibi bir farlılık yaratılmadığı, üstelik ortağın şirketten olan alacağının gerçekte var olup olmadığının incelenmesinin kanunun amacına da uygun olduğu, kanun koyucunun para dışında getirilen değerlerin sermaye olarak konulmasında sıkı şartlar aramasının altında yatan sebebin de bu olduğu, kanunun lafzı ve ruhunun da şirketten bağımsız olarak hareket eden bir makamın değerlemeyi yapmasını amaçlamış olduğu, bu itibarla, emredici hükümlere aykırı olan sermaye arttırımına ilişkin genel kurul kararının iptali gibi, bu kararın … nezdinde tescili işleminin de açıklanan nedenlerle iptalinin gerektiği anlaşılmakla, sonuç olarak;
1-ASIL DAVA İLE İLGİLİ OLARAK;
A)Davalı şirketin 27/12/2014 tarihinde gerçekleştirdiği genel kurul toplantısında 3, 4, 5, 7 VE 8 NOLU GÜNDEM MADDELERİ İLE ALINAN KARARLARIN İPTALİ/GEÇERSİZLİĞİNİN TESPİTİ TALEBİNİN REDDİNE,
B)Davalı şirketin 27/12/2014 tarihinde gerçekleştirdiği genel kurul toplantısında 6.GÜNDEM MADDESİ İLE ALINAN SERMAYE ARTTIRIM KARARININ GEÇERSİZ OLDUĞUNUN TESPİTİNE,
2-BİRLEŞTİRİLEN 2017/484 E.SAYILI DOSYASI İLE AÇILAN DAVANIN KABULÜNE, Davalı şirketin 27/12/2014 tarihinde gerçekleştirdiği genel kurul toplantısında 6.gündem maddesi ile alınan sermaye arttırım kararının … nezdinde yapılan TESCİL İŞLEMİNİN İPTALİNE…” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İTİRAZLARI:
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; “Davanın kabulüne ilişkin kısımları ve sermaye arttırımının geçersiz olduğu yönündeki tespiti kabul etmekle beraber davanın reddine ilişkin kısımların kaldırılarak talepleri doğrultusunda davanın tümüyle kabulüne karar verilmesini talep ettiklerini, 27/12/2014 tarihli genel kurul toplantısındaki 3, 4, 5, 7 ve 8 no’lu gündem maddeleri ile alınan kararların iptali/geçersizliği talebinin reddine (davanın kısmen reddine) ilişkin kararın hatalı olduğunu, şöyle ki; genel kurul kararlarının amme intizamına dönük olan kararlar olduğunu, bu sebeple mahkemece ayrıca re’sen inceleme yapmasını talep ettiklerini, müvekkilinin hiçbir yerde imzası olmamasına rağmen yönetim kurulunun diğer üyelerinin, haftalık yönetim kurulu kararı olmaksızın parayı istediği gibi harcadıklarını, yıllık faaliyet raporu ile bilanço kar ve zarar hesabının görüşülmesine yönetim kurulunun katılmasının doğru olmadığını, şirket ortaklarının sermaye artırımının fiktif olduğu konusundaki iddialarının bu gerekçelerle ispatlandığını, ayrıca şirketin Ocak – Aralık 2015 beyanname bilançosuna göre sermaye miktarının 2.850.000,00 TL, ödenmemiş sermayenin 1.350.000,00 TL olarak gözüktüğünü, bu bilançoya göre, sermaye artımında ödenmesi gereken 1/4 miktarın da ödenmediğinin açıkça görüldüğünü, fabrika arsasının gerçekte 2007 yılında satın alındığını, muhasebe kayıtlarında arsanın Haziran/2013 yılında 1.195.168,40 TL olarak harcanmış gibi tasavvur edildiğini, 2007 yılında … Yönetim Kurulunda arsa tahsisi yapıldığını ve …’ nin tapuda … şirketi adına tapuya tescil ettirdiği tarihin Haziran 2013 olduğunu, ancak bilfiil hak sahibi olma ve hak sahibi olunan parsele inşaatların 2008 yıllarında yapıldığını, bilirkişilerin tespitleriyle de inşaatların 2013 yılından önce yapıldığı ve arsa bedelinin belirtilen yıl içerisinde ödendiğinden söz edilemeyeceğinin belirtildiğini, bilançolarda 2011 ve 2012 yılında yapılmakta olan yatırımlar hesabında 1.089.143,34 TL gözüktüğü halde, 2012 yılında sıfır bakiye verdiğini, çünkü 2013 yılında arazi ve arsalar hesabına alınmış olup 29 Temmuz 2009 tarih ve 7364 sayılı Ticaret Sicil Gazetesinde davalı … A.Ş’ nin …’ ye taşındığının tespit edildiğini, dolayısıyla, 2013 yılında şirket arsanın alınmadığını ve bilançolarda oynamalar yapıldığının ispatlandığını, huzur ödemelerinin ödendiğine ilişkin bordroların düzenlendiğini, ancak bordoların imzalı olmadığını, ticari defterlerde ödendiğine dair kaydın yapıldığını, ancak müvekkiline herhangi bir ödeme yapılmadığını, karşı tarafça da ödemeye ilişkin dekontların sunulamadığını, yıllık faaliyet raporu ile bilanço kar ve zarar hesabının görüşülmesine yönetim kurulu katıldığından yukarıda belirttikleri kendi hatalı işlemlerini ve ödemelerini kabul ettirmiş olduklarını, dolayısıyla 3. ve 4. gündem maddeleri ile alınan kararların usule ve kanuna aykırı olduğunu, mahkemenin gündemin 5.maddesinin geçersizliğine neden olacak hukuki bir durum olmadığı yönündeki kararının hatalı olduğunu, ibranın geçerli olabilmesi için gündemin 3 ve 4. maddesinin hukuki bir şekilde yapılması gerektiğini, gündemin 3, 4 ve 5. maddesinin mütemmim olduğunu, mahkemenin gündemin 7.maddesinin geçersizliğine neden olacak hukuki bir durum olmadığı yönündeki kararının hatalı olduğunu, burada şu hususun gözden kaçırıldığını, sermaye başlıklı 6.madde Ticaret Sicilinde 2016 yılı başında yayınlandığını, eski sermaye başlıklı madde incelendiğinde ‘B tipi grubu hissedarları’ ibaresinin mevcut olduğunu, eski madde ile birlikte yorum yapıldığında üçüncü kişinin B grubu pay sahiplerinden seçilmesi gerektiğinin açık olduğunu, mahkemenin gündemin 8.maddesinin geçersizliğine neden olacak hukuki bir durum olmadığı yönündeki kararının hatalı olduğunu, seçilen denetçinin tarafsız olması gerektiğini, şirketin muhasebecisi olan …’un tarafsız olmasının mümkün olmadığını, ortakların şirkete borç para verdiği hususunun da fiktif olduğunu, ortakların taahhüt ettikleri sermayenin artırımına ilişkin sermayeyi şirkete nakit olarak ödeyeceklerini karara bağlamalarına rağmen bilançolardan ortakların şirkete nakit olarak sermaye eklemediklerinin tespit edildiğini, SMMM …’un ise düzenlediği 2014/3 nolu raporu incelendiğinde arttırılan sermaye olan 1.350.000,00 TL’nin 1.0960875,00 TL’sinin ortakların şirkete koydukları paralardan karşılanmasına dendiğini, ancak genel kurul kararları ile yönetim kurulu kararları incelendiğinde şirketin bu defa arttırmış olduğu 1.350.000,00 TL’yi nakit olarak taahhüt ettiklerini, SMMM …’un 2014/3 nolu raporunda bunu bilerek göz ardı ettiklerini, 6102 sayılı TTK’nın 550.maddesinin ikinci bendinin açık şekilde ihlal edildiğini, hukuka aykırı ve usulsüz işlemlerin üstünün örtülmeye çalışıldığını” beyanla, mahkeme kararını istinaf kanun yoluna getirmiştir.
Davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; “Mahkemece 2017/484 Esas sayılı dosya üzerinden yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucu tanzim edilen Yard. Doç Dr. … & SMMM … imzalı raporda; sermaye artırımına ilişkin prosedürde, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesi tarafından atanan bilirkişiler tarafından hazırlanacak raporla değer tespiti yapılması gerektiği, yapılan tescil işleminin kanuna aykırı olduğu yönünde değerlendirmede bulunulduğunu, işbu bilirkişi raporuna karşı itiraz dilekçesi verdiklerini, itirazlarında rapordaki değerlendirmelerin Gümrük ve Ticaret Bakanlığı İç Ticaret Genel Müdürlüğü’nün 27 Eylül 2013 gün ve ‘Alacağın Ayni Sermaye Olarak Şirkete Konulması’ konulu Genelge’sine aykırılık teşkil ettiğini, müvekkili Aliağa Ticaret Odası tarafından işbu genelge doğrultusunda işlem yapıldığını, bu genelge yürürlükte kaldığı sürece genelge doğrultusunda işlem yapmak durumunda olacaklarını, itirazları nazara alınarak bilirkişilerden ek rapor alınmasını talep ettiklerini, ancak bu süreç içinde dosyanın 2015/189 E. sayılı dosyayla birleştirildiğini, bu nedenle bilirkişilerin, itiraz dilekçelerini hiç nazara almadan sadece 2015/189 E. sayılı dosyayla ilgili diğer davalının ileri sürdüğü itiraz sebeplerine cevap verdiklerini, mahkemeye bu husus belirtilmesine rağmen, mahkemece dikkate alınmadan dosya üzerinden karar verildiğini, böylece ortaya hukuki dinlenilme haklarının ihlal edilmesi durumunun ortaya çıktığını, mahkemece bilirkişi raporundaki değerlendirme doğrultusunda karar verildiğini, bilirkişi raporundaki gerekçe ile genelge’ de belirtilen hususların birbirine taban tabana zıt olduğunu, hükme esas alınan bilirkişi raporunda TTK 342 ve 343. maddeleri de değerlendirilmek suretiyle; bir başka şirketin sermaye artırımında ayni sermaye olarak koyması ile ortağı olduğu şirketin sermaye artırımında ayni sermaye olarak koyması durumları arasında ayrım yapılmadan değerlendirme yapıldığını, halbuki genelgede iki durum birbirinden ayrılarak ‘Ortağın şirketten olan alacağını, ortağı olduğu şirketin sermaye artımına ayni sermaye olarak koyması durumunda alacağın varlığının tespitinde yeminli mali müşavir veya serbest muhasebeci mali müşavir raporu ya da denetime tabi şirketlerde denetçinin bu tespitlere ilişkin raporun yeterli olacağı’nın açıkça belirtildiğini” beyanla, mahkeme kararını istinaf kanun yoluna getirmiştir.
Davalı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; “…bilirkişi heyeti tarafından yalnızca mevcut dosyada yer alan bilgi ve belgelerden hareket edilerek, müvekkili şirketin ticari defterlerini dahi inceleme gereği duymaksızın hazırlamış oldukları bu rapordaki tespitleri kabul etmenin mümkün olmadığını ve itiraz ettiklerinin, böylesine çelişkili bir kök raporun ardından bir uzman görüşüne başvurduklarını ve … Ticaret Hukuku Öğretim Üyesi Yard. Doç. Dr. …’dan hukuki mütalaa alındığını, uzman görüşüne göre özetle: Genel Kurul toplantısında alınan kararların 6. maddesi olan sermaye arttırım kararının iptalini gerektirecek bir durum olmadığını, TTK madde 344. hükmü uyarınca sermayenin 1/4′ nün tescilden önce ödenmesi zorunluluğunun davalı şirket tarafından yerine getirilmiş olduğunu, dolayısıyla sadece sermaye arttırımının yeni şekline dair tadil maddesinde sermayenin 1/4’nin 3 ay içinde ödeneceğine dair ibare yazılmış olmasından hareketle, TTK’ nın zorunlu kıldığı sürelere riayet edielerek ödemelerin yapıldığı düşünüldüğünde; sermaye arttırım kararının bu sebeple iptalinin mümkün olamayacağını, ayrıca, ortakların şirketten olan alacaklarının TTK madde 343 uyarınca ayni sermaye olarak değerlendirilmekle birlikte, şirket ortağının bizzat şirketten olan alacaklarının zaten şirket bünyesinde olan bir mal varlığı değeri olduğunu ve birçok durumda esas itibariyle ortakların şirkete örtülü olarak koydukları sermaye niteliğini taşıdığı dikkate alındığında TTK madde 342 anlamında ayni sermaye olarak sayılan alacaklardan olmadığını, dolayısıyla İç Ticaret Genel Müdürlüğü’nün 27.09.2013 tarihli genelgesi ile yapılan bu yöndeki tespitin TTK madde 342-343 hükümlerine aykırılık teşkil eden bir iradi düzenleme olarak kabul edilemeyeceğinin değerlendirildiğini, Genel Kurul’un yapıldığı tarih olan 27.12.2014 tarihinde yürürlükte olan Gümrük ve Ticaret Bakanlığı İç Ticaret Genel Müdürlüğü’nün 27.09.2013 tarihli ‘Alacağın ayni sermaye olarak şirkete konulması’ konulu genelge uyarınca, mahkemeden değerleme raporu alınmasının zorunlu olmadığını, yeminli mali müşavir veyahut serbest muhasebeci mali müşavirden alacağın varlığını tespit eden bir raporun da alınabileceğinin açıkça vurgulandığını, dava konusu olayda da sermaye arttırım kararının S.M.Mali Müşavir … tarafından düzenlenen rapora dayandırıldığını, genelge ile düzenlenen şartın yerine getirilmiş durumda olduğunu, kaldı ki söz konusu genelgenin mevcudiyeti nedeni ile aynı durumdaki şirketlerin değerlendirme raporu alınması amacı ile Ticaret Mahkemelerine yapmış oldukları birçok başvurunun, söz konusu genelge düzenlemesi ile reddedildiğini, verilen birleştirme kararının yerinde olmadığını, burada 2017/484 E. sayılı dosyada müvekkili şirketin fer’i müdahil olarak kabul edilmesi gerekirken, mevcut dosyanın 2015/189 E. sayılı dosyası ile birleştirildiğini, zaten halihazırda söz konusu genel kurul toplantısı kararlarının (6. gündem maddesinin) iptali yönünde görüş bildiren bilirkişi heyetine 2017/484 E. sayılı dosyasının da incelenmek üzere (aynı heyete) tevdii edildiğini, 10.07.2018 tarihinde ek rapor tesis eden bilirkişi heyetinin, 2017/484 E. sayılı dosya ile ilgisi hiçbir tespitte bulunmadığı gibi, kök raporlarına yapmış oldukları itirazlarının tabir-i caizse üstünkörü değerlendirmiş olduğu ve kök raporlarında herhangi bir değişikliğe gidilmediğini, tescil işleminin neden iptal edilmesi gerektiğine dair de hiçbir değerlendirme yapmadığını, bilirkişi raporlarının hükme esas teşkil edebilecek niteliğe haiz olmadığını, genel kurul toplantısının 6. gündem maddesi ile alınan sermaye arttırım kararının geçersiz olduğuna ilişkin kararın usul ve esasa aykırı olduğunu, tüm bilirkişi raporlarının sanki tek bir dava imişcesine aynı bilirkişi heyeti tarafından değerlendirildiğini, mahkemece sermaye arttırım gerekçesinin hiç sorgulanmadığını, sermaye arttırım kararının uygulanış şeklinin değerlendirildiğini, iptal kararının davacı dışındaki şirket ortakları yönünden sonucu bakımından ise; davacı ortak dışındaki şirket ortakları şirkete muhtelif zamanlarda koymuş oldukları bedelin sermaye arttrım bedeli olarak kabulüne muvafakat ettiklerinden şirkete sermaye olarak koymuş oldukları bu bedeli koymuş oldukları ile kalacak olduklarını, yani, verilen iptal kararı ile davacı ortağın taahhüt etmiş olduğunun aksine 24 aylık yasal süre içinde sermaye arttırım bedelini ödememesinin mükafatlandırıldığını; ancak davacı ortağın dışındaki diğer iki ortak olan … ile …’nun toplamda 1.096.875,00 TL’yi şirkete sermaye arrtırım bedeli olarak koymuş olmakla cezalandırılacaklarını, bu noktada, alınan genel kurul kararı sonrasında süresi içinde edimini ifa eden ortakların zararının büyük olduğunu…” beyanla, mahkeme kararını istinaf kanun yoluna getirmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Asıl dava; 27.12.2014 tarihli genel kurul kararlarının iptali ve butlanı istemine ilişkin, birleşen dava ise; genel kurulun sermaye arttırım kararının ve yönetim kurulunun sermaye arttırımı tadiline ilişkin 13/01/2015 tarihli kararının tescili işleminin iptaline ilişkindir.
Mahkemece; yapılan yargılama sonucunda yukarıda yazılı gerekçelerle asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davanın kabulüne karar verildiği, karara karşı davalı şirket vekili, davalı … vekili ve davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
Davacı vekilinin istinaf itirazlarının incelenmesinde; 6102 S. TTK 436’da oydan yoksunluk halleri sınırlı olarak sayılmış olup somut uyuşmazlıkta 27.12.2014 tarihli GK kararında bu hususta hukuka aykırı bir yön bulunmamasına, yönetim kurulu üyelerinin kendi ibralarında oy kullanmadıklarının görülmesine, ortaklık esas sözleşmesinin değiştirilmesine ilişkin maddeler incelendiğinde 6102 sayılı TTK ile uyumlaştırmaya dönük olarak alınan kararların geçersizliğine neden olacak bir hukuki durumun bulunmamasına, zira önceki sözleşme hükmünde de üçüncü yönetim kurulu üyesinin mutlaka B grubundan seçileceğine dair bir hüküm olmamasına, davalı şirketin denetime tabi olmayan bir şirket olup, denetçi atanmasının ihtiyari olmasına, davalı şirkete atanan denetçinin de bu kapsamda iç denetim faaliyetini yerine getirecek olmasına ve huzur hakkına ilişkin gündem maddesinde davacı ortağın temsilcisinin de alınan karara olumlu oy verdiğinin görülmesine göre, davacı vekilinin söz konusu gündem maddelerine dair alınan kararların da iptaline karar verilmesi yönündeki istinaf itirazlarının reddi gerekmiştir.
Sermaye arttırımına dair GK gündeminin 6. maddesinin iptali ve tescil işlemlerinin iptaline yönelik davalılar vekillerinin istinaf itirazları değerlendirildiğinde; TTK 459/3.madde gereğince sermaye arttırımlarında uygulanacak TTK 344. madde, nelerin ayni sermaye olarak konulabileceğine dair TTK 342. madde ve ayni sermayeye değer biçilmesine ilişkin TTK 343. maddeler de dikkate alındığında, somut uyuşmazlıkta ayni sermaye niteliğindeki ortakların şirketten olan alacağının sermaye arttırılmasında kullanılabilmesi için ayni değerlere şirket merkezinin bulunduğu yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesince atanacak bilirkişiler tarafından değer biçilmesi zorunluluğunu öngören TTK 343.maddedeki düzenlemeye uygun hareket edilmediği, davalıların buna gerekçe olarak ileri sürdükleri Gümrük ve Ticaret Bakanlığı İç Ticaret Genel Müdürlüğü’nün …klerine göndermiş olduğu 27 Eylül 2013 tarihli ve 7326 sayılı Genelgede, ortağın şirketten olan alacağının şirkete sermaye konulması durumunda yeminli mali müşavir veya serbest muhasebeci mali müşavir ya da denetime tabi şirketlerde denetçinin raporunun yeterli olacağı ifade edilmişse de, söz konusu genelge 6102 sayılı TTK’nın emredici hükümlerine aykırı olduğu gibi, Ticaret Sicil Yönetmeliği’ne de aykırı olması nedeniyle normlar hiyerarşisine göre yasadan üstün tutulamayacağı anlaşıldığından, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi heyet raporunun hüküm kurmaya ve denetime elverişli olduğu da görülmekle, davalılar vekillerinin istinaf itirazlarının da esastan reddi gerekmiştir.
Davacı tarafından, davalı şirket yöneticilerine ve muhasebecisine karşı açılan Aliağa 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2019/797 esas sayılı ceza davasının ise derdest olmakla birlikte, şüphelilerin TTK 550. maddesine aykırı hareket ederek taahhüt ettikleri sermayeyi ödememeleri, sermayeyi ödenmiş gibi gösterdikleri için TTK 562/9. maddesi gereğince aleyhlerinde kovuşturulma başlatılması için dava açılmış olduğu sunulan belgelerden anlaşılmakla; yerel mahkemece zaten sermaye arttırımına ilişkin GK maddesinin iptaline yönelik karar verildiği anlaşıldığından, yukarıda açıklanan nedenlerle usul ve esas yönünden hukuka uygun görülen bu kısma ilişkin olarak ceza mahkemesi kararının beklenmesinin gerekli olmadığı sonucuna varılmıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; tüm taraf vekillerinin istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Asıl ve birleşen davada tüm taraf vekillerinin Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesinin 2015/189 Esas-2018/451 Karar sayılı kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince AYRI AYRI ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA;
a)Davacı istinafı yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcından, istinafa gelirken peşin alınan 35,90 TL ‘ nin mahsubu ile bakiye kalan 44,80 TL istinaf karar harcının davacıdan alınarak hazineye irat kaydına, harç tahsili ve harç tahsil müzekkeresi yazılması işlemlerinin HMK.nun 302/5 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
b)Davalı …’ nün istinafı yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcından, istinafa gelirken peşin alınan 35,90 TL ‘ nin mahsubu ile bakiye kalan 44,80 TL istinaf karar harcının bu davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, harç tahsili ve harç tahsil müzekkeresi yazılması işlemlerinin HMK.nun 302/5 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
c)Davalı … A.Ş istinafı yönünden karar tarihinde yürürlükte bulunan Harçlar Tarifesi uyarınca alınması gereken 80,70 TL istinaf karar harcından, istinafa gelirken peşin alınan 44,40 TL’ nin mahsubu ile bakiye kalan 36,30 TL istinaf karar harcının bu davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, harç tahsili ve harç tahsil müzekkeresi yazılması işlemlerinin HMK.nun 302/5 maddesi uyarınca ilk derece mahkemesi tarafından yerine getirilmesine,
3-Taraflarca yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerlerinde bırakılmasına,
4-HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan gider avansından kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın temyize tabi bulunması nedeniyle Dairemizce taraflara tebliğine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre zarfında Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 26/01/2022