Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/681 E. 2021/1361 K. 15.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO: 2020/681
KARAR NO : 2021/1361

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/06/2017 (Dava) – 25/09/2018 (Karar)
NUMARASI : 2017/109 Esas – 2018/139 Karar
DAVA : Marka (Maddi Tazminat İstemli)|Marka (Marka Hakkına Tecavüzden Kaynaklanan)
BAM KARAR TARİHİ : 15/12/2021
KARARIN YAZIM TARİHİ: 15/12/2021

İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 25/09/2018 tarihli, 2017/109 Esas ve 2018/139 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; dava dışı …’ın davalı şirketlerin temsilcisi ve en büyük hissedarı olduğunu, davalı şirketlerde müvekkilinin sınai mülkiyet hakkının ihlali suretiyle üretim yapıldığının öğrenilmesi üzerine Kemalpaşa CBS’ye yaptıkları şikayet sonucunda, davalı şirkete ait işyerlerindeki arama sonucunda müvekkili adına tescilli 2001/24735 nolu ” … ” markasının, tescilli 2014/99912 nolu şişe tasarımının ve tescilli 2015/23610 nolu “…” markasının haksız yere kullanıldığının tespit edildiğini, iltibaslı ve tecavüzlü ürünlere elkonularak yediemine teslim edildiğini, savcılık tespitinden sonra üretimin devam ettiği haberini aldıklarını ve tekrar bir miktar ürüne el konularak yediemine teslim edildiğini, bu süreçte davcalı tarafça Irak’a iki tır ürünün gönderildiğini, bunun irsaliyelerini temin edeceklerini, bu konudaki soruşturmanın İzmir CBS’nın 2017/53567 sayılı soruşturma dosyasından devam ettiğini, müvekkiline ait TSE belgelerinin de izinsiz kullanıldığını belirterek, öncelikle üretim ve satışların tedbiren durdurulmasına, müvekkili şirket adına tescilli markalara tecavüzün önlenmesine, üretilen, ithal ve ihraç edilen tecavüzlü ürünlere el konulmasına, ayrıca fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere elde edilen kazanç nedeniyle 50.000,00 TL’nin avans faiziyle davalılardan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, ıslah dilekçesi ile tazminat talebini 77.653,91-TL’ye çıkarttığı anlaşılmıştır.
CEVAP :
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın dayanaksız olduğunu, dava dilekçesinde hangi markaya tecavüz edildiğinin net olarak belirtilmediğini, bu nedenle davacıya açıklattırılmasını, hangi mevzuata dayalı dava açıldığının dahi belli olmadığını, davacının kötü niyetle hareket ettiğini, müvekkili …’in kendi adına tescilli markayı kullandığını, davacının “ … ” markasını kullanmadığını, … markasının daha önce müvekkili … firmasına ait olup davacı tarafından icra satışı sonrasında devralındığını, bu nedenle davacının müvekkilleri adına tescilli markalardan da haberdar olduğunu, müvekkili şirketlerin sahibi … ile davacı şirket sahibi …’ın daha önceden ticari ilişki ve borç alışverişinde bulunduklarını, tüm bunlara rağmen müvekkili şirketler aleyhine suç duyurusunda bulunduklarını, müvekkilinin iyi niyetli olduğunu, noktasız … markasını kullandıklarını, müvekkili adına olan markaların da tescilli olduğunu, karşı tarafın kullanımları bilmesine rağmen buna ses çıkarmayıp ve marka hakkını uzunca süre kullanmayıp karşı tarafta kullanmayacağına dair güven uyandırdıktan sonra işbu davayı açtığını, basiretli davranmadığını, müvekkili … firmasının davacının dayanmış olduğu … markasının ilk sahibi olduğunu, 2001’den bu yana kullandığını, davacı yanın 2015/23610 nolu “…” markasının 02/03/2016 tarihinde sicile kaydedildiğini, tescil kapsamının farklı olduğunu, müvekkilinin tescil kapsamında bir kullanımı olmayıp ingilizce … anlamına gelen bu ibarenin ihracat ürünleri bakımından kullanılmasının zorunlu olduğunu, dava dilekçesinde bahsi geçen tasarım belgesine karşı aynı mahkemenin 2017/110 E. Sayılı dosyasından hükümsüzlük davası açtıklarını, bu davanın beklenmesini, ayrıca derdestlik itirazlarının da olduğunu, zira davacının davalı … firmasına karşı İstanbul Anadolu 1. Fikri ve Sınai Haklar Mahkemesinde 2016/97 E. sayılı dosyadan açtığı müvekkili markalarının iptaline dair davanın derdest olduğunu, davacının tecavüz iddialarının dayanaksız olduğunu beyanla, davanın usulden ve esastan reddini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
İlk derece mahkemesince “…Davacı firmanın Türk Patent ve Marka Kurumunda tescilli ‘…’ ibareli 2001/24735 ve ‘…’ ibareli 2005/23610 nolu markaların sahibi olduğu, anılan markaları taşıyan ürünlerin davalılarca üretildiği ve ihracata konu edildiğinin de toplanan kanıtlarla sabit olduğu, bu vakıa konusunda davalılardan itiraz gelmediği, bununla birlikte davalıların davacının sessiz kaldığı savunmasını yaptıkları, markanın farklı olduğunu ve bir tecavüz bulunmadığını savundukları, suç duyurusu üzerine CBS’na düzenletilen raporda, ürünlerin iltibaslı, tecavüzlü olduğunun tespit edildiği, davalının savunmasına dayanak gösterdiği 2013/33935 ve 2006/50827 nolu markaların ise, emtiaları itibariyle ihlali ortadan kaldırmadığının anlaşıldığı, her ne kadar ceza dosyasında beraat kararı verilmiş olsa da, hukuk mahkemesini bağlayıcı bir durum bulunmadığı, zira, somut olaya göre üretim ve ihracat konusu ürünlerin karşı yanın markasını taşımakta olduğu, eylemin, suç unsurlarını taşımasa dahi hukuka aykırılık özelliği taşıyabileceği, mahkemece, ceza dosyasındaki marka uzman raporu esas alınarak işin hesap yönüne geçildiği ve hesap raporu alındığı, muhasip bilirkişinin 413 gün devam eden haksız eylem ve marka tecavüzü bakımından davacının tercih ettiği yönteme göre yaptığı hesap ile net kâr kaybını 77.653 TL olarak bulduğu, davalı tarafın rapora, fiilen kullanıldığı tarihten itibaren hesap yapılması gerektiği yönünde itirazda bulunduğu, gerçekten de marka, davacı … firması tarafından 27/04/2016 tarihinde ihale ile kazanılmışsa da, davalının markayı kullanımının bu tarihte değil 13/07/2016’dan itibaren kanıtlandığı, bu bakımdan tecavüzlü kullanım süresinin 335 gün olarak ortaya çıktığı, bilirkişi ek raporunda dava tarihine kadar devam eden dönem için brüt satış hasılatının ve kazanç kaybının hesaplandığı, buna göre davacının 57.282,34 TL kâr kaybı olduğu, davacının fazlaya dair hakları saklı olarak 50.000 TL talep edip 09/05/2018’de talebini ıslahla 77.653,91 TL’ye yükselttiği, bununla birlikte davalının itirazı haklı görülerek alınan ek raporda kâr kaybı 57.282,34 TL’ye ulaştığından bu kapsamda karar vermek ve davanın belirsiz alacak niteliğine göre yargılama giderlerini dağıtmak gerektiği anlaşılmakla, sonuç olarak; DAVANIN KISMEN KABULÜNE, davalının ‘…’ ibareli 2001/24735 ve ‘…’ ibareli 2005/23610 nolu markaları kullanmasının marka hakkına tecavüz oluşturduğunun tespiti ile durdurulmasına, bundan böyle kullanımın önlenmesine, tecavüzlü ürünlerin davalılara ait depo ve eklentilerde, gümrük ve serbest bölgelerde el konulmasına, toplanmasına, 50.000 TL’lik kısmın dava tarihinden işleyen değişen oranlı ticari faiziyle birlikte, 7.282,34 TL’lik kısmın da 09/05/2018′ den işleyen değişen oranlı ticari faiziyle birlikte davalılardan tahsil edilerek, davacıya ödenmesine…” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalılar vekili istinaf dilekçesinde özetle; “….Hukuki değerlendirme ihtisas mahkemesi hakiminin mesleki bilgi birikimi ile aydınlığa kavuşacak bir durumda ise de dava konusu edilen durumda yine de 3 kişilik bir bilirkişi heyetinden rapor alınarak uyuşmazlığın çözümü noktasında karar verilmesi gerektiğini, mahkeme kararının gerekçesiz olduğunu, gerekçenin net ve açıklayıcı olmadığını, davacı yanın hangi markasına tecavüz edildiğini net olarak açıklamadan işbu davayı ikame ettiğini, mahkemece verilen kararda da savcılık dosyalarında alınan raporlara itibar edilerek bu savcılık aşamasındaki raporlara göre karar verildiğini, anlayamadıkları hususun ceza dosyasında beraat kararı alınmasına ve bu hususun hukuk mahkemesince bağlayıcı olmadığı dile getirilmesine rağmen, burada alınan raporun hukuk mahkemesince kabul görmüş olması olduğunu, Yargıtay HGK 10.1.1975 gün E. 1971/T-406, K.1975/1 sayılı kararında açıkça belirtildiği üzere, ceza mahkemesinde alınan bilirkişi raporu hukuk hakimini bağlamayacağı gibi (BK.m.53 ve TBK.m.74), böyle bir rapora taraflardan birinin itirazı üzerine de, hukuk hakiminin, yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırmak zorunda olduğunu, çünkü bilirkişi incelemesinin, her iki dava türünün amaç ve ilkeleri bakımından birbirlerinden çok farklı bulunduğunu, aksi halde HMK 198. ve HMK 281/2. maddesinde ve onu izleyen 284. maddede yer alan hükümlere taban tabana zıt bir uygulamanın ortaya çıkmış olacağını, tarafların istemlerini dikkate alarak bir veya birkaç kez bilirkişi incelemesi yaptırması gerekmekte iken sadece tazminata dayalı rapor almasının hukuka aykırı olduğunu, hukuk yargılaması ve ceza yargılaması birbirinden farklı olduğu gibi bu dava dosyalarının sonucunun dahi beklenmediğini, daha da ilginç olanın bu dosyada alınan beraat kararına rağmen hukuk yargılamasında marka hakkına tecavüz edildiğine kanaat getirilerek, müvekkillerinin tazminat ödemesine hükmedilmesi olduğunu, sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğradığına ilişkin savunmalarının da yerel mahkemece kabul görmemesinin hatalı olduğunu, davaya dayanak alınan ‘…’ ibaresini havi markanın davacı iddialarının aksine, müvekkillerinin (…) daha önce sahip olduğu, ancak icra kanalı ile satıştan davacı yanın temin ettiği bir marka olduğunu, bu anlamda yeni marka sahibinin eski marka sahibine karşı dava açtığı ve suç duyurularında bulunduğunun açık olduğunu, müvekkillerinin … firması adına tescilli markaları kullanmakta olup, davacı yanın icra kanalı ile satın aldığı … markasını kullanmadığını, kendi adına tescilli markasını kullandığını, Yargıtay içtihatları gereğince de, marka hakkının uzun süre kullanılmayarak karşı tarafa kullanmayacağı yolunda bir güven uyandırılmışsa, uyandırılmış olan güven nedeniyle artık bu hakkını kullanamayacağının kabul edildiğini, davalı müvekkillerinin kendi adlarına tescilli markaları kullanırken iyi niyetli olduklarını, davacı yanın ve önceki marka sahiplerinin de (… firmasının devir aldığı marka sahipleri) bu kullanımı bilmesine rağmen yine ses çıkartmamasının artık bu markanın kullanımına karşı çıkamayacağının açık göstergesi olduğunu, davacı firmanın basiretli bir iş adamı gibi davranması gerektiğini, marka hakkına tecavüz iddiası ile yapılacak şikayetlerdeki 6 aylık yasal süreler geçirilmesine rağmen üst üste aynı şikayetleri yapan karşı yanın kötü niyetli olduğunu, sessiz kalma yoluyla hak kaybına uğrayan davacının müvekkillerinden markasal taleplerde bulunması hukuken mümkün değil iken, bir de müvekkilllerinin tazminat ödemek zorunda bırakıldıklarını, davacının dilekçesi ekinde sunduğu 2001/24735 sayılı marka hakkında da açıklama yapmak istediklerini, müvekkilinin eski ortağı ve sahibi olduğu şirketi adına … ibareli markalar tescilli iken maddi sıkıntılar nedeni ile icra kanalı ile markaların satış işlemine konu edildiğini ve sadece tek bir markanın davacı yan tarafından satın alınarak devralınmış bir marka olduğunu, bu markanın ilk sahibinin yine müvekkili olmakla, 2001 yılından beri bu markayı kullananın da müvekkili firmadan başkası olmadığını, … firmasının ise yeni devraldığı … markalarını tescil belgesine dayanarak ve usulüne uygun kullandığını, tescil kapsamında ise; 03.sınıf ağartma ve temizlik amaçlı maddeler, 05.sınıf kimyasal ürünler olduğunu, bunun dışında tescilli markası da mevcut olduğunu, burada görüldüğü üzere davacının 556 sayılı KHK hükümlerine göre müvekkiline karşı dava açmadığını, SMK’nın yürürlüğe girmesini beklediğini ve şikayetlerini ve hukuk davalarını bu tarihten sonra açtığını, daha önce yaptığı savcılık şikayetleri de takipsizlik almış iken, SMK’nın yürürlük tarihini ileri sürerek yeniden şikayette bulunduğunu, davacının neden bunca yıl markasının kullanılmasına göz yumduğuna dair savunmalarının dikkate alınmamasının hatalı olduğunu, sessiz kalma yoluyla hak kaybının söz konusu olabilmesi için geçirilmesi gereken sürenin belirlenmesinde, dürüstlük kuralının büyük önem arz ettiğini, sessiz kalma yoluyla hak kaybının 556 sayılı KHK’de düzenlenmiş olmadığını, KHK’de bir sürenin öngörülmemiş olmasının, hükümsüzlük davasının ya da marka hakkına tecavüz iddiasına dayalı davaların her zaman açılabileceği anlamına gelmeyeceği, Yargıtay 11.Hukuk Dairesinin Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesine dayanarak, somut olayın özelliklerine göre belirli bir süre geçtikten sonra hükümsüzlük davası açılmasını kötü niyetli bir davranış olarak görmekte ve sessiz kalma yoluyla hak kaybının gerçekleşeceğini kabul etmekte olduğunu, buna göre marka iddiası sahibi, belirli bir süre boyunca markanın kullanılmasına karşı çıkmamış, dava açmamış ve sessiz kalmış ise, hakkaniyet gereği artık bu markanın kullanılmasına karşı çıkamayacağı gibi hükümsüzlük davası da açamayacağını, Paris Sözleşmesi’nin birinci mükerrer 6.maddesinin 3.bendi nedeniyle kötü niyetli tescil edilen veya kullanılan markaların kullanılmasının yasaklanmasını veya iptalini istemek için süre tespit edilemeyeceğini, Anayasamızın 90/son maddesi gereğince kanun hükmünde olan bu uluslararası sözleşme hükmünün öncelikle uygulanacağını, bu noktada davacı yanın müvekkillerinin kullanımından ve markalarından yıllardır haberdar olmasına karşın 2017 yılında bu davayı açmış olmasının hukuka aykırı olup ‘sessiz kalma yoluyla hak kaybı’ koşullarının somut durumda ortaya çıkmış olması nedeniyle reddedilmesi gerektiğini, sessiz kalma yoluyla hak kaybının söz konusu olabilmesi için markayı kullanan kişinin de iyi niyetli olmasının gerekli olduğunu, bu anlamda müvekkili firmanın iyi niyetli olduğunu, derdestlik itirazları hakkında da karar verilmediğini ve bu davanın sonucunun da beklenmediğini, davacı yanın … aleyhine açtığı davalardan birinin de ‘… …, … markalarının iptaline, kayıtlarının silinmesine’ şeklinde olduğunu, daha önce bilindiği üzere; markaların devri yapılması esnasında bir hak sahibinin birden fazla markası var ise hepsinin birlikte devredilmesi gerektiğini, ancak bu hususun daha sonra değiştirildiğini, icradan satın alınan marka ile müvekkilinin markalarının aynı anda var olduğunu, davacının en eski tarihli markayı icradan satın aldı diye iyi niyetli üçüncü kişi olmadığını, davacının müvekkilinin kullanımına ses çıkartmadan icradan markayı satın almış ve akabinde işbu davayı ikame etmiş olduğunu, eksik olarak gördükleri bir diğer hususun ise; İstanbul 3. İcra Müdürlüğünün 2016/1643 sayılı icra dosyası ile daha önce delil listelerinde belirttikleri Ankara 11. İcra Hukuk Mahkemesinin 2016/379 E. sayılı dosyasının celbinin sağlanmaması olduğunu, her iki tarafın markalarının aynı anda var olduğunu ve yarışan hakların mevcudiyetinin ortada olduğunu, müvekkili … firmasının TPMK nezdinde tescilli markaları karşısında davacı yanın hasbel kader icradan satın aldığı en eski tarihli marka nedeniyle bu davayı açmasının hukuka aykırı olduğunu ve davanın tümden reddi gerekirken aksi yönde verilen kısmen kabul kararının kaldırılmasına karar verilmesini…” beyanla, mahkeme kararını istinaf kanun yoluna getirmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; marka hakkına tecavüzün önlenmesi ve tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece; yapılan yargılama sonucunda yukarıda yazılı gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verildiği, karara karşı davalılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmaktadır.
Dosya kapsamı incelendiğinde; dava dilekçesinde davacı adına tescilli; … ibareli 2001/24735, … ibareli 2005/23610 nolu ve 2014/99912 nolu şişe tasarımlarına ve ayrıca davacıya ait TSE belgelerine davalı tarafından tecavüz edildiğinin ileri sürüldüğü, davalı şirketler adına tescilli; … ve … markalarının bulunduğu, yine davalı şirketler grubuna dahil olduğu dosya kapsamından anlaşılan davadışı … firması adına da … … markasının tescilli olduğu, anlaşılmaktadır.
Öncelikle, mahkemece 6100 sayılı HMK’ nın 31. maddesindeki Hakimin davayı aydınlatma görevi çerçevesinde davacıya dava dilekçesi açıklattırılarak, markaların yanısıra, tasarıma yönelik de tecavüz iddiasının bulunup bulunmadığının sorularak, talep kapsamının açıklığa kavuşturulması; beyana göre tasarıma yönelik dava dilekçesinde bahsi geçen 2014/99912 nolu şişe tasarımı da talepleri içerisinde ise bu yönde de araştırma yapılarak bir karar verilmesine dikkat edilmesi gerekirken, davalılar vekilinin cevap dilekçesinde sözkonusu tasarıma ilişkin aynı mahkemenin 2017/110 esas sayılı dosyasında hükümsüzlük davası açtıklarına dair beyanına da rağmen, mahkemenin 21.06.2018 tarihli celsede 2017/111 esas sayılı dosyanın başka bir tasarıma ilişkin olup bu dava ile ilgili olmadığına dair duruşma zaptına geçen mahkeme tespiti sonucuna göre dava dilekçesindeki bu talebe dair bir karar verilmemiş olması 6100 sayılı HMK’ nın 297/2 maddesine aykırı olmuştur.
Davacının icra yoluyla ihale ile aldığı marka, bu devirden itibaren davacı adına korunması gerekmekle birlikte, davalı tarafın da aynı seriden adına tescilli markaların bulunması karşısında davalının, davacının markalarına yönelik tecavüz teşkil eden eylemleri olup olmadığının net olarak ortaya konulması gerekmektedir. Davaya konu markalara tecavüz ihbarı üzerine yapılan arama ve elkoyma neticesinde İzmir CBS’nın 2017/53567 sayılı soruşturma dosyasının yürütüldüğü dosya kapsamından anlaşılmakta ise de, ceza davasının sonucuna ve kesinleştiğine dair dosyada yeterli bilgi ve belge bulunmamaktadır. Her ne kadar yerel mahkeme, ceza mahkemesince beraat kararı verildiğini ve bu karar ile bağlı olmadığını gerekçesinde belirtmiş ise de, dosya kapsamına göre somut olayda ceza mahkemesi kararının kesinleşmesi beklenmeden bir karar verilmesi mümkün bulunmamaktadır. Nitekim, TBK 74.madde uyarınca; “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.” Bununla birlikte ceza kararında kesinleşen maddi olgular ise hukuk hakimi bakımından da bağlayıcıdır. Somut uyuşmazlık bakımından dosyada yeterli bilgi ve belge bulunmamakla birlikte, ceza yargılamasında beraat kararı verilmiş ise, suçun unsurlarının oluşmadığı gerekçesiyle verilen beraat kararlarında ceza mahkemesince saptanacak maddi olayların hukuk hakimini bağlayacağı da gözetilerek davalının bu yoldaki savunması da dikkate alınarak kararın kesinleşmesinin beklenmesi, delil yetersizliğinden beraat kararı verilmesi durumunda da yine kararın bu şekilde kesinleşeceği henüz belirsiz olacağından ceza kararının kesinleşmesinin beklenmesi gerekirken, beraat hükmünün hukuk hakimini bağlamadığı gerekçesiyle eksik incelemeye dayalı karar verilmesi yerinde olmamıştır (Bu yönde bknz. Yargıtay 11 HD 2013/14282 E.- 2014/17101 K, 2014/889 E.- 2014/20009 K sayılı ilamlara).
Ayrıca, taraflar arasında markanın hükümsüzlüğü davaları da dahil olmak üzere birden fazla marka davası bulunduğu dosya kapsamından, UYAP incelemesinden ve taraf beyanlarından anlaşılmaktadır. Bu kapsamda; davacının davalı … firmasına karşı açtığını belirttiği İstanbul 2.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2017/636 E. sayılı dosyası ve bu dosyanın birleştiği İstanbul Anadolu 1. Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’inin 2016/97 Esas- 2020/169 Karar nolu dosyasının da incelenmesi gerekmektedir. Yine, taraflardan dava konusu ile bağlantılı diğer dava dosyaları da sorulup ilgili olanlar getirtilip incelenerek, bu dosyaların eldeki dava ile bağlantıları, derdestlik durumları ve akıbetlerinin belirlenmesi, davalıların ve davacının tescilli markalarının benzerliği de dikkate alındığında, tecavüzün varlığı ve kapsamının ortaya konulması gerekmektedir.
Mahkemece yapılması gereken iş; belirtildiği şekilde taraflar arasında işbu davaya konu markalar ile de bağlantılı olabilecek diğer davalarda verilen kararların ilgili belgeleriyle birlikte getirtilerek dosyaya alınması, ceza mahkemesi kararının kesinleşmesinin beklenmesi ve ceza dosyasında alınmış bulunan raporlar ile yetinilmeyerek, işbu dosyada toplanacak tüm belgelerle birlikte taraf beyan ve itirazlarını karşılayacak şekilde konusunda uzman bilirkişi heyetinden rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesinden ibarettir. Bu nedenlerle, davalılar vekilinin istinaf itirazlarının kabulü ile HMK 353/1-a-6.madde uyarınca kararın eksik incelemeden dolayı kaldırılması gerekmiştir.
Kabule göre de; hüküm infaza elverişli olmayıp, çelişkili olmuştur. Şöyle ki, dava dilekçesinde 2001/24735 nolu “…” markasına yönelik tecavüz ile ilgili talepte bulunulduğu ve davacıya ait ayrıca davadışı 2014/94135 tescil nolu … markası da olduğu halde, mahkeme hükmünde “… ibareli 2001/24735 nolu markaya tecavüzün tespiti ve durdurulması” na şeklinde hüküm kurulması hatalı olmuştur.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davalılar vekilinin istinaf itirazlarının kabulü ile, yerel mahkeme kararının HMK 353/1-a-6. madde uyarınca kaldırılarak dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalılar vekilinin istinaf itirazlarının KABULÜ ile, İzmir Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2017/109 Esas – 2018/139 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
3-İSTİNAF AŞAMASINDA; davalılar tarafından yatırılan 1.993,70 TL (davalı … 1.014,8 TL+davalı … 978,90 TL) istinaf karar harcının istek halinde ilgili olduğu tarafa ayrı ayrı iadesine,
4-İstinaf aşamasında davalılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek nihai kararda ele alınmasına,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK 353/1-a-6 maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi. 15/12/2021