Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/667 E. 2021/1019 K. 21.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2020/667
KARAR NO : 2021/1019
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 25/09/2018
NUMARASI : 2016/541 Esas, 2018/916 Karar
DAVA : Tazminat (Trafik Sigorta Sözleşmesi Kaynaklı Rücuen)
KARAR TARİHİ : 21/10/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 21/10/2021

İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 25/09/2018 tarihli, 2016/541 Esas ve 2018/916 Karar sayılı kararının dairemizce incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesi süresi içinde usulünce verilmiş olmakla; dosyadaki dilekçe, lahiyalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı sigorta şirketi tarafından zorunlu trafik sigorta poliçesi ile teminat altına alınan dava dışı … adına kayıtlı, sürücü …’nin sevk ve idaresindeki … plakalı araç ile davacıya ait … plakalı aracın 13/04/2016 tarihinde çarpıştıklarını, davacının aracının kaza sonucu hasar gördüğünü, hasar bedelinden davalı sigorta şirketinin sorumlu olduğunu, hasar miktarının tespiti amacıyla İzmir 6. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/67 D.İş sayılı dosyasından bilirkişi incelemesi yaptırıldığını, davalı sigorta şirketine başvurulmuşsa da hasar bedelinin ödenmediğini bildirerek, şimdilik 5.000,00-TL hasar bedelinin dava tarihinden itibaren avans faizi ile delil tespit giderlerinin de yargılama gideri olarak davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, yargılama sırasında sunduğu 15/05/2018 tarihli değer arttırım dilekçesiyle, hasar bedeli taleplerini 13.000,00 TL daha artırarak, neticeten 18.000,00 TL tazminatın davalı sigorta şirketinden temerrüt tarihinden itibaren yasal faiziyle tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Dava dilekçesi davalı sigorta şirketine tebliğ edilmesine rağmen, davalı cevap dilekçesi sunmamış, böylelikle davayı inkar etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNCE VERİLEN KARAR:
Davanın niteliği gözetilerek belirsiz alacak davası olarak kabul edilmesi gerektiği ve davanın iki yıllık zaman aşımı süresi içerisinde açılmasıyla zaman aşımının kesildiği, değer arttırımın, zaman aşımına tabi olmadığı, davalının arttırılan kısım için zaman aşımı definin yerinde görülmediği, toplanan tüm deliller karşısında davacıya ait …’in sevk ve idaresindeki … plakalı araç ile davalı … nezdinde KTK ZMM sigortası ile sigortalı … adına kayıtlı olup …’nin sevk ve idaresindeki … plakalı … … aracın 13/04/2016 tarihinde çarpıştıkları, davacının aracının hasarlandığı, kazanın meydana gelmesinde davalıya sigortalı … plakalı araç sürücüsü …’nin %100 kusurlu olduğu, davacının aracında oluşan hasarın parça+işçilik+KDV dahil giderin bedeline göre aracın pert total işlemine tabi tutulması gerektiği, davacı aracının kaza tarihindeki ikinci el piyasa değerinin 23.000,00 TL, sovtaj bedelinin 5.000,00 TL olduğu, ikinci el piyasa değerinden sovtaj değerinin düşülmesiyle davacının hasarının 18.000,00 TL bulunduğu, bu tutarın KTK ZMM poliçesi kapsamında kaldığı gerekçesiyle, 18.000 TL nin dava tarihinden itibaren, davalı aracının hususi kullanım niteliğine göre yasal faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiştir.
Karara karşı davalı vekili istinaf isteminde bulunmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı sigorta vekili istinaf dilekçesinde özetle, davanın belirsiz alacak davası şeklinde açılamayacağını, davacının davasına delil olarak İzmir 6. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/67 değişik iş numaralı delil tespiti dosyasını sunduğunu, böylelikle davasını belirli hale getirdiğini, ıslaha karşı zamanaşımı itirazlarının mahkemece dikkate alınmadığını, bilirkişi raporunun hükme esas alınarak karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, iki yıllık zamanaşımı süresinin dava konusu yapılmayan talepler için dolduğunu, müvekkilinin sorumluluğunun sigortalı araç sürücüsünün kusuru oranında ve poliçe limiti dahilinde bulunduğunu, kararın kaldırılarak müvekkili lehine hüküm kurulması gerektiğini bildirerek istinaf isteminde bulunmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, zorunlu trafik poliçesinden kaynaklanan tazminatın tahsili istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dosyadaki kayıt ve belgelerin incelenmesinden, 13/04/2016 tarihinde …. ili, …. ilçesinde davacıya ait … in sevk ve idaresindeki … plakalı araç ile …’nin sevk ve idaresindeki …’a ait … plakalı aracın maddi hasarlı trafik kazasına karıştığı, İzmir Trafik Tescil Şube Müdürlüğünce … plakalı aracın davacı … adına kayıtlı olduğunun bildirildiği, … plakalı aracın 13/11/2015 -13/11/2016 tarihleri arasında davalı sigorta şirketi tarafından karayolları zorunlu trafik sigorta poliçesi ile teminat altına alındığı, maddi hasarlarda teminat limitinin araç başına 29.000,00-TL olduğu, İzmir 6. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2016/67 D.İş sayılı dosyasında yapılan delil tespiti sonrasında bilirkişi … tarafından tanzim olunan raporda, … plakalı araçtaki hasar bedelinin KDV dahil 30.343,00 TL, aracın ikinci el piyasa değerinin 23.000,00 TL, sovtaj bedelinin 5.000,00 TL olduğu, tamir gideri yüksek olduğundan onarımın ekonomik olmayacağının bildirildiği, yargılama sırasında makine mühendisi bilirkişi … tarafından hazırlanan 02/01/2017 tarihli bilirkişi raporunda, taraflar arasında düzenlenen maddi hasarlı trafik kazası tespit tutanağına göre davacıya ait … plakalı otomobilin sol yan kısmından davalı aracının çarpmasıyla sol yan kısmının ve ön kısmı ile yaya kaldırımında bulunan ağaca çarpması ile ön kısmının hasarlanması gerektiği ancak davacı otomobilinin ön kısmında ağaç gibi dik bir cisme çarpmasıyla oluşmuş darbe izi bulunmadığı , otomobilin sağ yan kısmından herhangi bir darbe almadığı halde sağ yan kısmının hasarlandığı, ön alt kısmının şiddetli bir darbe gördüğü, ön tekerin büküldüğü, olay yönünde sola dönüşe geçen davalı aracının çarpması ile bu kadar büyük miktarda hasar oluşmasının mümkün olmadığı, bu nedenle hasarın belirtilen şekilde belirtilen yerde meydana gelmediği yönünde kanaat oluştuğu, ancak mahkemece bu görüşe itibar edilmez ise ve kazanın taraflar arasında düzenlenen tutanağa uygun olduğunun kabulü halinde davalı araç sürücüsü …’nin %75 oranında davacı araç sürücüsü …’in % 25 oranında kusurlu olduklarının kabulünün gerektiğini, davacıya ait … plakalı otomobilin tamirinin gayri iktisadi olacak şekilde ileri derecede hasarlandığını, hasar bedelinin 18.000 TL olduğunu belirtmiş, bu rapora taraf vekillerince itiraz edilmesi üzerine yargılama sırasında mahkemece ATK Trafik İhtisas Dairesinden alınan 24/04/2018 tarihli rapora göre, kazanın meydana gelmesinde davacı araç sürücüsü …’in kusursuz , davalı taraf sürücüsü …’nin %100 kusurlu olduğu, davacının … plakalı aracında oluşan hasar bedelinin toplam 30.343,00 TL olup aracın kaza tarihindeki ikinci el piyasa değerinin 25.000,00 TL, aracın hurda bedelinin 5.000,00 TL olması itibariyle tamirinin ekonomik olmayıp hurdaya ayırmasının uygun olduğu, buna göre davacının araç hasarı nedeniyle zararının 18.000,00 TL olduğu tespit edilmiştir. Kusur konusunda mahkemece alınan bilirkişi … tarafından düzenlenen rapor ile ATK Trafik İhtisas Dairesinin tespiti arasında %25 oranında bir farklılık olmasına rağmen ATK Trafik İhtisas Dairesinin raporunun heyet olarak rapor düzenlemiş olması nedeniyle kusur konusunda mahkemece ATK 24/04/2018 tarihli rapora itibar edilmiş, kazanın meydana gelmesinde sigortalı araç sürücüsü …’nin %100 kusurlu olduğu kabul edilmiş, davacı aracının hasar bedelinin ne kadar olduğu konusunda gerek delil tespit dosyasında gerek bilirkişi …’ın raporunda ve gerekse ATK Trafik İhtisas Dairesinin raporunda aynı tespitlere yer verildiği, araçtaki hasarın tamir bedelinin KDV dahil 30.343,00 TL olduğu , aracın ikinci el piyasa değerinin 25.000,00 TL olup sovtaj değerinin 5.000,00 TL olması itibariyle aracın pert total işlemine tabi tutulması gerektiği, buna göre davacının hasar giderine ilişkin zararının 18.000,00 TL olduğu kabul edilerek davanın anılan tutar üzerinden kabulüne karar verildiği görülmüştür.
Uyuşmazlık, davacının gerçekleşen riziko nedeniyle zararın giderilmesine ilişkin talebinin, belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı ve sonucuna göre mahkemece verilmesi gereken karar hususlarında toplanmaktadır.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesi; “(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. (3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” hükmünü haizdir.
Yasal düzenlemeye göre, bu tür davalarda davacının dava konusu yaptığı miktarı, davayı açtığı tarihte tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin ya imkânsız olması ya da kendisinden beklenemeyecek nitelik taşıması gerekir.
Belirsiz alacak davasının getirdiği en önemli etkin koruma, usul ekonomisi ve hak arama özgürlüğüne hizmet etmesi yanında, davacının yüksek yargılama giderlerine katlanma ve dava konusu hakkın zamanaşımına uğrama riskini azaltmasıdır.
Zira zamanaşımı süresi, belirsiz alacak davası açılması ile tüm alacak için kesildiğinden, davacının belirleyemediği alacağının zamanaşımına uğraması söz konusu olmayacaktır (Pekcanıtez, H.:Belirsiz Alacak Davası, Ankara 2011, s. 26-31).
Kısmi dava ise, alacağın yalnızca bir bölümü için açılan dava olarak tanımlanmaktadır. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesi gerekir. Diğer bir söyleyişle, bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen alacağın bir kesimi için açılan davaya kısmi dava denir. Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez (Kuru, B.: -İstinaf Sistemine Göre Yazılmış- Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2016, s. 219). Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu ve istem bölümünde “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” demesi, kural olarak yeterlidir (HGK’nın 02.04.2003 tarihli ve 2003/4-260 E., 2003/271 K. sayılı kararı; ayrıca bkz., Pekcanıtez, H./Atalay, M./Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, 12. bası, s. 320; Kuru, B./Arslan, R./Yılmaz, E.: Medeni Usul Hukuku, 22. bası, s. 286).
Öte yandan, 6100 sayılı HMK’nın 30’uncu maddesinde düzenlenen usul ekonomisi ilkesi, anayasal dayanağı olan bir ilke olup 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141’inci maddesinin dördüncü bendinde, davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğuna açıkça işaret edilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın “Hâkimin davayı aydınlatma görevi” başlıklı 31’inci maddesine göre, “Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu olduğu durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir.”
HMK’nın 33’üncü maddesi uyarınca hâkim, Türk hukukunu re’sen uygular. Bu nedenledir ki dava dilekçesinde davacının talebini dayandırdığı vakıalara uygun hukuki sebepleri dava dilekçesinin zorunlu unsurları arasında sayılmamıştır. Zira davacının dayandığı vakıalara uygun hukuki sebepleri hâkim kendiliğinden bulup uygulamakla yükümlüdür.
Ayrıca belirtilmelidir ki, Anayasa’nın 36’ncı maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36’ncı maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6’ncı maddesinin (1) numaralı fıkrasında da; “Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar …konusunda karar verecek olan,…bir mahkeme tarafından davasının …görülmesini istemek hakkına sahiptir…” yönünde düzenleme bulunduğu görülmektedir.
Dava dilekçesinde hiç gösterilmemiş veya yanlış gösterilmiş olsa bile HMK 33. madde kapsamında doğru hukuki sebebi bulmak ve uygulamak hâkimin görevi ise, HMK 32. madde çerçevesinde yargılamayı sevk ve idare ile dava türü tanımlarına ve talep sonucuna göre dava türünü doğru belirleyip buna göre yargılamayı sürdürüp davayı sonuçlandırmak da hâkimin görevidir. Bu konuda hâkim, davacının dilekçesinde yaptığı isimlendirmeyle bağlı olmaksızın açılan davanın eda davası, tespit davası, belirsiz alacak ve tespit davası, inşai dava, kısmi dava, terditli dava, seçimlik dava ve topluluk davası çeşitlerinden hangisi olduğunu belirleyerek yargılamayı sürdürüp davayı sonuçlandıracaktır. Davacı dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olduğundan söz etmiş olsa bile belirsiz alacak davası unsurları bulunmuyorsa bu davanın açılmasında hukuki yarar olmadığından söz edilemeyecek, alacağın istenmesinde hukuki yarar olduğundan mevcut unsurları itibarıyla kısmi dava açılmış olduğu kabul edilerek davacının talep sonucu hakkında karar verilebilecektir.Ancak dava dilekçesinde talep edilen asgari tutar somut olayın özelliklerine göre talep edilebilecek toplam alacak miktarı kadar değilse ve kısmî davanın koşulları da bulunmuyorsa, bu durumda mahkemece alacak miktarını netleştirmesi ve bildireceği dava değerine göre eksik harcı tamamlaması için davacıya HMK’nın 119’uncu maddesinin ikinci fıkrası uyarınca bir haftalık kesin süre verilmeli ve verilen kesin süre içinde belirtilen eksikliğin tamamlanması hâlinde davaya tam eda davası olarak devam edilmeli, aksi durumda ise davanın usulden reddine karar verilmelidir.
Buna karşılık, dava dilekçesinde asgari bir tutar gösterilmiş olup bunun, alacağın belirli bir kesimi olduğu anlaşılmakla birlikte, açılan davanın belirsiz alacak davası mı yoksa kısmi dava mı olduğu hususunda açıklık bulunmuyorsa hâkim, taleple bağlı olduğu için (6100 sayılı HMK m. 26) öncelikle, HMK’nın 119’uncu maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, davacı tarafa bir haftalık kesin bir süre vermeli ve onun beyanı doğrultusunda açılmış olan davanın belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunu belirlemelidir. Bu da esasen hâkimin davayı aydınlatma ödevi kapsamındadır. Davacı verilen bir haftalık kesin süre içinde davanın belirsiz alacak davası olduğunu beyan etmiş ve belirsiz alacak davası açılabilmesi için gerekli koşullar mevcut ise dava belirsiz alacak davası olarak görülüp sonuçlandırılmalıdır. Belirsiz alacak davası açılabilmesi için gerekli şartlar bulunmakla birlikte davacı açmış olduğu davanın kısmi dava olduğunu belirtmiş ise bu hâlde mahkeme davayı, kısmi dava olarak kabul edip yargılamayı sürdürmelidir. Üçüncü bir ihtimal olarak davacı davasının belirsiz alacak davası olduğunu mahkemeye bildirmiş olmakla birlikte belirsiz alacak davasının koşulları bulunmuyor ve fakat kısmi dava açılabilmesi mümkün ise, bu durumda, mahkemece, açılmış olan dava, doğrudan bir ara kararıyla bir kısmi dava olarak nitelendirilmek suretiyle görülüp karara bağlanmalıdır. (HGK’nın 16.05.2019 gün ve 2016/22-1166 E., 2019/ 576 K. sayılı kararında da aynı hususlar vurgulanmıştır.)
Yukarıda yapılan açıklamalardan sonra somut olaya dönüldüğünde; davacı vekili dava dilekçesinde, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak, kaza nedeniyle aracında meydana gelen zararın, şimdilik 5.000 TL sinin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle tahsilini istemiş, davanın belirsiz alacak davası mı kısmi dava niteliğinde mi olduğunu açıklamamış, davasını 15/05/2018 tarihinde ıslah ederek dava değerini 18.000.00 TL na arttırmış, davalı vekili süresi içinde ıslaha karşı zamanaşımı definde bulunarak davanın belirsiz alacak davası şeklinde açılamayacağını, ıslah edilen kısmın zamanaşımına uğradığını savunmuştur. Mahkemece yargılama esnasında, davanın belirsiz alacak davası mı kısmi dava mı olarak açıldığı davacı vekiline açıklattırılmamış, dava türü hususunda yargılama aşamasında bir ara karar kurulmamış ise de gerekçeli kararda, davanın belirsiz alacak davası olduğu, davanın iki yıllık zamanaşımı süresi içinde açılmasıyla zamanaşımı süresinin kesildiği, değer attırım dilekçesinin ise zamanaşımına tabi olmadığı, davalının ıslaha karşı zaman aşımı definin reddi ile yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davanın belirsiz alacak davası olarak nitelendirilmesi halinde, zamanaşımı definin dinlenmesi mümkün değildir. Davacının iş bu davayı, belirsiz alacak davası olarak açmakta hukuki yararı bulunduğu gibi, poliçe nedeniyle hesaplanacak zararı davayı açtığı anda bilmesi de kendisinden beklenemez.
Açıklanan nedenlerden ötürü, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, ilk derece mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına, mahkemece, hükme esas alınan ATK Trafik İhtisas Dairesinin 24/04/2018 tarihli raporunun hüküm kurmaya elverişli, usul ve yasaya uygun olduğunun anlaşılmasına, davanın belirsiz alacak davası niteliğinde bulunmasına, zamanaşımı süresinin davanın açılmasıyla kesilmiş olmasına, değer arttırım dilekçesinin zamanaşımına tabi bulunmamasına göre, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 25/09/2018 tarihli, 2016/541 Esas ve 2018/916 Karar sayılı kararına karşı davalı vekilinin istinaf başvuru sebeplerinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına istinaf vekalet ücreti verilmesine yer olmadığına,
3-İstinaf kanun yoluna başvuran davalı taraftan alınması gereken 1.229,58 TL istinaf nispi karar harcından, istinafa gelirken alınan 307,40 TL ‘nin mahsubu ile bakiye 922,18 TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir yazılmasına,
4-Davalı tarafın yatırmış olduğu istinaf kanun yoluna başvuru harcı olan 98,10 TL’nin hazineye gelir yazılmasına,
5-İstinaf yoluna başvuran davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
6- Kullanılmayan gider avansının HMK 333. mad. gereğince istek halinde yatıran tarafa İADESİNE,
7-Kararın tebliği, kesinleştirme, harç ve yargılama giderlerinin iadelerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, HMK’nun 362/1-a maddesi gereğince miktar itibariyle kesin olmak üzere 21/10/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.