Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/649 E. 2021/1020 K. 21.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/649
KARAR NO : 2021/1020

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/07/2018
NUMARASI : 2015/1303 Esas, 2018/912 Karar
DAVA : Tazminat
KARAR TARİHİ : 21/10/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 21/10/2021

İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 17/07/2018 tarihli, 2015/1303 Esas ve 2018/912 Karar sayılı kararının dairemizce incelenmesi davalılar … ve … vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesi süresi içinde usulünce verilmiş olmakla; dosyadaki dilekçe, lahiyalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler incelendi.
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARI:
Davacı vekili dava dilekçesi ile özetle, Müvekkiline ait … plakalı ticari taksiye, seyir halindeki … plakalı aracın kavşakta durmadan ve kontrol etmeden hızlı bir şekilde geçişi esnasında asli kusurlu olarak çarptığını, müvekkilinin aracında oluşan hasar bedelinin toplam 4.484,00-TL olduğunu, HMK 107/1 maddesi gereği belirsiz alacak davası şeklinde açtıkları iş bu davada, alacaklarının miktar ya da değerini bu aşamada tüm ve kesin olarak belirleme olanağı bulunmadığından, fazlaya ilişkin talep ve dava hakları saklı kalmak kaydıyla, şimdilik 3.000,00-TL hasar bedelinin, 300,00-TL değer kaybının, 330,00-TL kazanç kaybının, kaza tarihinden itibaren avans faiz ile birlikte davalılardan( … Sigorta 97518815 poliçe nolu trafik poliçesi bulunan sigorta şirketi yönünden kazanç kaybı dışındaki alacak kalemlerinin poliçe limiti ile sınırlı sorumlu olmak üzere ve ihbar tarihinden itibaren işleyecek avans faiziyle birlikte) müştereken ve müteselsilen alınarak tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … Sigorta A.Ş. vekili cevap dilekçesi ile özetle; … plakalı aracın müvekkil sigorta şirketi tarafından Zorunlu Mali Sorumluluk Sigorta Poliçesi ile sigortalandığını, poliçeden dolayı sorumluluğunun sigortalının kusuru oranında olmak üzere araç başı maddi zararlarda poliçede belirtilen üst limiti ile sınırlı olduğunu, teminat limitinin ve kapsamının bildirmelerinin davayı kabul anlamına gelmediğini, ekspertiz raporu ile de sabit olduğu üzere davacıya ait aracın kazanın meydana gelmesinde asli ve tam kusurlu olduğunu, davalı sigortalıya ait araç sürücüsünün ise kazanın meydana gelmesinde hiçbir kusuru olmadığını, davacı tarafın tamir atölyesinden aldığı belge ve faturalara dayalı zararı kabul etmediklerini, davaya konu aracın dava konusu kazadan önce dört ayrı kazaya karıştığını, davacıya ait araçta değişen ve yenilenen parçalar nedeniyle hasar bedelinden amortisman ve hurda tenzili yapılması gerektiğini, aracın tüm parçalarının orjinal olmadığını, dava evvelden değişen, onarılan, tamir gören pekçok parçası bulunduğunun gerçek hasar miktarının tespitinde göz önünde bulundurulmasını gerektiğini, davacının değer kaybı taleplerini kabul etmediklerini, aksi kanaatte olunması halinde aracın motor aksamında ve aracın yürümesini sağlayan orjinal parçalarında aracın değer kaybına uğrayacak şekilde bir hasar oluşmadığını, bu hususun değer kaybı hesabında mutlaka dikkate alınması gerektiğini bildirerek davanın reddini istemiştir.
Davalı … ve … vekili cevap dilekçesi ile özetle; davacının hasar bedeli talebinin fahiş olduğunu, kazanın gerçekleşmesindeki kusurun müvekkillerinden …’a ait bulunmadığını, değer kaybı bedelinin de taraflarınca kabulü mümkün olmadığını, değer kaybının oluşması için dava konusu kazadan önce davacı aracının hiçbir hasar kaydının olmamış olması gerektiğini, ancak yapılan sorgulamada davacı aracının pek çok kazaya karıştığının ve aracın çok fazla değişen parçasının olduğunun sabit olduğunu bildirerek, davanın reddi ile % 20’den aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNCE VERİLEN KARAR:
Mahkemece” 11.05.2018 tarihli ATK raporu mahkememizce hüküm vermeye elverişli, gerekçeli, yeterli, inandırıcı ve dosya kapsamına göre de uygun olup davaya konu edilen kazanın meydana gelmesinde kazaya karışan davalı …’un işleteni olduğu, diğer davalı …’in kullandığı, davalı sigorta tarafından zorunlu mali mesuliyet sigortası poliçesi ile sigortalanan aracın dikkatsiz ve tedbirsizce davrandığı, mevcut hızıyla kontrolsüz kavşağa girmesi ve ilk geçiş hakkını davacıya vermemesi neticesinde davacının aracına çarpması nedeniyle 2918 KYTK. 53 mad. gereği %75 oranında kusurlu olduğu, davacı tarafın kavşağa yaklaşırken hızını azaltmadığı, gerekli dikkat ve özene göstermediği, bu suretle %25 oranında davacının kusurlu olduğu, davacı tarafa ait araçta 4.478,00-TL hasar bedeli oluştuğu, aracın onarım süresi boyunca 4 günx125= 500 TL kazanç kaybı oluştuğu, araçta bu kaza nedeniyle değer kaybı meydana gelmediği anlaşılmıştır. Meydana gelen iş bu davacı zararından davalı sigorta zorunlu mali mesuliyet sorumluluk poliçe kapsamına göre sorumludur. Zira, trafik sigortacısı motorlu aracın karayolunda işletilmesi sırasında 3. kişiye verilen ve işletenin ve sürücünün sorumluluğunda gerçekleşen zararı sigorta örtüsüne almaktadır. Bu sigorta kapsamında hasar bedeli, değer kaybı bedeli de yer almaktadır. Sorumluluk, poliçe limitini geçmemek üzere kusur oranına göredir. Bu kusur oranlarına göre davalı sigortanın, davalı işletenin, davalı sürücünün davacının karşılanmayan hasar bedeli zararının %75’inden sorumlu olduğu anlaşılmakla davanın değer kaybı bedeli yönünden talebinin reddine, 3.358,50 TL hasar bedelinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline tahsiline karar vermek gerekmiştir. Davacıya ait aracın kaza sonucu davacı tarafça kullanılamaması, araçtan mahrum kalınması nedeniyle uğranılan zarar olan ikame araç bedelinden (aracın tamiri süresince günlük rayiç kira bedeli esas alınarak bulunan) davalı işleten ve sürücü sorumlu olup bu zararın 500,00 TL (tamir süresi olan 4 gün x 125,00 TL) olduğu anlaşılmakla davalının kusuruna isabet eden 375,00 TL ikame araç bedelinin davalı işletenden ve sürücüden tahsiline karar verilmiştir. Davalı … ve … yönünden faizin başlangıcı olay tarihi, davalı sigorta yönünden ise dava tarihi olarak esas alınmış, davalı tarafın sigortaladığı aracın niteliği (hususi oluşu) göz önüne alınarak yasal faize hükmedilmiş, davanın belirsiz alacak davası olmasından kaynaklı HMK.107/2 maddesi gereği zamanaşımına ve iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın talep arttırım dilekçesi kabul edilmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur. kısmen kabul kısmen reddi ile, 3.358,50 TL hasar bedelinin davalılardan Davalı … ve … yönünden olay tarihi olan 09/05/2015 davalı sigorta şirketi yönünden dava tarihi olan 21/12/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile davalı sigorta şirketinin poliçe limiti ile sorumlu olmak kaydıyla müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine, davacının değer kaybı talebinin reddine, davacının 375,00 TL kazanç kaybının davalılardan … ve …’dan olay tarihi olan 09/05/2015 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya ödenmesine karar verilmiştir.
Karara karşı davalılardan … ve … vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalılardan … ve … Vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle;kazanın oluşumunda müvekkili …’in kusursuz olduğunu, kaza tespit tutanağına, tramer kayıtlarına, fotoğraflara ve eksper raporuna göre davacıya ait … plaka sayılı araç sürücüsünün %100 oranında tam ve asli kusurlu bulunduğunu, ATK raporuna itirazlarının mahkemece değerlendirilmediğini, keşif yapılmadan bilirkişi raporu alınmasının usul ve yasaya aykırılık taşıdığını, davacının kazanç kaybına ilişkin zararını ispatlayamadığını, davacı vekilinin değer arttırım dilekçesini süresi içinde vermediğini, ıslah edilen miktarlar yönünden davanın zamanaşımına uğradığını, kararın kaldırılması gerektiğini bildirerek, istinaf isteminde bulunmuştur.
HUKUKİ NİTELENDİRME, DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, zorunlu trafik sigortasından kaynaklanan maddi tazminatın (hasar bedeli, değer kaybı ve kazanç kaybının) tahsili istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nin 355.maddesi uyarınca istinaf edenin sıfatına ve istinaf dilekçesinde ileri sürülen sebeplerle sınırlı, ancak kamu düzenine ilişkin nedenler resen göz önünde tutularak yapılmıştır.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesi; “(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. (3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” hükmünü haizdir.
Yasal düzenlemeye göre, bu tür davalarda davacının dava konusu yaptığı miktarı, davayı açtığı tarihte tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin ya imkânsız olması ya da kendisinden beklenemeyecek nitelik taşıması gerekir.
Belirsiz alacak davasının getirdiği en önemli etkin koruma, usul ekonomisi ve hak arama özgürlüğüne hizmet etmesi yanında, davacının yüksek yargılama giderlerine katlanma ve dava konusu hakkın zamanaşımına uğrama riskini azaltmasıdır.
Zira zamanaşımı süresi, belirsiz alacak davası açılması ile tüm alacak için kesildiğinden, davacının belirleyemediği alacağının zamanaşımına uğraması söz konusu olmayacaktır (Pekcanıtez, H.:Belirsiz Alacak Davası, Ankara 2011, s. 26-31).
Kısmi dava ise, alacağın yalnızca bir bölümü için açılan dava olarak tanımlanmaktadır. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesi gerekir. Diğer bir söyleyişle, bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen alacağın bir kesimi için açılan davaya kısmi dava denir. Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez (Kuru, B.: -İstinaf Sistemine Göre Yazılmış- Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2016, s. 219). Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu ve istem bölümünde “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” demesi, kural olarak yeterlidir (HGK’nın 02.04.2003 tarihli ve 2003/4-260 E., 2003/271 K. sayılı kararı; ayrıca bkz., Pekcanıtez, H./Atalay, M./Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, 12. bası, s. 320; Kuru, B./Arslan, R./Yılmaz, E.: Medeni Usul Hukuku, 22. bası, s. 286).
Öte yandan, 6100 sayılı HMK’nın 30’uncu maddesinde düzenlenen usul ekonomisi ilkesi, anayasal dayanağı olan bir ilke olup 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141’inci maddesinin dördüncü bendinde, davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğuna açıkça işaret edilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın “Hâkimin davayı aydınlatma görevi” başlıklı 31’inci maddesine göre, “Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu olduğu durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir.”
HMK’nın 33’üncü maddesi uyarınca hâkim, Türk hukukunu re’sen uygular. Bu nedenledir ki dava dilekçesinde davacının talebini dayandırdığı vakıalara uygun hukuki sebepleri dava dilekçesinin zorunlu unsurları arasında sayılmamıştır. Zira davacının dayandığı vakıalara uygun hukuki sebepleri hâkim kendiliğinden bulup uygulamakla yükümlüdür.
Ayrıca belirtilmelidir ki, Anayasa’nın 36’ncı maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36’ncı maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6’ncı maddesinin (1) numaralı fıkrasında da; “Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar …konusunda karar verecek olan,…bir mahkeme tarafından davasının …görülmesini istemek hakkına sahiptir…” yönünde düzenleme bulunduğu görülmektedir.
Dava dilekçesinde hiç gösterilmemiş veya yanlış gösterilmiş olsa bile HMK 33. madde kapsamında doğru hukuki sebebi bulmak ve uygulamak hâkimin görevi ise, HMK 32. madde çerçevesinde yargılamayı sevk ve idare ile dava türü tanımlarına ve talep sonucuna göre dava türünü doğru belirleyip buna göre yargılamayı sürdürüp davayı sonuçlandırmak da hâkimin görevidir. Bu konuda hâkim, davacının dilekçesinde yaptığı isimlendirmeyle bağlı olmaksızın açılan davanın eda davası, tespit davası, belirsiz alacak ve tespit davası, inşai dava, kısmi dava, terditli dava, seçimlik dava ve topluluk davası çeşitlerinden hangisi olduğunu belirleyerek yargılamayı sürdürüp davayı sonuçlandıracaktır. Davacı dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olduğundan söz etmiş olsa bile belirsiz alacak davası unsurları bulunmuyorsa bu davanın açılmasında hukuki yarar olmadığından söz edilemeyecek, alacağın istenmesinde hukuki yarar olduğundan mevcut unsurları itibarıyla kısmi dava açılmış olduğu kabul edilerek davacının talep sonucu hakkında karar verilebilecektir. Ancak dava dilekçesinde talep edilen asgari tutar somut olayın özelliklerine göre talep edilebilecek toplam alacak miktarı kadar değilse ve kısmî davanın koşulları da bulunmuyorsa, bu durumda mahkemece alacak miktarını netleştirmesi ve bildireceği dava değerine göre eksik harcı tamamlaması için davacıya HMK’nın 119’uncu maddesinin ikinci fıkrası uyarınca bir haftalık kesin süre verilmeli ve verilen kesin süre içinde belirtilen eksikliğin tamamlanması hâlinde davaya tam eda davası olarak devam edilmeli, aksi durumda ise davanın usulden reddine karar verilmelidir.
Buna karşılık, dava dilekçesinde asgari bir tutar gösterilmiş olup bunun, alacağın belirli bir kesimi olduğu anlaşılmakla birlikte, açılan davanın belirsiz alacak davası mı yoksa kısmi dava mı olduğu hususunda açıklık bulunmuyorsa hâkim, taleple bağlı olduğu için (6100 sayılı HMK m. 26) öncelikle, HMK’nın 119’uncu maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, davacı tarafa bir haftalık kesin bir süre vermeli ve onun beyanı doğrultusunda açılmış olan davanın belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunu belirlemelidir. Bu da esasen hâkimin davayı aydınlatma ödevi kapsamındadır. Davacı verilen bir haftalık kesin süre içinde davanın belirsiz alacak davası olduğunu beyan etmiş ve belirsiz alacak davası açılabilmesi için gerekli koşullar mevcut ise dava belirsiz alacak davası olarak görülüp sonuçlandırılmalıdır. Belirsiz alacak davası açılabilmesi için gerekli şartlar bulunmakla birlikte davacı açmış olduğu davanın kısmi dava olduğunu belirtmiş ise bu hâlde mahkeme davayı, kısmi dava olarak kabul edip yargılamayı sürdürmelidir. Üçüncü bir ihtimal olarak davacı davasının belirsiz alacak davası olduğunu mahkemeye bildirmiş olmakla birlikte belirsiz alacak davasının koşulları bulunmuyor ve fakat kısmi dava açılabilmesi mümkün ise, bu durumda, mahkemece, açılmış olan dava, doğrudan bir ara kararıyla bir kısmi dava olarak nitelendirilmek suretiyle görülüp karara bağlanmalıdır. (HGK’nın 16.05.2019 gün ve 2016/22-1166 E., 2019/ 576 K. sayılı kararında da aynı hususlar vurgulanmıştır.)
Yukarıda yapılan açıklamalardan sonra somut olaya dönüldüğünde; davacı vekili dava dilekçesinde, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak, 3.000,00-TL hasar alacağının, 300,00-TL değer kaybının, 330,00-TL kazanç kaybının, kaza tarihinden itibaren avans faiz ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini istemiş, davanın belirsiz alacak davası olduğunu açıklamış, dava dilekçesindeki taleplerinden hasar bedelini 358.50 TL arttırarak 3358.50 TL ye , kazanç kaybı talebini 45.00 TL arttırarak 375.00 TL TL na arttırmış, davalı vekili süresi içinde ıslaha karşı zamanaşımı definde bulunarak davanın belirsiz alacak davası şeklinde açılamayacağını, ıslah edilen kısmın zamanaşımına uğradığını savunmuştur. Davacı vekilince dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası şeklinde açıldığı açıklanmıştır. Bu sebeple davanın belirsiz alacak davası olduğu, davanın iki yıllık zamanaşımı süresi içinde açılmasıyla zamanaşımı süresinin kesildiği, değer attırım dilekçesinin ise zamanaşımına tabi olmadığı, davalının değer arttırım dilekçesine karşı zaman aşımı definin reddi ile yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Değer arttırım dilekçesi ıslah dilekçesinden farklı olup, belli bir süre içinde verilmesi gerekmez. Bu sebeple, davalılardan … ve … vekilinin bu istinaf itirazı yerinde görülmemiştir.
Dosyadaki kaza tespit tutanağına göre, davacı taraf sürücüsü %100 oranında, yargılama sırasında bilirkişi …’dan alınan 13/04/2017 tarihli rapora göre davacı sürücü %35 oranında, davalı sürücüsü %65 oranında, 11/05/2018 tarihli ATK Trafik İhtisas Dairesinin raporuna göre ise davacı sürücü %25 oranında, davalı sürücüsü %75 oranında kusurlu bulunmuştur. Davalılar vekilleri raporlar arasındaki çelişkinin giderilmesi yönünden, davacı vekili ise hasar yönünden ATK raporuna itiraz etmişler, mahkemece 11/05/2018 tarihli ATK Trafik İhtisas Dairesinin raporu hükme esas alınarak karar verilmiştir.
Davalılar … ve … vekili, çelişkiyi gideren yeni bilirkişi raporu alınmaması konusunda istinaf isteminde bulunmuş iseler de, hükme esas alına 11/05/2018 tarihli ATK Trafik İhtisas Dairesinin raporunun dosya içeriğine uygun bulunmasına, heyet halinde hazırlanmış olmasına göre bu yöne ilişen istinaf itirazları da yerinde görülmemiştir.
Bu itibarla, davalılar … ve … vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 17/07/2018 tarihli, 2015/1303 Esas ve 2018/912 Karar sayılı kararına karşı davalılar … ve … vekilinin istinaf başvuru sebeplerinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına istinaf vekalet ücreti verilmesine yer olmadığına,
3-İstinaf kanun yoluna başvuran davalılar … ve …’dan alınması gereken 255,03 TL istinaf nispi karar harcından, istinafa gelirken alınan 63,80 TL ‘nin mahsubu ile bakiye 191,23 TL harcın anılan davalılardan alınarak hazineye gelir yazılmasına,
4-Davalılar … ve …’ın yatırmış olduğu istinaf kanun yoluna başvuru harcı olan 98,10 TL’nin hazineye gelir yazılmasına,
5-İstinaf yoluna başvuran davalılar … ve … tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin üzerilerinde bırakılmasına,
6- Kullanılmayan gider avansının HMK 333. mad. gereğince istek halinde yatıran tarafa İADESİNE,
Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, HMK’nun 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere 21/10/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.