Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/640 E. 2021/990 K. 20.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2020/640
KARAR NO : 2021/990

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 30.04.2014 (Dava) – 21/12/2017 (Karar)
NUMARASI : 2014/173 Esas – 2017/1300 Karar
DAVA : Tazminat
KARAR TARİHİ : 20/10/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 20/10/2021

İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin 21/12/2017 tarihli, 2014/173 Esas ve 2017/1300 Karar sayılı dosyasından yapılan yargılama neticesinde verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya Dairemize gönderilmiş olmakla, HMK 353. madde uyarınca dosya üzerinden inceleme yapıldı.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA; Davacı vekili, 26/02/2014 tarihinde müvekkilinin maliki olduğu … plakalı aracının davadışı sürücü … sevk ve idaresindeki … plakalı araçla maddi hasarlı trafik kazasına karışmış olduğunu, müvekkiline ait aracın davalı … tarafından kasko sigorta poliçesi ile sigortalı olduğunu, davadışı … plakalı aracın ters yönde ilerlerken kazaya sebebiyet vermiş olması nedeniyle asli kusurlu olduğunu, müvekkilinin seçimlik hakkını kullanarak davalıya hasar ihbarında bulunduğunu ve davalı şirket bünyesinde hasar dosyasının açılmış olduğunu, ancak davalının haksız ve mesnetsiz gerekçelerle hasarın beyan edildiği gibi olamayacağının tespit edildiği gerekçesi ile ödeme yapmayı reddettiğini, ayrıca müvekkilinin yokluğunda ve müvekkilinden gizleyerek araç üzerinde tespit yaptırdığını, usule aykırı olarak aldırılan bu tespit raporunun hatalı olduğunu, rizikonun ihbar edilenden farklı olduğunun somut delillerle ispatı yükünün sigorta şirketine ait olduğunu belirterek, hasar alacakları likit olmayıp yargılamayı gerektirdiğinden fazlaya dair hakları saklı olmak üzere şimdilik 5.000-TL’ nin temerrüt tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, daha sonra ıslah dilekçesi sunarak 25.000-TL’nin 14.03.2014 temerrüt tarihinden itibaren avans faizi ile tahsilini talep ettiği anlaşılmıştır.
CEVAP: Davalı vekili, davacının kötüniyetli olduğunu, hasarın tutanakta belirtilen şekilde gerçekleşemeyeceğinin açık olduğunu, karşı araç sürücüsünün kazanın hasar boyutunu farklı değerlendirmekte olduğunu, bu nedenle davacının karşı taraf trafik sigortacısına değil müvekkiline dava açtığını, araçtaki hasar bedeli davalarının kısmi dava olarak açılamayacağını, aracın hava yastıklarını kontrol eden beyninin söküldüğünün belirlendiğini, ayrıca yetkili serviste yapılan testlerde aracın kazadan sonra 27 km daha yol yaptığının belirlendiğini, beyninin de yetkili servise gelmeden 1 km önce sökülmüş olduğunu, davadan önce yaptırdıkları tespitte de araçtaki hasarın dava konusu kazadan sonra meydana gelen başka bir kaza ile oluştuğu yönünde görüş bildirildiğini beyanla, davanın reddini talep etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARI; Mahkemece, “…Bilirkişilerden alınan raporda, kaza ile mevcut hasarın uyumlu olmadığı belirtilmekle ve özelllikle 25/01/2016 tarihli İstanbul Trafik İhtisas Dairesinin raporunda araçtaki hasarın 26/02/2014 günlü kaza sonucu gerçekleşmediği belirtilmekle, mahkemece 350-TL’ lik bilirkişi ücretinin 7 günlük kesin süre içinde yatırılması sureti ile mevcut fotoğraflar, faturalar, olay yeri basit krokisi ve önceki raporlar da irdelenerek mevcut zararın poliçe kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği hususunda rapor alınmak istendiği, kaskolu araca dayalı hasar talepleri olduğundan, bu konuda mahkemece 350-TL’ lik bilirkişi ücretinin 7 günlük kesin süre içinde duruşmada hazır bulunan davacı vekiline yatırması hususunda ve sürenin HMK 94. maddesi uyarınca kesin olduğu, 7 günlük kesin süre içinde yatırılmadığı takdirde mevcut hali ile karar verileceğinin ihtar edildiği, tüm sonuçları açıklanan, yatırılması istenilen bilirkişi ücreti açıkça belirtilen duruma rağmen 7 günlük kesin süre içinde yatırılmadığı için ve davacının mevcut hasarın neden kaynaklandığı hususunu, bilirkişi raporuyla ispatlayıp dosyaya yansıtamadığı anlaşıldığından, DAVANIN REDDİNE” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İTİRAZLARI: DAVACI VEKİLİ TARAFINDAN, “….Dava konusu uyuşmazlığa ilişkin olarak rapor tanzim etmesi için tayin edilen yerel mahkeme bilirkişisinin, delil tespit dosyası, ekspertiz raporları da dahil olarak dava dosyasını bütün olarak incelediği ve sonuç olarak; hasar ile kazanın uyumlu olduğu, dolayısıyla davalının meydana gelen zarardan sorumlu olduğu ifade edilerek tazminat bedelini de hesaplama ile ortaya koyduğu, tüm delil, rapor ve vakıalar bir bütün olarak kök raporda değerlendirilip kanaat tesis edilmiş olduğu, kök rapora karşı davalı itirazları doğrultusunda dosyanın ATK‘ya gönderildiği ve ATK tarafından tanzim edilen raporda araçların ağırlık ve yüksekliklerinin hasarlara uygun olmadığı ve aracın kazadan sonra 27 km mesafe katettiği gösterilerek taleplerine yönelik olumsuz kanaat bildirildiği, oysa anılı rapor düzenlenmeden dahi önce aracın davalı direktifleri ile hareket ettirildiği ve hatta delil tespiti için mesafe kattettirildiğinin zaten kendilerince ifade edilmiş olduğu, ayrıca aracın ağırlıkları baz alınarak çarpma ile uygulanacak kuvvetin mevcut hasarı oluşturamayacağı ifade edilse de kazanın sürtünme ile meydana geldiği, dolayısıyla araçların ağırlıklarının farklı olduğundan bahisle hasar kaza uyumsuzluğundan bahsetmenin abes bir durum olduğu, TTK hükümleri uyarınca ispat külfeti kapsamında değerlendirme yapılması gerekirken teknik açıdan da hatalı raporlar üzerinden davanın reddinin hukuka aykırılık teşkil ettiğinin anılı içtihat kapsamında da ortada olduğu, Yargıtay kararlarında hasar kaza uyumsuzluğuna ilişkin somut ve güçlü deliller ile davalı iddiaları ispatlanmadığında, rizikonun teminat kapsamında olduğunun kabulünün gerektiğinin açıkça ifade edildiği, olumsuz kanaat içerir rapor tanzim edilmesinin bu durumu değiştirmediği gibi raporun eksik ve hatalı olduğu ve hüküm kurmaya elverişli olmadığının da izah edildiği, dava dosyası kapsamında rizikonun teminat dışı kaldığının ispat yükünün davalı sigortacıda olduğu, sigortacının rizikonun ihbar edilen şekilde meydana gelmediğini ispatlaması durumunda ispat yükünün yer değiştireceği, sigortacının somut delillerle ispatlaması gerektiği, dosya kapsamında sigortacının somut delillerle rizikonun ihbar edilein dışında meydana geldiğini ispatlamış olmadığı, dolayısıyla davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken reddine karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu, YARGITAY 17. Hukuk Dairesi 2017/1244 E.-2018/1568 K.’nın da bu yönde olduğu, ayrıca ne tramer kayıtlarında ne de araçtaki belirlemelerde, yakın zamanda aracın anılı kaza öncesinde ya da sonrasında yeniden kaza yaptığına ilişkin bir veri de olmadığı, yine anılı ATK raporundaki belirlemelere karşılık; aracın eski bir model olmasından dolayı hava yastığı patlaması ile elektrik aksamının devre dışı kalmadığı, raporlarda bu husus irdelenmeden araçta bu özellik mevcut gibi rapor hazırlandığı ve delil tespiti dosya raporunda da aynı hatanın yapıldığı, ATK raporuna karşı bu beyanların, yerel mahkemeye yargılama sırasında sunulduğu, ancak yerel mahkeme tarafından raporlar arası çelişki olmasına rağmen dosya hasar bilirkişisine değil yalnıca sigortacı bilirkişiye tevdii edildiği, sigorta hukukçusu bilirkişi tarafından düzenlenen raporda ise belirli bir kanaat ortaya konmadan, dava dosyasında hukuki durum tespiti yapıldığı ve takdirin yerel mahkemeye bırakıldığı, müvekkilinin kazada kusuru olmamasına rağmen karşı yan sigortasına değil kasko sigortacına başvurduğu, sonrasında ise aracı servise teslim etmek dahil sigortacı direktiflerini yerine getirdiği ve dürüstlük kuralına aykırı hiçbir davranışta bulunmadığı, hal böyleyken hiçbir şekilde sözleşmeden kaynaklı yükümlülüğü bulunmayan karşı yan sigortacısına doğrudan dava yoluna gitmeyen, kendi sigortacısı ile hasar tazmini için ihbarda bulunan müvekkilini kötü niyetli olarak adlandırmanın akıl ve mantık dışı olduğu, mahkeme tarafından aldırılan raporların çelişik olduğu ve gerekli incelemeler yapılmadığından da hüküm kurmaya elverişli olmadığı, meydana gelen hasar zararına ilişkin rapor aldırılması gerekirken davanın reddedilmesinin açıkça usul ve yasalara aykırı olduğu” gerekçeleriyle mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
UYUŞMAZLIĞIN TESPİTİ, DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Dava, maddi hasarlı trafik kazası nedeniyle kasko sigorta şirketinden hasar tazminatı istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda yukarıda yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verildiği, karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmaktadır.
Dosyanın incelenmesinde; davalı … şirketinin kaza ihbarı üzerine araç üzerinde ekspertiz incelemesi yaptırdığı, eksperin kaza ile hasarın uyumsuz olduğunu, şüpheli bulgular olduğunu (aracın servise alındığı gün sigortasının yapıldığı, resimlere bakılmak istendiğinde tarihlerinin silindiği, olay anı resimlerinin net olmadığı, karşı araçtaki basit hasar ile uyumlu olmadığı gibi) ve araştırılması gerektiğini belirten raporu üzerine davalı … şirketinin araç üzerinde tespit talebiyle mahkemeye başvurup tespit yaptırdığı, 26.03.2014 tarihinde yetkili … servisinde yapılan keşif üzerine makine mühendisi bilirkişiden alınan tespit raporunda; kaza ile hasarın uyumlu olmayabileceği, hasarın kaza sonrasında bilinçli olarak arttırılmış olabileceği, airbag beyni sökülmüş aracın airbag olmaksızın airbaglerinin ve sol ön emniyet kemer tokasının patlayamayacağı, olay yeri fotoğraflarının hasar anında değil daha sonradan çekilmiş olabileceği, fotoğraflara göre zeminde fren izi, kırık far vs. olmadığı, araç yükseklikleriyle hasarın uyumlu olmadığı, çarpma şiddetinin airbagleri aktif hale getirecek şartlara haiz olmayabileceği şeklinde görüş bildirildiği, davacı vekili tarafından bu tespitlerin kabul edilmediği, mahkemece 16.01.2015 tarihinde kaza yerinde keşif yapıldığı, makine mühendisi bilirkişinin düzenlediği raporda; tek yönlü yola giren ve asli kusurlu olan karşı aracın minibüs olması nedeniyle her iki aracın ağırlıklarına göre airbaglerin açılmasının ve diğer gözlenen hasarların kaza ile illiyet bağının mevcut olduğu, aracın onarımının iktisadi olmadığı, internet ve piyasa araştırmalarına göre hasarsız halinin kaza tarihinde 37.500-TL olup hasarlı halinin 12.500-TL olup zarar tutarının 25.000-TL olduğu şeklinde görüş bildirdiği, davalı vekilinin itirazı üzerine ATK’dan alınan raporda ise; karşı araç sürücüsünün duruşmada tanık olarak dinlenmiş olduğu ve elindeki tüm fotoğrafları sunmuş olduğu, bunların da incelendiği belirtilerek, bu fotoğraflarda davacı aracındaki hasarın şu anki halinden farklı olduğunun açıkça görüldüğü, önceki bilirkişi raporundaki kuvvet hesabının … plakalı araçtaki ağır hasarı aydınlatmak için yeterli olmadığı görüşüne varıldığı, hava yastıkları açıldığı belirtilen aracın 27 km yapmasının, soldan hasar alan aracın sağ farının kırılmasının kaza ile uyumlu bulunmadığı, araç ağırlıkları ve yüksekliklerinin uyumlu olmadığı, araçtaki hasarlar arasındaki önemli farklılıklar, daha sonra belirlenen hasar artışları nedeniyle … plakalı araçtaki hasarın 26.02.2014 günlü kaza sonucu gerçekleşmediği kanaatinin bildirildiği anlaşılmıştır.
Davadışı karşı araç sürücüsünün 09.06.2015 tarihli duruşmada tanık olarak dinlendiği; “…onun aracının sol ön tarafı ve çamurluğu benim sol arka tekerin bir karış ön tarafına vurdu çarpan aracın sol çamurluk sol ön tanpon ucu ve farı hasarlandı” şeklinde beyanda bulunduğu, kaza günü çektiği kendi elindeki fotoğrafları mahkemeye sunduğu, ATK raporunun da bu fotoğraflar sunulduktan sonra alınmış olduğu anlaşılmıştır.
Dosyanın mevcut haliyle davacının iddialarını ispatladığından bahsetmek mümkün bulunmamaktadır. Nitekim davacı vekilinin de gerek rapora itiraz dilekçesinde ve gerekse istinaf dilekçesinde bu hususu kabul etmekte olduğu görülmektedir. Mahkemece de gerekli bilirkişi incelemesi yapılabilmesi için 19.07.2017 tarihli, davacı vekilinin de hazır bulunduğu celsede 7 günlük kesin sürede masrafın davacı tarafından yatırılmak suretiyle yeni bir makine mühendisi bilirkişiden rapor alınması, bilirkişi için 350-TL yatırılması, 7 günlük kesin sürede yaıtırlmadığında dosyanın mevcut haliyle karar verileceğinin ihtar edildiği görülmüştür. Usule uygun şekilde ve ihtarla verilen kesin süreye rağmen davacı vekilinin bilirkişi raporu için gerekli masrafı (delil avansını) yatırmadığı, mahkemece, dosyanın mevcut haline göre davanın reddi yönünde karar verildiği anlaşılmakla, dosya içerisinde mevcut raporlara göre davacının kaza ile uyumlu kısım itibariyle zararının net olarak belirlenmiş ve ispatlanmış bulunmamasına ve davacının dava konusu kaza bakımından gerçek zararı tespit edilememiş olmasına göre mahkemece davanın reddinde usul ve esas yönünden bir hukuka aykırılık görülmemiş, davacı vekilinin istinaf itirazlarının esastan reddi gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacı vekilinin istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/173 Esas- 2017/1300 Karar sayılı kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA; alınması gereken 59,30 TL istinaf karar harcından peşin alınan 35,90 TL’nin mahsubu ile eksik kalan 23,40 TL’nin davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına (harç işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine),
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
4-HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan gider avansından kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde, HMK’nun 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere 20/10/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.