Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/610 E. 2021/925 K. 08.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/610
KARAR NO : 2021/925

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 17/07/2018
NUMARASI : 2015/1135 Esas – 2018/795 Karar
DAVA : Tazminat
KARAR TARİHİ : 08/10/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 08/10/2021

İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 17/07/2018 tarihli, 2015/1135 esas ve 2018/795 karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ :
DAVA : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; İzmir 11. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2012/576 Esas 2014/561 Karar sayılı dosyasında müvekkili … ve … tarafından davalı … aleyhine meydana gelen trafik kazası nedeniyle her iki müvekkilinin yaralanmasından dolayı maddi ve manevi tazminat istemli dava açtıklarını, yapılan yargılama sonucu müvekkili …’in % 40 oranında malul kaldığının ve meydana gelen trafik kazasında kusur yönünden yapılan incelemeler sonucu kusur raporunun da kesinleştiğini e dosyanın aktüer bilirkişiye gönderildiğini, müvekkilinin toplam zararının 321,511,48 TL olarak belirlendiğini ve davalarını 7.500 TL üzerinden açtıklarını ve fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla bu bedel üzerinden davanın kabulüne karar verildiği, bu arada sigorta şirketine yapmış oldukları müracaat sonucu 143.993,60 TL ödeme yapıldığını, ancak bu ödemenin müvekkilinin gerçek zararını karşılamadığını, bu nedenle 170.057,88 TL alacağın kaza tarihi olan 11/06/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı taraftan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı … Sigorta vekili cevap dilekçesinde özetle ; müvekkilinin davacı …’e 143.993,60 TL ödeme yaptığını, müvekkilinin sorumluluğunun kusur ve poliçe limitiyle sınırlı olduğunu, sürekli sakatlık raporunun ATK’dan alınması gerektiğini, sonuç itibariyle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava dilekçesi davalı …’e tebliğ edilmiş, davalı davaya cevap vermemiş, herhangi bir delil de bildirmemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI :
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; “……Davanın KABULÜNE;170.057,83 TL maddi tazminatın davalı sigorta şirketi yönünden 31.006,40 TL’sinden sorumlu olmak kaydıyla ve dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte, davalı … yönünden tazminatın tamamından sorumlu olmak kaydıyla 11/06/2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan alınarak davacıya verilmesine……” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı … Sigorta vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; mahkeme tarafından eksik araştırma yapılarak hatalı hüküm kurulması yönünden davanın kabulüne ilişkin verilen kararın hatalı ve hukuka aykırı olduğunu, olayın meydana geliş şekli dikkate alındığında mahkeme tarafından yapılan müterafik kusur indirimi oranı eksik ve hakkaniyete aykırı olduğunu, mahkeme tarafından davacı …’in kask takmaması nedeniyle müterafik kusur indirimi yapılmadan hüküm kurulması hatalı olduğunu, davacılar murisinin müterafik kusurunun olup olmadığı araştırılması gerektiğini, müterafik kusur için kazada kusurlu olmak değil, kaza sonucu oluşan zararın vukusunda kusur sahibi olmanın arandığını, davacının kazada, kazada olmasa bile zararın artmasında kusurunun bulunup bulunmadığının anlaşılması ve tespit edilen kusur oranında eğer bir tazminat hesaplanırsa bu kusur oranında indirim yapılması gerektiğini, Yargıtay’ın bu hususların tespit edilmemesi halinde karar verilmesinin eksik inceleme ile karar verilmesi olarak algıladığının hukuki bir gerçek olduğunu, hükme esas alınan aktüer bilirkişi raporu’nda tespit edilen tutar müvekkil şirket tarafından yapılan ödemenin güncellenmeden mahsup edilmiş olması nedeni ile hatalı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun “Aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçiye tebligat” başlıklı 16. maddesinde; “Kendisine tebliğ yapılacak şahıs adresinde bulunmazsa tebliğ kendisi ile aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır” hükmü, Tebligat Kanununun Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 25. maddesinde de; “Kendisine tebligat yapılacak kişi adresinde bulunmazsa tebliğ, kendisi ile aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine yapılır” düzenlemesi yer almaktadır. Yine bahsi geçen Kanunun “Yaş ve ehliyet şartı” başlıklı 22. maddesinde; “Muhatap yerine kendisine tebliğ yapılacak kimsenin görünüşüne nazaran onsekiz yaşından aşağı olmaması ve bariz bir surette ehliyetsiz bulunmaması lazımdır.” hükmüne, “Tebliğ mazbatası” başlıkla 23. maddesinin 5. bendinde de “Tebliğ bir mazbata ile tevsik edilir. Bu mazbatanın:…Tebliğin kime yapıldığını ve tebliğ muhatabından başkasına yapılmış ise o kimsenin adını, soyadını, adresini ve 22 nci madde gereğince tebellüğe ehil olduğunu,…ihtiva etmesi lazımdır.” hükmüne yer verilmiştir.
Mevcut bu mevzuat karşısında, öncelikle kendisine tebliğ yapılacak şahsın adreste bulunmadığı tespit edilerek mazbataya yazılmalı, daha sonra aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine tebligat yapılmalıdır. Muhatap yerine tebligat yapılan kişinin de tebellüğe ehil olduğunun mazbataya yazılması gerekmektedir.
Ayrıca yukarıdaki tebligat hükümlerinde muhatabın bulunmama nedeninin araştırılması ve tebliğ belgesinde gösterilmesi gerektiğine yönelik bir düzenleme getirilmemiş ise de, önce muhatabın aranması, muhatabın tevziat saatinde o yerde bulunmadığının ancak aynı gün tevziat saatinden sonra döneceğinin tespiti halinde kendisi ile aynı konutta oturan kişilere veya hizmetçilerinden birine tebligatın yapılması gerekmektedir.
Bu açıklamalara göre somut olayda; davalı … adına yapılan gerekçeli karar tebligatının ” birlikte oturan dayısı … imzasına ” şerhiyle tebliğ edildiği, muhatabın hangi sebeple adresten geçici olarak ayrıldığına ilişkin anılan 20. ve 29. madde hükümlerinde aranan bir açıklamaya yer verilmediği gibi, muhatabın evine aynı gün döneceğine ilişkin anılan 16 ve 25. madde hükümleri bakımından gerekli olan bir tespite de yer verilmediği görülmüştür. Tebligat Kanunu’nun tevziat saatinde o yerde bulunmayıp, aynı gün tevziat saatinden sonra dönmeyeceği belirlenen muhataplar için düzenleme içeren 20. ve Yönetmeliğin 29. maddesinde aranan, anılan belirlemeye ilişkin bir açıklama da tebliğ belgesinde bulunmadığı gibi, tebligat yapılan kişinin tebliğe ehil olup olmadığı da anlaşılamamaktadır. Bu haliyle gerekçeli karar tebligatının usulsüz olduğu anlaşılmakla; adı geçen davalı adına usulüne uygun gerekçeli karar tebliği ile istinaf süresinin beklenilerek, yasal süresi içerisinde istinaf dilekçesi sunulması halinde ilgili işlemlerin tamamlanarak gönderilerek dosyanın mahalline geri çevrilmesine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
Yukarıda gösterilen eksikliğin giderilerek hasıl olacak sonucuna göre işlem yapıldıktan sonra dairemize gönderilmek üzere dosyanın İlk Derece Mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE,
İlişkin; dosya üzerinde yapılan ön inceleme sonunda HMK.nun 352. Maddesi uyarınca oy birliği ile KESİN olarak karar verildi. 08/10/2021