Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/538 E. 2021/872 K. 29.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

ESAS NO : 2020/538
KARAR NO : 2021/872

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 28.06.2016 (Dava) – 04/05/2018 (Karar)
NUMARASI : 2016/859 Esas – 2018/544 Karar
DAVA : Maddi Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 29/09/2021
KARAR YAZIM TARİHİ: 29/09/2021

İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 04/05/2018 tarihli, 2016/859 Esas ve 2018/544 Karar sayılı dosyasından yapılan yargılama neticesinde verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya Dairemize gönderilmiş olmakla, HMK 353. madde uyarınca dosya üzerinden inceleme yapıldı.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA; Davacı vekili, müvekkili şirketin, … ’nın bir kuruluşu olup çevre korumasına dair faaliyetlerde bulunduğunu, …’ndan şirketin laboratuvarı için alınan yeterlilik belgesi ile faaliyet gösterip bu belge olmadan laboratuvarın faaliyet alanının olmadığını, belgenin geçerliliğinin de süreli olduğunu ve yenilenmesi gerektiğini, dava konusu olayda belgenin yenilenmesi için başvurudaki gecikme nedeniyle 40 gün süre ile yetkisiz kalındığını ve bu süre zarfında başka taşeron laboratuvarlardan hizmet alındığını, bu nedenle müvekkili şirketin zarara uğradığını, konu hakkında şirket bünyesinde komisyon kurularak 21/07/2011 tarihli raporun alındığını, bu raporda “gecikmeden, koordinatör olan …’in sorumlu olduğunun, somut olarak belirlenen 27.240,30 TL zararın tazmini için bu kişiye rücu edilmesi gerektiğinin, bu kişinin iş sözleşmenin feshi gerektiğinin” bildirildiğini, bu rapor üzerine konunun şirket genel kuruluna taşındığını, “bu kişiye rücu davası açılması” konusunda yönetim kuruluna yetki verildiğini, davadışı … hakkında İzmir 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/654 Esas – 2014/90 Karar sayılı dava dosyasında tazminat davası açıldığını, mahkemece “şirket yönetim kurulunun kendisine ait görevleri atanmış müdüre devredemeyeceği, bu nedenle kusurun tamamının atanmış müdür olan …’e ait olduğunun kabul edilemeyeceği, sadece koordinasyon eksikliği sebebiyle atanmış müdürün sorumlu tutulabileceği” gerekçesiyle 27.340,30 TL’nin %25′ i olan 6.810,07 TL’lik kısmının …’den tahsiline karar verildiğini, bu kararın 15/09/2015 tarihinde kesinleştiğini, bu karar ile birlikte zararın % 25’inin atanmış müdürden tahsil edildiğini, ayrıca aynı kesinleşen kararda zararın oluşumunda kalan kusurun şirket yönetim kurulunda olduğunun ortaya konduğunu belirterek, bakiye zarar olan 20.430,23 TL’nin zararın doğum tarihinden itibaren (taşeron laboratuvarlara ödeme) ticari faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı …; dava konusunun İzmir 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/654 Esas – 2014/90 Karar sayılı dava dosyasında karara bağlandığını, bu dava dosyasında aldırılan bilirkişi raporunda iki seçeneğin ortaya konduğunu, davacının da bu karara göre işbu davada karar verilmesi isteminde bulunduğunu, “TTK’nın 342. maddesindeki ‘şirket işlemlerinin icrası safhasına taalluk eden kısmı’ ibaresinin, şirketin sadece iç işleyişine ilişkin işlemler için değil, dışa karşı işlemler için de değerlendirilmesi gerektiğini, doktrine göre de temsile yetkili olan müdürün, şirketin amacı ve konusuna giren her tür işi ve hukuki işlemi şirket adına yapabileceğini, bu bağlamda şirket müdürü …’in İzmir 3.Noterliği’nin 12/11/2010 tarihli, … yevmiye numaralı vekaletname ile şirket işlerinin takibinde, her türlü izin ve ruhsatların alınmasında, kayıt ve tescillerin yaptırılmasında tam yetkili kılındığını, bilirkişi raporuna göre karar verilmesi halinde TTK 342.maddenin ve yapılan temsile ilişkin noterlik işleminin yok hükmünde olacağını belirterek, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …; dava konusu zararın belirlendiği 21/07/2011 tarihli inceleme komisyonu raporundan bu yana 5 yıla yakın bir zaman geçtiğini, haksız fiillerde uygulanması gereken 2 yıllık zaman aşımı süresinin dolduğunu, her ne kadar … hakkındaki İzmir 12.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/654 Esas- 2014/90 Karar sayılı kararı kesinleşmiş ise de, kendisinin bu davada taraf olmadığını ve davanın ihbar da edilmediğini, bu nedenle o kararın kendisini bağlamayacağını, anılan mahkemece yetersiz inceleme yapıldığını ve bilirkişi raporundaki tespitlerin de hatalı olduğunu, kusur oranının neye göre belirlendiğinin açık olmadığını, yönetim kurulunun tüm yetkisinin devrinin sözkonusu olmadığını, davadışı müdür …’in liyakatı ve tecrübesi nedeniyle işe alındığını, akreditasyona ilişkin lisans işlemlerinde özel yetkili müdür olarak ve yine kalite sistem müdürü olarak atandığını, dolayısıyla asıl görevi akreditasyon ve lisanslama işlerini takip etmek olan …’in dava konusu uyuşmazlığın kaynağı olan lisans yenilemede tam yetkili özel temsilci ve görevli olarak 27.240,30 TL tutarındaki zararın tamamından sorumlu olduğunu belirterek, davanın reddini talep etmiştir.
Davalı …; dava dilekçesinin kendisine usule uygun gönderilmediğini, ayrıca adli tatilin de başladığını, davanın 6267 sayılı TTK’nın 309. maddesi gereğince zamanaşımına uğradığını, davacı şirketin zararının oluşmasına sebebiyet verenin davadışı şirket müdürü … olduğunu, ihtiyatlı davranarak 3 ay öncesinden gerekli müracaatı yapmış olsa idi zamanında belgenin yenilenebilecek olduğunu, oysa başvurunun önceki belgenin bitişinden 26 gün önce yapıldığını, laboratuvarın yeniden kullanıma açıldığı 25.03.2011 tarihine göre dahi belirlense 5 yıllık zamanaşımının dolduğunu, TTK 346. maddeye göre müdürlerin sebep olduğu zararlardan yönetim kurulu üyelerinin sorumlu olmayacağını beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARI; Mahkemece, “…Davalılardan … haricindeki diğer davalıların zamanaşımı itirazında bulunduğu, davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 560. maddesi gereğince olayda 2 ve 5 yıllık zamanaşımı sürelerinin uygulanması gerektiği, İzmir 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/654 Esas ve 2014/90 Karar sayılı dava dosyasında kök raporun 2013 yılında, ek raporun ise 15/01/2014 tarihinde aldırıldığı, dava konusu zararı doğuran eylemin, çevre laboratuvarı için yeterlilik belgesinin süresinin dolduğu tarihte gerçekleştiği, belgenin süresinin dolduğu 13/02/2011 ila yeni belgenin alındığı 25/03/2011 tarihleri arasında davacı şirket kendi laboratuvarı yerine başka laboratuvardan hizmet almış olduğundan, zararın bu sürenin bitiminde yani 25/03/2011 tarihinde oluştuğunun kabul edildiği, zamanaşımı süresinin başlangıcının da bu tarih olarak alındığı, dava konusu eylem cezayı gerektiren bir eylem olmadığından olayda uzamış ceza zamanaşımı süresinin uygulanmayacağı, 25/03/2011 ila dava tarihi arasında 5 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu, davalılardan … ve …’ın zamanaşımı itirazlarının haklı bulunduğu, bu davalılar hakkındaki davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği, davalılar arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunmadığından ve davalılardan … tarafından zamanaşımı itirazı ileri sürülmediğinden, bu davalı yönünden ise esastan değerlendirme yapıldığı, buradan hareketle toplanan ve sunulan deliller ile tüm dosya içeriği göz önüne alındığında; İzmir 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/654 Esas – 2014/90 Karar sayılı dava dosyasında ve kararın gerekçesinde işbu davanın konusu olan eylemle ilgili sorumluluğun açıkça tartışılarak belirlendiği, bu mahkemece davadışı …’e verilen vekaletname ile içeriği de değerlendirilerek ‘TTK’nın 340. maddesi gereğince yönetim kurulu tarafından icra işleri ile sınırlı olarak yetkilendirildiği, 3 ay önce başvurmayarak ihtiyatlı davranmadığı, sadece koordinasyon eksikliği nedeniyle sorumlu tutulabileceği ve % 25 oranında kusurlu olduğu’ görüş ve kanaatine varıldığı, kesinleşen bu kararın eldeki bu dava yönünden güçlü bir delil oluşturduğu, çevre korumasına dair faaliyetlerde bulunan davacı şirketin süreli olan çevre laboratuvarı yeterlilik belgesinin süresi dolmasına rağmen yenilenmeyerek geçersiz kaldığı, 40 gün süre ile dışarıdan laboratuvar hizmeti alındığı ve bu şekilde toplam 27.240,30 TL tutarında davacı zararının oluştuğu, bu zararın oluşmasında davadışı …’in müdür sıfatı nedeniyle % 25 oranında kusurlu olduğu, nitekim; bu kişi hakkında görülen davada bu kişi yönünden sorumluluğun kusur oranı üzerinden 6.810,07 TL olarak belirlendiği ve bu miktara hükmedildiği, kalan dava konusu miktardan ise davacı şirketin o dönemdeki yönetim kurulu üyelerinin sorumlu oldukları, taraflar arasında davacı şirketin uğradığı zarar miktarı konusunda uyuşmazlığın bulunmadığı, davacının zararı belgesiz kalınan ve taşerondan hizmet alınan 40 günlük sürenin sonunda 25/03/2011 tarihinde oluştuğundan, yani haksız fiil tarihi bu tarih olduğundan, alacağa bu tarihten itibaren yasal faiz yürütülerek, sonuç olarak; DAVALILAR … VE … HAKKINDAKİ DAVANIN ZAMANAŞIMI NEDENİYLE REDDİNE, DAVALI … HAKKINDAKİ DAVANIN KABULÜ ile, 20.430,23 TL’nin 25/03/2011 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte bu davalıdan alınarak, davacıya verilmesine” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İTİRAZLARI: Davacı vekili ve davalı … tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
DAVACI VEKİLİ TARAFINDAN; “….Kararın davalılar … ve … aleyhindeki davanın zamanşımından dolayı reddine dair kısmı bakımından istinafa geldikleri, davanın süresinde açıldığının kabulü gerektiği, olayın gerçekleşme şekli, davadışı müdür hakkında evvelce açılan davanın yargı ve kesinleşme süreci, sonrasında bu konuda genel kurul kararı alınması süreci bir bütün olarak değerlendirildiğinde fiil ve failin saptanmasını takiben süresinde işbu davanın açıldığının kabulü gerektiği, ayrıca davalı …’ün zamanaşımı itirazının süresinde olmadığı, mernis adresine yapılan tebliğin 14.07.2016 tarihinde ulaşmasına, komşusuna haber verilip muhtara Tebligat Kanunu 21. maddeye göre teslim edilmesine rağmen davaya süresinde cevap verilmediği, davanın adli tatilde görülen bir dava olduğu, dolayısıyla cevap süresinin uzamayacağı, savunmanın genişletilmesine muvafakat vermediklerini de bildirmiş oldukları” gerekçeleriyle mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DAVALI … TARAFINDAN; “…TTK 560. madde başlığı her ne kadar zamanaşımı ise de, 5 yıllık bu sürenin hakdüşürücü süre olduğu, re’sen dikkate alınması gerektiği, ayrıca olayın eski TTK dönemine tekabül edip 6762 S.TTK 336.madde gereğince kurul üyelerinin müteselsil sorumlu oldukları dikkate alınarak müteselsil sorumlulardan birinin ileri sürdüğü zamanaşımından diğer davalıların da istifadesinin gerektiği, ayrıca savunma hakkının ihlal edildiği, tutuklu olması nedeniyle ve 04.05.2018 tarihli celseye Mersin 7.Ağır Ceza Mahkemesinde(2016/22 E.) duruşmaya katılacak olması nedeniyle mazeret sunduğu halde buna itibar edilmeden aleyhine hüküm tesis edildiği, oysa tutuklu olduğu da dikkate alınarak savunma için süre verilmesi gerektiği, davacı şirketteki görevinin iradi değil İzmir Valiliğince yasadan kaynaklanan bir görev olduğu, Vali tarafından atandığı, diğer üyelerin de aynı şekilde vali tarafından atandığı, bu nedenle de sorumluluğun müteselsil olduğu, İzmir 12.Asliye Ticaret Mahkemesi’ nin işbu dava mahkemesince de benimsenen bilirkişi raporunun kabul edilir bir yanı olmadığı, davadışı müdür …’ e akreditasyon işlerinde özel ve genel vekaletnameler verildiği, buna rağmen yönetim kurulunun sorumlu tutulamayacağı, ayrıca belge süre bitişinden 26 gün öncesinden başvuru yapıldığı dikkate alındığında bu sürenin az olmayıp Bakanlık geciktirmişse bundan Bakanlığın ilgili biriminin sorumlu olması gerektiği, bilirkişinin bu hususu da hiç sorgulamadığı, esas mahkemenin kendisinin tarafı olmadığı bir başka mahkemece alınan raporu dayanak yaparak hüküm tesis etmesinin de doğru olmadığı, yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınması gerektiği, sorumluluğun … ve ilgili Bakanlıkta olması gerektiği” gerekçeleriyle mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
UYUŞMAZLIĞIN TESPİTİ, DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Dava, eski yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğuna dayalı tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda yukarıda yazılı gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verildiği, karara karşı davacı vekili ve davalı … tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
Dava tarihi 6102 Sayılı TTK’ dan sonra ise de, mahkemece zararın doğduğu tarih olarak kabul edilen 25.03.2011 tarihine göre eski 6762 Sayılı TTK yürürlükte olduğu halde, mahkeme gerekçesinde “6102 Sayılı TTK’ nın 560.maddesi gereğince olayda 2 ve 5 yıllık zamanaşımı sürelerinin uygulanması gerekir” şeklindeki kabulü doğru olmamıştır (Bu yönde bknz. Yargıtay 11. HD 2018/5090 E.- 2020/6033 K.).
Bilindiği üzere, Yönetim kurulu üyeleri 6762 sayılı TTK’nın 336. maddesinde belirtilen hallerde ortaklığa ve ortaklık alacaklılarına karşı kusursuz olduklarını ispat etmedikçe tüm yöneticiler oluşan zarardan müteselsilen sorumlu olurlar. Başka bir deyişle, Türk Ticaret Kanunu yönetim kurulu üyeleri için ispat yükü ters çevrilmiş kusur esasına dayanan bir sorumluluk öngörmüş ve yönetim kurulu üyeleri aleyhine kusur karinesi kabul etmiştir. 6762 sayılı TTK’nın 340. maddesine göre 336. ve 337. madde hükümleri gereğince şirket yöneticilerine yükletilen sorumluluk hakkında 309. madde hükmü uygulanır. 336. ve 337. maddelere yapılan atıf dolayısıyla şirket yönetim ve denetleme kurulu başkan ve üyeleri aleyhine açılan sorumluluk davasında, özel hüküm niteliği taşıyan 309. maddenin son fıkrasında yazılı zamanaşımı süresinin uygulanması gerekir. Buna göre, sorumlu olan kimselere karşı tazminat istemek hakkı, davacının zararı ve sorumlu olan kimseyi öğrendiği tarihten itibaren iki yıl ve her halde zararı doğuran eylemin meydana geldiği tarihten itibaren beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Somut uyuşmazlıkta, mahkemece zararın meydana geldiği tarihin tespitinin de hatalı yapıldığı görülmüştür. Davacı şirketin zarara uğradığı tarih bakımından yerel mahkemece her ne kadar yeni yeterlilik belgesinin alındığı tarih olan 25.03.2011 kabul edilmişse de, zararın doğduğu tarih, davacı şirketin başka laboratuvarlara ödeme yaptığı tarih olup, dosya içerisindeki İzmir 12.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/654 E.sayılı dosyasından alındığı anlaşılan 15.01.2014 tarihli bilirkişi ek raporundaki davadışı laboratuvarlar tarafından davacıya kesilmiş faturalar dikkate alındığında, davacı şirketin bu faturaları ödediği tarih zararın doğduğu tarih olacağından, mahkemece faturaların davacı şirketçe ödeme tarihlerinin tespiti ile (dava konusu edilen her bir zararlandırıcı eylem niteliğindeki ödeme yönünden) zamanaşımı def’inin buna göre değerlendirilmesi gerekmektedir (Bu yönde bknz. Yargıtay 11. HD 2019/3747 E.- 2019/7229 K.). Bu nedenle, İzmir 12.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/654 E.-2014/90 K. sayılı dosyasının Yargıtay 11. Hukuk Dairesi tarafından onanıp, karar düzeltme isteminin de reddedilmesine göre, sözkonusu kararın kesinleşmesiyle, eski yönetim kurulunun da zarardan sorumlu olduğunun, davacı şirketin dava açmaya yetkili organı tarafından öğrenildiğinin kabulüyle birlikte, zararı doğuran eylemin meydana geldiği tarihten itibaren beş yıl geçip geçmediği dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerden anlaşılamamaktadır. Zira, bahse konu ek raporda bilirkişilerin liste halinde davacıya kesilen fatura bilgilerini belirtmiş olduğu, ancak davacı şirketin bu faturaları ne zaman ödediğine dair bilgi ve belgenin ise dosyada olmadığı görülmektedir. Mahkemece öncelikle işbu dosya ile bağlantılı bulunan İzmir 12. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2012/654 Esas – 2014/90 Karar sayılı dava dosyasının dosya arasına alınması, akabinde sözkonusu zarara neden olan faturalar ve ödeme belgeleri anılan dosyada yok ise taraflardan temini ile dosya kapsamına alınması ve ödeme tarihlerine göre zamanaşımının değerlendirilmesi gerekmektedir. Anılan husus eksik inceleme niteliğinde olduğundan, davacı vekilinin istinaf itirazları bu yönüyle yerinde görülmüştür.
Davacı vekilinin, davalı …’ nın cevap dilekçesinin süresinde verilmediği ve dolayısıyla zamanaşımı def’inin de süresinde olmadığına ilişkin itirazı ise, dosyada mevcut tebligatın Tebligat Kanunu hükümlerine aykırı olduğunun görülmesinin yanı sıra adli tatil süresine ve davanın adli tatilde görülecek işlerden olmamasına göre de yerinde görülmemiştir.
Davalı …’ nun istinaf itirazlarına gelince; anılan davalının ileri sürdüğü 2 ve 5 yıllık sürelerin kendisine de uygulanması gerektiğine ilişkin itirazı bakımından yapılan değerlendirmede; 6762 Sayılı TTK 309.maddedeki sürelerin zamanaşımı süreleri olup, zamanaşımının niteliği itibariyle def’i mahiyetinde olmasına ve bunu ileri sürmeyen davalılara sirayet etmesinin mümkün olmamasına göre yerinde görülmemiştir (Bu yönde bknz. Yargıtay 11. HD 2016/2543 E.- 2016/6986 K) .
Davalı …’ nun karar duruşması olan 04.05.2018 tarihli duruşmaya mazeret sunduğu halde kabul edilmediğine yönelik itirazı ise, mazeret dilekçesinde aynı tarihteki diğer mahkemenin dosya numarasının da belirtilmiş olmasına göre savunma hakkının kısıtlanmasına sebebiyet verilmemesi gerekliliği de dikkate alınarak yerinde görülmüştür.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacı vekili ve davalı …’nun istinaf itirazlarının kısmen kabulü ile, yerel mahkeme kararının HMK 353/1-a-6. madde uyarınca kaldırılarak dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçe ile;
1-Davacı vekili ve davalı …’ nun istinaf itirazlarının KISMEN KABULÜ ile, İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/859 Esas – 2018/544 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
3-İSTİNAF AŞAMASINDA; davalı … tarafından yatırılan 349,00 TL istinaf karar harcının ve davacı tarafından yatırılan 35,90 TL istinaf karar harcının istek halinde ilgili olduğu tarafa iadesine (harç işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine),
4-İstinaf aşamasında anılan davalı ve davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda ele alınmasına,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi. 29/09/2021