Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/526 E. 2021/861 K. 29.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2020/526
KARAR NO : 2021/861

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 05/07/2018
NUMARASI : 2017/150 Esas, 2018/115 Karar
DAVA : Marka (Tecavüzün Giderilmesi İstemli)
KARAR TARİHİ : 29/09/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 29/09/2021

İzmir Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 05/07/2018 tarihli, 2017/150 esas ve 2018/115 karar sayılı kararının dairemizce incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesi süresi içinde usulünce verilmiş olmakla; dosyadaki dilekçe, lahiyalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler incelendi.
DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilin eğitim sektöründe faal bilinen bir firma olduğunu, “….”, “….” esas unsurunu içeren 2004’den beri tescilli bir çok markası bulunduğunu, marka üzerinde elde etmiş olduğu itibarın haksız kullanıldığını, davalı tarafından “….” markası ile birtakım eklerin birlikte kullanıldığını, bu kullanımın marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet olması nedeniyle, öncelikle tedbiren durdurulmasını ve esasen men ve giderme, toplatma ve ilan kararı verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; açılan davanın haksız olduğunu, ancak öncelikle yetki itirazı yaptıklarını, Aydın mahkemelerinin yetkili olduğunu savunmuştur.
Müvekkilinin özel eğitimi kurumu olup, “….” markasını 2016/63689 no ile 05/08/2016’dan beri tescillediğini, piyasada da bu şekilde bilindiğini, kullanımına ilişkin örneklerini sunduklarını belirterek, haksız davanın ve tedbirin reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece yapılan yargılama, toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre “…Tescilli marka sahibine tekelci hak ve yetkiler sağlamaktadır.
Davacı “….” esas unsurunu içeren eğitim alanında tescilli marka sahibi olduğunu kanıtlamıştır. Markanın sektörel ve bölgesel gücüne ilişkin kanıtlarını da dosyaya eklemiştir. Davacının 41. sınıfta yer alan faaliyetleri bakımından kullandığı sözcük ve logo bileşimi markalarda “….”, “….”, “….” ibareleri ve logo ön plana çıkmaktadır. Markalar, Türk Patent ve Marka Kurumunda tescilli ve koruma altındadır.
Bununla birlikte davalı tarafın marka kullanımı “….” ana unsurunun öne çıkarılması suretiyle gerçekleşmiştir. Davalının savunmasına ekli görseller logo + …. OKULLARI şeklinde marka kullandığını göstermektedir.
Bilirkişinin raporunda irdelediği üzere afişlerde, “….” sözcüğünün merkeze alındığı bir logo, altında yine çok küçük puntolarla “….” ibaresi ve onun altında çok büyük, baskın puntolarla “…. OKULLARI” ibaresi kullanılmaktadır. Öte yandan, okulun binasının üstünde “…. OKULLARI” tabelası yer almakta, internet ortamında (facebook görseli) ise logo altında küçük harflerle bir örnek olmak üzere “….. Okulları” ibaresi yer almaktadır. Bir diğer tanıtım kullanımında da logo yanında “…. Okulları” ibaresi yer almaktadır. Davalının kullandığı logo, davacının tescilli marka ve logolarından ayırt edici özellikler taşımaktadır. Dolayısıyla, genel olarak davalının “….” sözcüğünü bir yan unsur olarak kullandığı anlaşılmaktadır. Yan yana karşılaştırıldığında davacının tescilli markalarında merkez öge olan “….” ibaresinin davalı tarafından merkez öge olarak kullanılmadığı, ancak “….” ibaresinin baskın biçimde öne çıktığı görülmektedir. İki taraf aynı hizmet alanında faal olmakla birlikte, davalının “….” markası ile tanındığı, reklam yaptığı anlaşılmaktadır.
Her ne kadar, davalının kullanımının logonun altında “….” ibaresini içeriyorsa da, baskın ve dikkat çekici olan esas unsur “….” ibaresidir. Oysa, davacı tarafın markası “şekil + …. Lisesi” ve diğer okulların sıfatıyla devam eden markalardır. Bu markalarda “….” unsuru, diğer unsurlara göre logonun merkezinde yer aldığından vurgulanmıştır. Ancak, “….” ibaresi bilindiği gibi coğrafi yer tanımıdır. Tek başına ayırt edicilik kazanması oldukça güçtür. Mal ve hizmetin niteliği yanında yer bildiren bir yan unsur olması mümkündür. Bunun yanında kullanımla ana unsur haline getirilmesi de reklam, tanıtım eylemleri ile mümkündür. Davacının “…. Lisesi”, “…. Koleji”, “…. Okulları” gibi kullanımları kanıtlanmıştır. Dolayısıyla 3. kişilerin “…. Lisesi” veya “…. Koleji” gibi kullanımlarının karıştırmaya neden olacağı bellidir. İlk bakışta davalının kullanımı bu mahiyette değildir. Kaldı ki, ilgili sektördeki ortalama tüketici fiyatı yüksek olan eğitim hizmetini alacağı okulu belirlerken, düşünme, tasavvur ve tasarlama safhalarını geçmek suretiyle karar vermektedir. Ani bir karar söz konusu olmayacaktır. Dolayısıyla, ortalama tüketicinin bilinçli seçim yapacağı göz önüne alınmalıdır.
Böylece davalının “….” ibaresini öne çıkaran marka kullanımına ilişkin eylemi hukuki zemindedir.
Nitekim, görevlendirilen marka uzmanı bilirkişi de iki tarafın marka kullanımlarını, davacının marka tescillerini ve davalının tabela, afiş gibi görsellerini irdelemiştir. Marka hukuku alanındaki yerleşik içtihatlar ve yasanın öngördüğü ilkeler çerçevesinde değerlendirme yapmıştır. Nitekim benzer bir incelemede, davacı ….’nin ihlal iddiasının reddine ilişkin karar onandığı…” gerekçesiyle sabit olmayan davanın REDDİNE karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkilin dava dilekçesinde bahsi geçen markalarını 41 numaralı mal ve hizmet sınıflarında tescil ettirdiğini, 41 numaralı hizmet sınıfı; eğitim ve öğretim hizmetleri (orta, lise, kolej, dersaneler) kurs hizmetleri, sempozyum, konferans, kongre ve seminer düzenleme hizmetleri de dahil birçok kültürel hizmetleri kapsadığını, müvekkil şirket adına tescil edilen markalardan “….” ibareli markası 27.12.2004 tarihinde ilk defa tescil edildiğini; 27.12.2014 tarihinden itibaren on yıl müddetle yenilendiğini, diğer markaların ise 12.06.2008 tarihinden itibaren ON YIL müddetle tescil edildiğini, dolayısıyla söz konusu markalarda ortak olarak yer alan “özel ….” ibaresinin tüm fikri ve sınai mülkiyet haklarının tek ve gerçek sahibi, müvekkil şirket olduğunu, davalının markasının kendi adına tescilli olduğunu beyan etmiş ise de ; tescille ilgili belgesine bakıldığında markasının 05.08.2016 tarihinden itibaren 10 yıl müddetle adına tescil edildiği anlaşıldığını, yani tescili müvekkil markalarının tescilinden çok sonra olduğunu, davalının kullandığı adların müvekkilin marka hakkına tecavüz ettiği çok açık olduğunu, müvekkil adına tescilli olan ve dava dilekçesine eklenildiği üzere; müvekkil adına tescilli olan markaların belirleyici unsuru bilirkişi raporunda da belirtildiği gibi “…. “ibaresidir, marka ve logo tasarımın ise markanın özgünlüğünü ve ayırd edici niteliğini güçlendiren unsurlar olduğunu, davacı şirketin markalarında yer alan “İlköğretim okulu”, “anaokulu “,” anasınıfı”” fen lisesi”, “ Anadolu lisesi “ ve “özel “ , “lise “, “kolej” gibi ibareler hizmetin cinsini ifade eden kelimeler olduğunu, …. ibaresi ise işletmenin kuruluş tarihini belirtmekte olduğunu, diğer kelimelerden daha küçük yazıldığından markanın asli unsurları olmayıp; davacı şirketin markalarının diğer markalardan ayırt edilmesini sağlayan asli unsur “….” kelimesi olduğunu, bu kelime marka işlevini yerine getiren unsur olduğunu, “….” ibaresi her ne kadar bölge adı gibi gözükse de davacı müvekkil uzun zamandır ve kesintisiz olarak kullandığından bölgede işletmenin hizmetlerini diğer işletmelerin hizmetlerinden ayırt etmek için kullanılan bir işaret olduğunun anlaşıldığını, davalının kullanmakta olduğu adlar ile müvekkile ait markalar; arasında iltibas olasılığı bulunduğunu, ancak bir olayda iltibasın olup olmadığı, markaların görünüm veya fonetik veya zihinde bıraktıkları etki itibariyle benzerlik bulunup bulunmadığına göre tespit edildiğini, işbu dava bakımından da, hem davalı hem de müvekkil eğitim sektöründe, üstelik aynı bölgede faaliyet gösterdiğinden, tüketiciler nezdinde, davalıya ait eğitim kurumlarının da müvekkile ait olduğu (ya da tam tersi) yönde bir zan uyandırılması ihtimali oldukça yüksek olduğunu, burada aranan tüketici yani halk nezdinde , işitsel ya da görsel bir benzerlik ve hatta genel görünüş açısından umumi intiba olmasa bile , halk tarafından iki marka arasında bir bağlantı kurulması ve hatta çağrıştırması dahi karıştırılması için yeterli bir ölçü olarak kabul edildiğini, markanın güçlü bir ayırt edici karaktere sahip olması halini kesin şartlara bağlamanın (örneğin, halkın markayı tanıması oranını kesin yüzdelerle ifade etmek gibi) mümkün olmadığını,bu konu ile ilgili olarak benzer bir emsal karar dosyaya ibraz ettiklerini,müvekkil adına tescilli olan markalar ve aynı şekilde diğer işletmeler adına tescilli olan markalar ile ilgili bilgiler ve araştırma Türk Patent Enstitüsü’nün internet sitesinden rahatlıkla yapılabileceğini, müvekkilin markası tanınmışlık düzeyinde olup, tanınmışlık düzeyi nedeni ile haksız bir yararın sağlanabilmesi, markanın itibarına zarar verilebilmesi veya markanın ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğurabilmesi ihtimali de yüksek olduğunu, dosyadaki bilirkişi raporunda bu konuda soyut bir şekilde hiçbir dayanağı olmadan yapılan tespitlerin kabulü mümkün olmadığını belirterek kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, marka hakkına tecavüzün durdurulması istemlidir.
İstinaf kanun yolu başvurusuna konu edilen karar hakkında; 6100 sayılı HMK’nın 355.maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
Dosyadaki belgelere, kararın dayandığı delillerle, usul ve yasaya uygun gerektirici nedenlere ve özellikle hükme esas alınan raporun oluşa, somut olayın özelliklerine uygun, açık, anlaşılır, taraf ve yargı denetimine uygun olmasına göre; kanunun olaya uygulanmasında ve gerekçede hata edilmediği, ihtilafın doğru olarak tanımlandığı, inceleme konusu kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olduğu, davacının tanınmış marka iddiasını dosyadaki delillere göre de ispat edemediği anlaşıldığından, davacı vekilinin yerinde bulunmayan istinaf kanun yolu başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/(1)-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İzmir Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesinin 05/07/2018 tarihli, 2017/150 esas ve 2018/115 karar sayılı kararına karşı davacı vekilinin istinaf başvuru sebeplerinin HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından davalı yararına istinaf vekalet ücreti verilmesine yer olmadığına,
3-a)İstinaf kanun yoluna başvuran davacıdan alınması gereken 59,30 TL harçtan başlangıçta alınan 35,90 TL’nin mahsubu ile bakiye kalan 23,40 TL’nin davacılardan alınarak hazineye gelir kaydına,
b) Davacının yatırmış olduğu istinaf kanun yoluna başvuru harcı olan 98,10 TL’nin hazineye gelir yazılmasına,
4-İstinaf yoluna başvuran davacının yapmış olduğu istinaf yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
5-Kullanılmayan istinaf gider avansının HMK’nun 333. Maddesi gereğince yatıran tarafa İADESİNE,
Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, kararın taraflara tebliğinden itibaren iki haftalık yasal süre içerisinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere 29/09/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.