Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/506 E. 2021/1296 K. 08.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/506
KARAR NO : 2021/1296

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 21/01/2014 (Dava) – 12/04/2018 (Karar)
NUMARASI : 2014/28 Esas – 2018/359 Karar
DAVA : Alacak (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan )

BİRLEŞEN İZMİR 2. ATM’ NİN 2014/1469 E. SAYILI DOSYASI YÖNÜNDEN:
DAVA : Menfi Tespit (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
BAM KARAR TARİHİ : 08/12/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 08/12/2021

İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12/04/2018 tarihli, 2014/28 Esas ve 2018/359 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Asıl davada davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili kooperatifin ortakları için konut inşa ettirmek amacıyla taşınmaz satın aldığını ve konut finansmanı için de kooperatifin ortaklarının tüketici kredisi kullanmasına karar verdiğini, bu amaçla 03.04.2010 tarihli genel kurulun 5. maddesinde alt yapı ve tüm inşaat işlerinin ihale edilmesi konusunda da yönetim kuruluna yetki verilmiş olup davadışı … ile bu kapsamda 06.12.2010 tarihli inşaat yapım sözleşmesinin düzenlendiği, davalı banka ile müvekkili kooperatif arasında da “tüketici konut finansman kredi kullanma sözleşmesi” imza edildiğini, 26.11.2010 tarihli bu kredi sözleşmesinden sonra kooperatifin ortakları ile banka arasında bireysel anlamda kredi kullanılması için tüketici konut kredi sözleşmeleri imzalandığını, davalı banka tarafından haksız ve usulsüz şekilde müvekkili kooperatifin, davadışı yüklenici şirketin kullandığı krediye de kefil olmasının sağlandığını, bu sözleşmeler ile davalı bankanın, kooperatifin yüklenicisi olan … tarafından hak ediş bazında yapılan imalat ile orantılı olarak ödeme yapması ve bu ödemelerle orantılı olarak inşaatın 31.12.2011 tarihinde bitmesi kayıt ve şartı ile konut kredisi kullandırdığını, krediyi kullanan …nin müvekkili kooperatifin müteahhiti olduğunu, …nin yetkililerinin ve müvekkili kooperatifin eski dönem yöneticilerinin de kredi sözleşmesinde müteahhit yanında müşterek ve müteselsil kefil olarak sözleşmeyi şahsen imzaladıklarını, ancak bunun yanında müvekkili kooperatifin yüklenici adına kefil olma yetkisi olmamasına rağmen ve bu husus genel kurul tutanakları ile de sabitken kooperatifin de bu sözleşmede kefil yapıldığını, kooperatifi temsilen eski iki yöneticinin kefil sıfatıyla sözleşmeyi imzalamış olduğunu, müvekkiline 21.02.2013 tarihinde tebliğ edilen ve davalı banka tarafından gönderilen hesap kat ihtarında borçlu …. ‘nin nakit kredi borcuna ilişkin genel kredi sözleşmesine kooperatif olarak müşterek ve müteselsil kefil sıfatı ile atılan imza nedeniyle ve borç ödenmediğinden bahisle muacceliyet kast ettiği, borcun ödenmemesi halinde icra takibine başlanacağının bildirildiğini, cevabi ihtar ile itirazlarını sunduklarını, bu ihtarda da belirttikleri üzere, müvekkili kooperatif genel kurullarında muhatap yüklenici şirketin kullanacağı krediler yönünden kefil olunması konusunda alınmış bir genel kurul kararı bulunmadığını, 1163 sayılı yasa gereği kooperatiflerin ortaklarına konut edindirme amacı ile kurulduklarını ve bu amacın dışında 3.kişilerin borçlarına kefalet etmelerinin mümkün bulunmadığını, kooperatif kefaletine dair imzalanan her türlü belgenin bu nedenle geçersiz olduğunu, ancak buna rağmen akabinde davalı bankanın işbu kefalet hükmüne dayanarak kooperatifin banka hesabında yer alan 706.451,44-TL’ye el koyduğunu ve yine müvekkili aleyhine İzmir 14. İcra Müdürlüğü’nün 2013/4786 sayılı dosyası üzerinden icrai takibe geçtiğini, ödeme emrinin iptaline ilişkin İzmir 8. İcra Hukuk Mahkemesinin 2013/310 E. sayılı dosyası üzerinden dava ikame ettiklerini, verilen karar ile kooperatifin kefaletinin geçersizliğinin kanıtlandığını ve icra takibinin de kooperatif açısından iptal ettirildiğini, böylelikle bankanın haksız yere kooperatifin parasına el koyduğunun da sabit olduğunu, zira bu mahkemenin gerekçeli kararında aynen “Kooperatif yetkililerine yapılan Genel Kurullarda 3. kişilerin veya müteahhit firmanın borçlarına kefil olma yetkisinin verilmediği, verilen yetkilerin arazi satın alınması, kooperatif ortaklarının ödeme ve bankalardan kullanacakları kredilerle ilgili olduğu anlaşılmakla davanın kabulüne karar vermek gerekmiştir.” denildiğini, kooperatif açısından ödeme emrinin iptaline karar verildiğini, bu karar ile de sabit olduğu üzere kooperatif yöneticilerinin kooperatif adına müteahhit lehine kefil olma yetkisinin bulunmadığını, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 42. maddesi hükmüne göre genel kurulun kooperatifin en yetkili organı olduğunu, aynı kanunun 59. maddesi hükmüne göre de kooperatifi üçüncü kişilere karşı Yönetim Kurulunun temsil edeceğini, kooperatiflerin ancak ana sözleşmelerinde açıklanan amaçlar doğrultusunda faaliyette bulunabilecekleri gibi genel kurulun da ancak bu amaçlar doğrultusunda karar alabileceğini, müvekkili kooperatifin konut edindirme amacı ile kurulmuş olup, kooperatif genel kurullarında kooperatifin amacı dışında müteahhitin borçlarına kefil olunması yolunda bir karar alınması mümkün olmadığı gibi genel kurullarda böyle bir kararın alınmış da olmadığını, ayrıca bu kefalet kararının kooperatifin amacı ile de bağdaşmadığını, yönetim kurulunun kooperatifin ana sözleşmesinin ve genel kurullarının hilafına kooperatifi borç altına sokacak mahiyette böyle bir kararın yerine getirilmesi hususunda kooperatifi temsil etmesinin de mümkün olmadığını, bankanın da kredi sözleşmesi ve senet imzalatılırken kooperatifin böyle bir kefalet verme yetkisinin olmadığını zaten bilmekte olduklarını ve bilmelerinin de gerektiğini, kooperatif temsilcilerinin yetkisinin olmadığı bilinmesine rağmen icra takibine konu senette de kooperatifin kefil olarak yer aldığını ve takipte de borçlu olarak gösterildiğini, eski yönetim kurulu ile oluşturulan iş birliğine banka da dahil edilmek suretiyle geçersiz şekilde kooperatifin müteahhitin kefili haline getirilmiş olduğunu, bankanın ve eski yönetimin bu usulsüz ve haksız işlemleri nedeniyle İzmir Cumhuriyet Başsavcılığının 2013/90308 sayılı dosyası üzerinden hem eski yöneticiler hem de banka aleyhine suç duyurusunda da bulunulduğunu, kooperatif ana sözleşmesi ve genel kurullarının Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edilmiş olup bu tutanakların herkese açık olduğunu, davalı bankanın da ilgili kredi sözleşmesini ve senedi imzalatırken kooperatifin böyle bir kefalet verme yetkisinin olmadığını bilmesi gerektiğini, bankanın usulsüz bu işlemleri sonucunda müvekkili kooperatifin bankadaki paralarına el koyup hakkında icra takibi başlattığını, aralarındaki tüketici kredilerine ilişkin sözleşmeye de bu suretle aykırı hareket ettiğini belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla müvekkili kooperatife ait 706.451,44-TL’ye haksız şekilde bankaca el konulmuş olması nedeniyle, el konulduğu tarih olan 01.04.2013’den itibaren reeskont faizleri ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Birleşen davada davacı vekili dava dilekçesinde özetle; asıl davadaki beyanlarını tekrarla, müvekkili kooperatifin yüklenici lehine kefil olma yetkisi olmadığını ve bu durumun kooperatifin amaç ve konusu ile de bağdaşmadığını, bu hususta genel kurullarda alınmış bir karar da olmadığını, kooperatif eski yönetiminin usulsüz şekilde davadışı müteahhidin bankadan kullandığı kredi nedeniyle düzenlenen senede müvekkili kooperatifi de müteselsil kefil sıfatıyla çift imza vermek suretiyle kefil yaptığını, bu yönde bir genel kurul kararı olmadığını ve kefaletin geçersiz olduğunu, Yargıtay kararlarının da bu yönde olduğunu, bu imzaların ancak ilgili şahısları bağlayacağını, ticaret sicili herkese açık olduğundan bankanın bu durumu bilmesi gerektiğini, kaldı ki davalı bankanın davadışı müteahhide hakkı olmayan fazladan ödemeler yaparak da kooperatife zarar verdiğini, sözleşmeye aykırı davrandığını, eski yönetim hakkında ceza davası da açılmış olduğunu, davalı bankanın sözkonusu senede dayalı olarak müvekkili aleyhine de haksız olarak icra takibi başlatmış olduğunu belirterek, müvekkili kooperatif aleyhine davalı banka tarafından başlatılan İzmir 14. İcra Müdürlüğü’nün 2013/4786 sayılı icra dosyasında müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine, kötü niyetli yapılan bu takip nedeni ile davalı aleyhine % 20 kötüniyet tazminatına, takibin teminatsız durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Asıl davada davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili banka ile davacı kooperatif arasında 26.10.2011 tarihli “konut kredisi protokolü” imzalandığını, akabinde de davadışı yüklenici firmanın inşaatların tamamlanması amacıyla gerekli finansı sağlaması için kooperatif aracılığıyla müvekkiline başvurularak kredi kullanıldığını, öncelikle davada talep edilen paranın fahiş olup, dava konusu bloke bedelinin 605.179,75 TL olduğunu, müvekkili bankanın kooperatifle imzalanan protokole göre hareket ettiğini, 605.179,75 TL’nin yüklenici firmanın hak ediş alacağı olarak bloke edildiğini, banka ile kooperatif arasında 20.11.2010 tarihinde yapılacak inşaat projesi için protokol imzalandığını, protokole göre kooperatif üyelerine kullandırılan kredi tutarlarının hak ediş dönemlerinde konut hesabına aktarılacağı ve derhal blokeleneceğini, bu tutarlar üzerinde müvekkili bankanın hapis ve rehin hakkı olduğunu, inşaatın devamı süresince herbir kredi müşterisinden alınacak yazılı talimata istinaden üyelerin hesaplarındaki blokedeki toplam meblağdan hakediş usulüyle 7 taksitle kooperatif hesabına aktarılan tutarların inşaat firmasına ödeneceğini, inşaat %25’ye gelene kadar ilk hakediş ödemesinin yapılmayacağını, protokolün 1. sayfasında yer alan kooperatifin mevcut …bank kredisinden dolayı haciz ve ipoteklerin banka tarafından yapılacak ilk peşinat ile kaldırılacağını, bu protokole göre müvekkili tarafından yapılan ödemeler de kooperatif hesabında toplanarak bankaca yaptırılan ekspertiz sonucunda inşaatın tamamlanma oranına göre kademe kademe yüklenici firmanın hak edişi olarak konut yapım hesabına alınmakta olduğunu, davacının ne protokolü feshettiğini ne de yükleniciyle olan sözleşmesinin feshedildiği gibi bir bilgi vermediğini, bu nedenle kefalet ilişkisi olmasa dahi söz konusu hesaba geçen hak edişler hakkında kooperatifin hak iddia etmesinin protokol şartları gereğince mümkün olmayıp, söz konusu bedellerin yüklenici firma için alacak kaydedildiğini, yüklenici firmanın müvekkili bankadan kredi kullanmasına kooperatifin ön ayak olduğunu, kooperatifin kefaletinin geçerli olduğunu, yüklenici firmaya kredinin kullandırılmış olmasıyla inşaatların tamamlanmasının sağlandığını ve bundan kooperatifin menfaati olduğunu, genel kurulca alınan karar olmadığından bahisle geçersizliğin ileri sürülmesinin hakkın kötüye kullanılması olduğunu, dava konusu kefalet akdinin de davacı kooperatifin mevzuu içinde kalan bir muamele olduğunu, kooperatifin kurulma amacına uygun şekilde borçlanabileceğini, burada da konut ihtiyacının karşılanması amacına yönelik borçlanma sözkonusu olduğunu, bu nedenle de TTK’nın 137 ile 321’inci maddeleri gereğince geçerli bir işlem olduğunun kabul edilmesi gerektiğini, davacı kooperatifin …bank’a olan borcunun müvekkili banka tarafından kapatıldığını, zira hak ediş olarak firmaya geçecek meblağın ilk olarak kooperatif tarafından kendi borcunun kapatılmasında kullanıldığını, yine inşaatların %99’unun bu sayede tamamlandığını, yüklenici firma ve kooperatif arasında görülen davaların işbu davada da delil mahiyetinde olduğunu, kooperatifin hükmi şahsiyetindeki kaosunu bankaya yansıttığını, Yargıtay kararlarına göre de bir sözleşmenin ifa edileceğine dair karşı tarafa o güne kadar süregelen davranışlarıyla güvence veren tarafın, karşı taraf iyiniyetle sözleşmenin yerine getirileceği inancıyla üstüne düşen edimleri yerine getirmişse, artık şekil yönünden geçersizliğin ileri sürülmesinin hakkın kötüye kullanılması olacağını, söz konusu davada kredilendirme işlemlerinde asıl zarar görenin kredisi kapatılmamış olan müvekkili banka olduğunu beyanla, haksız davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen davada davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin davacı hakkında yaptığı takibin kesinleştiğini, müvekkili banka ile kooperatif arasında 20.11.2010 tarihli inşaat projesi protokolü imzalandığını, bu protokolde kooperatifin konut yapım hesabı ve ortaklara kullandırılacak tüketici kredisi hesaplarına dair bankacılık işlemlerinin, konut kredisi şartlarının düzenlendiğini, bu protokolün ve kooperatifle yapılan görüşmelerin davadışı yükleniciye verilen kredide de etkili olduğunun ifade edilmesi gerektiğini, zira protokolün konususun sözkonusu inşaat projesi olduğunu, kooperatifin konut yapım amacını gerçekleştirmek için bu işlemleri yapabileceğini, yükleniciye kefil olmasının da kooperatif mevzuu içinde mutad bir işlem olduğunu, konut ihtiyacını karşılama amacına uygun işlemler olduğunu, kaldı ki işletme konusuna doğrudan girmese dahi işletmenin faaliyetlerini kolaylaştıran ticari iş ve sözleşmelerin de işletme konusu içinde değerlendirilmesi gerektiğini, kooperatif ortaklarının toplayamadığı kaynağı sağlamak için kooperatifin kredi kullandırımında kefil olmasının mutad olarak değerlendirilmesi gerektiğini, 26.10.2011 tarihli protokol gereği kooperatifin … Bank’ a olan borcunun müvekkili banka tarafından kapatıldığını, nitekim yüklenici firmaya hakediş olarak geçecek ilk meblağın önce kooperatifin kendi borcunun kapatılmasında kullanıldığını, yüklenici firmanın bankaya yönelmesinin nedeninin de bu olduğunu, banka ile girilen bu kredi ilişkisi olmasa idi inşaatların tamamlanamayacağının bir gerçek olduğunu, tarafların belli başlı edimlerini ifa etmelerinden sonra menfaat elde eden tarafın sözleşmedeki şekil bozukluğunu ileri sürmesinin hakkın kötüye kullanılması olduğunu, kooperatifin inşaatlarının tamamlanması ve konutların değerlerinin artmasıyla menfaat elde ettiğini, müvekkili bankanın ise verdiği krediyi kapatamamış olup zarar ettiğini, kooperatifin davalı bankaya borçlu olmadığına ilişkin aynı sebepleri ileri sürmüş olduğu İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/28 esas sayılı dosyasındaki davanın işbu davada delil mahiyetinde olduğunu, ileri sürülen tüm hususların ve tarafların da aynı olması nedeniyle birleştirilmesine karar verilmesini, kesinleşmiş takibi sürüncemede bırakmak ve banka alacağının tahsilini engellemek amacıyla kötüniyetle talep edildiğinden davacının tedbir isteminin reddine, haksız, mesnetsiz ve kötüniyetle açılan işbu davanın reddi ile davacının takip konusu alacağın % 20′ sinden aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
İlk derece mahkemesince “…Toplanan tüm delillerin değerlendirilmesi sonucunda, davacı tarafça, davalı banka tarafından davacı kooperatifin hesaplarına konulan blokenin usulsüz olduğundan bahisle blokenin kaldırılarak alacağın tahsiline yönelik olarak dava açıldığı, yine davacı kooperatif tarafından İzmir 14. İcra Müdürlüğü’nün 2013/4786 sayılı dosyasında takip konusu edilen 29/03/2013 ödeme tarihli 1.000.000-TL bedelli bono ve icra takibi dolayısıyla davalıya borçlu olunmadığının tespitine yönelik olarak İzmir 2. ATM’ nin 2014/1469 E. sayılı dosyası ile dava açıldığı, her iki dava dosyasının aralarındaki hukuki ve fiili irtibat sebebiyle birleştirilerek yargılamanın işbu mahkeme dosyası üzerinden yürütüldüğü, asıl dava dosyası yönünden davacı tarafça davacı kooperatifin eski yönetimi ile muhatap banka arasında 26/11/2010 tarihli kredi sözleşmesi düzenlendiği, banka ile imzalanan sözleşmeden sonra kooperatif ortakları ile banka arasında bireysel anlamda kredi kullanılması için tüketici konut kredisi sözleşmesi imzalandığı, bu iki sözleşme ile … … Şubesince kooperatifin yüklenicisi olan … İnşaat tarafından hak ediş bazında yapılan imalat ile orantılı ödeme yapması ve bu ödemeler ile orantılı olarak inşaatın 31/12/2011 tarihinde bitmesi kayıt ve şartı ile konut kredisi kullandırıldığı, krediyi kullanan …nin kooperatifin müteahhidi olduğu sözleşmeyi kefil olarak imza eden … ve …’ ın kooperatifin eski dönem yöneticileri oldukları, kooperatifin eski yöneticisi olan bu kişilerin genel kredi sözleşmesinde müteahhit yanında müşterek ve müteselsil kefil olarak sözleşmeyi şahsen imzalamalarının yanında kooperatifin yüklenici adına kefil olma yetkisi olmamasına rağmen ve bu husus genel kurul tutanakları ile de sabit iken kooperatifi de bu sözleşmeye kefil olarak gösterdikleri ve kooperatifi temsilen bu iki kişinin kefil sıfatı ile imza attıkları, davalı banka tarafından söz konusu kefalete dayalı olarak davacının bankadaki 706.451,44-TL’ ye el konulduğu yapılan işlemin usulsüz olduğunun iddia edildiği, davalı banka tarafından ise davacı kooperatifin hesaplarına uyguladığı bloke işleminin 3 ayrı hukuki sebebinin olduğunun ileri sürüldüğü, bunların; davacının dava dışı … Şti’ nin borcuna kefil olması, davacının bu hesapları …Şti’ nin bankaya olan borçları için rehnetmiş olması, davacının bu hesaplardaki parasının 26/11/2010 tarihli konut kredisi kapsamında bloke edilmesi olduğu, davalı … ile davacı kooperatif arasında imzalanan 26/11/2010 tarihli ‘Kooperatiften Konut Kredisi Protokolü’ nün hukuken geçerli olduğu, protokolün genel kurul onayına sunulmamış olmasının protokolü hükümsüz hale getirmediği, davalı bankanın seviyeye göre kısım kısım aktarım değil, işin sonunda bir bütün olarak tek kalemde aktarım yaptığı, davalı banka tarafından sunulan seviye belgelerinin incelemesinde; nihai olarak imalat seviyesinin % 98,3 olarak tespit edilmiş olması nedeniyle bankanın yaptığı aktarımın protokole uygun olduğu ve asıl dava dosyası yönünden davanın reddinin gerektiği, birleşen dosya yönünden davacı kooperatif tarafından İzmir 14. İcra Müdürlüğü’nün 2013/4786 sayılı dosyasında takip ve birleşen dosyada dava konusu edilen senetteki kefalet hükmünün geçersiz olduğu iddiasının ileri sürüldüğü, 6732 sayılı TTK’ nın 137. maddesinde ‘Ticaret şirketleri, hükmü şahsiyeti haiz olup, şirket mukavelesinde yazılı işletme mevzuunun çercevesi içinde kalmak şartıyla bütün hakları iktisap ve borçları iltizam edebilirler. Bu husustaki kanuni istisnalar mahfuzdur.’ düzenlemesinin bulunduğu, davacı kooperatif ana sözleşmesinin 6.5. maddesinde ‘Kooperatifin kredi ihtiyacının karşılanması amacı ile ilgili finansman kuruluşlarına, yurtiçi ve yurtdışı fonlara başvuruda bulunur, borçlanır. Açılan kredinin zamanında ve amacına uygun olarak kullanılmasını sağlayıcı tedbirleri alır.’ düzenlemesinin bulunduğu, söz konusu düzenlemede davacı kooperatifin kredi ihtiyacının karşılanması amacıyla finansman kuruluşlarına borçlanmasının açıkça davacı kooperatifin amacına ulaşması için yapabileceği işlemler arasında sayıldığı, davacı kooperatifin kredi amacı ile kendisini borç altına sokan her türlü işlemi yapabileceği, kooperatifin kredi ihtiyacı için borçlanabilecek kooperatifin bu kredi ihtiyacının karşılanması amacı ile başka biri tarafından borçlanılması halinde bu borca kefil olmasına herhangi bir engel bulunmadığı, söz konusu hükmün kefil olmayı da kapsaması gerektiği,
davacının sahibi olduğu … … İlçesi … Mah. … ada … parselde kayıtlı taşınmaz üzerinde konut inşa etmeye ve inşaatı dava dışı … ‘ ne yaptırmaya karar verdiği, … ‘ nin inşaatının finansmanı amacı ile davalı bankadan genel kredi sözleşmesi çerçevesinde kredi kullandığı, davacı kooperatifin söz konusu kredi sözleşmesine kefil olduğu, davacı kooperatifin bizzat kredi sözleşmesi akdederek borçlanmasının esas sözleşmenin 6/5. maddesi uyarınca işletme konusuna dahil olması karşısında davacı kooperatif açısından daha avantajlı ve onun yararına olan inşaatı yapacak firmaya kefil olmak suretiyle borçlanma yolunun tercih edilmesinin öncelikle davacı kooperatifin işletme konusuna dahil olması gerektiği, bu sebeple kefalet sözleşmesi akdedilmesi için genel kurul kararı aranmasına gerek bulunmadığı, Kooperatifler Kanunu’ nun 55. maddesi uyarınca kooperatif yönetim kurulunun kanun ve esas sözleşmesi çerçevesi içerisinde kooperatifin faaliyetini yöneten ve onu temsil eden icra organı olduğu ve Kooperatifler Kanunu ve TTK hükümleri uyarınca kooperatif işletme konusuna ve hak ehliyeti kapsamına giren işlemleri yapmak hususunda tam yetkili olduğu, kooperafin; yönetim kurulunun yaptığı işlemler ile bağlı olduğu, bu hususlar göz önüne alındığında icra takibine ve dayaya konu edilen senetteki kooperatif kefaletinin geçerli olduğu, birleşen dosya yönünden icra takibinin durdurulmasına yönelik ihtiyatı tedbir kararı verilmediği ve davalı alacağının geç alınmasına sebebiyet verilmediği, İİK 72/4. maddesindeki kötü niyet tazminatı yasal koşullarının oluşmadığı incelenen tüm dosya kapsamı ile anlaşılmakla; sonuç olarak; MAHKEMENİN 2014/28 E. SAYILI DOSYASI YÖNÜNDEN DAVANIN REDDİNE, BİRLEŞEN İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’ NİN 2014/1469 E. SAYILI DOSYASI YÖNÜNDEN DAVANIN REDDİNE, yasal şartları oluşmayan davalının kötüniyet tazminatı isteğinin de REDDİNE” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Asıl ve birleşen dosya davacısı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; “…Asıl ve birleşen dosyadaki davalarının kabulüne karar verilmesi gerektiği, kooperatifin genel kredi sözleşmesine hiçbir genel kurul kararı olmadan müşterek-müteselsil kefil olarak imza atmış olmasının geçerli olmadığı, bu kefalete geçerlilik tanınamayacağı ve bu kefalet nedeniyle müvekkilinin bankadaki el konulan 706.451,00-TL yönünden borçlu olmadığının tespitinin gerektiği, birleşen davada; müvekkili kooperatifin yüklenici şirket olan …’nin çektiği söz konusu krediye kefil olurken ayrıca 1.000.000,00 -TL bedelli senede de kefil olduğundan bahisle 229.600,00 – TL asıl alacak için senede dayalı icra takibi başlatıldığı, işbu senet yönünden de müvekkilinin kefil olamayacağı ve icra dosyası yönünden borçlu olmadıklarının tespitinin talep olunduğu, mahkemece kooperatifin kredi sözleşmesine kefil olmasının mümkün olmadığına dair talepleri yönünden asıl davada bir karar verilmediği, hem asıl hem birleşen dosya yönünden verilen kararların usule-yasaya-Kooperatifler Kanununa- ana sözleşmeye ve Yargıtay kararlarına aykırılık teşkil ettiği, asıl davanın red gerekçesinde; bankanın iddialarına itibar edilerek hak ediş alacaklarına dayalı olarak yapılan işleme geçerlilik tanındığının iddia edildiği, bankanın müvekkilinin parasına el koyma gerekçesinin yükleniciye kefil olması olduğu, bu husustaki açık ve kesin kanıtlarının sunulduğu, ancak mahkemece bu kanıtlara neden itibar edilmediğinin anlaşılabilir olmadığı, bankanın yaptırdığı % 98,3 oranındaki seviye tespit raporlarına itibar edildiği, raporların gerçeği yansıtmadığının kendilerince mahkeme kanalıyla yaptırılan seviye tespiti ile kanıtlanmış olup kalan işlerin taşeronlara tamamlattırıldığı, bu hususlarda mahkeme kararının gerekçesinde de bir açıklama bulunmadığı, asıl davada müvekkili kooperatifin krediye kefil olması imkanının olmadığı ve genel kurul kararı olmadan bu hususta işlem yapamayacağı yönündeki asıl iddiaları yönünden hiçbir karar verilmediği, bankanın davaya konu edilen meblağa el koyduğunu kabul ettiği, bu meblağı yüklenicinin son hak ediş alacağı olarak bloke ettiğini iddia ettiği, halbuki asıl gerekçesinin ‘Gks kefili ve mevduat rehni nedeni ile’ şeklindeki hesaplardaki açıklama olduğu, mahkemenin bu husustaki açıklamayı ve delillerini yok saydığı, bu konuda bir gerekçede bildirmediği, tüm hesap ekstrelerinde 01.04.2013 tarihinde müvekkiline ait hesaplardaki paraya el konulurken ‘Gks kefili ve mevduat rehni’ ibaresi yazıldığı, son hak ediş alacağının el konulan 605.179,75-TL’lik meblağa denk düşmediğinin açık olduğu, bankanın hesaba 2013 Nisan’da el koymuş olup 2013 yılı Şubat ayında müvekkiline hesap kat ihtarı gönderdiği ve yüklenicinin borcuna kefil olduğundan bahisle borcu ödemesinin müvekkiline ihtar edildiği, bankanın müvekkilinin bankadaki parasına yükleniciye kefil olması nedeniyle el koyduğunun açıkça anlaşıldığı, alınan tüm bilirkişi raporlarında da bu hususun izah edildiği, bankanın sunduğu ekspertiz raporlarında imalat seviyesinin 2012 yılı Kasım ayında % 98,3 oranında olduğunun iddia edildiği, halbuki kendilerince 2013 yılı Mart ayında, İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2013/140 Değişik İş sayılı dosyası üzerinden yaptırılan tespitte dahi binaların henüz %73,93 oranında bitirildiğinin ortaya çıktığının fotoğraf ve video kayıtlarıyla bulunduğu, müvekkili kooperatifin geriye kalan inşaatları başka taşeronlara tamamlattırdığı, taşeronlarla anlaşması neticesinde yapılan masrafların kooperatifin defter ve kayıtlarının incelenmesi ile de görüleceği, banka seviye tespitlerinin gerçeğe aykırı olduğu, yine yüklenicinin yaptığı işlerdeki eksik ve kusurlu işlerin de banka tarafından hiç dikkate alınmadığı, mahkeme kararının gerekçesinde bu açık kanıtlara rağmen gerçeği yansıtmayan banka seviye tespit raporlarına neden itibar edildiğinin izah edilmediği, kendilerince dosyaya sunulan İzmir 2. ATM seviye tespit raporunun neden göz ardı edildiğinin izah edilmediği, müvekkilinin parasına kefalet nedeniyle el konulmuşken bu hususlara itibar edilmemesinin gerekçesinin anlaşılabilir olmadığı, birleşen davanın red gerekçesinde, yüklenici firmanın çektiği krediyi sanki kooperatif lehine kullanmış ve krediyi kooperatif inşaatları için harcamış gibi bir kanaat getirildiği, yüklenicinin tek işinin müvekkili kooperatif olmayıp yüklenicinin davaya konu çektiği krediyi başka işleri için ve kendi borçlarını ödemek için kullanmış olmasının muhtemel olduğu, firmaya kefil olmasının kooperatifin yararına olduğuna ve bu hususta bir genel kurul kararı gerekmediğine dair mahkemenin yorumunun gerçeğe aykırı olduğu gibi mantığa da aykırı olduğu, kooperatifin işlerini yapması için anlaştığı firmaya kefil olmasının hiçbir mantığının olmadığı, davalı banka ile kooperatif arasında imzalanan protokol gereğince üyeler tüketici konutu kredisi kullanacak ve banka da bu kredileri taksitler halinde kooperatif hesabına aktararak yükleniciye imalat seviyesi ile orantılı şekilde ödemeler yapacak olduğu, senede kooperatifin kefil olduğundan müvekkili kooperatif aleyhine birleşen davaya konu icra takibinin açılması ile haberdar olunduğu, yüklenici … firmasının çektiği krediyi müvekkili kooperatif inşaatları için harcamadığı, krediyi de borçlarını kapatmak üzere çektiği, zaten kooperatif üyelerinin konut kredisi olarak çektiği meblağlar kooperatif hesabına aktarılarak yükleniciye yaptığı iş ile orantılı olarak ödenmesine sözleşme ile karar verildiği, bu mantıkla da …’nin kendi adına çektiği nakit krediyi inşaatlar için harcadığını düşünmenin zaten imkansız olduğu, mahkemenin yüklenicinin çektiği kredinin müvekkilinin lehine olduğuna kanaat etmesinin anlaşılabilir gibi olmadığı, yüklenicinin çektiği nakdi krediyi ne için harcanacağının bir garantisinin olmadığı, kooperatifin genel kurulda karar alınmadan 3. bir kişi lehine kefil olmasının ve kendini borç altına sokmasının mümkün olmadığı, müvekkili kooperatifin konut edindirme amacı ile kurulduğu, kooperatif genel kurullarında kooperatifin amacı dışında müteaahhitin borçlarına kefil olunması yolunda bir karar alınmasının mümkün olmadığı gibi genel kurullarda böyle bir karar da alınmadığı, Yönetim Kurulunun da kooperatifin ana sözleşmesinin ve genel kurullarının hilafına kooperatifi borç altına sokacak mahiyette böyle bir kararın yerine getirilmesi hususunda kooperatifi temsil edebileceğinden söz edilemeyeceği, kooperatifin ana sözleşmesindeki amaç ve konular kısmında ve sözleşmenin içeriğinde de buna izin veren bir madde bulunmadığı, kooperatif ana sözleşmesi ve genel kurullarının T. Ticaret Sicil Gazetesinde ilan edildiği, bu tutanakların herkese açık olduğu, davalı bankanın da kooperatifin böyle bir kefalet verme yetkisinin olmadığını zaten bildiği ve bilmesi gerektiği, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2008/19-267 Esas, 2008/253 K. 19/03/2008 tarih sayılı ilamına göre de kooperatifin amacı ve ana sözleşmesine aykırı olarak imzaladıkları bonoların kooperatif yönünden bağlayıcı olmadığı, alınan tüm raporlar müvekkili lehine olup kefalet için genel kurul kararına ihtiyaç bulunduğu, kooperatifin yüklenici lehine kefil olamayacağı ve senet imzalayamayacağının açıkça izah edildiği, kooperatifin kefil olarak gösterilmesi nedeniyle zarara uğradığı, savcılık dosyasında alınan rapordaki tespitler ile eski yönetim hakkında İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2014/225 Esas sayılı dosyasında dava açıldığı, 22/12/2012 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurul toplantısında mevcut yönetim ve denetim kurullarının azledildiği, tüm gelir giderlerinin incelenmesi hususunda hesap tetkik komisyonunun seçildiği, kooperatifin ne denli büyük bir zarar ile karşı karşıya olduğunun ortaya konulduğu, savcılık raporunda ve iddianamede de belirlendiği üzere kooperatifin 3. kişi konumundaki yüklenici lehine kefil olmasının kooperatifi borç altına soktuğu ve genel kurul kararını gerektirdiğinin açıkça ortada olduğu, emsal nitelikteki İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/478 E – 632 K. sayılı ilamında yüklenici … firmasının beton alımı için yaptığı sözleşmede kooperatifin garantör olmasının geçerli olmadığı, genel kurul kararı olmadan yapılan bu işleme geçerlilik tanımayacağının açıkça tespit edildiği ve işbu kararın kesinleştiği, işbu dava dosyasındaki olayla neredeyse aynı mahiyette olmak üzere kooperatifin amacının konut edindirmek olduğu, yetkililerin ancak kooperatifin amacı ile ilgili işleri yapabileceği, genel kurullarda yetki alınmadan 3. kişi lehine kooperatifin garantör olamayacağı, 3, kişinin fiilini taahhüt amaçlı son derece ağır sonuçlar doğuran bu taahhüdün kooperatifi bağlamayacağının belirtildiği, davada da davalı bankadan yüklenici … firmasının çektiği nakdi kredi için kooperatifin kefil olduğu ve bir de kefalete dayalı senet imzaladığının aşikar olduğu, bu işlemin kooperatif lehine olmadığı, genel kurullarda bu hususta hiçbir bilgilendirme yapılmadığı, onay alınmadığının açık olup kooperatifteki üyelerden gizli şekilde gerçekleştirilen kefalet işleminin müvekkili kooperatifin hesaplarına el konulması ile sonuçlandığı, taşınmazlarına haciz konulmasına neden olduğu, yüklenici lehine verilen kefaletin müvekkilinin menfaatine olmadığının ortada olduğu, yerel mahkeme kararının işbu emsal nitelikteki kesinleşmiş karara da aykırılık teşkil ettiği” gerekçeleriyle mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Asıl dava; kooperatif kefaletinin geçersizliği nedeniyle bankanın bloke işleminin iptaline ve bankadaki paranın kooperatife iadesine karar verilmesi istemine ilişkin olup, birleşen dava ise; kefaletin geçersizliğine dayalı olarak bonoya dayalı icra takibi nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Mahkemece; yapılan yargılama sonucunda yukarıda yazılı gerekçelerle asıl ve birleşen davanın reddine karar verildiği, karara karşı asıl/birleşen dava davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmaktadır.
1163 S. Kooperatifler Kanunu’ nun 42. maddesine göre genel kurul bu maddede sayılan yetkilerini devir ve terk edemez. Bu maddenin 5.bendinde “Kanun veya anasözleşme ile Genel Kurula tanınmış olan konular hakkında karar vermek” yetkisi de sayılmıştır. Bu konularda yönetim kurulunca alınan kararlar geçersiz olacaktır.
Aynı Kanunun 59.maddesinde; “Temsile yetkili şahıslar kooperatif namına onun amacının gerektirdiği bütün hukuki işlemleri yapabilir. Bu temsil yetkisinin sınırlandırılması iyi niyet sahibi üçüncü şahıslara karşı hiçbir hüküm ifade etmez. Temsil yetkisinin sadece esas müessesenin veya bir şubenin işlerine hasrolunmasına veya kooperatif unvanının birlikte kullanılmasına dair ticaret siciline tescil edilmiş olan kayıtlar saklıdır. Yönetime veya temsile yetkili şahısların kooperatife ait görevlerini yürütmeleri esnasında meydana getirdikleri haksız fiillerden doğan zararlardan kooperatif sorumludur. Kooperatiflerce alınması kararlaştırılan gayrimenkullerin alımının, tapu devri veya tapuya şerh verdirilecek bir satış vaadi sözleşmesi ile yapılması şarttır. Alınacak gayrimenkullün kooperatifin amacına uygun olması gerekir. Yönetim kurulu üyeleri ve kooperatif personeli ortaklık işlemleri dışında kendisi veya başkası namına, bizzat veya dolaylı olarak kooperatifle kooperatif konusuna giren bir ticari muamele yapamaz. Kooperatif ve üst kuruluşlarca tanıtma ve ortak kaydetmek amacıyla yapılacak ilan, reklam ve açıklamalar, eksik ve gerçeğe aykırı olamayacağı gibi, yanıltıcı bilgi ve unsurlar taşıyamaz. Yönetim kurulu üyeleri ve temsile yetkili şahıslar, genel kurulun devredemeyeceği yetkilerini kullanamaz.” şeklinde düzenleme yapılmıştır.
Somut uyuşmazlıkta; davacı kooperatife ait anasözleşme incelendiğinde; 6.maddede kooperatifin amacının ortakları için ekolojik bir ortamda konut ihtiyaçlarını sağlamak olduğunun belirtildiği, bu amaçla arazi satın alabileceği, tesis kurabileceği, ilgili kurum ve kuruluşlarla bu hususları sağlamak üzere ortak çalışmalarda bulunabileceğinin belirtildiği, 6.maddenin 5.bendinde de kooperatifin kendi kredi ihtiyacının karşılanması amacı ile ilgili finansman kuruluşlarına, yurt içi ve yurt dışı fonlara başvuruda bulunabileceği, borçlanabileceği, açılan kredinin zamanında ve amacına uygun kullanılmasını sağlayıcı tedbirler alabileceğinin düzenlendiği görülmüştür. 23. madde 13.bendinde en yetkili organ olan genel kurulun kanun, anasözleşme ve genel kurulan tanınmış konularda karar verme yetkisi olduğu, bu yetkileri devredemeyeceği gibi kooperatifin amaçları ile ilgili her tür iş hakkında da karar verebileceği yazılıdır. 40.maddede genel kurul toplantı tutanaklarının tescil ve ilan edileceği belirtilmiş, anasözleşmenin 44. maddesinde ise Yönetim Kurulunun görev ve yetkileri belirlenmiş olup, 1.madde giriş cümlesinde “kooperatifin amaçlarına, ortakların menfaatlerine ve genel kurulca belirlenen esaslara uygun” olmak üzere bu yetkilerin kullanılacağı belirtilmiş, 4.maddede yaptırılacak konutlar için kooperatifin amaçlarının gerçekleşmesinde kullanılmak üzere ilgili kuruluşlardan borç para almak denildiği, 5.maddede; kredi alma işlerinde, kooperatife kredi açacak müesseselere olan taahhüt ve vecibelerden ortakları haberdar etmek denildiği, 6.maddede; satın alınacak arsa ile bunlar üzerinde yapılacak konutların bedellerini gerek sermaye mevcudundan, gerekse ortakların veya kredi kuruluşlarının verdikleri paralardan ödeme denildiği, 11.maddede ise; genel kuruldan karar almak şartı ile kooperatifin taşınır ve taşınmaz mallarını satmak, rehine koymak veya mülkiyetlerini aktarmak denildiği görülmüştür.
Gerek kanun maddeleri ve gerekse anasözleşme hükümleri bir arada değerlendirildiğinde; dava konusu kooperatif yönetim kurulunun kooperatif aleyhine olacak şekilde kooperatifi borç altına sokacak iş ve işlemler yapamayacağı, ancak kanun, ana sözleşme ve Genel Kurulun verdiği yetki çerçevesinde kooperatifin amacına ve üyelerinin çıkarlarına uygun işlemler yapabileceği açıktır. Ana sözleşmede, kooperatifin şahsi teminat altına girerek kefil olmasına dair açık bir düzenleme bulunmamakla birlikte, ana sözleşmenin 44/11. maddesinde; kooperatifin ayni teminat verebilmesi için genel kuruldan karar almak şartı olduğu açıkça yazılı olup, 4.maddede de kooperatifin amaçlarının gerçekleşmesinde kullanılmak üzere ilgili kuruluşlardan borç para alabileceği düzenlenmiştir. Yönetim Kurulu üyeleri, genel kurulun devredemeyeceği yetkileri kullanamaz. Davacı kooperatifin kuruluş amacı ortaklarına konut edindirmek olup, amacı kapsamında faaliyette bulunabilecektir. Asıl dava konusu genel kredi sözleşmesinde kooperatifin müteselsil kefil olduğu ve birleşen dava konusu takibin dayanağı olan bonoda da kooperatifin bonoda avalist olduğu anlaşılmaktadır. Davacı kooperatifin genel kurulu tarafından yönetim kuruluna belirtilen işlemleri yapması için yetki verilmediği gibi, sonraki genel kurullarda da zımnen dahi bu kefalete onay verildiğine dair bir karar da bulunmamaktadır. Ayrıca kooperatif eski yönetimi aleyhine açılan İzmir 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2014/225 E. sayılı dosyasındaki ceza davasının da derdest olduğu dosya ve Uyap kayıtlarından anlaşılmıştır. Sözkonusu genel kredi sözleşmesi ve bono, kooperatifin konut inşası konusunda anlaştığı davadışı … ‘nin asıl borçlu olduğu işlemler olup, yüklenicinin, konut yapım işi için finansman temini kooperatifin sorumluluğunda değildir. Bu nedenlerle kooperatifin genel kurul kararı da olmaksızın 3.bir şahsa verilen kredide müteselsil kefil olması ve yine 3.bir şahsın borcu için aval veren olması yukarıda açıklanan kanun ve anasözleşme hükümleri uyarınca mümkün bulunmamaktadır. Sözkonusu düzenlemelerde kooperatif adına yönetim kuruluna borçlanma yetkisi verilen hususlar kooperatifin kendisinin kredi alması veya üyelerinin aldığı kredilere ilişkin ayni/şahsi teminat vermesi yönündedir. Yoksa, 3. şahıs konumundaki yüklenici firmanın bankadan çekeceği ve hangi işi için kullanacağı belirsiz olan genel kredi sözleşmesinde kooperatifin müteselsil kefil olması ve yine bu sözleşme uyarınca bankaya verilen bonoda avalist olmasının kooperatif ve üyelerinin çıkarına olduğu söylenemez. Bu anlamda mahkemenin “…davacı kooperatifin bizzat kredi sözleşmesi akdederek borçlanmasının esas sözleşmenin 6/5. maddesi uyarınca işletme konusuna dahil olması karşısında davacı kooperatif açısından daha avantajlı ve onun yararına olan inşaatı yapacak firmaya kefil olmak suretiyle borçlanma yolunun tercih edilmesinin öncelikle davacı kooperatifin işletme konusuna dahil olması gerektiği, bu sebeple kefalet sözleşmesi akdedilmesi için genel kurul kararı aranmasına gerek bulunmadığı,” şeklindeki gerekçesi de müteselsil kefaletin hüküm ve sonuçları dikkate alındığında hatalı olmuştur. Açıklanan nedenlerle, davacı kooperatifin yüklenici lehine verdiği son derece ağır sonuçlar doğuran kefalet ve avalin hukuki dayanağı bulunmadığından geçersiz olup, davalı bankanın ticaret sicilinde ilan edilen kooperatif anasözleşmesi ve genel kurul kararları uyarınca kooperatif yönetim kurulunun temsil yetkisi sınırlarını araştırmaksızın ve bu işlemler bakımından yetki dayanak belgelerini istemeksizin yapılan işlemler nedeniyle kooperatif tüzel kişiliğinin bir sorumluluğu doğmayacaktır. (Bu yönde bknz. Yargıtay 19. HD 2015/7141 E.- 2015/17387 K., Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2008/19-267 E.- 2008/253 K).
Bununla birlikte; davacı kooperatifin üyelerine konut edindirmek amacıyla konut finansmanı bakımından, üyelerin davalı bankadan tüketici kredileri kullanması ve ödeme usulleri ile ilgili olarak davalı banka ile sözleşme yapması mümkündür ve somut uyuşmazlıktaki 26.11.2011 tarihli “kooperatiften konut kredisi protokolü” de bu amaçla yapılmış, hukuken geçerli bir protokoldür. Buna göre, kooperatif üyelerinin kullanacağı tüketici kredileri verecekleri virman yetkisine istinaden önce kooperatifin konut hesabına aktarılacak ve burada bankanın protokolde belirlendiği üzere hapis ve rehin hakkı olacak, banka bu hesaptaki ilgili meblağı bloke edecektir. Akabinde davadışı yüklenicinin protokolde belirlenen inşaat seviyelerine göre ve bankanın SPK lisanslı şirkete yaptıracağı eksper incelemesine göre inşaat tamamlandıkça yüklenicinin hak kazandığı hak edişleri de banka tarafından blokeli hesaptan yüklenici hesabına aktarılacaktır. Sözkonusu anlaşma, yüklenicinin kullandığı kredi ile ilgili olmayıp kooperatife yapılan konutlarla ilgili yüklenicinin hak kazandığı bedelin ödenmesi usulüne ilişkindir. Bununla birlikte bu protokolün yanısıra davalı bankanın savunmasına dayanak yaptığı kooperatif eski yönetimince imzalanmış olan “hesap rehin sözleşmeleri”nde de kooperatif hesapları üzerinde 3.kişi konumundaki yüklenici firmanın doğmuş-doğacak borç, kredi, kefalet vs. Tüm borçları bakımından bankaya rehin hakkı tanındığı görülmekle birlikte, kefalete ve aval vermeye ilişkin tüm açıklanan nedenler bu rehin sözleşmesi bakımından geçerli olup, bu sözleşmenin de yönetim kurulunun yetkilerini aştığı ve kooperatif amaç ve çıkarına olmadığı açıktır.
Asıl davada, davalı bankanın genel kredi sözleşmesine ya da hesap rehin sözleşmesine dayanarak davacı kooperatif hesabı üzerinde bloke uygulaması ve blokaja konu meblağı yükleniciye ödemesi mümkün olmamakla birlikte, kooperatifin kuruluş amacına ve ortaklarının çıkarına uygun şekilde yapılan 26.11.2011 tarihli yukarıda açıklanan protokol hükümleri uyarınca kooperatif hesabında blokaj uygulaması mümkün görülmüştür. Her ne kadar davacı tarafından, davalı bankanın protokol hükümlerine uymadığı ve yükleniciye inşaat oranına göre ödemesinden daha fazla bedel ödediği ileri sürülmüşse de, anılan protokol uyarınca bankanın yükümlülüğü SPK lisanslı bir ekpertiz şirketine inşaat seviyelerini tespit ettirmek ve bu rapora göre yüklenicinin hakediş tutarını yükleniciye ödemektir. Bu kapsamda davacı kooperatif, protokolde hakediş tutarının ödenmesinden önce kendisinden teyit alınması gibi bir madde koydurmamış olduğu gibi, inşaat seviyelerine ilişkin herhangi bir eksiklik, ayıp ya da gecikmeyi davalı bankaya bildirmiş de değildir. Davalı bankanın kısım kısım ödeme yapmak yerine bir defada sözkonusu tutarı yükleniciye aktarması da, ödenen tutarın alınan ekspertiz raporlarına göre belirlenen aşama ile orantılı bulunduğuna dair bilirkişi heyet raporu karşısında davacı kooperatife talep hakkı yaratan bir durum niteliğinde değildir. Zira, bu husus yükleniciye kısım kısım değil, belirlenen süreler geçtikten sonra toptan ödeme yapılmasıyla ilgili olup, ancak yüklenicinin zararına olabilecek bir husustur. Bu nedenlerle, davalı bankanın aralarındaki protokol uyarınca davacının banka hesabı üzerinde uyguladığı blokajda hukuka aykırı bir yön görülmemiş, bankanın işleme ait hesap özetindeki açıklamasında genel kredi sözleşmesi yazması ya da hesap kat ihtarı göndermesi de davacı kooperatifin bahse konu hesabını protokol uyarınca bloke etmesini hukuka aykırı hale getirmediği görülmekle, asıl davanın reddi bu protokol hükümleri uyarınca yerinde görülmüştür.
Bununla birlikte, birleşen dava bakımından; yukarıda ayrıntılı olarak açıklanan nedenlerle davacı kooperatifin amacına ve yönetim kurulunun yetki kapsamına aykırı olarak bonoda avalist olması işlemi geçerli olmadığından, bankanın, dosya kapsamına göre genel kredi sözleşmesi kapsamında yüklenici firmadan almış olduğu bono bakımından, davalı bankanın yönetim kurulunun bu konudaki yetkisine dair aleni durumdaki ticaret sicili kayıtlarını incelemeden, gerekli araştırmaları yapmadan ve kooperatif temsilcilerinin sonuçları ağır olan bu işlemlere ilişkin yetkilerinin dayanak belgelerini istemeden kooperatif yönetiminden aldığı avalist imzası nedeniyle davacı kooperatife karşı da icra takibi başlatmış olması yerinde görülmemiş, bu nedenle birleşen davadaki takip nedeniyle menfi tespit isteminin kabulü yerine reddine dair yerel mahkeme kararının kaldırılarak HMK 353/1-b-2. madde uyarınca birleşen davanın kabulü yönünde yeniden hüküm tesis edilmesi gerekmiştir. Davalı bankanın, kooperatifin yönetim kurulunun kooperatif ana sözleşmesinden veya genel kurullarından yetki almadan bu şekilde bonoda avalist olamayacağı hususundaki ticaret sicili kayıtlarını bildiği ve bilmesi gerektiği, dikkate alınarak kooperatife karşı başlatılan icra takibinden dolayı davalı banka aleyhine % 20 kötüniyet tazminatına da hükmedilmesi gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle; HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacı vekilinin istinaf itirazlarının asıl dava yönünden reddine, birleşen dava yönünden kabulüne, HMK 353/1-b-2. maddesi uyarınca yerel mahkeme kararının kaldırılarak birleşen davanın kabulü yönünde Dairemizce yeniden hüküm tesisine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Asıl ve birleşen dava davacı vekilinin istinaf itirazlarının KISMEN KABULÜ ile, İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/28 Esas ve 2018/359 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, KALDIRILAN KARARIN YERİNE GEÇMEK ÜZERE;
“A-İZMİR 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’NİN 2014/28 E. SAYILI DOSYASI YÖNÜNDEN:
a-Davanın REDDİNE,
b-Peşin alınan harç fazla olduğundan 12.028,55-TL’nin karar kesinleştiğinde ve istek halinde davacı tarafa iadesine,
c-Davalı taraf kendisini vekil ile temsil ettirmiş bulunduğundan karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre hesap ve takdir edilen 42.208,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
ç-Davacı tarafça yapılan masrafların üzerinde bırakılmasına,
d-Davalı tarafça yapılan bilirkişi ücreti olan 3.000,00-TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
B-BİRLEŞEN İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ’ NİN 2014/1469 E. SAYILI DOSYASI YÖNÜNDEN:
a-Davanın KABULÜ ile, davacının İzmir 14. İcra Müdürlüğü’nün 2013/4786 sayılı icra dosyasından dolayı BORÇLU OLMADIĞININ TESPİTİNE,
b-Davacının kötüniyet tazminatı isteminin de kabulü ile, takip tutarının %20’si oranındaki 46.027,42 TL kötü niyet tazminatının davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
c-Dava açılırken alınması gereken 15.720,66 TL harçtan, başlangıçta alınan 3.930,20 TL harç mahsup edilerek bakiye kalan 11.790,46 TL’nin davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,
ç-Davacı taraf kendisini vekil ile temsil ettirmiş bulunduğundan karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT hükümlerine göre hesap ve takdir edilen 24.559,60-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
d-Davacı tarafından başlangıçta yatırılan 3.930,20 TL başvuru harcı, 13 TL posta ücreti, 45 TL tebligat gideri ve 1.200-TL bilirkişi ücretinden oluşan toplam 5.188,20 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
e-Taraflarca yatırılan gider avansından artan bakiyenin ilgili olduğu tarafa iadesine”, ŞEKLİNDE YENİDEN HÜKÜM TESİSİNE,
2-Davacı vekilinin sair istinaf itirazlarının REDDİNE,
3-İSTİNAF AŞAMASINDA; istinaf başvurusu sırasında davacıdan asıl ve birleşen dava için ayrı ayrı alınan istinaf karar harçlarından, asıl dava bakımından alınması gerekli 59,30-TL harçtan eksik alınan 23,40-TL harcın, birleşen dava bakımından davacıdan alınmış olup iadesi gereken 35,90 TL harçtan mahsubu ile, bakiye 12,50-TL harcın talep halinde davacıya iadesine,
4-İstinaf incelemesi esnasında davacı tarafça yapılan 14,00 TL tebligat ücreti ile 37,88 TL dosya gidiş dönüş masrafı ve iki adet istinaf başvuru harcı 196,20 TL’ den oluşan toplam 248,08 TL yargılama giderinin davalıdan alınıp davacıya verilmesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın temyize tabi olması nedeniyle Dairemizce taraflara tebliğ edilmesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre zarfında Yargıtay İlgili Hukuk Dairesine temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 08/12/2021