Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/484 E. 2021/772 K. 15.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO: 2020/484
KARAR NO : 2021/772
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: KARŞIYAKA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2017/552 Esas – 2018/268 Karar
TARİHİ : 14.05.2014 (Dava) – 30/05/2018 (Karar)
ASIL VE BİRLEŞEN 2017/676 E.SAYILI DOSYA
ASIL DAVA : Tasfiye, Muarazanın Men’i, Alacak
BİRLEŞEN DAVA : Ortaklığın Tespiti
KARAR TARİHİ : 15/09/2021
KARAR YAZIM TARİHİ :16/09/2021

Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 30/05/2018 tarihli, 2017/552 Esas- 2018/268 Karar sayılı dosyasından yapılan yargılama neticesinde verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya Dairemize gönderilmiş olmakla, HMK 353. madde uyarınca dosya üzerinden inceleme yapıldı.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Asıl davada davacı vekili, müvekkilinin 1987 yılında … Limited Şirketini kurduğunu, davalı … ile müşteri ilişkisi içinde tanıştıklarını, bu tanışıklığın sonrasında iş ortaklığına dönüştüğünü, bu ortaklığın davalı …’in tüm hisseleri devir alması ile 05.03.1996 tarihinde sona erdiğini, müvekkilinin plastik ambalaj sanayi sektöründe faaliyetine devam ettiğini, … Ltd. Şirketinde hisse edinip ardından yine davalıya devir ettiğini, müvekkilinin 1997 yılında matbaa mürekkepleri üretmek üzere … Limited Şirketi’ni kurduğunu, bu şirketin %80′ inin müvekkiline, %20′ sinin de teknolojiyi getiren Alman ortağına ait olduğunu, … ve … Şirketlerinin de müvekkiline ait … Limited Şirketinin müşterisi olduklarını, bu süreçte davalının kızı …’in geleceği için … Limited Şirketi’ne ortak olmak istediğini açıklaması üzerine tarafların 2001 yılında … Ltd.Şti.nin idari kadrosu önünde anlaşmaya vardıklarını, % 20 hisseli Alman ortağın olası itirazlarını bertaraf etmek için ayrı bir şirket kurulmasının kararlaştırıldığını, bu kapsamda … Sokak, N:… … …/… adresindeki … Fabrikasına ait 2 katlı 5000 m2 büyüklüğündeki fabrika binasının müvekkili tarafından kiralandığını, 2001 yılı sonunda davalı …’e ait … Firmasının bu binanın birinci katına, %20′ si Alman ortağa-%80′ i müvekkiline ait … Limited Şirketinin de 2.kata taşındığını, aynı adrese davalı … Limited Şirketi’ nin de kurularak taşındığını, uzun süre de bu adreste faaliyetini sürdürdüğünü, isminin dahi iştigal konusu aynı olan … Ltd.Şti.’ne benzemesi amacıyla seçildiğini, mali müşavirin önerisi ile yeni kurulup aynı adreste faaliyete başlayan davalı … Firması bakımından “haksız rekabet” yasağına tabi olmamak amacıyla ve ayrıca … firmasındaki müvekkilinin %20 hisseli Alman ortağının bir hak talep etmediğini şifahen bildirmesine rağmen bu hususu belgeleyen bir belge vermemesi nedeni ile müvekkilinin resmen ortak olmamasının davalı … tarafından talep edildiğini, müvekkilinin ailevi ilişkiler içinde bulunduğu davalının bu talebinin kabul edildiğini ve 23.12.2001 tarihinde … firması ile aynı adreste %99 payı davalı …’e, %1 payı da müvekkilinin kayınbiraderi Tuncel Arıcan’a ait olmak üzere davalı … Limited Şirketi’ nin kurulduğunu ve 01.01.2002 tarihinde faaliyete başladığını, bu tarihten itibaren müvekkilinin müdürü ve %80 sahibi olduğu … Limited Şirketi’nin üretim, pazarlama ve satış faaliyetinin tamamen durdurulduğunu, … Limited Şirketi’ne ait tüm mürekkep formüllerinin, makine ve teçhizatların, hammadde ve yarı mamül tüm stokların, taşınır taşınmaz mal varlıklarının, araçların tüm cari müşteri bilgi ve alacakları ile eldeki müşteri çekleri ve çalışan tüm personelin müvekkili tarafından davalı … firmasına aktarıldığını, bir de özellikle sektörün lider markası olarak … Şirketi’ne ait “…” markasının kullanım hakkının da … firmasına devredildiğini, işin başındaki anlaşmaya göre bu devir ile müvekkilinin üzerine düşen %50 payını ödemiş olduğunu, diğer %50 pay karşılığı da davalı …’in şirketin maddi finansını ve idari faaliyetini yürütmeyi taahhüt ettiğini, piyasaya karşı satış, pazarlama, tahsilat, koordinasyon görevinin de müvekkili tarafından üstlenildiğini, çalışmaların bir süre sorunsuz olarak bir baba-evlat ilişkisinde yürütüldüğünü, müvekkilinin ülke genelinde bayilikler kurduğunu ve satış-pazarlama ağını yeni personeller alarak örgütlediklerini, işler iyi gittiğinden müvekkilinin iş çevresinden gelen teklif değerlendirilerek İran İslam Cumhuriyetine yatırım yapılmasına karar verildiğini, İran İslam Cumhuriyeti Tebriz Sanayi Odasının izni ile Tahran Yatırımcılar Daire Başkanlığı’ndan 1.439.410 USD yatırım izni ile %51 davalı …’e ve %49′ u müvekkiline ait yatırım yapma hakkı elde ettiklerini, İran’da kurulacak şirketin ünvanının … olması ve müdürünün de müvekkili olmasının kararlaştırıldığını, ancak müvekkilinin uzun süre İran’da yürüttüğü çalışmalar neticesinde fabrikanın kurulması aşamasında davalı …’in ani bir kararla İran’daki yatırımdan vazgeçtiğini bildirdiğini, müvekkilinin Türkiye’ye gelerek davalı … Şirketi’ndeki hisselerinin resmi olarak kendisine iadesini talep ettiğinde de davalı …’in tavır değiştirerek müvekkilini ailesi ile birlikte ortada bıraktığını, müvekkilinin bir anda ekonomik krize girdiğini, davalı …’in ise hileyle ele geçirdiği davalı şirketteki ticaretini sürdürdüğünü, konuştukları her hususu adi yazılı kağıtlara yazmayı mutat bir işlem haline getiren müvekkili ile davalı …’in bu şekilde bir çok belgeyi birbirlerine verdiklerini, bunlardan bir tanesinin de davalı …’in talebi ile müvekkilinden bir başka dosyada şirket yararına kullanılmak üzere talep edilen ibra belgesi olduğunu, davalının el yazısı ile yazılıp müvekkilince imzalanan (bu ibra belgesinin yargılama sürecinde müvekkili aleyhine kullanılmaya çalışıldığını) ibra belgesinin verilmesinden sonra hakkını koruma güdüsüne kapılan müvekkili tarafından da davalı …’den … Şirketi hisselerinin aslında %51′ inin müvekkiline ait olduğuna dair bir belge vermesinin talep edildiğini (İran’da kurulan şirketin %51′ inin davalı …’e ait olduğu beyan edildiği için davalı … Şirketinin’ nin de %51 hissesinin müvekkiline ait olduğunun kabul edildiğini), İran görüşmeleri sırasında müvekkilinin ısrarı ile o anda bulunan A 4 kağıdının üçe bölünerek müvekkilinin el yazısı ile yazılan ve davalı …’in imzası bulunan 17.09.2004 tarihli belgenin düzenlendiğini ve bu belgenin bir nüshasının davalı …’e, bir nüshasının müvekkiline, bir nüshasının da …’a teslim edildiğini, ancak müvekkiline kalan nüshanın İran’daki müvekkilinin ofisindeki belgeler içinde kalmış olması ve yapılan tüm aramalara rağmen uzun süre bulunamaması nedeni ile müvekkilinin daha önceki yargılamalarda aralarındaki inançlı işlemi yazılı belge ile kanıtlayamadığından istediği sonuçları alamadığını, yalnızca Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2013/44 E. Sayılı dosyasındaki cüz’i bir alacaklarının ispatlandığını, bu dosyanın içeriği ve kararının tüm anlattıklarını teyit ettiğini, dosyanın halen Yargıtay’da olduğunu, önceki Nisan ayında İran’dan müvekkiline getirilen dosyalar içinden bahse konu bu belgenin de bulunduğunu, bu belge içeriğinde müvekkilinin davalı şirketteki %51 payının yazılı belge ile sabit olduğunu belirterek, belge üzerinde imza incelemesi de yapılarak davalı … Limited Şirketi’nin %51 payının esasen müvekkiline ait olduğunun tespitine ve çekişmenin giderilmesine, davalı … Limited Şirketine tedbiren kayyım tayin edilmesine, yeni TTK’ daki düzenlemeler kapsamında davalı … Limited Şirketi’nin haklı nedenler ile tüm mal varlığı, alacak ve borçlarının belirlenerek tasfiyesine, davalı …’in haksız fiilleri nedeni ile müvekkilinin uğradığı belirsiz maddi zararların şimdilik 17.000-TL’sinin HMK 107.maddesi kapsamında ticari faizi ile tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, dava dilekçesinin 2014/183 E. Sayılı dosyasına kaydedilip “tasfiye, muarazanın men’i ve alacak” taleplerinin tefrikine karar verilerek aynı mahkemenin 2017/552 E. Sayılı (eldeki asıl dava) dosyasına kaydedildiği, “ortaklığın tespiti” talebinin ise 2014/183 E. Sayılı dosyada bırakılarak akabinde davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
Birleştirilen 2017/676 E.sayılı davada davacı vekili; müvekkili adına aynı konuda Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/183 E. sayılı dosyasında “tasfiye, murazaanın men’ i ve alacak” talepleri ile 12/05/2014 tarihinde dava açıldığını, oradaki dava dilekçesini aynen tekrarladıklarını, 2014/183 E.sayılı dosyasından yapılan yargılamada bilirkişi incelemesi ile müvekkilinin davalı ….Şti’ndeki yüzde 51 hissesinin değerinin 4.498.969,26 TL olduğunun tespit edildiğini, mahkemece “ortaklığın tespiti talebi yönünden” 4.498.969,26 TL üzerinden 76.831,15 TL peşin ilam harcını yatırmaları için kendilerine kesin süre verildiğini, ancak verilen kesin sürede peşin ilam harcını yatıramadıklarından ortaklığın tespiti davasının açılmamış sayılmasına ve “tasfiye, murazaanın men’ i ve alacak” davalarının ise tefrik edilerek ayrı bir esasa kaydedilmesine karar verildiğini, müvekkilinin ortaklığın tespiti davası için gerekli olan harç bedelini ancak bu tarihte hazırlayabildiğini beyanla, müvekkilinin … Ltd.Şti’ nin %51 pay sahibi ortağı olduğunun tespitine, konusu ve tarafları aynı olan, aralarında fiili ve hukuki irtibat bulunan her iki dosyanın birleştirilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiş, 17.11.2016 tarihli ıslah dilekçesi ile fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere dava konusu belgeye istinaden alacak taleplerini (yıllık 500.000-USD’den 10 yıllık) 16.600.000-TL olarak, ayrıca özvarlığa ilave edilen reel artış farkı ile hesaplanan 4.498.969,26-TL olarak tahsilini talep ettikleri anlaşılmıştır.
CEVAP: Asıl davada davalılar vekili, davanın yerinde olmadığını, dava dilekçesinin usulsüz olarak tebliğ edildiğini, TBK 147.madde uyarınca davanın 5 yıllık zamanaşımına uğradığını, davacının müvekkili şirkette işçi olup işten ayrıldığı sırada 15.09.2009 tarihinde vermiş olduğu yazılı belgede şirketten isteği üzerine ayrıldığını, her türlü hak ve alacağını aldığını, başkaca bir alacağının kalmadığını içeren ibraname verdiğini,sonradan türetilip sunulan belgenin sahte olup bu zamana kadar davacı tarafça böyle bir belgeden bahsedilmediğini, belge aslı sunulmadığından imzaya dair beyanda bulunamadıklarını, başka bir belgeden kesilmek ya da karbon kağıt kullanılmak suretiyle oluşturulmuş olma ihtimali olduğunu, sözkonusu belge ile müvekkili şirketin ortağı olduğunu ve her yıl kendisine 500.000 USD verileceğini iddia etmenin hayatın olağan akışına uygun olmadığını, şirketin ilk yıllardaki kârının bile 28.000 USD civarında olduğunu, davacının müvekkillerinden alacaklı değil borçlu olduğunu, büyük zararlar verdiğini, hatta bu nedenle İran’da tutuklandığını, ayrıca Karşıyaka 5.Asliye ceza Mahkemesi’ nin 2006/754 E. Sayılı dosyasına konu boş çeklerin davacı tarafından müvekkillerine verilmiş olup alacaklı olan kişinin boş çek vermesinin açıklanmasının imkansız olduğunu beyanla, haksız açılan davanın öncelikle zaman aşımı nedeni ile, kabul olmadığı takdirde ise esastan reddini talep etmiştir.
Birleştirilen davada davalılar vekili; açılan ve birleştirilen dava gerçek dışı olmakla birlikte, ortaklığın tespiti davasının TBK 147.madde uyarınca 5 yıllık zamanaşımına uğradığını, limited şirketlerde adi yazılı belge ile ortaklık kurulmasının ve hisse devrinin mümkün olmadığını, önceki ve yeni TTK uyarınca noterden yapılıp tescil edilmesi gerektiğini, delil olarak gösterilen belgenin sahte olduğunu, böyle bir belgenin hiçbir zaman düzenlenmediğini ve bugüne kadar da davacı tarafça sunulmadığını, müvekkili tarafından imzalanmış başka bir belgenin kesilerek üst kısmında kalan boşluğun doldurulması suretiyle hazırlanmış olduğunu, bu kadar büyük bir şirketin %51 ortaklığına dair belgenin bu denli küçük ve özensiz hazırlanmış bir belge ile hazırlanmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığını, müvekkilinin o tarihlerde İran’da da olmadığını, davacının İran savcılığına verdiği ifadede gerçekte ortak olmadıklarına dair beyanının olduğunu, davacının bazı davalarda %50 bu davada %51 pay şeklindeki beyanının da çelişkili olduğunu, Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2007/214 E. Sayılı dosyasında da davacının …’ e ortak olacağını, ancak bu konuda düzenlenmiş bir belgenin olmadığını 04.10.2006 tarihinde açıkça beyan etmiş olduğunu, bu nedenle sözkonusu belgenin yeni türetilmiş olduğunun açık olduğunu, Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesi’ nin 2015/330 E.-2016/17 K. Sayılı dosyasında davacının özel belgede sahtecilikten suçunun sabit görüldüğünü, davacının sadece müvekkili şirketin eski bir çalışanı olduğunu, SGK kayıtlarının bunu doğrulayacağını, işten ayrıldığı 15.09.2004 tarihli ibranamesinin olduğunu beyanla, davanın reddini talep etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARI: Mahkemece, “…Tasfiye, muarazanın men’i ve alacak davalarının tefriki ile ayrı bir esasa kaydedilmesine karar verildiği, eldeki davanın ortaklığın tespiti istemine ilişkin olduğu, İzmir Ticaret Sicil Müdürlüğünden gelen davalı şirketle ilgili ticaret sicil dosyasına göre, davalı …’in 399, …’in de 1 pay sahibi olduğu, uyuşmazlık ve çözülmesi gereken sorunun; davanın zamanaşımına uğrayıp uğramadığı, zamanaşımı söz konusu değil ise davacının davalı şirkette % 51 oranında pay sahibi olup olmadığı, davacı vekili tarafından ibraz edilen 17.09.2004 tarihli belgedeki imzanın davalı …’e ait olup olmadığı, davalı şirketin tasfiyesinin gerekip gerekmediği, davacının davalı … tarafından zarara uğratılmış olup olmadığı, varsa zarar miktarının tespitine ilişkin olduğu, tüm dosya içeriği ve delillerin, özellikle grafoloji raporlarının, Karşıyaka 2.Ağır Ceza Mahkemesinin 2015/330 E.-2016/17 K. sayılı kararı ve bilirkişilerin 02/01/2016 havale tarihli raporunun değerlendirilmesi sonucunda; grafoloji bilirkişisi … tarafından düzenlenen raporda dava dayanağı 17/09/2004 tarihli belgede bulunan el yazıları arasında farklı özellikler bulunduğu, el yazılarının …’e ait olmadığı, imzanın ise …’e ait olduğunun belirtildiği, 11/05/2015 tarihli Adli Tıp grafoloji uzmanları raporunda ise söz konusu belgenin imzadan faydalanılarak oluşturulma ihtimalinin kuvvetle muhtemel olduğunun mütalaa edildiği, bu bağlamda mahkeme açısından güçlü takdiri delil niteliğinde bulunan Karşıyaka 2.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2015/330 E.- 2016/17 K. sayılı kararı ile söz konusu belgenin sahte olarak düzenlenmesi nedeniyle davacı sanık … hakkında verilen cezaya ilişkin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmiş olduğu, bu durumda, 17/09/2004 tarihli belgenin davalının imzasından faydalanılarak oluşturulan sahte bir belge olduğu ve dolayısıyla davalı açısından ve bağlayıcı olmadığı, davacının bu belgeye istinaden herhangi bir hak ve alacak talebinde bulunamayacağı kanaatine varıldığı, kaldı ki davacı … ile davalı …’in imzalarını taşıyan 17/09/2004 tarihli el yazılı belgede ‘… … Firmasının %51 gizli ortağıdır. Resmi devir tarihine kadar … …’ya her bir yıl için 500.000 USD ayrıca ödeyecektir’ ifadesi yer almakta ise de, belgenin düzenleme tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6762 sayılı TTK’nun 520/son maddesine göre ‘payın devri veya devir vaadi hakkındaki mukavele yazılı şekilde yapılmış ve imzası noterce tasdik ettirilmiş olmadıkça ilgililer arasında dahi, hüküm ifade etmez.’ denildiği, bu durumda, dava tarafları arasında adi yazılı şekilde düzenlenmiş olan belgenin geçerli bir limited şirket pay devri ya da pay devri vaadi sözleşmesi olarak mütalaa edilmesinin mümkün olmadığı, davacı … ile davalı … arasındaki adi yazılı sözleşmeye dayanılarak davalı …. Şti.’ne karşı da ortaklık iddiasında bulunulamayacağı, davacının bu belgeye istinaden davalı …. Şti.’ne ortak olmasının ve davalı şirkette ortak olduğunun tespitini istemesinin hukuki dayanaktan yoksun olduğu, buna karşılık, limited şirket ortaklığının iddia edilmesi halinde, iddia dava tarihini de kapsadığına göre, olayda zamanaşımı süresinin sona erdiğinden bahsetmenin ve ortaklığın tespiti davasının zamanaşımına uğradığını savunmanın mümkün olmadığı, bu açıklamalar ışığında, birleştirilen 2017/676 E.sayılı dosyasından davalılar hakkında açılan DAVACININ DAVALI LİMİTED ŞİRKETİN ORTAĞI OLDUĞUNUN TESPİTİ YÖNÜNDEKİ DAVASININ REDDİNE, asıl dava dosyasındaki TASFİYE, MUARAZANIN MEN’İ VE ALACAK DAVALARI, DOĞRUDAN DOĞRUYA LİMİTED ŞİRKET ORTAKLIĞININ TESPİTİ TALEBİNİN SONUCUNA BAĞLI OLMASINA GÖRE, ANILAN DAVANIN SONUCUNUN BEKLENMESİ AÇISINDAN TEFRİKİ İLE AYRI BİR ESASA KAYDEDİLMESİNE” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İTİRAZLARI: DAVACI VEKİLİ TARAFINDAN, “…Davanın dayanağının 17 Eylül 2004 tarihli belge olduğu, mahkemenin bu belgenin sahte bir belge olduğu kanaatine vardığını belirttikten sonra buna bağlı hukuki sonuçları açıkladığı, belgenin sahte olduğuna dair kanaati ise Karşıyaka 2.Ağır Ceza Mahkemesi’ nin 2015/330 E.-2016/17 K. Sayılı dosyada müvekkili hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına dayandırdığını, oysa Yargıtay HGK kararlarında da istikrarlı şekilde hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararlarının bir hüküm olmadığının, hukuk hakimini ve mahkemeyi bağlamayacağının istikrarlı şekilde içtihat edildiği, bir belgenin sahte olduğu uzman heyet tarafından kesin kanaat raporuna bağlanmadığı müddetçe mahkemenin soyut kanaate varmasının hukuken kabul edilemeyeceği, somut olayda da bu belgenin sahte olduğunun bilimsel olarak kanıtlanmış olmadığı, aksine belge altındaki imzanın davalı tarafından inkar edilmiş olmasına rağmen davalıya aidiyetinin raporla tespit edildiği, buna göre belgenin kesin delil niteliğinde olduğu, mahkemece bilirkişi heyetinden rapor almak yerine belgenin sahte kabul edilerek sonuca varılmasının kabul edilemez nitelikte olduğu” gerekçeleriyle mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dairemizce HMK’nın 355 maddesi kapsamında istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hükümlerle sınırlı olmak üzere inceleme yapılmıştır.
Eldeki dava(2017/676 esas); davacının davalı şirkette %51 oranında pay sahibi olup olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
6762 Sayılı Eski TTK m. 520 uyarınca; “…Payın devri veya devir vadi hakkındaki mukavele yazılı şekilde yapılmış ve imzası noterce tasdik ettirilmiş olmadıkça ilgililer arasında dahi, hüküm ifade etmez…” şeklinde düzenlenmiştir.
Somut olayda; davacı … ile davalı …’in imzalarını taşıyan 17/09/2004 tarihli el yazılı belgede bulunan el yazıları arasında farklı özellikler bulunduğu, davalı …’e ait olmadığı, söz konusu belgenin imzadan faydalanarak oluşturulduğunun kuvvetle muhtemel olduğu, Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2015/330 esas ve 2016/17 karar sayılı kararda da bu durumun irdelendiği, mahkeme tarafından, ağır ceza dosyası kuvvetli delil olarak kabul edilmiştir. Dolayısıyla davanın dayanağı olan 17/09/2000 tarihli belge geçerli olsa bile; belgenin düzenlendiği iddia edilen tarih itibariyle yukarıda belirtilen kanun maddesi uyarınca limited şirketlerde pay devri yada vaadinde belirtilen şekil şartlarını taşımadığından eldeki dava (2017/676 esas) yönünden mahkemece verilen ret kararının yerinde olduğu görülmüştür.
Bununla birlikte; HMK m.167 göre, “…Mahkeme, yargılamanın iyi bir şekilde yürütülmesini sağlamak için, birlikte açılmış veya sonradan birleştirilmiş davaların ayrılmasına, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden karar verebilir. Bu durumda mahkeme, ayrılmasına karar verilen davalara bakmaya devam eder….” şeklinde olup, tefrik kararının davanın her aşamasında verilebileceğinden muaarazının men’i ve alacak davalarının usul ekonomisi yönünden bu dosyadan hükümle birlikte ayrılması kararının yerinde olduğu anlaşılmakla istinaf kanun yoluna başvuranın dilekçesinde yer verdiği itirazların, açıklanan gerekçe ışığında yerinde olmamasına, kararda kamu düzenine ilişkin bir aykırılık bulunmamasına, kararın usul ve esas yönünden hukuka uygun olmasına göre duruşma açılmasına gerek görülmeyerek Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 30/05/2018 tarihli, 2017/552 Esas ve 2018/268 Karar sayılı kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA; alınması gereken 59,30 TL harçtan başlangıçta alınan 35,90 TL’nin mahsubu ile bakiye kalan 23,40 TL’nin davacılardan alınarak Hazineye gelir kaydına (harç işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine),
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
4-HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan gider avansından kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın, Dairemizce taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre zarfında Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oyçokluğuyla karar verildi. 16/09/2021
-MUHALEFET ŞERHİ-
Davanın dayanağı 17.09.2004 tarihli, içeriğindeki imzaların davacı ve davalı …’ e ait olduğu tespit edilmiş bulunan “Belgedir” başlıklı belgedir. Mahkemece karar gerekçesi olarak belirtilen ve güçlü takdiri delil olduğu belirtilen Karşıyaka Ağır Ceza Mahkemesi’ nin 2015/330 E.-2016/17 K. Sayılı dosyasında anılan belgenin sahteliğine dair davacının sanık olarak yargılandığı davada verilen kararın “hükmün açıklanmasının geriye bırakılmasına” dair bir karar olup bağlayıcı nitelikte kesin bir mahkeme hükmü olmaması, yine sözkonusu ceza mahkemesi kararında ve eldeki davada mahkemece gerekçe yapılmış bulunan 11.05.2015 tarihli ATK raporunda dava dayanağı belge hakkındaki sahtelik iddiası bakımından yapılan değerlendirmede “kuvvetle muhtemel” şeklinde görüş bildirilip kesin bir sonuç belirtilmemiş olması karşısında sözkonusu gerekçelerle davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasalaya uygun olmadığı, eksik inceleme ile karar verildiği kanaatindeyim. Yine, dava dilekçesinde, davalı şirketteki %51 payın davacıya ait olduğuna dair iddia ve bu iddiaya dayanak olarak sunulan, 17.09.2004 tarihli, taraflarca imzalı belgede “… … Firmasının %51 gizli ortağıdır….” şeklindeki ifade karşısında, mahkemece taraflar arasındaki ilişkinin yalnızca limited şirket ortaklığı yönüyle değerlendirilip, davacının aşamalardaki tüm beyanları, taraflar arasındaki grift ilişkiler ve dayanak belgedeki “gizli ortak” ifadesine rağmen sözkonusu belgenin ve talebin “gizli iç adi ortaklık” ilişkisi çerçevesinde değerlendirilmemiş olması da eksik inceleme niteliğinde olmuştur. Bilindiği üzere olayların açıklanması taraflara, hukuki niteledirme ise hakime aittir. Mahkemece davacının davalı limited şirketteki ortaklığına dair iddiası değerlendirilirken, ileri sürülen gizli iç ilişkilere dair iddialar nedeniyle davanın bir “adi ortaklık” ilişkisinde gizli ortak olmaya dair tespit istemi olarak da değerlendirilip bu yöndeki araştırma sonucuna göre bir karar verilmesi gerekmektedir. Bu kapsamda dava konusuyla bağlantılı olarak taraflar arasında görülmüş bulunan ve halen derdest bulunan davaların da yerel mahkemece irdelenmemiş olması da bir eksiklik olmuştur.
Yine mahkemece eldeki kararda asıl dava bakımından tefrik kararı verilip, birleşen dava bakımından ise red yönünde hüküm kurulduğu, dosyanın incelenmesinde; daha öncesinde de aynı davaların tefrik ve birleştirilmesine dair kararlar olduğu görüldüğünden, sözkonusu davalar bakımından hukuki ve fiili irtibat bulunduğu açık olmakla çelişki yaratacak şekilde ve usul ekonomisine uygun düşmeyecek biçimde hükümle birlikte verilen tefrik kararı da yerinde olmamıştır.
Açıklanan nedenlerle HMK 353/1-a-6. madde uyarınca eksik incelemeden dolayı kararın kaldırılıp dosyanın mahkemesine gönderilmesi kanaatinde olduğumdan, değerli çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.