Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/478 E. 2021/823 K. 22.09.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2020/478
KARAR NO : 2021/823
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 22/09/2015 (Dava) – 26/03/2018 (Karar)
NUMARASI : 2015/1182 Esas – 2018/345 Karar
DAVA: Tazminat
KARAR TARİHİ : 22/09/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 22/09/2021

İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin 26/03/2018 tarihli, 2015/1182 Esas – 2018/345 Karar sayılı dosyasından yapılan yargılama neticesinde verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya Dairemize gönderilmiş olmakla, HMK 353. madde uyarınca dosya üzerinden inceleme yapıldı.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA: Davacı vekili ; davalı sigorta şirketi tarafından zorunlu trafik sigortası ile sigortalı … plakalı aracın U dönüşü yapmak isterken müvekkilinin sürücüsü olduğu … plakalı araca çarptığını, çarpmanın etkisiyle müvekkilinin direksiyon hakimiyetini kaybederek yolun sağında bulunan ağaca çarptığını, kaza sonucunda müvekkilinin aracında yüksek maddi hasar meydana geldiğini, taraflarca tanzim edilen kaza tutanağında da belirtildiği üzere müvekkilinin meydana gelen kazada sorumluluğunun bulunmadığını, karşı taraf araç sürücüsünün tam kusurlu olduğunu, araçtaki hasar tespiti için İzmir 7. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2015/112 D.iş sayılı dosyasından alınan bilirkişi raporuna göre araçta değişmesi gereken yedek parça ve işçilik bedeli olarak toplam 89.735,66-TL hasar olduğu ve hasarın çokluğu nedeniyle aracın pert olduğu, rayiç değerinin 50.000-TL olup, sovtaj bedeli olan 20.000-TL düşüldüğünde 30.000-TL hasar olduğu kanaatine varıldığını, kaza sonrası pert olan araç yerine araç edinebilmenin 15-20 gün olabileceği ve ikame araç bedelinin günlük 100,00-TL olabileceğinin tespit edildiğini, sigorta şirketlerinin motorlu aracın neden olduğu gerçek zararı ödemekle yükümlü olduğunu, araç müvekkilinin zilyetliğindeyken hasar gördüğünden aynen iadeyle yükümlü müvekkilince işbu davanın açılması gerektiğini belirterek, fazlaya dair hakları saklı kalmak üzere şimdilik 15.000,00-TL tazminatın davalı şirketten dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile tahsiline, İzmir 7. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2015/112 D.iş sayılı dosyasında yapılan 490,00-TL giderler ve 300,00-TL vekalet ücretinin de davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiş, daha sonra sunulan bedel arttırım dilekçesi ile talebin 30.000-TL’ye çıkarıldığı anlaşılmıştır.
CEVAP: Davalı vekili, kazaya sebep olduğu belirtilen … plakalı aracın müvekkili şirket nezdinde ZMSS trafik sigortası ile sigortalı olduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla müvekkili şirketin poliçede belirtilen 29.000,00-TL azami limitlerle sınırlı olmak üzere ve sigortalının kusuru oranında teminat kapsamı dahilinde gerçek zarar miktarı kadar sorumlu olduğunu, talep edilen hasar bedelinin fahiş olduğunu, davaya konu aracın 10 ayrı hasar kaydının olduğunu, bu nedenle aracın geçmişi, karışmış olduğu kazalar ve tramer kayıtları dikkate alınarak aracın onarımına dair parça ve işçilik emsal fiyat listeleri alınarak, ikinci el rayiç değeri ve sovtaj değeri için araştırma yapılarak değerlendirme yapılması gerektiğini, araç pert-total olarak kabul edildiği takdirde değer kaybına uğramasının mümkün olmayacağını, avans faizi talebinin de yerinde olmadığını beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARI; Mahkemece, “…Davacının sürücü olduğu aracı hasarsız şekilde araç malikine teslim yükümlülüğü olduğu yönünde yerleşik Yüksek Mahkeme kararları doğrultusunda dava açma hakkının olduğunun kabul edildiği, yargılama sırasında alınan bilirkişi raporları uyarınca dava konusu trafik kazasının iddia edilen şekilde meydana gelip gelmediğinin dosya yönünden özellikle ihtilaf konusu olduğu, kaza tespit tutanağındaki olayın oluş şekli ile araçta oluşan hasar ve araçların konumu dikkate alınarak alınan ilk bilirkişi raporunda meydana gelen hasar ile tutanakta gösterilen kazanın birbiri ile uyumlu olmadığının belirtildiği, bunun üzerine İstanbul Adli Tıp Kurumu tarafından rapor düzenlenmesinin istendiği, düzenlenen rapora göre taraflarca tutulan kaza tespit tutanağı ile araçlarda oluşan hasarın birbiri ile uyumlu olduğunun beyan edildiği, her iki rapor arasında çelişki olması nedeniyle çelişkinin giderilmesi amacıyla akademisyenlerden oluşan bilirkişi heyeti tarafından dosyanın incelenmesi için bilirkişi raporu aldırıldığı, akademisyen bilirkişiler tarafından düzenlenen rapora göre, davacının sürücüsü olduğu araçtaki hasarlı bölgeler, davalı sigorta şirketi tarafından Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası ile sigortalı araçta bulunan hasarlı bölgeler ile kaza tespit tutanağında gösterilen kazanın oluş şekli ve dosyadaki tüm kayıtlara göre, hasar ile kazanın uyumlu olmadığı yönünde kanaat bildirildiği, düzenlenen son bilirkişi raporuna itibar edilebileceği, zira dosya içindeki tüm ihtimallerin incelendiği ve buna göre kanaatin bildirildiği gerekçeleriyle; DAVANIN REDDİNE” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İTİRAZLARI: DAVACI VEKİLİ TARAFINDAN, “…Raporlar çelişik olduğu gibi hüküm kurmaya da elverişli olmadığı, ATK raporunda CD de incelenerek daha geniş bir açıyla rapor düzenlenmişse de bu raporun hükme esas alınmadığı, delil tespitinde hakim tarafından bizzat keşifle bilirkişi raporu düzenlendiği, çekilen fotoğrafların yetersizliği veya baskılarının tam anlaşılır olmamasının müvekkilinin mağduriyetine gerekçe olmaması gerektiği, kaldı ki daha ayrıntılı fotoğrafların sunulduğu, araç yüksekliklerine dair bir belge olmadan buna dayanılmasının doğru olmadığı, araçların model yılı, önceki onarımları, kaza anında ani fren ile yere yaklaşması, sürücü davranışına göre farklı yönlere kırması, fren yapması gibi birçok unsura göre değişiklik gösterebileceği, ATK’nın birçok raporuna göre dosya üzerinden kanıya varılamayacağı ve kazanın iddia edildiği gibi olup olmadığının belirlenmesinde kaza anında konumları değiştirilmeden yapılan fiziki inceleme veya her iki aracın laboratuvar ortamında biraraya getirilerek smilasyonla değerlendirilmesi gerektiği, Yargıtay 17.HD’nin kararlarında da vurgulandığı üzere taraflarca tutulan kaza tespit tutanaklarının da aksi ispat edilinceye kadar geçerli belge olduğu, aksini iddia eden sigorta şirketinin rizikonun iddia edildiği şekilde gerçekleşmediğini somut delillerle kanıtlaması gerektiği, … Üniversitesi raporunun fahiş hatalı olduğu, kendi içinde çelişkili olduğu, karşı aracın sol kısmındaki izlerin eski olduğundan bahsedilmişse de, kazada karşı aracın U dönüşü yaparken müvekkiline çarpması nedeniyle zaten karşı araçtaki hasar izlerinin karşı aracın sağ tarafında aranması gerektiği, plakasının da hatalı yazıldığı, kaza tespit tutanağından da anlaşılacağı üzere müvekkilinin aracındaki hasarın asıl sebebinin manevra sonucu sarsılma ve sağındaki ağaç ve panoya çarpma olduğu, müvekkilinin karşı aracın dönüşünü farkederek manevra yapmak istemesi nedeniyle direksiyon hakimiyetini kaybederek sağdaki ağaca çarpması sonunda hasarın meydana geldiği, bu nedenle aracının sol yanındaki izlerin sürtünme izi olduğunu, asıl hasarın karşı aracın çarpmasıyla değil müvekkilinin refleksle sağ taraftaki kaldırıma çıkılıp ağaca çarpılmasıyla olduğu, ilk raporun hatalarla dolu olduğu, ATK’nın görüntüleri izleyerek hükme elverişli rapor tanzim ettiği, bu nedenle rapora itibar edilerek dava değerinin arttırıldığı, bu çerçevede mahkeme kararının kazanılmış usuli hak ilkesine aykırılık teşkil ettiği, mahkemece daha düşük bedele hükmedilse dahi aleyhlerine vekalet ücretine ve yargılama giderlerine hükmedilmesinin yasalara aykırı olduğu…” gerekçeleriyle mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
UYUŞMAZLIĞIN TESPİTİ, DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Dava, trafik kazasından kaynaklanan maddi zararın 3. şahıs trafik sigortacısından tazmini istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda yukarıda yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verildiği, karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmaktadır.
Uyuşmazlık, rizikonun belirtilen şekilde meydana gelip gelmediği, dolayısıyla rizikonun teminat dışı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Mahkemece makine mühendisi bilirkişiden alınan ilk raporda; “…Olayın tam aydınlanabilmesi için sürücülerle olay yerinde keşif yapılması gerektiği, her iki aracın ağırlıkları, yüksekliklerine göre hasarlarının bulunduğu yer itibariyle kazanın belirtilen yer ve şekilde teknik olarak mümkün olmadığı” yönünde görüş bildirildiği, davacı vekilinin itirazı üzerine alınan ATK raporunda; “dosyaya sunulan CD görüntülerinin izlendiği ve CD görüntülerinde olayın kaza tarihi ve saati ile uyumlu olduğunun görüldüğü, bu nedenle hakim nezaretinde keşfe dayalı, araç üzerinde inceleme sonucu hazırlanan D.İş dosyasındaki rapor sonucuna uyulduğu” belirtilerek hasar hesabı yapıldığı, çelişki ve davalı taraf itirazı üzerine … Üniversitesi’nde görevli öğretim üyelerinden alınan heyet raporunda ise; “…Dava konusu araçlardaki hasar izleri ve kaza yerinin fiziksel koşulları birlikte değerlendirildiğinde olayın tutanakta belirtilen yer ve koşullarda meydana gelmesinin mümkün olmadığı, kazanın oluş şekli ile hasarın uyumlu olmadığı, davacıya ait … plakalı araca çarpan sigortalı araçtaki hasar izinin aracın ön tampon sol yan kısmında sürtme izinden ibaret olduğu, çarpışan araçların doğrultu, hız, kütle ve ağırlıkları ve … plakalı araçtaki hafif sürtme hasarı dikkate alındığında bu derece küçük bir hasar iziyle oluşan darbenin de küçük olmasının beklendiği, aracın bu derece savrulması ve yoldan çıkıp ağaca çarpmasının da mümkün olmadığı, araçtaki hasar izlerinin tutanakla uyumlu olmadığı, araçtaki hasarın bu kaza ile meydana gelmediği” şeklinde görüş bildirildiği ve mahkemece de bu son rapora göre hüküm tesis edildiği anlaşılmıştır.
Dosya kapsamında alınan raporlar arasında çelişki oluştuğu, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporuna davacı vekili tarafından ayrıntılı gerekçeler içeren dilekçe ile itiraz edildiği, özellikle “..asıl hasarın karşı aracın çarpmasıyla değil müvekkilinin refleksle sağ taraftaki kaldırıma çıkıp ağaca çarpmasıyla olduğu, müvekkilinin aracındaki hasarın asıl sebebinin manevra sonucu sarsılma ve sağındaki ağaç ve panoya çarpma olduğu” şeklinde olayın oluşumunun bilirkişi raporunda yanlış değerlendirildiğine dair itirazlarda bulunulduğu görülmekle; tüm dosya kapsamına göre davacının aracındaki hasarın dava konusu ettiği trafik kazasından kaynaklanıp kaynaklanmadığının somut ve ayrıntılı gerekçelerle ortaya konulamadığı anlaşılmıştır. Bilindiği üzere, 6102 Sayılı TTK’nın 1409/1. maddesi uyarınca, sigortacı geçerli bir sigorta ilişkisi kurulduktan sonra oluşan rizikolardan sorumlu olduğu gibi, aynı maddenin 2. fıkrası hükmüne göre, kural olarak rizikonun teminat dışında kaldığına ilişkin iddianın sigortacı tarafından kanıtlanması gerekmektedir. Olayın sigortalının ihbar ettiği şekilde değil de sigortacının iddia ettiği şekilde gerçekleşmesi halinde ise, bu oluş şeklinin teminat dışında kalan hallerden olması gerekmektedir. Ancak sigortalı rizikonun gerçekleştiğine dair doğru ihbar mükellefiyetini kasten yerine getirmez veya iyiniyet kurallarına açıkça aykırı şekilde sigorta teminatı dışında kalan bir hususu sanki bu oluşan riziko teminat içinde imiş gibi ihbar ederse ispat yükü yer değiştirip oluşan rizikonun teminat içinde kaldığını ispat yükü sigortalıya geçer. Kısacası sigorta kapsamında kalan rizikonun gerçekleştiğini ispat yükü davacıda, gerçekleşen rizikonun teminat dışında kaldığını ispat yükü ise sigortacıdadır. Yine, taraflarca düzenlenip imzalanan kaza tespit tutanağı da trafik zabıtasınca düzenlenen Trafik Kaza Tespit Tutanağı hükmünde olup aksi ispat edilinceye kadar geçerli resmi belge niteliğindedir. Tutanağın aksi yönündeki ispat külfeti M.K.’nun 6. ve TTK’nun 1281/2.maddeleri uyarınca davalı sigorta şirketine aittir (Bu yönde bknz.Yargıtay (kapatılan) 17. HD 2014/10644 E.- 2014/9770 K.).
Somut uyuşmazlıkta, dosyanın mevcut haliyle davacı sigortalının aracında tespit edilen hasara ilişkin rizikonun gerçekleşme şeklini kasten ve iyiniyet kurallarına aykırı olarak bildirdiği ispatlanmış değildir. Bu durum karşısında rizikonun ihbar edilenden farklı şekilde gerçekleştiğini ve bu gerçekleşme şeklinin sigorta teminatı kapsamında olmadığını ispat külfeti davalı sigortacıda bulunmakta olup, sigortacı bunu soyut iddialarla değil, “somut” delillerle kanıtlamalıdır (Bu yönde bknz. Yargıtay (kapatılan) 17. HD. 2019/801 E.- 2020/6275 K., 2016/2657 E- 2016/7529 K.)
Mahkemece, hükme esas alınan bilirkişi raporunu düzenleyen İTÜ bilirkişi heyetinden davacının tüm itirazlarını da karşılar şekilde ek rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekmekte olup, yerel mahkeme kararının eksik inceleme nedeniyle kaldırılması gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacı vekilinin istinaf itirazlarının kabulü ile, yerel mahkeme kararının HMK 353/1-a-6. madde uyarınca kaldırılarak dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
1-Davacı vekilinin istinaf itirazlarının KABULÜ ile, İzmir 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/1182 Esas – 2018/345 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
3-İSTİNAF AŞAMASINDA; davacı tarafından yatırılan 35,90 TL istinaf karar harcının istek halinde kendisine iadesine (harç işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine),
4-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda ele alınmasına,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın ilk derece mahkemesince taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi.22/09/2021