Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/355 E. 2021/910 K. 08.10.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ
ESAS NO : 2020/355
KARAR NO : 2021/910

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 25/08/2017 (Dava) – 08/03/2018 (Karar)
NUMARASI : 2017/151 Esas – 2018/33 Karar
DAVA : Markaya Tecavüzün Durdurulması ve Önlenmesi
KARAR TARİHİ : 08/10/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 08/10/2021

İzmir Fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 08/03/2018 tarihli, 2017/151 Esas ve 2018/33 Karar sayılı dosyasından yapılan yargılama neticesinde verilen karara karşı istinaf kanun yoluna başvurulması üzerine dosya Dairemize gönderilmiş olmakla, HMK 353. madde uyarınca dosya üzerinden inceleme yapıldı.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
DAVA; Davacı vekili, müvekkilinin İzmir’de eğitim sektöründe faaliyet gösteren, ülke içinde ve yurtdışında tanınmışlığı olan bir eğitim kurumu olduğunu, müvekkilinin,“….”, “….”, “….”, “….”, “….”, “….”, “….” ibareli markalarının 41 numaralı mal ve hizmet sınıfında tescil edilmiş olduğunu, müvekkili şirket adına tescil edilen markalardan “….” ibareli markasının 27.12.2004 tarihinde ilk defa tescil edilmiş; 27.12.2014 tarihinden itibaren on yıl müddetle yenilenmiş olduğunu, diğer markaların ise 12.06.2008 tarihinden itibaren on yıl müddetle tescil edildiğini, dolayısıyla, söz konusu markalarda ortak olarak yer alan “….” ibaresinin tüm fikri ve sınai mülkiyet haklarının tek ve gerçek sahibinin müvekkili şirket olduğunu, müvekkilinin markasının belirleyici unsurunun “….” ibaresi olduğunu, davalıya müvekkilin markalarıyla iltibas halinde olan, halk arasında ilişkilendirilme ve karıştırılma ihtimali bulunan “….” adını kullanmasının ihlal niteliğinde olduğuna ve son verilmesine dair gönderilen 01.06.2017 tarihli ihtarnamenin sonuçsuz kaldığını, davalının resmi kayıtlarında ve internet ortamında bu ihlaline devam ettiğini, 6769 Sayılı Yasa gereğince müvekkilinin markasının koruma altında olduğunu, davalının “….” kurumu çatısı altında hizmet veren “….”, “….”, “….”, “….” ve “….” nin kullandığı ibarelere bakıldığında müvekkilinin kullanmakta olduğu markalar ile iltibas olasılığının bulunduğunu, davalının da müvekkili gibi eğitim sektöründe olduğunu, müvekkilinin başarılarıyla adını duyurmuş olup markasının tanınmışlık düzeyinde olduğunu, haksız bir yararın sağlanmasının ya da markanın itibarına zarar verilmesinin, ayırt edici karakterini zedeleyici sonuçlar doğmasının yüksek ihtimal olduğunu belirterek, davalının müvekkilinin marka hakkında tecavüz teşkil eden fiillerinin durdurulmasına, kullanmaya son vermesine, firma ünvanında, hizmetlerinde, iş evrakında, broşürleri üzerinde, alan adı veya diğer her türlü tanıtım vasıtalarında kullanmamasına, müvekkiline ait tescilli markanın kullanıldığı davalı tabelalarının sökülmesine, reklam vasıtası, basılı evrak, broşür ve ürünlerin toplatılmasına, masrafı davalıdan alınarak hükmün ilgililere tebliğ edilmesine ve kamuya yayın yoluyla duyurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili, müvekkilinin ticaret ünvanının “…..” olup, 29.12.2016 tarihinde usulüne uygun olarak tescil ettirdiğini, 10.05.2017 tarihinde “….”, “….”, “….”, “….” olarak işyeri açma ve çalışma ruhsatı aldığını, davacının iddialarının aksine müvekkilinin ünvanını tescil ettirdiği gibi kullandığını, davacının tescilli markasını da ön plana çıkartmadığını, davacının markası ile oldukça farklı olduğunun görüleceğini, müvekkilinin tescilli ticaret ünvanının terkine kadar kullanılmasında bir usulsüzlük olmadığını, müvekkilinin “….” adını ön planda tuttuğunu, “….” adının ön plana çıkarılmış olmadığını, ayrıca “….” ibaresinin tek başına hiçbir ayırt edici özelliğinin de olmadığını, “özel” ibaresinin verilen hizmetin niteliğini gösterdiğini ve her özel okul tarafından kullanılmakta olduğunu, “….” ibaresinin ise bir bölge ismi olup bir şahsın veya kuruluşun inhisarında olamayacağını, ayırt edici ekler kullanılarak herkese açık bir ibare olduğunu, aksi halin kabulünün ticari yaşamda herkese açık olması gereken işaretlerin bir kişinin tekeline verilmesi sonucunu doğuracağını ve bunun da haksızlıklara yol açacağını, müvekkilinin kullanım şekli incelendiğinde “….” ibaresi ön planda olup, davacının markasını çağrıştırmadığı gibi, gerek özel eğitim hizmetlerinin hitap ettiği toplumsal kitlenin gerekse eğitimle ilgili hususlarda toplumun bütün kesimlerindeki bireylerin eğitim hizmetleri alacakları eğitim kurumlarını seçerken daha dikkatli ve titiz davrandıkları da gözönüne alındığında potansiyel tüketicilerin davalı ile davacının ünvanlarını karıştırmayacaklarını, davacının okulları yerine davalının okullarına gitmeyeceklerini, Yargıtay kararlarının da bu yönde olduğunu, 41 numaralı hizmet sınıfında tescilli ve içerisinde “….” ibaresinin geçtiği birçok marka olduğunu, buna örnek belgeleri sunduklarını, ayrıca müvekkilinin “….” markası için 12.01.2017 tarihinde başvurusunu yaptığını, davadışı “….” markasından dolayı reddedilince sözkonusu markayı devraldığını, kısacası müvekkilinin davacının ya da başka bir kurumun markasına tecavüz gibi bir niyetinin olmadığını, tüm işlemleri hukuka uygun gerçekleştirmeye dikkat ettiğini beyanla, davanın reddini talep etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARI; Mahkemece, “…Davacının ‘….’ esas unsurunu içeren eğitim alanında tescilli marka sahibi olduğunu kanıtladığı, markanın sektörel ve bölgesel gücüne ilişkin kanıtlarını da dosyaya eklediği, davacının 41. sınıfta yer alan faaliyetleri bakımından kullandığı sözcük ve logo bileşimi markalarda ‘….’, ‘….’, ‘….’ ibarelerinin ve logonun ön plana çıkmakta olduğu, markaların, Türk Patent ve Marka Kurumunda tescilli ve koruma altında olduğu, davalı şirketin eğitim hizmetleri alanında faal olup ‘….’ unvanı ile 26/12/2016 tarihinde kurulduğu, davalının marka başvurusu yaptığı, ancak dava tarihi itibariyle tescilsiz biçimde ‘…. + ….+ ….’ markasını kullanmakta olduğu, bununla birlikte davalı tarafın marka kullanımının ‘….’ ana unsurunun öne çıkarılması suretiyle gerçekleştiği, davalının savunmasına ekli görsellerin logo + …. şeklinde marka kullandığını gösterdiği, her ne kadar davalının kullanımı logonun altında ‘….’ ibaresini içeriyorsa da, baskın ve dikkat çekici olan esas unsurun ‘….’ ibaresi olduğu, ibarenin kırmızı karakterlerle vurgulanmış olduğu, oysa, davacı tarafın markasının ‘şekil + ….’ ve diğer okulların sıfatıyla devam eden markalar olduğu, bu markalarda ‘….’ unsurunun, diğer unsurlara göre logonun merkezinde yer almakla vurgulandığı, ancak, ‘….’ ibaresinin bilindiği gibi coğrafi bir ibare olduğu, tek başına ayırt edicilik kazanmasının oldukça güç olduğu, mal ve hizmetin niteliği yanında yer bildiren bir yan unsur olmasının mümkün olduğu, bunun yanında kullanımla ana unsur haline getirilmesinin de reklam, tanıtım eylemleri ile mümkün olduğu, davacının ‘…., ‘….’, ‘….’ gibi kullanımlarının kanıtlandığı, dolayısıyla 3. kişilerin ‘….’ veya ‘….’ gibi kullanımlarının karıştırmaya neden olacağının belli olduğu, ilk bakışta davalının kullanımının bu mahiyette olduğu, ancak, davalının kullanımında ‘….’ unsurunun vurgulanmamakta olduğu ve logo ile birleşik belli belirsiz yazılı olduğu, öte yandan bu kullanımın davalı tarafından marka başvurusuna konu edildiği ve markanın Türk Patent ve Marka Kurumunda 23/01/2018’de tescillendiğinin sunulan kayıttan anlaşıldığı, başvuru tarihi 12/01/2017 olan markanın davalı tarafa hak sağladığının bir gerçek olduğu, davanın ise, bu başvurudan 7 ay sonra açılmış olduğu, yani dava tarihi itibariyle davalı tarafın henüz bir başvuruya dayalı fiili kullanımının bulunmadığı, davalı başvurusuna ilişkin mutlak red incelemesi sonunda ‘….’ yan unsuruna rağmen yayın yapıldığı ve bir itiraz gelmediğinden tescilin 23/01/2018’de gerçekleşmiş olduğu, böylece davalının ‘….’ ibaresini öne çıkaran marka kullanımına ilişkin tescilinde haklı bir savunma sağladığı, bununla birlikte, SMK’nın 155 maddesinin, marka sahibinin kendi hakkından önceki başvuru tarihine sahip hak sahiplerinin açtığı tecavüz davasında, sahip olduğu tescili savunma sebebi olarak ileri süremeyeceğini öngördüğü, buna göre, davalının ‘….’ unsuru açısından kendisinden önceki hak sahibi davacıya karşı marka tescilini savunma sebebi yapamayacağı, ancak davalının ‘….’ ibaresini markasında yan unsur mahiyetinde kullandığı, ‘….’ ibaresinin markanın logosunda üst kısımda yer almakta olup ‘….’ ibaresinin ise alt kısımda yer almakta olduğu, logonun merkeze yerleştirilmiş bir kepli öğrenci figürü ile tamamlandığı, markada akılda kalıcı unsurların genellikle logodan ziyade sözcük unsurları olduğu, dolayısıyla davalının markasında ‘….’ ve ‘….’ sözcüklerinin akılda kalıcı olduğu, müşterilerin veya hitap edilen kitlenin, davalıyı ‘….’ olarak anlayacağı, oysa, 1988’den beri kayıtlı markaları olan davacının, ‘….’, ‘….’, ‘….’ gibi markalar kullanmakta olduğu, o tarihten bu yana ‘….’ ibaresi üzerinde eğitim hizmetleri bakımından, kullanımla kendisine özdeşleştirdiği bir marka hakkının olduğu, öte yandan davalı tarafın bilahare tescille sonuçlanan markası ile birebir örtüşmeyen kullanımının söz konusu olduğu, davalının sunduğu görsellerde ‘logo + …. + …. + Koleji’ kullanımının gözlendiği, logo ve sözcüklerin yerleştiriş biçiminin marka tescilinden ayrılmakta olduğu, bu sırayla bakıldığında okulun adının ‘….’ olarak anlaşılacağı, ‘….’ ve ‘….’ ibareleri yer bildiren terimler olduğundan, nispeten zayıf markalar olduğu, kullanımın kompozisyon olarak tescilden uzaklaşmış olmasına rağmen ‘….’ ibaresindeki vurgu ve seçilen renklerin davacı markasından farklılık arz etmekte olduğu, buna karşılık önceki hak sahibinin ‘….’ ibaresi ile seri markalarının bulunması, uzun süredir kullanımla elde ettiği bir itibar bulunması karşısında, eğitim hizmetleri bakımından yapılan tanıtım ve pazarlama çalışmaları sırasında tüketicilerin iki işletmenin arasında bir bağlantı olduğunu düşünmelerinin mümkün olduğu, dolayısıyla SMK’nın 7/2-b maddesi şartlarının bulunduğunun kabul edilmesi gerektiği, her ne kadar okul seçimi konusunda tüketicinin çabuk karar vermeyeceği ve analiz yapacağı değerlendirilse de, tarafların kendi hizmetlerinin tanıtım ve reklamlarını yaptığı göz önüne alındığında işletmelerin karışmasının ihtimal dahilinde olduğu, bu durumda sonraki sınai hak elde eden tarafın önceki marka sahibinin markasındaki ana unsuru kendi markasına dahil etmekten kaçınmasının basiretli bir tacirden beklenecek davranış olduğu, ‘….’, ‘….’ şeklindeki kullanımlara ‘….’ ibaresini eklemenin nasıl bir işlevsellik taşıdığının ayrı bir tartışma konusu olduğu, sonuç olarak; marka hakkına tecavüzün SMK 7. maddede yazılı şartları gerçekleşmiş olduğundan DAVANIN KABULÜNE, davalının ‘….’ unsurunu markasal biçimde okul tabelalarında, duvarda yer alan okul adında, sair fiziki ve sanal ortam tanıtımlarında kullanmasının marka hakkına tecavüz olduğunun tespitine, kullanımların kaldırılmasına, çıkartılmasına, sökülmesine, toplanabilir tanıtım ve ticari evrakların toplanıp kaldırılmasına, karar kesinleştiğinde, hüküm özetinin ulusal çapta yayın yapan gazetede giderleri davalıya yüklenerek, ilan edilmesine, ilan için kararın kesinleşmesinden itibaren 3 ay içinde başvuru gerektiğine, 3 ay içinde başvurulmadığı takdirde ilan hakkının düşeceğine” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İTİRAZLARI: DAVALI VEKİLİ TARAFINDAN, “…Müvekkilinin ticaret ünvanının ‘…. Eğitim Kurumları San.ve Tic.A.Ş.’ olup, 29.12.2016 tarihinde usulüne uygun olarak tescil ettirdiğini, 10.05.2017 tarihinde ‘….’, ‘….’, ‘….’, ‘….’ olarak işyeri açma ve çalışma ruhsatı aldığını, davacının iddialarının aksine müvekkilinin ünvanını tescil ettirdiği gibi kullandığını, davacının tescilli markasını da ön plana çıkartmadığını, davacının markası ile oldukça farklı olduğunun görüleceğini, müvekkilinin tescilli ticaret ünvanının terkine kadar kullanılmasında bir usulsüzlük olmadığını, müvekkilinin ‘….’ adını ön planda tuttuğunu, ‘….’ adının ön plana çıkarılmış olmadığını, ayrıca ‘….’ ibaresinin tek başına hiçbir ayırt edici özelliğinin de olmadığını, ‘özel’ ibaresinin verilen hizmetin niteliğini gösterdiğini ve her özel okul tarafından kullanılmakta olduğunu, ‘….’ ibaresinin ise bir bölge ismi olup bir şahsın veya kuruluşun inhisarında olamayacağını, ayırt edici ekler kullanılarak herkese açık bir ibare olduğunu, aksi halin kabulünün ticari yaşamda herkese açık olması gereken işaretlerin bir kişinin tekeline verilmesi sonucunu doğuracağını ve bunun da haksızlıklara yol açacağını, müvekkilinin kullanım şekli incelendiğinde ‘….’ ibaresi ön planda olup, davacının markasını çağrıştırmadığı gibi, gerek özel eğitim hizmetlerinin hitap ettiği toplumsal kitlenin gerekse eğitimle ilgili hususlarda toplumun bütün kesimlerindeki bireylerin eğitim hizmetleri alacakları eğitim kurumlarını seçerken daha dikkatli ve titiz davrandıkları da gözönüne alındığında potansiyel tüketicilerin davalı ile davacının ünvanlarını karıştırmayacaklarını, davacının okulları yerine davalının okullarına gitmeyeceklerini, Yargıtay kararlarının da bu yönde olduğunu, 41 numaralı hizmet sınıfında tescilli ve içerisinde ‘….’ ibaresinin geçtiği birçok marka olduğunu, buna örnek belgeleri sunduklarını, ayrıca müvekkilinin ‘….’ markası için 12.01.2017 tarihinde başvurusunu yaptığını, davadışı ‘….’ markasından dolayı reddedilince sözkonusu markayı devraldığını, kısacası müvekkilinin davacının ya da başka bir kurumun markasına tecavüz gibi bir niyetinin olmadığını, tüm işlemleri hukuka uygun gerçekleştirmeye dikkat ettiğini, esasen mahkemenin de gerekçesinde tüm bu savunmalarını desteklediğini, gerekçe ve kararın çelişkili olduğunu, davacı markalarının tanınmışlık derecesine ulaştığı yönündeki gerekçeye katılmadıklarını, her markanın toplumda tanınmışlık düzeyine ulaştığının söylenemeyeceğini, davacının markasının tanınmışlığı yüksek bir marka olmadığını, mahkemece bu konuda bilirkişi incelemesi yaptırılması gerektiğini, kararın bilirkişi incelemesi ve keşif yapılmaması yönüyle de hukuka aykırı olduğunu” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
UYUŞMAZLIĞIN TESPİTİ, DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Dava, markaya tecavüzün tespiti ve men’i istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda yukarıda yazılı gerekçelerle davanın kabulüne karar verildiği, karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmaktadır.
Mahkemece bilirkişi raporu aldırılmamış olmakla birlikte, dosyaya sunulan tüm deliller incelendiğinde ve özellikle davacı ve davalıya ait marka logolarının incelenmesinde; amblem ve içerik bakımından farklı göründüğü, davacının logosundaki meşaleye karşı davalı logosunda kep ve cüppeli öğrenci grafiği olduğu, ilk bakışta göze çarpanın da bu olduğu, renkler bakımından da iltibasa neden olacak bir durumun sözkonusu olmadığı gibi, davalıya ait markada “….” unsurunun ön plana çıkartılmış olmadığı, dosyaya sunulan davalının marka kullanımına ilişkin fotoğraflarda da davalı tarafından “….” ibaresinin ön plana çıkarılarak kullanılmakta olduğu, markalar arasında esas ve yardımcı unsurları, telaffuz, biçim ve görünüm itibariyle bir benzerlik bulunmadığı, bu nedenle iltibas tehlikesinin mevcut olmadığı anlaşılmaktadır (Davacının aynı hususta Türk Patent Enstitüsü’ne karşı açmış olduğu davada Yargıtay tarafından verilen karar için bknz. Yargıtay 11. HD 2007/3228 E.- 2008/5020 K) .
İki marka karşılaştırıldığında farklı bir genel izlenim arz ettiği, her ne kadar davalı kullanımında davacının markasının merkez unsuru olan “….” sözcüğü de yer alsa da, davalının kompoze ettiği logo ve sözcüklerin yeterince ayırt edicilik sağladığı, nitekim, bir coğrafi bölgemizin ve batıda yer alan denizin ismi olan “….” sözcüğünün çeşitli mal ve hizmet alanlarında pek çok kişi tarafından marka adı veya ticaret ünvanlarında yan unsur olarak kullanıldığı, davacı ve davalının hitap ettikleri tüketici kesiminin -konunun çocuklarının eğitimi olmasının da etkisiyle- özel okulların eğitimi ve şartları konusunda araştırma yapan, belirli bir bilgi ve birikime sahip, dikkat düzeyi daha yüksek insanlardan oluştuğu, dolayısıyla davacı ve davalı markalarını karıştırmayacakları ve davalının kullanım tarzının davacının markalarına tecavüz teşkil eden bir yönünün bulunmadığı, iltibas olasılığının söz konusu olmadığı anlaşılmakla; kendi içinde de çelişkili bulunan yerel mahkeme kararının anılan sebeplerle kaldırılarak, “davanın reddi” yönünde Dairemizce yeniden hüküm kurulmasına karar verilmesi gerekmiştir (Aynı yönde bknz. Yargıtay 11. HD 2013/10895 E.- 2014/5852 K).
Kabule göre de, davalının ticaret ünvanında da “….” unsuru olduğu gözetilmeksizin infazda tereddüt oluşturacak şekilde yerel mahkeme kararında “toplanabilir tüm tanıtım ve ticari evraklarının toplanıp kaldırılmasına” dair hüküm kurulması da yerinde olmamış, ancak karar kaldırma nedenine göre bu husus yalnızca eleştirilmekle yetinilmiştir (Bu yönde bknz. Yargıtay 11 HD. 2015/7534 E.- 2016/1953 K.).
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davalı vekilinin istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.2. maddesi gereğince kaldırılarak, davanın reddi yönünde yeniden hüküm tesisi ile aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
I-Davalı …. Eğitim Kurumları San Ve Tic A.Ş. vekilinin istinaf itirazlarının KABULÜ İLE, İzmir Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2017/151 Esas – 2018/33 Karar sayılı kararının HMK’nın 353/1-b-2. maddesi uyarınca KALDIRILMASINA, KALDIRILAN KARARIN YERİNE GEÇMEK ÜZERE;
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gerekli 59,30 TL harçtan önceden alınan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 27,90 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,
3-Davalı taraf kendisini vekil ile temsil ettirmiş olduğundan karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre 5.900,00 TL ücreti vekaletin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine,
4-Davalı tarafından yapılan 19,80 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya ödenmesine, davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
5-Yatırılan gider avanslarının varsa kullanılmayan kısımlarının, 6100 Sayılı Kanunun 333. Maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde yatıranlara iadesine” ŞEKLİNDE YENİDEN HÜKÜM TESİSİNE,
II-İSTİNAF AŞAMASINDA; davalı tarafından yatırılmış olan 35,90 TL istinaf karar harcının davalıya iadesine (tüm harç tahsil ve iade işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine),
III-Davalının istinaf aşamasında yaptığı 51,63 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
IV-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından istinaf eden yararına istinaf vekalet ücreti verilmesine yer olmadığına,
V-Kararın, Dairemizce taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre zarfında Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oybirliğiyle karar verildi. 08/10/2021