Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/265 E. 2021/342 K. 16.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/265
KARAR NO : 2021/342

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 28/03/2017
NUMARASI : 2014/1036 Esas- 2017/392 Karar

DAVA : Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ : 16/04/2021
KARAR YAZIM TARİHİ : 26/04/2021

İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1036 Esas- 2017/392 Karar sayılı kararının dairemizce incelenmesi davalı vekili tarafından istenmiş ve istinaf dilekçesi süresi içinde usulünce verilmiş olmakla; raportör hakim tarafından hazırlanan rapor, dosyadaki dilekçe, lahiyalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler incelendi.
DAVA
Davacı vekili, Türkiye genelinde franchise verdiğini söyleyerek birçok kişi ile franchise sözleşmesi imzalayan davalının müvekkiliyle de 03/09/2013 tarihinde franchising sözleşmesi akdettiğini, anılan sözleşme uyarınca davalının tescilli markası olarak belirttiği “…” markasının ve sisteminin bedel karşılığında belirli bir süre müvekkilince kullanılmasının kararlaştırıldığını, sözleşmeye istinaden müvekkili şirketin 2 sınıflık ….. VIP için KDV dahil 24.780,00 TL ödeyeceğinin belirlendiğini, 10.000,00 TL’sinin peşinen banka kanalı ile ödendiğini, kalan 14.780,00 TL bedel için 5.000,00 TL bedelli 2 adet senet ve 4.780,00 TL bedelli 1 adet senet olmak üzere 3 adet senet verildiğini, müvekkili tarafından ilk iki senedin banka kanalı ile ödendiğini, iyiniyetli olarak sözleşmeyi imzaladığını, bir müddet sonra da davalı şirketin aslında tescilli “…” markasının mevcut olmadığını öğrendiğini, “…” tescilli markasının olmamasına rağmen müvekkili iradesi fesada uğratılarak imzalatılan sözleşmenin batıl olduğunu, bedelsiz kalan dava konusu 4.780,00 TL bedelli senedin taraflarına iadesinin davalıya ihtaren bildirildiğini ileri sürerek, franchising sözleşmesi nedeniyle davalı şirkete yapılmış ödemelerin geri istenmesine dair hakları saklı kalmak kaydıyla, 30/12/2013 vade tarihli ve 4.780,00 TL bedelli senetten dolayı borcunun olmadığına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP
Davalı vekili, taraflar arasında imzalanan franchising sözleşmesinin, davacının yükümlülüklerini ifa etmemesi üzerine müvekkili tarafından feshedildiğini, davacının iradesinin fesada uğratılarak sözleşmenin imzalatıldığı iddiasının bir dayanağının olmadığını, sözleşmenin 13. maddesi gereğince davacının müvekkiline borçlu bulunduğunu, senet bedelini ödemekle yükümlü olduğunu savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
Mahkemece yapılan yargılama uyarınca “….Dava, franchising sözleşmesine dayalı olarak verilen bonodan dolayı borçlu bulunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Yapılan yargılama, toplanan kanıtlar, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamından anlaşılacağı üzere, taraflar arasında 03/09/2013 tarihli ve 3 yıl süreli franchising sözleşmesi imzalandığı, anılan sözleşme uyarınca davacının belirlenen bedeli ödemesi karşılığında, davalının tescilli “…” markasının ve sisteminin belirli süre, koşul ve sınırlar içerisinde davacı tarafından kullanılmasının kararlaştırıldığı, bir takım hükümler içerdiği, sözleşmenin tescilli marka varmış gibi hayata geçerildiği, davacının peşin ödemeler yaptığı, kullanım bedeline ilişkin senetler verdiği ve uyuşmazlık konusu senedin de bu senetler arasında yer aldığı hususları uyuşmazlık konusu değildir. Ayrıca, dava konusu “…” ibareli markanın tescili için davalının 16/02/2013 tarihinde dava dışı kuruma başvurduğu, benzerlik nedeniyle bu başvurunun 30/09/2013 tarihinde reddine karar verildiği ve davalı adına tescilli markanın olmadığı da sabittir. Öte yandan, davacının, davalı markasını ve sistemini kullandığı, sözleşmenin kurulmasından yaklaşık 9 ay sonra işbu davayı açtığı da dosya kapsamıyla açıktır.
Taraflar arasındaki çekişme, davacının sözleşmeyi fesh etmekte haklı olup olmadığı, uyuşmazlığa konu ve franchising bedeline mahsuben verilen senedin, bedelsiz kalıp kalmadığı, davacının bu senet nedeniyle borcunun bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.
Franchising sözleşmesi, ne tek başına tam bir iş görme sözleşmesi, ne de başlı başına bir kullandırma veya lisans sözleşmesi değildir. Aksine, anılan sözleşmelerin bir takım özelliklerini içeren, hak ve yükümlülükleri bir araya getiren kendine özgü karma bir sözleşmedir. Anılan sözleşmede, satış imtiyazı, satış sonrası servis ihtiyacı, yapımcının marka, amblem ve flamasını kullandırma imtiyazı veren bir sözleşme olup bu hakları tanıyanlara franchisor, imtiyaz alan kişiye de franchisee denilmektedir. Bu sözleşme, sürekli borç ilişkisi kuran ve kanunda açıkça tanımlanmamış, bir nevi sözleşme serbestisi kapsamında gerçekleşen sözleşmelerdendir. Francihes verenin, kendisine ait üretim, işletme ve pazarlama sistemini oluşturan fikri ve sinai unsurlar üzerinde, franchise alana kullanma hakkı tanıyarak, onu kendi organizasyonuna dahil ederek sürekli ticari faaliyeti sırasında destekleme borcu altına girer. Franchising alan da ücret ödeyerek aynı zamanda onun ilkelerine uymakla yükümlüdür. Somut olayda, franchising sözleşmesi 3 yıl süreli olarak akdedilmiş, davalının tescilli markası olduğu kabul edilerek ve bu marka altında hizmet verileceği benimsenerek ücret tayin edilmiştir. Franchising sözleşmesinin en önemli unsurlarından biri de markadır. Markanın kullanılması, tescil şartına bağlı değildir. Ancak, tescil markaya önemli bir koruma sağlamaktadır. Davacı, davalının tescilli markası olduğunu kabul ederek sözleşme imzalamış ve faaliyete başlamıştır. Sözleşmenin imzalanmasından sonra, davalının öncesinde yaptığı marka başvurusu benzerlik nedeniyle reddedilmiştir. Eldeki dava, sözleşmenin yapıldığı tarihten itibaren bir yıl süre dolmadan açılmıştır. Her ne kadar, belirli bir süre davacı sözleşmeyi ayakta tutmuş ise de markanın tescilsiz olduğunu gerekçe göstererek akdi feshetmiştir. Davalının marka başvurusu benzerlik nedeniyle reddedilmiş olup, gerçek hak sahibinin marka hakkına dayalı olarak, gerek davacıyı gerekse bu markayı kullanan davalı veya başka kişileri engellemesi mümkündür. Sözleşmenin başında davalı tarafından tescilsiz markanın tescilliymiş gibi sözleşmeye konu edilmesi, akdin esaslı unsurları bakımından davacının hataya düşürülmesi mahiyetinde kabul edilmelidir. Esasen, tescilsiz bu markayı kendisinden kullanmasını beklemek hayatın olağan akışına aykırıdır. Sözleşmeyi fesh etmede haklı olup, bu hususun giderilmesi mümkün değildir. Dolayısıyla, menfi zararlar kapsamında yer alan ve lisans bedeline mahsuben verilen dava konusu senetten sorumlu olmayacağı, anılan senedin bedelsiz kaldığı anlaşıldığından davacının davasının kabulüne ve bu senetten borçlu olmadığının tespitine” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle, davacının sözleşmeyi söz konusu markanın tescilli olarak değil, tescil başvurusunun olduğunu bilerek imzaladığını, bunun yanı sıra marka sicil ve tescilleri aleni olduğu için davacının basit bir araştırma ile bu hususu tespit edebileceğini, bu sebeple açtığı davada kötü niyetli olduğunu, davacının markayı sözleşme süresince kullanmasına rağmen kendisinden fatura ile alacak talebinde bulunulduğu zaman böyle bir yola başvurduğunu, bu hususun da davacının kötü niyetini gösterdiğini ileri sürerek kararın kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Dava, franchising sözleşmesine dayalı olarak verilen bonodan dolayı borçlu bulunmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, alınan bilirkişi raporunun denetime elverişli, hüküm kurmaya yeterli ve dosya kapsamı ile uyumlu olduğu, sözleşme imzalanırken marka için tescil başvurusunda bulunulduğu, yani henüz tescilsiz olmasına rağmen sözleşmede markanın tescilli olduğunun belirtilmesinin davacının sözleşmenin esaslı unsurlarında hataya düşürülmesi mahiyetinde olduğu anlaşılmakla, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1- İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/1036 Esas- 2017/392 Karar sayılı kararına karşı davalı vekilinin istinaf başvuru sebeplerinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına istinaf vekalet ücreti verilmesine yer olmadığına,
3- İstinaf kanun yoluna başvuran davalı taraftan alınması gereken 326,52 TL istinaf nispi karar harcından, istinafa gelirken alınan 81,63 TL ‘nin mahsubu ile bakiye kalan 244,89 TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
4- Davalı tarafın yatırmış olduğu istinaf kanun yoluna başvuru harcı olan 85,70 TL’nin hazineye gelir yazılmasına
5- İstinaf yoluna başvuran davalı tarafça yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
6- Kullanılmayan gider avansının HMK 333. mad. gereğince istek halinde yatıran tarafa İADESİNE,
Dosya üzerinde yapılan inceleme neticesinde, HMK’nun 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 16/04/2021