Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/2642 E. 2023/838 K. 17.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/2642
KARAR NO : 2023/838

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 01/11/2018 (Dava) – 01/10/2020 (Karar)
NUMARASI : 2018/1295 Esas – 2020/543 Karar
DAVA : Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
BAM KARAR TARİHİ : 17/05/2023
KARARIN YAZIM TARİHİ: 17/05/2023

İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 01/10/2020 tarihli 2018/1295 Esas ve 2020/543 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin davalının “Dijipres Dijital Baskı Hizmetleri” ünvanıyla işlettiği işyerini, çalışan işçileri, demirbaşları ve tüm müşteri portföyü ile birlikte devralma hususunda “işyeri devri sözleşmesi”ni şahitler huzurunda davalı ile imzaladığını, sözleşmenin 6.maddesinde tarafların baskı makinesi, kesim makinesi, bilgisayar ve işyeri devir bedeli adıyla KDV dahil 118.000-TL bedelle devir almayı/etmeyi kabul ve taahhüt ettiğini, sözleşmenin 7.maddesinde belirtildiği şekilde müvekkilinin de devir bedelini ödemeyi taahhüt ettiğini, sözleşmede dökümü yapılan bonolardan toplam 32.000-TL’nin davalıya ödendiğini ve senet asıllarının iade alındığını, bakiye kalan 44.000-TL’nin ise işyeri devir bedeli olarak kararlaştırılan, ancak davalı tarafından yükümlülükleri yerine getirilmeyen müşteri portföyünün devri, rekabet yasağı gibi hususlarda sözleşmede açık bir düzenleme bulunmaması ve müvekkilinin işyeri devir bedelinin bu hususları da kapsadığı iradesiyle sözleşmeyi akdetmiş olması olması nedeniyle, ödemesinin yapılmadığını, davalının halen müvekkiline devrettiği yerin adres ve bilgilerini içeren ilan ve broşür dağıtıp, ödeme kaşelerinde de müvekkiline ait işyerinin adres bilgilerini kullandığını, sözleşmenin 6. maddesinde işyeri devir bedeli olarak belirtilen meblağın hangi kalemleri ihtiva ettiğinin belirlenmesi için tanık beyanları, bilirkişi incelemesi ve mahkemenin yorumu dikkate alınarak belirlenmesi gerektiğini, bu nedenle müvekkilinin sözkonusu bedele karşılık gelen 45.000-TL bedelli bonoları ödemekle yükümlü olmadığının tespiti ve bonoların iadesi istemi ile mahkemeye başvurma zorunluluğunun doğduğunu belirterek, müvekkilinin 20/09/2018 vadeli 5.000,00-TL bedelli bono, 20/10/2018 vadeli 5.000,00-TL bedelli bono, 20/11/2018 vadeli 5.000,00-TL bedelli bono, 20/12/2018 vadeli 5.000,00-TL bedelli bono, 20/01/2019 vadeli 5.000,00-TL bedelli bono, 20/02/2019 vadeli 5.000,00-TL bedelli bono, 20/03/2019 vadeli 5.000,00-TL bedelli bono, 20/04/2019 vadeli 5.000,00-TL bedelli bono, 20/05/2019 vadeli 5.000,00-TL bedelli bonoya yönelik olmak üzere, ceman 45.000-TL bedelli bonoları ödemekle yükümlü olmadığının tespitine, söz konusu bonoların müvekkiline iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafın davaya dayanak yaptığı müvekkili ile davacı arasında akdedilmiş olan sözleşmenin içeriğine ilişkin beyanlara katılmakla beraber, ödeme dar boğazına giren davacının, sözleşmeden doğan edim yükümlülüklerini yerine getirmemek amacı ile işbu davayı açma nedeni olarak ileri sürdüğü beyanlarını kabul etmelerinin mümkün olmadığını, müvekkili ile davacı arasında işletmenin mevcut mal varlığını kapsar şekilde devrine ilişkin yapılmış olan sözleşme uyarınca müvekkili üzerine düşen her türlü sözleşmesel edimleri yerine getirmişse de, davacının ticari işletme, demirbaş ve eşyaları arasında bulunan makine ve aksamların bedellerine ilişkin düzenlenmiş olan sıralı senetleri ödemekten imtina etmesi ve müvekkili tarafından çeşitli ikazlarda bulunulması üzerine de işbu davayı açma gafletine düştüğünü, davacının ödemelerini zamanında ve tam olarak yerine getirmediği gibi “…” isimli uygulama üzerinden, sözleşmede yer alan malları da müvekkili tarafından hukuki işlemlere konu olmaması amacı ile kötü niyetli olarak üçüncü kişilere devretmeye başladığını, işbu malları, vadesi gelmiş dava konusu senetlerin bedellerinin kat be kat üzerinde fiyatlara satan davacının, bu yolla kazanmış olduğu bedellerle muaccel olan senetlerin karşılığını müvekkiline ödemediğini, müvekkilinin üzerine düşen her türlü sorumluluğu yerine getirmiş olmasına ve anılı ticari işletmeyi tüm aktifleri ile davacıya devretmesine rağmen, elinde delil anlamında resmi bir senet olmayan davacının, sözde “ticari rekabet yasağı”nın ihlali kisvesi altında bu davayı bir kurgu ile açarak müvekkiline zarar vermek adına adalet sistemini kullanmayı amaçladığını beyanla, davanın reddine ve davacı aleyhine dava değerinin %20’sinden aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına karar verilmesini talep etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARI:
Mahkemece, “…Davacının, davalı ile iş yeri devir sözleşmesi yaptıklarını ve bedelin 100.000,00-TL + KDV olmak üzere toplam 118.000,00-TL olduğunu belirttiği, bu bedelin 25.000,00-TL’ sini nakit 17.000,00-TL’sini davalının borcu olan senet bedellerinin ödenmek yolu ile ödendiğini, geri kalanın 45.000,00-TL’lik kısmı dışındakileri senet ile ödediğini, 45.000,00-TL ‘lik senetler için borçlu olmadığının tespitini talep ettiği, davacının davasına gerekçe olarak, davalının müşteri portföyünü devretmemiş olması ve haksız rekabette bulunmuş olmasını ileri sürdüğü, taraflar arasında akdedilen sözleşme ile davalı tarafından davacıya kesilen 30/11/2017 tarihli fatura incelendiğinde dükkan devir bedeli olarak 44.000,00-TL’nin kararlaştırıldığı, diğer geri kalan bedelin ise devir edilen iş yerindeki makina bedelleri olduğunun anlaşıldığı, dinlenen tanıkların beyanlarında iş yeri devrinden sonra daha önce müşteri olan kişi ve şirketlerin bir kaçının iki üç ay kadar davacıdan hizmet ve iş satın aldığı ve daha sonra davacı ile çalışmayı bıraktığının anlaşıldığı, taraflar arasındaki sözleşmede rekabet yasağı ve müşteri portföyünün devrine ilişkin bir düzenleme bulunmadığı, sözleşmenin 3.maddesinde ‘Devredenin Dijipres Dijital Baskı Hizmetleri ünvanı iş bu devrin kapsamı dışında olup münhasıran devredence kullanılmaya devam olunacaktır.’ hükmüne yer verildiği, bu hükümden davalının aynı iş kolunda faaliyet göstermeye devam edeceğinin açıkça anlaşılmakta olduğu, tanık anlatımlarından da davalının aynı iş kolunda işe devam ettiği, almış olduğu işlerin makinadaki baskı işlerini davacının iş yerinde bedelini ödemek suretiyle yaptırdığı, aynı iş kolunda faaliyette bulunmayacağına dair herhangi bir anlaşma ve eylemli bir davranışın olmadığının anlaşıldığı, davalının aynı iş kolunda faaliyete devam ettiği ve faaliyeti kapsamında almış olduğu işlerin baskı işlerini (tasarladığı işlerin kağıt, folyo ve sair malzemeye basılarak fizikileştirilmesi) devretmiş olduğu davacı iş yerinde yaptırdığının da anlaşıldığı, davacının, davalıdan almış olduğu iş yerini tüm makine ve faturada açıkça belirtilmeyen diğer küçük ekipman ve dekor ile beraber ve hatta çalışanları ile birlikte devralmış olduğu, serbest piyasa şartlarında ve müşteri alışkanlıkları dikkate alındığında bir işletme devredildiğinde eski müşterilerin alışkanlıklarından kaynaklı aynı iş yerine gidecekleri, memnun kalmaları halinde alışverişi devam ettirecekleri, işletmecinin değişmiş olmasından kaynaklı memnuniyetsizliklerinin ortaya çıkması halinde eski alışkanlıklarından vazgeçeceklerinin bilinen bir gerçek olduğu, dosya içerisinde yer alan bilgi, belgeler ve tanık anlatımlarından ve daha önceki müşterilerin davacının devir almış olduğu iş yerinden hizmet ve iş satın aldıkları ve değişik sebeplerle daha sonra davacı ile çalışmayı bıraktıklarının anlaşıldığı, taraflar arasındaki sözleşme irdelediğinde; 44.000,00-TL haricindeki diğer bedellerin baskı makinesi, kesim makinesi ve bilgisayar için belirlendiği, bunun haricinde devredilen iş kolunda olabilecek masa, sandalye, raf, mutfak eşyası, kırtasiye malzemeleri, toner ve dekor gibi tek tek yazılmayan ve yazılmasına da ekseriyetle gerek duyulmayan emtialar olduğu, bedelin müşteri portföyünü de içine aldığı kabul edildiğinde dahi devirden önceki müşterilerin bir kısmının devirden sonra davacı ile çalışmaya devam ettiği, daha sonra farklı sebeplerle davacı ile çalışmaktan vazgeçtikleri anlaşılmakla, davalının taraflar arasındaki sözleşmeye aykırı bir eylem ve davranışının olmadığı, sözleşme ile kararlaştırılan tüm edimlerini ifa ettiği ve dolayısıyla sözleşmeden ve sözleşmeye ilişkin olarak verilen bonolardan kaynaklı alacağının varlığını devam ettirdiği anlaşılmakla, sonuç olarak; DAVANIN REDDİNE, davacının ihtiyati tedbir talebi mahkemece daha önce reddedildiğinden davalının kötü niyet tazminatı talebinin de reddine…” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İTİRAZLARI:
Davacı vekili tarafından, “…Yargılama esnasında davalının haksız ve dürüstlük kurallarına aykırı olarak beyanları sonucunda mahkemenin hukuki dayanaktan yoksun olarak haklı davalarının reddine karar verdiğini, akdedilen sözleşmede müşteri portföyünün devri konusunda yazılı bir düzenleme mevcut olmasa da; sözleşme görüşmeleri esnasında davalı …’ın, müvekkiline tanıkların da huzurunda müşteri portföyünü devredeceğini vadettiğini, ancak işyerinin devrinin ardından her ne kadar yarım kalan işlerini tamamladığını iddia etse de müşteri portföyü ile iletişimini devam ettirdiğini, yeni anlaşmalar yaparak sanki devir gerçekleşmemiş gibi ticari faaliyetini devam ettirdiğini, müşteri portföyü ile müvekkili arasındaki ticari ilişkilerin, davalı …’ın müvekkili aleyhine asılsız iddiaları neticesinde engellendiğini, TTK 11/3’de; ‘Ticari işletme, içerdiği malvarlığı unsurlarının devri için zorunlu tasarruf işlemlerinin ayrı ayrı yapılmasına gerek olmaksızın bir bütün hâlinde devredilebilir ve diğer hukuki işlemlere konu olabilir. Aksi öngörülmemişse, devir sözleşmesinin duran malvarlığını, işletme değerini, kiracılık hakkını, ticaret unvanı ile diğer fikrî mülkiyet haklarını ve sürekli olarak işletmeye özgülenen malvarlığı unsurlarını içerdiği kabul olunur. Bu devir sözleşmesiyle ticari işletmeyi bir bütün hâlinde konu alan diğer sözleşmeler yazılı olarak yapılır, ticaret siciline tescil ve ilan edilir.’ hükmünün düzenlendiğini, görüldüğü üzere işletme değerinin, aksi öngörülmemişse devir sözleşmesinin kapsamına dahil olduğunu, aynı hükmün gerekçesinde işletme değerinin müşteri çevresini de kapsadığı ve işletmenin teker teker malvarlığı unsurlarının toplamını aşan bir değer olarak tanımlandığının ifade edildiğini, işletme değeri devir ile birlikte devralana geçtiği için taraflar özel olarak rekabet etmemeyi şart koymuş olmasalar dahi devredenin devralan ile rekabet etmeme borcu altında olduğunun kabulü gerektiğini, bu değerlendirmeler neticesinde ise söz konusu gerekçeli kararda belirtilen ‘…Taraflar arasındaki sözleşmede rekabet yasağı ve müşteri portföyünün devrine ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır…’ ibaresinin hukuki dayanaktan yoksun olduğunun kabulünün gerektiğini, davalı tarafın, aynı portföyle ticari ilişkisini devam ettirdiğini, hatta bu ilişkiden kaynaklanan işlerini, devrettiği işletmede ifa etmek istediğini, bunun neticesinde de davacının haklı beklentisinin yerine getirilmeyip ticari faaliyetinin zarara uğradığını, bu zararlar sonucunda müvekkilinin ticari hayatına son vermek zorunda kaldığını, davalı …’ın, sözleşme görüşmelerinde vadettiği ancak gerçekleştirmemiş olduğu yükümlülüğünden dolayı ‘sözleşme görüşmelerindeki kusurdan doğan sorumluluk’ anlamına gelen ‘culpa in contrahendo’ sorumluluğunun doğduğunu, yükümlülüklere aykırılığın, kusurlu bir davranış sonucunda bir zarar meydana getirmiş ise bu zararın tazmininin gerektiğini (Yargıtay 22. Hukuk Dairesi E. 2017/20291 – K. 2018/28025), Türk Borçlar Kanunu’nun 97. maddesi’nde; ‘Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına ve özelliklerine göre daha sonra ifa etme hakkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir.’ hükmünün düzenlendiğini, davalı müşteri portföyünü devretme borcunu ifa etmediği halde bonoların vadelerinde ödenmesini talep ettiğini, müvekkilinin bu haksız talebe istinaden söz konusu bonoların ifasından haklı sebeple kaçındığını, haklı davalarının reddedildiğini, müvekkilinin söz konusu meblağı ödemekle yükümlü olmadığının tespiti ve bonoların davacı tarafa iade edilmesine, davalı tarafın müşteri portföyünü devretmemesi sonucu uğranılan zararın da tazminine karar verilmesi gerektiğini…” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Dava, işyeri devri nedeniyle verilen bonolardan dolayı menfi tespit istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; yukarıda yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verildiği, karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerin incelenmesinde; taraflar arasında işyeri devri sözleşmesi yapıldığı ve buna istinaden dava konusu bonoların verildiği hususunda uyuşmazlık bulunmadığı, davacı tarafça sözleşme gereği davalının müşteri çevresini de devretmesi gerekirken bu edimin ifa edilmemesi nedeniyle sözleşmedeki menkul malların dışında ayrıca işyeri devir bedeli olarak belirlenen tutarın karşılığı olan bonolardan dolayı borçlu olmadığının tespitinin istendiği, davalı tarafça ise sözleşmede yazılı edimlerin yerine getirildiği ve bonolardan dolayı alacaklı olduğunun savunulduğu, her ne kadar davacı tarafça davalının müşteri portföyünü devretmediği iddia edilmiş ise de, sözleşme içeriğinde bu hususta bir madde bulunmadığı, işyeri demirbaşlarına ve işyeri devrine dair düzenleme yapılmışsa da, davalının ticari ünvanını devir kapsamı dışında tutup bu ünvan altında iş yapma hakkını da saklı tutmuş olduğunun görüldüğü, anılan “işyeri devri sözleşmesi”nin adi yazılı şekilde yapılmış olup, ticaret siciline tescil ve ilanına dair bir belgenin dosyaya sunulu olmadığı, dosya kapsamındaki beyan ve belgelere göre davacının devraldığı işyerine, davalının önceye dayalı birtakım müşterilerinin devam etmiş olduğu, ancak belli bir süre sonra davacı ile iş yapmadıklarının belirlenmiş olduğu, bu durumun davacıya sözleşme ile üstlendiği edimleri ifadan kaçınma imkanı vermeyeceğinin açık olduğu, mahkemece dinlenmiş olan davacının kendi tanıklarının beyanlarında davalının, bir süre da daha davacının işyerinde birtakım baskı işlemleri yaptığının belirtilmesine göre, davacının bahse konu eylemlere icazet verip kendi işyerinde yapılan bu işler bakımından sonrasında rekabet yasağına aykırılık iddiasında bulunmasının da çelişkili davranış niteliğinde olduğu anlaşılmakla, usul ve yasaya uygun mahkeme kararına yönelik tüm istinaf itirazlarının esastan reddi gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacı vekilinin istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Davacı vekilinin İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/1295 Esas – 2020/543 Karar sayılı kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA; alınması gereken 179,90-TL istinaf karar harcından peşin alınan 54,40-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 125,50-TL’nin davacıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
4-HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan avansdan kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve avans iade işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 17/05/2023