Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/2558 E. 2023/772 K. 10.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2020/2558
KARAR NO : 2023/772

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 16/05/2018 (Dava) – 16/01/2020 (Karar)
NUMARASI : 2018/612 Esas – 2020/27 Karar

DAVA : Maddi ve Tazminat (Ölüm Sebebiyle Açılan)

BAM KARAR TARİHİ : 10/05/2023
KARARIN YAZIM TARİHİ : 10/05/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16/01/2020 tarihli, 2018/612 Esas ve 2020/27 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili …’ın eşi, diğer müvekkillerinin de babası olan …’ın kullandığı … plakalı araç ile …’ın sevk ve idaresindeki … plakalı araç arasında 20/09/2016 tarihinde trafik kazası meydana geldiğini ve …’ın hayatını kaybettiğini, kaza tespit tutanağında sürücü …’ın sola dönüş kurallarına riayet kuralını ihlal ettiğinden, diğer sürücü …’ın da aracının hızını kavşaklara yaklaşırken yavaşlatmamak kuralını ihlal ettiğinden kusurlu bulunduğunu, Kemalpaşa 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2016/492 E. sayılı davasında yapılan yargılama sonucunda sanık hakkında 1 yıl 8 ay hapis kararı verilmiş olup henüz kesinleşmediğini, ceza mahkemesi dosyasından alınan bilirkişi raporunda, …’ın KTK m. 57/1-b ve 53/1-b maddelerini ihlal ettiği, …’ın ise aynı kanunun 52/1-a maddesini ihlal ettiğinden kusurlu olduğu kanaatine varıldığını, bu bilirkişi raporunun kusur yönünden hatalı olup kusur oranını kabul etmediklerini, aracının hızını kavşaklara girerken azaltmayan davalının tek ve asli kusurlu olduğunun tespiti gerektiğini, mahkemece yeniden yapılacak kusur incelemesi neticesinde de bunun açıkça görüleceğini, vefat eden …’ın 1976 doğumlu olup evli ve dört çocuk babası olduğunu, eşinin kaza tarihinde 30, en büyük çocuğu …’un 11, …’nin 7, …’nın 2 yaşında olduğunu, en küçük …’nın ise henüz 2 aylık olduğunu, müteveffanın desteğinden bir ömür yoksun kaldıklarının ortada olduğunu, davalı …’ın kullandığı … plakalı aracın diğer davalı …Ş. tarafından zorunlu mali sorumluluk sigortası ile sigortalı olduğunu, sigorta şirketine ihbarda bulunulduğunu, ancak eksik ödeme yapıldığını, ödeme fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak alındığından ve zararlarının tamamı karşılanmadığından bu davanın ikamesinin zorunlu olduğunu, müvekkillerinin murisinin kaza tarihinde işçi olarak çalıştığını, davalı tarafın kazadan sonraki süreçte aileyi hiç arayıp sormadığını, hem müvekkili anne ve hem de çocuklarının psikolojik sorunlar nedeniyle tedavi gördüklerini belirterek, fazlaya ilişkin her türlü hakları saklı kalmak kaydıyla; müvekkili … için cenaze gideri olarak şimdilik 100-TL’nin ve müvekkilleri … ve …, …, …, … için ayrı ayrı 500-TL’şer destekten yoksun kalma tazminatının olay tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen (sigorta şirketi poliçe limiti dahilinde sınırlı sorumlu olmak kaydıyla) tahsiline, ayrıca müvekkili … için 30.000-TL, çocuklar …, …, …, … yönünden her biri için 20.000-TL manevi tazminatın olay tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalı …’dan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı … AŞ. vekili cevap dilekçesinde özetle; davacılara ödeme yapıldığını ve müvekkili şirketin ibra edildiğini, davadan önce davacı tarafın müvekkili şirkete vaki başvurusu üzerine hasar dosyası açıldığını ve geride kalan eş ve çocuklar için 30.03.2017 tarihinde 48.876,00-TL’nin davacılara kayıtsız şartsız ibraname karşılığında ödendiğini, ibra edilmiş olan müvekkili şirket açısından davanın reddi gerektiğinin tartışmasız olduğunu, bu kapsamda mahkemece öncelikle ibranın KTK 111.madde hükmü doğrultusunda geçersiz olup olmadığına karar verilmesi gerektiğini, ibranamenin geçersizliğinin ancak tutarda açıkça ve fahiş bir fark olması halinde kabul edilebileceğini, dava konusu olayda böyle bir durum söz konusu olmadığından ibranamenin geçersizliğinden bahsedilemeyeceğini, poliçede temin edilen ölüm teminatı kapsamındaki taleplerin tamamen talep sahibine ödendiğini ve müvekkili şirketin herhangi bir sorumluluğunun kalmadığını, bu minvalde cenaze ve defin giderlerine ilişkin taleplerin de reddi gerektiğini beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; trafik kazalarının ticari bir olay olmadığını, her durumda görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğunu, davanın yetkili mahkeme olan Kemalpaşa Asliye Hukuk Mahkemelerinde açılması gerekirken, bu mahkemede açılmış olmasının yerinde olmadığını, müvekkili …’ın sevk ve idaresindeki aracın seyir halinde iken, müteveffanın sevk ve idaresindeki araç ile hiç bir şekilde kavşakta yavaşlamadan ve ters şeride çıkarak müvekkilinin aracına çarpıp hayatını kaybettiğini, müvekkilinin çarpışmayı önlemek için yolun sol tarafına doğru kaçmaya çalıştığını, ancak sol tarafından gelen tır nedeniyle kaçamadığını, trafik kazası nedeni ile Kemalpaşa 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2016/492 E.-2018/134 K. sayılı dosyasından yapılan yargılamada müvekkilinin tali kusurlu, müteveffanın ise asli kusurlu bulunduğunu, ceza davası kapsamında, kaza anını gösteren kamera kayıtlarının bilirkişi vasıtasıyla çözümünün yapıldığını ve müteveffanın kavşakta hiç durmadan yola fırlayıp ters şeride çıktığının, böylece müvekkilinin geliş istikametinde kazanın gerçekleştiğinin raporda belirtildiğini, müteveffanın yola dalgın, dikkatsiz ve hızlı bir şekilde çıkıp kendi kusuru ile kazanın oluşmasına sebebiyet verdiğini, kazadan sonraki süreçte müteveffanın ailesini arayıp sormadığı ve yalnız bıraktıkları iddialarının tamamen gerçek dışı olduğunu, müvekkilinin ailesinin, müteveffanın ailesi ile bir çok kez görüştüğünü, iyiniyetlerini gösterdiklerini, davacı tarafın talep ettiği manevi tazminata da itiraz ettiklerini, kazanın oluşumunda müvekkilinin tali kusurlu, müteveffanın ise asli kusurlu olması nedeniyle müvekkilinin tazminattan sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, ceza dosyası kapsamında müvekkilinin süratli olduğuna dair kimi deliller tali kusuru için yeterli görülüp cezai yönden mahkumiyetine karar verilmiş olsa dahi, bu nitelikteki kusurun manevi tazminatta haksız fiil ile zararlı netice arasında yeterli illiyet bağını oluşturmadığının bir gerçek olduğunu, zararlı neticeyi doğuran asıl hareketin müteveffaya ait olduğunu, bu sebeple davacı tarafın destekten yoksun kalma tazminatı taleplerinin reddine karar verilmesini, müvekkiline sorumluluk yüklenemeyeceğine ilişkin beyanları saklı kalmak kaydıyla mahkemece manevi tazminata hükmedilecekse, bu miktarın hak ve adalete uygun tayin edilmesi gerektiğini beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARI:
Mahkemece, “….Davacı vekilinin, davalı … bakımından maddi tazminat yönünden davadan feragat ettiklerini bildirdiği, 6100 s. HMK’ nın 307, 310 ve 311. maddesine göre feragatin, davacının talep sonucundan kısmen veya tamamen vazgeçmesi olup hüküm kesinleşinceye kadar yapılabileceği ve kesin hüküm gibi sonuç doğuracağı, karşı tarafın kabulüne de bağlı olmadığı, bu nedenle davalı … yönünden davadan feragat edildiğinden davanın feragat nedeniyle reddi gerektiği, her ne kadar davacılar, davalı … yönünden maddi tazminat taleplerinin devam ettiğini bildirmiş iseler de; aktüerya bilirkişi raporunda belirlenen maddi tazminat miktarının sigorta poliçe limitleri içerisinde kalması ve sigorta şirketi tarafından ödenmiş olması nedeniyle davalı … yönünden de dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına karar vermek gerektiği, ayrıca davacıların manevi tazminat talep etmiş olup; davacı …’ın eşini kaybetmesi, diğer davacıların babasını kaybetmesi, davacılar ve davalının sosyal ve ekonomik durumları, tarafların kazadaki kusur durumları dikkate alınarak taleplerinin kısmen kabulünün hak ve nesafete, adalete uygun olduğu kanaatine varılmakla, sonuç olarak; MADDİ TAZMİNAT TALEPLERİ BAKIMINDAN, davalı … yönünden davadan feragat edildiğinden davanın feragat nedeniyle reddine, davalı … yönünden dava konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına, MANEVİ TAZMİNAT TALEBİNİN KISMEN KABULÜ İLE, davacı … için 15.000-TL, davacı … için 10.000-TL, davacı … için 10.000-TL, davacı … için 10.000-TL, davacı … için 10.000-TL olmak üzere toplam 55.000-TL manevi tazminatın kaza tarihi olan 20/09/2016′ dan itibaren işleyecek yasal faiziyle davalı …’dan alınarak davacılara belirtilen oranlarda verilmesine…” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İTİRAZLARI:
DAVACILAR VEKİLİ TARAFINDAN, “…Eksik inceleme yapılarak karar verilmesinin hukuka aykırı olduğunu, davalı-sanık … hakkında 1 yıl 8 ay hapis cezasına hükmedildiğini, ilk derece mahkemesince yapılan yargılamada dosyada alınan bilirkişi raporunun hatalı olduğunu, rapordaki müteveffa …’ın kazanın oluşumunda %75 kusurlu olduğu şeklindeki kusur oranının hatalı olduğunu, zira davalı …’ın kazanın meydana geldiği esnada hızının 100 km olduğunu kendisinin de beyan ettiğini, söz konusu alanda hız limitinin ise 70 km olduğunu, kaza mahallinden 140 metre geride hız tahdit levhası ve ana yol-tali yol levhasının bulunduğunu, davalının kaza mahallinde belirlenen hız sınırının çok üstünde seyrederek kazaya sebebiyet verdiğini, ayrıca kaza anında fren yapmadığını, sadece sola manevra yaparak müteveffaya ait araca çarptığını ve 36 metre ileride ancak durabildiğini, bilirkişi tarafından davalı yana %25 kusur atfedilmesinin hatalı olduğunu, ayrıca müvekkillerinin derin üzüntü yaşadıklarını ve bu durumun hayatları boyunca da devam edeceğini, müvekkili …’ın hayatı boyunca dört çocuğunu tek başına büyütmek, onların bütün sorumluluklarına tek başına katlanmak zorunda kaldığını, psikolojik bunalım yaşadığını, diğer davacı müşterek çocukların ise ömür boyu baba şefkatinden ve sevgisinden mahrum olarak büyüyeceklerini, çocukların henüz okul çağında ve okul çağına gelmemiş oldukları da gözetildiğinde manevi yıkımın boyutunun daha net anlaşılacağını, psikolojik sorunlar nedeniyle aldıkları tedavilerin halen devam ettiğini, hükmedilen manevi tazminat miktarının çok düşük olduğunu, somut olayın özelliği, tarafların sosyal ve ekonomik durumu, paranın alım gücü gibi hususlar göz önünde bulundurulduğunda hakkaniyetli olmadığını….” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DAVALI … VEKİLİ TARAFINDAN, “…Müteveffanın, sevk ve idaresindeki araç ile … kavşağından çıkıp … yönüne devam edecek iken hiç bir şekilde kavşakta yavaşlamadan ve ters şeride çıkarak müvekkilinin aracına çarpıp hayatını kaybettiğini, müvekkili çarpışmayı önlemek için yolun sol tarafına doğru kaçmaya çalışmışsa da sol tarafından gelen tır nedeniyle kaçamadığını, hatta arka tarafına da çarpmak durumunda kaldığını, işbu trafik kazası nedeni ile ceza mahkemesi dosyası ile dava açılarak yargılama yapıldığını, yapılan yargılamada müvekkilinin tali kusurlu, müteveffanın ise asli kusurlu bulunduğunu, ceza davası kapsamında kaza anını gösteren kamera kayıtlarının bilirkişi vasıtasıyla çözümünün yapıldığını ve müteveffanın kavşakta hiç durmadan yola fırlayıp ters şeride çıktığının raporda belirtildiğini, ceza davası kapsamında davacı …’ın ifadesine göre, olay günü jandarma görevlilerinin müteveffanın evine arama yapmak için gelerek, müteveffa ve eşi için gözaltı kararı bulunduğunu bildirdiklerini, bunun üzerine davacının müteveffa eşi …’ı telefondan arayarak durumu bildirdiğini ve müteveffanın yola dalgın, dikkatsiz ve hızlı bir şekilde çıktığını, kendi kusuru ile kazanın oluşmasına sebebiyet verdiğini, ceza dosyası kapsamında müvekkilinin süratli olduğuna dair kimi deliller tali kusuru için yeterli görülüp cezai yönden mahkumiyetine karar verilmiş olsa dahi, bu nitelikte kusurunun manevi tazminatta haksız fiil ile zararlı netice arasında yeterli illiyet bağını oluşturmadığının bir gerçek olduğunu, zararlı neticeyi doğuran asıl hareketin müteveffaya ait olduğunu, olayda böyle bir illiyet bağı yoksa, sorumluluğun da olmadığını, zarar görenin kusuru ağır ise, bu durumun illiyet bağını kesen bir sebep olduğunu, burada müteveffanın asli kusurunun da illiyet bağını kesecek nitelikte olduğunu, bu durumun tazminata hükmedilmesini haksız ve yersiz kılacak ağırlık ve yoğunlukta kabul edilmesi gerektiğini, beyanları saklı kalmak kaydıyla, manevi tazminata hükmedilecekse, bu miktarın hakka ve adalete uygun bir miktar olması gerektiğini, olayda hükmedilen manevi tazminat miktarının fahiş olduğunu, davacılar ile diğer davalı …Ş. arasında mutabakata varıldığını ve asıl alacak, faiz, vekalet ücreti, yargılama gideri vesair diğer kalemler olmak üzere toplam 162.311,00-TL ödendiğini, yapılmış olan ibraname/feragatname başlıklı anlaşmada da ‘… … A.Ş. ile sigortalı araç işleteni/maliki ve sürücüsünün poliçeden doğan tazmin sorumluluğu, sigorta şirketince ödeme yapılmış olmasına binaen sona ermiş olmakla, işbu zarar sorumlularını, gayri kabili rücu olarak ve fazlaya ilişkin haklarımızı da içerecek şekilde mutlak ve kesin olarak ibra ettiğimizi… kabul, beyan ve taahhüt ederiz…’ ibaresinin yer aldığını, bu durumda müvekkili aleyhine ayrıca manevi tazminata hükmedilmesinin yerinde olmadığını…” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, ölümlü trafik kazası nedeniyle destekten yoksun kalma ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; yukarıda yazılı gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verildiği, karara karşı davacılar vekili ve davalı … vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerin incelenmesinde; her iki taraf vekilinin de kusura yönelik olarak istinaf isteminde bulunmuş olduğu, ancak kaza tespit tutanağında müteveffanın asli, davalı …’un tali kusurlu olduğunun belirlendiği, ceza dava dosyasından keşfen alınan raporda ve ATK Trafik İhtisas Dairesinden alınan raporda da aynı yönde kusur izafe edildiğinin görüldüğü, mahkemece alınan kusur raporunun da aynı yönde olup müteveffaya %75, davalı sürücüye ise %25 kusur verildiği görülmekle, her iki taraf vekilinin bu yöndeki istinaf itirazlarının ayrı ayrı reddi gerekmiştir.
Davacılar vekili hükmedilen manevi tazminat tutarlarının az olduğundan bahisle, davalı … vekili ise fahiş olduğundan bahisle istinafa gelmiş olmakla, bu kapsamda yapılan değerlendirmede; kaza sonucunda vefat olayının gerçekleşmesine, davacıların müteveffanın eşi ve küçük yaştaki çocukları olmasına ve kazada davalıya da kusur izafe edilmiş olmasına göre manevi tazminata hükmedilmesi gerektiği açık olup, müteveffanın %75 oranında asli kusurlu bulunmasına, tarafların sosyal ve ekonomik durumlarına, kaza tarihine, paranın satın alma gücüne ve tüm dosya kapsamına göre, hükmedilen tutarlar bakımından da mahkeme kararında usul ve yasaya aykırı bir yön ve bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla, bu yöndeki istinaf itirazlarının da ayrı ayrı reddi gerekmiştir.
Davalı … vekilinin, ibraname nedeniyle manevi tazminat davasının da reddi gerektiğine dair itirazlarının da kabulü mümkün görülmemiştir. Davalı … tarafından gerek davadan önce ve gerekse de davadan sonra yapılan ödemeler neticesinde, davacılar vekilinin ibraname/feragatname başlıklı belge kapsamında her iki davalıyı da poliçe kapsamında ibra etmiş olduğu görüldüğünden, maddi tazminattan sorumlu bulunan davalı trafik sigortacısının ödemesi neticesinde diğer davalı …’un da poliçe limitine kadar maddi tazminat sorumluluğu sona ermiş olmakla birlikte, sigorta şirketinin manevi tazminattan herhangi bir sorumluluğu bulunmamasına, yaptığı ödemelerin poliçe uyarınca maddi tazminat kapsamında olup, manevi tazminatı kapsamamasına ve ibraname içeriğinde de açıkça bu hususun yer almasına göre, davalı vekilinin bu yöndeki itirazlarının reddi gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacılar vekilinin ve davalı … vekilinin istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Davacılar vekilinin ve davalı … vekilinin İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/612 Esas – 2020/27 Karar sayılı kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA;
a-Davacılardan alınması gereken 179,90-TL istinaf karar harcından peşin alınan 54,40-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 125,50-TL’nin davacılardan alınarak Hazine’ye gelir kaydına,
b-Davalı …’dan alınması gereken 3.757,05-TL istinaf karar harcından peşin alınan 884,87-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 2.872,18-TL’nin davalı …’dan alınarak Hazine’ye gelir kaydına,
3-Davacılar ve davalı … tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendileri üzerinde bırakılmasına,
4-HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan avansdan kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç, teminat ve avans iade işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 10/05/2023