Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/2495 E. 2023/782 K. 10.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/2495
KARAR NO : 2023/782

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR FİKRİ VE SINAİ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 08/03/2019 (Dava) – 02/10/2019 (Karar)
NUMARASI : 2019/38 Esas – 2019/159 Karar
DAVA : Markanın İptali
BAM KARAR TARİHİ : 10/05/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 10/05/2023
İstinaf incelemesi için Dairemize gönderilen İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 02/10/2019 tarih ve 2019/38 Esas – 2019/159 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin 12/09/2017 tarihinde …’de kurulduğunu, davalı …’ün ise firmasının yalnızca et/süt ürünü üretip piyasaya sunduğunu, 2018/277 esas sayılı dava dilekçesinde, davalı şirketin bunu aynen belirttiğini, buna rağmen … şirketinin kurulmasından haberdar olduktan sonra davalı tarafın kötü niyetle, dava konusu markaları 29, 30 ve 35. sınıfta et ürünleri, kümes hayvan etleri, kuruyemiş, kuru bakliyat vb. gıda ürünleri yönünden, …’in faaliyet kapsamında olmasına rağmen tescillediğini, markaların tescil tarihi üzerinden 5 yıl geçmesine rağmen bu mal ve hizmetlere ilişkin marka kullanımının gerçekleşmediğini belirterek 2007/70767, 2008/22445, 2010/56716, 2010/57863, 2010/57647 sayılı markaların 29.sınıf kapsamında kümes, kuru bakliyat, kurutulmuş, konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzeler, kuru yemişler, tahin, yumurtalar mallarının ve 2017/56598 sayılı markanın 29. sınıf kapsamında kümes, kuru bakliyat, kurutulmuş, konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzeler, kuru yemişler, tahin, yumurtalar mallarının, 30. sınıf bakımından yulaf ezmeleri, işlemden geçirilmiş buğday, arpa, yulaf, çavdar, pirinç, pekmez mallarının ve 35. sınıf bakımından kümes, kuru bakliyat, kurutulmuş, konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzeler, kuru yemişler, tahin, yumurtalar, yulaf ezmeleri, işlemden geçirilmiş buğday, arpa, yulaf, çavdar, pirinç, pekmez malları yönünden hizmetlerin iptalini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; öncelikle yetki itirazında bulunarak davanın reddini istemiş olup, müvekkilinin kurumsal bir şirket olduğunu, yaptığı tescillerin sadece davacıya engel olmak amacıyla yapıldığı iddiasının gerçeği yansıtmadığını , marka tescil sınıfındaki her ürün grubu konusunda projesi bulunduğunu, 2017/56598 nolu markanın tescil süresinin dolmadığını, 2011/56716 sayılı marka ile de satış gerçekleştiğini, davacının reddedilen marka başvurularına yaptığı itirazların olumsuz sonuçlanması, buna rağmen ısrarla benzer kullanımlarının kötü niyeti gösterdiğini belirterek davanın reddini istemiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
İlk derece mahkemesince; “..Davanın kısmen kabulüne, davalıya ait 2007/70767 , 2008/22445, 2010/57647, 2011/56716 ve 2010/57863 nolu tescilli markaların emtiasında 29.sınıfta kaydedilmiş bulunan “kümes … (kümes ve av hayvanı etleri yönünden)… kuru bakliyat… kurutulmuş konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzeler. Kuruyemişler…., tahin. Yumurtalar, … malları bakımından iptaline, 2017/56598 nolu marka bakımından sabit olmayan davanın reddine…” karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Mahkemece her ne kadar bu markalar yönünden iptal kararı verilmiş ise de; 27/09/2019 tarihli dilekçe ve 02/10/2019 tarihli duruşmada sözlü olarak bildirdiğimiz 2007/70767 sayılı marka için 09/01/2014, 2008/22445 sayılı marka için 24/04/2014, 2010/57647 sayılı marka için 25/11/2016, 2011/57716 sayılı marka için 11/10/2017, 2010/57863 sayılı marka için 25/11/2016, 2017/57598 sayılı marka için 2011/57716 sayılı markanın tekrarı olduğundan 25/01/2018 tarihinden itibaren iptaline talebimiz ile ilgili olarak dava dilekçesinde talep etmediği halde, son beyanı ile iptal kararının etkisinin markalar için farklı ve daha önceki tarihler olması yönünde istemde bulunmuştur. Bununla birlikte usulüne uygun istemde bulunmamış, karşı yan bu talebi onaylamamış ve davacı ıslah da etmemiştir. Kaldı ki bu konudaki meşru gerekçesini açıklamış değildir.
” gerekçesine yer vererek iptalin belirtilen tarihler itibariyle verilmesi taleplerini kabul etmediğini, “Nitekim 207/2009 sayılı Marka Tüzüğü’nün 55/1 maddesinde de taraflardan birisinin talep etmesi halinde, eğer markanın iptal sebebi daha eski bir dönemde ortaya çıkmış ise, mahkemece iptal kararının daha eski bir tarihten geçerli olacağının kararlaştırılabileceği düzenlemesi mevcuttur. Bu nedenledir ki kullanmama nedeniyle iptal davalarında, eğer bu yönde bir iddia var ise, Yargıtay da bu hususun incelenebileceğini ve normalde dava tarihinden itibaren sonuç doğurması gereken iptal kararının, dava tarihinden itibaren sonuç doğurması gereken iptal kararının, dava tarihinden daha gerideki bir tarihten itibaren hukuki sonuç doğurabileceğini kabul etmiştir” şeklindeki doktrin açıklamasının bu talepleri yönünden dikkate alınması gerektiğini, diğer yandan mahkemeye yazılı ve sözlü olarak bildirdikleri bu talepte açıkça ıslahtan söz edilmemiş ise de, mahkemenin bu talebi ıslah olarak kabul etmek suretiyle değerlendirmesi mümkün iken, aksi gerekçeyle reddetmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, dava ve cevap dilekçesinde sözü edilen marka hakkına tecavüze ilişkin davalı kooperatifin davacı kooperatife, iş bu davanın konusu olan tescilli markaları nedeniyle açtığı marka hakkına tecavüz davası iptalin belirtilen tarihler itibariyle verilmesine ilişkin taleplerinin açık meşru gerekçesi olduğu gibi mahkemece bu gerekçeye dahi gerek duyulmadan iptaline karar verilen markaların belirtilen tarihler itibariyle iptaline karar verilmesi gerektiğini, 2017/56598 numaralı markanın, taraflar arasında süregelen uyuşmazlıklarda, müvekkilinin tescillerine engel olmak amacıyla, önceki tescil sınıflarına müvekkilinin faaliyet alanına dahil yeni mallar eklenmek suretiyle yapılan kötüniyetli bir tescil olduğunu, ticari dürüstlük kurallarına aykırı olarak ve tanınmış olsun ya da olmasın, başkasının markasını ele geçirmeye, başkasının markasının tanınmışlığından haksız yararlanmaya yönelik olarak yapılan tescillerin birer kötüniyetli tescil olduğunu, başkasının markasını tescil ettiren kimsenin kötüniyetli kabul edilmesi için, bu markanın mutlaka tanınmış bir marka olmasının da gerekmediğini, davalının kullanmaması nedeniyle iptaline karar verilen markasına kötüniyetli olarak basit eklemeler yaparak iptal riskini bertaraf etme çabası içerisinde olduğunu, kötüniyetli yineleme markası bakımından, markayı kullanma süresi ilk marka olan 2011/56716 sayılı markaya göre belirlenmesi gerekirken, mahkemece ilk markanın iptaline karar verilmesine rağmen 2017/56598 sayılı marka bakımından hatalı değerlendirme yapıldığını, EUIPO Temyiz Kurulunun KABELPLUS ve PATHFINDER kararlarında başvuruların kullanma zorunluluğundan kurtulma amacıyla yapılmış kötüniyetli başvurular olduğunu kabul ettiğini, EUIPO Temyiz Kurulunun 2014 yılında verdiği PATHFINDER ve KABELPLUS kararları ile bu tip hallerde ilana itiraz sahibinin kullanım zorunluluğu süresinin, yineleme başvurusuna dayalı markanın tescil tarihinden itibaren değil, kullanılmayan markanın ilk tescil tarihinden itibaren başlatılması gerektiği yönünde karar verdiğini, tekrarlama markasından kayıtlı bir markanın aynısının veya çok benzerinin kullanma zorunluluğu süresinin dolmasından önce veya hemen sonrasında tekrar tescil edilmesinin anlaşıldığını, tekrarlama markaları kullanma mecburiyetinin bertarafı yoluyla hemen hemen aynı markanın tekrar elde edilmesine hizmet ettiğini, ayrıca kullanılmayacak bir markanın bu yolla tescil edilerek öngörülen kullanma mecburiyeti süresi içinde bloke edildiğini, Markanın yeniden tescilinin marka sahibinin hiçbir şekilde kullanma niyetine sahip olmadığı halde rakiplerine karşı markayı rezerve amacıyla kullandığı durumlarda ise hakkın kötüye kullanılmasını teşkil edeceğini, ikinci markanın ve ilgili olduğu ürünlerin ilkinden çok küçük farklılıklarla ayrıldığı durumlarda tekrarlama niteliğinin hiçbir şekilde ortadan kalkmayacağını, belli zaman aralıklarıyla yapılan marka başvurularının başkalarının marka iktisabını sürekli olarak bloke edebileceğini ve böylece de kullanma mecburiyetinin sonuçlarının neredeyse tamamen ortadan kaldırılabileceğini, bu tür bir davranışın açıkça hakkın kötüye kullanılması olduğunu, bu nedenle marka hukukunun hedeflerini göz önünde bulundurarak tekrarlama markalarını zorlaştırmak için ilk defa tescil edilen markanın kullanılmamış olmasını bir emare kabul ederek tekrar tescilde başvuru sahibinin var olduğunu iddia ettiği kullanma iradesinin varlığını yeterli saymamak gerektiğini, tekrarlama markalarının kullanılmayan bir markanın süresinin dolmasından çok kısa bir süre önce bunu tekrar uzatma yoluyla marka hakkının sona ermesini engellediğinden yola çıkarak, böylece yeniden 5 yıllık süre elde edilmesi ve bu suretle ilk markanın koruma süresinin uzatılmasının kullanma mecburiyeti ilkelerine aykırı düştüğünü, kullanma mecburiyeti ile ilgili kuralın anlam ve amacına bakıldığında 5 yıllık kullanma mecburiyeti süresini aşan tüm uzatmaların gerçekte genelde kötüye kullanma teşkil edebileceğini, zira 5 yıllık sürenin ilke olarak markayı geliştirip kullanmak için bir hazırlık safhası amacıyla verildiğini, bu sürenin sınırsız bir şekilde uzatılması ve çok defa birbiri ardınca sıralanmasının kanunen ne öngörüldüğünü ne de kanun koyucu tarafından istendiğini, bu nedenle bu süreyi aşmaya yönelik her girişimin hakkın kötüye kullanılması olduğunu, markanın kullanılmaması gerekçesiyle iptal davası açılması halinde, marka sahibinin aynı ibarenin tescili için yapabileceği yeni başvuru/başvurularda marka sahibinin kötü niyetli addedilmesi gerekliliğinin, Avrupa Birliği İç Pazar Uyumlaştırma Ofisi’nin (OHIM) Kılavuzunda belirtildiğini, CJEU’a göre tescilin kötüniyetli olup olmadığının incelenmesinde somut olayın tüm faktörleri dikkate alınmakla birlikte, CJEU, C-529/07 sayılı kararında birtakım kriterler belirlendiğini, buna göre, diğer markanın varlığını bilip bilmeme, bilmesinin gerekip gerekmediği, bir kimsenin marka kullanımına engel olma amacı güdüp gütmediği hususlarına dikkat edilmesi gerektiğini, davalı … firmasının da, müvekkili şirketin faaliyetlerini 2017 yılının ilk aylarında duyurmaya başlamasından hemen sonra kötüniyetli olarak tescil başvurusunda bulunduğunu, zira İzmir ilinde, özellikle … bölgesinde sektör dar olduğundan ve aynı bayiler ile çalışıldığından, duyumları alan davalının, müvekkilinin faaliyet alanlarına ilişkin olarak tescil başvurusunu gerçekleştirdiğini, davalının “29. Sınıf; kuru bakliyat, salçalar, kuru yemişler, tahin, yumurta, 30. Sınıf; her türlü un, yulaf ezmesi, işlemden geçirilmiş buğday, arpa, yulaf, çavdar, pirinç, pekmez, 35. Sınıfa bağlanmış olan kuru bakliyat, salçalar, kuru yemişlr, tahin, yumurtalar, her türlü un, yulaf ezmeleri, işlemden geçirilmiş buğday, arpa, yulaf, çavdar, pirinç, pekmez” malları bakımından markayı kullanma girişiminin dahi bulunmadığını, Adalet Divanı Genel Mahkemesi’nce 13/12/ 2012 tarihinde verilen T 136/11 sayılı “Pelikan” kararının, kullanmama nedeniyle iptal tehdidinin getireceği sonuçlardan kaçınmak amacıyla tescilli bir markanın aynısının tescil talebinin yeniden yapılması halinin kötü niyet kapsamına girip girmediği konusunda doyurucu açıklamalar getirdiğini, sözü edilen kararda … firması 35. ve 39. sınıflara dahil hizmetleri de kapsayacak biçimde 1996 yılında şeklini tescil ettirdiğini, daha sonra markaya ilaveten 35. ve 39. sınıflara dahil hizmetler için 2003 yılında yazı tipinde ve görselde bulunan yavru ördek sayısında değişiklik yapılarak markayı da tescil ettirdiğini, … firmasının 2008 yılında, davalıya ait 2003 yılı markasının kötüniyeli tescil olduğu iddiasıyla, 1996 yılı tescilinin de kullanılmaması nedeniyle hükümsüzlüğü için EUIPO’ya talepte bulunduğunu, bunun üzerine Genel Mahkemenin ise, davalının 1996 yılı tescilinde yer alan 35. ve 39. sınıflara dahil hizmetleri hiç kullanmamış olması, dolayısıyla bu hizmetlerin yeniden tesciliyle sonuçlanmış 2003 yılı markasının davalı tarafından gerçek kullanım niyetiyle yapılmış olduğunun kabul edilemeyeceğini belirttiğini, ECJ tarafından verilen bu karar ile dürüstlük kuralına uygun davranma gerekliliği ile gerçek hak sahibinin markasını yeniden tescil ettirme hakkı arasında denge kurulmaya çalışıldığını ancak işbu kararın, marka sahibinin, yeni müracaatı, kanunu dolanarak 5 yıllık kullanma süresini uzatma amacıyla yaptığının yargılama sırasında ispatlanamaması nedeni ile verildiği ve kararın bu sebeple 5 yıllık kullanmama süresini dolanma aracı olarak görülemeyeceğinin de göz ardı edilmemesi gerektiğini, davalının 2017/56598 numaralı marka tescilindeki amacının, yalnızca bu müvekkili ve/veya diğer kişilerin piyasaya girmesine engel olmak olup bu nedenle, müvekkilinin faaliyet alanına ilişkin malları eklemek suretiyle sözde seri marka yaratma maksadı ile başvurusunu tescil ettirdiğini, davalının bu davranışı etik ilkelerine ve dürüst ticari uygulamalara aykırı olduğu gibi, bu haksız tutumunun da hukuk düzenince korunmaması gerektiğini, ayrıca yargılama sırasında alınan bilirkişi raporunda da “2017/56598 numaralı markanın 29. Sınıf yönünden davaya konu ürün gruplarında ciddi kullanımın tespit edilmediği, 30. Sınıfta yulaf ezmeleri, işlemden geçirilmiş buğday, yulaf, çavdar, pirinç, pekmez emtiaları bakımından ciddi kullanımın tespit edilmediği, emtialar içinde yer alan “arpa” emtiasının kullanımının gerçekleştiği, 35. Sınıfta yer alan davaya konu emtialar bakımından ciddi kullanımın tespit edilmediği” görüşü açıklanmış olup bu tespite rağmen mahkemece bu marka yönünden iptal taleplerinin reddinin de bir dayanağı bulunmadığını, iptaline karar verilen markalar ile ilgili iptalin talep edilen tarihler itibariyle verilmesine ilişkin bildirdikleri istinaf nedenlerinin 2017/56598 sayılı marka yönünden de geçerli olduğunu, bu yönden de mahkemenin gerekçesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu belirterek yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, kullanılmama ve kötüniyete dayalı olarak davalı markaların iptaline karar verilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece; davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup, hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
İstinaf incelemesi HMK.nun 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleri ile sınırlı olarak ve kamu düzeni yönünden yapılmıştır.
1-) Davacı vekili, davalı adına tescilli olan 2007/70767, 2008/22445, 2010/57647, 2011/56716 ve 2010/57863 nolu tescilli markaların 29. sınıfta kaydedilmiş bulunan “kümes … (kümes ve av hayvanı etleri yönünden)… kuru bakliyat… kurutulmuş konservelenmiş, dondurulmuş, pişirilmiş, tütsülenmiş, salamura edilmiş her türlü meyve ve sebzeler. Kuruyemişler…., tahin. Yumurtalar,” malları bakımından kullanılmama sebebine dayalı olarak, 2017/56598 nolu marka bakımından ise kötüniyet sebebine dayalı iptalini talep etmiştir.
Davacı vekili, bilirkişi raporuna karşı verdiği 27.09.2019 tarihli dilekçesinde ve dilekçe içeriğini tekrar ettiği son celse olan 03.10.2019 tarihli celsede iptal etkisinin geri tarihli olarak verilmesini talep etmiş, mahkemece yukarıda yazılı gerekçe ile bu talep reddolunmuştur.
6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun Hükümsüzlüğün ve iptalin etkisi başlıklı 27/2. Maddesi ” 26 ncı madde gereğince markanın iptaline karar verilmesi hâlinde ise bu karar, iptal talebinin Kuruma sunulduğu tarihten itibaren etkilidir. Ancak talep üzerine, iptal hâllerinin daha önceki bir tarihte doğmuş olması hâlinde iptal kararının bu tarihten itibaren etkili olacağına karar verilebilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Bu düzenlemenin yürürlük tarihinden önce Yargıtay 11. HD’nin 2012/1496 E. – 2013/3805 K. Sayılı kararında da bu husus ” …556 Sayılı KHK’nin 42/1-(c) ila (f) bentlerinde sayılan hükümsüzlük halleri ise, 40/94 Sayılı Tüzüğün 50. maddesinde münhasıran “iptal” sebepleri olarak düzenlenmiştir. Tüzüğün 54/1. fıkrasında da “iptal kararının geçmişe etkili sonuçlarının talep (AB Marka Ofisine “OHIM” yöneltilen) veya karşı davanın açıldığı tarih itibariyle gerçekleşeceği” kabul edilmiştir. Aynı fıkranın ikinci cümlesinde de “iptal nedenlerinin gerçekleşmesi halinde; taraflardan birisinin isteği üzerine, eğer markanın sağladığı korumanın daha önceki bir tarihte sona ermesi gerektiği tespit edilirse, bu tarihten itibaren sonuç doğuracağına karar verilebileceği” de hüküm altına alınmıştır. 40/94 Sayılı Tüzük yerine yürürlüğe konulan 26 Şubat 2009 tarihli ve 207/2009 Sayılı Topluluk Markası Tüzüğü’nde de benzer hükümler mevcuttur.
Doktrinde, 556 Sayılı KHK’nin 44/1. maddesinde yer alan “hükümsüzlük halinde kararın sonuçları geçmişe etkilidir” hükmü, tescille kazanılan hakkın geçmişe etkili olarak tescil tarihinden itibaren ortadan kalkacağı şeklinde kabul edilmektedir (Prof.Dr. Hamdi Yasaman, Marka Hukuku Cilt II, s. 905, İstanbul 2004). Ancak, 556 Sayılı KHK’nin 42/1-(c) ila (f) bentlerinde sayılan haller nedeniyle hükümsüzlüğe karar verilmesi durumunda ise, kararın geçmişe etkili sonuçlarının yukarıda yapılan açıklama ve mehaz Tüzük hükümleri de dikkate alınarak değerlendirilmesi gereklidir.
556 Sayılı KHK’nin 42/1-(c ) ila (f) bendinde sayılan haller, başlangıçta varolmayan ancak sonradan gerçekleşebilecek bir nedenden ötürü markanın hükümsüzlüğüne yol açtığından, bu hallerden birisine dayalı olarak verilen hükümsüzlük kararının ilk tescil anından itibaren geçmişe etkili olarak hukuki sonuç doğuracağının kabulü hakkaniyete aykırıdır. Nitekim Dairemizin kararlarında da aynı görüş benimsenmiştir.
Bu durumda, karşı davada 556 Sayılı KHK’nin 14. ve 42/1-(c) bendine dayalı olarak verilen hükümsüzlük kararının “kural olarak” karşı davanın açıldığı tarihe kadar geçmişe etkili sonuç doğuracağının kabulü gerekir. Ancak, mahkemece davacının dayandığı 2001/23967 sayılı markanın karşı davada hükümsüz kılınması nedeniyle dayanaksız kalan asıl davanın da reddine karar verilmiş olup, böylece hükümsüzlük kararının karşı davanın açılma tarihinden de önceki bir tarih itibariyle geçmişe etkili sonuç doğuracağı kabul edilmiştir. O halde, koşullar oluştuğu taktirde yukarıda açıklanan genel kuraldan ayrılmanın mümkün olup olamayacağının, bir başka deyişle somut uyuşmazlıkta olduğu gibi kullanmama nedeniyle hükümsüzlük istemli karşı davada verilen hükümsüzlük kararının karşı dava tarihinden daha da önceki bir tarihe kadar geçmişe etkili sonuç doğurup doğuramayacağının tartışılmasında da yarar bulunmaktadır.
Yukarıda da açıklandığı üzere, mehaz 40/94 Sayılı AT Tüzüğünün 54/1. fıkrasının ikinci cümlesinde (207/2009 Sayılı Tüzük 55. madde) “iptal nedenlerinin gerçekleşmesi halinde eğer markanın sağladığı korumanın daha önceki bir tarihte sona ermesi gerektiği tespit edilmiş ise, taraflardan birisinin isteği üzerine iptal kararının bu tarihten itibaren sonuç doğuracağına karar verilebileceği” düzenlenmiştir. 556 Sayılı KHK’nin 44. maddesinde açık bir düzenleme bulunmamakla birlikte anılan maddenin birinci fıkrasında; 551, 554 ve 555 Sayılı KHK’lerde açıkça hüküm altına alındığı şekilde “markaya sağlanan korumanın başlangıç tarihinden itibaren doğmamış sayılacağı”na dair bir hüküm de bulunmamaktadır. Doktrinde, 40/94 Sayılı AT Tüzüğü’nün 54. maddesinin Türk Hukukunda da uygulanması gerektiği (Yasaman, age, s.906), veya KHK’nin 44/1. fıkrasının AT Tüzüğündeki düzenlemeye uygun bir şekilde değiştirilmesinin hukuki menfaatler dengesine uygun olacağı görüşü benimsenmektedir (Prof. Dr. Sami Karahan, Marka Hukukunda Hükümsüzlük Davaları, s.150, Konya 2002; Prof.Dr.Sabih Arkan, Marka Hukuku, s. 168, Ankara 1998). Yine, örneğin, kullanmama nedeniyle markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi halinde hükümsüzlük kararının 5 yıllık sürenin bitim anından itibaren hüküm ifade etmesi veya beş yıllık sürenin bitimine kadar geriye etkili (Karahan, age, s. 150), iptale yol açan nedenin daha önceki bir tarihte tamamlanmış olduğunun belirlenmesi durumunda, talep halinde iptal hükmünün etkisinin bu tarihten başlatılmasının da mümkün olduğu (Arkan, age, s. 168) görüşleri de açıklanmıştır.
Tüm bu değerlendirmeler sonucunda, 556 Sayılı KHK’nin 42/1-(c ) ila (f) bentlerinde sayılan nedenlerle bir markanın hükümsüzlüğüne karar verilmesi halinde, kararın markanın ilk tescil anına kadar geçmişe etkili sonuç doğuracağının kabulü hakkaniyete uygun bulunmamaktadır. Bu nedenle, söz konusu hallerde “kural olarak” hükümsüzlük kararının davanın açıldığı tarihe kadar geçmişe etkili olacağı kabul edilmelidir. Öte yandan, taraflardan birisinin hukuki yararı bulunması halinde de, iptale yol açan sebebin “daha önceki bir tarihte” gerçekleştiğinin belirlenebilmesi ve bu tarih ile dava tarihi arasında marka sahibinin 556 sayılı KHK’nin 14. maddesine uygun bir kullanımının da bulunmaması durumunda, iptal hükmünün geçmişe yönelik etkisinin tespit olunacak bu tarihten başlatılabilmesi de mümkün olmalıdır. Bu sonuç aynı zamanda 556 Sayılı KHK’nin 42/1-(a) ila (f) bentlerinde sayılan hükümsüzlük nedenlerinin niteliğine ve 44/1. fıkrasının amacı ile hakkaniyete en uygun yorum şekli olacaktır.” şeklinde benzer olarak vurgulanmıştır.
Buna göre iptale yol açan sebebin “daha önceki bir tarihte” gerçekleştiğinin belirlenebilmesi ve bu tarih ile dava tarihi arasında marka sahibinin 556 sayılı KHK’nin 14. maddesine uygun bir kullanımının da bulunmaması durumunda, iptal hükmünün geçmişe yönelik etkisinin tespit olunacak bu tarihten başlatılabilmesi mümkün olmalıdır. Ancak yukarıda belirtilen Yargıtay içtihadında da bahsedildiği üzere bu talebe dair hukuki yararın ne olduğunun davacı yanca açıklanmadığı, bunun yanı sıra dava dilekçesinde davacının bu yönde bir talebinin de bulunmadığı, yargılama sırasında buna yönelik ıslah talebinin de olmadığı, ayrıca davalı tarafça bu talebin kabul görmediği, bu durumda talebin kabulünün talep aşımına yol açacağı nazara alınarak mahkemenin bu yöndeki talebin reddine dair kararı doğru görülmüştür.
2-) Davacı her ne kadar 2017/56598 nolu markanın kötüniyet sebebiyle iptalini talep etmiş ise de, mahkemenin gerekçeli kararında da ayrıntıları ile belirttiği üzere davalının iştigal ve alanı dikkate alındığında bu ürünler için marka tescillemesinin kötü niyet oluşturduğunu ileri sürmenin mümkün olmadığı, bu markanın şekil itibariyle önceki markalarının serisi mahiyetinde olduğu anlaşıldığından bu konudaki davacı istinaf başvurusunun da reddi gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacı vekilinin istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin İzmir Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2019/38 Esas – 2019/159 Karar sayılı kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA; alınması gerekli 179,90 TL istinaf karar harcından, peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 125,50 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-HMK’nın 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan gider avansından kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın, temyize tabi bulunması nedeniyle Dairemizce taraflara tebliğine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre zarfında Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 10/05/2023