Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/2462 E. 2023/669 K. 26.04.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2020/2462
KARAR NO : 2023/669

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 09/12/2016 (Dava) – 11/03/2020 (Karar)
NUMARASI : 2016/1436 Esas – 2020/210 Karar

DAVA : Alacak (Kooperatif Aidat Borcundan Kaynaklanan)

BAM KARAR TARİHİ : 26/04/2023
KARARIN YAZIM TARİHİ : 26/04/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 11/03/2020 tarihli 2016/1436 Esas ve 2020/210 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; kooperatif yönetim kurulunun 19.05.2008 tarih ve 64 nolu kararı ile “Üyelerimizden …’nın dairesini …’e satması nedeniyle üyelikten ayrılmasına karar verildi.” şeklindeki karar ile davalının kooperatiften çıkışına karar verildiğini, daha sonra 11.07.2016 tarihinde yapılan kooperatif genel kurulu tarafından, bahse konu yönetim kurulu kararı kanuna, ana sözleşmeye ve iyiniyet esaslarına aykırı bulunarak iptal edildiğini ve üyeliğinin devamına karar verildiğini, kararın alındığı kooperatif genel kuruluna davalının usulünce çağrıldığını, alınan genel kurul kararının da usulünce bildirildiğini, davalının bu genel kurul kararının iptali yoluna gitmediğini, iptal edilmediği için davalının üyelikten ayrılmasına karar veren yönetim kurulu kararını iptal eden genel kurul kararının geçerli olduğunu, davalının kooperatif üyesi olduğunu, davalının en son 09.08.2007 tarihinde 7.500-TL ödediğini, o tarihten beri de herhangi bir ödeme yapmadığını, ödemiş olduğu aidat ve ara ödeme tutarının 93.472-TL olduğunu, dava tarihine kadar bir üyenin ödemesi gereken aidat ve ara ödeme miktarının 116.805-TL olduğunu, aradaki fark olan 23.333-TL’nin davalının aidat ve ara ödeme borcu tutarı olduğunu, 06.12.2009 – 30.06.2016 tarihleri arasındaki aylık 100-TL’den 79 aylık toplam 7.900-TL üyelik aidatını ödemediğini, 06.12.2009 tarihinden itibaren belirttikleri aylık aidat borcuna aylık vadelerle yıllık %18 faiz işletilmesi gerektiğini, müvekkili kooperatifin 22.01.2006 tarihli genel kurul toplantısında kişi başına 50.000-TL kredi alınmasının kabul edildiğini, borcun 3 ayda kapanması, ayrıca gecikme halinde aylık %3 gecikme faizi alınmasının kararlaştırıldığını, borcun vadesinin 22.09.2006 tarihi olduğunu, davalının bu ara ödemenin de 928-TL’sini ödemediğini, buna vade tarihi olan 22.09.2006 tarihinden itibaren yıllık %18 faiz işletilmesi gerektiğini, kooperatif yönetim kurulunun 08.05.2008 tarihli kararı ile; cins tashihi için … Vergi Dairesi’ne ödeme, çöp konteynırı için ödeme, arsa vergisi için ödeme, … Vergi Dairesi’ne vergi ödeme kalemlerinden oluşan borç için para alınmasına karar verildiğini, bu borcun üye başına 2.625-TL olarak hesaplanmış olup bu rakamı da kooperatife ödemediğini, bu borca 08.05.2008 tarihinden itibaren yıllık %9 faiz işletilmesi gerektiğini, kooperatifin, arsa sahiplerinin kooperatife dava açarak kazandıkları ve 422.000-TL’ ye ulaşan alacaklarının ödenmesi için 30.07.2015 tarihinde yapılan genel kurulda üye başına 10.550-TL ara ödeme kararı aldığını, bu borcun vadesinin 30.08.2015 tarihi olduğunu, davalının bu borcuna da yıllık %9 faiz işletilmesi gerektiğini, kooperatiflerde üyelerin eşitliği ilkesi gereği davalının da diğer kooperatif üyelerinin ödediği miktar kadar para ödemesi gerektiğini, bir üyenin, dava tarihine kadar yaptığı ödeme toplamı 116.805-TL olduğundan davalının ödemelerin eşitlenebilmesi için yukarda belirttikleri borç kalemleri haricinde eksik olan 1.330-TL önceki dönem borcu olduğunu, bu borçlara davalının kooperatiften ayrıldığı tarih olan 19.05.2008′ den itibaren yıllık %18 faiz işletilmesi gerektiğini, aidatların ödemesinin gecikmesi halinde 28.06.1997 tarihli, 27.06.1999 tarihli genel kurul toplantılarında aylık %15 faiz ödenmesinin karalaştırıldığını, TBK 120. maddesine göre faiz oranının yasal faiz oranı olan yıllık %9’un 2 katı olan %18 oranında hesap edilmesi gerektiğini, 19.05.2008 tarih ve 64 nolu kooperatif yönetim kurulu kararı şeklen sakat bir işlem olduğu için iptal edildiğini, satış nedeniyle ancak üyeliğin devri kararı verilebildiğini, böyle bir durumda da üyeliği devreden ve devralanın devir konusunda iradelerini içeren dilekçe ile kooperatife birlikte müracaatı üzerine yönetim kurulunun vereceği bir kararla ancak üyeliğin devredilebildiğini, yönetim kurulunun aldığı bu kararla davalı hakkında çıkış vermesinin mümkün olmadığını, şekle aykırı olan bu işlemin kooperatif genel kurulunca iptal edilmesinin hukuka uygun olduğunu, kooperatif yönetim kurulu kararı mutlak butlanla malul olduğu için iptal edildiğini, yönetim kurulunun bu kararının kooperatiflerde üyelerin eşitliği ilkesine aykırı olduğunu, bu kararın davacı ortağa farklı statü ve ayrıcalık sağlayıcı özellik taşıdığını, kooperatifin kuruluş amacını ortadan kaldıran sonuçlar doğurduğunu, böyle bir ortaklığın ihdasının ancak geçerli bir genel kurul kararı ile mümkün olduğunu, yönetim kuruluna genel kurul tarafından yetki verilmedikçe veya yönetim kurulunun bu yöndeki işlemleri genel kurulda onaylanmadıkça farklı statülü ortaklık yaratan işlemlerin geçerliliğinin bulunmadığını, kararın iyiniyet esaslarına aykırı olduğunu, yönetim kurulunun bu kararının ortak ile hesaplaşmayı önleyici mahiyette olduğunu, çünkü çıkma veya çıkarma kararında ortağın o güne kadar edindiği daireyi kooperatife iade edecek olduğunu, kooperatifin de üyenin ödediği aidatı özel hesaplama yöntemine göre hesap ederek üyeye iade edeceğini, oysa ki dairenin bir başkasına satılmış olması nedeniyle bu şekilde hesaplaşma imkanı kalmadığını, bu yönüyle de işlemin hukuka aykırı olduğunu, davalı …’nın kooperatif üyesi olup üyelikten kaynaklanan borçlardan sorumlu olduğunu belirterek, davalının kooperatife olan toplam 23.333-TL borcunun tahsiline ve yıllık % 18 faiz işletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; hem iddia edilen her bir alacak için 5 yıllık zamanaşımının dolması, hem de esası bakımından davanın reddini talep ettiklerini, üyelikten çıkma kararının iptal edilmesinin kanunen mümkün olmadığını, müvekkilinin kooperatif üyeliğinin 19.05.2008 tarihinde edinilen mülkle birlikte …’e devredildiğini, davacı tarafça da doğrulanan ve sunulan aynı tarihli 64 sayılı Kooperatif Yönetim Kurulu kararıyla, müvekkilin üyeliğinin son bulduğunun tescil edildiğini, nitekim, davacı kooperatifin müvekkiline İzmir 20. Noterliğinden gönderdiği 21.05.2010 tarihli “ihtarname” içeriğinde 19.05.2008 tarihli dilekçe ile istifa iradesini kooperatife bildirdiğinin doğrulandığını, bu ihtarnameye karşı müvekkilince verilen 31.05.2010 tarihli cevabında hissesini dava dışı …’e devrederek istifa ettiğini bildirdiğini, Kooperatifler Kanunu’nun üyelikten çıkmayı düzenleyen 13. maddesine göre çıkma işleminin yönetim kuruluna bildirimle birlikte kabulü halinde kabul tarihinde, kabul edilmemesi halinde ise noter kanalıyla yapılacak bildirimin ulaştığı tarihte gerçekleşmiş sayıldığını, yönetim kurulunun kabul kararı vermesiyle kanuni şartın yerine geldiğini, aksi durumda yapılacak bildirim ile karşı yana bir takdir yetkisi dahi tanınmayarak çıkma iradesinin asliliğinin ortaya koyulduğunu, müvekkilinin, çıkma-devretme iradesini kanun dairesinde ilettiğini, yönetim kurulunun bunun kabulüne karar verdiğini ve müvekkiline bildirdiğini, o halde üyelikten ayrılma tarihinin 19.05.2008 olduğunun tartışmasız olduğunu, Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin ekte sunulan E. 2012/4748 – K. 2012/6471 sayılı ilamında vurgulandığı üzere; ‘…İstifanın ulaştığı tarihten sonra toplanan genel kurullarda inşaat finansmanı için aidat tahsiline dair alınan kararlar, istifa eden ortağı bağlamaz…’ denmek suretiyle, kanunun yönetim kurulu kabul kararı ile tek taraflı noter bildirimine aynı sonucu bağladığının görüldüğünü, kaldı ki; çıkmanın kabulüne ilişkin kararın üzerinden 8 yıldan fazla bir süre geçtiğini, her yıl için yapılan genel kurul toplantısı ve bu kurullarda alınan ibralardan sonra tek taraflı “iptal” ile borç ihdasının hukuk düzeni içinde kabul edilebilir olmadığını, usulsüz genel kurul kararının iptalinin müvekkilinin sorumluluk ve yetkisinde olmadığını, yönetim kurulunun kabul kararından sonra yapılacak herhangi bir işlemle tek taraflı olarak üyeliğin yeniden başladığını iddia etmenin mümkün olmadığını, tek taraflı bir işlemle müvekkilinin yeniden üye sayılması ve bu kararın tebliğ edildiğinden bahisle iptal davası açmasının gerektiğinin kabulünün hukukun temel ilkelerine aykırı olduğunu, bu bakımdan, yönetim kurulu kararının mutlak butlanla malûl değil, onu kaldırdığını iddia eden genel kurul işleminin yoklukla malûl olduğunu, müvekkili açısından yok hükmünde olan “üyeliğe zorla kabul” anlamındaki genel kurul kararına dava açması gerektiği gibi bir sorumluluk yüklemenin hakkaniyetli olmadığı gibi, 53. maddede tahdidi olarak belirlenen davacılardan olmadığından yasal da olmadığını, ortaklığın devri ile sorumluluğun yeni ortağa geçmesi gerektiğini, müvekkili tarafından davacıya gönderilen 31.05.2010 tarihli cevabi ihtarnamede belirtildiği üzere üyeliğin, …’e devredildiğini, …’in, davacı kooperatife inşaat işlerini yapan firmalardan … İnşaat’ın yetkilisi olduğunu, devir suretiyle ortaklıktan ayrılan bir üyeye sonradan sorumluluk yüklenmesinin kanunen mümkün bulunmadığını, diğer yandan, davacı tarafça, ferdileşen tapunun müvekkilce elden çıkarılması nedeniyle bir hesaplaşma yapılamadığı iddia edilmekteyse de hem ortaklığı hem de daireyi devralan …’e bu talebin götürülmesi mümkün iken bunun yapılmamış olmasının sorumluluğunun müvekkiline yüklenmemesi gerektiğini, tanık olarak dinlenecek …’in beyanları ve kooperatif kayıtlarında yapılacak inceleme neticesinde bu durumun ortaya çıkacağını, üye olunmayan döneme ilişkin alacak talebinin mümkün olmadığını, müvekkilinin sorumluluğunun ancak çıkmaya kadar olan dönemleri kapsayabileceğini (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun E. 2013/23-422 – K. 2013/1699), talep edilen alacak iddiasının tutarlı olmadığını, davacı kooperatifçe şimdiye kadar 3 farklı şekilde ve tutarda alacak iddiasında bulunulduğunu, ilki 21.05.2010 tarihinde 4.983,00-TL, ikincisi İzmir 9. İcra Dairesinin 2015/2740 sayılı dosyasında 11.359,00-TL ve işbu dava ile de bu kez 23.333,00-TL olduğunu, her istenişte talep edilen miktarın ve alacak sebebinin farklı gösterildiğini, bu hususun da iddia edilen alacağın haklı olmadığını ortaya koyduğunu, 5 yıllık zamanaşımının, iddia edilen tüm alacaklar için dolduğunu, zamanaşımı dolmamış sayılsa dahi davaya konu olduğu belirtilen kooperatif ödemesine ilişkin bir borç bulunmadığını, müvekkiline borçla ilgili daha önce bir ihbarda bulunulmadığını, müvekkilinin ödemelerinin eksik hesaplandığını, kooperatif yetkilisince imzalı ekli makbuzlardan bazılarının toplam hesapta dikkate alınmadığının görüldüğünü, faiz işletilmesinin ve oranının haksız olduğunu, istenebilecek faiz oranının, tüm alacaklar için dava tarihinden itibaren kanuni (%9) faiz oranı olduğunu beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARI:
Mahkemece, “… Somut olayda; davalı … adına tesis edilen ortaklığın, ortaklık nedeniyle edindiği taşınmazı sattığı gerekçesiyle 19.05.2008/64 sayılı kararla sonlandırıldığı, 06.12.2009 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında yeni bir yönetim kurulunun oluşturulmasıyla, 19.05.2008/64 sayılı kararı alan yöneticilerin görevinin sona erdiği, 11.07.2016 tarihinde yapılan genel kurulda da bu yönetim kurulu kararı iptal edilerek, …’nın üyeliğinin devamına karar verildiği, taraflar arasındaki sorunun; 19.05.2008/64 sayılı yönetim kurulu kararının geçerli olup olmadığı, daha sonra (11.07.2016 tarihinde) yapılan genel kurul toplantısında, yönetim kurulu kararının iptal edilerek, … adına tesis edilen ortaklığın ihya edilip edilemeyeceği ile ilgili olduğu, anasözleşmenin 13. maddesine göre, ortaklıktan çıkma isteğinin, yazılı olarak yönetim kuruluna bildirilmesi gerektiği, ayrılma isteğini kabul veya reddetmenin yönetim kurulunun yetkisinde olduğu, davalının, ortaklıktan ayrılma isteğini yazılı olarak bildirdiğinin iddia ve ispat edilmediği, bu husus ayrık olmak üzere, ortaklıktan ayrılma isteğinin Yönetim Kurulunca karara bağlanmasında, yetki yönünden bir usulsüzlük bulunmadığı, buna karşılık kooperatif ile ortak arasındaki ilişkide, kooperatifin görevinin, ihtiyaç duyulan konutu inşa edip, ortağına teslim etmek; ortağın görevinin ise, inşaat yapım bedeli ile genel yönetim giderlerinden payına isabet eden miktarı kooperatife ödemek olduğu, ortak olarak bir konut sahibi olan kişi ortaklıktan ayrılmak istediğinde, kooperatif yönetiminin, bu ortaklığa isabet eden inşaat yapım bedeli ile genel yönetim giderlerinin ödenip ödenmediğini, ödenmemiş ise ne şekilde tahsil edilebileceğini göz önünde bulundurması gerektiği, aksi takdirde, ayrılan ortağın ödemesi gereken inşaat yapım bedeli ve genel yönetim giderlerinin, diğer ortaklara hakkaniyete aykırı şekilde yüklenmesinin söz konusu olacağı, eldeki uyuşmazlıkta, 19/05/2008 tarih ve 64 sayılı yönetim kurulu kararının geçersiz olduğu ve taraflar arasındaki ortaklık ilişkisinin devam ettiği anlaşılmakta olup, davalı … ortaklıktan kaynaklanan parasal yükümlülüklerden sorumlu olduğu, bu nedenle bilirkişi kök raporunda ayrıntılı olarak açıklandığı şekilde davacı kooperatifin davalıdan aidat alacağı olarak 7.900,00 TL, kredi bedeli farkı olarak 928,00-TL, arsa borcu katılım bedeli olarak 10.550,00 TL, bakiye borç olarak 1.330,00 TL olmak üzere, toplam 20.708,00 TL talep edebileceği, ancak 08.05.2008 tarihinde yapılan yönetim kurulu toplantısında, cins tashihi için … Vergi Dairesine yapılacak ödeme (60.000,00 TL), çöp konteyneri alımı (2.000,00 TL), üyelerin değişiklik beyannamesi vermemeleri nedeniyle ödenecek arsa vergisi (3.000,00 TL) ve … Vergi Dairesi’ne yatırılacak stopaj vergisi (40.000,00 TL) için üyelerden acil olarak 105.000,00 TL / 40 = 2.625,00 TL tahsil edilmesi kararlaştırılmış olup, ana sözleşmenin 23/6. maddesinde; ‘ortaklar tahsil edilecek aylık taksitlerin miktarı ile ödeme şartları ve gecikme halinde uygulanacak esaslar genel kurulca belirlenir’ hükmünü içerdiğinden, kural olarak ortakların parasal yükümlülüklerinin genel kurulca belirlenmesi gerektiği, yönetim kurulunun böyle bir yetkisinin bulunmadığı, acil durumlarda, yönetim kurulu kararı ile ortaklardan para talep edilmesi mümkün ise de, bu kararın, yapılacak ilk toplantıda, genel kurulun onayına sunulması gerektiği, genel kurul tutanakları üzerinde yapılan incelemede ise, sözü edilen kararın genel kurulun onayına sunulduğunu gösteren bulgulara rastlanmadığı, ayrıca kooperatif kayıtlarının incelenmesinden 40 ortaktan yalnızca 15’inin, cins tashihi bedeli olarak 2.625,00 TL ödemeyi yaptığının anlaşılması karşısında davacı kooperatifin davalıdan, cins tashihi bedeli olarak 2.625,00 TL talep edemeyeceği anlaşılmış olup, davacının bu bu miktara ilişkin talebinin reddine karar vermek gerektiği, bilirkişi 2. ek raporunda açıklandığı üzere 28.06.1997 ve 27.06.1999 tarihlerinde yapılan genel kurul toplantılarında, aidat borçlarının ödenmemesi halinde aylık %15 gecikme faizi uygulanması kararlaştırıldığı, 22.01.2006 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında, kredi borcunu ödemeyen ortaklara uygulanacak faiz oranının aylık %3 olarak belirlendiği, diğer genel kurul tutanaklarında, gecikme faizi konusunda alınmış bir karara rastlanmadığı, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’ nun 120/2. maddesine göre davacı kooperatifin, yasal faiz oranının (yıllık %9) %100’ünden daha fazla gecikme faizi uygulaması mümkün olmadığından toplamı 7.900,00 TL olan aidat alacaklarına, muaccel hale geldikleri tarihlerden itibaren ve yıllık %18 üzerinden gecikme faizi uygulanması gerektiği, … 22.01.2006 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında alınan karar gereğince kooperatif ortakları tarafından 50’şer bin lira kredi kullanılmış olup, kredilerin, kooperatif hesaplarına giriş tarihinin 22.05.2006 olduğu, davalı, 50.000,00 TL yerine 49.072,00 TL kredi kullandığından, 928,00 TL ödemesi eksik olup, 22.01.2006 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında, kredi borcu olan ortaklara uygulanacak faiz oranı aylık %3 olarak belirlendiğinden, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 120/2. maddesindeki sınırlama esas alındığında, eksik ödenen kredi bedeli olan 928,00 TL için 22.05.2006 tarihinden itibaren ve yıllık %18 üzerinden gecikme faizi talep edilebileceği, 30.07.2015 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında, arsa sahibine olan borcun kapatılması kararlaştırılmış olup, beher ortağa isabet eden borç miktarının 10.550,00 TL olarak tespit edildiği, genel kurulca ödeme tarihi belirlenmemiş ise de, ticari defterler incelendiğinde, 30.11.2015 tarihinde tahakkuka bağlandığı ve ortakların borçlandırıldığı anlaşıldığından arsa sahiplerine ödenecek borç bedeli olan 10.550,00 T için 30.11.2015 tarihinden itibaren işleyecek yıllık %18 faiziyle birlikte tahsilinin istenebileceği, cari hesap bakiyesi olan 1,330.00-TL’nin dava tarihi olan (09.12.2016) itibariyle hesaplandığı anlaşıldığından, bu miktarın da dava tarihinden itibaren ve yıllık %18 üzerinden gecikme faiziyle talep edilebileceği anlaşılmakla, sonuç olarak; DAVANIN KISMEN KABUL KISMEN REDDİYLE; TOPLAM 20.708.00 TL ALACAĞIN, (…herbir ödeme kaleminin ilgili olduğu ve hükümde tek tek yazılan temerrüt tarihlerinden itibaren) işleyecek yıllık %18 faiziyle birlikte davalı taraftan tahsili ile davacı tarafa verilmesine, fazlaya ilişkin 2.625,00-TL’lik talebin REDDİNE….” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İTİRAZLARI:
Davalı vekili tarafından, “…Yargılamada sunulan delillerinin dikkate alınmadığını, itirazlarında ve cevaplarında açıkça belirtilen istifa iradesinin yazılı olarak davacıya ulaştırıldığına yönelik savunmalarının görmezden gelindiğini, kararın açıkça kanuna ve hakkaniyete aykırı olduğunu, karardan anlaşıldığı kadarıyla davanın kısmen kabul edilmesinin gerekçesinin temel olarak, müvekkilinin ayrılma isteğini kooperatife bildirdiğine yönelik bir savunma, delil ve ispatın bulunmadığı haksız kabulüne dayandırıldığını, sistemin kayıtlarıyla sabit olduğu üzere bu kabulün son derece haksız olduğunu, üyelikten ayrılma isteğinin bildirildiğine dair dokümanın delilleri arasında ve uyap kaydında mevcut olduğunu, kendileri tarafından 09.01.2017 tarihinde 292 birim evrak numarası ile verilen bir cevap dilekçesi ve dilekçe ekinde ihtarname vs. delillerinin yer aldığını, ilk sayfada yer alan delilin; davacı tarafın müvekkiline İzmir 20. Noterliğinden gönderdiği 21.05.2010 tarih ve 10081 sayılı ‘ihtarname’ başlıklı belge olduğunu, davacı tarafın bu belgedeki ifadesinde; ‘..Sayın muhatap; tarafınızdan da malum olduğu üzere 19.05.2008 tarihli dilekçeniz ile kooperatif üyeliğinden istifa etme iradenizi kooperatif başkanlığımıza bildirmiş bulunmaktasınız.’ demekle, müvekkilince bir dilekçe verildiğini ve kooperatiften istifa etme isteğinin bildirildiğini beyan ettiğini, bu delilin mahkemece görmezden gelinerek ‘Ortaklıktan ayrılmak istediğini sözlü veya yazılı olarak davacı kooperatife bildirdiğini gösteren herhangi bir dokümanın dosyada mevcut olmadığı’ şeklinde yapılan tespitin olguya uygun olmadığını, davacı tarafından verilen cevaba cevap dilekçesinin 2. maddesinde kendilerince müvekkiline ihtarnamenin gönderildiğinin doğrulandığını, müvekkilince ayrılma iradesinin kooperatife yazılı olarak bildirildiğinin çekişmesiz hale geldiğini, istifa iradesinin yazılı olarak bildirilmesinden sonra yönetim kurulunca istifanın kabulüne yönelik karar içeriğinde yapılan şekli hataların müvekkilinin sorumluluğunda olmadığını, kanuna göre kooperatif üyesi olan müvekkilinin sorumluluğunun, istifa iradesini yönetim kuruluna bildirme olduğunu, bu isteğin kabul edilmemesi halinde ancak noter kanalıyla yapılacak bir bildirime ihtiyaç bulunduğunu, yönetim kurulunca da bu isteğin aynı günlü kararla kabul edildiğini, yönetim kurulu kararında yer alan kimi ifadelerin şeklen hatalı olması karşısında müvekkilinin bir müdahale imkanı bulunmadığını, kooperatif kayıtlarına göre …’nın, 17.06.2008, 28.06.2009, 06.12.2009 ve 30.06.2010 tarihlerinde yapılan genel kurul toplantılarına ait ortak cetvellerine dahil edilmediği görülmekle, her iki tarafın da üyelikten istifanın gerçekleştiğine yönelik inançlarının tam olduğunu, yasal uygunluğa rağmen, üyelikten çıkma isteğinin ve kabulünün geriye yönelik iptalinin haklı olmadığını, zamanaşımının iddia edilen tüm alacaklar için dolduğuna yönelik savunmalarının dikkate alınmadığını, cevap dilekçeleri ile zamanaşımı def’inde bulunulmasına rağmen savunmalarının gözden kaçtığını, mahkeme kararlarının tarafların iddia ve savunmalarının neden kabul veya reddedildiğine yönelik hükümler içermesinin anayasal bir zorunluluk olduğunu, faiz işletilmesinin ve oranının haksız olduğunu, kabul anlamına gelmeksizin, müvekkiline atfedilen borçlarla ilgili hiçbir bildirim yapılmadığını, bu bildirim yapılmaksızın müvekkilinin mütemerrid sayılmasının mümkün olmadığını, istenebilecek faizin de tüm alacaklar için dava tarihinden itibaren kanuni (%9) faiz oranı olduğunu, bilirkişi raporlarına dair esaslı itirazlarının haksız olarak reddedildiğini, tanık deliline başvurmalarına rağmen dinlenmediğini, kooperatif yönetim kurulu başkanı ile üyeliğin devredildiği kişilerin tanık olarak celbi talep edilmişse de mahkemece bu hususta bir karar verilmediğini…” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE :
Dava, kooperatif üyeliğinden kaynaklı alacağın tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; yukarıda yazılı gerekçelerle davanın kısmen kabulüne karar verildiği, karara karşı davalı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
Davacı kooperatif, davalının kooperatif üyeliğinin devam ettiğini, üyelikten ayrılışına dair 19.05.2008 tarihli usulsüz kararın yönetim kurulunun yetki sınırlarına ve eşitlik ilkesine aykırı olup, nitekim 11.07.2016 tarihli GK kararı ile de iptal edildiğini ileri sürerek kooperatif üyeliğinden kaynaklı birtakım alacaklarının tahsilini talep etmekte, davalı ise 19.05.2008 tarihinde kooperatif üyeliğini davadışı …’ e devrettiğini, aynı tarihli yönetim kurulu kararı ile de üyelikten ayrılmasına dair karar verildiğini, bu nedenle kooperatif üyesi olmadığını ve talebe konu borçtan da sorumlu tutulamayacağını savunmaktadır.
Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerin incelenmesinde; davalının savunmasında yer yer üyelikten çıktığını (istifa) beyan ettiği, yer yer ise üyeliğini devrettiğini beyan ettiği görülmekte olup, istifa bakımından değerlendirildiğinde; istifa eden kooperatif üyesinin kooperatif ile hesaplaşma usulüne uygun bir ayrılış yapılmadığı, davalının kooperatiften edindiği taşınmazını satarak davadışı 3.kişiye devrettiği görülmektedir. Davalının istinafına konu ettiği davacı kooperatifin 21.05.2010 tarihli ihtarnamesinde; “…malum olduğu üzere 19.5.2008 tarihli dilekçeniz ile kooperatif üyeliğinden istifa etme iradenizi kooperatif başkanlığımıza bildirmiş bulunmaktasınız. Ancak, kooperatif ortaklığından ayrılmanızın gerçekleşebilmesi için üyeliğiniz sebebiyle elde etmiş olduğunuz -başta tapusunu almış olduğunuz konut olmak üzere- tüm hakların iadesi gerekmektedir…konutun iade edilmemiş olması nedeniyle istifa iradeniz yasal olarak değerlendirmeye alınamamaktadır…usulüne uygun olmayan istifanız size ödemeden imtina hakkı tanımamakta olup …” denilmiş olduğu, yine davalının 31.05.2010 tarihli cevabi ihtarında da; “…ekte bulunan kooperatif karar defterindeki 64 sıra nolu 19.05.2008 tarihli karar ile üyeliğime isabet eden hak ve hissemi …’e satmam nedeniyle üyelikten ayrıldığıma dair verilen karar yönetim tarafından imzalnmış bulunmaktadır. Taşınmazı zaten 2007 yılında devretmiş idim…İhtarnamenizde yazılı 4.983-TL borcun tarafımla ilgisi bulunmayıp, tamamen …’e ait olduğunu bildiririm..” denildiği görülmektedir. Davalı tarafın anılan cevabi ihtarında ve yargılama süresince ağırlıklı olarak kooperatif üyeliğinin devredildiği savunması yaptığı, nitekim 10.07.2017 tarihli duruşmada davalı vekilinin açıkça bu yönde beyanda bulunduğu görülmekle, hissesini devrettiğine dair beyanı bakımından yapılan değerlendirme uyarınca da davalının devir yönündeki savunmasına itibar edilmesi mümkün görülmemiştir. Şöyle ki, davalı kooperatifin anasözleşmesinin 17/3. maddesinde; “Devir halinde eski ortağın kooperatife karşı tüm hak ve yükümlülükleri yeni ortağa geçer, kooperatifçe, bu devir sebebiyle taraflardan ayrıca bir ödemede bulunmaları istenemez.” hükmü düzenlenmiştir. Bilindiği üzere, daire satımında üyelik kendiliğinden alıcıya satım ile birlikte geçmez. Satıcının üye olması ve üyeliğinin alıcı tarafından ayrıca devir alınması gerekmektedir. Üyelik ayrıca devredilmedikçe satıcının üyeliği kooperatif nezdinde devam eder. Satıcının üye olması, alıcının bu üyeliği ayrıca devir alması ve kooperatif üyelik koşullarını taşıması halinde kooperatifin bu kişiyi 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 14/3. maddesi uyarınca ortaklığa kabul etmesi zorunludur. Somut uyuşmazlıkta, davalının taşınmazını sattığı davadışı şahsa üyeliği de devrettiğine dair hiçbir belge sunulmamış, kooperatif kayıtlarında yapılan bilirkişi incelemesinde de davadışı şahsın (davacının hissesi bakımından) kooperatif üyeliğine açık ya da zımni olarak kabulüne dair bir belge bulunamamıştır. Kooperatif ana sözleşmesine göre konutların yapımının tamamlanmasından sonra konut bedellerinin (maliyetlerini) belirlenmesi, maliyet farklarının tahsil edilmesinden sonra konutların mülkiyetinin ortaklara devredilmesi gerekmektedir. Somut olayda henüz konutların yapımı tamamlanmadan ve konut bedelleri belirlenmeden bazı ortaklara tapu verildiği, bundan yararlanan davacının da kendisine tahsis edilen konutun tapusunu aldığı ve ardından davadışı 3.kişiye sattığı anlaşılmaktadır. Kooperatif, davacıya konut teslim edip tapusunu vermekle üzerine düşen görevi yerine getirdiğinden davacı, konut sahibi haline geldiğine göre konutun yapımından doğan hissesine düşen borçları da ödemesi gerekmektedir. Kooperatifler Kanunu 23. maddesi uyarınca “eşitlik ilkesi” de bunu gerektirmektedir (Bu yönde bknz. Yargıtay (kapatılan) 23.HD 2018/635 E.-2020/4570 K., 2014/6925 E.-2015/6442 K., 2014/4985 E.-2015/2425 K., 2016/1725 E.-2016/4029 K…). Açıklanan nedenlerle davalı vekilinin istinaf itirazlarının reddi gerekmiştir.
Davalının halen kooperatif üyesi olduğunun anlaşılmasına göre, dava konusu taleplerle ilgili üyelik devam ettiği sürece zamanaşımı da işlemeyecek olduğundan, bu yöndeki istinaf itirazlarının da reddi gerekmiştir (Bu yönde bknz. Yargıtay 6. HD 2021/871 E.- 2021/1256 K).
Yine, GK kararlarına göre talep edilen aidat alacağı bakımından üyelere ayrıca bir ihtar yapılmasının gerekmemesine ve arsa sahibine yapılan ödemenin rücuen üyelerden talebine yönelik olarak da davacı kooperatifin faiz talebinde ve TBK 120.maddeye göre faiz oranının belirlenmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön görülmemiş, uyuşmazlığın miktar ve niteliğine göre de tanık dinlenmesi mümkün olmadığından, bu hususlardaki tüm itirazların reddi gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davalı vekilinin istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Davalı vekilinin İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/1436 Esas – 2020/210 Karar sayılı kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA; alınması gereken 1.414,56-TL istinaf karar harcından peşin alınan 353,64-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 1.060,92-TL’nin davalıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına,
3-Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
4-HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan avansdan kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç, teminat ve avans iade işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 26/04/2023