Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/2430 E. 2023/56 K. 12.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/2430
KARAR NO : 2023/56

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 22/05/2012 (Dava) – 17/06/2020 (Karar)
NUMARASI : 2014/890 Esas – 2020/277 Karar
DAVA : Menfi Tespit
BAM KARAR TARİHİ : 12/01/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 12/01/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17/06/2020 tarihli 2014/890 Esas ve 2020/277 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; davacı müvekkilleri … A.Ş. ve … ile davalı şirket arasında 10/06/2011 tarihli satış protokolünün imzalandığını, protokolde liste halinde bildirilen toplam 40 adet taşınmazın davalı … Şti. tarafından protokolde belirtilen şartlar ve ödeme koşulları ile davacılar … A.Ş. ile …’a satışının kararlaştırıldığını, davalı şirketin 10/06/2011 tarihli protokolden kısa bir süre önce davacı …’dan talimatıyla 500.000-TL bedelli teminat senetine istinaden protokolde yazılı taşınmazlardan … ilçesi … Mevkii, … ada, … parsel, …, .., …, … nolu 4 adet bağımsız bölümü dava dışı … isimli şahsın eşi ve kızı adına tapudan satışını gerçekleştirdiğini, karşılığında …’dan banka havalesi yoluyla 220.000-TL ödeme aldığını, müvekkilinin talimatıyla yapılan bu ödemenin müvekkilinin ödemesi yerine geçtiğini, böylelikle satış protokolüne konu 40 adet taşınmazdan 4 adedini 220.000-TL bedelle protokolden önce devredildiğini, protokole konu … ilçesi … mevkinde bulunan 18 adet taşınmazın ise 10/06/2011 tarihli protokolün imzalanması ile birlikte davalı şirkete yapılan 410.000-TL tutarındaki ödeme karşılığında devredildiğini, satış protokolü gereğince 09/06/2011 tarihinde 410.000-TL, 20/07/2011 tarihinde 550.000-TL, 20/08/2011 tarihinde 550.000-TL, 20/09/2011 tarihinde 900.000-TL, 20/10/2011 tarihinde 550.000-TL, 20/11/2011 tarihinde 550.000-TL, 20/12/2011 tarihinde 550.000-TL, 20/01/2012 tarihinde 550.000-TL, 20/02/2012 tarihinde 500.000-TL ödenmesinin kararlaştırıldığını, bu ödemelerin her birinin ayrı ayrı çeke bağlandığını, davacı müvekkilleri tarafından keşide ve ciro edildiğini, bu aşamadan sonra ödeme planında yer alan 20/07/2011 tarihli 550.000-TL bedelli ve 20/08/2011 tarihli 550.000-TL bedelli çeklerin müvekkillerince ekonomik sıkışıklıkları nedeniyle ödenemediğini, davalı şirket tarafından müvekkillerine gönderilen ihtarname ile ödenmeyen toplam 1.100.000-TL’nin iki gün içinde ödenmesi, aksi halde protokolün 3.maddesi gereğince teminat olarak kararlaştırılan … adına kayıtlı … ilçesinde bulunan … pafta … ada … parselin paraya çevrileceğinin ihtar edildiğini, davalı şirketin daha sonra ihtarnamede belirttiği üzere teminat niteliğindeki taşınmazı satıp paraya çevirdiğini, ayrıca 20/07/2011 tarihli 550.000-TL bedelli çekin İzmir 24. İcra Müdürlüğü’nün 2011/8902 esas sayılı takibine, 20/08/2011 tarihli 550.000-TL tutarlı çekin 24. İcra Müdürlüğü’nün 2011/8964 esas sayılı icra takibine konu edildiğini, bu takip konusu çeklerin icra haciz tehdidi altında ödendiğini, harcı yatırılarak icra dairesinden geri alındığını, sözleşme nedeniyle teminat olarak verilen …’a ait taşınmazın sözleşmedeki tüm borçları ve cezai şartları kapsadığını, böylelikle sözleşmeden önce ödenen 220.000-TL sözleşmenin kurulması anında ödenen 410.000-TL, icra dosyasına iki adet çek ile ilgili ödenen 1.100.000-TL olmak üzere toplam 1.730.000-TL ödeme yapıldığını, sözleşme nedeniyle teminat olarak verilen gayrimenkulün davalı tarafından satılmasıyla davalıya olan tüm borcun ödenmiş olduğunu, bu nedenle bu davanın konusu olan … Bankası A.Ş. Karabağlar Şubesine ait B-5065324 nolu 20/10/2011 keşide tarihli 550.000-TL bedelli çekin de bedelsiz kaldığını ileri sürerek bu çek nedeniyle davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, bu çeki konu alan İzmir 1. İcra dairesi’nin 2012/4660 esas sayılı takibinin iptaline, bedelsiz duruma düşmesi sebebiyle davalıda kalan davalının iade etmediği 20/09/2011 keşide tarihli 900.000-TL bedelli, 20/11/2011 tarihli 550.000-TL bedelli 20/12/2011 tarihli 550.000-TL bedelli, 20/01/2012 tarihli 550.000-TL bedelli, 20/02/2012 tarihli 500.000-TL bedelli çekler ile 500.000-TL bedelli teminat senedinin davacıya iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin iddia edildiği gibi protokole konu teminat niteliğindeki taşınmazı satıp paraya çevirmediğini, protokole konu 40 adet taşınmazdan … ilçesi, … mevki … ada, … parsel …,…, …, … nolu 4 adet villa niteliğindeki taşınmazın 31/05/2011 tarihinde … ilçesi … mevkinde bulunan 18 adet taşınmazın ise 27/06/2011 tarihinde …’ın gösterdiği kişilere tapu devrinin gerçekleştirildiğini, davacıların kararlaştırılan ödeme planına uymadığını taşınmazların bedelini ödemediğini, 20/07/2011 tarihli 550.000-TL bedelli, 20/08/2011 tarihli 550.000-TL bedelli çeklerin ödenmemesi üzerine davacıya ihtar gönderildiğini ve bu çeklerin icra takibine konulduğunu, ancak çek bedellerinin ödendiği iddiasının gerçek dışı olduğunu, bu çeklerle ilgili yapılan bir ödeme bulunmadığını, çeklerin tahsili amacıyla İzmir barosu avukatlarından Av…., Av…. ve Av. …’a vekaletname verilmiş olduğunu, söz konusu takiplerin başlatıldığını, ancak daha sonra icra dairesinde tesadüfen müvekkili şirkete hiçbir ödeme yapılmamasına rağmen vekillerince takiplerden feragat edildiğini öğrendiklerini, bu durum karşısında avukatların azledildiğini, avukatlar hakkında İzmir CBS’ye şikayette bulunulduğunu, paraya çevrildiği iddia edilen ve sözleşmede teminat olarak verilen taşınmazın devredilmediğini, … tarafından daha sonra taşınmazın teminat vasfıyla adına kaydedildiği şirket müdürü … aleyhine Çeşme ASHM’nin 2011/412 esas sayılı tapu iptali ve tescil davası açıldığını ileri sürerek davanın reddine %40’dan aşağı olmamak üzere inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI :
Mahkemece kararda yazılı gerekçe ile; ”….davanın reddine, şartları oluşmayan davalının inkar tazminatı talebinin reddine….” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacılar vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davacıların yapmış olduğu toplam ödemelere davalı şirketin yasal kayıtlarında yer alan 2.895.670 TL’lik ödemenin dahil edilmediğini, davalı şirketin ticari defterlerinde yer alan söz konusu 2.895.670 TL’lik ödemenin, davacı ödemesi sayılmamasının gerekçesinin ise mahsup işlemine konu edilen işlemlerin fatura olduğu, özellikle bunlardan 1.600.000 TL’nin davacıyı borçlandırıcı nitelikte fiyat farkı faturası olduğu olması nedeniyle söz konusu mahsup işlemine konu 2.895.670,00 TL’nin davalı aleyhine davacı lehine ödeme kaydı olmadığı kanaatine ulaşıldığı, ancak Mahkemenin fiyat farkı faturası hususunda önemli bir yanılgıya düştüğünü, Katma Değer Vergisi Kanunu Matrah ve indirim miktarlarının değişmesi: Madde 35 – Malların iade edilmesi, işlemin gerçekleşmemesi, işlemden vazgeçilmesi veya sair sebeplerle matrahta değişiklik vuku bulduğu hallerde, vergiye tabi işlemleri yapmış olan mükellef bunlar için borçlandığı vergiyi bu işlemlere muhatap olan mükellef ise indirme hakkı bulunan vergiyi değişikliğin mahiyetine uygun şekilde ve değişikliğin vuku bulduğu dönem içinde düzeltileceği, ayrıca fiyat farklarının muhasebeleştirilmesi hususunda İstanbul Defterdarlığı’nın 29.12.1993 tarih, 15180/909 sayılı muktezasına göre, fiyat farkları, KDV Kanunu’nun 35 inci maddesindeki “….sair sebeplerle matrahta değişiklik vuku bulduğu hallerde” ifadesine dayanılarak, matrah değişikliği olarak yorumlandığını, buna göre; fiyat farkı, bu farkın ortaya çıktığı dönem itibariyle alıcı veya satıcı tarafından fatura edilir ve KDV’ne tabi tutulur. …” şeklindeki düzenlemeye göre şayet fiyat farkına konu mal veya hizmetin alıcısı nihai tüketici ise ve bu fark müşteri aleyhinde ise, satıcının fiyat farkı faturası düzenlemesi gerektiğini, bu yasal düzenlemeler karşısında, davacı ödemesi olarak sayılmayan 1.600.000 TL tutarındaki fiyat farkı faturasının, esasen davacıların işbu davadaki iddiasını ispatlayan en önemli kesin ve yasal delil olduğu, çünkü davalı şirketin yasal defter kayıtları son derece açık ve net olduğunu, yorum yapılamayacağını, davacı müvekkillerinin talimatı ile 22 adet davaya konu taşınmazın 3. kişilere satıldığını, davalı şirket kayıtlarına bakıldığında farklı tarihlerde 17 adet taşınmazla ilgili tapudaki satış değerleri üzerinden fatura kesilerek ve kesilen faturalara %1 KDV uygulanarak yasal defterlere kayıt yapıldığının görüldüğünü, bu kayıt işlemleri Mahkemenin kabulünde olup, taraflar arasındaki sözleşmede yer alan toplam borç tutarı olan 5.110.000 TL’nin davalı şirket defterlerinde yer aldığı hususunun Mahkemece tespit edildiğini, muhasebe ilkelerine göre satış faturasının yasal defterlere nasıl ve ne şekilde işlendiğini izah etmek gerektiğini, malın satılması ile birlikte, malın satış bedelini, niteliğini ve KDV oranını gösteren fatura kesildiğini, bu aşamadan sonra eğer alıcı tarafından malın bedeli ödenmediyse, bu alacak tutarının 120 alacaklar hesabında takip edileceğini, eğer mal bedeli ödendiyse, ödeme kaydının ticari defterlerde gösterilip işlemin kapatıldığını, somut olayda davalı şirket yasal defterlerine bakıldığında, davalı şirketin aktifinde bulunan 17 adet mülk ile ilgili tapudaki satış değerleri üzerinden fatura kestiği, KDV uyguladığı ve bu bedelleri tahsil ettiğini gösteren mahsup kaydını yaptığının görüldüğünü, davalı şirketin, davacı müvekkillerinden söz konusu 17 adet taşınmazın bedeli olarak 2.895.670 TL tahsilat yaptığını, başlangıçta 17 adet mülk ile ilgili tapu değerleri üzerinden düşük bedelli fatura kestiği için de, aradaki tahsil ettiği 1.600.000 TL tutarındaki bedeli fiyat farkı faturası olarak kestiğini ve davacı müvekkillerinin borç carisinden mahsup ettiğini yani davalı şirketin, yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler uyarınca “….sair sebeplerle matrahta değişiklik vuku bulduğu hallerde” düzenlemesine uygun davrandığını ve bu sebeple fiyat farkı faturası kestiğini, davalı şirket bu fiyat farkı faturasının bedelini tahsil etmemiş olsaydı, bu alacağını 120 hesaplarda takip edeceğini, bir şirketin durup dururken fiyat farkı faturası kesip ödeme işlemini gösteren mahsup kaydını yapmayacağını bu nedenle Mahkemenin kesin delil niteliğindeki söz konusu fiyat farkı faturası ve mahsup işlemi kaydını son derece hatalı bir şekilde değerlendirip neticede davanın bu sebeple reddine karar verdiğini, davalı şirketin yasal ticari kayıtlarına bakıldığında, bu kayıtların işbu davada ileri sürdükleri iddiaları desteklediğinin görüldüğünü, davacı müvekkillerinin talimatı ile … – ….’ a satılan ….’deki 4 adet villa niteliğindeki taşınmazdaki sabit mobilyaların, taşınmaz satımı sonrasında davalı şirket tarafından sökülmek istendiğini, taşınmazları alan …’un durumu müvekkillerine iletmesi ile müvekkiller tarafından toplam 7.670 TL ödeme yapıldığını, bu tutarın da davalı şirket kayıtlarında fatura kesilerek ve KDV uygulanarak 7.670 TL’lik kaydın yapıldığını ve ödemeyi yapan davacı müvekkili hesabından mahsup edildiğinin görüldüğünü, Mahkemenin kanaatinin aksine, davalı şirketin kesin delil niteliğindeki yasal defterlerinde bulunan kayıtların, işbu davada ileri sürülen tüm iddialarını desteklemekte ve doğrulamakta olduğunu, Mahkemece kayıtlar üzerinde yorum yapılmak suretiyle işbu davanın seyri açısından son derece önemli bir hataya düşüldüğünü, davacı müvekkillerinin davaya konu aktifinde bulunan 17 adet mülk bedeli olarak davalıya 2.895.670 TL ödediğini, bu ödeme sonucunda davalı şirketin yasal kayıtlarında gösterdiği tutar ile matrahta 1.600.000 TL tutarında bir artış oluştuğunu, davalı şirket ödemesini aldığı bu tutarla ilgili olarak 1.600.000 TL tutarında fiyat farkı faturası kestiğini, fiyat farkı faturasının satıcı tarafından düzenlenmesi gerektiğinin açık olduğunu, 1.600.000 TL tutarındaki bu satış bedeli davalı şirket tarafından tahsil edilmemiş olsaydı fiyat farkı faturası düzenlenerek, cari hesaplarda müvekkillerinin borcundan mahsup edilmeyeceğini, bu nedenle davacı müvekkillerinin davalı şirkete ödeme kaydı olarak kabulü zorunlu olduğunu; bilirkişilerin saptadığı ve davacı müvekkillerince davalıya ödenen 2.895.670 TL tutara (410.000 TL +220.000 TL) = 630.000 TL tutar eklendiğinde, davacı müvekilinin davalı şirkete yapmış olduğu ödemeler toplamının 3.525.670 TL olduğunu bunun da davaya konu döneme ait bir borcun olmadığını gösterdiği gibi, davaya konu edilmeyen ve dava açılırken haklarının saklı tutulduğu dönemlere ait olan çek borçlarının bir bölümünün de ödendiğini gösterdiğini, dosya kapsamında yer alan ve Mahkemenin davanın reddine dayanak gösterdiği bilirkişi raporunun 3 adet olduğunu, birincisinin 10/10/2013 tarihli bilirkişi raporu olduğunu ve bu raporda davalı şirketin yasal defterlerinin incelemesi sonucunda davalı şirketin yasal defterlerinde davacı müvekkillerinin 5.110.000 TL borçlandırıldığını, davacıların talimatı ile yasal defterlerde bulunan 17 adet taşınmazın tapudaki satış bedelleri üzerinden KDV kesilerek ayrı ayrı faturalandırıldığını, bu tutarların 5.110.000 TL’lik borç tutarından mahsup edildiğini, ayrıca 15/12/2011 tarihinde 1.600.000 TL’lik satılan 17 adet taşınmazla ilgili fiyat farkı faturası ve 7.670 TL bedelli mobilya faturası kesildiğini, bedellerinin 5.110.000 TL’lik borç tutarından mahsup edildiğinin saptandığını ancak tüm bu tespitlerden sonra ve yasal defterlerdeki ödeme kaydını gösteren mahsup kaydına rağmen, davalı şirketin yasal defterlerinde 17 adet taşınmazın satıldığını tespit eden bilirkişinin, raporunda davalı şirketin üzerinde görünmeyen ve davacıların talimatı ile satılan 5 adet taşınmazın bedelinin de ödenmediği konusunda yorum yaptığı, davalının yasal defterlerinde ödeme olarak gözüken 2.895.670,00 TL mahsup kaydının ödeme olmadığı sonucuna ulaşan Mahkemenin önemli bir çelişki ve yanılgıya düşmüş olduğunu, kararın bu nedenle de bozulması gerektiğini, ikinci olarak 06/05/2014 tarihli farklı bilirkişilerin düzenlediği bilirkişi raporunda, davalı şirketin yasal defterlerine göre davacının davalıya 5.110.000 TL borcu olduğu, talimat ile yasal defterlerde gözüken 17 adet mülkün 1.395.670 TL bedelle satıldığı, 1.600.000 TL’lik fiyat farkı faturasının kesildiği, toplam 2.895.670 TL ödemenin davacı tarafından yapılarak borcundan mahsup edildiği, bütün bu kayıtların davalı yasal defterlerinde olduğu, yasal defterlerin kesin delil olduğu, yasal defterlerin kaydına uygun tutulduğunun tespit edildiğini, Mahkemenin, bilirkişinin raporuyla tespit edilen ödeme kayıtlarını sebebini anlayamadıkları bir şekilde kabul etmediğini, 26/06/2019 tarihli üçüncü bilirkişi raporunda; davalı şirketin yasal kayıtları ve kayıtlarda yer alan ödemeler hiçbir şekilde dikkate alınmamış olup, sadece davacının icra müdürlüğü kanalı ile yapmış olduğu toplam 1.100.000 TL’lik ödeme ile dekontları dosyaya celp edilmiş olan 410.000 TL ve 220.000 TL’lik ödemeleri dikkate alarak, davacının toplamda 1.730.000 TL tutarında ödeme yaptığı ve dava konusu 550.000 TL tutarındaki çeki ödemediği sonucuna ulaştığını, bu rapora karşı taraflarınca davalı şirketin yasal defterlerinde görünen kayıtların kanuni ve kesin delil olması ve davacılar aleyhine delil oluşturması sebebiyle 2.895.670 TL tutarındaki ödemenin yasal kayıtlarda yer aldığı ve bu ödemenin dava konusu çekle ilgili borcun olmadığının tespit edileceği yönünde itirazda bulunulduğunu ve ek rapor düzenlenmesi istendiğini 06/02/2020 tarihli bu ek raporda raporunun sonuç bölümünde “ 26/06/2019 tarihli bilirkişi raporunda değiştirilecek husus olmadığı, Sayın Mahkemeniz davalı defterinde yazılı 2.895.670 TL’yi ödeme olarak kabul ederse, davalının dava konusu olan 20/10/2011 tarihli 550.000 TL bedelli çek nedeniyle davacıdan alacaklı olmadığı tespit edilmiş olup…” denilmiş, bilirkişi heyeti davalı yasal defterlerini incelemiş, ödeme kayıtlarını tespit etmiş, yasal defterlere göre 20/10/2011 tarihli 550.000 TL bedelli çek ile ilgili borcun olmadığını tespit etmiş olup, bu kayıtlara rağmen Mahkemenin davanın reddi yönünde hüküm kurarak son derece hatalı bir karar verdiğini belirterek karara karşı istinaf başvurularının kabulü ile, Mahkeme kararının kaldırılmasına ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Yerel Mahkemece gerekçeli kararında belirtildiği şekli ile Bilirkişiler … ve …’in 26/06/2019 tarihli raporları hükme esas alınarak bilirkişi raporunda yapılan ödemelere ilişkin tespitlere göre dava konusu 20/10/2011 tarihli 550.000,00-TL bedelli çek nedeniyle davacıların davalıya borçlu olduğu şeklindeki kabulünün de dosya kapsamına aykırı olduğunu, öncelikle ….’a devri yapılan 18 adet taşınmaz karşılığında müvekkili şirkete 410.000-TL havale yapıldığı ve … tarafından müvekkili şirkete 220.000,00-TL ödeme yapıldığı yönündeki tespitleri kabul etmenin mümkün olmadığını, bu nedenle söz konusu çek miktarlarının toplam alacaktan mahsup edilmesini kabul etmediklerini, hükme dayanak raporda bilirkişilerin, davacının talimatı doğrultusunda …’a yapılan 18 adet taşınmazın karşılığında …. ŞTİ’ ye 410.000,00-TL havale geçildiğini belirttiklerini, bilirkişilerin tamamen davacı tarafın iddialarını dikkate alarak rapor tanzim ettiklerini oysa 10.10.2013 tarihli bilirkişi raporunda müvekkili şirketin usulüne uygun defterlerinde yapılmış incelemede açıkça ” 18 adet taşınmaza ait 410.000,00TL’nin satış bedelini, ödendiğine dair ne dosyada ne de davalı defterlerinde kayda rastlanmadığını, davacının protokolde belirtilen ödemelerin hiçbirisini yapmadığı” belirtilmiştir. Yine dosyada mevcut …/Milas Şube Müdürlüğü’nün 04.07.2012 tarihli yazısında adı geçen kişiler(… ile müvekkil şirket) arasında 09.06.2011 tarihli 410.000,00TL’lik işlem kaydının olmadığının belirtildiğini, bilirkişilerin düzenlemiş oldukları raporda bu hususu dikkate almadıklarını tüm bu delilleri göz ardı ederek tamamen davacı tarafın iddiaları doğrultusunda bir rapor tanzim ettiklerini bilirkişilerin bu kabullerinin gerekçesini de raporlarında “..davacının gösterdiği kişiler davalı şirket ortakları adına bir kısım paralar göndermişlerdir. Davalı şirket paraların kendi hesabına değil ortağın adına ve hesabına ödendiğini belirtmiş ise de ortağının parayı gönderen kişilerle ne gibi bir alışverişinin olduğunu açıklayamadığı” şeklinde açıkladıklarını, bu hukuki değerlendirmenin yerleşmiş Yargıtay içtihatları karşısında dayanaktan yoksun olduğunun ortada olduğunu, yapılan ödemenin taşınmaz bedeli olduğunu ispat külfetinin müvekkilinde değil davacıda olduğunu, bilirkişilerin raporun 21. Sayfasında dava dışı … tarafından 220.000,00 TL ödeme yapıldığı ve bu ödeme dekontlarının “elden teslim aldım” yazılarak …. tarafından imzanlandığını belirttiklerini ve …’nun müvekkili şirketin müdürü olduğunu, 220.000,00TL’nin de 4 adet Gayrimenkul satışı için davalıya ödenen rakam olduğunun belirtildiğini, 10.10.2013 tarihli bilirkişi raporunda da belirtildiği gibi müvekkili şirkete yapılmış hiçbir ödeme bulunmadığını, müvekkili şirket ortaklarından …’na yapılmış bir ödemenin de bulunmadığını, bilirkişilerin söz konusu dekontları esas alarak, 220.000,00TL’nin müvekkili şirkete ödendiği yönündeki tespitini de kabul etmediklerini, bilirkişilerin 10.10.2013 tarihli bilirkişi raporunda da belirtildiği gibi müvekkili şirkete yapılmış hiçbir ödeme bulunmadığı yönündeki tespiti göz ardı ederek imza sıhhati dahi belli olmayan, müvekkili şirket imzasını dahi taşımayan bir kısım dekontları esas alarak müvekkili şirkete 220.000,00TL ödeme yapıldığı yönünde rapor tanzim etmiş olup bu tespitin tamamen davacı iddiaları esas alınarak yapıldığını, hükme dayanak bilirkişi raporundaki bu tespiti hiçbir şekilde kabul ettikleri anlamına gelmemek üzere bir an için söz konusu dekontların … tarafından imzalandığını düşünülse dahi; davacı tarafından dosyaya delil olarak sunulan dekontlar üzerindeki yazılar incelendiğinde sırasıyla; ” elden teslim aldım” ,”… adına elden teslim aldım” yazılarının olduğunun görüleceğini hiç bir şekilde ” bedeli elden teslim aldım” şeklinde bir ifade yer almadığını, bunun da bedelin tahsil edildiği anlamına gelmeyeceğini, yine söz konusu dekonttaki imzaların … adına ve … adına … tarafından atıldığının görüleceğini, dekontlarda müvekkili şirket adına bir imzanın mevcut olmadığını, dekontta mevcut olduğu iddia edilen imzaların atıldığı 01.06.2011 tarihinde yürürlükte bulunan 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunun 322. maddesi hükmü gereğince şirket adına imza edecek olanların bu imzalarının yanına şirketin unvanını da eklemeye mecbur olduğunu, ödemenin yapıldığı iddia edilen dekontlarda ne müvekkili şirketin kaşesi ne de müvekkili şirket adına bir tahsilat yapıldığını gösterir bir ibarenin bulunmadığını, İzmir 24. İcra Müdürlüğü’nün 2011/8902 e. ve İzmir 24. İcra Müdürlüğü’nün 2011/8964 E sayılı dosyaları ile takibe konulmuş çeklerin tahsil edildiği iddiasının tamamen gerçek dışı olduğunu, söz konusu takiplerle ilgili ne müvekkili şirkete ne de icra dosyalarına yapılmış bir ödeme bulunmadığını, bu nedenle söz konusu çek miktarlarının toplam alacaktan mahsup edilmesinin de hatalı olduğunu, raporda bahsi geçen çeklerin Av…. tarafından icra dosyalarına sunulmuş olan 06.10.2011 tarihli ve 07.10.2011 tarihli talep dilekçeler ile söz konusu takiplerden vazgeçildiği ve ilgili çek asıllarının, 05.11.2011 tarihinde, davalılardan Av…. tarafından teslim alındığının, takip dosyalarından anlaşıldığını, avukatların, borçluların talimatları doğrultusunda hareket ettikleri ve kasten icra dosyasından vazgeçerek müvekkili şirketi zarara uğrattıklarını, nitekim avukatlar aleyhine müvekkili şirket yetkilisi tarafından yapılmış olan şikayet neticesinde, İzmir 6. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2014/57 esasında kayıtlı yargılama neticesinde İzmir Bölge Adliye Mahkemesinin 2018/936 Esas 2018/2255 Karar sayılı ilamı ile görevi kötüye kullanan sanık avukatlar 5’er ay hapis cezası ile cezalandırıldıklarını, kararın kesinleştiğini, gerekçeli kararda yer alan müvekkili şirkete davacı tarafından toplam 1.730,000-TL ödeme yapıldığı yönündeki tespitin dosya kapsamı ile örtüşmediğini belirterek; İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/890 Esas 2020/277 Karar sayılı kararının düzeltilerek yeniden yapılacak yargılama neticesinde davanın reddine ve kötü niyeti davacıların %40’tan aşağı olmamak üzere inkar tazminatına
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; davacılar … A.Ş. ve … ile davalı şirket arasında imzalanan 10/06/2011 tarihli satış protokolü uyarınca verilen çek nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti ile diğer bir kısım çeklerin ve teminat senedinin iadesi istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Mahkemece; davanın reddine karar verilmiş olup, karar davacılar vekili ve davalı vekilince istinaf edilmiştir.
Davacılar … A.Ş. ve … ile davalı arasında düzenlenen 10/06/2011 tarihli protokolün incelenmesinde özetle; satıcının davalı … Şti., alıcının ise davacılar … A.Ş. ile … olduğu, …’un teminat veren, müteselsil kefilin … olduğu, protokolde …’un teminat veren olarak imzasının bulunmadığı, protokolde belirtilen 43 adet taşınmazın 5.110.000,00-TL bedelle satıcı tarafından alıcılara satılacağının, satış bedelinin peyderpey ödenmesinin, her ödemeden sonra ödemenin karşılığı kadarlık taşınmazın devrinin tapuda yapılacağı, taşınmazların tapu devirleri müşteriye veya müşterinin talep ve talimatları doğrultusunda göstereceği üçüncü kişilere satıcı tarafından devredileceğinin, taşınmazların devri karşılığında ödenmesi kararlaştırılan 5.110.000,00-TL’nin; 09/06/2011 tarihinde 410.000,00-TL, 20/01/2011 tarihinde 550.000-TL, 20/08/2011 tarihinde 550.000-TL, 20/09/2011 tarihinde 900.000-TL, 20/10/2011 tarihinde 550.000-TL, 20/11/2011 tarihinde 550.000-TL, 20/12/2011 tarihinde 550.000-TL, 20/01/2012 tarihinde 550.000-TL, 20/02/2012 tarihinde 500.000-TL olarak ödenmesinin, ödemelere esas olarak çek düzenlenip davalı şirkete verilmesinin kararlaştırıldığı, ayrıca sözleşmenin 4/1f maddesinde bu sözleşmenin teminatını teşkil etmek üzere … ilçesi, … pafta, … ada, …parsel sayılı taşınmazın teminat veren tarafından satıcıya veya göstereceği 3.bir kişiye devretmeyi, bu teminatın sözleşmedeki tüm borçları ve cezai şartları kapsadığı, sözleşmede belirtilen satış bedelinin tamamının müşteri tarafından ödendiğinde taşınmazın teminat verene yada göstereceği kişiye devredileceği, bedel ödenmez ise söz konusu teminatın … tarafından paraya çevrilmeye yetkili olduğunun kararlaştırıldığı anlaşılmıştır.
Somut olayda; 10/06/2011 tarihli protokol ile …. Şti. tarafından davacılar … A.Ş. ile …’a protokolde yazılı 43 adet taşınmazın toplam 5.110.000,00-TL bedelle satışının kararlaştırıldığı, protokolün 5.maddesinde belirtildiği üzere bu ödemelerin vadeye bağlanarak yapılacak ödemeler için ayrı ayrı çek düzenlenip davalıya verildiği, protokole konu 43 taşınmazdan 22’sinin davacının talebiyle davalı tarafından üçüncü şahıslara devredildiği hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmadığı anlaşılmıştır.
Mali müşavir bilirkişi … 10/10/2013 havale tarihli raporunda özetle; davalının defterine göre davalı davacı ilişkisini gösteren muhasebe kayıtlarının …a yapılan 70.000-TL, ….a yapılan 39.000,00-TL, …’a yapılan 81.000-TL, …’a yapılan 81.000-TL, …a yapılan 39.000,00-TL, ..’a yapılan 39.000-TL, …’a yapılan 58.000-TL, …’a yapılan 70.000-TL, …’a yapılan 75.000-TL olmak üzere 552.000-TL’lik satışların davacının cari hesabından mahsup edildiği, 10/06/2011 tarihli muhasebe kaydı ile dava konusu satış protokolünün muhasebe kaydının yapıldığı, alınan çeklerin 4.700.000-TL alıcıların 410.000-TL sipariş avanslarının 5.110.000-TL şeklinde kaydedildiği, Temmuz 2011 vadeli 550.000-TL ve Ağustos 2011 vadeli 550.000-TL olmak üzere 1.100.000-TL bedelli çeklerin ödenmemesi sebebiyle karşılık ayrılarak şüpheli alacaklılar hesabına aktarıldığı, 37801 fatura ile …’a kesilen 150.000-TL gayrimenkul satış bedelinin cari hesaptan mahsup edildiği, …’a düzenlenen 70.000-TL gayrimenkul satış bedelinin davacının cari hesabından mahsup edildiği, davacıya ait Eylül 2011 vadeli 900.000-TL bedelli çekin ödenmemesi nedeniyle karşılık ayrılarak şüpheli alacaklılar hesabına aktarıldığı, 58.000-TL değerindeki gayrimenkul satış bedelinin davacının cari hesabından mahsup edildiği, … adına satılan 81.000-TL bedelli gayrimenkulün davacının cari hesabından mahsup edildiği, …’a satılan 39.000-TL, …’a satılan 58.000-TL, …’a satılan 60.000-TL değerindeki 3 adet toplam 157.000-TL nin davacının cari hesabından mahsup edildiği, 1.600.000-TL fiyat farkı faturasının düzenlenerek davacının cari hesabından mahsup edildiği, … adına teslim edilen 7.670,00-TL bedelli mobilyanın davacının cari hesabından mahsup edildiği sonuç olarak protokolde belirtilen 40 adet taşınmazdan …’deki 4 adet bağımsız bölümün, … mevkindeki 18 adet taşınmazın davacıya teslim edildiği davalının defterine göre davacının protokolde belirtilen ödemelerin hiçbirini yapmadığı, yapılan satışların bedellerinin devri yapılan 3.kişilerce de ödenmediği, sadece davacının cari hesabından mahsup edildiğinin görüldüğü, takibe konan konmayan çeklerden ötürü davalının defterine göre davacının borçlu olduğu ancak teslim edilen 22 adet gayrimenkulün değerinin ne kadar olduğunun belirtilmemesi ve bu konuda herhangi bir tespit yapılmadığından davacının çeklerden dolayı ne kadar borçlu olduğunun tespit edilemediği ortaya konulmuştur.
Bilirkişiler SMMM …. ve Hesap Bilirkişisi … 06/05/2014 tarihli raporlarında özetle; davalının defterine göre mahsup yönünde oluşturulmuş 2.895.670,00-TL’de dikkate alınarak yapılan diğer ödemeler sonrasında dava konusu 20/10/2011 tarihli 550.000,00-TL bedelli çeke istinaden davalıya olan borcun 260.512,25-TL kaldığını belirtmişlerdir.
Bilirkişiler … ve … 26/06/2019 tarihli raporlarında özetle; dava konusu protokol kapsamında davalıya yapılan ödemelerin İzmir 24. İcra Dairesi’nin 2011/8902 esas sayılı dosyasına konu 550.000,00-TL bedelli çek, İzmir 24. İcra Müdürlüğü’nün 2011/8964 esas sayılı takibine konu 550.000,00-TL bedelli çek, … tarafından …’na yapılan 220.000,00-TL ve … tarafından davalı şirket ortağı …’a gönderilen 410.000,00-TL olmak üzere 1.730.000,00TL olduğunu dava konusu satışı yapılan 22 adet taşınmazın 10/06/2011 tarihli sözleşmeye göre belirlenen değerinin 3.766.539,67-TL olduğunu, bu tutardan ödeme toplamı 1.730.000,00-TL düşüldüğünde davalının 2.036.539,67-TL alacağının kaldığını, bu borç tutarına dava konusu çekinde dahil olduğunu, dolayısıyla dava konusu 20/10/2011 tarihli 550.000,00-TL bedelli çek nedeniyle davacıların davalıya borçlu olduğu görüşünde olduklarını bildirmiş; 03/02/2020 tarihli ek raporda; davacıların itirazları yönünden 26.06.2019 tarihli kök bilirkişi raporunda değiştirilecek husus olmadığı, mahkemenin davalı defterlerinde yazılı 2.895.670,00.-TL. yi ödeme olarak kabul etmesi halinde davalının dava konusu olan 20.10.2011 tarihli 550.000,00.-TL. lik çek nedeni ile davacıdan alacaklı olmadığının tespit edildiği bildirilmiştir.

Taraflar arasındaki uyuşmazlık davacı tarafın yaptığını iddia ettiği ödemelerin tutarı ve protokol gereğince devredildiği anlaşılan 22 adet taşınmazın satış bedellerini ödenip ödenmediği; davalının taşınmaz devirleri nedeniyle davacı tarafından taraflarına hiçbir ödemenin yapılmadığını belirterek inkar ettiği ödemelerin yapılıp yapılmadığı, ödenmiş ise ne kadar ödeme yapılmış olduğu konusundadır.
1-Davacılar vekili dava dilekçesinde, sözleşmeden önce ödenen 220.000-TL, sözleşmenin kurulması anında ödenen 410.000-TL, icra dosyasına iki adet çek ile ilgili ödenen 1.100.000-TL olmak üzere toplam 1.730.000-TL ödeme yapıldığını, sözleşme nedeniyle teminat olarak verilen gayrimenkulün davalı tarafından satılmasıyla davalıya olan tüm borcun ödenmiş olduğunu beyan ederek İzmir 1. İcra Müdürlüğünün 2012/4660 esas sayılı takibine konu 20/10/2011 tarihli 550.000,00-TL bedelli çek nedeniyle borçlu olmadığının tespitini talep etmiş ise de; dosya kapsamına göre, taraflar arasındaki protokolün 4/1f maddesinde protokol teminatı olarak gösterilen … adına kayıtlı … ili, … ilçesi, … Mahallesi, … ada, … parsel sayılı taşınmazın sözleşme gereğince devri konusunda davalı şirket ortağı …’a vekaletname verildiği, vekilin de taşınmazı davalı şirket müdürü …’na devrettiği, … tarafından vekalet hakkının kötüye kullanıldığı iddiasıyla tapunun iptali ve tescili için 17/08/2011 tarihinde Çeşme ASHM dava açıldığı, yargılama sonunda Çeşme ASHM’nin 28/03/2013 tarihli 2011/412 esas 2013/169 karar sayılı kararla, taşınmazın edimsiz olarak devrinin yapıldığı 10/06/2011 tarihli protokolde …’un veya vekilinin taşınmazı protokol uyarınca teminat olarak gösterilmesine muvafakat ettiklerine dair imzaların bulunmadığından, bu protokolün davacıyı bağlamayacağı, yapılan işlemin teminat amaçlı olduğu kesin kanıtlarla ispatlanamadığı gerekçesiyle davanın kabulüne, tapunun iptali ile davacı … adına tapunun tesciline karar verildiği, davalının karara karşı temyiz yoluna başvurduğu ancak başvuru tarihinden sonra sunduğu dilekçe ile, davalının varılan anlaşma gereğince temyizden feragat ettiği yönündeki beyanı üzerine Yargıtay 1. HD. temyiz dilekçesinin reddine karar verilmiş olması nedeniyle kararın 20/06/2013 tarihinde kesinleştiği anlaşılmıştır.
Davacı vekili 10/10/2013 tarihli bilirkişi raporundaki tespitlerden özellikle 1.600.000-TL’lik fiyat farkı faturasına ve …’a teslim edilen 7.670,00-TL mobilya faturasına itiraz edilmiş, kendilerinin belirtilen konularda davalıya borçlanmasını gerektirir bir husus olmadığını belirtmiştir. Ancak daha sonraki aşamalarda davalının defterinde mahsup olarak görülen toplam 2.895.670,00-TL’nin davalıyı bağlayan aleyhine ödeme kaydı olduğunu bu tutar ödemenin de kabul edilerek toplam borçtan düşülmesi gerektiğini beyan ve iddia etmiştir. Buna göre; davalının davaya konu satış protokolünü defterine kaydederken davacıdan aldığı çekleri davacının alacağı olarak kaydettiği, kendisinin devrettiği taşınmazlara ilişkin faturaları ve davacıyı borçlandırıcı nitelikteki fiyat farkı faturasını mobilya faturasını da bu alacaktan mahsup eder şekilde muhasebe kaydı oluşturduğu anlaşılmıştır. Ancak; mahsup işlemine konu edilen işlemlerin fatura olduğu, özellikle bunlardan 1.600.000,00-TL’nin davacıyı borçlandırıcı nitelikte fiyat farkı faturası olduğu belirlenmekle söz konusu mahsup işlemine konu 2.895.670,00-TL’nin davalı aleyhine, davacı lehine ödeme kaydı olmadığı, ayrıca davacıların bu davayı açarken ileri sürdüğü toplam 1.730.000,00-TL ödeme yanında …’un taşınmazının satıldığı iddiasıyla borcun sona erdiğinin iddia edildiği, bunun dışında bir ödeme iddiasının ileri sürülmediği, Kaldı ki; davacıların herhangi bir ödeme belgesi veya makbuzu da ibraz etmedikleri anlaşılmakla, ilk derece mahkemesi tarafından 2.895.670,00-TL mahsup kaydının ödeme olmadığı sonucuna ulaşılmış olmasında da bir yanlışlık görülmemiştir.
Dolayısıyla davacının iddiasının aksine; borçtan mahsubu gerektirir bu yönden yapılan her hangi bir ödemenin bulunmadığı; 10/06/2011 tarihli protokol ile … Şti. tarafından davacılar …A.Ş. ile …’a protokolde yazılı 43 adet taşınmazın toplam 5.110.000,00-TL karşılığında devrinin kararlaştırıldığı, 22 adet taşınmazın devrinin yapıldığı geri kalan 21 adet taşınmazın devredilmediği, devredilen taşınmazların devir tarihi itibarı ile rayiç değerlerinin bilirkişi incelemesi sonucu tespit edilerek, satışa konu 22 adet taşınmazın protokole göre toplam değerinin 3.766.539,67-TL olduğu, tespit edilen tutardan davacının dava dilekçesinde ödediğini belirttiği ve bilirkişi incelemesi ile de ödendiği tespit edilen taşınmaz bedeli toplam 1.730.000-TL ödeme düşüldüğünde davacı tarafın halen 2.036.539,67-TL borçlu olduğu, dolayısıyla İzmir 1. İcra Müdürlüğünün 2012/4660 esas sayılı takibine konu dava konusu olan 20/10/2011 tarihli 550.000,00-TL bedelli çek nedeniyle davacının borçlu olduğu anlaşıldığından, mahkemece verilen karar usul ve yasaya uygun olmakla davacılar vekilinin istinaf itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Davalı tarafın da kabulünde olduğu üzere, protokol uyarınca davalı tarafından 22 adet taşınmazın devrinin yapıldığı, 10/06/2011 tarihli protokolde satış bedelinin peyderpey ödenmesi, her ödemeden sonra ödemenin karşılığı kadarlık taşınmazın devrinin tapuda yapılacağına dair protokol hükümleri ile dosyadaki bilgi ve belgeler nazara alındığında, protokole konu 22 adet taşınmazın kararlaştırıldığı şekilde devrinin yapıldığı, tarafların protokol içeriğine ve imzaya itirazlarının da bulunmadığı, dosya kapsamına ve bilirkişi raporlarına göre tespit edilen ödemeler nazara alındığında davalının devrini yaptığı taşınmazlara ilişkin olarak davalı tarafın yargılama aşamasında ve istinaf itirazında ileri sürdüğü gibi taraflarına hiçbir ödeme yapılmadığı yönündeki iddiasının yerinde olmadığı, kaldı ki, basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğünde olan davalının protokol hükümlerinin aksine kendisine hiçbir ödeme yapılmadığı halde 22 adet taşınmazın devrini yaptığı yönündeki savunmasının kabul edilemeyeceği açıktır. Protokol uyarınca ve protokolde nitelikleri belirli taşınmazların tapu devrinin müşterinin talep ve talimatı doğrultusunda gösterdiği üçüncü kişilere yapılmış olması karşılığında mahkemenin kabulüne esas ödemelerin davalıya yapıldığı, ödeme yapan 3. kişiler ile davalının ve banka dekontlarına göre ödemeyi tahsil eden şirket yetkilileri arasında dosya kapsamından anlaşıldığı üzere ödemeyi gerektirecek başkaca hukuki ilişki bulunmadığı gibi davalının bu hususa ilişkin iddia ve delilinin bulunmadığı, ayrıca davalının devrettiği taşınmazlara ilişkin ödemelerden ve bu ödemelerin şirketi adına tahsilatının şirket yetkilileri tarafından yapıldığının bilinmemesinin olağan olmadığı, ödemeyi yapan şahısların protokolde devrinin yapılması kararlaştırılan taşınmazların tapuda devrinin yapıldığı şahıslarla ilgili olduğu anlaşılmış; diğer taraftan davalıların icra dosyasındaki çek asıllarının bilgileri dışında vekillerince alınarak çeklerin davacıya teslim edildiği ve bu nedenle yargılanarak ceza aldıkları yönündeki savunmalarının davalı ile vekili arasındaki kendi iç ilişkilerini ilgilendirdiği; söz konusu iki adet çekin davacının elinde bulunması halinde davalının defterinde ödeme kaydı bulunmasa dahi çek bir ödeme aracı olup borçlusuna iade edilmesi ve onun elinde olmasının ödendiğini göstereceği, bu karinenin aksini davalının çeklerin ödenmeden iade edildiğini ispat etmesi gerektiği, belirtilen nedenlerle davalı vekilinin istinaf itirazlarının reddi gerekmiştir.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, hükme esas alınan bilirkişi raporlarını uyuşmazlık yönünden gerekli açıklamayı içerdiği, denetime elverişli, hüküm kurmaya yeterli olduğu anlaşılmakla, davacılar vekili ve davalı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacılar vekili ve davalı vekilinin İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 17/06/2020 tarihli 2014/890 Esas ve 2020/277 Karar sayılı kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA;
Davacılardan alınması gereken 179,90-TL maktu istinaf karar harcından peşin alınan 54,40-TL harcın mahsubu ile eksik kalan 125,50-TLnin davacılardan müştereken ve müteselsilen alınarak Hazineye gelir kaydına,
Davalıdan alınması gereken 179,90-TL maktu istinaf karar harcından peşin alınan 54,40-TL harcın mahsubu ile eksik kalan 125,50-TLnin davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydına, (harç işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine),
3-Davacılar ve davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendileri üzerinde bırakılmasına,
4-HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde, taraflarca yatırılan gider avansından kalan bakiyenin bulunması halinde yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın, temyize tabi bulunması nedeniyle Dairemizce taraflara tebliğine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre zarfında Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oy çokluğu ile ile karar verildi. 12/01/2023
MUHALEFET ŞERHİ
Davalı vekilinin istinaf itirazlarının reddi yönündeki çoğunluğun görüşüne katılmakla birlikte:
Davalının ticari defter ve belgeleri üzerinde inceleme yapan bilirkişi mali müşavir …’ın 10/10/2013 havale tarihli raporda yapmış olduğu tespitlere göre, taraflar arasında düzenlenen protokolünün davalının ticari defterinde kaydının yapıldığı, alınan çeklerin 4.700.000,00-TL alıcıların 410.000,00-TL sipariş avansları 5.110.000,00-TL şeklinde davalı defterine kaydedildiği, Temmuz 2011 vadeli 550.000,00-TL ve Ağustos 2011 vadeli 550.000,00-TL, Eylül 2011 vadeli 900.000,00-TL bedelli çekin ödenmemesi nedeniyle karşılık ayrılarak şüpheli alacaklılar hesabına aktarıldığı, ancak dava konusu edilen Ekim 2011 vadeli 550.000,00-TL bedelli çeke ve takip eden çeklere ilişkin bu şekilde kaydın bulunmadığı; yine protokolde nitelikleri belirtilen ve protokol uyarınca satış ve devrinin yapıldığı tapu kayıtları ile de ispatlanan 17 adet taşınmaza ilişkin fatura kesilerek davalının defterine kaydının yapıldığı, fatura tutarının davacı … A.Ş. ait cari hesaptan mahsup edildiği, ancak tarafların kabulünde de olduğu üzere 22 adet taşınmazın devrinin yapıldığı halde sadece 17 taşınmaza ilişkin satış ve devir nedeniyle fatura düzenlendiği ancak diğer 5 adet taşınmaza ilişkin düzenlenen fatura kaydının bulunmadığı ancak 5 adet taşınmazın tapudaki devir bedellerin toplamının davacı … A.Ş.’nin cari hesabından mahsup edilmiş olduğu defter kayıtlarından anlaşılmış, bilirkişi raporunda da bu husus tespit edilmiştir. Davalı şirketin satışı ve devri yapılan taşınmazlara ilişkin olarak fatura düzenlediği, %1 KDV uyguladığı ve bu fatura bedellerinin … A.Ş. ‘nin cari hesabından mahsubunu yaptığı; dolayısıyla davalı şirketin, defterlerine protokol alacağı olarak kaydettiği tutardan davacı lehine 2.895.670,00 TL tahsilat yaptığını gösterir şekilde mahsup işlemi yaptığı nazara alındığında, davalının defterlerinde davacı … A.Ş. tarafından yapılan ödemeler toplamının 2.895.670,00 TL olduğu anlaşılmıştır.
Dava tarihi itibarı ile uygulanması gereken 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 84. maddesi; “Kanuna uygun olarak veya olmayarak tutulmuş olan ticari defterlerin münderecatı, sahibi ve halefleri aleyhinde delil sayılır. Şu kadar ki; kanuna uygun olan defterlerde sahibi lehine olan kayıtlar dahi aleyhindeki kayıtlar gibi muteber olup bunlar birbirlerinden ayrılamaz.” hükmünü içermektedir.
Aynı konuda “Ticari defterlerin ibrazı ve delil olması” olması başlıklı 6100 sayılı Hukuk Mahkemeleri Kanunu’nun 222/3.maddesi,”… Bu şartlara uygun olarak tutulan defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirlerinden ayrılamaz.” hükmünü içermekte; 222/4. maddesi; “Açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtları, sahibi aleyhine delil olur.” hükmünü içermektedir.
Somut olayda, taraflar tacir olup, davalı davacı tarafından yapılan ödemelere ilişkin fatura düzenleyerek kendi defterlerine işlemiştir. Bu durumda davalının davacının yaptığı ödemelere ilişkin mahsup ettiği ödeme ve fatura toplamlarını benimsediğinin, bu nedenle davalı defterlerinde kayıtlı bulunan ödeme ve mahsup kaydı ile faturaların aleyhine delil olacağının kabulü gerekir.
Yukarıda açıklandığı üzere, kanuna uygun olarak veya olmayarak tutulmuş olan ticari defterlerin münderecatı, sahibi ve halefleri aleyhinde delil sayılır. Bunun yanında açılış veya kapanış onayları bulunmayan ve içerdiği kayıtlar birbirini doğrulamayan ticari defter kayıtlarının dahi sahibi aleyhine delil teşkil edecektir. Bilirkişi raporunda davalının envanter ve yevmiye defterlerinin açılış ve kapanış onaylarının bulunduğu belirtilmiş, defteri kebir yönünden tespit yapılmamıştır.Taraflar arasındaki protokol gereğince satışı kararlaştırılan 43 adet taşınmazdan 22 adedinin devrinin yapıldığı hususunda taraflar arasında uyuşmazlığın bulunmadığı anlaşılmıştır. Davalının protokol gereğince verilen 4.700.000,00 TL bedelli çekleri ve 410.000,00 TL peşin alacağı defterine alacak olarak kaydettikten sonra, protokol gereğince kendisinin devrettiği 17 adet taşınmaza ilişkin faturaları ve fiyat farkı faturasını, mobilya faturasını da bu alacaktan mahsup eder şekilde muhasebe kaydı oluşturduğu, devri yapılan diğer 5 adet taşınmazın devrine ilişkin düzenlenmiş fatura kaydı bulunmamakta ise de davalının bu taşınmazların tapu devir bedellerinin 220.000,00 TL olarak cari hesaptan mahsup edildiğinin anlaşıldığı; mahkeme gerekçesinde davalının mahsup işlemine konu tutarların fatura kaydına ilişkin olması, özellikle bunlardan 1.600.000,00-TL’si fiyat farkı faturası, 7.670,00-TL’si ise mobilya faturası olarak düzenlenmiş olması nedeniyle mahsup kaydı ödeme olarak kabul edilmemiş ise de; davalı tarafından , protokol ile belirlenen toplam alacağın deftere alacak kaydı olarak yapılarak oluşturulan cari hesap kaydından mahsup edildiğine göre, mahsup edilen tutar kadar davacı … A.Ş. tarafından ödeme yapılmış olduğunun kabulü gerektiği; her ne kadar mahkemece söz konusu mahsup işlemine konu 2.895.670,00-TL ödeme kaydı olarak kabul edilmemiş ise de, mahsup edilen tutarın mahkemenin kanaatinin aksine davalı aleyhine davacı lehine ödeme kaydı olarak değerlendirmesi gerekir. Mahkemece, davalının yapılan ödemeleri ödeme kaydı yerine fatura kaydı olarak deftere kaydının yapılarak, fatura tutarlarını alacaktan mahsup eder şekilde muhasebe kaydı oluşturmuş olması gerekçe gösterilerek, bu kayıtlar ödeme kaydı olarak kabul edilmemiş ise de, defter kayıtlarının muhasebe usul ve esaslarına uygun olarak tutulmamasının davacıların aleyhine değerlendirilemeyeceği açıktır. Basiretli tacirin alacak kaydı oluşturduktan sonra, ödeme yapılmadığı halde kendi aleyhine olacak şekilde cari hesaptan mahsup yapmasının olağan bir durum olmadığının kabulünün gerekeceği ve mahkeme gerekçesinde hatalı olarak belirtildiği şekilde, davalının yapılan ödemeleri defterine ödeme kaydı olarak kaydetmek yerine borçlandırıcı şekilde fatura olarak kaydettikten sonra, bu tutarları davacı … A.Ş.’nin kayıtlı borcundan mahsup etmiş olmasının davalı lehine davacılar aleyhine yorumlanamayacağı açıktır.
Davalının da kabulünde olduğu üzere protokolde de vasıfları belirtilen toplamda 22 adet taşınmazın satışının yapıldığı, bu hususun celbedilen tapu kayıtları ile de desteklendiği, devri yapılan 22 adet taşınmazın tapu kayıtlarından anlaşılan tapu devrine esas bedelinin toplamda 1.287.000,00 TL tutarında olduğu; bilirkişiler … ve …’in 26/06/2019 tarihli raporlarında ortaya koydukları üzere, 10/06/2011 tarihli protokole konu taşınmazlara ilişkin tedavüllü tapu kayıtları celp olunup talimat mahkemesi aracılığıyla protokole konu tüm taşınmazların devir tarihindeki değerlerinin tespiti konusunda kök ve ek raporun alındığı, bilirkişiler tarafından yapılan tespitlere göre 22 adet taşınmazın 2011 yılı itibarıyla rayiç değerinin toplamda 2.873.000,00 TL olduğu; bilirkişiler tarafından tespit edilen rayiç değerinin protokolde taşınmazlar için belirlenen toplam bedeline göre oranlama yapılarak devri yapılan her bir taşınmazın protokole göre toplam değerlerinin 3.766.539,67-TL olduğunun belirlendiği; taşınmazların tapuda gösterilen satış bedelleri ile 2011 yılı itibarı ile rayiç değerlerinin karşılaştırılmasında aradaki farkın 1.585.000,00 TL olduğu, dosya kapsamından anlaşıldığı üzere tapuda devir bedeli olarak gösterilen tutar ile bilirkişiler tarafından devir tarihi itibarı ile belirlenen rayiç bedel arasında yaklaşık olarak davalı tarafından düzenlenen yansıtma faturası kadar farkı bulunduğu, dolayısıyla 22 adet taşınmazın tapuda gösterilen devir bedeli ile devir tarihi itibarıyla tespit edilen rayiç bedeli arasındaki farkı faturalandırılarak ve taşınmaz satışına ilişkin olması nedeniyle %1 KDV uygulayarak farka ilişkin ödemeyi davalının yansıtma faturası adı altında davacı … A.Ş.’nin cari hesabından mahsup ettiği yönünde kabulün dosya kapsamına uygun olacağı, mahkemece bu husus yeterli olarak irdelenmeksizin belirtilen gerekçe ile davalının defter kayıtlarının hükme esas alınmaması doğru olmamıştır.
Davacı ve davalının kendi defterleri ile birbirlerinin defterlerini delil olarak gösterdiği; davalı yukarıda belirtildiği üzere 17 adet taşınmaza ilişkin düzenlediği fatura kayıtlarındaki tutarları, ayrıca 5 adet taşınmaza ilişkin fatura düzenlemeksizin sadece tapu devir bedellerine denk gelen tutarları davacının cari hesabından mahsup etmiş olduğuna göre diğer mahsuplarla birlikte cari hesaptan mahsup edilen 1.600.000,00 TL ve 7.670,00-TL’lik fatura içeriklerinin de aynı şekilde ödeme olarak kabul edilmesinin gerekeceği, davalı tarafça cari hesaptan yapılan tüm mahsuplar nedeniyle mahsuba esas olan ödemelerin yapıldığını kabul etmiş sayılacağı, defterdeki kaydın aksini iddia edemeyeceği ve bu mahsupların davalı aleyhine delil oluşturacağı; belirtilen nedenle Mahkemece, davalının defterine kaydetmekle içeriğini kabul etmiş sayıldığı, faturalardaki tutar ve yapılan mahsup gözetilerek gözetilerek bir hüküm kurulması gerekirken, somut olaya uygun düşmeyen gerekçelerle yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir.
Diğer taraftan, davalı taraf kendi defter kayıtlarının usulüne aykırı tutulduğu veya diğer bir nedenle içeriğinin doğru olmadığını sehven kayıt yapıldığını da iddia etmemiştir, 6100 sayılı HMK’nın 222. maddesi hükmü gereği davalı taraf defterinin kendi aleyhine de delil teşkil etmesi mümkün olup, davalı tarafça kabul edilerek davacının borcundan mahsup edilen ödemelerin yok sayılması ve davacı aleyhine değerlendirilmesi, davalı taraf defterinde yer alandan daha azının ödeme kabul edilerek yapılan ödemenin kararda yazılı olduğu şekilde hüküm altına alınması mümkün bulunmamaktadır. Davalı aksine görüş belirtse dahi “hiç kimse kendi kusuruna dayanarak hak elde edemez.” ilkesine de aykırılık teşkil eder. Kaldı ki davalının bu yönde bir itirazı da bulunmamaktadır. Bu durumda davalı defterlerinin kendi aleyhine delil teşkil ettiği, davalı defterlerinde kayıtlı olması nedeniyle davalının taşınmaz devirleri nedeniyle kendisine ödeme yapılmadığına ilişkin savunmasına itibar edilemeyeceği. Bu nedenlerle, mahkemece davalı defterinde yer alan kayıt gözardı edilerek defterde belirlenen miktardan daha azının ödendiği yönündeki kabul doğru olmamıştır.
Mahkemenin, de kabulünde olduğu üzere davacının başlangıçta devredilen 5 adet taşınmazla ilgili olarak 220.000 TL’lik ödemenin davalıya yapıldığı hususundaki iddiasını dosya kapsamında ispatlandığı, hatta bu tutarın davalı defterinde davacı … A.Ş.’nin cari hesabından mahsup edildiğinin 10/10/2013 havale tarihli bilirkişi raporu ile tespit edildiği; diğer taraftan mahkemenin de kabulünde olduğu üzere protokolde belirtilen taşınmazların satışına ilişkin olarak 27/06/2011 tarihinde … tarafından davalı şirket ortağına havale yoluyla 410.000 TL gönderdiği ancak bu ödemenin davalının defterinde taşınmaz devrine ilişkin ödeme olarak kaydının bulunmadığı, bu tutarın davacı ödemesi olarak kabul edilmesi gerektiği; yine dosya kapsamına göre 20/07/2011 tarihli 550.000,00-TL bedelli çeke ilişkin İzmir 24. İcra Müdürlüğü’nün 2011/8902 esas sayılı dosyasında, 20/08/2011 tarihli 550.000,00-TL tutarlı çekin 24. İcra Müdürlüğü’nün 2011/8964 esas sayılı dosyasında icra takibine konu edildiğin, takip konusu çeklere karşılık 1.100.000,00 TL olarak davalıya ödendiğinin kabulü gerektiği, takibe konu çeklerin tahsiline ilişkin olarak davalının yaptığı bu ödemenin davalının defterine kaydının yapılmadığı anlaşıldığından, bu ödemenin de davalı tarafın ticari defterinde kayıtlı bulunan … A.Ş.’ nin 2.895.670,00-TL tutarındaki ödemeler yanında davalıya protokole istinaden yapılmış ödeme olarak kabulünün gerektiği anlaşılmıştır.
Bu durumda dosya kapsamına göre, davalının ticari defterlerine kaydı yapılmamış olan ancak banka havalesi ile ödendiği ispat edilen 410.000,00 TL ile, İzmir 24. İcra Müdürlüğü’nün 2011/8902 esas ve 2011/8964 esas sayılı takip dosyaları kapsamında takip konusu çeklere karşılık davalıya ödenen 1.100.000,00 TL yanında; 6100 sayılı HMK’nın 222/3. maddesi son cümlesine göre defterlerdeki sahibi lehine ve aleyhine olan kayıtlar birbirinden ayrılamayacağı ve usulüne uygun tutulsun ya da tutulmasın ticari defterlerin içeriği sahibi aleyhine delil sayılacağından davalı defterlerinde yazılı miktardaki ödeme kaydı, davalı aleyhine davacı lehine delil oluşturacağından, davalı tarafından ödeme kabul edilerek cari hesaptan mahsup edilmiş bulunan 2.895.670,00 TL’ nin de davacı … A.Ş. tarafından ödeme yapmış olduğu kabul edilerek ve bu miktar ödemeler üzerinden değerlendirme yapılarak davacının dava konusu senetten dolayı borçlu olmadığının tespiti yönünden hüküm kurması gerektiği halde mahkemece davalı defter kayıtlarının ödeme olarak kabul edilmeyerek davanın reddine karar verilmesi hatalı olduğundan davacılar vekilinin istinaf itirazlarının kabulü ile kararın kaldırılması gerekir.(Yargıtay HGK,19.09.2012 tarihli, 2012/19-400E.-2012/581K.;Yargıtay 23. HD. 20.11.2018 tarihli, 2016/3106E. -2018/5397K.; 15.H.D. 19.10.2015 tarihli 2015/443E.2015/5107K. ve 02.06.2016 tarihli, 2016/1258E.- 2016/3155K.)
Her ne kadar mahkeme gerekçeli kararında, davacının davalının kayıtlarında yer alan 1.600.000,00-TL’lik fiyat farkı faturasına ve …’a teslim edilen 7.670,00-TL mobilya faturasına davacının ısrarla itiraz ettiği belirtmiş ise de, davacıların itirazının söz konusu faturalar uyarınca cari hesaptan mahsup yapılmış olmasına ilişkin olmayıp, mahsuba esas söz konusu faturaların taşınmaz satışı ile ilişkilendirilmesi yerine fiyat farkı ve mobilya faturası olarak düzenlenmiş olmasına yönelik olup, söz konusu faturaların içerik olarak taşınmaz devri nedeniyle yaptıkları ödemeye ilişkin olarak düzenlemek yerine kendi aleyhlerine farklı ve yeni bir borç ödemeymiş gibi gösterilecek şekilde düzenlenmiş olmasına yönelik olduğu, bu nedenle itirazlarında taşınmaz satışı dışında davalıya borçlanmasını gerektirir bir husus olmadığını belirtikleri anlaşılmıştır.
Davacının, dava dilekçesi ile İzmir 1. İcra Müdürlüğünün 2012/4660 esas sayılı takibine konu dava konusu olan 20/10/2011 tarihli 550.000,00-TL bedelli çek nedeniyle borçlu olmadığını iddia ederek menfi tespit davası açtığı,sözleşme nedeniyle teminat olarak verilen …’a ait taşınmazın sözleşmedeki tüm borçları ve cezai şartları kapsadığını, böylelikle sözleşmeden önce ödenen 220.000,00-TL sözleşmenin kurulması anında ödenen 410.000,00-TL, icra dosyasına iki adet çek ile ilgili ödenen 1.100.000,00-TL olmak üzere toplam 1.730.000,00-TL ödeme yapıldığını, sözleşme nedeniyle teminat olarak verilen gayrimenkulün davalı tarafından satılmasıyla davalıya olan tüm borcun ödenmiş olduğunu belirttiği, dolayısı ile davacıların ödemiş oldukları tutarı 1.730.000,00-TL ile sınırlamadıkları, dava dilekçesinde yaptığını belirttiği ödemeler dışında teminatın da paraya çevrildiğini belirterek daha fazlasını ödediğini iddia ettiği; diğer taraftan dava konusu 550.000,00 TL bedelli senet yönünden borçlu olunmadığını sunacağı deliller ile ispatlayacağını ileri sürerek diğer deliller yanında davalının defterlerine de dayandığı; dosya kapsamına göre de davacıların gerçekleşen taşınmaz devirleri nedeniyle davalı tarafa 1.730.000,00-TL den daha fazla ödeme yaptıklarının anlaşıldığı, bu şekilde davacıların dava konusu çek yönünden borçlu olmadıklarını ispat ettiği anlaşılmıştır.
Belirtilen nedenlerle, davacılar vekilinin istinaf itirazının kabulü ile, ilk derece mahkemesinin davanın reddine dair kararının kaldırılarak davanın kabulü gerektiği kanaatinde olduğumdan, davacılar vekilinin istinaf itirazlarının reddi yönündeki değerli çoğunluğun görüşüne katılmıyorum.