Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/2330 E. 2023/474 K. 22.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/2330
KARAR NO : 2023/474

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 03/01/2020 (Dava) – 16/06/2020 (Karar)
NUMARASI : 2020/6 Esas – 2020/250 Karar
DAVA : Tazminat
BAM KARAR TARİHİ : 22/03/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 22/03/2023
İstinaf incelemesi için Dairemize gönderilen İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 16/06/2020 tarihli ve 2020/6 Esas – 2020/250 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 9 adet aracı için davalının acentesi olan … Şti.’ye başvuruda bulunduğunu ve …, …, …, …, …, …, … ve … plakalı araçlar için toplam 8 adet nakliyat sigorta poliçesinin 07/05/2014 tarihinde düzenlendiğini, ancak müvekkilinin çalıştığı firmanın aynı araçlara poliçe yaptırmış olması nedeniyle davalının acentesine başvurularak “mükerrerlik nedeniyle poliçelerin iptalinin” istendiğini, acentenin de “sıkıntı olmadığını” belirterek iptal işlemlerini başlattığını ancak sonrasında “iptalin prim iadesi ile olamayacağı” hususunun müvekkiline bildirildiğini, müvekkilinin ısrarı karşısında “kısa süreli iptal uygulaması kapsamında 6 aydan kısa süreli iptallerde primin % 70 kesileceği” hususunun bildirildiğini, bu hususun poliçe yapılırken müvekkiline bildirilmediğini, müvekkilinin 11.907,00-TL iade primini alamadığını, davalı sigorta şirketinin bilgilendirme yükümlülüğünün bulunduğunu, 28/10/2007 tarihli resmi gazete yayınlanan Sigorta Sözleşmelerinde Bilgilendirmeye İlişkin Yönetmelik’in 7. maddesinde bilgilendirme yükümlüğünün gereği gibi yerine getirilmemesinin sonuçlarının düzenlendiğini, en az iki örnek düzenlenecek bilgi formunun sözleşmenin kurulmasından önce sigortacı tarafından kesinleşip imzalandıktan sonra sözleşmeye taraf olmak isteyen kişiye imza karşılığı verilmesi gerektiğini, sigortacının formun bir örneğini saklamak zorunda olduğunu, müvekkilinin davalıya prim ödenmesi konusunda başvurularda bulunduğunu, davalının reddettiğini, temerrütün red tarihinde oluştuğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla 11.907,00-TL prim bedelinin haksız el koyma tarihi olan 01/07/2015 tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte davalından tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesinde belirtilen ve davacının sigortalısı olduğu 07/04/2014/2015 vadeli, 8 adet nakliyat sigorta poliçelerinin müvekkili nezdinde düzenlendiğini, davacı tarafın kabulünde olduğu üzere sigortalının isteği üzerine bu poliçelerin müvekkili tarafından poliçe özel şartları arasında yer alan kısa süreli iptal uygulaması klozu doğrultusunda iptal edildiğini, poliçede yer alan kısa süreli iptal uygulaması klozunda ise “iş bu poliçe kısa süreli iptal uygulamasına tabi olup ayrım yapılmaksızın tüm iptallerde 6 ay ve daha kısa süreli iptallerde yıllık primin % 70’i, 6 aydan uzun süreli tüm iptallerde yıllık primin % 100’ü tahakkuk ettirilecektir” düzenlemesine yer verildiğini, özel şart niteliğindeki klozun genel şartlara aykırı bir yönünün bulunmadığını, davacı vekilinin “müvekkilinin aydınlatılmadığı ve bilgi verilmediği” yönündeki savunmalarının TTK’nın 1423. maddesi gereğince yerinde olmadığını savunarak, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN 03/07/2017 TARİHLİ KARARI :
İlk derece mahkemesince; “… davacı vekili, davalının bilgilendirme yükümlülüğünü yerine getirmediğini ileri sürmüş olup, aydınlatma açıklamasının verilmemesi hâlinde, davacının sözleşmenin yapılmasına 14 gün içerisinde itiraz etme hakkı bulunmaktadır. Davacı tarafça bu süre içerisinde itiraz etmediğinden, sözleşmenin poliçede yazılı şartlarda yapıldığı kabul edilmiştir. Davacı ile davalının acentesi arasında imzalanan poliçelerin “kısa süreli iptal uygulaması klozu” başlıklı maddesinde; “poliçenin kısa süreli iptal uygulamasına tabi olduğu” belirtildikten sonra “ayrım yapılmaksızın tüm iptallerde 6 ay ve daha kısa süreli iptallerde yıllık primin % 70’inin, 6 aydan uzun süreli tüm iptallerde yıllık primin % 100’ünün tahakkuk ettirileceği” düzenlendiğinden, davalının bu düzenleme çerçevesinde yapmış olduğu uygulamada herhangi bir yasaya aykırılık görülmediği…” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Karar, davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
İZMİR BAM 11. HUKUK DAİRESİNİN 23/12/2019 TARİHLİ KARARI :
11. Hukuk Dairesi “…davacıya ait araçlarla yapılacak taşıma rizikolarının teminatı için davalı tarafça 07.05.2014 tarihinde düzenlenen 8 adet Nakliyat Sigorta Taşınan Yük Poliçelerinin, davacı tarafça 03.06.2014 tarihinde çalıştığı firmanın aynı araçlara ilişkin başka şirkete poliçe yaptırmış olması nedeniyle fesih ve iptalinin istendiği, davalı sigortacının fesih talebini kabul ederek, fesih zeyili düzenlediği ve poliçelerdeki “kısa süreli iptal uygulaması klozu” başlıklı maddesindeki; ” İş bu poliçe kısa süreli iptal uygulamasına tabi olup, ayrım yapılmaksızın tüm iptallerde 6 ay ve daha kısa süreli iptallerde yıllık primin % 70’i, 6 aydan uzun süreli tüm iptallerde yıllık primin % 100’ü tahakkuk ettirilecektir” düzenlemesine istinaden, her bir poliçe için poliçe bedeli net primi 1.800,00 TL’ nin % 70’i olan 1.260,00 TL ‘lik kısmında kesinti yapılarak, 540,00 TL primi davacıya iade ettiği davacı tarafın poliçedeki hükümler konusunda yeterli derecede aydınlatılmadığı iddiasında bulunarak, sigortacı davalı tarafından kesinti yapılarak davacıya iade edilmeyen primlerin iadesinin istendiği, davalı sigortacının ise gerekli bilgilendirmenin yapıldığını savunduğu, ilk derece mahkemesince, davacı tarafın tacir olduğu ve aydınlatma yükümlülüğü ihmal edilse bile TTK.1423 maddesinde yazılı 14 günlük itiraz süresince davacı tarafından herhangi bir itirazda bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği görülmektedir. Bu durumda, davalı sigortacının aydınlatma yükümlülüğünün kapsamı, bu yükümlülüğe uyulmamasının sonuçları hakkında hangi kanun hükümlerinin uygulanacağı önem kazanmaktadır. Davada, davalı sigortacı tarafından bilgilendirme yapılmamış olması nedeniyle geçersiz kloz olduğu iddiasıyla, iade edilmeyen primlerin ödenmesinin istendiği gözetildiğinde, 5684 sayılı Sigortacılık Kanunu gereği çıkartılan Bilgilendirme Yönetmeliği hükümlerine dayanılarak sigortacının tazminattan sorumlu olduğu yönündeki talepler açılacak ayrı bir dava konusudur. 6102 sayılı TTK’nın 1423/1. maddesinde “Sigortacı ve acentesi, sigorta sözleşmesinin kurulmasından önce, gerekli inceleme süresi de tanınmak şartıyla kurulacak sigorta sözleşmesine ilişkin tüm bilgileri, sigortalının haklarını, sigortalının özel olarak dikkat etmesi gereken hükümleri, gelişmelere bağlı bildirim yükümlülüklerini sigorta ettirene yazılı olarak bildirir. Ayrıca, poliçeden bağımsız olarak sözleşme süresince sigorta ilişkisi bakımından önemli sayılabilecek olayları ve gelişmeleri sigortalıya yazılı olarak açıklar” düzenlemesine; aynı maddenin 2. fıkrasında ise “Aydınlatma açıklamasının verilmemesi hâlinde, sigorta ettiren, sözleşmenin yapılmasına ondört gün içinde itiraz etmemişse, sözleşme poliçede yazılı şartlarla yapılmış olur. Aydınlatma açıklamasının verildiğinin ispatı sigortacıya aittir.” düzenlemesine yer verilmiştir. Eldeki davada, poliçeler davacının talimatıyla, davalı sigortacının acentesi aracılığıyla davalı sigorta şirketi tarafından düzenlenmiş olup, taraflar arasında bu konuda uyuşmazlık bulunmamakta ise de, davacı imzalarının yer almadığı poliçelerin tarafına teslim edilmediğini ve teslim edilmeyen poliçe içeriğinden haberdar olmadığını iddia etmekte olup, bu durumda davacının imzası bulunmaması nedeniyle 14 günlük itiraz süresi poliçenin düzenlendiği tarihten uygulanamayacak, teslimden itibaren itiraz süresi işleyecektir. Bu durumda, ilk derece mahkemesince, imzasız poliçelerin teslim tarihinin res’en tespit edilmesi gerektiği ve davacı vekilince yargılama sırasında sunulan beyanlarda teslim yapılmadığı iddia edilmesine rağmen bu husuta araştırma yapılmamış olması ve poliçelerin teslim edilmediği tespit edildiğinde ise davaya konu poliçelerden önce taraflar arasında poliçe düzenlenip düzenlenmediği ve düzenlenmiş ise poliçede aynı klozun yer alması halinde, TMK’nın 2.maddesi uyarınca dürüstlük kuralına uygun olarak hakkın ileri sürülüp sürülmediğinin değerlendirilmesi gerektiğinden, mahkemece taraflar arasında davaya konu poliçelerden önce düzenlenmiş poliçeler var ise sunulması, gerekirse davalı genel müdürlüğünden sorularak temin edilmesi gerekirken, bu hususlarda araştırma ve değerlendirme yapılmaması usul ve yasaya aykırı olup, davacı vekilinin istinaf itirazları yerindedir. Dosya kapsamı ve istinaf sebeplerine göre duruşma açılmasına gerek görülmeyerek dosya üzerinden yapılan değerlendirme sonucunda, ilk derece mahkemesince yukarıda belirtilen esasa münhasır öncelikle toplanması gereken deliller toplanmadan hesap raporu alınarak münhasır deliller toplanmadan karar verilmiş olması hukuka uygun bulunmakla…” gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca esasa ilişkin sebepler incelenmeksizin kabulüne, İzmir 4.Asliye Ticaret Mahkemesinin 07.03.2017 tarih 2015/776 Esas 2017/159 Karar sayılı kararının kaldırılmasına karar verilmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİNİN 16/06/2020 TARİHLİ KARARI:
İlk derece mahkemesince; “…Davalı vekili 11/02/2020 teslim alma tarihli dilekçesi ile; dava konusu poliçelerin davacıya teslimine ilişkin belgelerin temin edilemediğini, poliçeler kayıt altına alınmadan davacıya teslim edildiğini, ancak müvekkili ile davacı arasında dava konusu poliçelerden önce düzenlenen nakliyat sigorta poliçelerinde kısa süreli iptal klozunun bulunduğu hususu dikkate alındığında davacı tarafın poliçelerin kendisine teslim edilmediği ve bilgilendirilmediği yönündeki iddiasının dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağını, kaldı ki … plakalı araca ait 07/05/2013-2014 vadeli poliçe ile … plakalı araca ait 07/05/2013-2014 vadeli iki adet poliçenin vadesi birbirini takip eden yenileme poliçeler olduğunu, bu durumda davacının içeriklerini bilmediği poliçeleri yenileme suretiyle yeniden düzenlemesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığını belirtmiştir. Davalı vekili dilekçesi ekinde davaya konu poliçelerden önce düzenlenmiş poliçe örneklerini sunmuştur. Bunlar incelendiğinde; aralarında … plakalı ve … plakalı araçların da bulunduğu bir kısım araçlar yönünden 07/07/2013-2014 vadeli poliçeler olduğu, poliçelerde kısa süreli iptal klozunun bulunduğu görülmüştür. Her ne kadar davaya konu poliçelerin davalı tarafça davacıya teslimine ilişkin belgeler sunulamamış ise de; davaya konu poliçelerden önce de taraflar arasında nakliyat sigorta poliçelerinin düzenlendiği ve bu poliçelerde de kısa süreli iptal klozunun bulunduğu, nitekim; … plakalı ve … plakalı araçlar yönünden dava konusu dönemden önce de nakliyat sigorta poliçesinin düzenlendiği, bu durumda davacının 6 aydan kısa süreli iptallerde primin % 70 kesileceği hususunu bilmemesinin hayatın olağan akışına uygun düşmediği, “aydınlatma yükümlülüğünün yerine getirilmediği, 6 aydan kısa süreli iptallerde primin % 70 kesileceği hususunun davalı tarafça bildirilmediği” yönündeki iddiasının TMK’nın 2. maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralı ile bağdaşmayacağı…” gerekçesiyle davanın REDDİNE jarar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; yerel mahkeme kararının usul ve yasaya, Yargıtay kararları sistematiğine, hakkaniyete, TTK’ya, Sigortacılık Yasası’na son derece aykırı olduğunu, davalının, müvekkili şirketi usulüne uygun olarak bilgilendirmediğini, itiraz için hakkını kullanmadığını, yerel mahkemece sigortalı aleyhine takdir hakkının kullanılmasının hakkaniyete ve MK 2. Maddesine aykırı olduğunu, davalı şirketin bilgilendirme yapmadığı hususunda salt poliçelerin daha önceki yıllarda düzenlendiği için hiç bir şekilde dikkate alınmadığını, başvuruya konu olayda sigortacının riziko tarihinden önce poliçeyi sigorta ettirene teslim ettiğine ilişkin herhangi bir delil bulunmadığını, uyuşmazlıkta, sigortalıya poliçenin teslim edilmemesi ve sözleşme öncesinde bilgilendirme yapılmaması nedeniyle sigortalının bu yönden bir zararı doğmuş ise, bu zararın giderilmesi gerektiğini, gerek TTK nun 1423. Maddesi, gerekse Sigorta Sözleşmelerinde Bilgilendirmeye İlişkin Yönetmelik uyarınca sigorta ettireni bilgilendirdiğini ispat yükünün sigortacıda olduğunu, olayda bilgilendirme yapıldığı hususunun da sigortacı tarafından kabul edildiğini belirterek, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, davalı sigorta şirketince davacıya ait araçlarla yapılacak taşıma rizikolarının teminatı için düzenlenen Nakliyat Sigorta Poliçesi Taşınan Yük poliçesinin feshi nedeniyle iade edilmeyen prim bedellerinin davacıya iadesi istemine ilişkindir.
Mahkemece; davanın reddine karar verilmiş olup, hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
İstinaf incelemesi HMK.nun 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleri ile sınırlı olarak ve kamu düzeni yönünden yapılmıştır.

5684 sayılı Sigortacılık Kanunu’nda (SK) “Sigorta Sözleşmeleri” başlığı altında sigorta sözleşmelerinin kapsamı ve kurulması hakkındaki hükümlere yer verilmiş, ancak sigorta sözleşmesi tanımlanmamıştır. Poliçenin tanzim edildiği ve davaya konu rizikonun gerçekleştiği tarih itibariyle yürürlükte bulunup somut olaya uygulanması gereken 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda (TTK) 1263. (6102 sayılı TTK’nın 1401.) maddesinde sigorta sözleşmesi; “Sigorta bir akittir ki bununla sigortacı bir prim karşılığında diğer bir kimsenin para ile ölçülebilir bir menfaatini halele uğratan bir tehlikenin (bir rizikonun) meydana gelmesi halinde tazminat vermeyi yahut bir veya birkaç kimsenin hayat müddetleri sebebiyle veya hayatlarında meydana gelen belli bir takım hadiseler dolayısiyle bir para ödemeyi veya sair edalarda bulunmayı üzerine alır.” şeklinde tanımlanmıştır.
Sigorta sözleşmeleri her iki tarafa hak ve yükümlülükler yükleyen, karşılıklılık güven ve iyi niyet esasına dayalı olarak kurulan sözleşmelerdir.
Kanunda sigorta sözleşmesinin yapılması hiçbir şekle tabi tutulmamıştır. Sigorta sözleşmesi, sözleşme yapmaya ehil kişilerin karşılıklı ve birbirine uygun irade açıklamalarıyla kurulur. Sözleşmenin yazılı bir belgeye bağlanması ise ancak ispat hukuku açısından önem taşır. Sözleşmenin varlığı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 200. [mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemesi Kanunu’nun (HUMK) 288.) maddesinde düzenlenen şekilde ispatlanmalıdır. 6762 sayılı TTK’nın 1265, 1267 ve 1291. maddeleri gereğince sigortacı kendileri tarafından imzalanmış bulunan poliçenin bir örneğini belirli bir süre içinde sigortalının ikâmetgahına götürülerek ona vermek, dilerse bir suretini sigortalıya imzalattırarak almakla yükümlü tutulmuştur.
Sigortacılık Kanunu’nun 11. maddesine göre; sigorta sözleşmelerinin ana muhtevası, Bakanlıkça onaylanan ve sigorta şirketlerince aynı şekilde uygulanacak olan genel şartlara uygun olarak düzenlenir. Ancak, sigorta sözleşmelerinde işin özelliğine uygun olarak özel şartlar kararlaştırılabilir. Ancak kararlaştırılan bu hususlar, sigorta sözleşmesi üzerinde ve özel şartlar başlığı altında herhangi bir yanılgıya neden olmayacak şekilde açık olarak belirtilir.
Yine SK’nın 11/3 maddesinde “sigorta şirketleri ve sigorta acenteleri tarafından gerek sözleşmenin kurulması, gerekse sözleşmenin devamı sırasında sigorta ettiren, lehtar ve sigortalıya yapılacak bilgilendirmeye ilişkin hususların yönetmelikte düzenleneceği” belirtilmiş ve bu maddeye dayanılarak ilgili Bakanlıkça 28.10.2007 günlü Resmî Gazete’de yayımlanan mülga “Sigorta Sözleşmelerinde Bilgilendirmeye İlişkin Yönetmelik” çıkarılmıştır.
Bu Yönetmelik’te yer alan bilgilendirme yükümlülüğüne ilişkin genel ilkeler ve bilgilenmenin içeriği ile ilgili hükümlerden; 5. maddede “Sigortacının bilgilendirme yükümlülüğünün sigortacı tarafından sigorta ettirene ve sigorta sözleşmesine taraf olmak isteyen kişilere karşı sözlü ve yazılı şekilde yerine getirileceği, bilgilendirmenin yazılı yapılmasının esas olduğu, sigortacının asgari bilgilendirmenin yapıldığını ispatla yükümlü bulunduğu, bilgilendirme yükümlülüğünün sigorta sözleşmesinin kurulmasından önce başlacağı ve sözleşmenin geçerli olduğu süre içinde de devam edeceği, sigortacının dürüstlük ilkeleri çerçevesinde davranmak, sigorta ettireni yanıltıcı her türlü hal ve davranıştan kaçınmak zorunda bulunduğu”, 7. maddede; “bilgilendirme yükümlülüğünün gereği gibi yerine getirilmemiş, bilgilendirme formu gereği gibi teslim edilmemiş veya bilgiler gerçeğe aykırı düzenlenmiş ise bu hallerden her hangi birinin sigorta ettirenin kararına etkili olmuş ise sigorta ettirenin sigorta sözleşmesini feshedebileceği ve uğradığı zararının tazminini de talep edebileceği”, 8. maddede; “bilgilendirme formu içeriğinden akdedilecek sözleşmeye ilişkin genel uyarılar, sözleşme ile verilen teminatlar, sözleşmeye eklenebilecek özel hükümler…vs. bulunacağı”, 9. madde de ise; “bilgilendirme formunun en az iki nüsha düzenlenerek sigortacı tarafından kaşelenip imzalandıktan sonra bir nüshasının sözleşmeye taraf olmak isteyen kişiye imza karşılığı verileceği, imzanın sigorta ettirenin sigorta sözleşmesi ve işleyişi hakkında bilgi sahibi olduğu hususunda aksi ispat edilebilir karine teşkil edeceği” düzenlenmiştir. ( Yargıtay HGK, 24.03.2022 tarihli ve 2020/(17)4-40 E. – 2022/380 K. Sayılı ilamı)
Yukarıdaki bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde; taraflar arasındaki sigortalılık ilişkisinin bir önceki seneden başladığı, hatta davaya konu poliçelerden iki araç için yenileme poliçesi oldukları, bir önceki senelerde de söz konusu klozun poliçelerde yer aldığı, bu durumda özel şartlara ilişkin basılı belgenin davacıya verilmemiş olmasının, bilgilendirmenin yapılmadığının kabulüne tek başına yeterli olmadığı, davacı tarafın özel şartlar konusunda bilgilendirilmediği yönündeki iddiasının TMK hükümlerine göre hakkın kötüye kullanımı vasfında olduğu anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2020/6 Esas – 2020/250 Karar sayılı kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA; alınması gerekli 179,90 TL istinaf karar harcından, peşin alınan 54,40 TL istinaf karar harcının mahsubu ile bakiye 125,50 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, (harç işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine),
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-HMK’nın 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan gider avansından kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı iade işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 22/03/2023