Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/2270 E. 2023/527 K. 29.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/2270
KARAR NO : 2023/527

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 05/04/2019 (Dava) – 02/07/2020 (Karar)
NUMARASI : 2019/59 Esas – 2020/376 Karar
DAVA : Alacak
BAM KARAR TARİHİ : 29/03/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 29/03/2023
İstinaf incelemesi için Dairemize gönderilen İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 02/07/2020 tarih ve 2019/59 Esas – 2020/376 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalının kardeş olduğunu, … Tic.A.Ş. ’de 05.06.2017 tarihine kadar ½ oranında ortaklık yaptıklarını, şirketin faaliyet gösterdiği … Sokak No:… Karabağlar İzmir adresindeki taşınmaz üzerinde de tarafların ½ oranında paydaş olduğunu, 02.09.2016 tarihinde taraflarca şirketin kapanışı ve var olan borçların ödenmesi ve şirkete ait makine parkuru ile … plakalı kamyonetin satılarak ½ oranında paylaşılması için yazılı sözleşme imzalandığını, Sözleşmenin 1 numaralı maddesinde davalının taşınmazdaki ½ payının yarısını(%25) davacıya devredeceğini öngördüğünü, ancak taraflar arasında herhangi bir devrin yapılmadığını, bu işlemler için bağlayıcı nitelikte 45 günlük süre verildiğini, Davalının şirket tasfiye işlemine başlaması için sözleşmenin 2.maddesine göre davacının hissesini davalıya 05.06.2017 tarihli genel kurul kararı ile bedelsiz olarak davalıya devrettiğini, davalının şirketin tek yetkilisi ve karar organı olduğunu, Buna rağmen davalının tasfiye işlemlerini başlatmadığını, Sözleşmenin 3.maddesinde tapu devrini takiben 1 ay içinde davacının şirkete ait SGK, Vergi, Belediye ve trafik kaydından kaynaklı vergileri ödemesinin belirlendiğini, Davacı yanca bu borçların ödenmesi için 28.05.2017 tarihinde … Mh. … Sitesi … Sokak … Blok K…. D…. Gaziemir İzmir adresindeki taşınmazını satarak 29.05.2017 tarihinde 95.883,90 TL vergi ve 31.05.2017 tarihinde 106.396,55 TL Sgk Borcunu ödediğini, Sözleşmenin 4.maddesi gereği şirkete ait makine parkuru ile … plakalı araç satılarak bedelinin yarı yarıya paylaşılacağı konusunda anlaşıldığını, Davalı yanca sözleşmenin hiçbir hükmüne uymadığını ayrıca aracı sattığı halde bedelinin yarısını davacıya vermediğini, davalının şirketin tek yetkilisi olduğunu ve edimlerini yerine getirmediğini ve tasfiyeyi başlatmadığını, davacı müvekkilinin kendi taşınmazını satarak 95.883,90 TL vergi borcu ile 106.396,55 TL SGK borcunu ödediğini, bu nedenlerle müvekkilinin ödediği vergi borcunun yarısı olan 47.941,95 TL sinin davalıya ait olduğunu, yine müvekkilinin ödediği 106.396,55 TL SGK borcunun yarısı olan 53.198,27 TL sinin davalıya ait olduğunu, davalı tarafından satılan kamyonetin satış olarak gösterilen tutarının yarısı olan 3.750 TL sinin davacıya ait olduğunu, böylece davalıdan toplam 104.890,22 TL’nin talep edilerek iş bu davanın ikame edildiğini ileri sürerek, 104.890,22 TL alacağın fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere, davacının şirket ortaklığından ayrıldığı 05.06.2017 tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte tahsiline, duruşma yapılmaksızın davalı adına kayıtlı konut niteliğindeki taşınmaz ile … ili, … ilçesi, … bölge, … Mh. … ada, … pafta, … parsel sayılı taşınmazdaki ½ payı üzerine Teminatsız İhtiyati Tedbir konulmasına, yargılama giderleri ile avukatlık ücretinin davalı yan üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı vekilince İzmir 11.Noterliğinin 24.04.2018 tarihli 3552 yevmiye numaralı ihtarname keşide edildiğini kendilerine 04.05.2018 tarihinde tebliğ edildiğini,müvekkili yanca da cevaben İzmir Karşıyaka 5.Noterliğinin 10.05.2018 tarihli 14662 yevmiye numaralı ihtarnamesinin keşide edildiğini,müvekkilinin gönderdiği ihtarnamenin de 14.05.2018 de tebliğ edildiğini, Sözleşmenin 1.maddesine göre davalının davacıya taşınmazdaki %50 payının yarısını 45 gün içinde devredeceğinin yazılı olduğunu, ortada hukuken tapulu taşınmaz satış vaadi olmadığını, taraflar arasında noterde yapılmış bir satış vaadi sözleşmesi olmadığını, adi yazılı sözleşmeye göre 45 gün sonra devir gerçekleşeceği kararlaştırılsa bile zorunlu şekil şartını taşıyan geçerli bir satış vaadi sözleşmesi bulunmadığını, 02.09.2016 tarihli sözleşmenin 2.maddesinde davacının şirketteki hisselerini davalıya tasfiye işlemleri ile ilgilenmesi için devrettiğini, tasfiyeye başlanmak istense de davacı yanca sözleşmenin 3.maddesinde yazılı olan vergi SGK vb. borçların tamamının ödenmemiş olması sebebi ile şirketin tasfiye sürecine giremediğini, davacının ödediğini iddia ettiği vergi SGK borçlarını ödediğine dair bir bildirimde bulunmayarak temerrüt halinin yaratılmadığını, ayrıca kabul etmemekle birlikte borcun ödenmesinden ve temerrüt halinden söz edilecekse, 101.140,22.-TL alacak talebi hakkında muacceliyet hali ve faiz başlangıcının 05.06.2017 tarihi değil dava dilekçesinin davalıya tebliği ile başlamış olacağını, Şirketin 02.09.2016 tarihinden 05.03.2018 tarihine kadar olan mevcut vergi, SGK, Emlak vergisi, Belediye, Trafik vergilerini davalının tek başına ödediğini, davacının ödediğini iddia ettiği vergi borçlarının 02.09.2016 öncesine ait olduğunu, davacının sözleşmede taahhüt ettiği edimleri yerine getirmediği için davalının da 4.maddesinde üzerine düşen ifadan kaçınma hakkını kullandığını, davanın görev yönünden reddine ve dava dosyasının görevli ve yetkili İzmir Ticaret Mahkemelerine gönderilmesine, beyanlarından anlaşılacağı üzere yasal dayanaktan yoksun davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
İlk derece mahkemesince; “… davacı taraf taraflar arasındaki konunun esasen 1/2 ortak oldukları şirketin tasfiyesi amacı ile yapılan 02.09.2016 tarihli sözleşme kapsamında davacının kamu kurumlarına yaptığı ödemelerin yarısını kardeşi olan davalıdan tahsiline yöneliktir. Sözleşmeye göre tarafların ortağı olduğu şirketin tasfiyesine karar verildiği, şirketin davalı yanca tasfiye edilebilmesi için davacının hisselerini davalıya devretmesine, tasfiye öncesi şirketin tüm kamu borçlarının davacı yanca ödenmesine, borçların davacı yanca ödenmesi karşılığında da davalıdan taşınmazdaki hisse payının %25 inin davacıya verilmesine, tasfiyeye girildiğinde oluşacak tasfiye masrafları ile şirkete ait aktifte yer aldığı belirtilen taşıt ve makinanın satış bedelinin ortak paylaşılacağı konusunda uzlaştıkları anlaşılmaktadır. Mahkememizce Şirket defterlerinin yerinde incelenerek sözleşme kapsamında tarafların edimlerini yerine getirip getirmedikleri, şirketin kamu kurumlarına borçlarının bulunup bulunmadığı, kimin ne kadar ödeme yaptığı, konularında SMM Bilirkişiden rapor alınmıştır. Bilirkişi raporu ve tüm dosya içeriğine göre ;Sözleşmedeki kronolojik sıralamaya bakıldığında; Davalı yanca taşınmazdaki hissesinin 02.09.2016 tarihinden 45 gün içinde davacıya devrinin yapılacağı, devir sonrası 30 gün içinde de davacı yanca şirket borçlarının tamamının ödeneceği, şirketin borcu kalmaması neticesinde davalının şirketin tasfiyeye gireceği anlaşılmaktadır. Ancak somut olayda; davacının borçları ödemesinden önce taşınmaz hisse devrinin tapudan yapılmasının yazılı olduğu ancak bunun yapılmadığı, bu yapıldıktan sonra 30 gün içinde borçların tamamının davacı yanca kapatılacağının yazılı olduğu, davalının yerine getirmesi beklenen 1.madde yerine getirilmediği için davacının borç ödemedeki 30 günlük sürenin de başlangıcının ne olması gerektiğinin hesap edilemediği, ancak davacı yanca toplamda şirket adına 202.280,45 TL nin 29 ve 30 Mayıs 2017 de ödendiği, davalı yanca sunulan 05.03.2018 tarihli şirket borç ekstresinden anlaşıldığı kadarı ile vergi dairesine kalan bir takım borçların olduğu tespit edilmiştir. Davalı tapuda devir edimini yerine getirmediği için, davacı da ödeme ediminin tamamını yerine getirmemiş, ancak davacı ödediklerinin yarısını davalıdan talep etmektedir. Ortaklar borçlardan 1/2 oranında sorumlu olsalar da şirket tasfiye sürecine girmediği için ve ödenecek daha borçlar bulunduğu için bu taleplerin yani alacak ve borçların tasfiye aşamasında gündeme gelmesi gerektiğinden davacının bu aşamada talep etmesinde hukuki yarar bulunmadığı…” gerekçesiyle davanın REDDİNE karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; davacı müvekkilinin HMK bağlamında davacı açmakta hukuki yararının mevcut olduğunu, müvekkilinin isteğinin ortaklıktan ayrıldığı şirketin tasfiyesi değil, sözleşme gereği yapmış olduğu ödemenin 1/2 oranında bedelinin kendisine ödenmesi olduğunu, davalının, dava dışı … A.Ş.’nin 05/06/2017 tarihinden bu yana tek sahibi olduğunu, davacı müvekkili ve davalının kardeş olduğunu, … Anonim Şirketinde 5 Haziran 2017 tarihine kadar ½ – ½ oranında ortaklık yaptıklarını, 2 Eylül 2016 tarihinde taraflar şirketin kapanış işlemleri ve o tarih itibariyle var olan borçlarının ödenmesi ve şirkete ait makine parkuru ile … plaka sayılı kamyonetin satılarak ½ oranında paylaşılması için yazılı bir sözleşmeyi imzaladıklarını, anılı sözleşmenin ‘1’ numaralı maddesinin, davalının taşınmazdaki ½ payının yarısını, davacı müvekkilime devretmesini öngörse de, tapulu taşınmazların satışının şekil koşuluna tâbi olduğunun açık yasa kuralı olduğunu, zaten taraflar arasında herhangi bir devir işlemi de yapılmadığını, sözleşmenin ‘2’ numaralı maddesi, davacı müvekkilinin, şirketteki payını, davalı … ’e devretmesine ve devir işleminden sonra davalının şirketin tasfiye işlemlerini başlatmasına ilişkin olduğunu, bu bağlamda dava edilen alacağın, şirketin tasfiye süreciyle ve tasfiyenin sonuçlarıyla ilgili olmadığını, davacı müvekkiline yersiz şekilde ödetilen bedelin yarı hissesinin talep edilmesinden ibaret olduğunu, 9 Haziran 2017 tarihli Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlanan 5 Haziran 2017 tarihli Şirket genel kurul kararına göre, davacının 1.000 paya karşılık gelen hissesini davalıya devrettiğini, böylelikle davalı … ‘in şirketin tek yetkilisi ve karar organı konumuna geldiğini, müvekkilinin, buna rağmen davalının, şirketin tasfiye işlemlerini başlatmadığını ve işyerini kullanmayı sürdürdüğünü ilk derece mahkemesindeki yargılamada ayrıntılı olarak ve açıkça ifade ettiğini, anılı şözleşmenin 3. maddesi ise, tapu devri işlemini takip eden 1 ay içinde davacı müvekkilinin, şirketin vergi, SGK, Belediye tarafından tahsil edilen vergiler ve trafik kaydından kaynaklanan vergileri ödemesine ilişkin hüküm içerdiğini, davacının, bu borçları ödemek için, 28 Mayıs 2017 tarihinde … Mahallesi, … Sitesi, … Sokak, … Blok K…. D…. Gaziemir-İzmir adresindeki taşınmazını sattığını, 29 Mayıs 2017 tarihinde 95.883,90.-TL tutarındaki vergi borcunu ve 31 Mayıs 2017 tarihinde de 106.396, 55.-TL tutarındaki SGK borcunu ödediğini, evini satarak, ciddi bir zarara uğradığının altını çizen müvekkilinin, şu andaki tek gelirinin emekli maaşı olduğunu, ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararında da yer verildiği gibi davacı müvekkilimin ödediği bedelin belli olduğunu, müvekkilinin davadaki isteğinin tasfiye sonucu ortaya çıkacak alacak/borç ilişkisinin saptanması olmadığını, müvekkilinin karşılığını almaksızın ödediği paranın 1/2’si olan 104.890, 22.-TL’nin kendisine ödenmesini istediğini, dosya içindeki bilirkişi raporuna göre müvekkilimin alacağının sabit olduğunu, ilk derece mahkemesinin kararının hatalı olduğunu, müvekkilinin, dahil olması yasal olarak mümkün olayan bir sürecin tamamlanması şartına mahkûm edilerek, “hukuki yarar dava şartının oluşmadığına” karar verildiğini, ilk derece mahkemesinin kararına göre, davalı ısrarla tek yetkilisi olduğu şirketin tasfiye sürecini başlatmadığı sürece, müvekkilinin dava açma hakkını elde edemeyeceğini, bunun, müvekkilinin anayasal güvence altındaki mülkiyet hakkının açıkça ihlali olduğunu belirterek, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, sözleşmeye aykırılık sebebiyle ödenen bedelin iadesi istemine ilişkindir.
Mahkemece; davanın reddine karar verilmiş olup, hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
İstinaf incelemesi HMK.nun 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleri ile sınırlı olarak ve kamu düzeni yönünden yapılmıştır.
Davanın konusunu oluşturan taraflar arasındaki 02/09/2016 tarihli sözleşme uyarınca; sözleşmenin imzalanmasından sonra 45 gün içerisinde davalının, tarafların 1/2 olarak ortak oldukları … ili, … ilçesi, … Bölge, …mahallesi … ada, … pafta, … parsel sayılı taşınmazdaki hissesinin yarısını davacıya devredeceği, bu şekilde davacının bu taşınmazdaki pay oranı %75 olacağı, aynı süre içerisinde davacının yine davalı ile ortak olduğu dava dışı … A.Ş.deki paylarını davalıya devredeceği, davalının da şirketin tasfiye işlemlerini yapacağı, tapu devir işlemlerini takip eden bir ay içerisinde davacı tarafından anılan şirketin kamu kurumlarına olan tüm borçlarının kapatılacağı, yine anılan şirkete ait makine parkuru ve … plakalı kamyonetin aynı sürede satılıp bedelinin yarı yarıya paylaşılacağı hususunda taraflar anlaşmışlardır.
Davacı dava dilekçesi ile, üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmesine rağmen davalının sözleşme uyarınca yükümlülüklerini yerine getirmediğini, bu nedenle anılan şirketin kamu kurumlarına olan borçlarından davalıya düşen yarı oranındaki vergi borcu için 47.941.95 TL, SGK borcu için 53.198,27 TL ve satılan … plakalı kamyonetin de 3.750,00 TLsi olmak üzere toplam 104.890,22 TL alacağının anılan şirketteki paylarını devrettiği tarih olan 05/06/2017 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir.
Davalı ise savunmasında, sözleşmede yer alan taşınmazın satışı için zorunlu şekil şartını taşıyan bir sözleşme yapılmadığını, adi yazılı sözleşme ile taşınmaz için hak talep edilemeyeceğini, şirketin kamu kurumlarına borçları sebebiyle tasfiye edilemediğini, taraflar arasındaki sözleşmenin tahvil edildikten sonra yeni hali ile, davacı yanın devralacağı Bozyaka’daki başka bir taşınmazın %50’lik hissesinin davacıya devrinden sonra sözleşmenin 3. maddesine göre kamu kurumlarına olan borçların davacı yanca ödeneceği kabul ve taahhüt edilmesine rağmen bu borçların tam olarak ödenmediğini, faiz başlangıcının ancak dava dilekçesinin davalıya tebliği ile başlayacağını, davacı kendi edimlerini yerine getirmediği için … plakalı araçla ilgili ifadan kaçınma hakkını kullandığını belirterek davanın reddini talep etmiştir.
Taraflar arasında yazılı sözleşme bulunduğu iki tarafın da kabulünde olup uyuşmazlık, tarafların sözleşme uyarınca yükümlülüklerini yerine getirip getirmedikleri ve ödenilen bedelleri geri isteyip isteyemeyecekleri noktasında toplanmaktadır.
Davacı SGK ve vergi ödemeleri yaptığına dair dekontları sunmuş, ayrıca … plakalı aracın da satıldığını, kendi payına bu satıştan süşen 3.750,00 TL’yi talep etmiş olup davalı cevap dilekçelerinde ve bilirkişi raporuna itirazlarında bu bedellerin davacı tarafından ödenmediğine ya da söz konusu aracın daha düşük bir fiyata satıldığına dair herhangi bir savunmada bulunmamıştır.
Dosyanın yapılan incelemesinde; taraflar arasındaki sözleşmenin 02/09/2016 tarihli olduğu, bu tarihten itibaren 45 gün içinde davalının … ili, … ilçesi, … Bölge … mahallesi, … ada, … pafta, … parsel sayılı taşınmazdaki hissesinin yarısını davacıya devretmesi gerekirken, tapu kayıtlarına göre böyle bir devrin gerçekleşmediği anlaşılmıştır. Söz konusu sözleşme uyarınca ilk yükümlülük 1. madde uyarınca davalıya düşmektedir. Davalı 1. Maddeye göre tapuyu devir işlemini yerine getirdikten sonra davacı devri takip eden bir ay içerisinde dava dışı şirketin tüm borçlarını ödemeyi yüklenmiştir. Taraflar 02/09/2016 tarihli sözleşmeden sonra söz konusu süreler içerisinde yükümlülüklerini yerine getirmemiş iseler de, davacının sunduğu 29/05/2017 ve 30/05/2017 tarihli iki adet dekont uyarınca dava dışı şirketin vergi ve SGK borçlarını ödediği, 01/06/2017 tarihinde de şirketteki hisselerini davalıya devrettiği anlaşılmaktadır. Buna göre taraflar arasında sürelere riayet edilmemiş olsa da sözleşmenin zımni olarak devam ettirildiği hususunda bir uyuşmazlık yoktur. Davalı da cevap dilekçesinde, “taraflar arasındaki sözleşmenin tahvil edildikten sonra yeni hali ile, davacı yanın devralacağı Bozyaka’daki ve iki tarafın da yine eşit oranda malik oldukları başka bir taşınmazın davalıya ait hissesinin davacıya devrinden sonra sözleşmenin 3. maddesine göre kamu kurumlarına olan borçların davacı yanca ödeneceğinin kabul ve taahhüt edildiğini, anılan taşınmaz davacıya devrolmasına rağmen borçların yerine getirilmediğini” belirterek sözleşmenin tahvil edildiğini kabul etmiştir. Bu durumda her ne kadar sözleşmedeki sürelere riayet edilmemiş olsa da, davacının sözleşme uyarınca üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirdiği, davalının ise yerine getirmediği nazara alındığında davacının sözleşmeden dönme ve yaptığı ödemelerin yarısını istemeye hakkı vardır. Davalı başka bir taşınmazın verilerek sözleşmenin tahvil edildiğini belirtmiş ise de, bu hususu yazılı olarak ispatlayamamıştır. Bu nedenle davalının bu yöndeki beyanlarına itibar edilemez.
Karşılıklı taahhütleri içeren bir sözleşmede iki taraftan biri mütemerrit olduğu takdirde TBK’nın 125. maddesi hükmü öteki tarafa üç seçimlik hak tanımaktadır. Sözleşmenin direngen olmayan tarafı, her zaman edimin ifasını ve gecikme nedeniyle oluşan zararının giderilmesini veya sözleşmenin yerine getirilmesinden ve gecikme nedeniyle tazminat isteminden vazgeçtiğini hemen bildirerek, edimin ifa olunmaması ve bu kapsamda borcun ödenmemesinden doğan zararı için tazminat isteyebilir ya da sözleşmeyi bozabilir. Davacılar vekili, dava dilekçesi ile açıkça taleplerinin sözleşmenin feshine yönelik olduğuna dair bir beyanda bulunmamış ise de, sözleşme uyarınca ödemiş olduğu paranın işlemiş faiziyle birlikte tahsilini talep etmiş olmakla iradesinin sözleşmeden dönme yönünde olduğunun kabulü gerekir.
Öte yandan, geçerli bir sebebe dayanmaksızın bir kişinin mal varlığından diğerinin mal varlığına kayan değerlerin eksiksiz iadesi denkleştirici adalet düşüncesine dayanır. Denkleştirici adalet ilkesi ise, haklı bir sebep olmaksızın başkasının mal varlığından istifade ederek kendi mal varlığını artıran kişinin elde ettiği bu kazanımı geri verme zorunda olduğunu ve gerçek bir eski hale getirme yükümlülüğü bulunduğunu ifade eder.
Hukuken geçersiz sözleşmeler, haksız iktisap kuralları uyarınca tasfiye edilirken, denkleştirici adalet kuralı hiçbir zaman gözardı edilmemelidir. Bu husus hakkaniyetin ve adaletin bir gereğidir. Bu bakımdan iadeye karar verilirken, satış bedeli TL olarak verilen paranın alım gücünün ilk ödeme tarihindeki alım gücüne ulaştırılması ve bu şekilde iadeye karar verilmesi uygun olacaktır. Aksi takdirde kısmi iade durumu oluşacak, iade dışındaki zenginleşme iade borçlusu yedinde haksız zenginleşme olarak kalacak, iade borçlularının iadede direnmelerine neden olacaktır. Sebebsiz zenginleşmeden kaynaklanan iade borcunda, temerrüt için ayrıca alacaklının ihtarının aranması gereğini düzenleyen bir yasa hükmü bulunmamaktadır. Sorun, sebepsiz zenginleşme ve temerrüt kavramlarının hukuksal yapı ve nitelikleri, hukukun genel ilkeleri ve bilimsel görüşler çerçevesinde çözüme kavuşturulmalıdır.
Hemen belirtilmelidir ki, sebepsiz zenginleşmeden söz edilebilmesi için; bir taraf zenginleşirken diğerinin fakirleşmesi, zenginleşme ve fakirleşme arasında uygun nedensellik bağının bulunması ve zenginleşmenin hukuken geçerli bir nedene dayalı olmaması gerekir.
TBK’nın konuya ilişkin 77 ve ardından gelen maddelerindeki düzenlemelere göre, sebepsiz zenginleşme; geçerli olmayan veya tahakkuk etmemiş yahut varlığı sona ermiş bir nedene ya da borçlu olunmayan şeyin hataen verilmesine dayalı olarak gerçekleşebilir.
Sebepsiz zenginleşme bunlardan hangisi yoluyla gerçekleşmiş olursa olsun, sebepsiz zenginleşen, aleyhine zenginleştiği tarafa karşı, geri verme borcu altındadır.
Sebepsiz zenginleşmede iade borcunun kapsamını ve iade sırasında hangi masrafların istenebileceğini düzenleyen TBK’nın 79. ve 80. maddeleri, zenginleşenin iyiniyetli sayılıp sayılmamasına göre farklı hükümler içermektedir.
TBK’nın 80. maddesine göre iyiniyetli zenginleşen iade zamanında elinde kalanla sorumlu olacağı halde, aynı maddenin ikinci fıkrası uyarınca kötü niyetli zenginleşen kural olarak bu şekilde zenginleşmenin azaldığı savunmasını yapamayacaktır.
Sebepsiz zenginleşen ister iyiniyetli ister kötüniyetli olsun, kendisinden iade talep edilmeden önce temerrüde düşmüş sayılması mümkün olabilecek midir? Belirtilmelidir ki, haksız fiilde ve sebepsiz zenginleşmede temerrüt için ihtarın gerekmediği yolunda açık bir yasa hükmü yoktur. Ne var ki, müşterek hukukun “Gaspeden daima temerrüt halindedir” şeklindeki genel ilkesi, günümüzde de uygulama yerine sahiptir. Bu ilkeye göre, haksız fiilin faili ve sebepsiz zenginleşen daima temerrüt halinde bulunduğu için zaten gerçekleşmiş olan temerrüdü sağlamak üzere alacaklının bunlara ayrıca bir ihtarda bulunması gerekmez. Haksız iktisap tarihinden itibaren temerrüt faizi yürütülmelidir. Öte yandan, sebepsiz zenginleşmede davacının geri alma hakkının, buna karşın davalının geri verme borcunun doğması, bunların malvarlıklarının birbirinin zararına ve yararına olmak üzere karşılıklı yoksullaşma ve zenginleşmelerine bağlıdır ve bunun doğal sonucu olarak da, kural olarak, bu geri alma hak ve borcunun doğum anı, sebepsiz yoksullaşma ve zenginleşme olgularının gerçekleştikleri andır. O halde geri isteme hakkının kapsamı da kural olarak, anılan hak ve borcun doğdukları tarihten daha önce belirlenemez. Zira, geri alma, bu yoksullaşma ve zenginleşmenin sonucudur ve bu olgular gerçekleşmeksizin geri alma söz konusu değildir.
Şu durumda; sebepsiz zenginleşmede geri verme borcu, zenginleşmenin geçersiz bir nedene dayanması durumunda hemen; geleceğe yönelik bir neden bulunuyorsa onun oluşmadığı an; var olan bir neden bulunuyorsa da onun ortadan kalktığı zaman doğmuş olur. Edim yerine getirildiği sırada geçerli bir hukuksal nedenin bulunmasına karşın sonradan bu neden ortadan kalkmış olursa, bu durumda sebepsiz zenginleşme, nedenin ortadan kalktığı an meydana gelir.(Yargıtay 11. H.D’nin 17.11.1997 tarih ve 7469/8241; 08.10.2001 tarih ve 4464/7553; 17.06.2002 tarih ve 2756/6224; 23.07.2007 tarih ve 960/3318; Dairemizin 18.06.2012 tarih ve 2873/4261; 11.07.2013 tarih ve 3545 E., 4883 K; YHGK’nın 13.11.1991 tarih ve 11-303/567; 17.12.2003 tarih ve 13-787/774; 06.02.2008 tarih ve 340/102 sayılı kararları bu yöndedir.) Doktrinde de genellikle, gerçekleşen sebepsiz zenginleşme hallerinde, zenginleşme anından iade anına kadar faiz istenebileceği, bu faizin TBK’nın. 79. maddesinde öngörülen “zenginleşmede iade” kapsamı içinde olduğu benimsenmektedir. ( Bkz. Dr. H. Becker, İsviçre MK. şerhi, BK. Madde 63. Şerhi, sh. 392, A. Von Tuhr, Borçlar Hukuku Umumi Esasları, çeviri, sh. 438. Dr. M. Turgut Öz Öğreti ve Uygulamada Sebebsiz Zenginleşme, İst. 1990, sh. 173-175; Andreas Von Tuhr, Borçlar Hukukunun Umumi Kısmı, Cevad Edege Çevirisi, 1. Cilt, İstanbul 1952 , Sh: 466 vd; Tekinay/Akman/Burcuoğlu/Altop, Borçlar Hukuku Genel Hükümleri, 7. Baskı, İstanbul 1983, Sh: 756 vd; Kenan Tonçomağ, Borçlar Hukuk 1. Cilt, İstanbul 1969, Sh: 390 vd.) Zenginleşmenin gerçekleştiği tarih ile geri vermenin talep edildiği tarih arasındaki süre için, paranın kullanma değerinin karşılığı olarak, temerrüt faizi kadar faizle yükümlü tutulmalıdır. (Nihat Yavuz, Sebepsiz İktisap, Ankara 1998, sh: 561 ve devamı) Sebepsiz zenginleşmede dava tarihinde yürürlükte bulunan 6098 TBK’nın 117/2. maddesinde ise sebepsiz zenginleşenin iyiniyetli olmaması halinde haksız iktisap tarihinden itibaren temerrüt faizi istenebilir. Somut olayda; davacı sözleşme uyarınca üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirmesine rağmen davalının üzerine düşen hiçbir yükümlülüğü yerine getirmeyerek iyiniyetli olmadığı anlaşılmakla ödeme yapılan bedellerin ödeme tarihinden itibaren faizi ile tahsili mümkündür. Ancak sözleşmeden dönme seçimlik hakkı kullanıldığından ifa yükümlülüğünün ortadan kalkması sebebiyle taraflar daha önce ifa ettikleri edimleri geri isteyebileceğinden eldeki bu davada artık söz konusu aracın satım bedelinin yarısı talep edilemez.
Bu nedenlerle; yerel mahkeme kararının davacı lehine kaldırılmasına, dosyada toplanacak başkaca delil bulunmadığı anlaşıldığından ve yeniden yargılama yapılmasını gerektirir bir husus da bulunmadığından dairemizce davanın esası hakkında HMK’nun 353/1-b-2 maddesi uyarınca aşağıda yazılı şekilde karar verilmesi gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin ilk derece mahkemesi kararına ilişkin istinaf başvurularının yukarıda açıklanan nedenlerle KABULÜNE; İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/59 Esas – 2020/376 Karar sayılı kararının HMK’nın 353-1-b-2 maddesi gereğince, KALDIRILMASINA, KALDIRILAN KARARIN YERİNE GEÇMEK ÜZERE,
“Davanın KISMEN KABUL KISMEN REDDİ İLE;
a-Davacının dava dışı şirketin sözleşme uyarınca kendi payına düşen vergi borcu için ödediği 47.941,95 TL’nin ödeme tarihi olan 29.05.2017, SGK borcu için ödediği 53.198,27 TL’nin ödeme tarihi olan 30.05.2017 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin talebin ise reddine,
b-Alınması gereken 6.908,88 TL harçtan, peşin yatan 1.791,27 TL harcın mahsubu ile bakiye 5.117,61 TL harcın davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
c-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden kabul edilen miktar üzerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesap ve takdir olunan 16.171,03 TL nispi vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
d-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden reddedilen miktar üzerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi 13/2 maddesine göre hesap ve takdir olunan 3.750,00 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
e-Davacı tarafından yatırılan 1.791,27-TL peşin harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
f-Davacı tarafından yapılan; 35,90 TL başvurma harcı, 5,20 TL vekalet harcı, 550,00 TL bilirkişi ücreti, 129,00 TL tebligat, posta gideri olmak üzere toplam 720,10 TL yargılama giderinin kabul-red oranı (%96 kabul-% 4 red)) dikkate alınarak 694,35 TL’lik kısmının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye yargılama giderinin ise davacı üzerinde bırakılmasına,
g-Davalı tarafından yapılan; 11,00 TL tebligat giderinin kabul-red oranı (%96 kabul-%4 red) dikkate alınarak 4,40-TL’lik kısmının davacıdan alınarak davalıya verilmesine, bakiye yargılama giderinin ise davalı üzerinde bırakılmasına,
h-Hüküm kesinleştiğinde kullanılmayan gider avansının talep halinde yatıran tarafa iadesine,”
ŞEKLİNDE YENİDEN HÜKÜM TESİSİNE,
2-İstinaf İncelemesi Yönünden Harç ve Yargılama Masrafları;
a-Davacı tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde ve karar kesinleştiğinde ilk derece mahkemesince davacı tarafa iadesine,
b-Davacı tarafından yapılan istinaf başvuru harcı 54,40 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
c-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
ç-Kararın 6100 sayılı HMK’nın 359-(3) maddesi uyarınca ilk derece mahkemesince taraflara TEBLİĞİNE,
d-İstinaf eden tarafından yatırılan istinaf avansından kullanılmayan kısmının HMK’nın 333. maddesi uyarınca; karar kesinleştikten sonra ilk derece mahkemesince istinaf edene iadesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 29/03/2023