Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/2259 E. 2023/334 K. 02.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/2259
KARAR NO : 2023/334

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 04/10/2018 (Dava) – 30/12/2019 (Karar)
NUMARASI : 2018/1161 Esas – 2019/1494 Karar
DAVA : Menfi Tespit
BAM KARAR TARİHİ : 02/03/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 02/03/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 30/12/2019 tarihli 2018/1161 Esas ve 2019/1494 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile dava dışı … arasında akdedilen muhtelif tarihli genel kredi sözleşmeleri ile müvekkili şirketin 9401/11104 oranında paydaş olduğu … İli … İlçesi … Mah. … Mevkii, … Ada, … parselde bulunan 11104,00 m² taşınmaz üzerinde ipotek tesis edildiğini, müvekkili şirketin ekonomik olarak zor duruma düşmesi üzerine alacaklı banka tarafından hesapların kat edilmek suretiyle 29/08/2013 tarihinde İzmir 10. İcra Müdürlüğünün 2013/10195 esas sayılı icra takip dosyası üzerinden ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile icra takibine başlanıldığını, takibin kesinleştiği, icra takibinin devam ettiği süreçte alacaklı bankanın 23/10/2013 tarihli adi yazılı sözleşme ile 4.650.000,00 TL ödeme karşılığında alacağı davalı şirkete temlik ettiğini, yapılan temliknamenin geçersiz olduğunu, TBK’nın 183/1 maddesinin dikkatli yorumlanmasını, borcun tahsilinin Bankacılık Kanununa göre tahsil edilmesi gerektiğini, varlık yönetim şirketlerinin bu nedenle kurulduğunu, yapılan temlik işleminin usulsüz olduğunu, davalı şirketin alacaklı sıfatının bulunmadığını ileri sürerek, sonuç olarak; davanın kabulü ile, yapılan temlik sözleşmesinin geçersizliğinin tespit edilerek müvekkili şirketin davalı şirkete borçlu bulunmadığının tespitine karar verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; alacağın varlığının ve miktarının uyuşmazlık konusu olmadığını, davacıya yana göre bankaların sadece varlık yönetim şirketlerine alacaklarını devredebileceklerini, oysa böyle bir yasal düzenlemenin bulunmadığını, davacının İzmir 7. İcra Hukuk Mahkemesinin 2014/481 esas sayılı dosyası ile açtığı davanın reddedildiğini savunarak, sonuç olarak davanın reddine karar verilmesini, davacının icra inkar tazminatına mahkum edilmesini, yargılama giderleri ve avukatlık ücretiinin davacı üzerine yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI :
Mahkemece ; ”…Açılan davanın reddine…” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; somut olayda alacağın devri sözleşmesinin geçerli olduğu sonucuna ulaşılmasının hatalı olduğunu, davalı şirketin alacaklı banka ile yapmış olduğu sözleşmenin geçerli bir sözleşme olmadığını, zira; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 183/1 maddesinde “Kanun, sözleşme veya işin niteliği engel olmadıkça alacaklı, borçlunun rızasını aramaksızın alacağını üçüncü bir kişiye devredebilir.” düzenlemesine yer verilerek; kural olarak alacaklının borçlunun rızasını almaksızın alacağını üçüncü kişilere devredebileceğinin kabul edildiğini, Türk Borçlar Kanunu’nun 183/1 maddesinde yer verilen “işin niteliği” ibaresinin dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi gerektiğini, zira takip konusu alacak bir banka alacağı olup; banka alacaklarının takip ve tahsil usullerinin 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nda özel olarak düzenlendiğini, bu kanunda yer verilen düzenlemelerin banka alacaklarının özel niteliği nedeniyle konulmuş kurallar içerdiğini, başka bir anlatımla; kurulması son derece sıkı şartlara bağlanmış bankaların alacaklarının üçüncü kişilere devredilmesi halinde alacağın özelliği nedeniyle alacak satışları ile temlik ve devir işlemleri de bir disipline bağlanmak istendiğini, bu nedenle bu işlemleri yapmak üzere varlık yönetim şirketleri kurulmuş olduğunu, 5411 Sayılı Kanun’un 143. Maddesindeki düzenlemeye göre; bankaların, alacaklarını 5411 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak takip edeceklerini ve takip ettikleri alacaklarını satmak istediklerinde veyahut takip konusu alacaklarının temlik gibi usullerle yeniden yapılandırmak istediklerinde bu işlemleri varlık yönetim şirketleri aracılığıyla yapabileceklerini, bu şekil uygulama ve değerlendirmenin, bankaların kuruluş amaçlarına da uygun bir nitelik arz ettiğini, temlikle birlikte; üçüncü kişi kendi yedinde bulunmayan borçluya ait kişisel verileri de elde etmiş olacaktır ki, bankalara verilen ve bankanın ticari sırrı niteliğindeki bilgileri üçüncü kişilerle paylaşması da gerek 6698 sayılı Kanun hükümleri gerek 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu düzenlemeleri gerekse 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 73. maddesi kapsamında bankacılık sırlarının ifşa edilmesi nedeniyle kabul edilebilir bir durum olmadığını, diğer taraftan; 5411 Sayılı Kanun’un 143. maddesine bir nevi açıklama getirmek üzere 11.08.2017 Tarih ve 30151 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Kamu Sermayeli Bankalar İle Bu Bankaların Bağlı Ortaklığı Niteliğini Haiz Finansal Kuruluşların Alacaklarının Varlık Yönetim Şirketlerine Satışı Hakkında Yönetmelik’in 4/1 maddesinde bankaların alacaklarının varlık yönetim şirketlerine satış ve devir usullerinin ne şekilde olacağının gösterildiğini, bu düzenlemeden de bankaların varlık yönetim şirketlerine satacakları alacaklarını dahi belirli kriterler dahilinde ancak yönetim kurullarınca verilecek bir kararla satabileceğinin anlaşıldığını, dolayısıyla varlık yönetim şirketi dışında herhangi bir gerçek ya da tüzel kişiye alacağın satılmasından söz edilemeyeceğini, somut olayda alacağını davalı şirkete devreden dava dışı banka tarafından verilmiş bir yönetim kurulu kararı olmadığından geçerli bir alacak satışı, devir ya da temlik sözleşmesinden söz edilmesinin de mümkün olmadığını, son olarak; bankaların alacaklarının varlık yönetim şirketi vasfı bulunmayan gerçek ya da tüzel kişilere devrine imkân tanınması halinde birbiri ile rekabet halinde bulunan firmaların bankalara olan borçlarının bankanın lehine görebileceği miktarlarda üçüncü kişilere satılması anlamına geleceğini bu durumun; bankacılık faaliyetinde bulunma hakkı olmayan firmaların dahi rakibinin bankalarla olan münasebetlerini takip etmesi ve onlara karşı bir banka gibi hareket ederek onu ticaret sahasından silmesi anlamına geleceğini, dava dışı bankanın alacak hakkını kendisiyle aynı nitelikleri taşımayan banka ya da varlık yönetim şirketi niteliğinde olmayan davalı şirkete devrinin geçerli bir akdi ilişki olarak kabulünün mümkün olmadığını, diğer taraftan; alacağın devrinin sebebe bağlı olduğu kabul edildiğinde, devir işleminin hukuki sebebindeki sakatlık veya yokluk devir işlemini de etkileyeceğini dolayısıyla hukuki sebebi oluşturan temel işlem geçersiz olursa temlik işlemi de geçersiz olacağından, alacak hakkının da devralana geçmiş olmayacağını, bu halde, davalı tarafın devir işleminin sebebini de ortaya koyması gerekeceğini belirterek kararın kaldırılmasına, davanın kabulü ile İzmir 10. İcra Müdürlüğü’nün 2013/10195 Esas sayılı icra takip dosyasına sunulan 23.10.2013 tarihli temlikname başlıklı adi yazılı sözleşmenin 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 72, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 183 ve devamı ile 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’nun 143. maddeleri hükümleri gereğince geçersiz olması nedeniyle müvekkili … Ticaret A.Ş.’nin davalı … Ticaret A.Ş.’ye İzmir 10. İcra Müdürlüğü’nün 2013/10195 Esas sayılı icra takip dosyası kapsamında gerçekleştirilen alacağın devri sözleşmesi nedeniyle borçlu bulunmadığının tespitine, fazlaya ilişkin haklarının saklı tutulmasına,
yargılama giderleri ve vekâlet ücretlerinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; İİK’nın 72. maddesi gereğince açılmış menfi tespit davasıdır.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup, karar davacı vekilince istinaf edilmiştir.
Somut olayda; davacı, davalı banka tarafından genel kredi sözleşmesinden kaynaklı borç için İzmir 10. İcra Müdürlüğünün 2013/10195 esas sayılı icra takip dosyası üzerinden ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile icra takibine başlanıldığını, takibin kesinleştiği, icra takibinin devam ettiği süreçte alacaklı bankanın 23/10/2013 tarihli adi yazılı sözleşme ile 4.650.000,00 TL ödeme karşılığında alacağı davalı şirkete temlik ettiğini, banka alacağının bankacılık mevzuatına göre takip edilmesi gerektiğini, temlik edilemeyeceğini, yapılan temlik işleminin usulsüz olduğunu, davalı şirketin alacaklı sıfatının bulunmadığını ileri sürerek yapılan temlik sözleşmesinin geçersizliğinin ve davacı şirketin davalı şirkete borçlu bulunmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı ise, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı; Türk Borçlar Kanunu m.183/1 maddesi hükmüne göre, kanun, sözleşme ile veya işin niteliği engel olmadıkça alacaklı, borçlunun rızasını aramaksızın alacağını üçüncü bir şahsa temlik edebileceği; dosya kapsamına göre, dava dışı banka ile davacı arasında banka alacağının temlik edilemeyeceği yönünde herhangi bir sözleşme bulunmadığı gibi, alacağın niteliğinin de temlike engel teşkil etmediği; diğer taraftan bankacılık mevzuatından veya başka bir kanundan kaynaklı olarak dava konusu alacağın temlikine engel yasal düzenleme bulunmadığı; davacı vekilinin 30/12/2019 tarihli duruşmada bankaya borçlu olmadıkları yönünde bir itirazlarının olmadığını, sadece temliknameden dolayı borçlu olmadıklarını ileri sürdüklerini, temliknamenin geçersiz olduğunu iddia ettikleri şeklinde beyanda bulunduğu; bu durumda, dava dışı … … şubesi ile davalı arasında yapılan 23/10/2013 tarihli temlik sözleşmesinin geçerli olduğu anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacı vekilinin istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 30/12/2019 tarihli 2018/1161 Esas ve 2019/1494 Karar sayılı kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA; alınması gereken 179,90-TL istinaf karar harcından peşin alınan 54,40-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 125,50-TL’nin davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına (harç işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine),
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
4-HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan gider avansından kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın, temyize tabi bulunması nedeniyle Dairemizce taraflara tebliğine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre zarfında Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 02/03/2023