Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/2231 E. 2023/405 K. 15.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/2231
KARAR NO : 2023/405

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 15/09/2014 (Dava) – 19/11/2019 (Karar)
NUMARASI : 2014/439 Esas – 2019/1241 Karar
DAVA : Tazminat
BAM KARAR TARİHİ : 15/03/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 15/03/2023
İstinaf incelemesi için Dairemize gönderilen İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 19/11/2019 tarih ve 2014/439 Esas – 2019/1241 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin sürücüsü olduğu … plakalı motosiklet ile davalı …’un sürücüsü olduğu … plakalı aracın 09/09/2009 tarihinde çarpışması sonucunda müvekkilinin uzun süre hayati tehlike nedeniyle yoğun bakımda kaldığını, sonrasında hafıza kaybı yaşayarak uzun süre konuşamadığını ve yazamadığını, müvekkilinin yaşadığı zihinsel sorunların yanı sıra köprücük kemiğinin de kırıldığını, okulunu bırakmak zorunda kaldığını, tedavisinin halen sürdüğünü, İzmir 10. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2010/387 Esas ve 2010/814 Karar sayılı kararı ile davalı sürücü …’un tali kusurlu bulunduğunu, ceza mahkemesinin kararının Yargıtay tarafından onanarak kesinleştiğini, davalı …A.Ş.’nin “işleten” ve davalı …A.Ş.’nin ise “sigortacı” sıfatıyla diğer davalı sürücü ile birlikte zarardan dolayı müteselsilen sorumlu olduklarını ileri sürerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 1.000,00-TL maddi tazminatın kaza tarihinden itibaren yasal faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, 30.000,00-TL manevi tazminatın davalı … şirketi dışındaki davalılardan kaza tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı vekili 26/09/2019 tarihli değer artırım dilekçesi ile; manevi tazminat isteklerinin yanısıra 1.244,14 TL’si geçici iş göremezlik tazminatı ve 65.296,73 TL’si sürekli iş göremezlik tazminatı olmak üzere toplam 66.540,87 TL tazminatın kaza tarihi olan 09/09/2009 tarihinden itibaren işletilecek yasal faizi ile birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
CEVAP:
Davalı …vekili cevap dilekçesi ile özetle; aynı istekle ilgili olarak müvekkili hakkında İzmir 5.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2013/61 Esas sayılı dosyasında dava açıldığını ve mahkeme tarafından 25/03/2013 tarihinde “görevsizlik” kararı verildiğini, alacağın iki yıllık zaman aşımı süresinin dolması sebebiyle zaman aşımına uğradığını, … plakalı aracın 31/12/2008-2009 tarihleri arasında ZMMS poliçesinin müvekkili tarafından düzenlendiğini, müvekkilinin sorumluluğunun poliçe limiti ve sigortalısının kusur oranı ile sınırlı olduğunu, davacının tedavi giderleri için 01/04/2010 tarihinde 87,61-TL’nin Sağlık Bakanlığı hesabına ve 27/07/2010 tarihinde 4.794,95-TL’nin Ege Ünv. Tıp. Fak. hesabına ödendiğini, 6111 yasa gereğince davacının tedavi giderlerinden ve geçici iş göremezliğinden SGK’nın sorumlu olduğunu, kaza ile ilgili olarak sigortalı araç sürücüsünün kusurunun ve davacı zararının kanıtlanması gerektiğini savunarak, kabul anlamına gelmemek üzere müvekkilinden faiz istenemeyeceğini, zira; davadan önce müvekkiline herhangi bir başvurunun yapılmadığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı …A.Ş. vekili cevap dilekçesi ile özetle; görevli mahkemenin İzmir Asliye Hukuk Mahkemeleri olduğunu, müvekkilinin yerleşim yerinin İstanbul olduğunu, İstanbul Asliye Hukuk Mahkemelerinin yetkili olduğunu, davacının kazanın oluşunda % 100 kusurlu olduğunu, davacının kaza tarihinde yaşı itibariyle ehliyetli olmasının imkansız olduğunu ve gerek kollukta gerekse İzmir 10. Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2010/387 Esas sayılı dosyasında verdiği ifadesinde “motosiklet kullanmayı bilmediğini” söylediğini, ayrıca “kazanın nasıl meydana geldiğini hatırlamadığını” da söylediğini, davacının motosiklet kullanmayı bilmediği ve ehliyeti olmadığı halde trafiğe çıkarak kazanın oluşumuna sebebiyet verdiğini, müvekkili ve diğer davalılar yönünden illiyet bağının bulunmadığını savunarak, davanın öncelikle görev, yetki ve zaman aşımı nedeniyle, bunlar olmadığı takdirde esastan reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı … cevap dilekçesi ile özetle; alacağın zaman aşımına uğradığını, kendisinin kazanın oluşunda kusurunun bulunmadığını, davacının ehliyetsiz olarak ve motosiklet kullanmayı bilmeden trafiğe çıktığını, ceza dosyasında kendisine tali kusur yüklendiğini, ancak keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırılmadığını, istenen maddi ve manevi zarar miktarının yüksek ve haksız olduğunu savunarak, davanın zaman aşımı nedeniyle, bu olmadığı takdirde esastan reddine karar verilmesini istemiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
İlk derece mahkemesince; “… sigortalı … plakalı araç sürücüsü …’un olay günü yönetimindeki bu araçla % 20 oranında kusurlu olarak sebebiyet verdiği kaza sonucunda davacının sürekli ve geçici iş göremez hale geldiği, davacının geçici iş göremezliği nedeniyle 6.220,71 TL maddi zararının ve sürekli iş göremezliği nedeniyle 326.483,66 TL maddi zararının oluştuğu, toplam maddi zararının 332.704,37 TL olduğu, davacının kusurunun indirilmesi sonucunda maddi tazminat alacağının 66.540,87 TL olduğu, bu miktarın da davalı … şirketinin poliçe teminat limiti kapsamında kaldığı, davalıların zarardan dolayı yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler çerçevesinde sorumluluklarının bulunduğu anlaşıldığından, davacının bu miktara yönelik maddi tazminat isteği haklı görülmüş ve kabulüne karar verilmiştir. Davacı vekilinin manevi tazminat isteğine gelince; 6098 sayılı TBK’nın 56. maddesinde düzenlenen manevi tazminat bir zenginleşme aracı olmamakla beraber, bu yöndeki istekle ilgili olarak hüküm kurulurken olay sebebiyle duyulan acı ve elemin kısmen de olsa giderilmesinin amaçlanması gerektiğinden; tarafların sosyal ve ekonomik durumları ile birlikte kazanın meydana geliş şekli, kazadaki kusur oranları gözönünde tutulduğunda 7.500,00 TL manevi tazminatın hak ve nesafet kurallarına uygun olacağı…” gerekçesiyle 1-Davacı tarafın maddi tazminat isteğinin KABULÜ ile; 1.244,14 TL’si geçici iş göremezlik tazminatı ve 65.296,73 TL’si sürekli iş göremezlik tazminatı olmak üzere toplam 66.540,87 TL maddi tazminatın davalı … şirketi yönünden dava tarihinden itibaren, diğer davalılar yönünden ise kaza tarihi olan 09/09/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak, davacıya verilmesine, 2-Davacı tarafın manevi tazminat isteğinin KISMEN KABULÜ ile; 7.500,00 TL manevi tazminatın 09/09/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak, davacıya verilmesine, 3-Davacı tarafın manevi tazminatla ilgili fazlaya ilişkin isteğinin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davalı … istinaf başvuru dilekçesinde özetle; yerel mahkeme kararının haksız ve yasal dayanaktan yoksun olduğunu, yerel mahkemece …nin çalışanı gibi gösterildiğini, ancak bahse konu şirketle hiç bir alakasının bulunmadığını, olay tarihinde … A.Ş çalışanı olduğunu, bu nedenle diğer davalı şirket ile bir dava arkadaşlığının söz konusu olmadığını, davacı …’ın, ehliyetsiz bir şekilde ve kazadan önce hiç kullanmadığı ve kullanmayı da bilmediği motosiklet ile kendisinin kullandığı araca 09.09.2009 tarihinde çarptığını, davacının, ehliyetsiz olarak motosiklet kullandığını ve %100 kusurlu olarak kazanın meydana gelmesine sebebiyet verdiğini, davacının, dava ve beyan dilekçelerinde ehliyetsiz olduğunu daha evvel motosiklet kullanmayı bilmediğini kazanın meydana geldiği gün ilk defa işyerinin baskısı ile motosiklete bindiğini ve ilk kullanımda kazanın meydana geldiğini ikrar ettiğini, kazanın meydana gelmesine sebebiyet veren davacının motor kullanmayı bilmediğini söylemesine rağmen ehliyetsiz, kasksız ve sair gerekli önlemler alınmaksızın motosiklete bindiren ve servise çıkaran işvereni ve davacının kendisi olduğunu, kazanın meydana gelmesine sebebiyet verecek en ufak bir hatasının bulunmadığını, davacının, gerek kollukta verdiği ifadesinde gerek İzmir 10. Sulh Ceza Mahkemesinin 2010/387 Esas sayılı dosyası tahtında verdiği beyanında motosiklet kullanmayı bilmediğini söylediğini ve kabul ettiğini, davacı kazanın nasıl ve ne şekilde meydana geldiğini hatırlamadığını da beyan ettiğini, bu nedenle, davacının motosiklet kullanmayı bilmemesi ve bilmediği halde ehliyetsiz olarak motosiklet kullanmış olması kazanın oluşumuna % 100 oranında sebebiyet verdiğini, her ne kadar davacı …’ın %80, kendisinin %20 oranında kusuru belirlenmiş ise de, davacı … hakkında Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi’nin
15.08.2018 tarihli raporda belirtildiği üzere “… Motosiklet ile tali yolu takiben kavşak girişine yak rken hız azaltması, aracı kavşak girişinde durdurm ana yolu takiben yaklaşan araç
olup olmadığını kontrol edip, kavşağa güvenle duramayacak mesafede bulunan düz geçiş Yyapan vasıtaların geçişini beklemesi, şartların uygun olduğu bir anda yönetimindeki aracı
harekete geçirerek kavşak alanına giriş yapması gerekirken belirtilen bu kurallara riayet etmemiş, sağ tarafından, ana yolu takiben gelmekte olan ve kavşağa güvenle duramayacak
mesafede bulunan davalı yönetimindeki araca ilk geçiş hakkı bırakmayıp meslek ve sanatta acemi olmasının da etkisiyle kontrolsüzce kavşağa giriş yaparak kazaya sebebiyet verdiğini, olayda, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareketleri ile asli kusurludur.” şeklinde görüş bildirildiğini, davacının motosiklet kullanmayı bilmediği ve ehliyetsiz. olduğu hiçbir şekilde
belirtilmediğini, yalnızca “acemi” olduğu göz önünde bulundurularak değerlendirme yapıldığını, davacının % 100 kusurlu bulunması gerekirken %80 kusur atfedilmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu, davacının kollukta verdiği ifadesine göre kazanın ve neticesinde da zararın oluşumuna sebebiyet veren işveren …’in sahibi … isimli şahıs olduğunu, bu nedenle davalılar yönünden illiyet bağının kesildiğini, davacının, …’in sahibi … isimli şahıs tarafından motosiklet ile servis yapması için görevlendirilmemiş olması halinde kazanın meydana gelmeyeceğini ve zararın oluşmayacağını, kendi yönünden de illiyet bağı bulunmadığını, davacı tarafından davanın belirsiz alacak şeklideki beyanına muvafakat etmediğini ancak yerel mahkemece bu durumun dikkate alınmadığını, usul ve yasaya aykırı şekilde karar verildiğini, sürekli olarak şikayet konusu edilen rahatsızlıkların kaza ile bir ilgisinin bulunmadığını, yaşanan kazanın vücutta demir eksikliğine ve dolayısıyla unutkanlığa sebebiyet verecek muhteviyatta olmadığını, incelemeye alınan sağlık raporlarının hiçbirisinde davacıya unutkanlık tespiti yapılmamış olmakla birlikte, yalnızca davacının unutkanlıktan şikayet ediyor olması ve davacıya demir eksikliği anemileri tespiti yapılması davaya konu edilebilecek bir rahatsızlığın olmadığını gösterdiğini, davacının sinirliliğinin ve diğer rahatsızlıkların yalnızca kazaya bağlı olarak oluştuğu davacının annesinin ve yengesinin beyanlarında bulunduğunu, bu sorunların davadan önce bulunmadığının ispatının birinci dereceden yakınlarının beyanlarıyla ispatlanamayacağını, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Adli Sağlık Kurulu’nun 27.02.2019 tarihli raporunda meslekte kazanma gücündeki azalma oranı davacının olay tarihindeki yaşına göre 629 .2 ve rapor tarihinde Y631 olarak belirlenmesine karşın, 19.08.2019 tarihli raporda tüm yıllar için 031 olarak kullanıldığını ve bu sebeple fazla maddi tazminat hesaplandığını, ayrıca davacının olay tarihinde asgari ücretli olarak çalışan olmadığını, yaz tatilinde okul harçlığını çıkarmak için çalıştığını daha önce beyan ettiğini, bu sebeple 18 yaşına kadar olan kısmın hesaplanarak fazla tazminat çıkarılmış olmasının hatalı olduğunu, yerel mahkemenin bu hususa ilişkin tüm itiraz ve beyanlarına rağmen dikkate alınmaksızın karar verildiğini, davacının adli tıp kurumuna sevkinin sağlanması gerektiğini, belirterek, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı …vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; yerel mahkeme kararının haksız ve yasal dayanaktan yoksun olduğunu, davacı …’ın, ehliyetsiz bir şekilde ve kazadan önce hiç kullanmadığı ve kullanmayı da bilmediği motosiklet ile müvekkil şirket çalışanı …’un kullandığı araca 09.09.2009 tarihinde çarptığını, davacının, ehliyetsiz olarak motosiklet kullanmış ve % 100 kusurlu olarak kazanın meydana gelmesine sebebiyet verdiğini, davacının, dava ve beyan dilekçelerinde ehliyetsiz olduğunu daha evvel motosiklet kullanmayı bilmediğini kazanın meydana geldiği gün ilk defa işyerinin baskısı ile motosiklete bindiğini ve ilk kullanımda kazanın meydana geldiğini ikrar ettiğini, kazanın meydana gelmesine sebebiyet veren, davacının motor kullanmayı bilmediğini söylemesine rağmen ehliyetsiz, kasksız ve sair gerekli önlemler alınmaksızın motosiklete bindiren ve servise çıkaran işvereni ve davacının bizzat kendisi olduğunu, diğer davalı …’un kazanın meydana gelmesine sebebiyet verecek en ufak bir hatası bulunmadığını, davacının, gerek kollukta verdiği ifadesinde gerek İzmir 10. Sulh Ceza Mahkemesinin 2010/387 Esas sayılı dosyası tahtında verdiği beyanında motosiklet kullanmayı bilmediğini söylediğini ve kabul ettiğini, davacının kazanın nasıl ve ne şekilde meydana geldiğini hatırlamadığını da beyan ettiğini, bu nedenle, davacının motosiklet kullanmayı bilmemesi ve bilmediği halde ehliyetsiz olarak motosiklet kullanmış olması kazanın oluşumuna % 100 oranında sebebiyet verdiğini, davacının, motosiklet kullanmayı bilmediği halde ehliyeti de olmaksızın işvereni tarafından trafiğe çıkartılmış olması sebebiyle kazanın oluşumuna sebebiyet verildiğini, yerel mahkemenin kararının hak ve hakkaniyete aykırı olduğunu, her ne kadar davacı …’ın %80, diğer davalı …’un % 20 oranında kusuru belirlenmiş olsa da, davacı … hakkında Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi’nin 15.08.2018 tarihli raporda belirtildiği üzere “… Motosiklet ile tali yolu takiben kavşak girişine yaklaşırken hız azaltması, aracı kavşak girişinde durdurması, ana yolu takiben yaklaşan araç olup olmadığını kontrol edip, kavşağa güvenle duramayacak mesafede bulunan düz geçiş yapan vasıtaların geçişini beklemesi, şartların uygun olduğu bir anda yönetimindeki aracı harekete geçirerek kavşak alanına giriş yapması gerekirken belirtilen bu kurallara riayet etmemiş, sağ tarafından, ana yolu takiben gelmekte olan ve kavşağa güvenle duramayacak mesafede bulunan davalı yönetimindeki araca ilk geçiş hakkı bırakmayıp meslek ve sanatta acemi olmasının da etkisiyle kontrolsüzce kavşağa giriş yaparak kazaya sebebiyet vermiştir. Olayda, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareketleri ile asli kusurludur.” şeklinde görüş bildirildiğini, davacının motosiklet kullanmayı bilmediği ve ehliyetsiz olduğu hiçbir şekilde belirtilmediğini, yalnızca “acemi” olduğu göz önünde bulundurularak değerlendirme yapıldığını, oysa ki, davacının bizzat kendi kabul ve beyanına göre acemi değil motosiklet kullanmayı bilmediğini, davacının %100 kusurlu bulunması gerekirken %80 kusur atfedilmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu, aynı şekilde diğer davalıya, geçiş üstünlüğü olan bir kavşakta sadece ve sadece dikkat ve özen yükümlülüğünü yerine getirmemesi sebebiyle % 20 kusur atfedilmesinde hiçbir şekilde yasal dayanağının bulunmadığını, davacının kollukta verdiği ifadesine göre kazanın ve neticesinde da zararın oluşumuna sebebiyet veren işveren …’in sahibi … isimli şahıs olduğunu, bu nedenle davalılar yönünden illiyet bağının kesildiğini, davacı, …’in sahibi … isimli şahıs tarafından motosiklet ile servis yapması için görevlendirilmemiş olsa idi kazanın meydana gelmeyeceğini ve zararın oluşmayacağını, dava konusu müvekkili ve diğer davalılar yönünden illiyet bağı bulunmadığını, davacının, ehliyeti olmaksızın, kask takmaksızın ve daha da önemlisi hayatında hiç motorsiklet kullanmadığı halde kamu güvenliğini tehlikeye atarak ve kural tanımaksızın hızlı bir şekilde diğer davalı … yönetimindeki araca çarptığını, tüm bu sebeplerle haksız ve mesnetsiz davanın ve ıslahın reddinin gerektiğini, ayrıca davacının talepleri zamanaşımına uğradığını, iş bu davanın belirsiz alacak davası olarak açılmadığını, aksine fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak açılan dava 109. madde gereğince kısmi dava niteliğinde olduğunu, davacının ne dava dilekçesinin konu kısmında ne de talep kısmında belirsiz alacak davasına dair beyanda bulunmadığını, aksine talep kısmından anlaşılacağı üzere kısmi dava olduğunu, bu nedenle davacının işbu belirsiz alacak şeklindeki beyanına muvafakat etmediklerini, bu durumun iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağına aykırı olduğunu, HMK 141 gereğince muvafakatlerinin olmamasına rağmen yerel mahkemece dikkate alınmadığını ve usul ve yasaya aykırı bir şekilde karar verildiğini, davacı vekili tarafından ıslah dilekçesinde talep olunan alacak kalemlerinin tamamının ıslah dilekçesinin verildiği tarihten geriye doğru hesaplandığında zamanaşımına uğradığını, haksız fiiller için zamanaşımı süresinin fiil ve failin öğrenilmesinden 2 yıl, fiil fail daha sonra öğrenilse bile her halukarda 10 yıl olduğunu, haksız fiiller için geçerli olan genel zamanaşımı trafik kazaları için de geçerli olduğunu, davacının tamamen kendi kusuruyla sebebiyet verdiği kaza neticesinde ele alınan raporların haricinde, davacının şu anki vaziyetinin tamamen kazaya bağlanmasının imkansız olduğunu, bilirkişi raporunda “ayrıca kaza ile ilikisi olmadığı düşünülen 12.07.2010 tarihinde sol avuç içinde plantar kesi, 06.01.2012 tarihinde sol elde kesi, 30.04.2014 tarihli sol ayak bileğinde burkulma nedenleriyle başvurduğu,… kırık saptanmadığının” belirtildiğini, davacının hali hazırdaki durumunun yalnızca dava konusu kazayla alakasının kurulmaya çalışılması hukuka, usule ve hakkaniyete aykırı olduğunu, davacının rahatsızlıklarının büyük kısmının kaza ile ilişkisi olmaksızın oluştuğunun anlaşıldığını, yerel mahkemece alınmış olan bilirkişi raporunda davacı tarafın ve tanıklarının kaza ile ilişkili olarak belirttikleri unutkanlık rahatsızlığının aslında kazanın bir neticesinin olmadığının anlaşıldığını, incelemeye alınan sağlık raporlarının hiçbirisinde davacıya unutkanlık tespiti yapılmadığını, yalnızca davacının unutkanlıktan şikayet ediyor olması ve davacıya demir eksikliği anemileri tespiti yapılması davaya konu edilebilecek bir rahatsızlığın olmadığını gösterdiğini, davacının sinirliliğinin ve diğer rahatsızlıkların yalnızca kazaya bağlı olarak oluştuğu davacının annesinin ve yengesinin beyanlarında bulunduğunu, bu sorunların davadan önce bulunmadığının ispatının birinci dereceden yakınlarının beyanlarıyla ispatlanamayacağını, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Adli Sağlık Kurulu’nun 27.02.2019 tarihli raporunda meslekte kazanma gücündeki azalma oranı davacının olay tarihindeki yaşına göre %29.2 ve rapor tarihinde %31 olarak belirlenmesine karşın, 19.08.2019 tarihli raporda tüm yıllar için %31 olarak kullanılmış ve işbu sebeple fazla maddi tazminat hesaplandığını, ayrıca davacının olay tarihinde asgari ücretli olarak çalışmadığını, yaz tatilinde okul harçlığını çıkarmak için çalıştığını, bu sebeple 18 yaşına kadar olan kısmın hesaplanarak fazla tazminat çıkarılmış olmasının hatalı olduğunu, yerel mahkemenin, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Adli Sağlık Kurulunun 22.09.2017 tarihli raporunda, nihai kararın en az 1 (bir) yıl süreyle düzenli tedavi ve takibi sonrasında verilmesinin uygun olduğu görüş ve kanaatini bildirmiş olmasına rağmen, davacı tarafından en az bir yıl süreyle düzenli tedavi ve takibinin yaptırılıp yaptırılmadığı ve raporda da belirtildiği üzere en az 1 (bir) yıl süreyle düzenli tedavi ve takip sonrasında nihai karar için yeniden dosyanın ve davacının adli sağlık kuruluna sevk edilmesinin yasal bir zorunluluk olduğunu belirterek, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … şirketi vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; karara dayanak olan hesap raporuna esas alınan maluliyet oranının kabul etmediklerini, yerel mahkeme dosyasında alınan Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı tarafından düzenlenen 07.11.2018 tarihli raporunda da; davacının “hafif bilişsel bozukluğunun” olduğu bu durumun olaya bağlı gelişme olasılığının yüksek olduğu, askerlik sonrası ortaya çıkan “psikotik bozukluğunun” genetik yatkınlık zemininde (kişinin dayısı intihar ederek ölmüş) gelişmiş olabileceği, ancak her iki durumda da kesin bir tıbbi kanaat oluşturulamayacağını, kişinin mevcut durumunun tedavi ile çalışma olanağı verip vermeyeceğine dair nihai kararın en az 1 (bir) yıl süreyle düzenli tedavi ve takibi sonrasında verilmesinin uygun olduğu kanaatine varıldığını, davacının hazırda bulunmaması sebebiyle dosya Ege Üniversitesi’ne sevk edilmiş ve Ege Üniversitesi’nden hatalı değerlendirmeler içeren ve hükme esas alınan rapor alındığını, geçici iş göremezlik tazminatı ve tedavi giderlerinin teminat dışı olduğun, bir an için dava dilekçesi ile geçici işgöremezliğe ilişkin talepte bulundukları kabul edilse dahi; 13.02.2011 tarih ve 6111 sayılı Kanun ile Karayolları Trafik Kanunu’nun 98.maddesi ve 6111 sayılı Kanun 59. maddesi ile 6111 Sayılı Kanun’un Geçici 1. maddesi ile trafik kazalarından kaynaklanan sağlık hizmet bedellerinin, kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanacağının düzenlendiğini, bu bağlamda, sigorta şirketlerinin Zorunlu Mali Mesuliyet Sigorta Poliçesi’nin tedavi teminatı kalmamış olması hasebiyle teminattan ödenen tedavi giderleri ve geçici iş göremezlik tazminatı bakımından sorumluluğunun kalmadığını, KTK 98. Maddesindeki yenilik ile trafik kazası sonucu yaralanan kişinin sağlık kuruluşunda ki tüm tedavi giderleri SGK’nun sorumluluk alanına girdiğini, trafik kazası sonucu yaralanan kişinin, tümüyle iyileşip eski sağlığına kavuşuncaya kadar yaptığı tıbbi tedavi ile sınırlı sağlık hizmet bedelleri SGK tarafından karşılanacağını, bu bağlamda, dava konusu trafik kazası ve poliçe tarihi dikkate alındığında da mevcut yasal düzenlemeler gereği, davacının talep etmiş olsa dahi, geçici işgöremezlik tazminatı taleplerinin teminat kapsamında bulunmadığından reddi gerekeceğini, kaldı ki bir an için teminat kapsamında bulunduğu düşünülecek olsa dahi; davacının, 1994 doğumlu olmakla 09.09.2009 kaza tarihinde 15 yaşında olduğunu, dolayısıyla, tedavi olduğu müddet boyunca herhangi bir işte çalışmadığı için kazanç kaybının da söz konusu olmadığını, mahkemece, henüz 15 yaşında bulunan ve herhangi bir işte çalışmayan davacının kazanç kaybı bulunmadığının gözetilmemiş olmasının hatalı olduğunu, davacı motorsiklet sürücüsü konumunda bulunmakla, davacının gerekli güvenlik tedbirlerini alıp almadığı hususu oldukça önemli olduğunu, nitekim davacının bulunduğu motorsiklete fiziksel yapısı itibariyle, herhangi bir koruma ve güvenlik önlemi alınmadan binilmesinin oldukça tehlikeli durumlar doğurabileceğini, kaza zaptında da yer aldığı üzere davacının olay anında kendi can güvenliği için gereken önlemi almayarak zararın artmasına sebep olduğunu, bu nedenle hesaplanacak tazminattan hakkaniyet indirimi yapılması gerektiğini, yerel mahkemenin, davacının motorsiklet sürücüsü olması nedeniyle koruyucu ekipman kullanıp kullanmadığına ilişkin hiçbir araştırma yapmadığını, davacının kaza tarihinde 18 yaşından küçük olması ve kafasına aldığı darbe nedeniyle maluliyetin oluşması hususlarının da dikkate alındığında %20’den az olmamak kaydıyla müterafik kusur indirimi uygulanması gerektiğini, yerel mahkeme bu husustaki yorumunun hatalı olduğunu belirterek, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, trafik kazasına dayalı olarak maddi ve manevi tazminatın tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece; davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup, hüküm davalılar vekilleri tarafından ayrı ayrı istinaf edilmiştir.
İstinaf incelemesi HMK.nun 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleri ile sınırlı olarak ve kamu düzeni yönünden yapılmıştır.
1-) Kusura yönelik istinaf itirazlarının yapılan incelemesinde; davacının olay tarihinde sürücülüğündeki motosiklet ile olay mahalli olan kontrolsüz kavşağa geldiğinde seyir istikametine göre sağ taraftan, kavşakta kesişen yoldan gelerek kavşak alanına giriş yapan davalı sürücü … yönetimindeki kamyonetin sol ön kesimine, idaresindeki motorun ön kesimi ile çarptığı ve çarpışmanın etkisiyle ileriye doğru savrulan davacı motosikletin kavşak çıkışında bulunan başka bir araca çarptığı somut olayda, davacının idaresindeki motosiklet ile tali yolu takiben kavşak girişine yaklaşırken hızını azaltması, aracı kavşak girişinde durdurması, ana yolu takiben yaklaşan araç olup olmadığını kontrol edip, kavşağa güvenle duramayacak mesafede bulunan düz geçiş yapan vasıtaların geçişini beklemesi, şartların uygun olduğu bir anda yönetimindeki aracı harekete geçirerek kavşak alanına giriş yapması gerekirken belirtilen bu kurallara riayet etmeyerek tali kusurlu, davalı sürücünün ise idaresindeki araç ile kontrolsüz kavşakta her ne kadar ilk geçiş hakkına sahip ise de kavşağa yaklaşırken gerekli kontrolleri yapması, kavşağa yaklaşan araçların hız ve mesafesine dikkat etmesi gerekirken belirtilen bu kurallara gereği gibi riayet etmeyerek asli kusurlu olduğu sabittir. Bunun yanı sıra davalı sürücü ceza mahkemesinde kaza sebebiyle yargılanmış, kusuru sebebiyle verilen ceza da Yargıtay denetiminden geçerek kesinleşmiştir. Tüm bu açıklamalar ışığında davalı sürücünün olayda tali kusurunun bulunduğu sabit olup, davalıların kusura yönelik istinaf itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2-) Maluliyete yönelik istinaf itirazlarının yapılan incelemesinde; haksız fiil sonucu çalışma gücü kaybının olduğu iddiası ve buna yönelik bir talebin bulunması halinde, zararın kapsamının belirlenmesi açısından maluliyetin varlığı ve oranının belirlenmesi gerekmektedir. Söz konusu belirlemenin ise Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı bölümleri gibi kuruluşların çalışma gücü kaybı olduğu iddia edilen kişide bulunan şikayetler dikkate alınarak oluşturulacak uzman doktor heyetinden, haksız fiilin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümleri dikkate alınarak yapılması gerekmektedir.
Maluliyete ilişkin alınacak raporlar 11/10/2008 tarihinden önce Sosyal Sigorta Sağlık İşlemleri Tüzüğü, 11/10/2008 tarihi ile 01/09/2013 tarihleri arasında Çalışma Gücü ve Meslekte Kazanma Gücü Kaybı Oranı Tespit İşlemleri Yönetmeliği, 01/09/2013 tarihi ile 01/06/2015 tarihleri arasında Maluliyet Tespiti İşlemleri Yönetmeliği, 01/06/2015 tarihi ile 20/02/2019 tarihleri arasında Özürlülük Ölçütü Sınıflandırması ve Özürlülere Verilecek Sağlık Kurulu Raporları Hakkında Yönetmelik hükümlerine, 20/02/2019 tarihinden sonra da Erişkinler için Engellilik Değerlendirmesi Hakkında Yönetmelik hükümlerine uygun olarak düzenlenmesi gerekir.
Somut olayda, davacının maluliyet oranının belirlenmesi açısından düzenlenen ve mahkemece hükme esas alınan Ege Üniversitesi Adli Tıp Öğretim Üyelerince düzenlenen Adli Sağlık Kurulu’ndan alınan 27.02.2019 tarihli raporun kaza tarihinde yürürlükte olan yönetmelik hükümlerine göre ve denetime uygun, gerekçeli olarak düzenlendiği anlaşılmakla bu yöndeki itirazların da reddi gerekmiştir.
3-) Davalı … şirketi vekilinin geçici işgöremezlik tazminatından SGK’nın sorumlu olduğu ve müvekkili sigorta şirketinin bir sorumluluğunun kalmadığına dair istinaf itirazının da reddi gerekmiştir. Bilindiği üzere, 6111 sayılı Kanun’un 59. maddesi ile değişik Karayolları Trafik Kanunu’nun 98. maddesinde Sosyal Güvenlik Kurumu’nca karşılanacak sağlık hizmeti bedellerinin neler olduğu açıklanıp sınırlandırılmıştır. KTK’nın 98.maddesi gereği SGK Başkanlığı’nın sorumlu olduğu sağlık giderleri, trafik kazaları nedeniyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer resmi ve özel sağlık kuruluşlarında yapılan tıbbi tedaviye ilişkin sağlık hizmet bedellerinden ibarettir. SGK’nın hangi sağlık giderlerinden sorumlu olduğu kanunla belirlenmiş olup, normlar hiyerarşisinde daha altta olan genel şartlar ile kanun kapsamının değiştirilip genişletilemeyeceği aşikardır. Açıklanan maddi ve hukuki vakıalar karşısında; Anayasa Mahkemesinin KTK 90/İ maddesinin iptali de göz önüne alındığında TBK’nın 54. maddesi ile KTK’nın 98. maddesi hükümleri birlikte değerlendirildiğinde, kazadaki yaralanmadan kaynaklanan geçici işgöremezlik zararından sorumluluk, zarara neden olanlar ile bu kişilerin sorumluluğunu poliçe ile üstlenen sigorta şirketine ait olduğundan, davacı için hesap edilen geçici işgöremezlik tazminatının sigorta şirketi aleyhine de hüküm altına alınmasında bir isabetsizlik bulunmamaktadır (Bu yönde bknz. Yargıtay 4. HD 2021/2511 E.- 2021/2452 K).
4-) 6100 sayılı HMK’nın belirsiz alacak davasını düzenleyen 107. maddesinde ”(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.” hükmüne yer verilmiştir. Bu hükme göre belirsiz alacak davasının alacak miktarının veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenemediği ya da imkansız olduğu hallerde olanaklı olduğu anlaşılmaktadır. Dava dilekçesinde davanın açıkça belirsiz alacak davası olarak açılması nedeniyle zararın belirli hale gelmesinden sonra 6100 sayılı HMK’nun 107/2. maddesi gereği yapılan artırım ıslah olarak nitelenemeyeceğinden ve belirsiz alacak davalarında zamanaşımı yalnızca dava açılan kısım için değil, tüm dava için kesileceğinden, ayrıca olayda uzamış ceza zamanaşımının da gözetilmesi gerektiğinden arttırılan miktar yönünden davanın zamanaşımına uğramadığı anlaşılmakla, davalıların bu yönlere ilişkin istinaf itirazları da yerinde görülmemiştir.
5-) Zararın meydana gelmesinde veya artmasında mağdurun da kusurunun bulunması halinde söz konusu olan müterafik kusur, 6098 sayılı TBK 52. maddesinde düzenlenmiştir. Mağdurun kusurunun zararın meydana gelmesinde başlıca etken olması halinde zarar verenin sorumluluğunun kalkması söz konusu olabileceği gibi belirlenen kusura göre zarar ve ziyandan indirim yapılmasını da gerektirebilir.
Davacının söz konusu kazadaki yaralanmasının niteliğine göre maluliyetin oluşmasında koruyucu tertibat kullanmamasının da etken olduğu, bu durumda hesaplanan tazminattan % 20 oranında müterafik kusur indirimi de yapılması gerekirken mahkemece bu konuda herhangi bir değerlendirme yapılmadan yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır.
Bu nedenlerle; yerel mahkeme kararının davalılar lehine müterafik kusur yönünden kaldırılmasına, hakimin takdir hakkını kullanarak yapmış olduğu indirim nedeniyle mahkemece davacının istediği miktardan daha az bir miktara hükmedilmesi halinde davalılar yararına vekalet ücreti ve yargılama giderine hükmedilemeyeğinin ve istinaf edenlerin sıfatına göre vekalet ücretinin aleyhe arttırılamayacağının hükümde gözetilmesine, dosyada toplanacak başkaca delil bulunmadığı anlaşıldığından ve yeniden yargılama yapılmasını gerektirir bir husus da bulunmadığından dairemizce davanın esası hakkında HMK’nun 353/1-b-2 maddesi uyarınca aşağıda yazılı şekilde karar verilmesi gerekmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalılar vekillerinin ilk derece mahkemesi kararına ilişkin istinaf başvurularının yukarıda açıklanan nedenlerle KISMEN KABULÜNE; İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/439 Esas – 2019/1241 Karar sayılı kararının HMK’nın 353-1-b-2 maddesi gereğince KALDIRILMASINA, KALDIRILAN KARARIN YERİNE GEÇMEK ÜZERE,
“a-Davacı tarafın maddi tazminat isteğinin kısmen KABULÜ ile;
995,32 TL’si geçici iş göremezlik tazminatı ve 52.237,39 TL’si sürekli iş göremezlik tazminatı olmak üzere toplam 53.232,71 TL maddi tazminatın davalı … şirketi yönünden dava tarihinden itibaren, diğer davalılar yönünden ise kaza tarihi olan 09/09/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak, davacıya verilmesine,
b-Davacı tarafın manevi tazminat isteğinin kısmen KABULÜ ile;
7.500,00 TL manevi tazminatın 09/09/2009 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak, davacıya verilmesine,
c-Davacı tarafın manevi tazminatla ilgili fazlaya ilişkin isteğinin reddine,
d-Kabul edilen maddi tazminat üzerinden alınması gereken 3.636,32 TL nispi ilam harcından, 3,43 TL peşin harç ve 224,00 TL tamamlama harcı indirildikten sonra kalan 3.408,89TL harcın davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak, Hazineye gelir kaydına,
e-Kabul edilen manevi tazminat miktarı üzerinden alınması gereken 512,33 TL nispi ilam harcından, peşin alınan 102,47 TL indirildikten sonra kalan 409,86 TL harcın davalılar …’den ve …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak, Hazineye gelir kaydına,
f-Davacının yatırmış olduğu 24,30 TL başvurma harcı ve 105,90 TL peşin harç ve 224,00 TL tamamlama harcı olmak üzere toplam 354,20 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak, davacıya verilmesine,
g-Davacı tarafın yapmış olduğu 573,05 TL’si tebligat-posta gideri, 314,50 TL’si adli tıp rapor ücreti, 100,00 TL’si adli tıp muayene ücreti ve 500,00 TL’si bilirkişi ücreti olmak üzere toplam 1.487,55 TL yargılama giderinin davanın kabul ve red oranına göre takdiren 1.140,86 TL’lik kısmının davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, kalan kısmının davacı üzerinde bırakılmasına,
h-Kabul edilen maddi tazminat üzerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ye göre takdir ve tayin edilen 7.669,50 TL vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak, davacıya verilmesine,
ı-Kabul edilen manevi tazminat miktarı üzerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’ye göre takdir ve tayin edilen 2.725,00 TL vekalet ücretinin davalılar …’den ve …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak, davacıya verilmesine,
i-Reddedilen manevi tazminat miktarı üzerinden AAÜT’ye göre takdir ve tayin edilen 2.725,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılar …’ye ve …’a verilmesine,
j-Taraflarca yatırılan gider avansından kullanılmayan kısmın karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,”
ŞEKLİNDE YENİDEN HÜKÜM TESİSİNE,
2-Davalıların diğer istinaf itirazlarının yukarıda açıklanan gerekçelerle REDDİNE,
3-İstinaf İncelemesi Yönünden Harç ve Yargılama Masrafları;
a-Davalılar tarafından yatırılan istinaf karar harcının talep halinde ve karar kesinleştiğinde ilk derece mahkemesince ilgili tarafa iadesine,
b-Davalı … tarafından yapılan istinaf başvuru harcı 148,60 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı …’a verilmesine,
c-Davalı …A.Ş. Tarafından yapılan istinaf başvuru harcı 148,60 TL ve tebligat ve posta gideri 84,50 TL olmak üzere toplam 233,10 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı …Ş.’ne verilmesine,
d-Davalı … şirketi tarafından yapılan istinaf başvuru harcı 148,60 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı … şirketine verilmesine,
e-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
f-Kararın, İlk Derece Mahkemesince taraflara tebliğine,
g-İstinaf edenler tarafından yatırılan istinaf avansından kullanılmayan kısmının HMK’nın 333. maddesi uyarınca; karar kesinleştikten sonra ilk derece mahkemesince istinaf eden ilgilisine iadesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 362/1-a maddesi uyarınca miktarı itibariyle kesin olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 15/03/2023