Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/2095 E. 2023/199 K. 16.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/2095
KARAR NO : 2023/199

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 25/09/2019 (Dava) – 19/02/2020 (Karar)
NUMARASI : 2019/439 Esas – 2020/89 Karar
DAVA : Anonim Şirket Ortaklık Payı Kaynaklı Alacakların Tahsili
BAM KARAR TARİHİ : 16/02/2023
KARARIN YAZIM TARİHİ: 16/02/2023

İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 19/02/2020 tarihli, 2019/439 Esas ve 2020/89 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2016/29862 numaralı dosyası üzerinden müvekkili hakkında soruşturma başlatıldığını, akabinde müvekkilinin ortağı ve yöneticisi olduğu … A.Ş.’ne İzmir 4.Sulh Ceza Hakimliğinin 2016/3664 D.İş. sayılı 29/09/2016 tarihli kararı ile kayyım atanmasına karar verildiğini, karar sonrasında şirketin yönetiminin … tarafından görevlendirilen kayyım heyeti tarafından yapıldığını, kayyımın görevi şirketin tüm olağan işlemlerinin aynen devamının sağlanması olup olağan görevlerinden birinin de şirket ortaklarının alacaklarının tesisi olduğunu, şirketin 29.09.2016 tarihinden itibaren kayyım heyeti tarafından yönetilmekte olup 3 yıla yakın bir süredir ortaklara paylaştırılması ve iadesi gereken hiçbir maddi karşılığın ödenmediğini, müvekkilinin malvarlığının müsadere edilmediğini, şirketin mülkiyetinin halen davacıda olduğunu, mülkiyet hakkının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 1 Nolu Prokol ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 35. maddesi ile mutlak koruma altında olduğunu, ayrıca Sulh Ceza Hakimliği kararında ve dosyasında şirket mal varlığının suç icrası ile elde edildiği ya da suça konu olduğuna ilişkin hiçbir delil ve olgu bulunmadığını, mülkiyet hakkına ve özel teşebbüse yasa ile getirilecek sınırlamaların Anayasa’nın 13. maddesine uygun şekilde düzenlenmesi ve kayyım yönteminin tatbikinde Anayasa ile kişiye sağlanan güvencelerin dikkate alınması ile malvarlığı üzerinde genel elkoyma ile müsaderenin yasak olduğunun unutulmaması gerektiğini, şirkete tedbiren yönetim kayyımı atanmasının müvekkilinin şirket malvarlığından yararlanamayacağı anlamına gelmediği gibi müvekkiline makul bir maaş ve diğer alacaklarının ödenmesinin gerektiğini, aksi yönde bir mevzuat ya da içtihat bulunmadığını, kayyım atanması işleminin yasal dayanağı olan CMK’nun 133. maddesi ile 6758 sayılı Kanunun 19. maddesinde ve 17 Ocak 2017 tarihli Resmî Gazete Yayımlanan 19. maddenin Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esasları Belirleyen Tebliğde haklarında henüz müsaderesine karar verilmemiş ya da tasfiye edilmemiş şirketlerin hissedarlarının geçimlerine dair bir düzenlemenin mevcut olmadığını, bu nedenle başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa olmak üzere genel hükümler gözetilerek bir çözüm bulunması gerektiğini, bu çözümde Türk Medeni Kanunu’nun 1, 4 ve özellikle 5. maddesinin hakim tarafından dikkate alınmak zorunluluğunun bulunduğunu, CMK’nun 133 (3) maddesinde kayyım işlemlerine karşı Türk Medeni Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin uygulanacağının açıkça belirtildiğini, TTK’nın 394, 507 ve 511. maddeleri uyarınca müvekkilinin maddi haklarının iadesinin gerektiğini, müvekkilinin hayatını idame ettirebilmesi ve çocuklarının eğitimi gibi ihtiyaçları için makul ve düzenli bir gelire sahip olması gerektiğinin muhakkak olduğunu, Türk Medeni Kanunu uyarınca belirli sebeplerle mal varlığının idaresi için kayyım atanmış kişiye, hayatını idame ettirmesi için gerekli olan paranın kendi mal varlığından verilmesi ya da olağan dışı ama gerekli olan bir ihtiyaç için vesayet makamı olan Sulh Hukuk Hakimliği kararı ile harcama yapabilmesine olanak tanınması gibi CMK 133 maddesi kapsamında da hissedar olduğu şirkete kayyım atanan kişinin hayatını idame ettirebilmesi ve ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için düzenli bir maaş bağlanmasının zorunlu olduğunu belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla, davalı şirkete kayyım atanan 20/09/2016 tarihinden itibaren doğan ve şirket hesaplarında yapılacak inceleme sonucunda belirlenecek kâr payı alacağı, kazanç payı, huzur hakkı, maaş alacağı bedeli olarak her bir alacak kalemleri için şirket kayıtları ile tespit edilecek muacceliyet tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte şimdilik 20.000,00-TL’sinin ve ayrıca dava tarihinden itibaren işleyecek her ay için 10.000,00-TL maaşın müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesinin HMK’nın 119. maddesi hükmüne uygun olarak düzenlenmediğini, davacının yerleşim yerinin gösterilmesi zorunlu olmasına karşın, dilekçede adresinin gösterilmediğini, dava konuları birbirinden farklı olan taleplerin ileri sürüldüğünü, her bir talep açısından talep edilen tutarların ayrıştırılması ve hangi talep için hangi miktarın talep edildiğinin gösterilmesi gerektiğini, bu eksikliklerin verilen sürede giderilmemesi halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiğini, bir kısım talepler açısından davacının taraf ehliyetinin bulunmadığını, huzur hakkı talep edilmesi için öncelikle yönetim kurulu üyesi, maaş talebi için ise, şirketin sözleşmeli çalışanı olmak gerektiğini, davacının yönetim kurulu üyesi olmadığı gibi, çalışanı da olmadığını, bu kalemler yönünden davacının taraf sıfatının bulunmaması nedeniyle davanın davacı ehliyetinin bulunmaması sebebiyle reddinin gerektiğini, şirketlerin kar dağıtımına TTK’nun 507 (1). maddesi hükmü uyarınca ortaklar genel kurulu veya genel kurul tarafından karar verildiğini, bu kurullar tarafından alınmış bir karar olmadığını, bu nedenle dava şartının bu talepler yönünden bulunmadığını, kazanç payı dağıtımı konusunda da karar verilmemesi nedeniyle bu talep yönünden de dava şartı bulunmadığını, şirketin kar elde edip etmemesinin de talebe etkili olduğunu, 674 sayılı KHK ve bir kısım hükümler eklenmesine karar verilen 694 sayılı KHK gereğince, yönetimine …’nin kayyum olarak atandığı şirketlerin genel kurul yetkileri, 674 sayılı KHK ve 694 sayılı KHK gereğince … …’na verildiğini, … tarafından kar dağıtımına ilişkin alınan her hangi bir karar bulunmadığını, davalı şirkete eski yönetici ve ortaklarının FETÖ/PDY Silahlı terör örgütü ile irtibatlı/iltisaklı olmaları gerekçesi ile başlatılan soruşturma kapsamında, CMK’nun 133. maddesi hükmü gereğince ve 674 sayılı KHK m.19 hükümleri doğrultusunda, …’nun kayyum olarak atanmasına karar verildiğini, bu nedenle davacı ve diğer tüm yönetim kurulu üyelerinin yetkileri sona erdiği gibi, şirket ortaklarının ortaklıktan kaynaklanan haklarının da tümünün askıya alındığını, şirketin eski yönetici ve ortaklarının, şirketin faaliyeti döneminde şirket gelirlerini terör örgütünün finansmanında kullandıklarını, şirket faaliyetlerinin terör örgütü ve terörün finansmanına yönelik olarak kullanılması, şirketin suçtan elde edilen gelirle oluşturulması, gelişiminin sağlanması gerekçeleri ile kayyum atandığını, şirketin eski yönetici ve ortaklarının önemli bir kısmının da halen firarda olup sürdürülmekte olan kovuşturmalarda, hakkında kovuşturma yürütülen ortakların hisselerinin müsaderesinin talep edildiğini, davacının maaş talebinin yasal dayanağının bulunmadığını, dayanak olarak gösterilen CMK’nun 133. maddesi kapsamında gelir bağlama görevinin asliye ticaret mahkemesi olmadığının açık olduğunu, davanın FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün aldığı bir kararın uygulaması olduğu konusunda toplumda yaygın bir kanaat bulunduğunu, hukuki dayanağı olmasa da, davalar açmak suretiyle örgüt faaliyetlerinin devamlılığının sağlanmasının amaçlandığı kuşkusunun toplumda uyandırıldığını, davanın tümü ile yasal dayanaktan yoksun bulunduğunu beyanla, her bir talebin somutlaştırılması ve dilekçedeki eksiklerin verilecek sürede tamamlanmaması halinde davanın açılmamış sayılmasına, huzur hakkı, ikramiye, kar payından yönetim kurulu üyesine pay ödenmesi taleplerinin davacı taraf ehliyeti yokluğu, davacının ileriye dönük maaş talebi için görevsizlik, kar payı dağıtılması talebi yönünden dava şartı yokluğu ile davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARI:
Mahkemece, “…Ön inceleme hazırlık tutanağının 6. maddesi uyarınca davacı vekiline her bir alacak kalemi için talep ettiği miktarı somutlaştırması, aksi taktirde her bir alacak kalemi için 5.000,00-TL talepte bulunduğunun kabul edileceği ihtar edilerek kesin süre verildiği, davacı tarafça kesin süre içinde bildirimde bulunulmadığı, davalı tarafın alacak kalemleri miktarlarının somutlaştırılmaması nedeniyle davanın reddi gerektiğine ilişkin talebi haklı görülmemekle davacı tarafın her bir alacak kalemi için 5.000,00-TL talepte bulunduğu kabul edilerek yargılama yapıldığı, davalı taraf davacının ileriye dönük maaş talebi konusunda mahkemenin görevsiz olduğunu iddia etmiş ise de, CMK’nun 133 (5). maddesinde, kayyımların görevleri ile ilgili iş ve işlemlerden dolayı tazminat davalarının Devlet aleyhine açılabileceği düzenlenmiş olup aynı maddenin ikinci fıkrasında kayyumlara ödenecek ücret konusunda düzenleme yapılmasına rağmen bu düzenleme içinde şirketin kayyum atanmasından önceki eski yönetici ve ortaklarına maaş ödenmesi konusunda sulh ceza mahkemelerinin yetkili olduğuna dair bir hüküm bulunmadığı, davanın tazminat talepli değil ortaklık ve eski yöneticilik sıfatına bağlı alacak talepli olup dava konusu edilen alacaklarla ilgili uyuşmazlığın çözümünde asliye ticaret mahkemelerinin görevli olduğu dikkate alınarak davalı tarafın görevsizlik itirazının haklı görülmediği, davalı tarafça davanın huzur hakkı, ikramiye, kâr payından yönetim kurulu üyesine pay ödenmesi talepleri için davacı tarafın taraf ehliyetinin bulunmadığı iddia edilmiş ise de, somut olayda davacının taraf ve dava ehliyetine sahip olup kısıtlandığına dair dosyada bir delil, bilgi ve belge olmadığı, taraf sıfatının dava şartlarından bulunmadığı gözönünde tutularak, davalı tarafın davacının bir bölüm talepleri yönünden taraf ehliyeti yokluğundan davanın reddine karar verilmesi isteminin haklı görülmediği, davacı hakkında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2016/29862 soruşturma nolu dosyasında FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olmak suçu kapsamında yürütülen soruşturma nedeniyle İzmir 4. Sulh Ceza Hakimliği’nin 2016/3664 Değişik İş sayılı ve 29/06/2016 tarihli kararı ile davacının ortağı ve yetkilisi olduğu ve aralarında davalı şirketin de bulunduğu birçok şirkete CMK’nun 133 (1) maddesi uyarınca yönetim kayyımı atanmasına karar verildiği, davacı hakkında yakalama kararı olup arandığı ve soruşturmanın derdest olduğu, Sulh Ceza Hakimliği’nin kayyım atama kararı üzerine … tarafından davalı şirketin yönetim kurulu oluşturularak üyeliklerine atamalar yapılmak suretiyle kayyım atama kararının yerine getirildiği, davalı şirketin atamalardan sonra kayyım heyeti tarafından yönetildiğinin dosyaya gelen belgelerden anlaşıldığı, CMK’nun 133. maddesinin birinci fıkrasında; suçun bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olması halinde; soruşturma ve kovuşturma sürecinde, hakim veya mahkemenin, şirket işlerinin yürütülmesi ile ilgili olarak kayyım atayabileceği, ikinci fıkrasında; hakim veya mahkemenin kayyım hakkında takdir etmiş bulunduğu ücretin şirket bütçesinden karşılanacağı, kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilmesi halinde paranın faizi ile birlikte Devlet hazinesinden karşılanacağı, üçüncü fıkrasında; ilgililerin atanan kayyımın işlemlerine karşın görevli mahkemeye Türk Medeni Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre başvurabilecekleri, beşinci fıkrasında; bu madde uyarınca atanan kayyımların görevleri ile ilgili iş ve işlemlerinden dolayı tazminat davalarının 142 ila 144. maddeler uyarınca Devlet aleyhine açılacağının düzenlendiği, 7085 sayılı Yasa’nın 7 (2) maddesinde; (683 sayılı K.H.K.’nun 7. maddesi ile) ‘Kayyım atanan şirketlerin soruşturma kapsamındaki şüpheli ortakları ile kayyım tarafından hakkında şahsi sorumluluk davası açılan şirket ortaklarına ait ortaklık hak ve payları, soruşturma ve davaların açıldığı tarihten soruşturma, kovuşturma veya davanın kesin hükümle sonuçlandığı tarihe kadar devir ve temlik edilemez. Ortaklık hak ve paylarına ait temsil ve idare yetkisi kayyım tarafından kullanılır. Devir ve temlik yasağı Cumhuriyet Savcılığı veya mahkeme tarafından resen Ticaret Sicili Müdürlükleri’ne bildirilir ve tescil edilir.’ düzenlemesinin olduğu, davacının davalı şirketin dava tarihi itibariyle ortağı sıfatıyla CMK’nun 133 (3) maddesi hükmü uyarınca ortaklıktan doğan hakları için dava açma hakkı olup görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi olduğu, davacının, ortak ve eski yönetici sıfatına dayalı olarak 20/09/2016 tarihinden itibaren kazanç payı, huzur hakkı ve aylık maaş ödenmesi taleplerinde bulunduğu, bu alacak kalemlerinin ancak yönetici sıfatı taşıyanlar tarafından talep edilebilecek alacaklar olduğu, Sulh Ceza Hakimliği tarafından davalı şirkete CMK’nun 133. maddesi uyarınca 20/09/2016 tarihli karar ile yönetim kayyımı atanmasına, aynı zamanda mevcut yönetimin yetkilerinin kaldırılmasına karar verilmiş olup davacının davalı şirketteki yönetim yetkisinin 20/09/2016 tarihinde sona ermiş olması ve dava tarihi itibariyle yönetim yetkisinin iade edilmeyip şirketin kayyım tarafından yönetilmeye devam edilmesi nedeniyle davacının şirket yöneticilerine ödenmesi mümkün olan kazanç payı, huzur hakkı ve aylık maaş ödenmesi talebinde bulunması, mümkün olmayıp bu talepler yönünden yönetici sıfatının bulunmaması nedeniyle aktif husumet sıfatı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar vermek gerektiği, ancak genel kurul veya kayyım heyeti tarafından alınmış bir kararın dava konusu edilebileceği, bu konuda yetkili kurul tarafından alınmış kararın dava şartı olup davacı tarafça bu nitelikte bir kararın bulunduğunun iddia edilmediği gibi dosyada bu yönde bir delil toplanmadığı, böylece bu alacak kalemleri yönünden dava şartının oluşmadığı dikkate alınarak davanın usulden reddine karar vermek gerektiği, sonuç olarak; davanın KAZANÇ PAYI, HUZUR HAKKI VE YÖNETİCİLİK SIFATINA BAĞLI OLARAK AYLIK MAAŞ ÖDENMESİ İSTEMLERİ YÖNÜNDEN DAVACININ AKTİF HUSUMET SIFATININ BULUNMAMASI NEDENİYLE REDDİNE, davanın ORTAKLIK SIFATINA BAĞLI OLARAK DAVA TARİHİNDEN İTİBAREN AYLIK MAAŞ ÖDENMESİ VE KÂR PAYI TALEBİ YÖNÜNDEN DAVA ŞARTI YOKLUĞU NEDENİYLE USULDEN REDDİNE…” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İTİRAZLARI:
Davacı vekili tarafından, “…6102 sayılı TTK’nın 394.maddesi uyarınca, yönetim kurulu üyelerinin mali haklarının herhangi bir genel kurul kararı olmasa da esas sözleşmede bulunması şartıyla kanundan doğduğunu, dava konusu alacak taleplerinin; hali hazırda 20.09.2016 tarihinden sonra doğması gereken ve kayyumun şirketi idare etmesi sonucu hesaplanarak müvekkili davacıya aktarılması gereken alacak talepleri olduğunu, şirkete kayyum atanmış olmasının davalının da beyan ettiği gibi yalnızca bir tedbir uygulama şekli olduğunu, idarenin tedbiren kayyuma devredilmiş olmasının, tedbirin uygulandığı sırada müvekkilinin mali haklarının yerine getirilmeyeceği anlamına gelmeyeceğini, müvekkilinin halen şirket ortağı olduğunun açık olduğunu, ortaklıktan kaynaklanan alacak haklarının ivedilikle iadesini talep zorunluluğunun hasıl olduğunu, müvekkilinin veya ortağı bulunduğu şirketin malvarlığı müsadere edilmediği gibi eğer bir müssadere kararı varsa davalı tarafça dosyaya ibraz edilmesi gerektiğini, …’nin görevinin şirket ortaklarının şirket nezdinde gerçekleştirdiği suç unsuru mahkeme kararı ile sabit olana kadar şirketin devamını ve piyasadaki konumunu korumak olduğunu, kayyımın görevinin şirketin tüm olağan işlemlerinin aynen devamının sağlanması olup olağan görevlerden birinin de şirket ortaklarının alacak haklarının tesisi olduğunu, şirketin 29.09.2016 tarihinden itibaren …’ce görevlendirilen heyet tarafından yönetilmekte olup 3 yıla yakın bir süredir hiçbir maddi karşılık (kar payı, huzur hakkı, maaş ödemesi vb.) ödenmediğini; müvekkilinin şirketin menfaatlarinden uzak tutulduğunu, uygulanacak mevzuatın TTK olduğunun açık olduğunu, mülkiyet hakkının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 1 Nolu Prokol ve Anayasamızın 35. maddesi ile mutlak koruma altında olduğunu, kayıtlarda müvekkilinin hissedarı olduğu şirketlere ilişkin olarak suç icrası ile elde edildiği ya da suça konu olduğuna ilişkin hiçbir delil/olgu bulunmadığını, mülkiyet hakkına ve özel teşebbüse yasa ile getirilecek sınırlamaların Anayasa m.13’e uygun şekilde düzenlenmesi gerektiğini, malvarlığı üzerinde genel elkoyma ile müsaderenin yasak olduğunun unutulmaması gerektiğini (Anayasa m.38/9), hukuk düzeni gereğince müvekkiline makul bir maaş ve diğer alacaklarının ödenmesi gerektiğinin açık olduğunu, bir hakkın kullanımı yasalar ile engellenmemiş ise o hakkın kullanılabilirliğinin esas olduğunu, henüz müsaderesine karar verilmemiş ya da tasfiye edilmemiş şirketlerin hissedarlarının geçimlerine dair hiçbir düzenlemenin mevcut olmadığını, bu düzenlemelerde şirketlerin kayyımlar tarafından ne şekilde yönetileceği, alacakları ücretler dahi belirlenmiş iken kanun koyucunun soruşturma aşamasında masumiyetleri asıl olan hissedarların ne şekilde bir geçim sağlayacaklarını düşünmediğini, dolayısı ile; Türk Hukukunda özel düzenleme bulunmayan alanlarda özellikle kişi hak ve hürriyetleri kapsamında başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa olmak üzere genel hükümler gözetilerek bir çözüm bulunacağını, yine Türk Medeni Kanununun 1, 4 ve özellikle 5. maddesinin hakim tarafından dikkate alınmak zorunda olduğunu, TTK gereğince müvekkilinin maddi haklarının iadesinin gerektiğini, TTK madde 394, madde 507- (1),
madde 511- (1) ışığında; müvekkilinin şirket nezdinde doğan alacak haklarının tesisinin zorunlu olduğunu, bu haklardan müvekkilinin mahrum bırakılmasına esas hiçbir karar da bulunmadığını…” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, CMK’nın 133. maddesi kapsamında Sulh Ceza Hakimliği tarafından yönetim kayyımı atanmasına karar verilen davalı şirketin ortağı ve kayyum atanmadan önceki yöneticisi olup hakkında FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma suçundan soruşturma devam eden davacının, kayyım atanma tarihinden itibaren işlemiş ortaklık ve eski yöneticilik sıfatından kaynaklanan kâr payı, kazanç payı, huzur hakkı ve maaş ödenmesi ile dava tarihinden itibaren işleyecek her ay için maaş ödenmesi istemine ilişkindir.

Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; yukarıda yazılı gerekçelerle kazanç payı, huzur hakkı ve yöneticilik sıfatına bağlı olarak maaş alacaklarına ilişkin istemleri yönünden davacının aktif husumetinin bulunmaması nedeniyle davanın reddine, ortaklık sıfatına bağlı olarak kâr payı alacağı ile dava tarihinden itibaren aylık maaş ödenmesi talebi yönünden ise dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verildiği, karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
Davacının ortak ve eski yönetici sıfatına dayalı olarak davalı şirkete kayyım atandığı 29.09.2016 tarihinden itibaren talep ettiği kazanç payı, huzur hakkı ve maaş alacak kalemlerinin ancak yönetici sıfatı taşıyanlar tarafından talep edilebileceği, Sulh Ceza Hakimliği tarafından CMK’nın 133. maddesi uyarınca 29.09.2016 tarihli davalı şirkete yönetim kayyımı atanmasına, aynı zamanda mevcut yönetimin yetkilerinin kaldırılmasına ilişkin verilen karar ile davacının davalı şirketteki yönetim yetkisinin 29.09.2016 tarihinde sona ermiş olması ve dava tarihi itibariyle yönetim yetkisinin iade edilmeyip şirketin kayyım tarafından yönetilmeye devam edilmesi nedeniyle şirket yöneticilerine ödenmesi mümkün olan kazanç payı, huzur hakkı ve maaş alacaklarına ilişkin talepte bulunmasının mümkün olmadığı, bu talepler yönünden yönetici sıfatının bulunmaması nedeniyle aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı, TTK’nun 408. (2/d) maddesinde finansal tablolara, yönetim kurulunun yıllık raporuna, yıllık kâr üzerinde tasarrufa, kâr payları ile kazanç paylarının belirlenmesine, yedek akçenin sermayeye veya dağıtılacak kâra katılması dahil kullanılmasına dair kararların alınmasının genel kurula ait görevler ve devredilemez yetkiler arasında olduğunun düzenlendiği, CMK’nın 133. (2) maddesinde şirket ortaklarına maaş, aylık, kâr payı ödenmesi konusunda bir düzenlemeye yer verilmediği, TTK’ nın 408. (2/d) maddesi hükmü uyarınca dava konusu edilen kâr payı alacağı ve maaş ödenmesi talebi şirket genel kurulunun devredilemez ve vazgeçilemez yetkileri arasında olup şirket genel kurul veya kayyım heyeti tarafından ortaklara kâr payı dağıtılması ve maaş ödenmesi yönünde olumlu veya olumsuz bir karar alınmadığı, davacı tarafça kâr payı ve maaş ödenmesi konusunda gerek genel kurul gerekse kayyım kurulu tarafından alınmış olumlu ya da olumsuz bir karar olduğunun da iddia edilmediği, davalı tarafın da bu konularda alınmış bir karar bulunmadığını bildirdiği, kâr payı ve ortaklara maaş ödenmesi gibi konularda karar alındığına dair ticaret sicil kayıtlarında da bir belge görülmediği, buna göre davacı tarafça kâr payı ve ortak sıfatıyla maaş ödenmesi konusunda davalı şirket tarafından alınmış bir karar dava konusu edilmeyip bu alacakların doğrudan mahkemeden hükmedilmesinin talep edildiği de gözönünde tutularak mahkemenin genel kurul yerine geçerek doğrudan ortaklara kâr payı veya maaş ödenmesi konusunda karar vermesinin mümkün bulunmadığı gibi, davacının bu alacak talepleri yönünden doğrudan dava açma hakkının bulunmadığı, ancak genel kurul veya kayyım heyeti tarafından alınmış bir kararın dava konusu edilebileceği, bu konuda yetkili kurul tarafından alınmış kararın dava şartı olup, bu alacak kalemleri yönünden de dava şartının oluşmadığı anlaşılmakla, mahkeme kararında ve gerekçesinde usul ve esas yönünden hukuka aykırı bir yön bulunmadığından, davacı vekilinin tüm istinaf itirazlarının esastan reddi gerekmiştir (Bu yönde bknz.Yargıtay 11. HD 2020/8113 E.-2022/3949 K).
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacı vekilinin istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Davacı vekilinin İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/439 Esas – 2020/89 Karar sayılı kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA; alınması gereken 179,90-TL istinaf karar harcından peşin alınan 54,40-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 125,50-TL’nin davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
4-HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan avansdan kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın, Dairemizce taraflara tebliğine,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre zarfında Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 16/02/2023