Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/2086 E. 2023/471 K. 22.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/2086
KARAR NO : 2023/471

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 25/09/2019 (Dava) – 19/02/2020 (Karar)
NUMARASI : 2019/438 Esas – 2020/88 Karar
DAVA : Şirket Ortaklık Payı Alacağının Tahsili
BAM KARAR TARİHİ : 22/03/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 22/03/2023

İstinaf incelemesi için Dairemize gönderilen İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 19/02/2020 tarihli ve 2019/438 Esas – 2020/88 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili davacı hakkında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2016/29862 numaralı dosyasında soruşturma başlatıldığını, akabinde müvekkilinin ortağı ve yöneticisi olduğu … A.Ş.’ne İzmir 4.Sulh Ceza Hakimliğinin 2016/3664 D.İŞ. Sayılı 29/09/2016 tarihli kararı ile kayyım atanmasına karar verildiğini, karar sonrasında şirketin yönetiminin … tarafından görevlendirilen kayyım heyeti tarafından yapıldığını, kayyımın görevi şirketin tüm olağan işlemlerinin aynen devamının sağlanması olup olağan görevlerinden birinin de şirket ortaklarının alacaklarının tesisi olduğunu, şirketin 29.09.2016 tarihinden itibaren kayyım heyeti tarafından yönetilmekte olup 3 yıla yakın bir süredir ortaklara paylaştırılması ve iadesi gereken hiçbir maddi karşılığın ödenmediğini, müvekkilin mal varlığının müsadere edilmediğini, şirketin mülkiyetinin halen davacıda olduğunu, mülkiyet hakkının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 1 Nolu Prokol ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 35. maddesi ile mutlak koruma altında olduğunu, ayrıca Sulh Ceza Hakimliği kararında ve dosyasında şirket mal varlığının suç icrası ile elde edildiği ya da suça konu olduğuna ilişkin hiçbir delil ve olgu bulunmadığını, mülkiyet hakkına ve özel teşebbüse yasa ile getirilecek sınırlamaların Anayasa’nın 13. maddesine uygun şekilde düzenlenmesi ve kayyım yönteminin tatbikinde Anayasa ile kişiye sağlanan güvencelerin dikkate alınması ile malvarlığı üzerinde genel elkoyma ile müsaderenin yasak olduğunun unutulmaması gerektiğini, şirkete tedbiren yönetim kayyımı atanmasının müvekkilinin şirket malvarlığından yararlanamayacağı anlamına gelmediği gibi müvekkiline makul bir maaş ve diğer alacaklarının ödenmesinin gerektiğini, aksi yönde bir mevzuat yada içtihat bulunmadığını, kayyım atanması işleminin yasal dayanağı olan; CMK’nun 133. maddesi ile 6758 sayılı Kanunun 19. maddesinde ve 17 Ocak 2017 tarihli Resmî Gazete Yayımlanan 19. maddenin Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esasları Belirleyen Tebliğde haklarında henüz müsaderesine karar verilmemiş yada tasfiye edilmemiş şirketlerin hissedarlarının geçimlerine dair bir düzenlemenin mevcut olmadığını, bu nedenle başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa olmak üzere genel hükümler gözetilerek bir çözüm bulunması gerektiğini, bu çözümde Türk Medeni Kanunu’nun 1, 4 ve özellikle 5. maddesinin hakim tarafından dikkate alınmak zorunluluğunun bulunduğunu, CMK’nun 133 (3) maddesinde kayyım işlemlerine karşı Türk Medeni Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin uygulanacağının açıkça belirtildiğini, T.T.K.’nun 394, 507 ve 511. maddeleri uyarınca müvekkilinin maddi haklarının iadesinin gerektiğini, müvekkilinin hayatını idame ettirebilmesi ve çocuklarının eğitimi gibi ihtiyaçları için makul ve düzenli bir gelire sahip olması gerektiğinin muhakkak olduğunu, Türk Medeni Kanunu uyarınca belirli sebeplerle mal varlığının idaresi için kayyım atanmış kişiye, hayatını idame ettirmesi için gerekli olan paranın kendi mal varlığından verilmesi ya da olağan dışı ama gerekli olan bir ihtiyaç için vesayet makamı olan Sulh Hukuk Hakimliği kararı ile harcama yapabilmesine olanak tanınması gibi CMK 133 maddesi kapsamında da hissedar olduğu şirkete kayyım atanan kişinin hayatını idame ettirebilmesi ve ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için düzenli bir maaş bağlanmasının zorunlu olduğunu ileri sürerek, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak davalı şirkete kayyım atandığı 20/09/2016 tarihinden itibaren doğan ve şirket hesaplarında yapılacak inceleme sonucunda belirlenecek kâr payı alacağı, kazanç payı, huzur hakkı, maaş alacağı bedeli olarak her bir alacak kalemleri için şirket kayıtları ile tespit edilecek muacceliyet tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte şimdilik 20.000,00-TL’nin ve dava tarihinden itibaren işleyecek her ay için 10.000,00-TL maaşın müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesini, HMK.’nun 119. maddesi hükümlerine uygun olarak düzenlenmediğini, davacının yerleşim yerinin gösterilmesi zorunlu olmasına karşın, dilekçede adresinin gösterilmediğini, dava konuları birbirinden farklı olan taleplerin ileri sürüldüğünü, her bir talep açısından talep edilen tutarların ayrıştırılması ve hangi talep için hangi miktarın talep edildiğinin gösterilmesi gerektiğini, bu eksikliklerin verilen sürede giderilmemesi halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesi gerektiğini, bir kısım talepler açısından davacının taraf ehliyetinin bulunmadığını, huzur hakkı talep edilmesi için öncelikle yönetim kurulu üyesi, maaş talebi için ise, şirketin sözleşmeli çalışanı olmak gerektiğini, davacının yönetim kurulu üyesi olmadığı gibi, çalışanı da olmadığını, bu kalemler yönünden davacının taraf sıfatının bulunmaması nedeniyle davanın davacı ehliyetinin bulunmaması sebebiyle reddinin gerektiğini, şirketlerin kar dağıtımına T.T.K.’nun 507 (1) maddesi hükmü uyarınca ortaklar genel kurulu veya genel kurul tarafından karar verildiğini, bu kurullar tarafından alınmış bir karar olmadığını, bu nedenle dava şartının bu talepler yönünden bulunmadığını, kazanç payı dağıtımı konusunda da karar verilmemesi nedeniyle bu talep yönünden de dava şartı bulunmadığını, şirketin kar elde edip etmemesinin de talebe etkili olduğunu, 674 sayılı KHK ve bir kısım hükümler eklenmesine karar verilen 694 sayılı KHK gereğince, yönetimine …’nin kayyum olarak atandığı şirketlerin genel kurul yetkileri, 674 sayılı KHK ve 694 sayılı KHK gereğince … Fon Kurulu’na verildiğini, Fon Kurulu tarafından kar dağıtımına ilişkin alınan her hangi bir karar bulunmadığını, davalı şirkete eski yönetici ve ortaklarının FETÖ/PDY Silahlı terör örgütü ile irtibatlı/iltisaklı olmaları gerekçesi ile başlatılan soruşturma kapsamında, CMK.’nun 133. maddesi hükmü gereğince ve 674 sayılı KHK m.19 hükümleri doğrultusunda, …’nun kayyum olarak atanmasına karar verildiğini, bu nedenle davacı ve diğer tüm yönetim kurulu üyelerinin yetkileri sona erdiği gibi, şirket ortaklarının ortaklıktan kaynaklanan haklarının da tümünün askıya alındığını, şirketin eski yönetici ve ortaklarının, şirketin faaliyeti döneminde şirket gelirlerini terör örgütünün finansmanında kullandıkları, şirket faaliyetlerinin terör örgütü ve terörün finansmanına yönelik olarak kullanılması, şirketin suçtan elde edilen gelirle oluşturulması, gelişiminin sağlanması gerekçeleri ile kayyum atandığını, şirketin eski yönetici ve ortaklarının önemli bir kısmının da halen firarda olup sürdürülmekte olan kovuşturmalarda, şirket hakkında kovuşturma yürütülen ortaklarının hisselerinin müsaderesinin talep edildiğini, davacının maaş talebinin yasal dayanağının bulunmadığını, dayanak olarak gösterilen CMK’nun 133. maddesi kapsamında gelir bağlama görevinin asliye ticaret mahkemesi olmadığının açık olduğunu, davanın FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütünün aldığı bir kararın uygulaması olduğu konusunda toplumda yaygın bir kanaat bulunduğunu, hukuki dayanağı olmasa da, davalar açmak suretiyle örgüt faaliyetlerinin devamlılığının sağlanmasının amaçlandığı kuşkusunun toplumda uyandırıldığını, davanın tümü ile yasal dayanaktan yoksun bulunduğunu savunarak, her bir talebin somutlaştırılması ve dilekçedeki eksiklerin verilecek sürede tamamlanmaması halinde davanın açılmamış sayılmasına, huzur hakkı, ikramiye, kar payından yönetim kurulu üyesine pay ödenmesi taleplerinin davacı taraf ehliyeti yokluğu, davacının ileriye dönük maaş talebi için görevsizlik, kar payı dağıtılması talebi yönünden dava şartı yokluğu ile davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
İlk derece mahkemesince; “…Davacı taraf, dava dilekçesinde dava tarihinden işleyecek her ay için 10.000,00-TL maaş ile kâr payı, kazanç payı, huzur hakkı ve yönetici sıfatıyla maaş alacağı için şimdilik 20.000,00-TL alacağa hükmedilmesini talep etmiş, ön inceleme hazırlık tutanağının 6. maddesi uyarınca davacı vekiline her bir alacak kalemi için talep ettiği miktarı somutlaştırması, aksi taktirde her bir alacak kalemi için 5.000,00-TL talepte bulunduğunun kabul edileceği ihtar edilerek kesin süre verilmiş, davacı tarafça kesin süre içinde bildirimde bulunulmamış, davalı tarafın alacak kalemleri miktarlarının somutlaştırılmaması nedeniyle davanın reddi gerektiğine ilişkin talebi haklı görülmemekle davacı tarafın her bir alacak kalemi için 5.000,00-TL talepte bulunduğu kabul edilerek yargılama yapılmıştır. Davalı taraf davacının ileriye dönük maaş talebi konusunda mahkememizin görevsiz olduğunu iddia etmiş ise de CMK’nun 133 (5) maddesinde kayyımların görevleri ile ilgili iş ve işlemlerden dolayı tazminat davalarının Devlet aleyhine açılabileceği düzenlenmiş olup aynı maddenin ikinci fıkrasında kayyumlara ödenecek ücret konusunda düzenleme yapılmasına rağmen bu düzenleme içinde şirketin kayyum atanmasından önceki eski yönetici ve ortaklarına maaş ödenmesi konusunda sulh ceza mahkemelerinin yetkili olduğuna dair bir hüküm bulunmadığı, davanın tazminat talepli değil ortaklık ve eski yöneticilik sıfatına bağlı alacak talepli olup dava konusu edilen alacaklarla ilgili uyuşmazlığın çözümünde asliye ticaret mahkemelerinin görevli olduğu dikkate alınarak davalı tarafın görevsizlik itirazı haklı görülmemiştir. Davalı tarafça davanın huzur hakkı, ikramiye, kâr payından yönetim kurulu üyesine pay ödenmesi talepleri için davacı tarafın taraf ehliyetinin bulunmadığı iddia edilmiş ise de, bir davada taraf olan kişilerin taraf ve dava ehliyetine ve davayı takip yetkisine sahip olsalar bile o davada gerçekten davacı ve davalı olmak sıfatının yerleşmiş Yargıtay kararları ile doktrinde husumet sıfatıyla adlandırılıp uygulamada pasif husumet ve aktif husumet sözcükleri ile tanımlandığı, taraf ehliyetinin taraf sıfatından farklı bir kavram olup taraf ve dava ehliyetinin HMK’nun 114 (1/d) maddesinde dava şartı sayıldığı, buna karşın davada sıfatın dava şartlarından olmadığı, zira davada sıfatın bir usul hukuku konusu değil doğrudan doğruya maddi hukuk konusu olduğu, sıfatın dava şartı olmamasına rağmen davanın her aşamasında ileri sürülebileceği gibi mahkemece kendiliğinden göz önüne alınması gerektiği, taraf sıfatının bir ilk itiraz olmadığı gibi davalı tarafça ileri sürülmesi gereken bir def’i de olmadığı, somut olayda davacının taraf ve dava ehliyetine sahip olup kısıtlandığına dair dosyada bir delil, bilgi ve belge olmadığı, taraf sıfatının dava şartlarından bulunmadığı gözönünde tutularak davalı tarafın davacının bir bölüm talepleri yönünden taraf ehliyeti yokluğundan davanın reddine karar verilmesi istemi haklı görülmemiştir. Davacı hakkında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2016/29862 soruşturma nolu dosyasında FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olmak suçu kapsamında yürütülen soruşturma nedeniyle İzmir 4. Sulh Ceza Hakimliği’nin 2016/3664 Değişik İş sayılı ve 29/06/2016 tarihli kararı ile davacının ortağı ve yetkilisi olduğu ve aralarında davalı şirketin de bulunduğu birçok şirkete CMK’nun 133 (1) maddesi uyarınca yönetim kayyımı atanmasına karar verildiği, davacı hakkında yakalama kararı olup arandığı ve soruşturmanın derdest olduğu, Sulh Ceza Hakimliği’nin kayyım atama kararı üzerine … tarafından davalı şirketin yönetim kurulu oluşturularak üyeliklerine atamalar yapılmak suretiyle kayyım atama kararının yerine getirildiği, davalı şirketin atamalardan sonra kayyım heyeti tarafından yönetildiği dosyaya gelen belgelerle anlaşılmıştır. CMK’nun 133. maddesinin birinci fıkrasında; suçun bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olması halinde; soruşturma ve kovuşturma sürecinde, hakim veya mahkemenin, şirket işlerinin yürütülmesi ile ilgili olarak kayyım atayabileceği, ikinci fıkrasında; hakim veya mahkemenin kayyım hakkında takdir etmiş bulunduğu ücretin şirket bütçesinden karşılanacağı, kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilmesi halinde paranın faizi ile birlikte Devlet hazinesinden karşılanacağı, üçüncü fıkrasında; ilgililerin atanan kayyımın işlemlerine karşın görevli mahkemeye Türk Medeni Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre başvurabilecekleri, beşinci fıkrasında; bu madde uyarınca atanan kayyımların görevleri ile ilgili iş ve işlemlerinden dolayı tazminat davalarının 142 ila 144. maddeler uyarınca Devlet aleyhine açılacağı düzenlenmiştir. 7085 sayılı Yasa’nın 7 (2) maddesi; (683 sayılı K.H.K.’nun 7. maddesi ile) “Kayyım atanan şirketlerin soruşturma kapsamındaki şüpheli ortakları ile kayyım tarafından hakkında şahsi sorumluluk davası açılan şirket ortaklarına ait ortaklık hak ve payları, soruşturma ve davaların açıldığı tarihten soruşturma, kovuşturma veya davanın kesin hükümle sonuçlandığı tarihe kadar devir ve temlik edilemez. Ortaklık hak ve paylarına ait temsil ve idare yetkisi kayyım tarafından kullanılır. Devir ve temlik yasağı Cumhuriyet Savcılığı veya mahkeme tarafından resen Ticaret Sicili Müdürlükleri’ne bildirilir ve tescil edilir.” düzenlemesini içermektedir. Davacının davalı şirketin dava tarihi itibariyle ortağı sıfatıyla CMK’nun 133 (3) maddesi hükmü uyarınca ortaklıktan doğan hakları için dava açma hakkı olup görevli mahkeme asliye ticaret mahkemesidir. Davacı ortak ve eski yönetici sıfatına dayalı olarak 20/09/2016 tarihinden itibaren kazanç payı, huzur hakkı ve aylık maaş ödenmesi taleplerinde bulunmuştur. Bu alacak kalemleri ancak yönetici sıfatı taşıyanlar tarafından talep edilebilecek alacaklardır. Sulh Ceza Hakimliği tarafından davalı şirkete CMK’nun 133. maddesi uyarınca 20/09/2016 tarihli karar ile yönetim kayyımı atanmasına, aynı zamanda mevcut yönetimin yetkilerinin kaldırılmasına karar verilmiş olup davacının davalı şirketteki yönetim yetkisinin 20/09/2016 tarihinde sona ermiş olması ve dava tarihi itibariyle yönetim yetkisinin iade edilmeyip şirketin kayyım tarafından yönetilmeye devam edilmesi nedeniyle davacının şirket yöneticilerine ödenmesi mümkün olan kazanç payı, huzur hakkı ve aylık maaş ödenmesi talebinde bulunması, mümkün olmayıp bu talepler yönünden yönetici sıfatının bulunmaması nedeniyle aktif husumet sıfatı yokluğu nedeniyle davanın reddine karar vermek gerekmiştir. T.T.K.’nun 408 (2/d) maddesinde finansal tablolara, yönetim kurulunun yıllık raporuna, yıllık kâr üzerinde tasarrufa, kâr payları ile kazanç paylarının belirlenmesine, yedek akçenin sermayeye veya dağıtılacak kâra katılması dahil kullanılmasına dair kararların alınmasının genel kurula ait görevler ve devredilemez yetkiler arasında olduğu düzenlenmiştir. Davacı ortaklık sıfatına bağlı olarak geçiminin sağlanması için dava tarihinden itibaren aylık maaş ödenmesi ile kar payı ödenmesi taleplerinde bulunmuştur. CMK’nun 133 (2) maddesinde yalnız kayyım ücretinin ödenmesi konusu düzenlenmiş şirket ortaklarına maaş, aylık, kâr payı ödenmesi konusunda bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bunun yanında T.T.K.’nun 408 (2/d) maddesi hükmü uyarınca dava konusu edilen kâr payı ve maaş ödenmesi talebi şirket genel kurulunun devredilemez ve vazgeçilemez yetkileri arasında olup şirket genel kurul veya kayyım heyeti tarafından ortaklara kâr payı ve maaş ödenmesi yönünde olumlu veya olumsuz bir karar alınmamıştır. Ayrıca yukarıda açıklanan 7085 sayılı Yasa’nın 7 (2) maddesi hükmü uyarınca davacının ortaklık payı soruşturmanın sonuçlanmasına kadar devir ve temlik yasağına tabi olup soruşturma veya dava sonunda müsadereye konu olabilecektir. Pay nedeniyle ortaklara ödenecek kâr payı ve diğer ödemeler ortaklık payından kaynaklanmaktadır. Davacı tarafça kâr payı ve maaş ödenmesi konusunda gerek genel kurul gerekse kayyım kurulu tarafından alınmış olumlu ya da olumsuz bir karar olduğu iddia edilmemiştir. Davalı taraf da bu konularda alınmış bir karar bulunmadığını bildirmiştir. Kâr payı ve ortaklara maaş ödenmesi gibi konularda karar alındığına dair ticaret sicil kayıtlarında bir belge görülmemiştir. Buna göre davacı tarafça kâr payı ve ortak sıfatıyla maaş ödenmesi konusunda davalı şirket tarafından alınmış bir karar dava konusu edilmeyip bu alacaklar için doğrudan mahkememizce hükmedilmesinin talep edildiği gözönünde tutularak mahkememizin genel kurul yerine geçerek doğrudan ortaklara kâr payı veya maaş ödenmesi konusunda karar vermesinin mümkün bulunmadığı gibi davacının bu alacak talepleri yönünden doğrudan dava açma hakkının bulunmadığı, ancak genel kurul veya kayyım heyeti tarafından alınmış bir kararın dava konusu edilebileceği, bu konuda yetkili kurul tarafından alınmış kararın dava şartı olup davacı tarafça bu nitelikte bir kararın bulunduğunun iddia edilmediği gibi dosyada bu yönde bir delil toplanmadığı, böylece bu alacak kalemleri yönünden dava şartının oluşmadığı…” gerekçesiyle davanın kazanç payı, huzur hakkı ve yöneticilik sıfatına bağlı olarak aylık maaş ödenmesi istemleri yönünden davacının aktif husumet sıfatının bulunmaması nedeniyle REDDİNE, davanın ortaklık sıfatına bağlı olarak dava tarihinden itibaren aylık maaş ödenmesi ve kâr payı talebi yönünden dava şartı yokluğu nedeniyle usulden REDDİNE karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; yerel mahkeme kararının kaldırılması gerektiğini, dava konusu alacak taleplerinin, hali hazırda 20.09.2016 tarihinden sonra doğması gereken ve kayyumun şirketi idare etmesi sonucu hesaplanarak müvekkil davacıya aktarılması gereken alacak talepleri olduğunu, ancak yalnızca şirketi yönetmekle görevli olan kayyum görevinin yerine getirilmemesinden kaynaklı olarak müvekkili davacının mali haklarına kavuşmasının mümkün olmadığını, şirkete kayyum atanmış olmasının, yalnızca bir tedbir uygulama şekli olduğunu, idarenin tedbiren kayyuma devredilmiş olmasının, yine tedbirin uygulandığı sırada müvekkili davacının mali haklarının yerine getirilmeyeceği anlamına gelmeyeceğini, müvekkili hakkında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı 2016/29862 numaralı dosyasında soruşturma başlatıldığını, akabinde müvekkilin ortağı ve yöneticisi olduğu davalı şirkete İzmir 4.Sulh Ceza Hakimliğinin 2016/3664 D.İş. Sayılı 29/09/2016 tarihli Karar ile kayyım atanmasına karar verildiğini, bu tarihten itibaren şirket yönetimi … tarafından görevlendirilen heyet tarafından (…., Av. …, …, Av. …, …) gerçekleştirildiğini, müvekkilim veya ortağı bulunduğu şirketin malvarlğının müsadere edilmediğini, şirketin 29.09.2016 tarihinden itibaren … tarafından görevlendirilen heyet tarafından yönetildiğini, 3 yıla yakın bir süredir ortaklara paylaştırılması, iadesi gereken hiçbir maddi karşılık (kar payı, huzur hakkı, maaş ödemesi vb.) ödenmediğini, müvekkilinin şirket menfaatlarinden uzak tutulduğunu, kayyım heyetinin ceza hukuku gereği olarak atandığını fakat uyuşmazlık halinde uygulanacak mevzuatın TTK olduğunu, müvekkilinin mal varlığının müsadere edilmediğini, şirket mülkiyetinin halen kendisine ait olmasına rağmen yönetimin tedbiren el değiştirdiğini, tüm şirketlerdeki ortaklık payları malvarlığı/mülkiyet hakkı kapsamında olduğunu, CMK’nun 133. Maddesi kapsamında sadece bir tedbir olarak şirketlerin yönetiminin kayyım heyetine geçmiş olmasının bu durumu değiştirmeyeceğini, mülkiyet hakkının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 1 Nolu Prokol ve Anayasamızın 35. Maddesi ile mutlak koruma altında olduğunu, mülkiyet hakkının kime ait olduğu konusunda hiçbir tereddüt/tehdit ya da kuşku bulunmadığını, şirketler üzerinde tedbiren yönetim kayyımı atanmasının müvekkilinin şirket malvarlığından yararlanamayacağı anlamına gelmediği gibi aslen hukuk düzeni gereğince müvekkiline makul bir maaş ve diğer alacaklarının ödenmesi gerektiğini, TTK gereğince müvekkilinin maddi haklarının iadesinin gerektiğini, müvekkilinin şirket nezdinde doğan alacak haklarının tesisinin zorunlu olduğunu, bu haklardan müvekkilinin mahrum bırakılmasına esas hiçbir kararın da bulunmadığını, özellikle müvekkilinin hayatını idame ettirebilmesi ve çocuklarının eğitimi gibi ihtiyaçları için makul ve düzenli bir gelire sahip olması gerektiğini, Türk Medeni Kanunu uyarınca belirli sebeplerle mal varlığının idaresi için kayyım atanmış kişiye, hayatını idame ettirmesi için gerekli olan paranın kendi mal varlığından verilmesi gibi yada olağan dışı ama gerekli olan bir ihtiyaç için vesayet makamı olan Sulh Hukuk Hakimliği kararı ile harcama yapabilmesine olanak tanınması gibi CMK 133 maddesi kapsamında da hissedar olduğu şirkete kayyım atanan kişinin hayatını idame ettirebilmesi ve ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için düzenli bir maaş bağlanmasının zorunlu olduğunu belirterek, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, CMK’nun 133. maddesi kapsamında Sulh Ceza Hakimliği tarafından yönetim kayyımı atanmasına karar verilen davalı şirketin ortağı ve kayyum atanmadan önce yöneticisi olan ve hakkında FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olma suçundan soruşturma yürütülen davacının ortaklık ve eski yöneticilik sıfatından kaynaklanan kâr payı, kazanç payı, huzur hakkı ve yönetici sıfatıyla maaş ödenmesi ile dava tarihinden işleyecek her ay için 10.000,00 TL maaş ödenmesi istemine ilişkin ilişkindir.
Mahkemece; kazanç payı, huzur hakkı ve yöneticilik sıfatına bağlı olarak maaş alacaklarına ilişkin istemleri yönünden davacının aktif husumetinin bulunmaması nedeniyle davanın reddine, ortaklık sıfatına bağlı olarak kâr payı alacağı ile dava tarihinden itibaren aylık maaş ödenmesi talebi yönünden ise dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiş olup, hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
İstinaf incelemesi HMK.nun 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleri ile sınırlı olarak ve kamu düzeni yönünden yapılmıştır.
Davacının ortak ve eski yönetici sıfatına dayalı olarak davalı şirkete kayyım atandığı 29.09.2016 tarihinden itibaren talep ettiği kazanç payı, huzur hakkı ve maaş alacak kalemlerinin ancak yönetici sıfatı taşıyanlar tarafından talep edilebileceği, Sulh Ceza Hakimliği tarafından CMK’nun 133. maddesi uyarınca 29.09.2016 tarihli davalı şirkete yönetim kayyımı atanmasına, aynı zamanda mevcut yönetimin yetkilerinin kaldırılmasına ilişkin verilen karar ile davacının davalı şirketteki yönetim yetkisinin 29.09.2016 tarihinde sona ermiş olması ve dava tarihi itibariyle yönetim yetkisinin iade edilmeyip şirketin kayyım tarafından yönetilmeye devam edilmesi nedeniyle şirket yöneticilerine ödenmesi mümkün olan kazanç payı, huzur hakkı ve maaş alacaklarına ilişkin talepte bulunmasının mümkün olmadığı, bu talepler yönünden yönetici sıfatının bulunmaması nedeniyle aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı, T.T.K.’nun 408 (2/d) maddesinde finansal tablolara, yönetim kurulunun yıllık raporuna, yıllık kâr üzerinde tasarrufa, kâr payları ile kazanç paylarının belirlenmesine, yedek akçenin sermayeye veya dağıtılacak kâra katılması dahil kullanılmasına dair kararların alınmasının genel kurula ait görevler ve devredilemez yetkiler arasında olduğunun düzenlendiği, CMK’nun 133 (2) maddesinde şirket ortaklarına maaş, aylık, kâr payı ödenmesi konusunda bir düzenlemeye yer verilmediği, T.T.K.’nun 408 (2/d) maddesi hükmü uyarınca dava konusu edilen kâr payı alacağı ve maaş ödenmesi talebi şirket genel kurulunun devredilemez ve vazgeçilemez yetkileri arasında olup şirket genel kurul veya kayyım heyeti tarafından ortaklara kâr payı dağıtılması ve maaş ödenmesi yönünde olumlu veya olumsuz bir karar alınmadığı, davacı tarafça kâr payı ve maaş ödenmesi konusunda gerek genel kurul gerekse kayyım kurulu tarafından alınmış olumlu ya da olumsuz bir karar olduğunun da iddia edilmediği, davalı tarafın da bu konularda alınmış bir karar bulunmadığını bildirdiği, kâr payı ve ortaklara maaş ödenmesi gibi konularda karar alındığına dair ticaret sicil kayıtlarında da bir belge görülmediği, buna göre davacı tarafça kâr payı ve ortak sıfatıyla maaş ödenmesi konusunda davalı şirket tarafından alınmış bir karar dava konusu edilmeyip bu alacakların doğrudan mahkemeden hükmedilmesinin talep edildiği de gözönünde tutularak mahkemenin genel kurul yerine geçerek doğrudan ortaklara kâr payı veya maaş ödenmesi konusunda karar vermesinin mümkün bulunmadığı gibi davacının bu alacak talepleri yönünden doğrudan dava açma hakkının bulunmadığı, ancak genel kurul veya kayyım heyeti tarafından alınmış bir kararın dava konusu edilebileceği, bu konuda yetkili kurul tarafından alınmış karar dava şartı olup bu alacak kalemleri yönünden de dava şartının oluşmadığı kanaatine ulaşılmakla; mahkemece, kazanç payı, huzur hakkı ve yöneticilik sıfatına bağlı olarak aylık maaş ödenmesi istemleri yönünden davacının aktif husumet ehliyetinin bulunmaması nedeniyle davanın reddine, ortaklık sıfatına bağlı olarak kâr payı alacağı ve dava tarihinden itibaren aylık maaş ödenmesi talebi yönünden dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine dair verilen kararda bir isabetsizlik görülmemiş, davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir. (Aynı yönde Yargıtay 11. HD, 19.04.2022 tarih ve 2020/7389 E. – 2022/3165 K. sayılı ilamı )
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı vekilinin İzmir 7. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2019/438 Esas – 2020/88 Karar sayılı kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA; alınması gerekli 179,90 TL istinaf karar harcından, peşin yatan 54,40 TL istinaf karar harcının mahsubu ile bakiye 125,50 TL istinaf karar harcının davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, (harç işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine),
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-HMK’nın 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan gider avansından kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın, temyize tabi olması nedeniyle Dairemizce taraflara tebliğine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre zarfında Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 22/03/2023