Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/2031 E. 2022/2091 K. 29.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/2031
KARAR NO : 2022/2091

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KARŞIYAKA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 19/01/2018 (Dava) – 21/02/2019 (Karar)
NUMARASI : 2018/40 Esas – 2019/87 Karar
DAVA : İstirdat
BAM KARAR TARİHİ : 29/12/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 29/12/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 21/02/2019 tarihli 2018/40 Esas ve 2019/87 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı banka ve dava dışı …Şti.arasında akdedilen 25.08.2011 tarihli genel ticari kredi sözleşmesindeki kefalet imzasından dolayı davalı banka tarafından, gönderilen ihtarname ile adı geçen şirkete kullandırılan ve geri ödenmeyen 567.869,46 TL tutarlı kredilerin kat edildiğini bildirdiğini, oysa müvekkilinin dava dışı şirkette %5 gibi küçük bir hissesi bulunduğunu ve daha sonra bu hissesini devrettiğini, söz konusu 25.08.2011 tarihli kredi sözleşmesi uyarınca kullandırılan kredinin ödenerek kapatıldığını ve sonrasında ise kredi miktarı adı geçen şirketten değişik tarihlerde ve miktarlarda yeni genel kredi sözleşmeleri ve ipotekler alınarak bu yeni sözleşme ve ipotek teminatlarına istinaden çok sayıda ve yüksek miktarda krediler kullandırıldığını, müvekkilinin daha sonra alınan yeni kredi sözleşmelerinin hiçbirinde kefalet imzasının bulunmadığını, bu nedenle Karşıyaka 3. Noterliğinin 17.11.2017 tarih ve 27592 yevmiye nolu ihtarnamesine konu ettiği krediden dolayı müvekkilinin sorumlu tutulamayacağını, ancak 23.11.2017 tarihinde ihtirazi kayıtla ve kefil sıfatıyla davalı bankanın Karşıyaka Bulvarı Şubesine 231.922,65 TL ödeme yapıldığını, ayrıca eski kredi sözleşmesinin limitinin 200.000,00 TL olup hesap ihtarına göre 568.000,00 TL’ye ulaşan bir krediye dayanak olmasının mümkün olmadığını, kaldı ki 25.08.2011 tarihli genel ticari kredi sözleşmesinde kredi lehtarı firma lehine tahsis edilen kredi limitinin 75.000,00 TL’den önce 125.000,00 TL’ye sonra 200.000,00 TL’ye arttırdığını, işbu arttırım ile ilgili müvekkilinin kefaletinin ise 230.000,00 TL olarak belirlendiğini, sözleşmedeki rakamların birbirinden farklı olduğu gibi kredi limiti ile kefalet miktarının farklı olduğunu, kredi limitinin 200.000,00 TL, kefalet miktarının ise 230.000,00 TL olduğunu, kefaletin feri nitelikte olduğunu ve asıl borçtan daha fazla miktarda bir kefalet miktarının belirlenmesinin mümkün olmadığını, davalı banka tarafından dava dışı … Şti.ne kullandırılan ve ödenmeyen kredilerden dolayı müvekkilinin kefil sıfatıyla davacıya borçlu olmadığını bildirerek, ihtirazi kayıtla ödenen 231.922,65 TL’nin ödeme tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkili banka ve dava dışı … Şti.arasında 25.08.2011, 15.08.2012 ve 11.12.2014 tarihli genel ticari kredi sözleşmeleri ile nakdi, 01.12.2012 tarihli 50.000,00 TL bedelli gayri nakdi çek kredi sözleşmesi ile gayrinakdi kredi kullandırıldığını, bu kredi sözleşmelerinin …, … ve …ın müşterek borçlu müteselsil kefil sıfatıyla imzaladıklarını, kredi alacağının zamanında tahsil edilememesi üzerine gönderilen ihtarnamelerden sonra kefalet limiti dikkate alınarak davacı tarafından davalı bankaya 23.11.2017 tarihinde 231.922,65 TL ödeme yapıldığını, bu ödemenin mahsubu ile bakiye kredi alacağının tahsili için borçlu firma ve sair kredi borçluları (davacının bulunmadığı) aleyhine tahsilde tekerrür etmemek kaydıyla icra takipleri başlatıldığını, davacının 25.08.2011 tarihli kredi sözleşmesini imzaladığını, davacının kefalet limiti olarak gösterilen 230.000,00 TL tutara itibar edilmesi gerektiğini ve geçerli olduğunu, kredi sözleşmesinin hem şahsi teminat olarak kefalet, hem de ayni teminat olarak ipotek teminatına dayandırılmasının usul ve yasaya uygun olduğunu bildirerek, davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI :
Mahkemece, ”….Davanın KABULÜNE, 231.922,65 TL’sının ödeme tarihi 23/11/2017’den itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine….” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ :
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; bahse konu kredi ilişkisinin cari hesap şeklinde işlediğini, cari hesap sözleşmesinin adi kredi ilişkilerinden farklı olarak tek bir kredi kulladırımı olmadığını, ticari hayatın gereklilikleri de göz önünde bulundurularak belli bir kredi limiti içerisinde müteaddit defa kredi kullandırılmasına imkan tanıdığını ve cari hesap şeklinde işleyen kredilere verilen kefaletin limit dahilindeki tüm bu kredileri kapsadığını, gerek kredi sözleşmeleri ile gerekse müvekkili banka tarafından cari hesap sözleşmelerine kefaletin neticelerinin açıkça belirttiğini, davacı tarafın işbu kredi sözleşmesini aydınlatılmış rızasına dayalı olarak imzaladığını, davacı tarafın firmanın eski ortağı olduğunu ve uzun yıllardan beri ticaretle uğraşması nedeni ile basiretli tacir sıfatına haiz olduğunu, bu hususta şahsından kaynaklı yanılmalar varsa dahi bu itirazların ileri sürülemeyeceğini, cari hesap ilişkisinin herhangi bir tarihte sıfırlanmış olmasının çerçeve sözleşmesi niteliğindeki kredi sözleşmesini sona erdirmediği gibi güvencelerin de sona ermediğini, 15.08.2012 tarihli sözleşme ve bu sözleşmeye müteakip alınan kredi sözleşmelerinin, türk borçlar kanunu’ndaki değişiklik nedeni ile kredi sözleşmelerinin mevzuat değişikliklerine uyum sağlaması amacıyla alınan ve önceki sözleşmenin devamı niteliğinde bir sözleşme olduğunu, bahse konu kredi sözleşmesinden bağımsız , ayrı bir borç ilişkisi doğurmadığını, sözleşmenin imzalandığı tarihte şirket ortağı olan kefilin, sonradan şirket ortaklığından ayrılmasının tek başına kefaletin sona ermesi sonucunu doğurmayacağını, cari hesap ilişkisinin ancak kanunda sayılı sınırlı hallerde sona ereceğini, dava konusu olayda cari hesabın sona erme şartlarından hiçbirisinin bulunmadığını, ancak hükme esas alınan bilirkişi raporunda bahse konu kredinin cari hesaba göre işletilip işletilmediği, şayet cari hesap ilişkisinin sona erdiği kanaatindeyse cari hesabın hangi nedene dayalı olarak sona erdiğinin açıkça bildirilmesi gerekirken bildirilmediğinin ısrarla vurgulandığını, gerek kök raporda gerekse ek raporda hiçbir şekilde itirazlarının dikkate alınmadığını, oysa ki bilirkişi raporu pek çok açıdan eksikliklerle dolu olup, ek rapor ile de bu eksikliklerin giderilmediğini, bilirkişi tarafından davacının imzası olan kredinin 24.08.2012 tarihinde kapandığı, takibe konu kredilerin 15.08.2012 ve sonraki tarihli kredilerden kaynaklandığı, sonraki kredilerde davacının kefil sıfatı ile imzası bulunmadığından sorumlu olamayacağı şeklinde değerlendirmelerin kabulünün hukuken mümkün olmadığını, 15.08.2012 tarihli kredi sözleşmesi yeni bir sözleşme niteliğinde olmayıp, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun kefalet şekil şartlarına ilişkin köklü değişiklikler getirmesi üzerine, mevcut düzenlemelere uyum sağlanması amacıyla alınan ve önceki sözleşmelerin devamı niteliğindeki sözleşme olduğunu, kanun değişikliğine göre düzenlenen yeni sözleşmenin olması eski tarihli sözleşmeyi ve bu sözleşme için alınan teminatları sona erdirmediğini, önceki sözleşmelerden doğan sorumluluğun devam ettiğini, bilirkişi tarafından sunulan hiçbir raporda ödeme hususunun cari hesap ilişkisini sona erdirdiğinin hangi yasal gerekçeye istinaden tespit edildiğine ilişkin herhangi bir izahatte bulunulmadığını, bahse konu sözleşmenin Türk Ticaret Kanunu’nun 89. maddesinde düzenlenen cari hesap sözleşmesi şeklinde işletildiği, cari hesap sözleşmesi ile tarafların ek bir kredi teminine değil, belli bir limit dahilinde birden fazla kredi temini hususunda anlaştıkları, cari hesap sözleşmesinin sona erme hallerinin T.Ticaret Kanunu’nun 98. maddesinde sınırlı olarak sayıldığını, sona erme hallerinden hiçbirisinin bulunmadığının açıkça vurgulandığını belirterek; kararın kaldırılmasına, davanın reddine karar verilmesine, yapılacak yargılama neticesine kadar tehir-i icra kararı verilmesine, doğacak vekalet ücreti ile yargılama giderlerinin davacı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; genel kredi sözleşmesine kefil olunduğundan bahisle davalı tarafın talebi üzerine bankaya ödenen paranın iadesi istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş olup, karar davalı vekilince istinaf edilmiştir.
Somut olayda; bankacı bilirkişi tarafından düzenlenen 17.10.2018 tarihli kök ve 10.01.2019 tarihli ek raporda da tespit edildiği üzere, davacının kefalet imzasını taşıyan 25.08.2011 tarihli kredi sözleşmesine istinaden kullandırılan 50.000 TL kredinin 24.08.2012 tarihinde kapatıldığı; her ne kadar 11.12.2014 tarihli kredi sözleşmesinin 31.maddesindeki “ iş bu Genel Kredi Sözleşmesi daha önce T.C … Bankası adına Şubesi/şubeleri ile arasında akdedilmiş bulunan 25.08.2011 tarih 19 nolu 200.000-TL ve 15.08.2012 tarih 19 nolu 200.000-TL kredi sözleşmelerinin eki ve ayrılmaz parçasıdır” şeklindeki hüküm gereğince, sözleşmeler arasında bağlantıların olduğu ve bu nedenle kredi borçlarından dolayı davacı kefilin sorumluluğunun bulunduğu iddia edilmiş ise de, davacının söz konusu sözleşmede taraf olarak imzasının bulunmadığı, ayrıca davacının muvafakatinin de bulunmadığı, davaya konu kredilerin davacının müteselsil kefil sıfatıyla imzasının bulunmadığı 15.08.2012 ve 11.12.2014 tarihli genel kredi sözleşmelerinden sonra kullandırıldığı, davaya konu kredi borcunun dayanağını oluşturan genel kredi sözleşmeleri olduğu, bu nedenle davacının imzasının bulunmadığı bir sözleşmedeki hükmün davacıyı bağlamasının hukuken mümkün olmadığı; davalının dava konusu borca esas sözleşmelerde kefil olarak imzası bulunmadığından kefalet sorumluluğunun bulunmamasına rağmen, davacının kendisine gönderilen hesap katı ihtarnamesinden sonra 23.11.2017 tarihinde kefaletten kaynaklı sorumluluğu kabul etmemekle birlikte muhtemel takip işleminin önüne geçilmesi bakımından davalı tarafından talep edilen 231.922,65-TL’yi ihtirazı kayıtla davalı bankaya yatırdığı anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davalı vekilinin istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı vekilinin Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesinin 21/02/2019 tarihli 2018/40 Esas ve 2019/87 Karar sayılı kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA; alınması gereken 15.842,63-TL istinaf karar harcından peşin alınan 4.015,06-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 11.827,57-TL’nin davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydına (harç işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine),
3-Davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
4-HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan gider avansından kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın, temyize tabi bulunması nedeniyle Dairemizce taraflara tebliğine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre zarfında Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 29/12/2022