Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1993 E. 2023/2 K. 11.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/1993
KARAR NO : 2023/2

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/12/2018 (Dava) – 21/01/2020 (Karar)
NUMARASI : 2018/1493 Esas – 2020/49 Karar
DAVA : Alacak
BAM KARAR TARİHİ : 11/01/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 11/01/2023
İstinaf incelemesi için Dairemize gönderilen İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 21/01/2020 tarih ve 2018/1493 Esas – 2020/49 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı …’nin, davalı kooperatifteki huzur hakkı alacaklarını tahsil edemediğini, alacağı tahsil etmek üzere icra takibi (İzmir 27. İcra Müdürlüğü, 2017/7074) başlatıldığını ancak takibin yersiz olarak itiraz edildiğinden sonuç alınamadığını, toplanacak delillerle, itirazın yersiz olduğunun açıkça görüleceğini, huzur hakkı alacağının tahsili için böyle bir dava açılmasının zorunlu hale geldiğini ileri sürerek, davacının huzur hakkı alacaklarının, takip tarihinden itibaren işlemiş ve işleyecek ticari faizi ile birlikte davalı kooperatiften tahsil edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı …’nin, davalı kooperatifte, 23.10.2009 / 28.10.2011 tarihleri arasında (2 yıl) denetçi olarak görev yaptığını, 17.05.2017 tarihinde, görev yaptığı dönemde oluşan denetim ücreti alacaklarının tahsili için icra takibi başlatıldığını, ancak itiraz ederek icra takibinin durdurulmasını sağladıklarını, süresi için itirazın iptaline yönelik dava açılmadığını, davanın konusunun “Alacak” olarak gösterildiğini itirazın iptalinin talep edilmediğini ancak faiz talep edildiğini, icra dosyasındaki takip çıkışının 18.000,66 TL olmasına karşılık işbu davada, 500,00 TL x 24 ay — 12.000,00 TL talep edildiğini, denetim ücreti (huzur hakkı) alacağının, Türk Ticaret Kanunu’nun 394. maddesine dayandığını ve Türk Borçlar Kanunu’nun 147. maddesindeki zamanaşımına (5 yıl) tabi olduğunu, dava konusu alacağın, dava tarihi itibariyle zaman aşımına uğradığını, davacının, 23.10.2009 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında denetçi olarak seçildiğini, bu genel kurulda, denetçilere ücret ödenmesi yönünde herhangi bir karar alınmadığını, bu yönde alınmış yönetim ve denetim kurulu kararlarının da bulunmadığını belirterek, haksız ve yersiz açılan davanın reddedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI:
İlk derece mahkemesince; “…davacı asilin davalı kooperatif bünyesinde 23/10/2009-28-10/2011 tarihleri arasında denetim görevini ifa ettiği sabittir. Davalı şirketin ilk genel kurul toplantısı 07/04/2008 tarihinde yapılmış, denetim kuruluna 500’er Lira ödenmesine şeklinde karar verilmiştir. 2008 yılına ilişkin olağan genel kurul toplantısı 26/06/2009 tarihinde yapılmış, denetim ve yönetim kurulu üyelerine ücret ödemesi ile ilgili karar alınmamıştır. 23/10/2009 tarihinde olağanüstü genel kurul toplantısı yapılmış, üç yıl görev yapmak üzere denetim kurulu üyeliğine davcı ve dava dışı… seçilmiş ancak yönetim ve denetim kurulu üyelerine ücret ödemesi ile ilgili karar alınmamıştır. 2009 yılına ilişkin olağan genel kurul toplantısı 26/06/2010 tarihinde yapılmış, denetim ve yönetim kurulu üyelerine ücret ödemesi ile ilgili karar alınmamıştır. 2010 yılına ilişkin olağan genel kurul toplantısı 23/06/2011 tarihinde yapılmış, denetim ve yönetim kurulu üyelerine ücret ödemesi ile ilgili karar alınmamıştır. 28/10/2011 tarihinde olağanüstü genel kurul toplantısı yapılmış, denetim kuruluna dava dışı … ve … seçilmiş, denetim görevlilerinin her birine 125,00’er TL/net ücret verilmesine karar verilmiş ve böylece Mahkememiz davacısının denetim görevi sona ermiştir. Bu kapsamda yapılan inceleme ve değerlendirme neticesinde hakkaniyet duygusu, davalının küçük ölçekli bir kooperatif olması, davacının görev yaptığı dönemde inşaat faaliyetinin bulunmaması ve yapı kooperatiflerindeki uygulamalar da göz önünde bulundurularak dosyaya sunulan 06/12/2019 havale tarihli raporda belirlenen aylık 100,00 TL ücretin somut olay bakımından da makul olduğu kanaatine varılmakla açılı davanın kısmen kabul, kısmen reddine, davalı nezdinde 23/10/2009-28/10/2011 tarihleri arasında denetim görevi ifa eden davacı lehine ücret belirlemesi yapılmadığı ve ancak ücret belirlemesi yapılmamasının ücret ödenmeyeceği anlamına gelmeyeceği kanaati ile bilirkişi raporunda belirlenen aylık 100,00 TL ücretin makul olduğu…” gerekçesiyle davanın KISMEN KABULÜNE davalı nezdinde 23/10/2009-28/10/2011 tarihleri arasında denetim görevi ifa eden davacı lehine ücret belirlemesi yapılmadığı ve ancak ücret belirlemesi yapılmamasının ücret ödenmeyeceği anlamına gelmeyeceği kanaati ile bilirkişi raporunda belirlenen aylık 100,00 TL ücretin makul olduğu değerlendirilerek toplamda hesap edilen 2.400,00 TL alacağın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, fazlaya ilişkin istemin reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ:
Davacı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; yerel mahkemece verilen kararın hukuka aykırı olduğunu, mahkemece 06/12/2019 havale tarihli bilirkişi raporu esas alınarak hüküm kurulduğunu, ancak raporda belirtildiği üzere, müvekkilinin iki yıl süreyle davalı kooperatifte denetçilik yaptığını, 2008 yılında yapılan ilk genel kurulda alınan kararda denetçi ücretinin aylık 500 TL olarak belirlendiğini, sonraki yıllarda bu konuda bir karar alınmadığını, bu rakamın enflasyon oranında artmasının hayatın olağan akışına uygun olduğunu, buna rağmen müvekkilinin denetçilik göreviyle ilgili ücretini ilk genel kurulda alınan kararla sınırlı tutulduğunu ve herhangi bir artış talep etmediğini, 28/10/2011 tarihinde yapılan genel kurulda bu ücretin düşürülmüş olmasının geriye etkili bir karar olmayacağını, müvekkilinin görev yaptığı 23/10/2009-28/10/2011 tarihleri arasındaki dönem için ilk genel kurul toplantısında aylık 500 TL’lik ücretin esas alınmasının hukuka uygun olacağını, denetçilik görevinin oldukça zor ve meşakkatli bir görev olduğunu, sorumluluğunun ağır olduğunu, müvekkilinin görev yaptığı iki yıl boyunca oldukça yoğun bir mesai harcayarak görevini tam ve eksiksiz bir şekilde yerine getirdiğini, dolayısıyla aylık öngörülen ücreti tam olarak hak ettiğini, bilirkişi raporuna bağlı kalınarak aylık 100 TL’lik bir ücret üzerinden hesaplama yapılmış olmasının usul ve yasaya, Yargıtay kararlarına ve hakkaniyeti aykırı olduğunu belirterek, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; yerel mahkeme kararında, genel kurulda belirlenen denetim ücretinin aylık mı yıllı mı olduğunun tespit edilmediğini, bir yıl için belirlenen yönetim ve denetim ücretlerinin sonraki yıllar için geçerli olmasının söz konusu olmadığını, dosya kapsamında alınan bilirkişi raporunda hukuki değerlendirme ile birlikte hukuki yönden de yorum yapıldığını, alınan raporun usul ve yasaya aykırı olduğunu, bilirkişi raporunun hükme esas teşkil etmemesi gerekirken raporda tespit edilen rakam üzerinden karar verildiğini, davacının, müvekkili kooperatifte 23/10/2009-28/10/2011 tarihleri arasında iki yıl boyunca denetim kurulu üyesi olarak görev yaptığını, kabul anlamına gelmemekle birlikte, davacının huzur hakkını hak etmiş olsa bile buna yönelik alacağının zaman aşımına uğradığını, yerel mahkemece bu itirazları hususunda bir değerlendirme yapılmadığını, davalı kooperatif genel kurullarında davacının kooperatifte görev yaptığı süre içerisinde huzur hakkına yönelik herhangi bir karar bulunmadığından yerel mahkemece davacı lehine huzur hakkına hükmedilmiş olmasının da hukuka, hakkaniyete, ortaklar hukukunda geçerli olan eşitlik prensibine aykırılık oluşturduğunu, her ne kadar yerel mahkemenin vermiş olduğu kararda; davacı yönünden denetçiye ödenecek bir ücret kararlaştırılmamış ise de ücret ödenmeyeceğine ilişkin bir karar alınmadığından davacının yaptığı denetçilik faaliyetinin ücretsiz bırakılmasının da hakkaniyete aykırı olacağı kanaatine varıldığı belirtilmişse de; Türk Ticaret Kanunun’da açıkça düzenlendiği üzere madde 394’e göre huzur hakkının ödenebilmesi için, bu hususun ana sözleşmede yazılı olması ve Genel Kurul’un bu yönde karar vermesi gerektiğini, davacının görev yaptığı dönemlerde yönetim ve denetim kurulu üyelerine huzur hakkı ödenmesi hususunda hiçbir karar alınmadığının genel kurul kararlarıyla sabit olduğunu, davacı tarafın kooperatif kayıtlarında davacının denetim kurulu üyesi olarak yaptığı göreve ilişkin hiçbir belge, toplantı tutanağı vs. sunmadığını, yargılama aşamasında davacının göreve geldiği dönemde herhangi bir denetçilik hizmeti verip vermediği, denetim kurulu olarak toplantı yapıp yapmadığı hususlarının hiç irdelenmediğini, fakat denetçinin huzur hakkını kazanabilmesinin bir diğer önemli şartı da toplantılara katılması buna yönelik hizmet görmesi olduğunu, davacının göreve geldiği dönemde herhangi bir denetçilik hizmeti verip vermediğinin de irdelenmediğini, davalı kooperatif genel kurulunda TTK’nın 394. Maddesi çerçevesinde herhangi bir karar alınmadığından davacı ile aynı dönemde görev yapan hiçbir denetim ve yönetim kurulu üyesine ödeme yapılmadığını, davacı taraf lehine huzur hakkına hükmedilmesinin Ticaret Hukuku’nda geçerli olan eşitlik ilkesine de aykırılık oluşturduğunu belirterek, yerel mahkeme kararının kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, denetçi olarak davalı kooperatifte görev yapan davacının görev yaptığı sürelere dair denetçi ücretinin tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece; davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olup, hüküm taraf vekillerince ayrı ayrı istinaf edilmiştir.
İstinaf incelemesi HMK.nun 355. maddesi uyarınca istinaf sebepleri ile sınırlı olarak ve kamu düzeni yönünden yapılmıştır.
1-) Davalı vekilinin istinaf itirazlarının yapılan incelemesinde;
6100 sayılı HMK.’nun 341-(2) maddesinde; “miktar veya değeri Üçbin Türk Lirasını geçmeyen malvarlığı davalarına ilişkin kararlar kesindir” hükmü mevcuttur. Ayrıca, 6100 sayılı HMK.’nun Ek 1. maddesi 1. fıkrasında; HMK.’nun “341. maddesindeki parasal sınırın her takvim yılı başından geçerli olmak üzere, önceki yılda uygulanan parasal sınırların; o yıl için 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu’nun mükerrer 298. maddesi hükümleri uyarınca Maliye Bakanlığınca her yıl tespit ve ilan edilen yeniden değerleme oranında artırılması suretiyle uygulanır. Bu şekilde belirlenen sınırların On Türk Lirasını aşmayan kısımları dikkate alınmaz” hükmünün yanı sıra, aynı maddenin 2. fıkrasında; HMK.’nun “341. maddesindeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktarın esas alınacağı” düzenlenmiş bulunmaktadır.
Yeniden değerleme oranındaki artış sonucu yerel mahkeme hükmünün verildiği 2020 yılı için HMK.’nun 341-(2) maddesindeki kesinlik sınırı 5.390,00 TL olmuştur.
Mahkemece reddedilen ve istinaf incelemesine konu edilen 2.400,00-TL karar tarihi itibarı ile HMK.’nun 341-(2) maddesinde düzenlenen kesinlik sınırının altında olup, ilk derece mahkemesince verilen karar kesin niteliktedir.
Miktar olarak kesin nitelikteki karar ile ilgili olarak, ilk derece mahkemesince, karara karşı kanun yolunun açık olduğunun belirtilmesi sonuca etkili değildir.
Buna göre; mahkemece verilen karar kesin nitelikte olup, kesin olan kararlara karşı HMK’nın 346. maddesi hükmü uyarınca ilk derece mahkemesince istinaf dilekçesinin reddine karar verilebileceği gibi, HMK’nın 352. maddesi uyarınca yapılan ön inceleme sonucunda Bölge Adliye Mahkemesince de bu yönde karar verilebilir. Bu karar usule ilişkin nihai karardır. Bölge Adliye Mahkemesince verilen bu usulden ret kararına karşı temyiz yolu da kapalıdır. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 05/01/2018 tarih, 2017/5397 esas ve 2018/5 karar sayılı ilamı bu yöndedir.)
Açıklanan nedenlerle; karar tarihi itibariyle miktar olarak kesin olan mahkeme kararlarına karşı istinaf kanun yoluna başvurulamayacağından, davalı vekilinin istinaf başvurusunun usulden reddine karar vermek gerekmiştir.
2-) Davacının istinaf itirazlarının yapılan incelemesinde;
Dosya kapsamı, mevcut delil durumu ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmadığı, davaya yasal süresi içerisinde cevap vermemiş olan davalının süresinden sonra vereceği cevap dilekçesi ile zamanaşımı def’inde bulunabilmesi ancak davacının muvafakat etmesi ile mümkün olacağı aksi halde savunmanın genişletilmesi itirazı ile karşılaşan zamanaşımı def’ine değer verilemeyeceği, HUMK’nın 202. maddesi uyarınca davacının açık ya da zımni muvafakati yeterli iken, 6100 sayılı HMK’nın yürürlüğünden sonra tarafların açık muvafakati olmadığı takdirde iddia ve savunma genişletilemeyeceğinden davacının açık muvafakati olmadığı sürece zamanaşımı savunması dikkate alınamayacağı (bnkz aynı yönde Yargıtay 11. HD, 2017/1159 E. – 2019/704 K. Sayılı ilamı), davalının küçük ölçekli bir kooperatif olması, davacının görev yaptığı dönemde inşaat faaliyetinin bulunmaması ve yapı kooperatiflerindeki uygulamalar da göz önünde bulundurularak dosyaya sunulan 06/12/2019 havale tarihli raporda belirlenen aylık 100,00 TL ücretin somut olay bakımından da makul olduğu, davalı nezdinde 23/10/2009-28/10/2011 tarihleri arasında denetim görevi ifa eden davacı lehine ücret belirlemesi yapılmadığı ve ancak ücret belirlemesi yapılmamasının ücret ödenmeyeceği anlamına gelmeyeceği, bu hususun hakkaniyete aykırı olacağı, son olarak alınan bilirkişi raporunun somut olayın özelliklerine uygun, açık, anlaşılır, denetime elverişli, hüküm kurmaya yeterli ve dosya kapsamı ile uyumlu olduğu anlaşılmakla, davacı vekilinin istinaf başvurusunun Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK.’nun 341-(2) ve 346-(1) maddeleri gereğince USULDEN REDDİNE,
2-Davacı vekilinin İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2018/1493 Esas – 2020/49 Karar sayılı kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
3-İSTİNAF AŞAMASINDA;
a-Davalı tarafında yatırılan istinaf karar harcının talep halinde davalıya iadesine,
b-Davacı istinaf yönünden; alınması gerekli 179,90 TL istinaf karar harcından, davacı tarafından peşin yatırılan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 125,50 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına, (harç işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine),
4-İstinaf eden taraflarca yapılan yapılan yargılama giderlerinin kendileri üzerinde bırakılmasına,
5-HMK’nın 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan gider avansından kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine
6-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
7-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve gider avansı iade işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 11/01/2023