Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1984 E. 2023/57 K. 18.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2020/1984
KARAR NO : 2023/57

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KARŞIYAKA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 26/03/2010 (Dava) – 25/12/2019 (Karar)
NUMARASI : 2014/576 Esas – 2019/833 Karar
DAVA : Alacak
BİRLEŞEN 2011/165 E.-151 K. SAYILI VE
BİRLEŞEN 2011/308 E.- 2012/78 K. SAYILI DOSYALARDA:
TARİHLERİ : 22/10/2010-27/09/2011 (Dava) – 25/12/2019 (Karar)
DAVA : Alacak
BAM KARAR TARİHİ : 18/01/2023
KARARIN YAZIM TARİHİ : 18/01/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 25/12/2019 tarihli 2014/576 Esas ve 2019/833 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili asıl dava dilekçesinde özetle; müvekkili ile davalıların ekte yer alan protokol uyarınca …. Şti.’nin paylarının devri konusunda anlaştıklarını, müvekkilinin protokole göre %50 pay sahibi olduğu şirketin bu paylarını %25’er paya sahip davalılara 750.000-TL karşılığında devrettiğini, bu devir işleminin 22 Eylül 2008 tarihli ve 7154 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nin 432.sayfasında yayınlandığını, ayrıca protokol uyarınca pay devrinin noterde yapılmasıyla protokolün yürürlüğe girdiğini, müvekkiline ödenmesi gereken 750.000-TL protokolün altında da yazılı olduğu üzere 237.000-TL …. Bankası üzerinden, 250.000-TL, 15 Mart 2007 vade tarihli bonoya istinaden …. Halit Ziya Şubesinden ve 230.000-TL de 30 Nisan 2007 vade tarihli bonoya istinaden … Halit Ziya Şubesinden ödendiğini, yani toplamda müvekkiline 717.000-TL ödeme yapıldığını, geriye kalan 33.000-TL tutarındaki bakiyenin ise davalılar tarafından müvekkiline ödenmediğini, alacağın noterden devri yapıldığı anda muaccel hale geldiğini, düzenlenen bonoların bu durumun istisnası olarak kesin vade ortaya koyduğunu, Ticaret Sicil Gazetesinde pay devrinin yayımlanması hususunun üçüncü kişiler açısından önem taşıdığını, davalıların payın noterde devir tarihinden itibaren temerrüte düştüklerini, noterde payın devredildiği tarihin 02/02/2007 olduğunu, müvekkilinin bu devirden sonra 250.000-TL değil 237.000-TL aldığını, protokole göre alacağın 13.000-TL’lik kısmının noterde devrin yapıldığı tarihte ödenmesi gereken miktar olduğunu, dolayısıyla davalıların 02/02/2007 tarihinde temerrüde düştüğünü, 20.000-TL tutarındaki kısmının da bonoların borcu karşılayacak şekilde tanzim edilmemesinden ortaya çıktığını, yapılan devir limited şirketin pay devrine ilişkin olduğundan TTK m.21/2 uyarınca ticari iş olduğunu, sonucunun ise müteselsil sorumluluk olduğunu, yine davaya konu pay devri alacağının bir ticari iş olduğu için gecikme nedeniyle alacak haklarına ticari işlerdeki temerrüt faizi uygulanması gerektiğini belirterek, davaya konu 33.000-TL tutarındaki alacaklarının 13.000-TL’sinin 02/02/2007 tarihinden, 20.000-TL’sinin dava tarihinden itibaren işleyecek ticari işlerdeki temerrüt faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili asıl davaya cevap dilekçesinde özetle; alacak iddiasının şirket hisse devri ile ilgili olduğunu, zamanaşımı nedeniyle davanın reddine karar verilmesini, müvekkillerinin davacı ile birlikte …. Şti.’nin ortakları olarak uzun süre birlikte çalıştıklarını ve başlangıçta son derece güven duydukları bu kişiye şirketin fiilen yönetimini bıraktıklarını, ancak 2007 yılı ocak sonuna kadar kendilerinden habersiz krediler aldığını, ticari defterleri olması gerektiği gibi tutmadığını, kendilerine bilgi vermeksizin muhasebecinin ve bilgisayar yazılım programlarının dahi değiştirildiğini öğrendiklerini, yine muhasebe kayıtlarıyla borçlu gösterilmeye çalışıldıklarının tespit edildiğini, müvekkillerinin ortaklığa bu şekilde devam edemeyeceklerini anlayarak davacıya ait %50 ortaklık hissesini devralmaya karar verdiklerini ve 01/02/2007 tarihli protokolü düzenlediklerini, protokolün düzenlenmesi sırasında davacının kendi el yazısı ile tutmuş olduğu kasa defterini de müvekkillerine teslim ettiğini, davacının sunmuş olduğu bu son sayfada yer alan hesap özeti içerisinde şirketin 923,76-TL’sinin zimmetinde kaldığını beyan edip bakiye 12.076,24-TL alacağı kaldığını yazılı olarak belirttiğini, ayrıca sayfanın altında buna ilişkin olarak 12.076,24-TL tutarındaki çekin kesileceğinin ifade edildiğini, 02/02/2007 tarihinde noterde hisse devirleri yapılırken müvekkili …’nın kendilerine verilen defterin son sayfasına ilişkin 2 fotokopiyi yanında götürdüğünü, bir tanesini davacıya verdikten sonra kendisinde kalan surete davacının imzasını da alarak 12.000,00-TL tutarında ödeme yaptığını, davacının kalan 76,24-TL’yi o gün nedense almak istemediğini, davacının müvekkilinin ona verdiği surette bu ödeme yer almadığından ve bu parayı alırken müvekkilinin elindeki surete parayı aldığına dair imza attığını unuttuğundan herhalde kendisinin hala alacaklı olduğunu zannettiğini, protokolün alt tarafında görüldüğü üzere 237.000,00-TL’nin düzenleme sırasında ödendiğini, kalan 13.000,00-TL’nin ise nasıl ödendiğinin yukarıdaki açıklandığı gibi olduğunu (923,76-TL zimmetinde kalan 12.000,00-TL devir sırasında kendisine nakden ödenen), protokolün alt tarafında görüldüğü gibi davacının el yazısı ile kendisine ödenecek olan 500.000,00-TL için 15/03/2007 vadeli 250.000,00-TL bedelli 30/04/2007 vadeli 230.000,00-TL bedelli 2 adet bonoyu teslim aldığını beyan ettiğini, 2.bononun 20.000,00-TL eksik düzenlenmesinin nedeninin ise yine protokolde, ”….’nin şirkete olan arkadaşlarının borcu, son ödenecek bono bedelinden indirilecektir. Buna ilişkin liste ekte ayrıca düzenlenmiştir…” denilerek ek-4’de sunmuş oldukları -yine davacının el yazısı ile- bu borcun tutarlarının hesaplandığı isim listesinin ve borç hesabının bulunduğu liste olduğunu, düzenlenecek senedin eksikliğinin nedeninin bizzat protokolde açıklandığını, bu nedenle açılan davanın haklı bir nedeninin bulunmadığını, şirketin müvekkilleri tarafından devralınmasından sonra 1999 yılına ilişkin bir vergi cezasının Haziran 2007’de müvekkillerine tebliğ edildiğini, davacının payına düşen 939,00-TL’yi ödemesi gerektiğinin kendisine bildirildiğini, davacı tarafından bu paranın 02/07/2007 tarihinde yatırıldığını, davacının bu parayı hemen müvekkillerinin hesabına yatırmış olmasının kendisinin hiçbir şekilde müvekkillerinden alacaklı olmadığının zımnen kabulü anlamında olduğunu, aradan 3 yıla yakın süre geçmiş olması dikkate alındığında açmış olduğu işbu davadaki iddialarında haklı ve iyi niyetli olmadığını beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVA: Davacılar … ve … vekili birleşen 2011/165 E. sayılı davadaki dava dilekçesinde özetle; davalı … ile 3 ortaklı bir şirket kurup ilk mağazalarını açtıklarını, ancak davalının olumsuz davranışları nedeniyle ortaklık ilişkilerinin bozulduğunu ve “ikrah” altında protokol imzaladıklarını, bu nedenle zarara uğradıklarını bildirerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 50.000,00 TL zararlarının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir.
Birleşen 2011/165 E. sayılı davada davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; iddia edilen hususların dava ile ilgisi olmadığını ve gerçek dışı olduğunu, davacıların 02/02/2007 tarihinde kendi iradeleri ile pay devrini gerçekleştirdiklerini, iradelerinin fesada uğramadığını, pay devrinden beri 3,5 yıl geçtiğini, 818 sayılı BK’nun 31.maddesinde ikrah için öngörülen 1 yıllık hakdüşürücü sürenin geçirildiğini; 1998 yılından beri kurdukları konfeksiyon şirketinin 2002 yılında yönetimini devraldığını, önceden zarar eden şirketin kendisinin yönetimi devralmasından sonra kâra geçtiğini, müvekkilinin zimmetinde para bulunmadığını, el defterinde görünen paranın her zaman şirketin kasasında bulunduğunu, müvekkilinin şirkete sürekli maddi destek sağladığını, şirketten alacaklı olmasının normal olduğunu, protokolden sonra para hareketlerinin asıl davada anlatıldığı gibi gerçekleştiğini beyanla, davanın reddini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DAVA: Davacılar … ve … vekili birleşen 2011/308 E. sayılı davadaki dava dilekçesinde özetle; tarafların 27/08/1999 tarihinde kurulan dava dışı ….Şti’nde ortak olduklarını ve 01/07/2007 tarihine kadar …. bulunan … isimli mağazanın işletildiğini, 2002 yılı ortalarına kadar ortak yönetilen şirketin 2002 yılı ortalarında yönetmesi için davalıya bırakıldığını, 2007 yılı Ocak ayında …. alışveriş merkezinde yeni bir … mağazası açılması konusunda mutabık kalındığını ve bu konuda 15/01/2007 günü şirket karar defterinde karar alındığını, yeni mağaza açılması kararı alındıktan sonra davalı tarafından kendilerinden kipa tarafından teminat senedi istendiğinin belirtilmesi üzerine davalıya boş yerleri davalı tarafından … nın istediği gibi doldurulmak üzere her üç ortağın imzasını taşıyan bir senet düzenlenerek verildiğini, ancak sonrasında davalı tarafından şirketin zarara uğratıldığını öğrendiklerini, davalıya “ikrah” altında ödeme yaptıklarını belirterek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere 200.000,00 TL’ nin yasal faizi ile birlikte ödeme tarihinden itibaren davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir.
Birleşen 2011/308 E. sayılı davada davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; 818 sayılı B.K’nun 31.maddesinde ikrah için öngörülen 1 yıllık hakdüşürücü sürenin geçirildiğini, hisse devrinden doğan alacak iddiasının 1 yıllık zamanaşımına tabi olduğunu ve 1 yıllık sürenin dolduğunu, ayrıca mahkemenin 2010/301 E.sayılı dosyası ile davacılar aleyhine aynı konuda dava açıldığını, bu nedenle derdestlik durumu olduğunu, esas yönünden ise; 1998 yılından beri kurdukları konfeksiyon şirketinin 2002 yılında yönetimini devraldığını, önceden zarar eden şirketin yönetimi devralmasından sonra kâra geçtiğini, müvekkilinin zimmetinde para bulunmadığını, el defterinde görünen paranın her zaman şirketin kasasında bulunduğunu, müvekkilinin şirkete sürekli maddi destek sağladığını, şirketten alacaklı olmasının normal olduğunu, protokolden sonra para hareketlerinin asıl davada anlatıldığı gibi gerçekleştiğini beyanla, davanın reddini talep etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARI:
Mahkemece, “….Asıl davanın açıldığı tarih itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nun 126/4. madde hükmü uyarınca, şirket ortakları arasındaki uyuşmazlıklardan doğan davalar 5 yıllık zamanaşımına tabi olup olayda, taraflar arasındaki hisse devir sözleşmesinin düzenlendiği 02/02/2007 tarihinden asıl davanın açıldığı 26/03/2010 tarihine kadar 5 yıllık sürenin dolmadığı, birleştirilen 2011/308 E.sayılı davanın açıldığı tarih 27/09/2011 tarihi itibariyle yürürlükte bulunan HUMK’nun 17/2.madde hükmü uyarınca, şirketlerin kendi işlerine ilişkin olmak üzere üyesi aleyhine ve üyenin bu sıfatla diğeri aleyhine açacağı davaya şirketin ikametgahı sayılan yer mahkemesinde bakılacağı, birleştirilen bu dosyanın taraflar arasındaki hisse devri sözleşmesinden kaynaklanmasına, sözleşmenin kapsamı itibariyle şirketin işlerine de ilişkin olmasına, sözleşmeye konu şirketin ikametgahının mahkemenin yargı çevresi içerisinde kalan Karşıyaka olmasına göre, birleştirilen dosyada davalı vekili tarafından ileri sürülen yetki ilk itirazının da hukuki dayanaktan yoksun bulunduğu, asıl dosyanın davacısı ile birleştirilen dosyanın davacılarının farklı olması, keza davalı tarafın da farklı olması, ayrıca her iki davanın aynı sözleşmeden kaynaklanmasına rağmen dava konusu alacağın farklı kişiler tarafından istenilmesi, böylece aynı davadan söz edilmesinin mümkün olmaması karşısında, birleştirilen dosyada davalı tarafından ileri sürülen derdestlik ilk itirazının da yerinde olmadığı, birleştirilen davanın açıldığı tarih 27/09/2011 itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nun 126/4. madde hükmü uyarınca da 5 yıllık zamanaşımının dolmadığı anlaşıldığından, birleştirilen dosyadaki davalı tarafından ileri sürülen zamanaşımı def’inin de yerinde görülmediği, ASIL DAVA YÖNÜNDEN; taraflar arasındaki hisse devrine dair protokolde; …’ye ait %50 hissenin 750.000,00 TL karşılığında alınması, peşin olarak 250.000,00 TL ödeneceği, bakiye için 2 adet bononun düzenleneceği, …’nin şirkete borcu olan arkadaşlarının borcunun son ödenecek bono bedelinden indirileceği, buna ilişkin listenin ekte ayrıca düzenlendiği hususlarının açıklandığı, aynı metnin altında …’nin 237.000,00 TL nakit aldığı, 15/03/2007 vadeli ve 30/04/2007 vadeli iki adet bono aldığı el yazısı ile yazılı ve imzalı olduğu, ayrıca bu metinde ‘ek 2 adet’ ifadesinin yer aldığının anlaşılmakta olduğu, bu listeye ek olarak dosyaya sunulan bilgisayar programı çıktısı listesinin altındaki hesaplama ve 19.355,03 TL tutarın davacı …’nin el yazısı ile olduğunun 14/02/2011 tarihli dilekçesinde ve 02/02/2011 tarihli celsede ikrar edildiği, bu yazı altında herhangi bir imza yer almasa da yazı, protokol ile birlikte değerlendirildiğinde, özellikle protokoldeki ‘…’nin şirkete borcu olan arkadaşlarının borcunun son ödenecek bono bedelinden indirileceği, buna ilişkin listenin ekte ayrıca düzenlendiği’ hükmü gereğince bu 19.355,03 TL tutarın bonodan indirilecek tutar olduğunun kabulü gerektiği, bu kasa yazısı, yazılı bir metin olması, izafe edilen kişiye ait olduğunu gösteren el yazısı olması ve iddia edilen vakaya ilişkin olması sebepleriyle yazılı delil başlangıcı olarak kabul edilmesi ve bu tutar kadar borcun bulunmadığına yönelik bir delil olarak değerlendirilmesi gerektiği, esasen, bu metnin protokolün altında yazılı olan ‘ek’ ibaresi ile birlikte düşünüldüğünde metnin eki olduğu, diğer 13.000,00 TL tutar hakkında ise; davalı, kasa defteri sayfasındaki davacı imzasını taşıyan ‘12.000,00 TL aldım’ şeklindeki beyana dayanmakta, diğer 923,76 TL’ nin davacının zimmetinde kaldığını, 76,24 TL’ yi ise davacının istemediğini savunmakta olduğu, grafoloji raporu ile de belirlendiği üzere sözü edilen bu belgedeki imzanın davacı …’nin eli ürünü olduğu, dolayısıyla 12.000,00 TL tutarın davacı tarafından tahsil edildiği ve asıl davada talep edilen alacaktan düşülmesi gerektiğinin aşikar olduğu, bu vakalar karşısında, taraflar arasındaki akdedilen hisse devir sözleşmesi nedeniyle davalılar tarafından davacıya taraflarca kabul edilen 717.000,00 TL ödemeye ilaveten 19.355,03 TL ve 12.000,00 TL’ nin de ödenmiş olduğu, toplam ödemenin 748.355,03 TL olduğu, dolayısıyla sözleşme ile belirlenen 750.000,00 TL bedelin bakiye 1.644,97 TL’ lik bölümünün ödenmediği, asıl davanın sadece bu tutar yönünden haklı olduğu, fazlaya ilişkin istemin yersiz olduğu kanaatine varıldığı, asıl dava tarihinden önce davalıların temerrüde düşürülmediği anlaşıldığından, tespit edilen alacağa dava tarihinden itibaren faiz yürütülmesine karar verildiği, BİRLEŞTİRİLEN 2011/165 E. ve 2011/308 E.SAYILI DOSYALARI İLE İLGİLİ OLARAK; taraflar arasındaki sözleşmenin akdedildiği 2007 yılı ve birleştirilen davaların açıldığı tarihler itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nun 31.madde hükmüne göre; ikrah sebebiyle sözleşmenin sakatlanması halinde korkutulan kimsenin sözleşmeyi ikrahın ortadan kalktığı 1 yıl içinde iptal edebileceği, birleştirilen dosyalarda davacıların talebi gözetildiğinde ikrah sebebi ile akdin iptalini istemediği, ikrah sebebiyle oluşan zararlarını talep ettiğinin anlaşıldığı, bu nedenle dosya içeriği de dikkate alınarak, davalı tarafından ileri sürülen hak düşürücü süre itirazının yerinde görülmediği, karşı akdin ikrahı sebebiyle akde icazet verilse bile oluşan zararları talep etmenin sözleşme görüşmelerindeki kusurlu davranışlar sebebiyle oluşan zarardan sorumluluk hükümlerine tabi olduğunun kabul edilmesi gerektiği, birleştirilen dosyalarda davacılar, davalı tarafa güvenerek açık bono verdiklerini ve oluşan risk karşısında sözleşmeyi imzalamak zorunda kaldıklarını ileri sürmekte olup, ikrah altında yapılan sözleşmelerde oluşacak tehlikenin ağır, ciddi ve derhal gerçekleşeçek nitelikte olması gerekirken, somut olayda ise, hisse devri yapılmazsa birleşen davacılar açısından onların ekonomik anlamda mahvına yol açacak derecede ciddi ve derhal ortaya çıkabilecek ağır bir tehlikenin söz konusu olmadığı, sadece diğer tarafa duyulan güvenin ortadan kalkmasından ötürü gelecekte ekonomik açıdan olumsuzların yaşanmaması amacıyla tedbir alınarak hisse devri yapıldığı, bu itibarla, ikrahın koşulları oluşmadığı anlaşıldığından birleştirilen davaların reddine karar verilmesi gerektiği anlaşılmakla, sonuç olarak; 2014/576 E. (EVVELİYATI 2010/301 E.) SAYILI DOSYA İLE AÇILAN DAVANIN KISMEN KABULÜNE, 1.644,97 TL nin dava tarihi 26/03/2010 dan itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte davalılar … ve …’dan müştereken ve müteselsilen alınarak davacı …’ye verilmesine, fazlaya ilişkin istemin REDDİNE, Davacılar … ve … tarafından davalı … aleyhine BİRLEŞTİRİLEN 2011/165 E.SAYILI DOSYASI İLE AÇILAN DAVANIN REDDİNE, Davacılar … ve … tarafından davalı … aleyhine BİRLEŞTİRİLEN 2011/308 E.SAYILI DOSYA İLE AÇILAN DAVANIN REDDİNE….” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İTİRAZLARI:
Asıl dava davacısı vekili tarafından, “….Alacağın noterde pay devri sözleşmesinin yapıldığı anda muaccel hale geldiğini, düzenlenen bonoların bu durumun istisnası olarak kesin vade ortaya koyduğunu, nitekim payın noterde devredilmekle ortaklar arasında hüküm ifade ettiğini, Ticaret Sicil Gazetesi‘nde pay devrinin yayımlanması hususunun, üçüncü kişiler açısından önem taşıdığını, dolayısıyla davalıların payın noterde 02.02.2007’deki devir tarihinden itibaren temerrüde düştüklerini, toplamda müvekkiline 717.000,00-TL ödeme yapıldığını; ilk ödeme olarak noterde devrin yapıldığı tarihte ödenmesi gerekli miktar 250.000,00-TL iken, … Bankası üzerinden nakit olarak yapılmış olan 237.000,00-TL ödeme ile davalı tarafın ödemenin yapıldığı 02.02.2007 tarihi itibariyle temerrüde düştüğünü, temerrüde düşülen bu 13.000,00-TL‘lik bakiyenin haricinde, 250.000,00-TL ödenmesi gerekirken bononun eksik düzenlenmesi neticesinde 30.04.2007 vade tarihli bonoya istinaden … Halit Ziya Şubesinden 230.000,00-TL ödenerek 20.000,00-TL eksik ödeme yapıldığını, dava tarihinden itibaren 20.000,00-TL olmak üzere toplam 33.000,00-TL tutarındaki bakiye için müvekkiline herhangi bir ödeme yapılmadığını, İzmir Vergi Dairesi Başkanlığı Denetim Grup Müdürlüğünün tetkik sırasında alınan müvekkilinin ifadesinde de müvekkilinin, 2006 yılı itibariyle şirket hesaplarında bulunan 259.209,10-TL alacağının olduğu, hisse devir bedeli olarak kararlaştırılan 750.000,00-TL‘nin ise bu bakiye dışında yalnızca hisse devri bedeli olarak ortaklarca kararlaştırılmış olduğunu belirttiğini, ayrıca yine ortaklarından …‘nın ifadesine göre de; 02.02.2007 tarihli devir sözleşmesinde hisse devri bedeli olarak görünen 750.000,000-TL’nin tamamen hisse devir bedeli olduğunu, herhangi bir borç veya alacağın bu tutara dahil olmadığını, ayrıca yapılan devrin, limited şirketin pay devrine ilişkin olup tarafların ticari işletmesiyle ilgili olduğundan ticari iş olduğunu, bu işin ticari iş sayılmasına bağlanan sonucun ise müteselsil sorumluluk olduğunu, dolayısıyla işbu alacağın davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsil edilmesi gerektiğini, yine alacak haklarına ticari işlerdeki temerrüt faizi uygulanması gerektiğini, mahkemece talep ettikleri alacağın 19.355,03-TL kadar tutarının zaten tahsil edildiğinden reddine karar verildiğini, işbu 19.355,03-TL tutarında alacağın tahsil edildiği çıkarımına kesinlikle katılmadıklarını ve itiraz ettiklerini, mahkemece el yazısının müvekkiline ait olduğu tespitinin hukuken mesnetten yoksun olduğunu, bu hususta detaylı bir inceleme ve değerlendirme yapılmadığını, bilirkişi raporu dahi tanzim ettirilmediğini, hal böyle iken yazının müvekkiline ait olduğunun kabulünün hatalı olduğunu, kaldı ki, mahkemece de belirtildiği üzere yazının altında imza da bulunmadığını, ayrıca kime ait olduğu dahi tam ve kesin olarak tespit edilmeden nitelendirme yapılan işbu yazılı delil başlangıcı olarak kabul etmesinin hatalı olduğunu, sadece delil başlangıcı olarak kabul edilen ve kesinliği olmayan bir yazı üzerinden davanın kısmi reddi yönünde hüküm tesis edilmesinin yasaya ve usule aykırı olduğunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu madde 202’de; ‘Delil başlangıcı 1) Senetle ispat zorunluluğu bulunan hâllerde delil başlangıcı bulunursa tanık dinlenebilir. 2) Delil başlangıcı, iddia konusu hukuki işlemin tamamen ispatına yeterli olmamakla birlikte, söz konusu hukuki işlemi muhtemel gösteren ve kendisine karşı ileri sürülen kimse veya temsilcisi tarafından verilmiş veya gönderilmiş belgedir.’ denildiğini, ispatlanamayan bir olgu üzerinden hüküm tesis etmenin son derece hatalı olduğunu, alacak taleplerinin 12.000,00-TL tutarındaki kısmına yönelik yine kısmi ret hükmü tesis edildiğini, bu hususta karar metninde belirtilen nedenlerin somut gerçekle örtüşmediği kanaatinde olduklarını, müvekkili tarafından 12.000,00-TL tutarında bir ödeme alınmadığını, grafoloji raporu alınmışsa da, rapora itirazlarında da belirttikleri üzere raporda birçok çelişki mevcut olduğunu, somut gerçeği ortaya çıkarmaktan uzak olduğunu, buna rağmen aksi yönde hüküm kurulmasının usulen hatalı olduğunu, eksik incelemeye dayalı verilen kararı istinaf ettiklerini, ayrıca defter kapanış tasdiklerinin olmaması halinde söz konusu defterlerin ilgilisi lehine delil teşkil edemeyeceği bilindiğinden mahkemece bu yöndeki içtihatların göz ardı edilmesiyle defterlerin davalılar lehine delil teşkil edilmesinin son derece hatalı olduğunu, davanın kabulüne karar verilmesini….” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Asıl dava, şirket hisse devrindeki bakiye bedelin tahsili, birleşen davalar ise ikrah nedeniyle yapılan hisse devir sözleşmesinden dolayı uğranılan zararın tazmini istemlerine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; yukarıda yazılı gerekçelerle asıl davanın kısmen kabulüne, birleşen davaların reddine karar verildiği, karara karşı yalnızca asıl dava davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmaktadır.
Birleşen davalar bakımından herhangi bir istinaf itirazı bulunmadığı anlaşılmıştır.
Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerin incelenmesinde; asıl davada davacı tarafça toplam 33.000-TL’lik bakiye bedelin ödenmediği belirtilerek talepte bulunulduğu, mahkemece hükme esas alınan bilirkişi heyet raporu uyarınca bu miktarın kısmen kabulü yönünde hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır. Tarafların kabulündeki hisse devir protokolünde, davacı …’nün şirkete borcu olan arkadaşlarının borcunun son bono bedelinden düşüleceği açıkça yazılı olup, bunun protokole ek belgede gösterildiği de belirtilmiştir. Protokoldeki açık bu hükme karşın davacı tarafça protokoldeki tüm bedelin talep ediliyor olması davacı yönünden çelişkili olmuş, davacı tarafça dosya kapsamındaki ek belgelerin dışında başka bir belge de sunulmamış olduğu görülmüştür. Mahkemece Adli Tıp uzmanından alınan grafoloji raporu ile ihtilaflı belgedeki (12.000-TL ödemeye dair) imza ve yazının davacıya ait olduğunun belirlenmiş olduğu, sözkonusu raporun davacının eski tarihli samimi imzalarını da içeren mukayese belgelerine dayalı olarak ve belge asılları üzerinden inceleme yapılmak suretiyle düzenlendiği görülmekle, hüküm kurmaya elverişli bulunduğu, yine imzasız, ancak davacı tarafça yazılmış bulunan (ve davacı taraf vekilince de 31.12.2011 tarihli dilekçede; “davacının geçmişten gelen hesap yaptığı kağıt” olarak kabulündeki) belge, yazılı tutar, davanın dayanağı olan protokol ve tüm dosya kapsamı ile birlikte değerlendirildiğinde; mahkemece, alınan bilirkişi heyet raporu doğrultusunda varılan sonuç ile asıl davanın kısmen kabulüne karar verilmiş olmasında hukuka aykırı bir yön görülmemiştir.
Yine asıl dava davacı vekilince, her ne kadar istinaf dilekçesinde sorumluluğun “müşterek ve müteselsilen” olması gerektiğinden bahisle de itirazda bulunulmuş ise de, mahkemece zaten “müşterek müteselsilen tahsil” yönünde hüküm kurulmuş olup (davalı taraf istinafa gelmediğinden bu konuda esasa girilmeksizin), buna dair istinaf itirazı da yerinde olmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; asıl dava davacı vekilinin istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Asıl dava davacısı … vekilinin Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/576 Esas – 2019/833 Karar sayılı kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA; alınması gereken 179,90-TL istinaf karar harcından peşin alınan 54,40-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 125,50-TL’nin asıl dava davacısından alınarak Hazine’ye gelir kaydına,
3-Asıl dava davacısı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
4-HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan avansdan kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve avans iade işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 18/01/2023