Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1966 E. 2022/2104 K. 29.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/1966
KARAR NO : 2022/2104

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 14/02/2019 (Dava) – 23/12/2019 (Karar)
NUMARASI : 2019/301 Esas – 2019/917 Karar
DAVA : Maddi Tazminat
BAM KARAR TARİHİ : 29/12/2022
KARAR YAZIM TARİHİ : 29/12/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 23/12/2019 tarihli 2019/301 Esas ve 2019/917 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; mülkiyeti müvekkiline ait dava dışı sürücünün sevk ve idaresindeki … plakalı aracın 14/10/2018 tarihinde seyir halindeyken, köpek sürüsü yüzünden hakimiyetini kaybederek karşı yönden gelen … plakalı araca çarpması sonucu maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, davalı … şirketinin müvekkiline ait aracın hem kasko sigortasını hem de ZMMS’nı tanzim eden şirket olup, hasardan sorumlu olduğunu, kaza sonrası İzmir 10. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2018/183 D.İş sayılı dosyası ile müvekkilinin kullandığı araçta 124.691,91 TL tutarında hasar olduğunun tespit edildiğini, davalı … şirketine başvuru yapılıp arabuluculuk yoluna da başvurulduğunu, ancak taraflarına her hangi bir ödeme yapılmadığını bildirerek, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere müvekkilinin kullandığı araçta oluşan hasar bedeline mahsuben şimdilik 1.000,00 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava ettiği görülmüştür.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı tarafa ait … plaka sayılı aracın müvekkili şirketin 20/07/2018 başlangıç, 20/07/2019 bitiş tarihli 62196761 poliçe numaralı Arabam Garantide Genişletilmiş Kasko Sigorta Poliçesi kapsamında teminat altına alındığını, davacı tarafın kara araçları kasko sigortası genel şartlarının B 1/1.1 maddesini ihlal edip hasar bildiriminde bulunmadığını, hasar dosyası açtırmadığını, kazaya karışan aracın müvekkili şirket yetkili servislerince incelenmesine olanak vermediğini ve Kara Araçları Kasko Sigortası Genel Şartlarının üzerine yüklediği yükümlülükleri yerine getirmediğini, İzmir 10. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2018/183 D.İş. sayılı dosyasındaki bilirkişi incelemesinin davalı müvekkilinin yokluğunda ve tek taraflı değerlendirme ile yapıldığını, anılan bilirkişi incelemesinin gerçeği yansıtmadığını, hasar onarım bedelinin piyasa rayiç bedellerinin çok üzerinde belirlendiğini, bu sebeple araç üzerinde yeniden inceleme yapılması ve aracın hasar durumu dikkate alınarak pert total işlemine tabi tutulup tutulmasının da değerlendirilmesi gerektiğini, tespit masraflarının ve vekalet ücretinin dolaylı zarar olup, müvekkili sigorta şirketinin sorumluluğu kapsamı dışında kaldığını, yasal faiz talep edilebileceğinden; davacı tarafın avans faizi talebinin hatalı olduğunu belirterek, davanın reddin e karar verilmesini talep ettiği görülmüştür.
İLK DERECE MAHKEMESİNCE VERİLEN KARAR:
Mahkemece; “…14/10/2018 tarihinde davacıya ait aracın sürücüsü seyir halindeyken köpek barınağından çıkan köpek sürüsü nedeniyle araç hakimiyetini kaybederek karşıdan gelen araca çarpması nedeniyle meydana gelen trafik kazasında davacının aracında maddi hasar oluştuğu; davalı … şirketinin kazanın meydana gelmesinde sürücüsü tam ve asli kusurlu olan aracın kasko sigortacısı olduğu ve kazanın kasko sigorta poliçesi teminat süresi içerisinde meydana geldiği ve hasarın teminat kapsamında kaldığı bu nedenle davalı … şirketinin hasar bedelinden sigortalının sigortacısı olarak sorumlu olduğu ve araçta kaza nedeniyle 124.691,91 TL hasar meydana geldiği…” gerekçesiyle “…Davacının davasının kabulü ile, 124.691,91 TL’nin 14/02/2019 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı şirketten alınarak davacıya verilmesine…”şeklinde hüküm kurulmuştur.
Karara karşı davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
İSTİNAF NEDENLERİ:
Davalı vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; ilk derece mahkemesi kararı tarafından eksik inceleme ve hatalı hüküm tesis edilerek karar verildiğini, davacı, davasını belirsiz alacak davası olarak açtığını, davalı tarafın davaya cevap dilekçesinde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. Maddesine atıf yapılarak işbu davanın belirsiz dava olarak açılamayacağını, İzmir 10. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2018/183 D.İş. sayılı dosyasındaki bilirkişi raporu ile zararın tazmini iddiası için ortaya çıkarıldığını, davacı yanın haklı olduğu inancıyla davayı açarken talep konusunun maddi dünyaya yansıtıldığını, parasal bir değerin belirlendiğini bu sebeple davacının davası açıldığı anda ortada belirsiz alacağın mevcut olmadığını, belirlenmiş, belirli bir alacak olduğunu, davanın kabul anlamına gelmemekle birlikte, ilgili hasar bildiriminin noter aracılığıyla davalıya aynı tarihlerde gönderilmiş ve teslim alınmış olduğunun varsayımı üzerine gönderme ve tebliğ alma tarihi ile kazanın ve hasarın oluşma tarihlerinin dikkate alınması gerektiğini, kaza ve hasar tarihinin 14/10/2018 olduğunu, hasar bildirimi yapıldığı varsayılan tarihin ise 12/12/2018 olduğunu, davalının varsayımsal öğrenme tarihi itibariyle dahi, hasarın oluşmasının üzerinden tam 2 ay geçtiğini ve hasarlı aracın onarımı yapılarak mevcut hasarın davalı tarafından değerlendirilmesinin imkansız hale getirildiğini, hasar bildirimin sigortacıya kısa sürede yapılmasının yasada düzenlenmesinin amacının, sigortacının zarar miktarı ile delilleri saptamaya ve rücu hakkının kullanılmasına imkan tanınması olduğunu, davacının, hasar ihbarını yaptığını varsayılırsa davalı aracı eksper aracılığıyla inceleyemediğini, daha makul fiyata tamir imkanını elde edemediğini, hasarlı aracı pert total işlemine tabi tutup tutamayacağına dair tüm inceleme ve değerlendirme haklarının elinden alındığını, davacının kasti olarak çok geç bildirimde bulunduğunu, aracın davalı tarafça değerlendirilmesine fırsat tanımadığını, yasal sorumluluklarından kaçınarak mevcut durumdan fayda elde etmeye çalıştığını, faiz talep ederken tacir olduğunu iddia eden davacının, sorumluluk noktasında da aynı şekilde tacir olduğunu kabul etmesini ve hasar bildirimi yükümlülüğünü uygun sürede ve uygun biçimde yerine getirmesinin beklendiğini sadece haklar bakımından tacir olduğunu iddia ederken sorumluluklar bakımından tacir olmamayı seçmenin mümkün olmadığını eğer davacı yan tacir olmadığı kanaatindeyse, faiz türünün de buna göre talep edilmesinin gerektiğini, bu durumun, hukukun özüyle çeliştiğini, kazayı davalı şirkete bildirmediğini, mevcut tespit davasının raporunun onaylanması niteliğini taşıyan dosyada mevcut raporun, dosyaya bir artı katmadığını bu nedenle kök rapora itiraz edilmişse de bilirkişinin, raporun mevcut halinde ısrarcı olduğunu ayrıca kök rapora itiraz nedenlerinden bir diğeri olan bilirkişinin; aracın rayiç bedelini araştırmadığını, sovtaj hurda bedelini hesaplamadığını, aracın onarımının makul olup olmadığının irdelemediğini, onarım makulse veya değilse bu sonuca nasıl ulaştığını rapora aktarmadığını, anılan masrafların dolaylı zarar olup davalı … şirketinin sorumluluğu kapsamının dışında kaldığını, hükme esas faiz türünün de hatalı olduğunu beyanla, kararının kaldırılması gerektiğini belirterek istinaf isteminde bulunmuştur.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, kasko sigorta poliçesinden kaynaklanan maddi tazminatın tahsili istemine ilişkindir.
Mahkemece; davanın kabulüne karar verilmiş olup; hüküm davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir.
İstinaf incelemesi 6100 sayılı HMK’nın 355. maddesindeki düzenleme gereğince, istinaf dilekçesinde belirtilen nedenler ve kamu düzenine aykırılık bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olarak inceleme yapılmıştır.
1-Uyuşmazlık, davacının gerçekleşen riziko nedeniyle zararın giderilmesine ilişkin talebinin, belirsiz alacak davasına konu olup olamayacağı ve sonucuna göre mahkemece verilmesi gereken karar hususlarında toplanmaktadır.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 107. maddesi; “(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir. (2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir. (3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” hükmünü haizdir.
Yasal düzenlemeye göre, bu tür davalarda davacının dava konusu yaptığı miktarı, davayı açtığı tarihte tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin ya imkânsız olması ya da kendisinden beklenemeyecek nitelik taşıması gerekir.
Belirsiz alacak davasının getirdiği en önemli etkin koruma, usul ekonomisi ve hak arama özgürlüğüne hizmet etmesi yanında, davacının yüksek yargılama giderlerine katlanma ve dava konusu hakkın zamanaşımına uğrama riskini azaltmasıdır.
Zira zamanaşımı süresi, belirsiz alacak davası açılması ile tüm alacak için kesildiğinden, davacının belirleyemediği alacağının zamanaşımına uğraması söz konusu olmayacaktır (Pekcanıtez, H.:Belirsiz Alacak Davası, Ankara 2011, s. 26-31).
Kısmi dava ise, alacağın yalnızca bir bölümü için açılan dava olarak tanımlanmaktadır. Bir davanın kısmi dava olarak nitelendirilebilmesi için, alacağın tümünün aynı hukuki ilişkiden doğmuş olması ve alacağın şimdilik belirli bir kesiminin dava edilmesi gerekir. Diğer bir söyleyişle, bir alacak hakkında daha fazla bir miktar için tam dava açma imkânı bulunmasına rağmen alacağın bir kesimi için açılan davaya kısmi dava denir. Kısmi dava açılabilmesi için talep konusunun bölünebilir olması gerekli olup, açılan davanın kısmi dava olduğunun dava dilekçesinde açıkça yazılması gerekmez (Kuru, B.: -İstinaf Sistemine Göre Yazılmış- Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2016, s. 219). Dava dilekçesindeki açıklamalardan davacının alacağının daha fazla olduğu ve istem bölümünde “fazlaya ilişkin haklarını saklı tutması” ya da “alacağın şimdilik şu kadarını dava ediyorum” demesi, kural olarak yeterlidir (HGK’nın 02.04.2003 tarihli ve 2003/4-260 E., 2003/271 K. sayılı kararı; ayrıca bkz., Pekcanıtez, H./Atalay, M./Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, 12. bası, s. 320; Kuru, B./Arslan, R./Yılmaz, E.: Medeni Usul Hukuku, 22. bası, s. 286).
Öte yandan, 6100 sayılı HMK’nın 30’uncu maddesinde düzenlenen usul ekonomisi ilkesi, anayasal dayanağı olan bir ilke olup 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 141’inci maddesinin dördüncü bendinde, davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğuna açıkça işaret edilmiştir.
6100 sayılı HMK’nın “Hâkimin davayı aydınlatma görevi” başlıklı 31’inci maddesine göre, “Hâkim, uyuşmazlığın aydınlatılmasının zorunlu olduğu durumlarda, maddi veya hukuki açıdan belirsiz yahut çelişkili gördüğü hususlar hakkında, taraflara açıklama yaptırabilir; soru sorabilir; delil gösterilmesini isteyebilir.”
HMK’nın 33’üncü maddesi uyarınca hâkim, Türk hukukunu re’sen uygular. Bu nedenledir ki dava dilekçesinde davacının talebini dayandırdığı vakıalara uygun hukuki sebepleri dava dilekçesinin zorunlu unsurları arasında sayılmamıştır. Zira davacının dayandığı vakıalara uygun hukuki sebepleri hâkim kendiliğinden bulup uygulamakla yükümlüdür.
Ayrıca belirtilmelidir ki, Anayasa’nın 36’ncı maddesinin birinci fıkrasında, herkesin yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddiada bulunma ve savunma hakkına sahip olduğu belirtilmiştir. Dolayısıyla mahkemeye erişim hakkı, Anayasa’nın 36’ncı maddesinde güvence altına alınan hak arama özgürlüğünün bir unsurudur.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (Sözleşme) 6’ncı maddesinin (1) numaralı fıkrasında da; “Herkes medeni hak ve yükümlülükleri ile ilgili uyuşmazlıklar …konusunda karar verecek olan,…bir mahkeme tarafından davasının …görülmesini istemek hakkına sahiptir…” yönünde düzenleme bulunduğu görülmektedir.
Dava dilekçesinde hiç gösterilmemiş veya yanlış gösterilmiş olsa bile HMK 33. madde kapsamında doğru hukuki sebebi bulmak ve uygulamak hâkimin görevi ise, HMK 32. madde çerçevesinde yargılamayı sevk ve idare ile dava türü tanımlarına ve talep sonucuna göre dava türünü doğru belirleyip buna göre yargılamayı sürdürüp davayı sonuçlandırmak da hâkimin görevidir. Bu konuda hâkim, davacının dilekçesinde yaptığı isimlendirmeyle bağlı olmaksızın açılan davanın eda davası, tespit davası, belirsiz alacak ve tespit davası, inşai dava, kısmi dava, terditli dava, seçimlik dava ve topluluk davası çeşitlerinden hangisi olduğunu belirleyerek yargılamayı sürdürüp davayı sonuçlandıracaktır. Davacı dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olduğundan söz etmiş olsa bile belirsiz alacak davası unsurları bulunmuyorsa bu davanın açılmasında hukuki yarar olmadığından söz edilemeyecek, alacağın istenmesinde hukuki yarar olduğundan mevcut unsurları itibarıyla kısmi dava açılmış olduğu kabul edilerek davacının talep sonucu hakkında karar verilebilecektir. Ancak dava dilekçesinde talep edilen asgari tutar somut olayın özelliklerine göre talep edilebilecek toplam alacak miktarı kadar değilse ve kısmî davanın koşulları da bulunmuyorsa, bu durumda mahkemece alacak miktarını netleştirmesi ve bildireceği dava değerine göre eksik harcı tamamlaması için davacıya HMK’nın 119’uncu maddesinin ikinci fıkrası uyarınca bir haftalık kesin süre verilmeli ve verilen kesin süre içinde belirtilen eksikliğin tamamlanması hâlinde davaya tam eda davası olarak devam edilmeli, aksi durumda ise davanın usulden reddine karar verilmelidir.
Buna karşılık, dava dilekçesinde asgari bir tutar gösterilmiş olup bunun, alacağın belirli bir kesimi olduğu anlaşılmakla birlikte, açılan davanın belirsiz alacak davası mı yoksa kısmi dava mı olduğu hususunda açıklık bulunmuyorsa hâkim, taleple bağlı olduğu için (6100 sayılı HMK m. 26) öncelikle, HMK’nın 119’uncu maddesinin ikinci fıkrası uyarınca, davacı tarafa bir haftalık kesin bir süre vermeli ve onun beyanı doğrultusunda açılmış olan davanın belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunu belirlemelidir. Bu da esasen hâkimin davayı aydınlatma ödevi kapsamındadır. Davacı verilen bir haftalık kesin süre içinde davanın belirsiz alacak davası olduğunu beyan etmiş ve belirsiz alacak davası açılabilmesi için gerekli koşullar mevcut ise dava belirsiz alacak davası olarak görülüp sonuçlandırılmalıdır. Belirsiz alacak davası açılabilmesi için gerekli şartlar bulunmakla birlikte davacı açmış olduğu davanın kısmi dava olduğunu belirtmiş ise bu hâlde mahkeme davayı, kısmi dava olarak kabul edip yargılamayı sürdürmelidir. Üçüncü bir ihtimal olarak davacı davasının belirsiz alacak davası olduğunu mahkemeye bildirmiş olmakla birlikte belirsiz alacak davasının koşulları bulunmuyor ve fakat kısmi dava açılabilmesi mümkün ise, bu durumda, mahkemece, açılmış olan dava, doğrudan bir ara kararıyla bir kısmi dava olarak nitelendirilmek suretiyle görülüp karara bağlanmalıdır. (HGK’nın 16.05.2019 gün ve 2016/22-1166 E., 2019/ 576 K. sayılı kararında da aynı hususlar vurgulanmıştır.)
Yukarıda yapılan açıklamalardan sonra somut olaya dönüldüğünde; davacı vekili dava dilekçesinde, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak, aracın kaza sonucu hasar görmesi nedeniyle meydana gelen zararın, şimdilik 1.000,00 TL’ sinin dava tarihinden(14/02/2019) itibaren işleyecek avans faiziyle tahsilini istemiş, davanın belirsiz alacak davası niteliğinde olduğunu açıklamış, davasını 05/11/2019 tarihinde arttırarak dava değerini 123.691,91 TL’ na arttırarak toplam 124.691,91 TL ye çıkarmış, değer arttırım dilekçesinin bir örneği davalı vekiline tebliğ edilmiş, davalı vekili istinaf dilekçesinde zamanaşımı definde bulunarak davanın belirsiz alacak davası şeklinde açılamayacağını, ıslah edilen kısmın zamanaşımına uğradığını savunmuştur. Mahkemece yargılama esnasında, davanın belirsiz alacak davası mı kısmi dava türü olduğu hususunda yargılama aşamasında bir ara karar kurulmamış ise de yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmiştir.
Davacının iş bu davayı, belirsiz alacak davası olarak açmakta hukuki yararı bulunduğu gibi, poliçe nedeniyle hesaplanacak zararı davayı açtığı anda bilmesi de kendisinden beklenemez. Bu itibarla anılan yöne ilişen davalı vekilinin istinaf itirazı yerinde görülmemiştir.
2-Davacıya ait … plaka sayılı aracın, 20/07/2018-20/07/2018 tarihleri arasında kasko poliçesi ile davalı tarafından teminat altına alındığı, poliçede sigortalı olarak davacının gösterildiği anlaşılmıştır.
Mal sigortaları türünden olan kasko sigortası poliçesinin teminat kapsamını belirleyen A/1 maddesine göre, gerek hareket gerekse durma halinde iken sigortalının veya aracı kullananın iradesi dışında araca ani ve harici etkiler neticesinde sabit veya hareketli bir cismin çarpması veya aracın böyle bir cisme çarpması, müsademesi, devrilmesi, düşmesi, yuvarlanması gibi kazalar ile üçüncü kişilerin kötüniyet veya muziplikle yaptıkları hareketler aracın yanması, çalınması veya çalınmaya teşebbüs sonucu oluşan maddi zararların bütün sigortanın teminat kapsamında olduğu anlaşılmaktadır.
Diğer taraftan, TTK.’nun 1282. maddesi uyarınca, sigortacı, geçerli bir sigorta ilişkisi kurulduktan sonra oluşan rizikolardan sorumlu olduğu gibi, aynı Yasanın 1281. maddesi hükmüne göre, kural olarak rizikonun teminat dışında kaldığına ilişkin iddianın sigortacı tarafından kanıtlanması gerekmektedir. Olayın sigortalının ihbar ettiği şekilde değil de, sigortacının iddia ettiği şekilde gerçekleşmesi halinde ise, bu oluş şeklinin Kasko Sigortası Genel Şartlarının A.5. maddesinde sayılan teminat dışında kalan hallerden olması gerekmektedir.
İlkeler yukarıda anlatılan şekilde olmakla birlikte, sigortalı, Kasko Sigortası Genel Şartlarının B.1.5. maddesi ve TTK.’nun 1292/3. maddesi uyarınca rizikonun gerçekleştiğine dair doğru ihbar mükellefiyetini kasten yerine getirmez veya iyi niyet kurallarına açıkça aykırı şekilde sigorta teminatı dışında kalan bir hususu sanki bu oluşan riziko teminat içinde kalmış gibi ihbar edildiği somut delillerle kanıtlanırsa, ispat külfeti yer değiştirip sigortalıya geçer. (HGK 10.12.1997 gün ve 1997/11-772-1043; HGK 16.12.1998 gün ve 1998/11-872-905; HGK 22.12.2010 gün ve 2010/17-655-688 sayılı ilâmları)
Somut olayda; yargılama sırasında davalı vekilince, davaya konu kaza nedeniyle oluşan hasarın, poliçe teminat kapsamı dışında kaldığı hususu geçerli deliller ile ispat edilemediğinden, davalı vekilinin istinaf kanun yol başvurusunda ileri sürdüğü hususlar yerinde görülmemiştir.
Tüm bu açıklamalara, dosya kapsamına, kararın dayandığı delillerle, yasaya uygun gerektirici nedenlere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına, alınan bilirkişi raporunun gerekçeli, oluşa uygun ve hüküm kurmaya elverişli olmasına ve ileri sürülen istinaf sebepleri dikkate alındığında mahkemenin vakıa ve hukuki değerlendirmesinde usul ve esas yönünden yasaya aykırılık bulunmamasına, faizin dava tarihinden itibaren talep edilmesine ve mahkemece bu yönde hüküm kurulmuş olmasına, HMK.nun 355. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkin konularda da kararın esasına etkili bir aykırılık bulunmaması nazara alınarak, davalı vekilinin istinaf sebepleri yerinde görülmediğinden istinaf başvurusunun 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1. maddesi uyarınca esastan reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-İzmir 6. Asliye Ticaret Mahkemesinin 23/12/2019 tarihli 2019/301 Esas ve 2019/917 Karar sayılı kararına karşı, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-a)İstinaf kanun yoluna başvuran davalıdan alınması gereken 8.517,70 TL nispi istinaf karar ve ilamı harcından, istinafa gelirken peşin alınan 540,00 TL harcın ve 1.590,20 TL tamamlanan harcın mahsubu ile bakiye 6.387,50 TL harcın davalıdan alınarak hazineye gelir olarak kaydına,
b)İstinaf başvuru harcı olarak davalıdan alınan 148,60- TL nin hazineye gelir olarak kaydına,
3-Davalı … şirketince istinaf yargılaması sırasında yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf yargılaması sırasında duruşma açılmadığından karşı taraf yararına istinaf vekalet ücreti verilmesine yer olmadığına,
5-İstinaf eden tarafından yatırılan istinaf avansından kullanılmayan kısmının HMK’nın 333. maddesi uyarınca; ilk derece mahkemesince istinaf edene iadesine,
6-Kararın temyize tabi olması sebebiyle, Dairemizce taraflara tebliğine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre zarfında Yargıtay ilgili Hukuk Dairesi nezdinde temyiz yolu açık olmak üzere 29.12.2022 tarihinde oybirliği ile karar verildi.