Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1961 E. 2023/144 K. 01.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ
DOSYA NO : 2020/1961
KARAR NO : 2023/144

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/07/2016 (Dava) – 27/02/2020 (Karar)
NUMARASI : 2016/949 Esas – 2020/148 Karar
DAVA : Limited Şirketin Haklı Nedenle Feshi/Ortaklıktan Çıkma
BAM KARAR TARİHİ : 01/02/2023
KARARIN YAZIM TARİHİ : 01/02/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/02/2020 tarihli 2016/949 Esas ve 2020/148 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili …’nin … Şti.’nin % 30 hisseli ortağı olduğunu, şirket ortakları arasında derin kavga, niza, çekişme, düşmanlık ve husumet olduğunu, şirket ortaklarından …’nin şirketten ayrılan … isimli üçüncü kişi ile birlikte şirketin zararına hareket etmeye başladığını, şirket yöneticisi olarak imza koyma, bono tanzim etme yetkisine sahip olduğu dönemde imzalanarak çok ileriki tarihlerin vadesini taşıyan bir bonoyu sanki yetkiye sahip olduğu dönemde tanzim edilmiş gibi gösterir şekilde tanzim ederek … isimli kişiye verdiğini ve …’nin de bunu icra takibine konu yaptığını, İzmir 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/545 E. sayılı dosyasıyla takibe konu senedin sahte olması nedeniyle takibin iptaline karar verdiğini, bu aşamadan sonra ortakların arasında onlarca icra takibi, alacak ve tazminat davaları, ceza davaları açıldığını, ortaklar arasında ciddi anlaşmazlıklar olduğunu, ceza davalarının bazılarının sanık ortakların mahkumiyeti ile biten sonuçlar doğurduğunu, birbirine olan güven ve inançlarının kaybolduğunu, kardeş olan ortakların adeta kanlı bıçaklı olduğunu, mali durum itibari ile ortaklık amacının gerçekleşmesi imkanı kalmadığını, TTK m.636/3’de haklı sebeplerin varlığı durumunda şirketin feshi, ortağın gerçek hisse değerinin ödenerek ortaklıktan çıkması veya uygun görülecek herhangi bir önlemin alınabileceğinin hükme bağlandığını, tüm bu sebeplerin TTK 636/3. maddesi gereğince haklı neden olarak kabulü gerektiğini belirterek, davalı … Şti.’nin, 6102 Sayılı TTK 636/3. maddesi gereğince feshine veya ortak olan müvekkilinin payının gerçek değerinin ödenerek şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; 12/05/2014 tarihinde yapılan olağanüstü genel kurul toplantısında, şirketin eski ortağı … ve davacı …’nin, müştereken şirketi temsile yetkili müdür olarak seçildiklerini, önceki dönemlerde sürekli olarak kâr eden müvekkili şirketin, adı geçenlerin idaresinde zarar etmeye başladığını, bu durumun şirketin mali kayıtlarına da yansıdığını, özellikle davacı … ve davacının oğlu … tarafından kasten şirketin zararlandırıldığını, şirketin mali durumunun bozulması üzerine 02/05/2016 tarihinde yeni bir olağanüstü genel kurul toplantısı yapıldığını, şirketin eski ortağı … ile …’nin müştereken şirket müdürü seçildiklerini, …’nin Torbalı 2. İcra Noterliğinin 17/08/2016 tarihli Limited Şirket Pay Devri Sözleşmesi ile şirketteki hisselerinin tamamını …’ye devrederek ortaklıktan çıktığını, 19/09/2016 tarihli genel kurulda …’nin şirkete müdür olarak seçildiğini, şirketi temsil yetkisi 02/05/2016 tarihli genel kurulda sona eren davacının eldeki haksız, kötü niyetli ve hukuki dayanaktan yoksun davayı ikame ettiğini, müdürlerin şirketle rekabet oluşturan bir faaliyette bulunamayacaklarını, davacı …’nin ise şirket müdürü olduğu dönemde müvekkili davalı şirket ile aynı iş çevresi ve aynı sektörde faaliyet gösteren dava dışı … Şti.’nin de müdürlüğünü yürüterek açıkça rekabet yasağına aykırı hareket ettiğini, İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/970 E. sayılı dosyası ile dava açması üzerine davacının … Şti.’ndeki payını oğlu dava dışı …’ye devrederek ortaklıktan ayrıldığını, davacı ile dava dışı oğlu …’nin davacının şirkete müdür olarak atandığı 12/05/2014 tarihinden itibaren fikir ve eylem birliği içerisinde müvekkili şirketi zararlandırıcı işlemler yaptıklarını, dava dışı …’nin bu duruma defalarca kez şahit olduğunu ve bundan rahatsız olduğunu dile getirdiğini, bir çok kez uyarmış ise de bir netice alamadığını, şirketi temsil yetkisinin sona ereceğini anlayan davacının, oğlu … ile birlikte harekete geçerek şirketin içini boşaltmak için çalışmaya başladığını, dava dışı …’nin ve …’nin babaları olan davacının yönlendirmesiyle değişik tarihlerde müvekkili şirkete ait yaklaşık 150.000,00-TL değerinde kıymetli bitkilerini hırsızlık sonucu çalarak kendilerine ait… AŞ. isimli şirkete götürdüklerini, atılı suçlar ile ilgili olarak Torbalı 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2016/763 E. sayılı dosyası ile kamu davası açıldığını, soruşturma aşamasında şüphelilerin müvekkili şirketin bir takım defterlerini de hukuka aykırı bir şekilde ele geçirdiğini, müvekkili şirket ile davacının oğlu …’ın müdürü olduğu … AŞ. arasında bir takım geriye dönük fiktif alışverişler varmış gibi faturalar tanzim ettiğini, ancak savcılık makamının şüphelilerin bu savunmalarına itibar etmediğini ve haklarında kamu davası açıldığını, davacı ve oğlu dava dışı …’nin mülkiyeti müvekkili şirkete ait olan taşınmazları sahte kira sözleşmesi ile …’ye ait …. Şti.’ne 10 yıl süreyle kiralanmış gibi gösterdiğini, müvekkili şirketin yaratılan fiili durum nedeniyle halen mezkur taşınmazlardan istifade edemediğini, üstelik bu taşınmazlarda bulunan şirkete ait tarımsal araç gereçler ile ekonomik değeri oldukça yüksek olan bitkilerin de davacı ve oğulları tarafından kullanıldığını, kullanılmaya da devam edildiğini, bu sahte kira sözleşmesine bağlı olarak davacı ve oğulları tarafından işlenen sahtecilik ve diğer suçlar yönünden yürütülen soruşturmanın devam ettiğini, Torbalı Cumhuriyet Başsavcılığının 20162592 sayılı soruşturma dosyasının celp edilmesini istediklerini, müvekkili şirketin, mülkiyeti önceden İzmir İl Özel İdaresi’ne ait olan fakat yasal düzenleme neticesinde Hazineye (İzmir Milli Emlak Daire Başkanlığı) devredilen taşınmazlarda, 1995 yılından beri kiracı sıfatıyla ticari faaliyetini sürdürdüğünü, bu adreste müvekkili şirkete ait tarımsal araç-gereçlerle, ekonomik değeri olan bitkilerin, Selçuk Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2015/31 D. İş. sayılı dosyası ile tespit edildiğini, ancak İzmir Defterdarlığı’na verilen 03/12/2015 tarihli bir dilekçe ile ortada hiçbir makul gerekçe yok iken müvekkili şirketin bu adreslerdeki çalışma ve üretim faaliyetlerine son verdiğinin belirtildiğini, o dönemde şirket müdürlerinin müşterek yetki ile davacı … ve … olduğunu, bu dilekçenin neden verildiğinin şirketin şimdiki müdürü … tarafından …’ye sorulduğunu, ancak …’nin böyle bir dilekçeyi kesinlikle imzalamadığını beyan ettiğini, sonradan haricen öğrenildiği üzere; davacının oğlu dava dışı …’nin, sahibi olduğu … A.Ş. adına bu yerleri kiralamak için İzmir Milli Emlak Daire Başkanlığı’na müracaat ettiğini, davacı …’nin de, müvekkili şirket tarafından 1995 yılından beri 20 yıldır kiracı sıfatıyla kullanılan taşınmazların oğlu …’ye ait … A.Ş.’ye kiralanmasını sağlamaya çalışarak, sahte bir dilekçe ile müvekkili şirketi zarara uğratmak pahasına oğlu …’ye kiralanması gayreti içinde bulunduğunu, konuyla ilgili olarak Selçuk Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2016/1095 soruşturma sayılı tahkikatın açıldığını, soruşturmanın derdest olduğunu, şirketin mali kayıtlarının bağımsız bir denetçi vasıtasıyla incelenmesinden sonra tespit edilecek muhtemel olumsuzluklarla ilgili tüm cezai ve hukuki müracaatların en kısa zamanda yapılacağını, bunlara ilişkin haklarının saklı olduğunu, ancak açıklamalarının, davacının kötü niyetli olduğunun ve dolayısıyla fesih davası açma hakkı bulunmadığını her türlü tartışmadan vareste apaçık ortaya koyduğunu, davacının ortaklık ilişkisinde ağır kusurlu olan taraf olduğunu ve eldeki davayı kötü niyetle ikame ettiğini, kusurlu ortağın, kendi kusurundan lehine sonuçlar çıkaramayacağını, fesih ve tasfiye davası açan davacı ortağın, davalı ortaklara nazaran daha fazla kusurlu davranışıyla fesih ve tasfiyeye dair muhik sebep oluşturması ve daha sonra da oluşturduğu bu muhik sebebe dayalı olarak fesih ve tasfiye davası açmasının ilke olarak kabul edilemeyeceğini, fesih hakkının kullanılmasının dürüstlük kuralıyla bağdaşmadığı hallerde hakimin ortaklığın feshine karar vermemesi gerektiğini, kanun koyucunun fesih ve çıkma davası açma haklarını tali hak olarak öngördüğünü, fesih davasının, hem ortaklar hem de ortaklık için son çare olarak düzenlendiğini, ortaklığın feshi için gerekçe olarak gösterilen haklı sebebin, hukukun tanıdığı başka yollarla ortadan kaldırılması mümkünse mahkemenin davayı reddetmesi gerektiğini, somut uyuşmazlıkta, bu yönüyle de fesih koşullarının oluşmadığını, çıkma davasının, kanunda tali bir hak olarak öngörüldüğünü, bu imkanın ortağın menfaatinin başka şekilde korunma ihtimali kalmamışsa değerlendirilmesi gerektiğini, davacı açısından kanunun aradığı “haklı sebep” şartının gerçekleşmediğinin apaçık ortada olduğunu, şayet mahkeme aksi kanaatte ise ve davacının çıkma talebini kabul edecekse; şirketin dava tarihi itibariyle net malvarlığının hesaplanması gerektiğini, şirket aleyhine açılmış davalar ve icra takipleri ile şirketin borçlarının, ayrılma akçesi belirlenirken gözönüne alınması gerektiğini, müvekkili şirketin yüksek miktarda vergi, SGK, kira borçları bulunduğunu, bunun haricinde müvekkili şirket aleyhine açılmış çok fazla sayıda maddi talepli hukuk davası bulunduğunu, yine müvekkili şirket aleyhinde açılmış icra takipleri de olduğunu beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARI:
Mahkemece, “…Davalı şirketin sicil dosyasının incelemesinde; şirket ortaklarının davanın açıldığı 27/07/2016 tarihi itibariyle …, …, … ve … olduğu, davanın açılmasından sonra …’nin hisselerinin tamamını 17/08/2016 tarihli noterden limited şirket pay devri sözleşmesi ile …’ye devrettiği, devir sonucu şirket ortaklarının 18.000 pay sahibi …, 12.000 pay sahibi … ve 10.000 pay sahibi … olduğu, şirket ortağı …’nin şirketi temsile yetkili müdür olduğu ve şirketin halen faal olduğunun belirlendiği, … Şti’nin sicil dosyasına göre; şirket kurucu ortaklarının …, … ve … olduğu, merkez adresinin Torbalı İzmir olduğu, şirket temsilcisinin şirket dışından … olduğu, şirket ortağı …’nin şirket ortaklığını 23/10/2015 tarihli genel kurul kararı ile …’ ye devir ettiğinin belirlendiği, toplanan tüm delillerin değerlendirilmesinin sonucunda; davalı şirketin mevcut ortaklarının davacı …, … ve … oldukları, davalı şirketin ana faaliyet konusunun her nevi çiçek ziraati ile iştigal ederek yetiştirmek ve satmak, şirket amacı ile ilgili olarak çiçek tohumları ve fidanları ithal etmek ve satmak olup davalı şirketin seralarının … İli, … İlçesi … Köyünde kain 24.125 metre kare yüz ölçümündeki … parsel sayılı taşınmaz üzerinde bulunduğu, mahkemece yapılan keşifte ve 17/12/2018 tarihli bilirkişi kurulu raporunun 2. ve 3. sayfalarında da belirtildiği üzere; söz konusu taşınmazın halen atıl durumda olduğu, taşınmazın yaklaşık 12.000 metre karesinde yıpranmış hurda görünümünde demir aksamlı plastik örtüleri yıpranmış, yırtılmış seralar bulunduğu, taşınmazın diğer kısımlarında 2 katlı işletme binası, araç garajı ve boş alan bulunduğu, süs bitkileri yetiştiriciliği yapılan işletmenin hali hazırda kullanılmadığı ve terk edildiği, davalı şirketin ana iştigal konusunda dahi faaliyetini sürdürmediği ve gayri faal halde olduğu, alınan rapor ve ek raporlardan da belirlendiği üzere şirketin durumunun her geçen gün biraz daha kötüye gittiği, davalı şirket ve ortakları arasında muhtelif hukuk ve ceza davaları, çekişmeler ve uyuşmazlıklar bulunduğu, ortaklar arasındaki güven ilişkisinin zedelendiği, şirketin mevcut koşullarda devamına imkan bulunmadığı, şirketin gayri faal hale gelmesinde tüm ortakların kusur ve sorumluluklarının bulunduğu, ortakların gelinen aşama itibariyle bir araya gelerek şirket faaliyetlerini idame ettirmelerinin imkan dahilinde olmadığı, tüm bu hususlar göz önüne alındığında TTK’nun 636/3. maddesinde belirtilen şirketin haklı sebeplerle feshi koşullarının oluştuğu anlaşılmakla; DAVANIN KABULÜ İLE …. MÜDÜRLÜĞÜNÜN … NUMARASINDA KAYITLI … ŞİRKETİ’NİN FESİH VE TASFİYESİNE, tasfiye memuru olarak …’in atanmasına, tasfiye memuru için aylık 1.500,00 TL ücret takdirine….” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İTİRAZLARI:
Davalı vekili tarafından, “….Mahkemece raporlar alınarak davacının şirket nezdindeki 30 payının karşılığının 907.711,80-TL’si olduğunun hesaplandığı, şirketin sadece bir tek taşınmazının dahi bu miktarı karşılaması mümkünken; dahası davacının kusuru onca dosyadan apaçık belliyken, haksız ve hukuka aykırı bir şekilde şirketin fesih ve tasfiyesine karar verildiğini, mahkeme gerekçesinde; taşınmazın yaklaşık 12.000 metre karesinde plastik örtüleri yıpranmış, yırtılmış seralar bulunduğunun, süs bitkileri yetiştiriciliği yapılan işletmenin hali hazırda kullanılmadığı ve terk edildiği, davalı şirketin ana iştigal konusunda dahi faaliyetini sürdürmediği belirtilmiş olup, davacıya ve oğullarına ait şirketlerin bu seralara kaynaklık eden temel fidanlıkları işgal ettiğini, üretimin kaynağını kuruttuklarını, müvekkili şirket, maliyeye ait toplam 13 adet parselin 1995 yılından beri kiracısı olarak fidanlık işletmekteyken, 2013 yılında bizzat davacının müvekkili şirket adına Hazineye yazdığı bir yazının sonucunda davacının oğlunun şirketince bu yerlere el konulduğunu, mahkeme ve bilirkişiler İzmir 7.SHM’nin 2017/1147 E. sayılı dosyasını incelemiş olsalardı bunun görülecek olduğunu, yine müvekkili şirkete ait Torbalı’daki arazilerini de davacının sahte kira sözleşmesiyle önce kendi kurduğu sonra oğluna devrettiği şirkete kiralamış gibi davranarak şirketin tapulu arazisinin işgaline neden olduğunu, bu hususta Torbalı 2.Asliye Hukuk Mahkemesinde müvekkili şirketin mülkiyetindeki taşınmazları sahte kira sözleşmesiyle kiraladığının tespitine ve davacının oğlunun taşınmazlara müdahalesinin men’ine karar verilmesi için 2017/135 E. sayılı davayı ikame ettiklerini, şirketin taşınmazlarının önce davacıya sonra oğluna ait … Şti’nce işletildiğinin ve müvekkili şirketin beslenme kaynaklarının davacı tarafından nasıl kesildiğinin görüleceğini, mahkeme kararının gerekçesinde şirketin gayri faal hale gelmesinde tüm ortakların kusur ve sorumluluklarının bulunduğunun belirtildiğini, ancak kusurun davacıda olduğunu, dava dosyalarının mahkemece yeterince değerlendirilmemesi yanında, davacının şirket mallarını kendi üzerine ya da başka şirketlerine, oğullarının şirketlerine geçirmesinden kaynaklandığını mahkemenin görmediğini, dahası adı geçen …’nin işbu davalarda taraf olup şirket ortaklığından hisselerini satarak çıktığını, mahkeme kararında ise davanın kabul edilerek, hakkını suistimal eden davacının haksız yere hukuki korumaya alındığını, güven ilişkisi zedelenmişse bundaki tek kusurlunun davacı olduğunu, şirketin fidan üretimi yapamamasının nedeninin davacının ve oğullarına ait … A.Ş. ve … Şti’nce üretim alanlarına elkonulmuş olması olduğunu, hatta müvekkili şirket işçilerini uzun süredir kendi iş yerinde çalışır gösterek müvekkili şirketten gizlediklerini, davacının iş ve eylemlerinin yasal olarak elbette müdür-temsilci olarak sorumluluğunu gerektirdiğini, bir de işbu davayı ikame edebildiğini, hem şirketi zarara uğrattığını, hem malları oğlu üzerine geçirdiğini hem de sorumluluğunu unutarak bu dava ile hak istediğini, işbu davada tedbirli olan taşınmazların aynı zamanda davacının oğlunun şirketinin tasarrufunda olduğunu, müvekkili şirkete halen hiç para ödemeden tasarruflarına devam ettiğini, davacının oğlunun şirketinin kiraladığını iddia ettiği yere ilişkin süs bitkisi üretici belgesinin dahi 17.02.2016 tarihinde müvekkili şirket adına düzenlendiğini, davacının oğlunun şirketinin düzenlediği sahte kira sözleşmesine göre 2012 yılından itibaren bu belgeye sahip olması gerektiğini, bu belge olmadan ihtilaf konusu arazide ekim, dikim, üretim yapamayacaklarını, 4 parselden de 13.04.2016 tarihinde örnekler alındığını, ürünlerin müvekkili şirketin ürünü olduğunun açıklıkla raporlarda belirtildiğini, davacının oğlunun şirketinin defterlerinin de incelenmesiyle bilirkişilerin her şeyi ortaya çıkaracağını, son yıldaki işgale hukuki dayanak için sahte kira sözleşmesi hazırlandığını, bunu davacının eliyle yaptıklarının görüleceğini, 4.Asliye Ticaret Mahkemesindeki 2015/545 E. sayılı dosya her ne kadar davacı tarafından şirkette ihtilaf oluşturmuş gibi gösteriliyorsa da, esasen müvekkili şirketin bundan zarar görmediğini, sonuçta alacaklı çıktığını, yine 5.Ağır Ceza Mahkemesinden gelen 2008/226 E. sayılı kesinleşmiş karara dayalı dosyadan da aslında bu ihtiafların tümünün 4. ATM’nin 2015/545 E. sayılı dosyasıyla şirket yararına sonuçlandığını, hacizlerin bu bakımdan kalktığı düşünülürse çok dava açılmış olmasının şirketin zaafından kaynaklanmadığını, çoğu davanın bittiğini ve artık şirketi etkilemediğini, yeni açılan davaların ise davacının oğlunun şirketine mal kaçırmasından doğduğunu, davacının şirket müdürü olduğu dönemde müvekkili şirket ile aynı iş çevresi ve aynı sektörde faaliyet gösteren dava dışı …. Şti.’nin de müdürlüğünü yürüterek rekabet yasağına aykırı hareket ettiğini, müvekkili şirketin, davacının müdür olarak seçilmesine kadar sürekli kâr elde eden bir şirket iken, davacının müdür olduğu 2014 yılında zarar ettiğini, bu durumun İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/970 E. sayılı dosyasına ibraz edilen 22/09/2015 tarihli bilirkişi raporuna net bir biçimde yansıdığını, şirketi temsil yetkisinin sona ereceğini anlayan davacının, oğlu … ile birlikte harekete geçerek şirketin içini boşaltmak için çalışmaya başladıklarını, fikir ve eylem birliği içinde müvekkili şirketin zararına olacak şekilde belirtilen suçları işlemiş oldukları gelen dosyalarla sabitken mahkemenin bunları görmezden geldiğini, dava dışı …’nin ve …’nin, babaları olan davacının yönlendirme ve müsaadesiyle, değişik tarihlerde, müvekkili şirkete ait işletmeden yaklaşık 150.000-TL değerinde kıymetli bitkileri hırsızlık sonucu çalarak … A.Ş. isimli şirkete götürdüklerini ve Torbalı 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2016/763 E. sayılı dosyası ile kamu davası açıldığını, davanın halen derdest olduğunu, soruşturma aşamasında şüphelilerin, müvekkili şirketin bir takım defterlerini hukuka aykırı bir şekilde ele geçirdiğini, geriye dönük fiktif alış verişlere ilişkin faturalar tanzim ettiklerini, ancak savcılık makamının, şüphelilerin bu savunmalarına itibar etmediğini ve haklarında kamu davası açtığını, sahte kira sözleşmesine bağlı olarak davacı ve oğulları tarafından işlenen sahtecilik ve diğer suçlar yönünden yürütülen soruşturmanın devam ettiğini, Torbalı Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2016/2592 Soruşturma nolu dosyasının müvekkili şirketin, mülkiyeti Hazineye devredilen 1995 yılından beri kiracı sıfatıyla ticari faaliyetini sürdürdüğü yerlerle ilgili olduğunu, bu adreste müvekkili şirkete ait tarımsal araç-gereçlerle, ekonomik değeri olan bitkilerin Selçuk Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2015/31 D. İş. sayılı dosyası ile tespit edildiğini, ancak İzmir Defterdarlığı’na verilen 03/12/2015 tarihli bir dilekçe ile ortada hiçbir makul gerekçe yok iken müvekkili şirketin bu adreslerdeki çalışma ve üretim faaliyetlerine son verdiğinin belirtildiğini, o dönemde şirket müdürlerinin müşterek yetki ile davacı … ve … olduğunu, …’nin böyle bir dilekçeyi kesinlikle imzalamadığını beyan ettiğini, bu hususta İzmir Milli Emlak Daire Başkanlığı’na dilekçe verilerek mağduriyetin giderilmesinin talep edildiğini ancak halen cevap alınamadığını, haricen öğrenildiği üzere; davacının oğlu …’nin, bu yerleri kiralamak için İzmir Milli Emlak Daire Başkanlığı’na müracaat ettiğini, davacının bu yolla müvekkili şirketi maddi zarara uğrattığı hususunun izahtan vareste olduğunu, konuyla ilgili olarak Selçuk Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2016/1095 soruşturma nolu tahkikat açıldığını, soruşturmanın derdest olduğunu, tüm bu işlemlerin ve şirketin mali kayıtlarının bağımsız bir denetçi vasıtasıyla incelenmesinden sonra tespit edilecek muhtemel olumsuzluklarla ilgili cezai ve hukuki müracaatların en kısa zamanda yapılacağını, tüm bu nedenlerle davacının şirketin feshini veya ortaklıktan çıkmayı istemeye hakkı bulunmadığını, yukarıdaki tüm açıklamalarının, davacının ortaklık ilişkisinde ağır kusurlu olan taraf olduğunu ve eldeki davayı kötü niyetle ikame ettiğini ortaya koyduğunu, yüksek mahkemenin konuya ilişkin istikrar arz eden kararlarında açıkça işaret edildiği üzere; kusurlu ortağın, kendi kusurundan lehine sonuçlar çıkaramayacağını, fesih ve tasfiye davası açan davacı ortağın, davalı ortaklara nazaran daha fazla kusurlu davranışıyla fesih ve tasfiyeye dair muhik sebep oluşturması ve daha sonra da oluşturduğu bu muhik sebebe dayalı olarak fesih ve tasfiye davası açmasının ilke olarak kabul edilemeyeceğini (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2013/11-98 E. – 2013/1508 K. sayılı kararı, Yargıtay 11. H.D. 2012/9121 E. – 2014/728 K. sayılı kararı, Yargıtay 11. H.D. 2014/15049 E. – 2015/786 K. sayılı kararı), fesih hakkının kullanılmasının dürüstlük kuralıyla bağdaşmadığı hallerde hakimin ortaklığın feshine karar vermemesi gerektiğini, kanun koyucunun fesih ve çıkma davası açma haklarını tali hak olarak öngördüğünü, fesihin son çare olarak düzenlendiğini, somut uyuşmazlıkta, bu yönüyle de fesih koşullarının oluşmadığını, somut olayda davacı açısından kanunun aradığı haklı sebep şartının gerçekleşmediğinin ortada olduğunu, davacının genel kurul yapılıp da şirketi temsil yetkisi sona erdiğinde, eldeki davayı ikame ettiğini, bu tutumunun açıkça hakkın kötüye kullanılması olduğunu, himaye edilemeyeceğini, davacının ayrılma payı ödenmeden şirket ortaklığından çıkarılmasını, çıkma bedelini karşılayacak olan bir taşınmaz dışındaki tüm şirket taşınmazlarından ihtiyati tedbirin kaldırılmasını…” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, limited şirketin TTK 636/3.madde uyarınca haklı nedenle fesih ve tasfiyesi veya ortaklıktan çıkma istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; yukarıda yazılı gerekçelerle davanın kabulü ile şirketin fesih ve tasfiyesine karar verildiği, karara karşı davalı şirket vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerin incelenmesinde; mahkemece davacının talebi uyarınca haklı sebeplere binaen davalı şirketin fesih ve tasfiyesine karar verilmiş olduğu anlaşılmaktadır. Bilindiği üzere, 6102 sayılı TTK’nın 636/3. maddesinde haklı sebeplerle ortağın şirketin feshini talep edebileceği, mahkemece bu istem yerine, davacı ortağın payının gerçek değerinin ödenmesine ve davacı ortağın şirketten çıkarılmasına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme hükmedilebileceği düzenlenmiştir. Buna göre, mahkemece öncelikle şirketin feshini gerektirecek bir haklı sebep bulunup bulunmadığının belirlenmesi, haklı sebeplerin bulunduğunun tespiti halinde ise, somut olayın özelliklerine göre, şirketin feshi yerine davacı ortağın ortaklıktan çıkarılmasına veya başka bir alternatif çözüme karar verilip verilemeyeceğinin gerekçeleri ortaya konulmak suretiyle tartışılması ve hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekmektedir. Somut uyuşmazlıkta, şirket ortakları arasında hukuk ve ceza davaları bulunduğu, anlaşmazlıkların çözümsüz bir hale gelmiş olduğu anlaşılmakla, haklı nedenin varlığının kabulünde bir isabetsizlik yok ise de, son çare olan şirketin feshi yerine, ortakların denkleştirilmiş menfaati, ortaklığın mali yapısı, şirketin faaliyetlerine devam etmesinin ticari hayata etkileri de gözetilerek, davacı ortağın ortaklıktan çıkmasına ve şirketin devamına imkan sağlayan düzenlemenin değerlendirilmemiş olması doğru olmamıştır. Zira, dosya kapsamındaki bilgi ve belgelere göre davacı ortak dışındaki ortakların şirket faaliyetine devam iradesi taşıdıkları asçık olmakla, şirketin feshi kararının sadece ortakları değil, şirket alacaklılarını, çalışanları ve hatta piyasa ekonomisini etkileyeceği de gözetilerek, şirketin feshi yoluna son çare olarak gidilmesi gerektiği gözetilmelidir (Aynı yönde bknz. Yargıtay 11. HD 2018/2912 E.- 2019/4493 K., 2020/8247 E.-2022/1130 K., 2019/1328 E.-2019/8099 K, 2015/4158 E.- 2015/9153 K). Kaldı ki, davacı da dava dilekçesinde şirketin feshini veya payının gerçek değeri ödenerek ortaklıktan çıkarılmasını talep etmiş, davalı tarafça da yargılama aşamalarında davacının şirketten çıkmasına ve şirketin devamına yönelik savunma yapılmış olduğu görüldüğü gibi, dosyaya yansıyan uyuşmazlıkların davacı ve davadan sonra hisselerini devrederek ortaklıktan ayrılmış bulunan davadışı … odaklı olduğu, bunların dışında şirketteki mevcut diğer iki ortak arasında herhangi bir uyuşmazlık sözkonusu olmadığı, şirketin devamı yönünde irade bildirmiş oldukları, davalı şirketin taşınmaz ve taşınır malvarlığı bulunduğu, dosya kapsamında sunulan ve davalı şirketin faaliyetlerini sekteye uğrattığı belirtilen ihtilaflı kira sözleşmesinin başlangıç tarihi ve süresinin sona erdiği de gözetildiğinde, davalı şirketin devamı ile davacı ortağın TTK 636/3.madde uyarınca çıkma payının verilmesi suretiyle ortaklıktan çıkarılmasına yönelik olarak mahkemece değerlendirme yapılmamış olması yerinde görülmediğinden kararın kaldırılması gerekmiştir.
Mahkemece yapılacak iş; davacı ortağın çıkma payının güncel karşılığının belirlenmesi bakımından, karar tarihine en yakın tarihte şirket malvarlığının değerlendirilmesi gerekliliği de (şirketin aktifinde yer alan tüm taşınır/taşınmazların karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerinin tespiti) gözetilerek şirket özsermayesinin belirlenmesi, bu hususta yeniden keşif icrası suretiyle farklı bir heyetten taraf itirazlarını da karşılayacak şekilde ve dayanak belgeleri de rapora eklenmek suretiyle hüküm kurmaya ve denetime elverişli bir rapor alınarak sonucuna göre karar verilmesinden ibarettir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davalı vekilinin istinaf itirazlarının kabulü ile, yerel mahkeme kararının HMK 353/1-a-6. madde uyarınca kaldırılarak dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı vekilinin istinaf itirazlarının KABULÜNE; İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/949 Esas – 2020/148 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
3-İSTİNAF AŞAMASINDA; davalı tarafından yatırılan 54,40-TL istinaf karar harcının istek halinde davalı tarafa iadesine,
4-İstinaf aşamasında davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda ele alınmasına,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın taraflara tebliği, harç ve avans iade işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi. 01/02/2023