Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1934 E. 2023/1103 K. 22.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/1934
KARAR NO : 2023/1103

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : KARŞIYAKA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/06/2016 (Dava) – 11/12/2019 (Karar)
NUMARASI : 2016/399 Esas – 2019/783 Karar
DAVA : Alacak

BİRLEŞTİRİLEN KARŞIYAKA ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNİN
2018/307 E. 513 K.SAYILI DOSYASINDA
DAVA : Alacak
BAM KARAR TARİHİ : 22/06/2023
KARAR YAZIM TARİHİ : 22/06/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 11/12/2019 tarihli 2016/399 Esas ve 2019/783 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA :
Asıl dosyada davacı şirket vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin Mayıs 2012 yılında kurulduğunu, sermayesinin tamamının ve finansmanının … tarafından karşılandığını, deneyimlerinden ve bilgilerinden yararlanmak için … ve davalı …’in şirkete bilabedel hissedar yapıldığını, davalının diğer ortak … ile birlikte şirketin bir kısım, kasasını boşalttığını hatta ağır kredi yükü altına soktuğunu, çalışanının da yanlarına alarak yetkilerini kötüye kullanarak 2 yıl içerisinde şirketin sermayesini tükettiğini, şirketin %3 hissedarı olan davalının 2012 yılı Haziran ayından 2014 Kasım ayı sonuna kadar, yönetim kurulu üyeliği, yönetici sıfatıyla muhasebe ve finansmandan sorumlu, münferiden imzaya yetkili müdür olarak çalıştığını, şirkete giren ve çıkan mal ve paranın tek idarecisi olduğunu, yapılan tüm işlemlerde muhasebede çalışan … isimli kişiye davalının talimat verdiğini, davalının talimatıyla bankadan yüklü miktarlarda para çekildiğini ve kredi kartlarına ya da hesabına ödemeler yapıldığını, davalının hesap vermemek için yönetim kurulundan istifa ettiğini, şahsın görevi sona ermesine rağmen hiçbir hesap belge üzerindeki şirket parasını avansını, banka kartı, banka şifreleri teslim etmediğini, açıklama yapması için davet edildiği halde, hesap bilgisi alınaması üzerine keşide edilen İzmir 10. Noterliği’nin 31.12.2014 tarihli ihtarname ile, 4 aydır vermediği hesapların sorularak zimmetindeki parayı iade etmesinin ve şirketin müşteriler ile olan ve kendi üzerinden gösterdiği alacak borç hesaplarını düzeltmesinin istendiğini, davalının cevap vermemesi üzerine adli bilirkişiye yaptırılan hesaplama sonucu vermiş olduğu zararlı işlemlere örnek olarak davalının gerekmediği halde ihtiyacın çok üzerinde 2012 yılında 108.000,00 TL şirkette tuttuğu, şirkette kasanın dahi bulunmadığı davalının zimmetinde şirkete ait 166.605,74-TL bulunduğunu ileri sürerek, acil ihtiyaçları için 8.000,00 TL bulundurulmasının yeterli olacağı, davalının şirketi 2.914,93 TL faiz zararına uğrattığı, sene sonunda paraların bir kısmını bankaya yatırdığı, 2013 yılında da yine dikkat çekici160.000,00 TL nin şirkette tutulduğu, ödeme yokken, ihtiyaç yokken çekilen bu parayı üzerinde tuttuğu şirketin çelik kasasının bulunmadığı bu şekilde şirketi 9.640,74 TL zarara uğrattığı, yıl sonunda bankaya yatırıldığı, ancak 2014 yılında da yine 170.000,000 TL yi gerek yok bankadan çektiği kasa girişinin yapıldığı bir kısım ödemelerin yapıldığı ancak büyük bir tutarın yıl içinde kasa kaydı ile tutulduğu, şirketi 12.345,81 TL faiz geliri kaybına uğrattığı, çekilen tüm paraların yönetim kurulu üyesi olan davalının kaşe ve imzasının bulunduğu talimatlar ile bankadan çekildiği, en son davalının istifa ettiği tarih itibarı ile kasada olması gerektiği halde bulunmayan bu tutarı ya bankaya yatırması ya da devir teslim ile şirket temsilcisine teslim etmesi gerektiği, nhalde bunu tevsik edici özelliğe sahip bir belgeye rastlanmadığı, aksi ispat edilinceye kadar söz konusu paranın davalının uhdesinde sayılması gerektiğinin belirtildiği, davalının üzerinde görülen teslim etmediği 166.605,74-TL’nin yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Birleştirilen 2018/307 Esas sayılı dosyasında davacı … vekili dava dilekçesi ile; davalılar … ile …’in 2012 yılında kurulan … A.Ş.’nin yönetim kurulu üyeleri olduklarını, …’ün şirketin aynı zamanda büyük ortağı ve …’in kardeşi olduğunu, şirketin %3 hissesinin bedelsiz olarak müvekkiline verildiğini, sektördeki deneyim ve bilgileri dolayısıyla davalı tarafından şirkete davet edilen müvekkili ve … isimli kişiye yönetim kurulu üyelikleri verildiğini, … tarafından verilen sözlere ve vaat edilen planlara bağlı kalınmadığı için şirketin mali açıdan sıkıntılı dönemlerden geçtiğini ve emek ve çabaların sonuçsuz kaldığını, davalı …’ün tutumu ve hakkında açılan davalar nedeniyle 15.04.2014 tarihinde müvekkilinin yönetim kurulu üyeliğinden istifa ettiğini, iş akdinin şirket tarafından feshedildiğini, açılan kıdem tazminatı davasının müvekkili lehine sonuçlanmasından sonra şirket tarafından müvekkili aleyhine 2016/399 E.s. dosyası ile sorumluluk davası açıldığını, ne var ki İstanbul 47. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2013/308-400 sayılı ilamı ile …’ün güveni kötüye kullanmak suçundan mahkumiyetine karar verildiğini, zararlardan davalıların sorumlu olduğunu ileri sürerek, davalıların uhdesinde bulunan ve müvekkilinin pay sahibi olduğu … A.Ş.’ne ait 166.605,74-TL’nin yasal faizi ile birlikte davalılardan sorumlu oldukları oranlar nispetinde tahsili ile … A.Ş.’ne ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP :
Asıl dosyada davalı … vekili cevap dilekçesi ile: iddiaların asılsız olduğunu, İzmir 7. İş Mahkemesi’nin 2015/120 E.s. dosyasında açılan işçilik alacakları davasına karşı, alacaklarının tahsilinin engellenmesi amacına yönelik olarak bu davanın açıldığını, şirkette bütün kararlarda son sözün ortak …’e ait olduğunu, davaya dayanak yapılan raporun yetersiz ve yüzeysel olduğunu bildirerek, davanın reddini savunmuştur.
Birleştirilen dosyada davalılar … ile … vekili cevap dilekçesi ile; olayda kesin yetkinin söz konusu olması nedeniyle şirket merkezinin bulunduğu İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesi’nin davaya bakmakla yetkili olduğunu, iki yıllık zamanaşımı süresinin sona erdiğini, davalıya verilen temsil yetkisi, şirket ana sözleşmesine uygun olup, açılan davanın dayanağının bulunmadığını, davacı tarafın kendi ve dava dışı şahısların konumunu çarpıttığını, … ve … arasında muhtelif davaların ve soruşturma dosyasının bulunduğunu, davalının şirketin işletmesini devraldığı … A.Ş.’nin önceki üst düzey yöneticisi olduğunu ve gerçekte satılamayan işletme ile ilgili …’ü yanılttığını, …’ün sürekli kaynak aktarmasına karşılık diğer hissedarların sermaye borçlarını ödememeleri, davacının şirket nakdini kişisel yararına kullanması sonucu şirketin zarar ettiğini ve nakit sıkıntısına düştüğünü, …’in yetki devrinin yapıldığı tarihte yönetim kurulu üyesi olmadığını, davanın açıldığı 29.05.2018 tarihi itibariyle …’ün ortaklar hesabı kaydına göre şirketten 677.545,55-TL alacağı bulunduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla bu alacağın takas ve mahsubunu talep ettiğini bildirerek, davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI :
Mahkemece; “….Mahkememizin 2016/399 E.sayılı dosyası ile davacı şirket tarafından davalı … hakkında açılan davanın KABULÜNE, (Mahkememizin birleştirilen 2018/307 E.sayılı dosyasında yapılacak tahsilde tekerrür teşkil etmemek kaydıyla) , 166.605,74 TL’ nin dava tarihi 13/06/2016 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalı …’den alınarak davacı … A.Ş.ne verilmesine,…” ”…Mahkememizin birleştirilen 2018/307 E.sayılı dosyası ile davacı … tarafından davalılar … ve … hakkında açılan davanın KABULÜNE, tahsilde tekerrür teşkil etmemek kaydıyla) 166.605,74 TL’ nin dava tarihi 23/05/2018 tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılar … ve …’den (davalı … … sadece bu tutarın %25 oranına tekabül eden 41.651,43 TL den sorumlu olmak kaydıyla) müteselsilen alınarak dava dışı … A.Ş.ne verilmesine….” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF SEBEPLERİ :
Asıl dava davalısı … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; Mahkemece dava konusu uyuşmazlığa ilişkin düzenlenen bilirkişi raporu hükme esas alınmış olup, eksik ve hatalı bilirkişi raporunun hükme esas alınması neticesinde, istinaf taleplerine konu asıl davanın kabulüne ilişkin Yerel Mahkeme kararının da hukuka ve özellikle de hakkaniyete aykırı olduğunu, zira yargılamanın her aşamasında, özellikle de bilirkişi raporuna itiraz aşamalarında taraflarınca ısrarla üzerinde durulduğu ve itiraz konusu yapıldığı üzere dava konusu edilen tutarın müvekkilinin uhdesinde kalmadığını, hatta müvekkilinin uhdesine esasen hiç girmediğini, dava konusu uyuşmazlığın temel nedeninin 166.605,74-TL’nin davalı müvekkilinin uhdesinde kalıp kalmadığı hususu olmasına ve bu uyuşmazlık konusunun bu olduğu hususu bilirkişi tarafından da raporunda açıkça belirtilmesine rağmen bilirkişinin dava konusu edilen tutarın müvekkilinin uhdesinde kalıp kalmadığı hususunu araştırmaksızın rapor düzenlediğini, salt olarak müvekkilinin yönetim kurulu üyesi olmasına dayalı olarak dava konusu tutardan diğer yönetim kurulu üyeleri ile birlikte sorumlu olduğu şeklinde hatalı bir değerlendirme yaptığını, oysa ki davacı şirketin ortakları, ortaklık yapısı, dava tarihine kadarki şirket uygulamaları, dava konusu edilen tutarın bankadan çekilme ve olayın meydana gelme şekli, hakim ortağın yasal durumu ve sabıkası ve tüm bu hususlara ilişkin ayrıntılı itirazları dikkate alınarak yapılacak olan değerlendirmede, dava konusu edilen tutarın müvekkilinin uhdesinde bulunmadığı, hatta bu miktarın müvekkilinin uhdesine hiç geçmediği, son yıl söz konusu kasa rakamını yatırmamasının tek amacının, haksız ve mesnetsiz olarak işine son verdiği müvekkilinin tazminat davası açmasını, tazminat almasını önlemek olduğunu, … tarafından yapılan suç duyurusu üzerine İstanbul 47.Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2013/308 E. 2015/400 K. sayılı ilamı ile güveni kötüye kullanmak suçundan hapis cezası verildiğini ve davacı şirkette bulunan …’e ait hisseler ile davacı şirket adına tescilli markaların, ayrıca … Bankasında bulunan …’e ait paraların işbu suçtan elde edilen gelir ile edinildiği edinildiği sabit görülerek …’a iadesine ve tesciline karar verildiğini, bununla birlikte, dava konusu iddialar gerçek olsa idi işbu davanın müvekkilinin iş akdinin feshedildiği tarihte, hatta daha önce açılarak müvekkilinin iş akdinin feshine de bu hususun gerekçe gösterilmesi gerekeceğini, zira davacı şirket bir Anonim Şirket olup, sürekli çalışan bir muhasebecisi bulunmakta ve sözleşmeli bir SMMM tarafından düzenli olarak denetlenmekte olduğunu, dolayısı ile şirketin dava konusu ettiği tutarda bir alacağı bulunması durumunda bu konudaki tespitin hemen yapılabileceğini, kasada gerçekten dava konusu edilen tutarda açık bulunması halinde bu durumu dava konusu iddialar gerçek olsa idi işbu davanın müvekkilinin iş akdinin feshedildiği tarihte, hatta daha önce açılarak müvekkilinin iş akdinin feshine de bu hususun gerekçe gösterilmesi gerekeceğini, bilirkişi raporu ile var ise şirketin dava konusu zararından tüm yönetim kurulu üyelerinin müteselsilen sorumlu olduğu hususu açıkça belirtilmiş olduğundan davanın yalnızca müvekkiline değil, tüm yönetim kurulu üyelerine karşı açılması gerektiğini, davayı kabul anlamına gelmemek üzere müvekkili ile diğer yönetim kurulu üyeleri arasında zorunlu dava arkadaşlığı bulunduğunu, HMK. 59.maddesine göre; maddi hukuka göre bir hakkın birden fazla kimse tarafından birlikte kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hallerde mecburi dava arkadaşlığı bulunduğunu, belirtilen sebeple bilirkişi raporundaki tespite dayalı olarak tüm yönetim kurulu üyelerine karşı dava açılması gerekirken sadece müvekkilinin sorumlu tutulmasının hukuka ve kanuna aykırı olduğunu belirterek kararın yalnızca asıl davaya ilişkin kısmının bozulmasına, yargılama giderlerinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Asıl dava davalısı … vekili ek istinaf dilekçesinde özetle; mahkeme dosyasına sunulan bilirkişi raporu ile dava konusu edilen zarardan müvekkili ile diğer yönetim kurulu üyeleri olan … ve …’in sorumlu oldukları tespit edilmiş olup (raporda yer alan müvekkili ile ilgili tespitleri kabul anlamına gelmemek kaydıyla) sözkonusu rapor esas alınmak suretiyle Yerel Mahkeme tarafından müvekkilinin dava konusu edilen tutarın tamamından sorumlu olduğu yönünde hüküm kurulduğunu, mahkemenin birden fazla kişinin müteselsil olarak sorumlu olduğu hususu bilirkişi tarafından tespit edilen bir miktara ilişkin olarak müvekkilini dava konusu edilen tutarın tamamından sorumlu tutacak şekilde hüküm kurmasının hukuka ve konuyla ilgili yerleşik Yargıtay içtihatlarına aykırı olduğunu, zira Mahkeme tarafından hüküm kurulurken müteselsil sorumluluk gereğince müteselsil olarak borçtan sorumlu olanların, sorumlu oldukları miktarları tespit ettirerek ilamın hüküm kısmında belirtmesi gerektiğini, konuyla ilgili olarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 27.09.2018 tarih, 2017/3020 E. 2018/1361 K. Sayılı ilamında da; “aralarında müteselsil borçluluk ilişkisi bulunan kişilerin şahsi olarak sorumlu olacakları miktarın kararda gösterilmesinin, ileride infaz aşamasında doğacak tereddütlerin önüne geçmek yönünden gerekli” olduğu hususunun açıkça belirtildiğini ancak istinaf taleplerine konu kararda aralarında müteselsil borçluluk ilişkisi olan kişilerin şahsi olarak sorumlu olacakları miktarların kararda gösterilmediğini, bu durumun kararın infaz aşamasında tereddütlere yol açacağını ve açtığını, zira asıl davanın davacısı tarafından müvekkili aleyhine İzmir 28.İcra Müdürlüğü’nün 2020/704 E. Sayılı dosyasıyla dava konusu edilen tutarın tamamı (166.605,74.-TL) üzerinden icra takibi başlatıldığını, müvekkili hakkında başlatılan sözkonusu icra takibinin, müvekkilinin hukuka ve hakkaniyete aykırı olarak mağduriyetine yol açacağını, Yerel Mahkeme tarafından birleştirilen davanın da kabulü yönünde hüküm kurulmuş olmakla birlikte, davacı şirketin hakim ortağı olan ve dava konusu edilen tutardan % 100 sorumlu olduğu Mahkeme kararı ile tespit edilen … isimli kişinin, İstanbul 47.Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2013/308 E. 2015/400 K. Sayılı ilamında yer alan mahkumiyet hükmü sebebiyle yurt dışına kaçtığı hususunda müvekkili tarafından şifahi bilgi verildiğini, dolayısıyla adı geçen kişiden tahsilat yapılmasının mümkün olamayabileceğini, zaten davacı şirketin hakim ortağının … olması sebebiyle olacak, adı geçen kişi ve kızkardeşi olan … hakkında bilirkişi raporundaki tespitlerden sonra bu kişiler hakkında da sorumluluk davası açması gerekirken bu davayı açmadığını, … tarafından verilen vekaletname ile yetkilendirilen avukatın, vekillik yetkisinin devam edip etmediği hususunun da hukuken tartışmalı hale geldiğini belirterek kararın bozulmasına, yargılama giderlerinin davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Birleşen dava davalıları … ve … vekili istinaf başvuru dilekçesinde özetle; dava tarihi itibariyle, tarafların hissedarı bulundukları … A.Ş.’nin ikametgahının Beyoğlu / İstanbul olduğunu, bu dava açısından “tüzel kişinin merkezinin bulunduğu yer mahkemesi olan İstanbul Ticaret Mahkemesi kesin yetkili olduğunu, Yerel Mahkemenin 14.02.2011 tarihli Res. Gaz.’de yayımlanan 6102 sy. TTK.md. 561’de yer alan, benzer bir düzenlemenin ‘kesin ve kamu düzenine ilişkin olmadığı, davalılardan …’ün İzmir’de ikamet ettiği’ gerekçesiyle yetki itirazını reddettiğini oysa, TTK md.561 ile benzer HMK’nın 14/2.fıkrası bu yetkinin ‘kesin yetki’ olduğunu açıkça belirttiğini ve üstte atıfta bulundukları Yargıtay (örneğin 11.HD’nin 03.06.2016 tarihli 2016/7444 -7664 sayılı) kararlarında da bunun böyle kabul edildiğini, ayrıca, davacı ve davalılardan …’ün ikametgahının İzmir olması, İzmir’le hiç ilişiği bulunmayan diğer davalı … …’in kendini savunmaktaki güçlükleri de dikkate alınınca yetkisiz Karşıyaka/ İzmir’ adliyesine gitmeye zorlanmasının hiç bir haklı yanı bulunmadığını, dolayısıyla, davanın yetki yönünden reddedilmesi gerekirken 14.11.2018 tarihinde farklı yaklaşımla ‘birleştirme kararı’ verilmiş olmasının tümüyle hukuka aykırı olduğunu; yargılamaya konu sorumluluk iddiasının 2014 yılında davacının kendi tasarrufu ile gerçekleştirdiği işlemlerinden kaynaklandığını, davacının sorumluluğuna esas olabilecek işlem tarihinin de en son şirketten ayrıldığı 2014 yılı Aralık ayı olduğunu, davacının en son bu tarih itibariyle zararı ve sorumluyu bildiğini, bu durumda, bu davanın 6102 SK-md.560 uyarınca iki yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra (25.08.2018) açılması nedeniyle davanın zamanaşımı nedeniyle de reddine karar verilmesi gerekirken itirazları hakkında Mahkeme tarafından karar verilmemiş olması da hukuka aykırı olup, kararın bu nedenlede kaldırılması gerektiğini, davacının delillerinin tebliğ edilmediğini, bildirdikleri delillerin toplanmadığını, müvekkili …’in %25 sorumlu kabul edilmesine karşılık, lehine yargılama giderlerine hükmedilmemiş olmasının hukuka aykırı olduğunu, davacıya … A.Ş.’nin Ana Sözleşmesinde ‘murahhas üye atanmasına’ ilişkin özel düzenlemeye göre yetki devri yapıldığını, öncelikle, Ana Sözleşmenin 17.maddesinde 6762 sayılı Kanunun 319.maddesine uygun olarak düzenlenen ‘murahhas azalığa’ ilişkin düzenleme, 6103 sayılı TTK Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 2.maddesi uyarınca geçerli ve bağlayıcı bir düzenleme olup, Mahkeme’nin bu düzenlemeyi getirtmeden/incelemeden ‘usulsüz’ olduğuna ilişkin kararın maddi gerçeğe aykırı olduğunu, …’ün … A.Ş.’den olan alacağı dikkate alınmadan karar verilmiş olmasının tümüyle haksız ve hukuka aykırı olduğunu, Takas-Mahsup itirazı dikkate alınmadan verilen kararın hukuka aykırı olduğunu, …’in yetki devrinin yapıldığı tarihte Yönetim Kurulu Üyesi olmadığı ve 2014 yılında görev yapan bir başka Yönetim Kurulu Üyesinin sorumlu gösterilmediği halde sorumlu gösterilmesinin adalete aykırı olduğunu, müteselsil sorumluluğa ilişkin düzenlemenin, davacının zarara konu fiillerinin önemli bir kısmını gerçekleştirmesinden sonra yürürlüğe girmiş bir düzenleme olduğunu; yetki devrinde imzası bulunmayan …’in sorumluluğunun düşünülemeyeceğini belirterek istinaf talebimizin kabulü ile Mahkeme’nin kararının kaldırılarak, öncelikle davanın reddine; delillerin toplanmamış ve değerlendirilmemiş olmasındaki eksiklikler açısından farklı düşünülmesi halinde ise dosyanın ilk derece Mahkemesi’ne iadesine; istinaf gider ve ücretlerinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Asıl ve birleşen dava; TTK’nun 553. vd. madde hükümlerine göre açılmış, şirket yöneticisinin sorumluluğuna dayanan tazminat istemine ilişkindir.
İnceleme, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.
1-Mahkemenin de kabulünde olduğu üzere asıl ve birleşen dava şirket yöneticisinin sorumluluğuna dayalı açılmış ve zararın tazmini talep edilmiştir. 6102 sayılı TTK 561. maddesi uyarınca “Sorumlular aleyhinde şirketin merkezinin bulunduğu yer asliye ticaret mahkemesinde dava açılabilir.” Anılan yasal düzenlemeye göre sorumluluk davasında şirket merkezinin bulunduğu yer mahkemesinin yetkisi kesin yetki olarak düzenlenmemiştir. Kanunda özel yetki kuralı bulunduğu hallerde genel yetki niteliğindeki 6100 sayılı HMK 14. maddesine gidilemez.
TTK’nın 553. maddesinde, kurucuların, yönetim kurulu üyelerinin sorumluluğu düzenlenmiş, TTK. 561. maddesinde de sorumlular aleyhine şirket merkezinin bulunduğu yer mahkemesinde dava açılabileceği düzenlenmiştir. Anılan yetki düzenlemesi kesin yetki kuralı olmayıp genel yetki kuralının yanında ek bir yetkili mahkeme düzenlenmektedir. (bu yönde bknz. Yargıtay 4. HD 11. HD, 2016/12846E.- 2016/9474K. ve 2016/6937E., 2016/9537K. sayılı ilamları)
Davacı, 6100 sayılı HMK’nın 6. maddesi uyarınca davalıların ikametgahı mahkemesinde, dilerse 6102 sayılı TTK’nın 561. maddesi uyarınca şirket merkezinin bulunduğu yer mahkemesinde dava açabilir.
Bu açıklamalara ışığında somut olay irdelendiğinde; asıl davanın davalısı/birleşen davanın davacısı … ve birleşen davanın davalısı …’ün adresinin Karşıyaka olduğu, dolayısıyla 6100 sayılı HMK’ nın 7/1 maddesi uyarınca ortak yetkili mahkemenin Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesinin yetkili olduğunun kabulü ile, davanın esasına girilerek yazılı olduğu şekilde karar verilmesi usul ve yasaya uygun olmakla, birleşen dava davalıları … ve … vekilinin bu yöne ilişkin itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-TTK 560. maddesinde,“Sorumlu olanlara karşı tazminat istemek hakkı, davacının zararı ve sorumluyu öğrendiği tarihten itibaren iki ve her hâlde zararı doğuran fiilin meydana geldiği günden itibaren beş yıl geçmekle zamanaşımına uğrar. Şu kadar ki, bu fiil cezayı gerektirip, Türk Ceza Kanununa göre daha uzun dava zamanaşımına tabi bulunuyorsa, tazminat davasına da bu zamanaşımı uygulanır.”
Dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK 560. maddesinde T.C.K.ya göre daha uzun dava zamanaşımının uygulanabilmesi için kamu davası açılması ve ceza mahkumiyeti bulunmaması şart olmayıp eylemin cezayı müstelzim olması yeterlidir. Bu halde yerel mahkemece, birleşen dava davalılarının zamanaşımı def’inin gerekçeli karada değerlendirilmesi hatalı olmuş ise de; tarafların karşılıklı olarak birbirlerini şirket paralarının şahsi olarak birbirinden habersiz ve izinsiz kullandıkları, bu şekilde kasa açığının oluştuğuna, kullanılan parayı yerine koymadıklarına dair isnatlarının ceza yargılamasının konusu olacak boyutta olup, hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma (TCK md. 155/2) suçu nedeniyle cezayı müstelzim olduğu, zamanaşımı süresinin ceza zamanaşımı süresine göre hesaplanması gerektiği, dosya kapsamına göre birleşen dava davalıları süresinde cevap dilekçesi ile zamanaşımı defiinde bulunmuş iseler de, zamanaşımı süresinin henüz dolmamış olduğu ve 15 yıllık uzamış ceza zamanaşımına tabi bulunduğu anlaşılmakla, birleşen dava davalılarının zamanaşımı itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
3-Dava tarihinde yürürlükte olan 6908 Sayılı TBK’nın 139. Maddesi, “İki kişi, karşılıklı olarak bir miktar para veya özdeş diğer edimleri birbirine borçlu oldukları takdirde, her iki borç muaccel ise her biri alacağını borcuyla takas edebilir. Alacaklardan biri çekişmeli olsa bile takas ileri sürülebilir.” şeklinde düzenleme yer almaktadır. Yenilik doğuran bir hak olan takasın, davadan önce ve dava sırasında ileri sürülmesi mümkündür. Takas talebinin mutlaka karşı dava şeklinde ileri sürülmesi zorunlu olmayıp, savunma olarak da ileri sürülmesi olanaklıdır.Takas hukuki niteliği itibariyle bozucu yenilik doğuran bir haktır. Borçlunun takas hakkını kullanma isteğini, alacaklıya bildirmesi gerekir. Takas bir sözleşme olmadığı içi karşı tarafın kabulüne bağlı değildir.
İlke olarak, takas def’i de diğer def’iler gibi cevap dilekçesinde süresinde ileri sürülmelidir. Somut olayda cevap dilekçesi incelendiğinde takas def’inin ileri sürüldüğü görülmektedir. Diğer yandan, davalı cevap süresinde ileri sürmemiş olsa bile davacının söz konusu takas talebine yönelik olarak muvafakatlerinin bulunmadığı yönünde herhangi bir itirazının bulunmadığı anlaşılmıştır. Takas talebinin mutlaka karşı dava şeklinde ileri sürülmesi zorunlu olmayıp, savunma olarak da ileri sürülmesi olanaklıdır.
Birleşen dosya davalıları süresinde sunmuş oldukları cevap dilekçesinde, 29/05/2018 tarihi itibariyle …’ün ortaklar hesabı kaydına göre şirketten 677.545,55-TL alacağı bulunduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla bu alacağın takas ve mahsubunu talep ettiğini bildirerek, takas def’ini kullanmış olup, bilirkişi tarafından bu konuda hiçbir değerlendirme yapılmadığı gibi, bu hususların mahkemece de tartışılmadığı görülmüştür. Birleşen davada davalılar vekili yönetici sorumluluk davasında talep edilen alacak ile müvekkili …’ın şirketten alacağının takasını talep etmiştir. Bu durumda birleşen dosya davalılarının takas talebi dikkate alınmaksızın yapılan inceleme eksik ve yetersiz olmuştur. Talep yönünden inceleme yapılarak takas koşullarının oluşup oluşmadığı gerekçeli kararda da değerlendirilerek sonucuna karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde talep konusunda herhangi bir değerlendirme yapılmaksızın hüküm kurulması doğru görülmemiş, birleşen dosya davalılarının bu yöndeki istinaf itirazları haklı bulunmuştur.

Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; asıl dava davalısı … vekili ile birleşen dava davalıları … ve … vekilinin istinaf itirazlarının kabulü ile, yerel mahkeme kararının HMK 353/1-a-6. madde uyarınca kaldırılarak dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmesi gerekmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Asıl dava davalısı … vekili ile birleşen dava davalıları … ve … vekilinin istinaf itirazlarının KABULÜ ile, Karşıyaka Asliye Ticaret Mahkemesinin 11/12/2019 tarihli 2016/399 Esas ve 2019/783 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
3-Kararın kaldırılma sebep ve şekline göre istinaf edenlerin diğer istinaf itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,
4-İSTİNAF AŞAMASINDA; asıl dava davalısı … ile birleşen dava davalıları … ve … tarafından yatırılan istinaf karar harcının istek halinde kendilerine iadesine (harç işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine),
5-İstinaf aşamasında asıl dava davalısı … ile birleşen dava davalıları … ve … tarafından yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek nihai kararda ele alınmasına,
6-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
7-Kararın taraflara tebliği işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi. 22/06/2023