Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1901 E. 2022/1996 K. 21.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/1901
KARAR NO : 2022/1996

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/01/2017 (Dava) – 05/07/2019 (Karar)
NUMARASI : 2017/43 Esas – 2019/785 Karar
DAVA : İtirazın İptali (Kooperatif Aidat Borcundan Kaynaklanan)
BAM KARAR TARİHİ : 21/12/2022
KARARIN YAZIM TARİHİ: 21/12/2022

İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 05/07/2019 tarihli 2017/43 Esas ve 2019/785 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin alacağının temini amacıyla İzmir 21. İcra Müdürlüğü’nün 2016/26 sayılı dosyası ile davalı borçluya icra takibi yaptığını, ancak davalının itirazı nedeniyle takibin durduğunu, davalının yetkiye, borca ve faizlere itiraz etmiş olup itirazının haksız ve dayanaksız olduğunu, müvekkili kooperatifin merkezinin Güzelbahçe/İzmir olduğunu, aidat alacağının para borcu niteliğinde olduğunu, götürülecek borçlardan olduğundan borcun ifa edileceği yerin de alacaklının ikametgahı olduğunu, ayrıca kooperatif ile ortakları arasında açılacak davalarda, kooperatifin merkezinin bulunduğu yerdeki icra müdürlüklerinin ve mahkemelerinin yetkili olduğunu, davalı borçlunun, kooperatifin ortağı olması nedeni ile aidat borcu tahakkuk ettirildiğini, 30.06.2009 tarihinde yapılan 2008 olağan genel kurul toplantısında gündemin 7.maddesinde kooperatifin genel yönetim giderlerine karşılık aylık 100-TL aidat toplanmasının önerildiğini ve oybirliği ile kabul edildiğini, 19.06.2010 tarihinde yapılan 2009 olağan genel kurul toplantısında gündemin 8.maddesinde “…2010 yılında inşaat yapılmamasına, ortaklardan müteahhide 140.000-TL’nin üstünde ödeme yapanlar da dahil olmak üzere tüm ortakların aylık 100-TL aidat ödemesine…” karar verildiğini, sonuç olarak toplanan aidatın kooperatifin işleyişi ve amacına ulaşabilmesi için genel yönetim giderlerinde kullanıldığını ve kullanılmaya devam ettiğini, bu hususta alınmış genel kurul kararı da bulunduğundan müvekkilinin, ödenmeyen aidatlar için takip yapmasının usul ve yasaya uygun olduğunu, üyeler farklı miktarlarda ödemelerde bulunmuş olsa dahi kooperatif genel yönetim ve altyapı giderlerine katılmak ve buna ilişkin aidatı ödemek zorunda olduklarını, eşitlik ilkesine aykırı hareket edebilmek için bu hususun genel kurul gündemine alınarak genel kurulun açıkça tartışmasına sunulmasının veya genel kurulun uygulamayı benimsemiş olmasının gerektiğini (Yargıtay 11. HD. 2005/9057 E-2006/9917 K), 16.06.2012 tarihinde yapılan 2011 yılı olağan genel kurul toplantısında gündemin 9.maddesinde aidat borçlarını gününde ödemeyen üyelerden aylık %2 gecikme faizi alınmasının oybirliğiyle kabul edildiğini, TBK 120. maddesi uyarınca yasal faizin iki katı aşılamayacağından, takipte işlemiş faiz oranı olarak faiz kararı tarihine kadar yasal faiz, genel kurul kararından itibarense yıllık %18 faiz oranı ile hesaplandığını, bunun yasa ve yüksek mahkeme kararlarına uygun olduğunu belirterek, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyle, İzmir 21. İcra Müdürlüğü’nün 2016/26 sayılı dosyasındaki davalının itirazlarının iptaline, takibin devamına ve davalı aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin inşaat devam ettiği sırada normal aidatların üzerinde ve kendisi gibi başka üyelerle birlikte fazla aidat ödediğini, mahsup talebini genel kurulda dile getirmesine rağmen ve öncelikle fazladan toplanıp tüm üyelerin ödemediği bu fazla aidatın mahsup edilmesi gerekirken, bu talepleri dikkate alınmayarak icra takibine geçildiğini, bu nedenle öncelikle fazla ödenen aidatın mahsubunun gerektiğini, kooperatifin bu noktaları dikkate almadan borç tutarı hesapladığını, yapılan hesaplamanın ayrıntılı dökümü talebinin de bugüne kadar yerine getirilmediğini, alacak ve borç durumu tam anlamıyla ortaya çıkmadan ihtarname çekildiğini, müvekkilinin herhangi bir borcu olmadığı gibi alacaklı konumunda olduğunu, bu nedenle istenen alacak ve faizlerin yerinde olmadığını beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARI:
Mahkemece, “…Davacı kooperatifin açık adresi Güzelbahçe/İZMİR olup para borcuna ilişkin alacak talebi olduğundan icra dairesinin yetkili olduğu, taraf iddia ve savunmaları doğrultusunda delillerin toplandığı, yaptırılan bilirkişi incelemesi neticesi alınan raporda; davalının fazla ödeme yaptığı iddiasının kabul edilebilmesi için müteahhidin kooperatiften alacaklı olması gerektiği, oysa kooperatif ile mütaahhit arasında hesap mutabakatına varıldığını gösteren herhangi bir kayıt ve belge ibraz edilmediği, kooperatif ve müteahhit arasındaki alacak borç ilişkisinin açıklanması gerektiği, kooperatifin tezine göre takip tarihi itibari ile 2010 Ocak ile 2015 Aralık dönemini kapsayan tarihlerde 6.600,00 TL asıl alacak, 3.355,50 TL işlemiş faiz olmak üzere 9.955,50 TL talep edebileceği, ayrıca icra takibinde ihtarname masrafı olarak 238,23 TL talep edilmiş olup, masraf belgesinin sunulması gerektiği, defter ve kayıtlara itibar edilecek olursa da, davalının borcunun alacağından mahsup edilmesinin istenebileceği ve takibe itirazın haklı olacağının bildirildiği, İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/560 Esas sayılı dosyasının davacı kooperatif ile yüklenici firma arasında olduğu, asıl dava ve birleşen davanın reddine karar verildiği, temyiz aşamasında davalardan vazgeçildiğinin yapılan incelemede anlaşıldığı, bilirkişi raporunda belirtilen noter masrafına ilişkin belgenin celse arasında dosyaya sunulduğu, ancak birçok ihtara ilişkin olduğundan miktar olarak teyit edilemediği, alınan bilirkişi raporu ve yüklenici ile kooperatif arasındaki davanın yapılan yargılaması ve dosya içeriklerine göre davacının davasının sübut bulmadığı, davacı kooperatif kayıtları dikkate alınarak müteahhidin de kooperatiften alacaklı olup olmadığına dair açık bilgi de bulunmadığından DAVANIN REDDİNE, icra inkar tazminatı talebi yönünden de alacak likit olmadığından hüküm kurulmasına gerek görülmediğine….” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İTİRAZLARI:
Davacı vekili tarafından, “…Delillerin takdirinde mahkemece hataya düşüldüğünden kararın kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmeleri gerektiğini, davalının fazla ödeme yaptığı savunmasında bulunduğunu, bu savunmasının iki ayrı nedenle hukuki mesnetten yoksun, kötü niyetli ve yersiz olduğunu, bunlardan ilkinin; bu konuda alınmış bir genel kurul kararının mevcudiyeti olduğunu, 30.06.2009 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında, kooperatif ortaklarından 100,00-TL aidat toplanmasına, 19.06.2010 tarihinde yapılan genel kurul toplantısında ise, 2010 yılında inşaat yapılmamasına, ortaklardan müteahhide 140.000,00-TL’nin üstünde ödeme yapanlar da dahil olmak üzere tüm ortakların aylık 100,00-TL aidat ödemesine şeklinde kararlar alındığını, bu kararların aleyhine herhangi bir dava açılmadığını, aidatların kooperatifin amacına ulaşması ve genel yönetim giderleri için kullanıldığını, Yargıtay’ın kararlılık kazanmış görüşüne göre, kooperatif ortakları farklı miktarlarda ödemelerde bulunmuş olsalar dahi, kooperatifin genel yönetim ve altyapı giderlerine katılmak ve buna ilişkin aidatları ödemek zorunda olduklarını, ayrıca genel kurulun gündemine alınarak açıkça tartışılması veya genel kurulun uygulamayı benimsemiş olması halinde, eşitlik ilkesine aykırı hareket edilebileceğini (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 09.10.2006 tarih, E.2005/9057 – K.2006/9917 sayılı kararı), ikinci nedenin ise; ortada genel kurul kararı olmadan ve herhangi bir inşaat olmadan kooperatif yüklenicisi şirketin o tarihte ortağı da olan davalının kooperatife 15.000-TL ödeme yaptığı yönündeki ve bu paranın kooperatif banka hesaplarına dahi geçirilmeden yüklenici şirkete ödendiği yönündeki iddiasının gerçeğe aykırı ve kötü niyetli olduğunu, bu savunmasının geçerli olabilmesi için yüklenici firmanın müvekkili kooperatiften alacaklı olması gerektiğini, bu hususun alınan bilirkişi raporunda da zikredildiğini ve mahkemece de bu doğrultuda yüklenici firmanın müvekkili kooperatif aleyhine açtığı alacak davasının neticesinin sorulduğunu, alacak davasının reddine karar verildiği tespit edildiği halde delilin takdirinde hataya düşülerek müvekkili kooperatif aleyhine davanın reddine karar verilmesinin hakkaniyete aykırı olduğunu, kooperatife zarar veren yüklenici firma ortağı olan davalının haksız kazanç elde ettiğini…” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, kooperatif aidat alacağına dayalı icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; yukarıda yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verildiği, karara karşı davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerin incelenmesinde; bilindiği üzere, 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 23. maddesi uyarınca ortaklar, hak ve yükümlülüklerde eşit konumdadır. Yönetim kurulu bu ilkenin dışına çıkmak istediği takdirde, bu hususu, genel kurul gündemine alarak, genel kurulun tartışmasına açıkça sunması gerekmekte veya genel kurulun yapılan uygulamayı açıkça ya da zımnen benimsemesi icap etmektedir. Bununla birlikte somut uyuşmazlıkta davalının sabit ve peşin ödemeli bir ortak olduğuna dair bir iddia ne davacı tarafça ne de davalı tarafça ileri sürülmüş değildir. Aksine, davalının aidat yükümlülüğü bulunan bir kooperatif ortağı olduğu tarafların kabulündedir. Ancak davalı, çeşitli tarihlerde diğer bir kısım üye gibi kooperatife topluca bir para ödediğini ve bu bedelin kooperatif tarafından yükleniciye aktarıldığını ileri sürmekte, davacı kooperatif ise böyle bir ödemenin olmadığı, gerçek bir ödeme olmadığı halde kooperatif kayıtlarına müteahhide yapılan bir ödeme gibi geçirilmiş olduğunu, bu nedenle davalının takibe konu miktarda aidat borcunun var olduğunu ileri sürmektedir.
Mahkemece kooperatifler konusunda uzman bilirkişiden alınan raporda kooperatif defter ve kayıtlarının incelendiği, davalının bahse konu 15.000-TL tutarında fazladan bir ödeme yapmış olduğunun bu kayıtlarda bulunduğu anlaşılmıştır. Ayrıca, bahse konu bu şekilde fazladan ödemeyi bazı ortakların yaptığı bazı ortakların ise bu şekilde bir ödeme yapmadığı da belirlenmiştir. Bu durumda kooperatifin usul ve yasalara uygun tutmakla yükümlü olduğu kendi defter ve kayıtlarında davalının fazladan ödemesi kayıtlı olup bu miktar, takibe konu aidat tutarından da fazla iken, davalı aleyhine aidat alacağı için icra takibi yapması yerinde görülmemiş, mahkemece davanın reddine dair verilen kararda usul ve esas yönünden hukuka aykırı bir yön bulunmadığı anlaşılmıştır.
Davacı tarafın istinafında ileri sürdüğü dava dosyasına (İzmir 2.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2014/560 E.) dair dosyadaki bilgi ve belgeler incelendiğinde; davacı kooperatif ile davadışı yüklenici arasındaki davadışı dosyalarda karşılıklı alacak talebinde bulunulmuş olduğu, davacı kooperatif tarafından, yükleniciye fazladan yapılan ödemelerin iadesinin istendiği, mahkemece kooperatifin yükleniciye fazladan bir ödeme yapmış olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği ve karşılıklı olarak yasa yollarından feragat edilmekle bu kararın kesinleştiği de anlaşılmakla, bu husus davacının iddialarını destekleyen bir dava dosyası olmadığı gibi, davalının kooperatif kayıtlarındaki fazladan ödemesini de geçersiz kılacak nitelikte bulunmadığından, bu yöndeki itirazların da reddi gerekmiştir.
Bununla birlikte, eldeki itirazın iptali davasında “davanın reddine” dair hüküm kurulmuş olup, mahkeme gerekçesinde alacak likit olmadığından “icra inkar tazminatı” yönünden hüküm kurulmadığına dair yazılan cümle doğru olmamıştır. Dava reddedildiğinden, davalı takip borçlusu lehine kötüniyet tazminatının değerlendirilmesi sözkonusu olabilecek olup, bu değerlendirmenin de alacağın likit olması ölçütüne göre değil, takibin haksız ve kötüniyetli olması ölçütlerine göre takdir edilebileceği açık olmakla, sözkonusu mahkeme gerekçesi yanlış olduğu gibi, ayrıca bir davada bir talep bulunması halinde gerekçe kısmında “bu talep hakkında hüküm kurulmasının gerekli görülmediği” şeklindeki bir ifade de doğru olmayacağından bu cümle de yerinde görülmemiştir. Ancak, bu noktada, davalının cevap dilekçesi içeriğine göre, davacıdan “kötüniyet tazminatı” talep etmemiş olduğu anlaşılmakla, reddedilen davada kötüniyet tazmintaına dair bir hüküm kurulması bu konuda bir talep olmadığından gerekli bulunmamakta olup, gerekçe kısmındaki sözkonusu sonuca etkili olmayan ifadelerin burada eleştirilmesi ile yetinilmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacı vekilinin istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Davacı vekilinin İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/43 Esas – 2019/785 Karar sayılı kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA; alınması gereken 80,70-TL istinaf karar harcından peşin alınan 54,40-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 26,30-TL’nin davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
4-HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan avansdan kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve avans iade işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda HMK’nın 362/1-a maddesi gereğince kesin olmak üzere oy birliği ile karar verildi. 21/12/2022