Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1849 E. 2023/10 K. 11.01.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/1849
KARAR NO : 2023/10

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 28/06/2016 (Dava) – 23/02/2018 (Karar)
NUMARASI : 2016/932 Esas – 2018/183 Karar
DAVA : Yargılanmanın Yenilenmesi
BAM KARAR TARİHİ : 11/01/2023
KARARIN YAZIM TARİHİ : 11/01/2023
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 23/02/2018 tarihli 2016/932 Esas ve 2018/183 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin murisi …’ın, yargılamasının yenilenmesini talep ettikleri İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2006/579 Esas sayılı dava dosyasında, 17.02.2002 tarihinde davalı …A.Ş. aleyhine vekili aracılığı ile dava açtığını, mahkemenin davanın kısmen kabulüne karar verdiğini, banka vekilince temyiz edilen kararın, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2005/150 Esas-2006/101 Karar sayılı kararı ile onandığını, ancak davalı banka vekilinin karar düzeltme yoluna başvurduğunu ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2006/3174 Esas-2006/5047 Karar sayılı kararı ile bu defa mahkeme kararının bozulduğunu, bozma üzerine davanın İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2006/579 Esas sayılı dosyası üzerinden görüldüğünü, bozma kararına uyularak muris …’ın imza örneklerinin alındığını ve dosyanın Adli Tıp Kurumu Başkanlığı’na imza incelemesi için gönderildiğini, dava devam ederken muris …’ın, 30/11/2007 tarihinde vefat ettiğini, vekilinin, müvekkilinin öldüğünü mahkemeye beyan ettiğini ve ölümle vekalet akdinin sona erdiğini, davalı banka vekilinin İzmir 7. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2008/370 Esas sayılı dosyasından muris …’ye ait 24.02.2009 karar tarihli (mirasçılarının …, … ve … olduğunu gösteren) veraset ilamını alarak dosyaya sunduğunu, mahkemece, murisin mirasçılarını davaya dahil etmesi için davalı banka vekiline süre verilmiş olduğunu, 21.05.2009 tarihli duruşmada, “adresi tespit edilen mirasçılara dahili dava dilekçesinin tebliğ edilmesi, edilemeyenlerin araştırılması, murislerin adreslerinin tespiti yapılamadığı takdirde Türk Medeni Kanunu’nun 590/2. ve 592/1. maddeleri gereğince murisin terekesine temsilci atanması için davalı banka vekiline süre verilmesi”ne dair karar verildiğinin görüldüğünü, ancak bu ara karar yerine getirilmeden, davalı banka vekilince muris …’ın miras ortaklığına temsilci atanması davasının İzmir 4. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2009/1501 Esas sayılı dosyasından açılmış olduğunu ve bu yönde karar da alınarak, İzmir Barosu avukatlarından Av. …’ün … ’ın miras ortaklığı temsilcisi olarak atandığının görüldüğünü, bu aşamadan sonra davaya devam edildiğini, davaya temsilci olarak atanmayı kabul eden Av. …’ün, bu kez ticari davalarda uzman olmadığı beyanıyla, ticari davalarda uzman olduğunu belirttiği Av. …’ye yetki verdiğine dair vekaletnameyi sunduğunun görüldüğünü, bahse konu yargılamada alınan bilirkişi raporunun, muris … aleyhine geldiğini ve bu nedenle davanın reddine karar verildiğini, kararın temsilci avukat tarafından temyiz edildiğini, ancak Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 2010/15173 Esas-2012/6391 Karar sayılı kararı ile onandığını, tereke temsilcilerinin işbu mahkeme kararına karşı karar düzeltme yoluna başvurmadıklarından kararın bu şekilde kesinleştiğinin anlaşıldığını, ancak, İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi‘nde 2006/579 Esas üzerinden görülen bu davanın, Türk Medeni Kanunu’nun 375. maddesinin (c) bendindeki; “vekil veya temsilcisi olmayan kimselerin huzuruyla davanın görülmüş ve karara bağlanmış olması”, başka deyişle taraf teşkili sağlanmadan ve yine (h) bendindeki; “hileli davranışlarda bulunulması”, mirasçılara hiç tebligat yapılmamış olunması ve de HMK madde 27’de düzenlenen hukuki dinlenilme hakkının ihlal edilmesi sebepleri ile yeniden yargılamasının yapılmasını talep ettiklerini, İzmir 8. İcra Müdürlüğü’nün 2004/8960 Esas sayılı ilamlı icra takibine dayalı icra dosyasındaki yaklaşık 1.000.000-TL’lik bir icra borcunun muhatabı olduklarını, bir dava dosyasına, tereke temsilcisi atanırken, tüm mirasçıların da dava dilekçesinde gösterilmesi ve varsa tüm mirasçılarına da tebligat çıkarılması gerektiğini, tebligat yapıldığı zaman duruşmaya tüm mirasçıların davet edilerek beyanlarının alınması gerektiğini, mahkemece bu şekilde re’sen tereke temsilcisi atamasının usule ve yasaya aykırı olduğunu, Av. … tarafından vekil tayin edilen Av. … ve miras ortaklığına temsilci atanmasını isteyen davalı banka vekili Av. …’in usule, hukuka ve yasalara uygun davranmadıklarını, dolayısıyla, mirasçı müvekkillerinin beyanlarının alınmadığını, bu hususun da miras ortaklığına temsilci atanması davalarında en büyük eksiklik olduğunu ve temsilcilerin görevlerini ihmal ettiklerini, avukatların verilen karara karşı karar düzeltme yoluna da başvurmadıklarını ve mirasçıların yasal haklarını kullanmalarının bu şekilde de engellendiğini, İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesinin 2006/579 Esas sayılı dava dosyasında, muris aleyhine eksik inceleme ile karar verildiğini, müvekkillerinin iddia, beyan ve savunma ve dava ile ilgili beyanda bulunma haklarının kısıtlandığını, tüm banka hesaplarına ait yazılı belgelerin, kayıtların ve delillerin dava dosyasına celp edilmediğini, bu eksiklikler tamamlandıktan sonra yeniden bilirkişi incelemesi yapılmasını belirterek, İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2006/579 Esas-2010/443 Karar sayılı kararının ref’i/iptali ile yargılamanın iadesi taleplerinin kabul edilerek yeni bir karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, HMK m.375’de yargılamanın yenilenmesi nedenlerinin sınırlı olarak sayıldığını, bunlardan hiçbirisine uymayan, yasal koşulları bulunmayan, haksız davanın reddinin gerektiğini, yargılamanın iadesi bağımsız ayrı bir dava niteliğinde olduğundan davacıların nispi harç ödemeleri gerektiğini, ortadan kaldırılması istenilen karara konu davanın değerinin 559.196,37-TL olduğunu, bozmadan önceki ilk kararda davanın kısmen kabulü ile 411.750,00-TL’nin faiziyle birlikte müvekkili bankadan tahsiline karar verildiğini, dolayısıyla işbu davanın da dava değerinin 559.196,37-TL olduğunu, oysa davacıların harca esas değer olarak dava dilekçesinde 5.000,00-TL gösterdiğini, eksik harç tamamlanmadan davaya devam edilemeyeceğini, davacı yanın yargılamanın iadesi isteminde HMK m.375/c uyarınca; “vekil veya temsilcisi olmayan kimselerin huzuruyla davanın görülmüş ve karara bağlanmış olduğu”nu iddia ettiğini, oysa davacıların murisi …’ın mahkemece atanan temsilcisi bulunduğunu, davayı temsilci/vekilinin takip ettiğini, yasal yollara başvurduğunu, halen de görevine devam ettiğini, temsilcilik görevinin sonlandırıldığına ve yetkisinin kaldırıldığına dair bir mahkeme kararının olmadığını, davacıların murisi …’ın vefat ettiğinin vekili tarafından bildirilmesi üzerine veraset ilamının düzenlettirilmek üzere mahkemece kendilerine yetki verildiğini, İzmir 7.Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2008/370 E.-2009/145 K. sayılı dosyasında nüfus müdürlüklerine, Lübnan Konsolosluğuna, Alman Mahkemesine müzekkereler yazıldığını, bilirkişi incelemesi de yapılarak 24.02.2009 tarihli veraset ilamının düzenlendiğini, veraset ilamı ibraz edilerek mirasçıların davaya dahil edilmesinin 18.05.2009 tarihli dilekçeleriyle talep edildiğini, adı yazılı mirasçıların adreslerinin mahkemece ilgili nüfus müdürlüklerinden sorulduğunu, ancak adreslerinin bulunamadığının bildirildiğini, mirasçılarından bir kısmının vatandaşlıktan çıkarılmış olması, adres tespitlerinin yapılamaması, davanın takipsiz kalmış olması nedenleriyle temsilci atanması amacıyla kendilerine mahkemece yetki verildiğini, bu yetkiye istinaden yaptıkları başvuru üzerine İzmir 4.Sulh Hukuk Mahkemesinin 2009/150 E.-2009/1905 K. sayılı kararı ile davacıların murisi olan ve İzmir 3.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2006/579 E. sayılı davanın davacısı …’a İzmir Barosu Avukatlarından …’ün temsilci olarak atandığını, temsilciye tebligat yapıldığını ve davaya katılmasının sağlandığını, Av….’ün vekaletname ile yetki verdiği Av…. tarafından davanın takip edildiğini, yargılamanın iadesi istemine konu edilen İzmir 3.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2006/579 E.-2010/443 K. sayılı davasının vefat eden davacı …’a mahkemece atanan temsilci aracılığıyla görüldüğünü, dolayısıyla işbu davadaki iddiaların gerçeğe aykırı olduğunu, haksızlığın dosya kapsamından ve mahkemece atanan temsilcinin halen yetkili olmasından açıkça belli olduğunu, davacı yanın yargılamanın iadesi istemli dilekçesinde ayrıca, lehine karar verilen tarafın, karara tesir eden hileli bir davranışta bulunduğunun da iddia edildiğini, oysa dosya kapsamından, davanın her aşamasında mahkeme kararlarına, mahkemece verilen yetkilere istinaden ve yasal prosedür çerçevesinde işlem yapıldığının açık olduğunu, hangi hileden bahsedildiğinin anlaşılamadığını, kaldı ki hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemek kaydıyla; davacıların yargılamanın iadesi istemlerine dayanak yaptıkları iddiaların hükmü etkileyecek nitelikte de olmadığını, daha önce davanın kısmen kabulüne dair verilen kararın Yargıtay 11.HD’nin 2006/3174 E.-2006/5047 K. sayılı, 02.05.2006 tarihli ilamıyla; “Davacının hesabına yatırdığı parayı bilahare usulünce çekerek hesabı kapatması halinde mutad bankacılık uygulaması gereği davalı bankanın sorumluluğunun sözkonusu olması mümkün bulunmadığından, mahkemece anılan hesabın kapatılmasına ilişkin banka dekontu gerektiğinde yeni bir bilirkişi raporu alınmak suretiyle değerlendirilip tartışıldıktan sonra hasıl olacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken” gerekçesiyle müvekkili banka yararına bozularak, dosyasının İzmir 3.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2006/579 Esasına kaydedildiğini, Yargıtay’ın bozma ilamında belirttiği çerçevede davacı …’ın imza örneklerinin toplandığını, Adli Tıp Kurumu Başkanlığının 17.01.2008 tarihli raporunda, hesap kapatma dekontu üzerinde davacı …’ın imzasının bulunduğu ve anılan imzanın davacı eli mahsulü olduğunun tartışmasız tespit edildiğini, davanın reddine karar verildiğini, bu kararın Yargıtay incelemesinden de geçerek kesinleştiğini, bu nedenle davacı yanın yargılamanın iadesi istemli dilekçesindeki iddialarının hükmü etkileyecek nitelikte olmadığını, Yargıtay’ın bozma kararı doğrultusunda inceleme ve yargılama yapıldığını, ayrıca HMK m.378 gereğince davacı yanın yargılamanın iadesi istemi nedeniyle teminat yatırması gerektiğini, daha sonradan bozulmuş olan ilk karara dayalı müvekkili aleyhine yapılan İzmir 8.İcra Müdürlüğünün 2004/8960 E. sayılı takip dosyasında müvekkili bankaca ödenmek zorunda kalınan tutarın bozma kararı ve verilen son karar uyarınca müvekkili bankaya iadesi gerektiğinin açık olduğunu, …’ın takip dosyasında müvekkili bankadan haksız olarak 1.134.253,00-TL tahsil ettiğini, yani davacı yanın ihtiyati tedbir kararı verilerek durdurulmasını istediği İzmir 8.İcra Müdürlüğünün 2004/8960 E. sayılı takip dosyasında, aslında davacıların murisi … tarafından müvekkili bankadan haksız alındığı anlaşılan 1.134.253,00-TL’nin iade alınmaya çalışıldığını, son karar ile hüküm altına alınan lehe vekalet ücretinin de ayrıca icra takibine konulduğunu, davacı yanın yargılamanın iadesi istemli dilekçesinde ihtiyati tedbir kararı ile durdurulmasını istediği diğer takibin de bu takip olduğunu beyanla, davacı yanın haksız ve dayanaksız ihtiyati tedbir isteminin öncelikli olarak reddi ile, HMK m.377 uyarınca yargılamanın iadesi isteminin esas ve süre yönünden reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARI:
Mahkemece, “…Davacıların yasal süresi içerisinde yargılamanın iadesi talebinde bulunduğu anlaşılmış olup İzmir 4.Sulh Hukuk Mahkemesi (Ahkam-ı Şahsiye)’nin 2009/1501-1905 Karar sayılı ilamı ile davacıların murisi …’ın terekesine miras ortaklığı temsilcisi olarak İzmir Barosu avukatlarından Av. …’ün tayin edildiği ve davanın hasımsız olarak açıldığı, oysa Yargıtay 8.HD’nin 2013/10648 Esas-2014/7742 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere terekeye temsilci tayini istemi ile açılmış olan davalarda ortaklığı oluşturan mirasçıların tamamına husumet yöneltilmesi ve davadan haberdar edilmesi gerektiği, murisin mirasçılarının kim olduğu İzmir 7.Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2008/378 Esas-2009/145 Karar sayılı ilamı ile tespit edildiği halde mirasçılarına husumet yöneltilmeden terekeye mümessil tayin edilerek davanın görüldüğü, bu suretle 14/07/2017 tarihli celsede HMK 375/1-c maddesi gereğince davanın vekil ve temsilcisi olmayan kimselerin huzuru ile görülmüş ve karara bağlanmış olması nedeniyle davacıların hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiği kanaatine varılarak yargılamanın iadesi talebinin kabulüne karar verildiği ve İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 27/07/2010 tarih 2006/579 Esas-2010/443 Karar sayılı kararının HMK 380. maddesi uyarınca iptaline karar verildiği, dosya içerisindeki tüm delil ve belgeler birlikte değerlendirildiğinde; getirtilen İzmir 2.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2010/130 Esas-2010/355 Karar sayılı ilamı ile davacıların murisi …’ın hesap kapama işini yapan davalı banka müdürü …’in delil yetersizliğinden beraatine karar verildiği ve kararın kesinleştiğinin anlaşıldığı, davacılar vekili her ne kadar yeni delil bildirme talebinde bulunmuş ise de mahkemenin 14/07/2017 tarihli celsesinde davacıların murisi …’ın öldüğü tarihte davanın bulunduğu aşama ve davacı …’nin yargılama sırasında bütün delillerini bildirdiği nazara alınarak reddine karar verilmiş olup davacılar vekilinin son celsede esasa ilişkin beyanları ile ilgili olarak belirtmiş olduğu itirazlarının da daha önce yapılan yargılama aşamasında incelenmiş olduğu, buna göre; davacıların murisi …’ın 19/03/2002 tarihinde davalı banka şubesine yatırdığı 300.000-TL’lik hesabın kapatıldığı, buna ilişkin hesap kapama dekontu ve ödeme dekontu üzerindeki imzanın ATK’dan alınan rapora göre davacıların murisi …’ın eli ürünü olduğu, bunun aksinin ispatlanamadığı, hesabın açılmasından 8 dakika sonra kapatılmasının tek başına bu paranın davacıların murisi tarafından çekilmediğini kanıtlamayacağı, muris …’nin hesabı kapattıktan sonra yeni bir hesap açtırmadığı ve buna ilişkin delil de bulunmadığı, sonradan kesinleşen ceza dosyası ile de o tarihte davacıların murisi … ile ilgilenen banka müdürü ….’in beraat ettiği nazara alınarak, DAVANIN REDDİNE….” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İTİRAZLARI:
Davacılar vekili tarafından, “…Mahkemenin, davanın reddine dair kararının gerekçesinde iki hususa yer verdiğini, birincisinin; Yargıtay Hukuk Dairesinin bozma kararında sadece incelensin ve dosya yeniden değerlendirilsin dediği davacıların murisi …’ın 19/03/2002 tarihli 300.000-TL’lik hesabın kapatıldığı dekonttaki imzanın …’ye ait olması ve diğerinin de; dava dışı banka müdürü …’in davalı …A.Ş.’nin zimmet suçundan hakkındaki şikayeti üzerine açılan ceza davasında verilen delil yetersizliğinden beraat kararı olduğunu, mahkemenin, bir hukuk mahkemesi olduğunu ve ceza mahkemesince verilen delil yetersizliğinden beraat kararı ile bağlı olmadığını, İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2010/130 Esas sayılı ceza dosyasının ve içeriğinin, işbu Ticaret Mahkemesi’ndeki alacak davasının içeriği ile birebir aynı olmadığını, ceza dosyasında, işbu davadaki dosyada mübrez raporların hiçbirinin tartışılmadığını, ceza dosyası ve kapsamını mahkemenin hiç incelemediğini, banka müdürü …’in savunmasındaki çelişkilere ve banka müfettişi raporundaki tespitlere ve davacılar murisi … lehine tespitlere kararda yer vermediğini ve değerlendirmediğini, ceza dosyasının yargılamanın iadesi talebi/davası kabul edildikten sonra alacak davası dosyasına girdiğini, banka müdürü …’in sahte evrak ve belge düzenlemesini özellikle 300.000-TL’lik hesabın kapatıldığı gün, banka müdürü … tarafından ikrar beyan ve kabul edilen iki adet sahte banka hesap cüzdanı düzenlenmesinin çelişkili davranış olduğunu, murisin banka müdürünce kandırıldığını, müdürün aynı gün 8-9 dakikada 300.000-TL nakit parayı bankada saydırıp, hesap açıp kapattığını, aynı zamanda da muris …’ye bankada 300.000-TL nakit parasının olduğu banka hesap cüzdanı verdiğini, …’in banka cüzdanlarını kabul ettiğini mahkemenin görmediğini, dikkate almadığını, işbu davada banka hukukunda uzman ve tarafsız kişilerden bilirkişi heyeti oluşturulması gerektiğini, dosya üzerinden yeniden bilirkişi incelemesi yapılmadan hüküm tesisinin de usule aykırı olduğunu, mahkemenin dosya kapsamında tüm delilleri ve belgeleri ceza dosyasındaki muris lehine delil ve ifadeleri değerlendirmediğini, bir kısım delilleri toplamadığını, müvekkillerinin ve murisinin adil yargılanma hakkının, hukuki dinlenilme hakkının ihlal edildiğini, dava dosyasındaki murise davalı bankanın müdürü … tarafından verilen ve davacıların murisinde/uhdesinde bulunan ve üzerlerinde 300.000-TL vs nakit para miktarlarının, faiz oranlarının ve işleyecek faizlerin, günlerinin vs yazılı olduğu banka cüzdanlarının yazılı delil olduğunu, banka cüzdanındaki elle yazılan yazıların, banka idari soruşturma raporunda şube müdürü …‘e ait olduğunun kabul edildiğini, banka müdürü …’in ceza dosyasına verdiği mübrez savunmasında hesap cüzdanlarındaki yazıların kendisine ait olduğunu kabul, ikrar ve beyan ettiğini, bu hususun dava dosyasına sunulan yeni delil olduğunu, dava dosyası üzerinde yeniden bilirkişi incelemesi yapılmasının bu nedenle de gerekli olduğunu, kararda sanki muris …’nin davalı banka şubesinde 19.03.2002 tarihinde ilk kez bir adet hesabı açmak için gittiği kabul edilerek davanın reddine karar verilmesinin, eksik ve hatalı bir değerlendirme olduğunu, günlük hesap hareket listesinin ve davacının şube müdürü …’e verdiği tüm yazılı talimatların bir örneğinin dava dosyasına celbi için bankaya müzekkere yazılmasının istendiğini, ancak yerel mahkemenin getirtmediğini, 300.000-TL hesabın vadesinde açıldığını ve kapandığını, banka cüzdanı aslının muris …’de olup mahkeme kasasında olduğunu ve bu banka cüzdanında mahkeme kararına esas alınan makbuza dayalı bir kapama işlemi olmadığını, banka müdürü …’in ikinci bir banka hesap cüzdanını aynı gün ürettiğini, … hesap nolu 220.000-TL (Yeni para A.B.) meblağlı hesaba mahkemenin dikkatini çekmek istediklerini, bilirkişi incelemelerinde gözden kaçan ve değerlendirilmeyen hususun şu olduğunu: muris … imzasını taşıyan, 05.09.2001 tarihinde muris tarafından imzalanmış, … numaralı ve 220.000-TL meblağlı hesabın kapatıldığına ilişkin bir yazılı belgenin ya da dekontun dava dosyasında olmadığını, banka müdürü …’in, muris …’ye makbuz vermediğini, banka müfettiş raporu ile bu hususun sabit olduğunu, 2009630 numaralı vadeli hesap açıldığını, hesabın 9 dakika sonra kapatıldığını, ancak, … numaralı vadeli hesaptan davacı murisin para çektiğine ve hesabı kapattığına ilişkin yazılı bir dekontun dava dosyasında olmadığını, müfettişin 08.08.2002 tarihli idari soruşturma raporunda ve ekinde de olmadığını, muris … imzasını taşıyan 05.09.2001 tarihinde imzalanmış bir dekont olmadığını, yargılamanın iadesinin yapılmasını ve yeniden bilirkişilerden rapor alınmasını yerel mahkemeden talep etmelerinin bir sebebinin de bu olduğunu, 220.000-TL’nin 05.09.2001 tarihinde ve halen davalı bankanın uhdesinde olduğunu, bunun şu açıdan çok önemli olduğunu, muris lehine bir delil olduğunu ve …’in banka müdürü olarak güvenilir olmayan işlemlerde bulunduğunun ve hileli işlemler yaptığının kanıtı olduğunu, hesap cüzdanı aslı, muriste olduğundan, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu‘nun 1995 yılında verdiği dilekçelerine ek kararında da vurgulandığı üzere, paranın bankada olduğunu ve bankanın sorumluluğunun olduğunu, vadeli hesapların vadesinden önce kapatılması halinde, müşterisinden yazılı talimat alması gerektiğini, müfettiş raporunda ve eklerindeki belgelerin hiçbirinde murisin el ürünü yazılı bir talimat olmadığını, …’in murise, sözleri ve davranışları ile güven telkin ettiğini, usule aykırı yaptığı işlemlerde murisin şüphelenmemesi için elinden gelen her türlü hileye başvurduğunu, muris …’nin de davalı bankanın itibarına güvenerek, …‘den şüphelenmediğini, Yargıtay bozma ilamında incelensin denilen 19.03.2002 tarihli kapama makbuzunu da davacı murise boş makbuz olarak önceden hile ile imzalattığını, çünkü, davacı muris elinde banka şubesinde vadeli hesabında para olduğuna delil olarak cüzdan aslı varken hesabını kapatmasının ve bankadan parasının tamamını nakden çekmesi hususlarının da hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, müdür …’in tüm hata ve hileli davranışlarında, oyununda beklenmedik bir gelişme olduğunu, 22.04.2002 tarihinde, muris …’nin, belirlenen vadeden önce banka şubesine gittiğini, başka şubeye para aktarılmasını istemesi ile işin değiştiğini, müdür … için muris …’yi bir kez daha hileli hareketi ile aldattığını, davacı muris vekili Av…. bu paralara ilişkin dekontları -ki dekontların yazılı belge olduğunu- ibraz etmeleri ile davacıların murisinin 2002 yılında nakit 100.000-TL’sinin de davalı bankanın … Şubesindeki hesaba geldiğinin ispat edildiğini, ancak bu 100.000-TL’nin de bozmadan sonra alınan bilirkişi raporunda incelenmediğini, dikkate ve değerlendirmeye alınmadığını, yerel mahkeme kararında da yok farz edildiğini, kararın bu yönü ile de eksik ve hatalı olduğunu ve yeniden dava dosyasında bilirkişi incelemesi yapılması gerektiğini, parası olan ve bankada 2002 yılına göre çok yüksek nakit mevduatı olan murisin, davalı bankanın şubesindeki vadesiz hesabının (eksi) bakiyede olmasının kabul edilemez olduğunu ve de hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davalı bankanın da çelişkisi olduğunu, döviz alım işleminden murisin bilgisinin ve onayının ve de haberinin, yazılı talimatının olmadığını, bu makbuzun da boşa imzalı müvekkilinden önceden alınan sahte makbuzlardan birisi olduğunu, murisin yazılı talimatının olmamasının da, güvenini kazandığı murise karşı, şube müdürü …’in bu hileye sık sık başvurduğunun bir kanıtı olduğunu, banka müfettişinin raporunda bu hususların hiçbirini kayda geçirmediğini ve yazmadığını, çünkü banka müfettişi için önemli olanın davalı …A.Ş.’nin itibarı olduğunu, Yargıtay bozma ilamında imzanın muris …’ye ait olup olmadığına bakılsın ve dava dosyasının yeniden bu husus da dikkate alınarak incelensin dediği 19.03.2002 tarihli ve 300.000-TL (yeni para) makbuzdaki imzanın muris …’ye ait olup olmamasının da bir öneminin olmadığını, olmaması gerektiğini, …’in 12 kez hileli davranışlarda bulunduğunu, murisi aldattığını, iradesini yanılttığını, 19.03.2002 tarihine ait makbuzun gerçek dışı olduğunu, aynı gün 19.03.2002 tarihli makbuza ait hesaba ilişkin iki adet hesap cüzdanı düzenleyen …’in murise şüphelenmemesi için banka hesap cüzdanı aslını verdikten sonra, daha önceden muristten bir şekilde aldığı boşa imzalattığı makbuzu sonradan da bilgisayardan çıktı alıp üzerini yazdırmış olma ihtimalinin çok yüksek olduğunu, …’in 03.05.2002 tarihinden sonra banka şubesine uğramadığını, kayıplara karıştığını, izini kaybettirdiğini, kaçmasının da, hileli 12 hatalı davranışı bilerek, isteyerek ve sonuçlarını öngörerek yaptığının kanıtı olduğunu, yeni gelen şube müdürünün, davacının elindeki banka cüzdanı aslındaki paranın olmadığını davacıya beyan ettiğini, davacının bunun üzerine, 22.05.2002 tarihinde dilekçe ile bankadan mevduatının ne kadar olduğunun kendisine yazılı olarak beyan edilmesini istediğini, 04.06.2002’de davacı vekilinin, davalı bankaya ve şubeye ihtarname keşide ettiğini, 13.06.2002 tarihinde davalı bankanın cevabi ihtarda bulunduğunu ve mevduatın davalı banka kayıtlarında bulunmadığını yazarak önce inkar ettiklerini, banka müfettişi tarafından idari soruşturma raporu tanzim edildiğini ve … hakkında 14.08.2002 tarihli ve 71 no.lu disiplin kararı ile; ‘usul dışı 2. hesap cüzdanı üretilmesinin müdür … tarafından planlı gerçekleştirildiği, el yazısı ile sahtecilik yaptığı anlaşıldığından’ denilerek …’in banka ile ilişiğinin kesilmesine 14.08.2002 tarihinde davalı bankaca karar verildiğini, davalı bankanın muris ile …‘in birlikte hareket ederek davalı bankayı zarara uğrattıkları iddiasının ise yersiz ve soyut olduğunu, kaldı ki, muris hakkında bir soruşturma ya da kovuşturma yapılmadığını, banka müdürü …’in, vadesi biten hesap cüzdanına banka yetkilisi olarak el ile yazdığı tüm yazılar banka yetkilisi tarafından yazıldığı için davalı bankanın murisin zararından sorumlu olduğunu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 13.12.1995 tarih, 1995/19-904 Esas-1995/1121 Karar sayılı; bir güven müessesesi olarak bankaların, kendilerini temsil yetkisi verdiği ticari mümessil niteliğine haiz kişilerin bankacılık sahasında vaki eylem ve tasarruflarından mudilerine karşı sorumlu tutulmasının Borçlar Kanunu’nun 449 ve onu izleyen maddeleri hükümlerinin gereği olduğu şeklindeki emsal karar uyarınca, davada banka müdürü … ’in, bankacılık sahasında vaki eylem ve tasarruflarından mudilerine, davacı muris …’ye karşı sorumlu olduğunu, hesap cüzdanı aslı davacı …’de, ise davacı …’nin parasının da davalı bankanın uhdesinde olduğunu, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 1995/11-425 Esas-1995/616 Karar ve 14.6.1995 tarihli kararında da; bu durumda karinenin davalı aleyhine olup, paranın bankaca tahsil edildiğinin kabulünü gerektiği şeklinde olduğunu, muris …’nin 300.000.000.000-TL’sinin (eski para A.B.) 19.03.2002 tarihinde hesap cüzdanında yazdığı üzere … Şubesi’nde olduğunu, … Banksı A.Ş’nin … Şubesi’ne müzekkere yazılarak 60.000-TL miktarın davalı …A.Ş. bankası … -İzmir Şubesine gönderilip gönderilmediğinin varsa makbuz örneklerinin ve hesap hareketlerinin dava dosyasına celbinin gerektiğini, elle hesap cüzdanına yazılan 20.000-TL ve 80.0000-TL mevduatın da davacının bankadaki parası olduğunu ve hesap cüzdanı aslı davacıda olduğu için ve banka müdürü tarafından elle yazıldığı için Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararına göre geçerli olduğunu, bankanın sorumluluğunda olduğunu, bunun hesaplamada ve bilirkişi incelemesinde dikkate alınması gerektiğini, murisin, vade sonu olan 19.03.2002 tarihinde banka şubesinde 300.000-TL yeni parası olduğunu, murisin 19.03.2002 tarihinde, 300.000-TL yeni paralı vadeli hesabını kapatıp parasını aynı gün nakit olarak alıp, deste deste paralarla bankadan da çıkmadığını, muris …’ın hükme esas alınan ceza davasında taraf olmadığını, delil yetersizliğinden müdür …’in beraat kararının hukuk mahkemesini bağlamadığını ve bağlamaması gerektiğini, dava dosyasına celp edilen İzmir 2. Ağır Ceza dosyasında da, 80 yaşındaki muris …’nin deste deste paralarla dolu çantalarla 19.03.2002 tarihinde bankaya geldiği, saatin 09.47’de hesap açtırıp, saat 09.55’de hesabı kapatarak nakten paralarını aldığının da bankadaki diğer memurlarca iddia edilmediğini, murisin 300.000-TL yeni parasını başka banka hesabına da havale/eft yaptırmadığını, ceza dosyasında yukarıda tek tek saydıkları …’in hileli davranışlarının hiçbirinin davalı banka vekilleri tarafından tartışılmadığını, ceza dosyasına sunulmadığını, gerçeklerin ortaya çıkmasının davalı banka tarafından istenmediğini, adeta olayın üstünün bir kez daha örtülmek istendiğini, banka müdürü … davaya dahil edilmeden karar verilmesinin usule ve yasaya aykırı olduğunu, mahkemenin bu hususta herhangi bir ara kararı oluşturmadığını, hukuki dinlenilme hakkı ve adil bir yargılanma için zaruri olduğunu, yargılamanın iadesi talepleri yerel mahkemece kabul edilmiş ise de yukarıda açıkladıkları gerekçelerle, delillerinin toplanmadığını, celbini istedikleri hususlarda ara kararı oluşturmadığını, davalı bankanın çelişkili beyanları ve dava dışı …’in gerçeğe aykırı, güven sarsıcı, hileli tutum, söz ve davranışları sabit olduğundan, yeniden dava dosyasında bilirkişi heyeti oluşturulmadığını ve beyan ve iddialarının dikkate alınacağı bir bilirkişi incelemesi yaptırılmadığını, mahkemenin dava dışı …’i dava dahil ettirmemesi, taraflara süre vermemesi, yeterli araştırma yapmadan ve çelişkileri gidermeden hüküm kurmasının karara etki eden yargılama hataları olduğunu, özellikle banka şubesinde 2002 yılı mayıs ayında çalışan kişilerin tespit edilip tanık olarak dinlenmesi talepleri hakkında gerekçeli bir ara kararı oluşturulmadığını….” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, davacıların murisinin davalı banka nezdinde bulunan vadeli mevduat hesabındaki paranın iadesi için daha önce açılıp karara bağlanan dosya bakımından yargılamanın yenilenmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; yukarıda yazılı gerekçelerle davanın reddine karar verildiği, karara karşı davacılar vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
Yargılaması istenen dosyada önce mahkemece, 411.750.000.000(eski TL) üzerinden kısmen kabul kararı verilip, Yargıtay 11.HD tarafından da onandığı(2005/150 E.-2006/101 K), davalı banka vekili tarafından karar düzeltme talep edilmesi üzerine Yargıtay 11. HD tarafından verilen 2006/3174 E.-2006/5047 K. sayılı kararda bu talebin kabulü ile; “….Davalı banka vekilince,davacı tarafından 19.03.2002 günü (300.000.000.000)TL olarak açılan vadeli hesabın aynı gün yine davacı tarafından kapatıldığı iddia edilerek,bu işlemlere ilişkin olarak sunulan dekontlar, mahkeme kararında değerlendirilip tartışılmamış, sadece davacı ile banka çalışanı arasında bir işbirliği bulunmadığı vurgulanmıştır. Davacının hesabına yatırdığı parayı bilahare usulünce çekerek hesabı kapatması halinde mutad bankacılık uygulaması gereği davalı bankanın sorumluluğunun söz konusu olması mümkün bulunmadığından, mahkemece anılan hesabın kapatılmasına ilişkin banka dekontu gerektiğinde yeni bir bilirkişi raporu alınmak suretiyle, karar yerinde değerlendirilip, tartışıldıktan sonra hasıl olacak sonuç çerçevesinde bir karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde ve noksan incelemeyle hüküm tesisi doğru görülmediğinden, Dairemizin 16.01.2006 gün ve 2005/510 E, 2006/101 K. sayılı onama ilamı kaldırılarak, kararın davalı banka yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.” gerekçesiyle mahkeme kararının bozulmasına karar verildiği, yerel mahkemece bozmaya uyularak yapılan yargılama sonucunda ise, 2006/579 E.-2010/443 K. sayılı karar ile davanın reddine karar verildiği, karara karşı davacı taraf vekilince yapılan temyiz istemi sonucunda kararın onandığı ve karar düzeltme yoluna gidilmeksizin de 20.06.2012 tarihinde kesinleşmiş olduğu anlaşılmaktadır. Davacılar vekilince, bahse konu yargılamanın muris tarafından açılan davada Yargıtay bozma kararı sonrasında yeniden görülmekte iken murisin 30.01.2007 tarihinde vefat ettiği, davacı taraf vekaletnamesi de son bulduğundan davayı takip eden davalı bankaya davacı taraf mirasçılarını davaya dahil etmesi için mahkemece süre verildiği, bu aşamadan sonra usule aykırı işlemler neticesinde mirasçılar hiç haberdar edilmeksizin ve tebligat yapılmaksızın terekeye bir temsilci atanması suretiyle davanın yürütüldüğü, bunun savunma hakkına aykırı olduğu ve yargılamanın iadesi nedeni olduğu ileri sürülerek eldeki yargılamanın yenilenmesi talepli davanın açıldığı görülmüştür.
Mahkemece, murisin vefatı üzerine tereke temsilcisi atanmasına ilişkin kararın usule uygun olmadığı kabul edilerek, adil yargılanma ve hukuki dinlenilme hakkı uyarınca yargılamanın iadesi isteminin kabul edildiği, bu kapsamda dava dosyasının yeniden incelenmiş olduğu anlaşılmakla bu kabul yerinde olmuştur. Zira, esasen burada tereke temsilcisi atanması değil, kayım atanması gereken bir durum sözkonusu olup, tereke temsilcisi atanması mirasçılar tarafından talep edilmesi gerektiği gibi, sözkonusu talebin tüm mirasçılara yöneltilmesi gerektiği de açıktır. Somut uyuşmazlığa konu murisin mirasçılarının varlığı ve isimleri bilindiği halde, bulunamadıkları ve ikamet adreslerinin de tespit edilemediği anlaşılmakta olup, esasen yapılaması gereken; 3561.S.Yasanın 1.maddesindeki; “Bu Kanunun amacı, bir kimsenin uzun süreden beri bulunamaması veya oturduğu yerin bilinememesi nedeniyle malvarlıkları üzerinde Hazine menfaatinin korunmasını sağlamak üzere; mahallin en büyük mal memurunun kayyım olarak atanması, yetkileri, yetki devri, kayyımlık mallarının yönetimi ve giderleri, kayyım ve görevli personele ödenecek ücretler ile diğer hususlara ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.” şeklindeki düzenleme uyarınca kayyım tayini olduğundan, bu usullere aykırı işlemler sonucu yargılama yapılmış olmasından dolayı yerel mahkemece yargılamanın iadesi isteminin kabulü ile işin esasına geçmiş olması doğru olmuştur (Bu yönde bknz. Yargıtay 5.HD 2020/4789 E.- 2021/4010 K, Yargıtay (kapatılan) 14. HD 2017/1016 E.- 2020/7409 K.).
Mahkemece 2006/579 E.-2010/443 K. sayılı dosya üzerinden verilip onanan kararın yalnızca banka mevduat cüzdanına dayandırılmadığı, davacılar murisi tarafından bizzat imzalandığı ATK’nın usule uygun imza raporu ile saptanan hesap kapatma dekontuna göre de, murisin hesabını açıp kapatmış olduğuna dayanıldığı, ardından yeniden hesap da açılmamış olduğunun anlaşıldığı, bahse konu iki adet cüzdandan hangisinin önce düzenlendiğinin de tespitinin mümkün bulunmadığı, bu şekilde iki adet banka cüzdanı düzenlenmiş olması usule uygun olmamakla birlikte, dosya kapsamına göre bu hususun murisin bankada mevduat hesabının varlığının ispatına yeterli olmadığı, yukarıda açıklandığı üzere bahse konu “hesabın kapanış dekontunda bizzat muris imzası” olduğunun belirlenmiş olduğu, davacılar vekili tarafından her ne kadar 19.03.2002 tarihli bu hesap kapatma makbuzunun boş olarak hile ile imzalatıldığı ileri sürülmüşse de, boşa imzalatılıp sonradan doldurulduğuna dair bir delil sunulmamış olması karşısında bu iddianın soyut beyandan ibaret kaldığı, kararın tüm bu hususların irdelenmesi suretiyle Yargıtay 11 HD. tarafından incelenerek onanmış olduğu, davacı tarafça yeni mahiyette bir delil sunulmamasının yanısıra, kaldı ki davacılar murisinin vefat ettiği aşama itibariyle zaten tüm delillerini sunmuş olup, delil sunma süresinden sonra vefatının mirasçılarına yeni delil sunma hakkı vermeyeceğinin de açık olduğu, ceza yargılaması sonucunda ilgili banka müdürü hakkında delil yetersizliğinden verilen beraat kararı işbu mahkeme bakımından bağlayıcı olmamakla birlikte, sözkonusu ceza dosyasındaki bilgi ve belgelerin de bu dosya bakımından delil mahiyeti taşıdığı, dinlenen banka görevlilerinin beyanına ve banka kayıtlarına göre murisin daha önceden de sık sık hesap açtırıp, başka banka faizlerini daha yüksek bulması gibi gerekçelerle kısa sürede kapatmış olduğunun belirlendiği, tüm dosya kapsamına göre yargılamanın iadesi sonucunda davanın reddine karar verilmesinde usul ve esas yönünden hukuka aykırı bir yön bulunmadığı anlaşılmakla, davacılar vekilinin istinaf itirazlarının esastan reddi gerekmiştir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacılar vekilinin istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince esastan reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere:
1-Davacılar vekilinin İzmir 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/932 Esas – 2018/183 Karar sayılı kararına yönelik istinaf itirazlarının HMK’nın 353/1-b.1. maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE,
2-İSTİNAF AŞAMASINDA; alınması gereken 179,90-TL istinaf karar harcından peşin alınan 35,90-TL’nin mahsubu ile eksik kalan 144,00-TL’nin davacılardan alınarak Hazineye gelir kaydına,
3-Davacılar tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
4-HMK 333.maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde varsa taraflarca yatırılan avansdan kalan bakiyenin yerel mahkemece hesaplanarak ilgili olduğu tarafa iadesine,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın, temyize tabi bulunması nedeniyle Dairemizce taraflara tebliğine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK’nın 361. maddesi uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre zarfında Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere oybirliği ile karar verildi. 11/01/2023