Emsal Mahkeme Kararı İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 20. Hukuk Dairesi 2020/1630 E. 2022/1498 K. 12.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İZMİR
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
20. HUKUK DAİRESİ

DOSYA NO : 2020/1630
KARAR NO : 2022/1498

T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
B Ö L G E A D L İ Y E M A H K E M E S İ K A R A R I

İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İZMİR 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 18/07/2017 (Dava) – 28/06/2019 (Karar)
NUMARASI : 2017/831 Esas – 2019/756 Karar
DAVA : Maddi ve Manevi Tazminat
BAM KARAR TARİHİ : 12/10/2022
KARARIN YAZIM TARİHİ : 12/10/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 28/06/2019 tarihli 2017/831 Esas ve 2019/756 Karar sayılı dosyasının incelemesi tamamlanmış olmakla HMK’nın 353. ve 356. maddeleri gereğince; dosya içeriğine ve kararın niteliğine göre sonuca etkili olmadığından duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda;
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ:
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; 25/04/2009 tarihinde davalı sürücü … sevk ve idaresindeki, diğer davalı …’ye ait … plakalı otomobilin, müvekkili …’ın sevk ve idaresindeki … plakalı motorsiklete çarpması sonucu yaralamalı ve maddi hasarlı trafik kazası meydana geldiğini, çarpmanın etkisiyle müvekkili ve yolcu arkadaşı …’ın motorsiklet ile savrulup park halinde bulunan davadışı … plakalı araca vurarak durabildiğini, kaza tespit tutağına göre kazanın meydana gelmesinde … plakalı otomobil sürücüsü …’ün asli kusurlu olduğunu, kaza ile ilgili kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini, kaza sonucu müvekkilinin Ege Üniversitesi Hastanesi’nde yattığını, sol ayağının kesilmesi gerektiğinin söylendiğini, müvekkilinin ve ailesinin bu durumu kabul etmediğini, bu nedenle tedavisine Yeşilyurt Devlet Hastanesi’nde devam edildiğini, sol ayak bileğine platin takıldığını, ameliyattan sonra yaklaşık 2 yıl boyunca müvekkilinin ayağını hiç kullanamadığını, halen daha sekerek yürüdüğünü, yolda yalnız yürümekten korktuğunu, korku ve panik seviyesinin azalmadığını, halen psikiyatri tedavi gördüğünü, müvekkilinin diğer davalı …A.Ş.’ye aracın zorunlu mali sorumluluk sigortacısı olması nedeniyle başvurduğunu, 08/02/2011 tarihinde hesabına 11.464,95-TL yatırıldığını, kaza sırasında çok başarılı, geleceği parlak bir lise son sınıf öğrencisi iken üniversite sınavlarına hazırlanamadığını, vaktinin hastanelerde geçtiğini, hiçbir zaman tekrar ayağının üzerine sağlıklı bir şekilde basamayacağını, fabrikada montaj elemanı olarak çalışmaya başladığını, gerçek aylığının 1.800,00-TL olduğunu belirterek, fazlaya ilişkin alacakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 500,00-TL tedavi masraf ve giderleri, 1.500,00-TL maddi kazanç kaybı, 1.500,00-TL iş gücü kaybı ve 40.000,00-TL manevi tazminat olmak üzere (… Sigorta A.Ş yönünden manevi tazminat hariç olmak üzere) toplam 43.500,00-TL tazminatın kazanın gerçekleştiği tarihten itibaren yasal faizi ile davalılara yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:
Davalı … AŞ. vekili cevap dilekçesinde özetle; KTK 109. madde ve Sigorta Genel Şartları’nın C.8 maddesi uyarınca davacının talebinin zamanaşımına uğradığını, zira motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin taleplerin, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğradığını davaya konu tazminat talebinin trafik kazası sonucu yaralanmaya ilişkin olup zararın, 5237 sayılı TCK’nın 89.maddesinde düzenlenen “taksirle yaralama” suçuna uyduğunu, taksirle yaralama suçuna ilişkin dava zamanaşımı sürelerini düzenleyen TCK’nın 66. maddesinde, zamanaşımı süresinin “Beş yıldan fazla olmamak üzere hapis veya adli para cezasını gerektiren suçlarda sekiz yıl” geçmesiyle dolacağının belirtildiğini, kazanın meydana geldiği 25.04.2009 tarihinden itibaren 8 yıl geçtikten sonra müvekkili şirket aleyhine dava açıldığından, somut olay açısından zamanaşımı süresinin dolduğunu, davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini, … plakalı aracın müvekkili şirkete 07.11.2008-07.11.2009 tarihleri arasında geçerli olmak üzere zorunlu mali sorumluluk (trafik) sigorta poliçesi ile sigortalı olduğunu, dosyada öncelikle kusur tespitinin yapılması gerektiğini, dava öncesinde müvekkili şirkete başvurulduğunu ve hasar dosyası açıldığını, davacıya maluliyeti nedeniyle, 08.02.2011 tarihinde 11.464,95-TL ödeme yapıldığını, mahkeme tarafından tekrar aktüer hesabı yapılması halinde ödeme tutarının yanında faiz güncellemesinin de dikkate alınması gerektiğini, davacıya yapılan ödemenin tüm zararı karşıladığının tespit edileceğini, karşılamadığının tespit edilmesi halinde ise, ödenen sigorta tazminatının faizi ile birlikte güncellenmesi gerektiğini, ATK 3. İhtisas Dairesi’ne veya Üniversite Hastanelerinin Adli Tıp Anabilim Dalı Bölümlerinden rapor alınmasını talep ettiklerini, tedavi giderlerinin tamamının yapılan kanun değişikliği ile zorunlu trafik poliçesi kapsamından çıkarıldığını, Sosyal Güvenlik Kurumundan talep edilmesi gerektiğini beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … cevap dilekçesinde özetle; davanın görevli İzmir Asliye Hukuk Mahkemelerine gönderilmesi gerektiğini, 2918 sayılı KTK’nın 109. maddesinde; “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğrar.” denildiğini, davacının yapılan bu eylem dolayısıyla şikayetinden vazgeçtiği düşünüldüğünde zararını ve tazminat yükümlüsünü bildiği, ancak kendi isteğiyle talepte bulunmadığının görüleceğini, davacı tarafından bir şikayette bulunulmadığı için taksirle yaralama suçunun unsurlarının oluşmayıp cezayı gerektirmediğini, davacının bu davada iki yıllık zamanaşımı süresini aşarak talepte bulunduğunu, bu sebeple davanın reddinin gerektiğini, trafik kazası tutanağı incelendiğinde davacı tarafın da kazanın oluşumunda kusurlu olduğunun görüleceğini, tedavi masraflarına ait belgelerin tıp bilirkişilerine inceletilmesi gerektiğini, davacı yanın iddia ettiği gibi 2 yıl süre ile ayağının kullanılamaması gibi bir durumun söz konusu olmadığını, davacının bir meslek sahibi olmadığı düşünüldüğünde, gelirlerinin hesabında zarar ve ziyanlarını kendisinin ispat etmesi gerektiğini, düz işçi olduğunun anlaşıldığını, tazminat takdir edilmesi halinde bugüne kadar yapılan ödemelerin de yasa çerçevesinde mahsubunun gerektiğini beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın süre aşımı nedeni ile reddinin gerektiğini, KTK’nun 109.maddesi uyarınca davanın iki yıl içinde zamanaşımına uğradığını, davacının şikayetinden vazgeçmiş olması ve sigorta şirketinden maddi tazminat tahsil etmesi hususları dikkate alınarak anılı davanın süre aşımı nedeni ile esasa girmeden reddine karar verilmesi gerektiğini, kaza tespit tutanağındaki kusuru da kabul etmediklerini, müvekkilinin kaza nedeni ile davacıya yaklaşık 6.000,00-TL nakit parayı tanıklar huzurunda ödediğini, talep edilen maddi ve manevi tazminat miktarlarının fahiş olduğunu beyanla, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
YEREL MAHKEME KARARI:
Mahkemece, “…Zamanaşımının Türk Borçlar Kanunu’nun 72. maddesinde düzenlendiği, bu maddeye göre; tazminat isteminin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yılın ve her halde fiilin işlendiği tarihten başlayarak on yılın geçmesiyle zamanaşımına uğrayacağı, ancak, tazminat ceza kanunlarının daha uzun bir zamanaşımı öngördüğü cezayı gerektiren bir fiilden doğmuşsa, bu zamanaşımının uygulanacağı, bu kapsamda dava dilekçesi, cevap dilekçeleri ve tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davalı … şirketinin süresinde ibraz edilen cevap dilekçesi ile zamanaşımı itirazında bulunmuş olduğu, davaya konu trafik kazasında davacının müşteki şüpheli olduğu, kazada kendisinin ve diğer müşteki …’ın yaralandığı, taksirle yaralanmaya neden olma suçundan yapılan soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği hususları gözetilerek TCK 89.maddesi kapsamında TCK 66.maddesi uyarınca somut olayda uygulanacak zamanaşımı süresinin 8 yıl olduğu, davacı tarafın, kaza tarihi itibariyle zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği, bu nedenle KTK 109. maddesinde belirtilen 10 yıllık zamanaşımı süresinin somut olayda uygulanamayacağı, TCK 66. madde gereğince uzamış ceza zamanaşımı süresinin uygulanacağı, kazanın 25/04/2009 tarihinde meydana geldiği, işbu davanın ise 8 yıllık zamanaşımı süresi dolduktan sonra 18/07/2017 tarihinde açıldığı, davalının süresi içinde zamanaşımı itirazında bulunduğu belirlenerek davanın davalı …A.Ş aleyhine açmış olduğu davanın zamanaşımı nedeniyle reddine, diğer davalılara ilişkin olarak davacı vekilinin vazgeçme beyanı HMK.m.123 kapsamında değerlendirilerek, davalı …’ün vazgeçme beyanını kabul ettiği, diğer davalı …’nün ise vazgeçme beyanına karşı çıkmamış olup bu davalılar aleyhine açılan davanın geri alma nedeniyle esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmekle, sonuç olarak; davacının davalılar … ve … aleyhine açmış olduğu davanın geri alma nedeniyle esas hakkında karar verilmesine yer olmadığına, davacının davalı …A.Ş aleyhine açmış olduğu davanın zamanaşımı nedeniyle reddine….” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İTİRAZLARI:
Davacı vekili tarafından, “…KTK madde 109 gereğince; motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin taleplerin, zarar görenin, zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak iki yıl ve herhalde, kaza gününden başlayarak on yıl içinde zamanaşımına uğradığını, ayrıca dava konusu trafik kazasının aynı zamanda ceza hukuku anlamında suç teşkil etmesi nedeni ile TBK’nın 72/1 madde hükmü atfı ile TCK’nın 66/1-E ve 67/4 madde hükümleri uyarınca tazminat talebinin 8-12 yıllık ceza zamanaşımı süresine tabi olmasına yine TTK’nın 1482 madde hükmünde zorunlu mali mesuliyet sigortaları için öngörülen 10 yıllık zamanaşımı süresinin sona ermesine göre yerel mahkeme tarafından ileri sürülen zamanaşımının hukuki dayanaktan yoksun ve haksız olduğunu, öyle ki TTK 1482 madde uyarınca sigortacıya yöneltilecek tazminat istemlerinin, sigorta konusu olaydan itibaren on yılda zamanaşımına uğradığını, işbu dava konusu ile birebir aynı olan ve bu konuda Bölge Adliye Mahkemesi İstanbul 8. Hukuk Dairesi 2019/2802 Esas-2019/3449 Karar sayılı 19/09/2019 tarihli kararında tarafları lehine hukuka uygun bir şekilde karar verildiğini, Bölge Adliye Mahkemesi kararında da; ‘…Zararın öğrenilmesinden amacın, zarar verici olayı değil, zararın varlık ve niteliğini, unsurlarını, kapsamını öğrenmektir. Zararın varlığı ve bütün unsurları öğrenilmeden, zarar görenin dava yoluyla talep edeceği tazminat hakkında yeterli bir değerlendirme yapamayacağı açıktır…zarar görenin mahkeme önünde ciddi bir dava açarak tazminat isteminde bulunabilmesi ve bu istemini objektif bir şekilde destekleyen, etkili gerekçelerini ortaya koyabilmesi için oluşan zararın niteliğini, kapsamını ve bütün unsurlarını öğrenmesi gerekir. Aksi hâlde, doğal olarak zamanaşımı süresi de işlemeye başlamayacaktır…. zararın niteliği ve kapsamının bu nedenle sonradan öğrenildiği hallerde zamanaşımının zararın kesin miktarının öğrenildiği tarihten başlayacağı Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun bir çok kararında (21.03.2001 gün ve 2001/4-258 E., 2001/276 K.; 05.06.2002 gün ve 2002/4-470 E., 2002/477 K.; 15.05.2015 gün ve 2013/21-2035 E., 2015/1345 K. ve 01.03.2017 gün ve 2014/21-2372 E., 2017/379 K.) belirtilmiştir.Kaldı ki, henüz tedavinin tamamlanmadığı, zararın kapsam ve miktarı konusunda belirsizliğin devam ettiği bir aşamada, zarar göreni süre aşımı kaygısıyla dava açmaya zorlamak hak arama özgürlüğü ve adil yargılanma hakkına da zarar verecektir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 20/12/2017 tarih ve 2017/3- 2786 E., 2017/2016 K. Sayılı kararı)…. Mahkemece de davacının maluliyeti ile ilgili olarak herhangi bir bilirkişi raporu alınmadan hüküm kurulmuştur. ATK 3. Adli Tıp İhtisas Kurulu’ndan vücuttaki yaralanmanın ve iş göremezliğin trafik kazası sonucu meydana gelip gelmediği, sakatlığın kalıcı olup olmadığı, kalıcı ise oranı, tıbbi tedaviye cevap verilip verilmediği, tedavi durumuna göre gelişen durum olup olmadığı, varsa hangi tarihte sonuçlandığı hususlarında kaza tarihinde yürürlükte bulunan yönetmelik hükümleri dikkate alınarak rapor alınmalı ve bu duruma göre; davacının zararı tam olarak hangi tarihte öğrendiği ve davanın zamanaşımı süresi içerisinde açılıp açılmadığı tartışılarak sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken..’ şeklinde karar verilmiş olduğunu….” beyanla, mahkeme kararı istinaf kanun yoluna getirilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava, trafik kazası nedeniyle tedavi giderleri, geçici/sürekli işgöremezlik tazminatı ve manevi tazminat istemlerine ilişkindir.
Mahkemece yapılan yargılama sonucunda; yukarıda yazılı gerekçelerle davalılar … ve … bakımından karar verilmesine yer olmadığına, davalı … bakımından ise davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verildiği, davacı vekili tarafından istinaf kanun yoluna başvurulduğu anlaşılmıştır.
1-Her ne kadar mahkemece zamanaşımından dolayı sigorta şirketi bakımından dava reddedilmiş ise de, bu karar yerinde olmamıştır. Dosya kapsamındaki bilgi ve belgelerin incelenmesinde; mahkemece Ege Üniversitesi Hastanesi Adli Tıp Anabilim Dalından 14.01.2019 tarihli heyet raporu alındığı, ancak tüm tedaviler bittikten sonra alınacak maluliyet raporu ile maluliyetin kalıcılığı ve oranı konusunda davacının bilgi sahibi olabileceği, alınan bu raporun kesin maluliyet oranına dair belirlemede bulunmayıp, davacının kalıcı bir psikiyatrik durumu olup olmadığına dair 6 aylık düzenli psikiyatrik izleme alınması ve sonrasında en az 3 kişilik ruh sağlığı uzmanından oluşan heyetten rapor alınarak gönderilmesi halinde, varsa psikiyatrik arızasının da gözönüne alınarak maluliyet oranının tekrar değerlendirilebileceği yönünde olduğu anlaşılmaktadır. Davalı tarafça süresinde zamanaşımı def’inde bulunulduğu görülmekle birlikte, dosya kapsamındaki bilgi ve belgelere göre davanın zamanaşımına uğradığı sonucuna varılması için yeterli araştırma yapılmadığı anlaşılmıştır. Şöyle ki, zarar tedavi sürecinin tamamlanmasıyla tam olarak öğrenilebilecektir. Davacı tarafından zararın ve zarar sorumlusunun öğrenildiği tarihten itibaren 2 yıl içinde ve her halükarda 10 yıl içerisinde dava açılması gerekmekle, somut uyuşmazlıkta davacının zararı öğrendiği tarih bakımından yeterli inceleme yapılmadığı, zira davacının 2009 yılındaki kaza nedeniyle tedavisinin ne zamana kadar devam ettiği, tedavi sürecinin ne zaman tamamlanmış sayılacağına dair bir saptama bulunmadığı gibi, mahkemece alınan maluliyet raporunda davacının psiyatrik yönden de izlenmesi ve sonucuna göre kazanın etkisiyle psikolojik bir maluliyeti de oluşup oluşmadığının bunun sonucuna göre belirlenebileceği belirtilmiş olduğu, buna göre kazaya bağlı fiziksel ve psikolojik tüm maluliyetlerin varlığı, oranı, tedavi süresinin sonlandığı tarihler de belirlenerek sonucuna göre zamanaşımı hesabıyla bir karar verilmesi gerekmekte olup, eksik incelemeye dayalı yerel mahkeme kararının HMK 353/1-a-6.madde uyarınca kaldırılması gerekmiştir.
2-Davacı vekilinin 14.08.2017 tarihli dilekçesi ile, davalılar … ve … bakımından, fazlaya dair hakları saklı kalmak kaydıyla davadaki taleplerinden vazgeçtiklerini beyan ettiği, davalılardan … vekilince vazgeçme talebinin kabul edildiğinin bildirildiği, diğer davalı … vekiline davacı vekilinin vazgeçme beyanı tebliğ edilmiş ise de bu konuda olumlu veya olumsuz bir beyanda bulunmadığı, bunun üzerine mahkemece HMK 123.madde gerekçe gösterilerek her iki davalı bakımından da “karar verilmesine yer olmadığına” dair karar verildiği anlaşılmıştır. Davacı vekilinin bu beyanının davadan feragat niteliğinde bulunmayıp, hakları saklı tutularak davanın geri alınması niteliğinde olduğuna dair mahkeme kabulü doğru ise de, HMK 123.maddedeki açık hüküm uyarınca vazgeçme beyanının davalı tarafın “açık rızası” na bağlı olması karşısında, bu konuda taraf vekilinin beyanı alınmadan davalı …’nün vazgeçme beyanına karşı çıkmamış olduğu gerekçesiyle bu davalı bakımından da yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamıştır. Ayrıca 22.07.2020 tarihinde HMK 13. maddeye eklenen 2.cümle uyarınca, davanın geri alınması durumunda mahkemece “davanın açılmamış sayılmasına” karar verilmesi gerekmekte olup, mahkemece “karar verilmesine yer olmadığı” şeklinde hüküm kurulduğu gözetilerek usule ilişkin bu yön bakımından da mahkemesince yeniden değerlendirme yapılıp karar verilmek üzere kararın kaldırılması gerekmiştir.
3-Ayrıca, hüküm fıkrasında dava ile ilgili bulunmadığı anlaşılan “…38.725,46 TL alacak üzerinden hesaplanacak %20 oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine” şeklindeki taraflara sorumluluk yükleyen kısım da hatalı olmakla, kamu düzeni gözetilerek re’sen bu husus da karar kaldırma nedeni yapılmıştır.
Yukarıda açıklanan nedenlerle, HMK 355. madde gereğince istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle ve kamu düzenine ilişkin hususlarla sınırlı olarak yapılan inceleme neticesinde; davacı vekilinin istinaf itirazlarının kabulü ile, yerel mahkeme kararının HMK 353/1-a-6. madde uyarınca kaldırılarak dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davacı vekilinin istinaf itirazlarının KABULÜ İLE; İzmir 1. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2017/831 Esas – 2019/756 Karar sayılı kararının HMK 353/1-a-6. maddesi gereğince KALDIRILMASINA,
2-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın ilk derece mahkemesine gönderilmesine,
3-İSTİNAF AŞAMASINDA; davacı tarafından yatırılan 44,40-TL istinaf karar harcının istek halinde davacı tarafa iadesine,
4-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin ilk derece mahkemesince yeniden verilecek kararda ele alınmasına,
5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücretine hükmedilmesine yer olmadığına,
6-Kararın taraflara tebliği, kesinleştirme, harç ve avans iade işlemlerinin ilk derece mahkemesince yerine getirilmesine,
Dair; dosya üzerinden yapılan inceleme neticesinde HMK 353/1-a maddesi gereğince kesin olarak oy birliği ile karar verildi. 12/10/2022